Eşpedal EGE Turu 1. Gün

6 Ağustos 2017 Pazar

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

 

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, gece kamp alanı. U biçiminde 22 kişi sandalyelere oturmuş.

Cem Tabanlı ile Alsancak’taki bir etkinlikten dönüyoruz eve doğru. O gün Yanımızda bizle bisiklet süren Gündüz Atlı var. Sahildeki bisiklet yolunda sohbet ediyoruz üçümüz. Bir ara Gündüz bize “Urim Baba Pazar günü Eşpedal ile Ege bisiklet turuna gelsenize. Bize destek olursunuz.” dedi. Yaz aylarının sıcağında bisiklet turu pek olmadığı için Cem ve ben fazla düşünmeden muhabbetin getirdiği sakinlikle “Neden olmasın, elbette gelip destek oluruz” diye cevap verdik. Gündüz “Pazar günü Ören de olun, Pazartesi tura başlayacağız.” Bu ani gelişen olay karşısında nereye gideceğiz, neler olacak, kimler olacak diye düşünüp endişeye kapılmadan bu turu kolayca yaparım diye düşündüm.

Ertesi gün turda kullanacağım eşyaları çantalara yükleyip hazır durumda bekliyorum. Zaten bir gün sonra Pazar günü. Cem ile Pazar sabah saat 09:00 da buluşuruz diye sözleştik. Tüm yaz boyu havalar soğuyana kadar balkonda yatıyorum her gece. Az da olsa yıldızları seyrederek uykuya dalıyorum. Bazen denk geliyor kayan bir yıldız görüyorum birkaç saniye içinde. Dilek tutmaya fırsat vermeden kayıp gidiyor. Bunu görmek bile tatlı düşler görmeme yetiyor. Pazar sabahı güneş doğmadan uyanıyorum her sabah olduğu gibi. Sabah kahvemi yapıp balkonda benim yem atmamı bekleyen güvercinleri izleyerek içiyorum. Nereden kaçmışsa aralarında lekesiz, süt beyaz bir güvercin var. Diğerleri çarşı güvercini, kurşuni siyah, mor, alacalı renkteler. Elektrik tellerine ve direğe konmuş güvercinler ile kahvemi yudumluyorum birbirimize bakarak. Kahveyi içtikten sonra güvercinlere buğday atıyorum bir tas. Buğdaylar polyester eternitin üzerinde ses yapınca ilk önce güvercinlere fırsat vermeden serçeler dalıyor cıvıldayarak. Ardından hepsi birden buğdayları yemek için hücum ediyorlar. Polyester eternitin üzerinde çok ses yapıyorlar gagaları ile yemleri yerken. Bir türlü sakin yemelerini öğretemedim. Aralarında kumrular da var iki tane. Onlar çekingen ve sakin yiyorlar ürkerek. Kahvaltıyı yapıp hazırlıklarımı tamamlıyorum. Eşimi uyandırıp  “Ben gidiyorum” diye seslendim. O da ” Allaha emanet, hayırlı yolculuklar” dileğini gözleri yarı açık söyleyip uğurladı yattığı yerden.

Türk bayrağım en altta boruya asılmış durumda, Elektrik direği ve tellerine güvercinler konmuş yem atmamı bekliyorlar sabırla. Karşıda önümü tamamen kapatan beton binalar var. Beyaz güvercin en üst telde solda duruyor. Balkon perdesi sağda demire bağlı.

Akşamdan hazırladığım bisikletime sadece soğuk, taze su ile şişeleri doldurup bisikleti sokağa çıkardım. Evimin bahçe giriş kapısının önünde bisikletimi park edip resmini çekiyorum.

Bisikletim KUZ, bagajda turuncu çantalarım yüklü. Kendim taşları döküp ördüğüm kemerli taş desenli bahçe kapısı. Kemerin üzerinde kanatlarını yukarıya doğru açmış kartal heykeli. Kartalın altındaki kilit taşına gömülü kocaman bir nazar bocuğu. Evimin balkonu ve boruya asılı Türk bayrağım rüzgarda hafif sallanıyor. Kemerin solunda kapı zilleri ve üzerinde posta kutusu. Kutunun üzerinde 34 numara yazılı. Bahçenin içinde limon  ağacı ve kaldırıma ektiğim erguvan ağacı. Çiçekleri baharın ilk günlerinde açtığı için Ağustos ayında yeşil yaprakları ile doğaya ve bahçeme renk katıyor. Kapının önünde büyük saksıda salon bitkisi duruyor. Sabah güneşi bisikletime ve yola vurmuş durumda.

Üçkuyularda Cem ile buluştum. Oradan geçen birine ikimizin resmini çıkarsın diye cep telefonumu veriyorum. O da bisikletlerimiz yüklü durumda bizleri çekiyor bir poz. Henüz ortalarda kimseler yok, sabahın dokuzu şu an. Gidon çantalarımızda son olarak yaptığımız Suyun Kaynağına Yolculuk turundan kalan levhalar bağlı durumda.

Sahil yolundan Konak, Alsancak tarafına kadar bisiklet yolundan gidiyoruz. Alsancak’tan sonra trafiğe karışıp Kamil Tunca bulvarından dosdoğru otogara gidiyoruz. Edremit tarafına giden otobüslerden biletimizi alıp biniyoruz bisikletlerimiz bagaja yükledikten sonra.

Aşağıda Fahrettin Altay – otogara kadar yolun haritası yaklaşık 17 Kilometre civarı

Powered by Wikiloc

Bagaja bisikletleri yerleştirdikten sonra koltuklarımıza oturduk. Hazır oturmuşken Cem ile birlikte elçek bir resim çekiliyoruz. Burhaniye’ye doğru Çanakkale yolundan gitmeye başladı otobüsümüz.

İki saatlik rahat bir yolculuktan sonra Burhaniye de iniyoruz otobüsten. Bisikletlerin ön tekerleklerini takıp çantaları da bagaja yükledikten sonra deniz kıyısında olan Ören’e doğru pedalladık. Belediyeye ait park alanında kamp kurmuşlar Eşpedal ile tura katılanlar. Çadır alanında kimseler yok, millet denize gitmiş yüzmeye. Öğle zamanı geçtiğinden acıktık, büfeden birer sandviç ve ayranla karnımızı doyurduk. Karnımız doyunca çadırları kurup yerleşiyoruz. Yanımda taşıdığım hamağı biri kalın, biri ince iki ağaç gövdesine bağladım. Parkta hamak kurulacak sadece bu iki ağaç var yakın olarak.  Denizdekilerin gelmesini beklerken biraz şekerleme yapmak gerek. Hamağa uzanmışken Cem benim bir resmimi çekiyor. Arkada kurulu çadırlar yeşil renkte.

Güzel bir şekerleme iyi geldi, bir süre uyuyorum. Akşam üzeri denizdeki arkadaşlar gelince uyandım. İlk gelenlerden birisi Baattin Şimşek. Beni uyurken görünce “Hoş geldin Ustam” diye uyandırıyor. Hamaktan kalmadan “Hoş bulduk” diye karşılık verirken Baattinin resmini çekiyorum. Baattin şaka yollu ” Ustam beni yanına çıkar olarak alsana” dedi. Ben de “Çırağımın çırağı olduğun için olmaz, git Şafak ustana.” diye karşılık verdim. Arkada parkın ağaçları, Cem ve piknik masasında iç lastik. Beyaz plastik sandalyeler de masanın etrafına konulmuş.

Baattin benim yerime hamağa yatıyor bir süre. Hatta uyudu bile yorgunluktan. Denizde epey boğuşmuşlar, ayrıca güneşin sıcaklığı da yormuştur. Biri küçük gövdeli, diğeri kalın gövdeli iki çınar ağacına bağlı hamak. Yanında yeşil renkli bir çadır ve benim çadırım mavi renkli, solda kurulu.

Bir süre sonra diğerleri de geldi kamp alanına. Hepsi ile selamlaştık, kimisini tanıyorum kimisi ile yeni tanıştım. Aralarında biri vardı ki asık suratla gelir gelmez daha selam vermeden “Bu hamak kimin, hemen kaldırsın buradan. Çadırlara çok yakın” diyerek negatif enerjisini otama yaydı. Ben de bu enerjiyi yumuşatıp “Tamam kaldırırız, alt tarafı iple ağaca bağlı bir hamak” diyerek karşılık verdim. Adam esmer ten rengi, geniş yüzünde çatık kalın kaşları neredeyse birbirine değmiş durumda. Suratı hep asık olarak konuştuğu için bu adamdan acayip korkum. İçimden ” Ulan ne yapacağım yüzü gülmeyen bu adamla tur boyunca. Beraber yiyip içeceğiz, bisiklet süreceğiz. Bu böyle çekilmez ki'” diye düşündüm. Neyse yeni tanıştığım ve acayip korktuğum, yüzü gülmeyen, çatık kaşlı adamın ismini sonradan öğrendiğime göre Hakan Sevin. Adamın soyadı yüzü ile hiç uyumlu değil. İlk önce güldürmeli bu asık suratlı adamı. İçimde umut var. Soyadına yakışır biri olmalı. Birleşik kaşlarını birbirinden ayırmalı ilk önce. Zaten çatık kaşlar birbirine yakın olunca gözler de birbirine yakınlaşıyor. Böylece dar görüşlü olarak Dünya’nın güzelliklerini görmesini engelliyor bir derece. Kaşlar birbirinden ayrılınca gözler de normal yerine gelerek Dünya’yı geniş bir açıyla görerek ufku açılacak. Böylece çevresindekileri tanıyıp daha yeni tanıştığı biri ile iyi ilişkilerle ortamı germeden dost olacak. Bunu zamanla yapacağım. Aslında iyi bir insan ama çatık kaşları insanı korkutuyor, yanına yaklaşamıyorsun.

Neyse şimdilik bu adamı bir kenara bırakıp normal hayata dönelim. Akşam olmadan yeni tanıştığım arkadaşlarla sohbet eşliğinde bizleri misafir eden Burhaniye belediyesinin tesislerinde akşam yemeğini yiyoruz. Sonrasında iki piknik masasını yan yana ve plastik sandalyeleri de sıralayıp U düzeninde yapıp oturuyoruz. Böylece sohbetimizi yaparken birbirimizin sesini bağırarak değil de normal konuşarak dinleyebiliriz.

Hepimiz oturup sohbete başladık. Ben de kahve takımlarımı çıkarıp plastik bir masayı da önüme koyarak kahve pişirmeye başladım. İlk defa kahve pişiren birini görmüşler gibi merakla bana bakıyorlar. Görmeyenler de kahve kokusundan anlıyorlar kahve pişirdiğimi. Henüz birbirini tanımayanlar var. Sırayla söz alarak kendini tanıtmaya başladılar. Herkes kendini tanıttıktan sonra, yapılan turu, amacı, gideceğimiz rotayı konuşmaya başladık.

Toplam 22 kişiyiz, U düzeninde oturulmuş durumda sağ başta piknik masasını oturak olarak kullanıp plastik masada kahve takımları var. Tabelam da masanın üzerinde. Urim Baba’nın Kahvesi Maksat Muhabbet yazıyor tabelamda. Bir de benim kahve pişirirken bağdaş oturmuş durumda resmim basılı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Cezvem 4 kişilik olunca 5 kez kahve pişirdim. Fincanlar da 4 tane olunca çırağımın çırağı Baattin içilen fincanları lavaboya gidip yıkıyor. Ben de tekrar cezveye kahve koyup pişirmeye başlıyorum. Yeni tanıştığım Bursa’dan aramıza katılan Şevket Yiğit kahve pişirirken cezveyi ve fincanları yakından çekiyor. Cezvenin içindeki kahve köpürüp taşmaya hazır, kabarmış durumda.

Aramızda üç tane şevket var. Büyük Şevket Kaplan İzmir’den tanıyorum. Ortanca Şevket Bursa’dan katıldı. Aşağıdaki resmi de o çekiyor. Bir de küçük Şevket Akçahasan var. O daha genç, üniversitede öğrenci, hala okuyor. Masanın başında kahve pişiriyorum. Cezve ocağın üstünde, ocağın etrafında alüminyum rüzgarlık, yanında 4 fincan, Urim Baba’nın Kahvesi yazılı tabelam ve yanımda büyük Şevket oturuyor.

Ortanca Şevket elçek ile hepimizi birden otururken resmimizi çekiyor. Kendi kafası büyük ve çatık kaşlı Hakan bakıyor resim çeken Şevket’e.

Tanışma, sohbet iyice koyulaştı gecenin ilerleyen saatlerine kadar. Bu gün fazla yorulmadık, Pazar olması nedeni ile sanki hafta tatilinde dinlenmişim gibi. Artık uyku zamanı diyerek herkes çadırına çekilip yattı birer ikişer.

Bu gün yaptığım toplam yol 20 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritası Burhaniye – Ören arası 3.5 Kilometre

Powered by Wikiloc

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir