Keşan Trakya Bisiklet Turu 2. Gün

3 Eylül 2013 Salı

Altınova – Burhaniye – Akçay – Kayalar köyü

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Deniz diye bir şey vardır insan

kardeşlerim”

Kara-2 suyun üzerinde 5 metrelik bir

takada, hüznümdeki yerini buldu yüzüm…”

Feyyaz Alaçam

 

Öne çıkmış olan görsel, Burhaniye kara yolunun kıyısında 5 bisikletli; Çağrı Aydınel, Can Küçükler, Adnan Barım, Burcu Kural ve ben. Arkamızdaki dağlarda Atatürk siuleti yatık durumda.

DSC05428

Bisiklet turlarında çadırda uyumak bir başka oluyor, artık mat, uyku tulumu ve sert zeminde vücudum alıştı. Bununla birlikte cep telefonumun alarmını saat 07:00 ‘ ye ayarlamama rağmen 7 den önce uyanıp kalkıyorum. Çadır konforuna alıştım gayri ne diyeyim. Hemen hemen 2 aydır doğru dürüst bisiklete binmedim, ilk gün fazla zorlanmadan 91 km yapmama rağmen güzel bir uykuyla sabah dinlenmiş bir halde kalktıktan sonra çadırımın fermuarını açınca Çağrı ile yüz yüze geliyorum. Çağrı beni çadırın içinde iken çekiyor. Arkada bisikletlerimiz park etmiş durumda.

2-1

Adnan da uyanıp günaydın seramonisine katılıyor. Bisikletler önde Adnan çadırlar arasında. Arkada kumsal voleybol sahası, file gerili durumda ve deniz.

2-2

Çadırlarımızı kurduğumuz yer ve bisikletlerimiz bizim biran önce yola çıkmamızı sabırsızlıkla beklerken.

2-3

Çadırdan çıkıp diğer arkadaşlara günaydın diyerek güne, güneşin doğuşunu seyretmeye hazırlanıyorum. Akşam güneşin batışını sevdiğim gibi ertesi sabah güneşin doğuşunu seyretmek ve parlak ışıklarının ilk pırıltılarıyla güne başlamak beni her gün sevince boğuyor. Çadır alanından az ilerde binanın yanından güneş ilk ışıklarını saçıyor.

2-4

Bu gün turumun ilk sabahı ve güneşin doğuşunu izleyerek çantalarıma güneşin ilk ışıltılarını bir güzel dolduruyorum. Bu çok önemli dostlar, Başmakçı dan güzel insan Esma Eser Açıkgöz’ ün dediği “kutsal hazinemin” ilk parçası güneşin ilk ışıkları ve çantam tıka basa ışıkla doluyor, yolumu her daim aydınlatsın diye. Ayrıca yolda arkadaşlarımla da paylaşınca kutsal hazinem gittikçe çoğalıyor. Güneşin doğuşunu büyük bir hazla seyrettikten sonra çadırları ve eşyalarımızı toplamaya başlıyoruz. Toplanıp bisikletlere eşyalarımızı yükledikten sonra sıra geldi deniz sefasına. Dün akşam üşengeçlik ve aç olmamızdan dolayı denize bakmamıştık bile. Şimdi yüzme zamanı, şortumu giyip havlumu aldıktan sonra hemen deniz kıyısına varıyorum. Deniz ve 300 metre açıkta adacık gibi mendirek.

2-5

Adnan ve Çağrı’ ya diyorum ki ben denize atlarken beni havada yakalayabilecek misiniz, bakalım parmaklarınız ne kadar hızlı, sizi test edeceğim. Onlara nerede duracaklarını söyleyip fotoğraf makinaları ile yerlerine geçip hazır hale gelince denize dalma hazırlığı yapıp kıyıdaki derinliği bakıp atlanacak derinlikte olduğunu gördükten sonra geriliyorum birazcık.

2-6

Ve koşarak zıplayıp denize balıklama atlıyorum. Yarışmayı Çağrı kazanıyor, resimde gördüğünüz gibi beni havada yakalayıp donduruyor adeta. Denize paralel olarak 50 santim yukarıda uçuyorum. Henüz ıslanmadım.

2-7

Maalesef Adnan ikinci oluyor, Adnan beni suya daldıktan sonra anca yakalayabiliyor. Ne yapalım biraz daha çalışması gerekiyor bu konuda, ben her zaman poz vermeye hazırım nasılsa. Böyle denize dalmayı çok seviyorum ve iyi de oluyor benim için.

2-8

Benim ardımdan Burcu, Can ve Adnan da dayanamayıp sabah seherinde denize giriyorlar ama benim gibi dalamıyorlar. Benim dalışım özel stil, bilmeyenler denemesin sakın, derinliği ve vücudunuzu iyi ayarlayamazsanız başınızı kuma çarpabilirsiniz yada göğsünüzü kuma zımpara gibi sürünüp yaralanmaya neden olabilirsiniz, deniz taşlıkta olabilir, aman ha ! Gözünüzü seveyim… Sabah banyomuzu denizde aldıktan sonra Cafenin duşunda durulanıp kurulanmaya başlıyoruz. Üzerimi tuvalette değişip giyindim. Cafenin ilginç süslemeleri, deniz kabukları, deniz feneri ve yengeçler duvara asılmış. Altında İlknur Cafe yazıyor.

2-9

Cafenin olduğu yer denize yakın bir baraka gibi bina. Gölgelik olarak brandadan uzunlamasına sundurma yapılmış, altında masalar kurulmuş.

2-10

Ayrılmadan önce Can poz veriyor samimiyetinle kumsalda. Bisikleti yüklü, yola çıkmaya hazır.

2-12

Adnan’ı da İlknur Cafenin sahibi Hasan ile resmini çekiyorum. Hasan bize her zaman gelip burada kamp yapabilirsiniz diye kapısını açık bırakıyor, ardımızda açık bir kapı bırakarak vedalaşıyoruz Hasanla.

2-11

Kahvaltıyı Altınova beldesinde çarşıda bir kahvede yapacağımızdan Altınova’ya pedal çevirmeye başlıyoruz. Buradan Altınova 10 km, sabah antrenman niyetiyle düz yolda giderken bizden yaşlı iki bisikletçi ile rastlaşıyoruz, biraz muhabbetten sonra bize çay ısmarlamak için kahveye davet ediyor. Adı Ayhan Arslancan. Caddede Ayhan Aslancan, ben ve Can Küçükler poz veriyoruz Çağrı’ya.

2-13

Biz de kahvaltımı yapacağız zaten diyerek teklifini kabul edip onları takip ederek belde merkezinde kahveye geliyoruz. Kendimize bir masa ayarlayıp oturduktan sonra, fırından gevrek, ekmek ve bakkaldan biraz peynir alıp bendeki zeytin, bal ve acı biber salçası ile sabah kahvaltısını duble çaylarımızı söyleyerek yapıyoruz. Bizi davet eden Ayhan beyle sohbet ederek bir güzel karnımızı doyurduk. Masada gazete kağıdı serili, üzerinde kahvaltılıklar. ben, Çağrı, Ayhan Aslancan, Can ve Adnan masa etrafına oturmuşuz. Bizi Burcu çekiyor.

2-14

Bu kez ben çekiyorum, Burcu kareye giriyor masa yanında.

2-15

Seyahat ederken yaşanan bazı önemli olayları yazımı yazarken hatırlamak için kırtasiyeden kırmızı kaplı bir not defteri alıyorum kendime. İyi de oluyor tur boyunca devamlı not tutuyorum, böylece yaşadıklarımı unutmayacağım. Kırmızı renkli kapağı olan not defteri elimde. Üzerine Urimbaba not defteri yazdım.

071020134225

Altınova’dan ana yola İzmir – Çanakkale yoluna çıkınca sağımızda tuz havuzlarını görüyoruz. Burada havuzları deniz suyu ile doldurup güneşin ısıttığı su buharlaştıktan sonra tuzları toplayıp işleyerek satışa sunuyorlar. Aynı zaman da deniz kuşları da buradan besleniyor, bilhassa flamingo kuşlarını görünce resimlerini çekiyorum.

2-16

Her ne kadar havuzlarda tuz üretimi yapıyorlarsa da su olunca doğal bir yaşam oluşmuş. Burcu bu doğal yaşam ve tuzladan geçerken şöyle diyor:

” Üzüldüm yoldan geçerken. Bir de etrafındaki yerleşim alanlarının arasına sıkışıp kalmış.. Oradan geçerken flamingolar seneye geldiklerinde de burayı bulsalar bari ”

” Burası tuzla tuz üretimi yapılıyor. Merak etme Burcu her sene gelirler buraya, seneye de gelirler. ”

” İşte, insanlar buraya da bina yapalım diye karar vermezler umarım! ”

” Temeller tuzlu ,olur yapamazlar. ”

” Aman tuzlu olsun, tuzlu kalsın ”

” Bence de… ” diye muhabbet edip flamingo kuşlarını seyrederek yolumuza devam ediyoruz. Çağrı ve Burcu’nun resmini çekiyorum flamingo kuşlarıyla beraber.

2-17

Çağrı durup bana poz veriyor tuz havuzunun önünde.

2-18

Çağrı da benim resmimi çekiyor, böylece ödeşiyoruz. Ben bisikleti sürerken.

2-19

Ayvalık’a uğramadan yola devam ederek fazla zaman geçirmiyoruz, bu gün yolumuz biraz uzun olacak. Denizi görünce aklıma deniz şortum geliyor, İlknur Cafenin tuvaletinde unutmuşum. Her turda bazı eşyalarımı böyle unutup bırakıyorum maalesef kötü bir huy unutkanlık.

Mısır tarlalarının yanından geçerken Çağrı Burcu ve beni çekiyor bisiklet üzerinde. Hava güzel olunca yeşil tarlalar, masmavi gökyüzü, güneş ışınlarını bolca üzerimize serpiyor. Asfalt kaymak gibi, bisikletlerimiz ses çıkarmadan süzülerek hızla gidiyor, daha ne ister ki insan.

2-21

İnek bizi katar halinde önünden geçince trene benzetti. Ama bacamız olmadığı için biraz şaşkınca bakıyordu. İnek Burcu ve bana bakıyor.

2-22

Uzakta otlayan inekler de aynı durumda bizleri tren gibi görüyorlar herhalde. Çağrı beni ve yeşil tarlada otlayan inekleri çekiyor.

2-23

Bazı yerlerde yol asfalt çalışmaları yapılınca tabi ki hemen kapalı tarafa geçip rahat bir halde bisikletlerimizi sürüyoruz trafik olmadan. Çağrı bizi arkamızdan çekiyor.

2-24

Bu kez önden dördümüzü çekiyor. Yolda araç olmayınca rahat sürüyoruz bisikletleri.

2-28

Adnan kollarını havaya açmış, ben de çekiyorum onu. Bu turda bisiklet sürdüğünden sevinçli.

2-30

Burcu’nun lastiği patlıyor, Adnan ile Burcu lastiği tamir ederken. Burcu lastik tamirini öğrenmiş oluyor böylece.

2-32

Hemen ocağı, cezve ve fincan takımını çıkarıp ocağa ispirto doldurup yakıyorum. Bir süre sonra ispirto ocağım tam yanmağa başlayınca cezveye kahve, şeker ve suyu koyup biraz kaşıkla karıştırdıktan sonra cezveyi ocağa sürüp pişiriyorum. Cezvem 4 kişilik biz 5 kişiyiz, Adnan ben kahve içmiyorum diyerek aradan gönüllü olarak çekilince  ben , Burcu, Can ve Çağrı ile 4 kişi afiyetle kahvelerimizi keyifle içiyoruz. Kahve ocağım, fincanlar önümde, su şişesi de yanımda. Bisikletim KUZ yanımda park etmiş duruyor.

2-33

Kahveyi pişirirken resmimi çekiyor arkadaşlar, bu poz kaçmaz diyerek. Ne de olsa kahve pişirip arkadaşlarımla paylaşarak içmeyi seviyorum. Kahve pişmiş, fincanlara doldururken.

2-34

Burcu lastiği yamadıktan sonra gidecek kadar pompa ile şişirip yola devam ettik. Bir benzin istasyonunda hava basıp lastiğin normal basıncına getiriyoruz. Benzinlikte pompa istasyonu, havanın basıncını ayarlamaya çalışıyorum.

2-35

Can  Küçükler bize Gömeçte Atatürk kayalığı var orada resim çekilelim diyerek bizi o noktaya götürüyor. Doğu tarafında dağların siuleti Atatürk’ün yüzünü yatık durumda görüyoruz. Fotoğraf makinemde optik zoom olmadığı için digital olarak yaklaştırıp çekmeye çalışıyorum. Bir gün bu tepelere çıkıp iyice dağları yakından inceleyeceğim.

2-37

Şimdi geldi optik zoomu olan makine ile topluca beşimiz birden resim çekmeye. Bizi çekecek kimse de yok, kendi kendimize çekebilmeliyiz. Benim bisikletin gidonunda tripod var, hemen araçları kontrol ederek sol şeridin karşısına geçip bisikletimi kaldırıma dayıyorum. Çağrı’nın fotoğraf makinasını tripoda bağlıyorum, ardından optik zoomu yakınlaştırıp dağlardaki Atatürk siuleti ile arkadaşların durumuna göre makinanın otomatik 10 saniyesini de ayarladım. Araçların olmadığı bir zamana denk getirip denklanşöre basıp hemen karşı tarafa geçtim. Arkadaşlarımın yanında pozumu verdikten sonra makine bizi harika bir pozla resmimizi ölümsüzleştiriyor. Biraz uzun ve zahmetli oldu ama böyle resim çekmek te bir başka oluyor.

DSC05428

Resmimizi çektikten sonra yola devam edip Burhaniye girişine gelip Burhaniye merkeze uğramadan yola devam ediyoruz. Yol tabelası üstte, Sola Sahil siteleri, düz Burhaniye, Balıkesir, Çanakkale. Sağa şehir merkezini gösteriyor.

2-39

Yol kenarında incir ağacını görünce dayanamayıp bir kaç incir koparıp yiyoruz, tabi ki sahibinden izin alarak. Bu incirler baldan tatlı oluyor Eylül ayında. Pedal basarak harcadığımız enerjilerin bir kısmını incir yiyerek tamamlamaya çalışıyorum. Tabi ki İzmir de pazardan fındık, ceviz, kuru üzüm, kuru kayası gibi enerji verecek atıştırmalık birer parça yiyorum yol boyunca. İncir ağacına çıkmış halde, incir toplarken beni Çağrı çekiyor.

2-40

Burhaniye girişindeki park alanında pervaneli uçak var. İki pervaneli uçağın önünde resim çektiriyorum, kim bilir ne kadar uçmuştur. Kuşlar gibi uçmak bambaşka olsa gerek.

2-46

Yine benim bisikletimdeki tripodu ayarlatıp topluca Kurtuluş savaşında Yunanlılarla çarpışan Kuvayı – Milliye askerlerin heykelleri önünde Burhaniye hatıra resmi çekiyoruz. At üstüne binmiş Efe heykeli önünde beş kişi.

2-48

Uygun bir kahve arayıp bularak biraz dinlenmemiz gerek. Tabi ki çay içerek dinlenmeye ve kendimizi toparlanmaya çalışıyoruz. Turlarda ekseriya 20 kilometrede bir çay ve dinlenme molası gerek. Kendimizi fazla zorlamaya gerek yok, sonuçta makine değiliz, acelemiz de yok. İlla hız yapacağız, bir an önce varayım telaşını da yapmıyoruz. Nereye kadar gidebilirsek gideceğiz. Ama belirli yerlerde konaklayacağız, bu gün ki kalacağımız yer Ayvacık olarak planlamıştım. Küçükkuyu – Ayvacık arasında ki yol tek şerit, tırmanma ve trafiği yoğun olduğundan değişik yoldan gideceğiz. Varabilirsek Ayvacık’a kadar gideceğiz, olmazsa Kayalar köyünde konaklayabiliriz. Can Küçükler ile daha önce Çanakkale den dönerken bu köyde kalmıştık. Burcu bizi masada oturuş çay içerken çekiyor. Kahveci çayları masa üzerine bırakırken kareye giriyor.

2-49

Burhaniye şehir merkezine varmadan sola Ören – Akçay yoluna saparak yolu kısaltıp yoğun ana yol trafiğinden de kurtulmuş olacağız. Daha önceki turumda buradan geçerken dinamodan cep telefonumu şarj edeceğim diyerekten kavşağı kaçırıp ta Edremit te durmuştum. Haliyle yolu 15 – 20 km civarı uzatmıştım. Ören tabelası ve Burcu önde giderken.

2-50

Burhaniye – Akçay arası kıyı şeridi komple yazlık ev ve sitelerden oluşmuş, haliyle bütün kıyı kocaman mahallelere dönüşmüş. Bir kısım yer bataklık olduğu için arsa simsarları bataklığı kurutup parselleyememişler. Doğa yağmacılara izin vermemiş, kuvvetli yağmurlarda büyük taşkınlarla bataklığı bir şekilde koruyor,  Doğayı seviyorum ve doğaya zarar vermeden bisiklete binebiliyorum ya bu bana yaşam katıyor. Yolda doğayı gözlemleyerek giderken, insanların yaptığı çirkin yerleşim yerleri ile kıyaslamaya çalışıyorum. İnsanlar ne yaparsa yapsın doğadaki yaşam gücü her zaman galip geleceğine inanıyorum. Yani her şey doğanın bir parçası olduğuna göre… 4 tane dereden geçiyoruz, bayağı geniş dereler. Aynı zamanda küçük kayıklar için doğal bir barınak olarak kullanılıyor. Tabi ki  aşırı yağmurlarda dere yatakları yetmeyip su taşkınlarına neden oluyor ara sıra. Mart ayında buralardan geçerken yakın zamanda meydana gelen sel izlerini görmüştüm. Dere üzerinde Burcu durmuş halde, köprü epey geniş ve uzun.

2-52

Dere yatağı deniz seviyesi ile aynı, iki kıyıda da tekneler bağlı duruyor.

2-53

Akçay’a varmadan Zeytinli mahallesinde öğle yemeği için mola veriyoruz. 50 Kilometreyi geçti ve bayağı acıktık. Ben  karpuz peynir ekmek yiyelim diye bir öneri getirdim arkadaşlara, onlar da olur deyince karpuzcudan bir karpuz alıyorum, Adnan’ın canı kavun istiyor yeriz diye onu da alıyorum, bakkaldan peynir ve ekmek alıp kahvenin birine oturuyoruz. Kahveci masaya eski gazete serip karpuzu beşe bölerek herkese birer dilim veriyorum. Karpuz mide de şişkinlik yapıyor ve kavuna sıra gelmiyor. Karnımız doyunca çay ve soda içerek molamızı sonlandırıyoruz. Kavunu taşımak Can’ a düşüyor, çünkü kavun yuvarlak olunca kancalı lastik file Can da var, o alıyor bagajına kavunu. Akçay dan ana yola tekrar çıkıyoruz, yine yoğun araç trafiği bizleri rahatsız ediyor ama yapacak bir şey yok, mecburen bu yolu kullanmamız gerek. Akçay dan Behramkale yol sapağına kadar böyle gideceğiz. Bazı yerlerde yol yapım çalışmaları var, biz de trafiğe kapalı yerlerden geçiyoruz. Altınoluk ve Küçükkuyu’yu çabucak geçip Behramkale yoluna sola giriyoruz. Çanakkale il sınırını geçmiş oluyoruz böylece. Tabelada öyle yazıyor. Altında karayolları 142 şube sınırı yazılmış. Tabela önünde, bisikletim KUZ ile birlikte resim çekiliyorum.

2-56

Büfenin önünde kavunu yemek istiyoruz ama büfe sahibi öyle şiddetle karşı çıkıyor ki anlayamadık. Adama tamam yemeyeceğiz diyoruz ama adam hala yemememiz konusunda ısrarını sürdürüyor, ne derdi varsa. Kalacağımız Kayalar köyünde kahveci Recep abi ile telefonda konuşup bakkalda bira var mı diye sorunca bira olmadığını söylüyor. Biz de her ihtimale karşı bu büfeden biraları alıp yola devam ediyoruz. Zaten gün devrildi birazdan güneş batacak. Bize kavun yedirmeyen büfenin tabelasında; Yeni Rakı, Okan büfe yazıyor Altında kahverengi tabela Behramkale (Assos) yönüne gidileceğini gösteriyor. Biz de o yöne gideceğiz.

2-57

Behramkale yolu sakin olunca keyifle bisikletlerimizi sürmeye başladık. Burcu Kayalar köyünde kalacağımızı kararlaştırınca duş konusunda sıkıntıya düşerim diye endişeye kapılıyor. Yolumuzun üzerinde çeşitli çadır kurulacak kamping alanları var, birisine soruyoruz Burcu rahatlasın diye çadır başı 25 lira olduğunu duyunca köyde kalırım deyip bir parça rahatlıyor ama hala endişeli olduğunun farkındayım. Neyse gidince nasıl olsa  köyü, ortamı görecek, böyle yerlere alışması gerek. Sahil şeridinden gidiyoruz ama arazinin yapısı gereği yol kısa inişli çıkışlı. Yol kenarında aniden bir köpeğin bize fırladığını görünce korkuyorum, fakat köpek ağaca bağlı olduğundan bize bir şey yapamıyor. Çağrı bizden biraz geride kalıyor ve onu beklemeye başladık, bir süre sonra köpek havlamasını duyunca Çağrının köpeğin yanından geçtiğini anlıyorum. Bu arada hava iyice karardığından ön ve arka aydınlatmalarımızı açıp ardından Çağrı da gelince yolumuza devam ediyoruz. Karanlıkta Kayalar yolu sapağına gelip orada bakkal olduğunu görünce o büfeden biraları aldığımıza pişman oluyoruz ama yapacak bir şey yok. Bundan sonra 4 kilometre tırmanacağız Kayalar köyüne kadar. Daha önce bu yokuşu çok zevkli ve çabuk inmiştik. Viteslerimizi iyice düşürerek yavaş yavaş tırmanmaya başladık, günün sonu olduğundan yokuş çıkmak biraz zorlamaya başlıyor. Havanın karanlık olması etkilemiyor ama eğim giderek daha da dikleştikçe sık sık mola verip nefesimiz ve nabzımızı normale getiriyoruz, yoksa düşüp kalacağız. Can, Adnan ve Çağrı önden gidiyorlar, gözden de kayboldular, ışıklarını bile göremiyorum. Burcu ile birlikte rampayı 1. vitesle çıkıyoruz sık molalarla.  Burcu’ ya köyü, kahveyi ve Recep abiyi anlatıyorum ki fazla tedirgin olmasın. İyice rahatlıyor kalacağı yeri öğrenince. Gece o kadar karanlık ki gökyüzündeki tüm yıldızlar muhteşem, uzaydan bizlere tüm parlaklığınla ışıldıyorlar. Samanyolu da gökyüzüne serpilmiş bize gideceğimiz yöne doğru yol gösterir gibi harika manzarasını bizlerden esirgemiyor. Böyle muhteşem manzarada Kaz dağlarına çıkarken Burcunun arka lastiği iniyor, pompa ile şişirerek tırmanmaya devam ediyoruz. Lastiğindeki kaçak küçük hemen inmiyor, böylece şişire şişire köye kadar gitmeyi düşündük. Lastiğin havası iyice inince duruyoruz, bu arada bir traktör aşağıdan gelerek yanımızda duruyor. Traktördeki köylü yardıma ihtiyacınız var mı diye sorunca, lastiğin patladığını söylüyorum. Bu arada köylü arkadaş beni tanıdı, Mart ayında Kayalar köyünde kaldığımızda kahvede sohbet etmiştik. Son 2 kilometre kalmıştı köye, lastikte patlak, saat gecenin 10 u olunca bisikletleri traktörün kasasına atarak köye varıyoruz. Diğer arkadaşlar varmışlar köye bizi merak etmişler. Traktörün kasasından bisikletleri indirip köylü arkadaşa teşekkür ederek kahveye giriyoruz. Kahveci Recep abi ile 40 yıllık dost gibi kucaklaşıyorum, özlemişim Recep abiyi 6 ayda. Adam bize kahvesini açıp sizindir diyerek rahatça evinde endişe etmeden uyuyabiliyorsa ne mutlu bize dostluğunu kazanmışız. O da bizden memnun kalmış ki hasretle kucaklaştık birbirimizi görünce. Hoş beşten ve hal hatır sorduktan sonra köyün bakkalından makarna, ton balığı, helva, yoğurt alıp makarna pişiriyoruz, makarnanın içine ton balığını boca edip yağınla beraber karıştırınca nefis oluyor. Ekmeği de kahvede Recep abi satıyor, ondan da ekmeği alıyoruz. Akşam yemeğini geç te olsa yiyerek karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Masada Burcu, Adnan, Can ve ben oturmuş yemek yerken Çağrı bizi çekiyor bir poz. Masanın üzerinde tabaklar dolu.

2-58

Saat te gecenin 11’i, yemeğin ardından Zeytinlerde aldığımız kavunu kesip meyve faslını da geçiştiriyoruz. Sağ olasın dostum Can Küçükler kavunu Zeytinliden Kayalar köyüne kadar taşıdığın için. Bu kez Çağrı da yanımızda olmak üzere 6 kişiyiz. Masada kavun dilimleri yenmeye hazır.

2-60

Kahvedekiler evlerine gittikten sonra sıra geldi biralara, onları da içince yorgunluğumuz bitiyor. Kahvenin altındaki tuvalette elimizi, yüzümüzü, ayaklarımızı yıkayıp dişlerimizi fırçalıyoruz. Uyku tulumu ve matlarımızı bagajlarımızdan alıp sadece. Kahvenin içinde herkes kendi yatacak yerini hazırlıyor. Burcu aramızda tek bayan olduğu için divanı ona bırakıyoruz, diğerlerimiz kimimiz masaları birleştirip, kimimiz de tahta sandalyeleri birleştirip matları seriyoruz. Haliyle kahvede olduğumuzdan bol bol çay da içiyoruz. Çay ocağı bize ait. Gece köy üzerine çökmüş, sokak lambalarını ışığı altında köy meydanı sessiz ve sakin. Ortalarda kimseler yok, üç araba solda park etmiş. Sağda iki katlı bir ev, üst kata çıkmak için basamaklar yapılmış. Elektrik direğinde iki lamba yanıyor. Meydan parke taş döşeli.

2-61

Herkes uyku tulumuna girerek yatıyor. Köylerde gecelemek bir başka, direklerdeki lambaların ışıkları köyün meydanını sabaha kadar aydınlatarak herkesin köşesine çekilip gecenin yıldızlı karanlık yorganının altında sakin bir geceye başlıyoruz.

Bu günkü yolumuz genelde düz olmakla beraber son 4 km bizi zorladı. Altınova’dan Kayalar köyüne kadar 119 km yol yapmışız. Sabah 10:00 da Altınova’dan çıktık akşam 22:00 de kayalar köyüne ulaştık. 12 saat yolda geçen toplam süre ama biz bu turda keyfimizce yol aldığımızdan bu kadar sürdü, eh ne yapalım bizim turumuz böyle dostlar, insan varacağı yere varıyor sonunda.  Ama erken ama geç, önemli olan yolda olmaktır.

Bu yazıda kimi resimler Burcu , Çağrı ve Adnan’a aittir, resimlerini kullandım, kendilerine resimleri için teşekkür ederim

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 108 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 2. Gün” üzerine 5 yorum

  1. Atatürk Kayalıkları’ndaki pozun çekimi sırasında nasıl korktuğumu hatırladım şimdi..

  2. Urim baba ile yolculuk harika süper harika haz aldım İnşallah daha nasipse bir çok turda pedalleriz. İyi varsın urim baba en sakin en keyifi turcusun. Sağlıklı pedaller dilerim.

  3. Bir dahaki sefere, denize balıklama dalışınızın videosunu çektirebilir misiniz Urim Bey, nasıl yapıyorsunuz çok merak ettim.

urimbaba için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir