Berna ve Ahmet Düğünümüz var.
14 – 15 Haziran 2014 Cumartesi – Pazar
Göztepe – Urla – Demircili koyu
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Öne çıkmış olan görsel,
Ahmet Yıldırım Cinatı kafe barın sahibi. Tüm bisikletçilerin ortak buluşma yeri olarak kullandığımız bir mekan. Her akşam müzik yapan grupların gelip çaldığı ve bisiklet ile ilgili konularda toplantı yaptığımız, dostların buluşup sohbet ettiği sıcak ortam. Az bilinen antik kentler turu için mekanı bizlere açan ve destek veren Ahmet Yıldırım durduk yerde biricik aşkı Berna ile evlenmeye karar verince bize de yapacak bir şey kalmıyor. Eh ne olacak bari düğünü yapalım diye karar verdik. İzmir de daha önce bisikletçi düğünü yapılmıştı. Bu ilk değil hatta ikincisi bile değildi. İlk bisikletçi düğünü 2011 yılında 1 Temmuz günü yapmıştık. Bir bisiklet festivalinde tanışıp birbirlerine aşık olan Dr Sema ve Dr İlker Evlenmeye karar verince bisikletçi düğünü yapmıştık. Türkiye de ilk defa yapılan bu bisikletçi düğünü İzmirlilerin şaşkın bakışları arasında Gelin ve Damat bisiklet üzerinde Gelinin bisikletine bağladığımız teneke kutularının çıkardığı tangur tungur seslerin arkasına bisikletçiler eşlik ederek güzel bir kortej oluşturmuştuk. Yolda arabalar kornaları ile korteji selamlıyor, kaldırımdaki yayalar ise alkışlarla gelin ve damadı kutluyorlardı. Sema ve İlker’in düğün kortej videosu.
Sema-İlker paylaşan: urimbaba
İkinci bisikletçi düğünü Zehra ve Gürdal evlenirken yapmıştık. Gelin arabası yerine önde sepeti olan 3 tekerlekli bisikleti süsleyip Gelini sepetin içinde, sürücüsü damat pedala basıp kortej eşliğinde Fuara kadar gittik. Yine Gelin ve Damadı görenler korteje alkış ve kornaları ile destek oldular. Zehra ve Gürdal’ın düğün kortej videosu.
Bisikletçilerin Düğünü Zehra-Gürdal paylaşan: urimbaba
Berna ve Ahmet’in düğünü bir başka olacaktı. İlk önce facebookta etkinlik sayfası açıldı, Ardından bisikletçi dostlar davet edildi. Düğün tarihi 14 15 Haziran günlerinde Urla’nın Demircili koyunda Muhtarın yeri olarak bilinen yerde çadır konaklamalı olarak yapılacaktı. Müzik Şugar Muzika adlı bir grup yapacaktı. Davetlilerin kimisi bisikletleri ile çadırları heybeleri ile Demircili koyuna pedal basacaktı. Kimisi de araçları ile gelecekti. Ben bisikletimle pedal basacaktım. Etkinlik sayfasında 14 Haziran Cumartesi saat 11:00 de Göztepe iskelesinde buluşup Demircili koyuna pedal basacağımı yazdım. Eşyalarımı, çadır ve uyku tulumunu bisiklete yükleyip hazırladım. 14 Haziran sabah kahvaltımı bir güzel yedikten sonra Göztepe iskelesine doğru yola çıktım.
İzmir de boğaz olmasa da bir asma köprümüz var. Göztepe mahallesinde sahil yolu üzerine yaya asma köprüsü yürüme ve bisiklet yolu olan deniz kıyısına bağlantı sağlıyor. Aynı zamanda Göztepe vapur iskelesi ile yayaların kullandığı üst geçit. Göztepe spor takımının renkleri olan sarı – kırmızı olarak boyanmış.
Göztepe vapur iskelesi sahil de olması, vapur bağlantısı Karşıyaka ve bostanlıdan olması bisikletçilerin kolayca ulaşıp buluştukları bir yer. Aynı zamanda her Perşembe akşam saat 20:00 de buluşup birlikte pedal bastığımız yer. Tüm Türkiye ye yayılan Perşembe akşamı bisikletçilerinin doğduğu yer de burası. Hayatını bisiklete adamış ve işi bisiklet olan Muhlis Dilmaç her perşembe akşamı saat 20:00 de 3 kişi ile başlayıp gittikçe çoğalan bisikletlilerle güzel dostluklar ve çeşitli bisiklet gruplarının oluşmasını sağlamış oldu. Saat 11:00 ‘ gelmeden Göztepe iskelesine varıyorum. Sadece Caner Çetinkaya bekliyordu. Selamlaşıyorum Caner ile. Kimler gelecek bilmiyorum henüz. Caner Tolga Tunalı ve İlknur Erdoğan’ın geleceğini söylüyor. Tolga arabalı vapurda, İlknur da Narlıdere den bize katılacakmış. Saat 11:00 oluncaya kadar bekliyoruz gelen olur diye. Kimse gelmeyince Caner ile Üçkuyular vapur iskelesine doğru hareket ediyoruz. Tolga araba ile gelmiş, park yerinde bisikletini indirip çantalarını yerleştirirken buluyoruz. Tolga’ya günaydın diyerek selamlaşıyoruz. Tolga hazır olunca Çeşme otobanının yan yolundan yola çıkıyoruz. İlknur yola çıkmış Güzelbahçe de buluşuruz diye telefonlaşıyoruz.
Caner de beni çekiyor yeni formamla Kuz ile birlikte. Keşanlı dostum Hakan Eşme bana özel olarak yolladı DOÇEK forması. Yel değirmeni ile harika bir forma tasarımı.
Fazla kalabalık olmadığımızdan hızla yol alıyoruz. Sıcağa kalmadan bir an önce varmalıyız Demircili koyuna. Caner’in resmini çekiyorum.
Ardından Tolga’nın da resmini çekiyorum bisiklet üzerinde.
Ben Tolga’nın resmini çekerken Caner bizi kadraja alıyor.
Güzelbahçe ye varmadan İlknur’a yetişip beraber pedallamaya başladık. Güzelbahçe de her zaman durduğumuz börekçide kahvaltı için duruyoruz. Ben hariç diğerleri kahvaltı yapmamış. Börek ve çay ile kahvaltılarını yapıyorlar. Ben sadece çay içiyorum. Kahvaltı yaparken 3 bisikletçi geliyor yanımıza, Eskişehir den Esra Yıldırım, İzmir den Sencer Kan ve ismini hatırlayamadığım bir kişi. Selamlaşıyoruz, Esra kalan börek parçalarını yiyor. Diğerleri çay içiyorlar. Hal hatır sorduktan sonra çaylar bitince yola çıkıyoruz. Biz diğer gelenlerle gitmiyoruz, onlar kendi başlarına gideceklerini söyleyip bizden ayrılıyorlar. İlknur’un resmini çekiyorum bisiklet üstünde.
Yol kaymak gibi olunca hızımız gayet iyi, yol hızla altımızdan kayıp gidiyor. Caner elçek ile dördümüzü de çekiyor cep telefonunla.
Ardından ben de çekiyorum elçek ile dördümüzü.
Çeşmealtı – Urla kavşağına varıyoruz. Sağa Çeşmealtı yolu, biz sola Urla merkeze gideceğiz. Demircili yolu merkezden geçiyor.
Yeni kahvaltı yapınca Urla’da durmayıp Demircili köyüne doğru yola devam ediyoruz. Urla dan Demircili köyü 13 km, ilk önce Kuşçular köyünden geçeceğiz. İleride şok marketi varmış içecekleri oradan alırız diye karar veriyoruz. Yön tabelalarında düz; Kuşçular 4, Demircili 13, sağa doğru; Yağcılar 15, Ovakale 7, sola doğru; ovacık 4, Bademler 8 olarak belirtilmiş.
Urla’nın son evlerini çıktıktan sonra köy yollarında sakince ilerliyoruz. Urla ya kadar trafik gürültüsü insanı gerçekten yoruyor. İnsanların yarattığı gürültüden ayrıldıktan sonra bahçeler arasında insan huzur buluyor. Buraya kadar başka yol olmadığı için mecbur trafiğin içinden geliyoruz.
Kuşçular köyüne hemen varıyoruz ama burada durmadan yola devam ediyoruz. Hava sıcak olmasına rağmen köy yolları sanki daha serin geliyor bana. Köy kahvesinde bir grup bisikletçi bize sesleniyor. Biz de birer çay içmek için duruyoruz. Burada Yıldız Uyulgan ve arkadaşlarınla karşılaşıyoruz. Çay ve sodaları sohbet eşliğinde içerek gölgede dinlenerek zaman geçiriyoruz. Güneş iyice tepemize çıktı, hava sıcaklığı iyice artmaya başlamıştı. Çaylar içildikten sonra yola devam ediyoruz. Az ilerde şok marketi görünce içeriye dalıyoruz. Klima içerisini bayağı serinletmiş. Isı farkı dışarısı ile bayağı farklı. Markette alkol satışı yapılmıyormuş bunu öğrendik. Bir şey almadan yola devam ediyoruz. Koyda zaten her şey varmış, ama biraz pahalı. Artık bundan sonra yapacak bir şey yok. Geri de dönemeyiz. Tarla fıskiye ile sulanıyor.
Çam ormanı içinde çam kokularını içimize çekerek bisikletle yol almak harika. Çam yapraklarının ürettiği taze oksijen hem havayı serinletiyor hem de ciğerlerimizde bulunan arabaların egzozlarından soluduğumuz zehirli gazları yavaş yavaş ciğerlerimizden atıyoruz.
Uzaktan yağcılar köyü görünüyor. Köye uğramıyoruz çünkü yoldan bayağı uzar. Sadece görebildiğim kadarıyla bir selam yolluyorum köye. Başka bir zamanda Yağcılar köyüne uğramalı.
Bu yoldan ilk defa geldiğim için yolu bilmiyorum. Yol ayırımında bir çeşme var, bizimkiler soldaki yola sapmış. Tolga beni bekliyordu yolun başında. Daha önce haritada gördüğüm kadarıyla doğru yoldayız diye düşünüyorum. Tolga ile beraber iniş olan yolda kendimizi bırakıyoruz.
İleride evler görünce Demircili köyüne geldik galiba diyerek ilerliyoruz. Köyün muhtarı iyi çalışmış kaldırım taşları düzgün ve boyanmış diye düşünmeden kendimi alamadım. Yolun sonuna gelince yanlış yere geldiğimizi anlıyoruz. Burası site ve öyle düğün yapılacak bir yere de benzemiyor. Eh ne yapalım mecburen geri dönüyoruz. Epey de inmiştik, tekrar aynı yeri çıkmak zorundayız.
Sitenin kapısında güvenlik görevlileri ağacın gölgesinde oturmuşlar. Bize soğuk su içer misiniz diye sorunca duruyoruz. Zaten yokuş çıkacağız bari biraz serinleyelim değil mi? İlknur da Urimbaba kahve içelim deyince bu fikir cazip geliyor. Hemen kahve takımını, ocağı çıkarıp kahve pişiriyorum. Kahve keyfini ağacın gölgesinde çıkarıyoruz. Bir de soğuk su olunca, daha ne isteyelim.
Caner kaldırımda bizi kahve pişirirken çekiyor. Ben, İlknur ve Tolga.
Kahve keyfinden sonra indiğimiz yolu tekrar çıkıp çeşmesi olan yol ayrımına gelerek çeşmeden sularımı tazeliyorum. Ardından doğru yolda ilerliyoruz. Yolun sağında piknik alanı gibi bir yer görüyorum. Çınar ağaçlarını görünce burada bir dere olduğunu anlıyorum. Büyük bir ihtimalle ücretli bir yere benziyor, bana öyle geldi. Epey araba var park yerinde ve kalabalık piknik alanı.
Küçük tepeleri aşarak zirveye ulaştıktan sonra inişe başlıyoruz. Durum öyle gösteriyor.
Demircili köyüne varıyoruz, köyün girişinde çeşme ve köy tabelasını görüyorum. Köy biraz içeride, karnım iyice acıktı. Bir an önce sahildeki yere gidip karnımı doyurmam gerek diyerek yoluma devam ediyorum.
İşte Demircili koyu, deniz bir harika görünüyor. Havada sis gibi bulut var.
Yol yine ikiye ayrılıyor ama tabela konulmuş. Biz Demircili plajına gideceğiz, Muhtarın yerine.
Gerçekten de koy ve plaj harika görünüyor yukarıdan. Durup bir resmini çekiyorum. Bir an önce varıp karnımı doyurduktan sonra denize dalmalı. Zaten öğle sıcağı, bir de bisiklet ısıtıyor iyice vücudumu. Pistonlar da iyice ısındı, yanlış yola girdiğimizden fazladan 8 km yol yaptık. Pistonları bir an önce soğutmalı.
Kamp yerine varıyoruz. Bizden önce gelenler karşılıyor bizleri. Ortalık hoş geldin sesleri bir an kaplıyor kamp alanını. Bize yaptıklarını her gelene yapılıyor hoş geldin töreni.
Gelirken yaptığım yol yaklaşık olarak 56 Kilometre civarı
Demircili köyüne geliş haritası aşağıda
Daha önce gelenler balonlarla süslemişler kamp alanını. Şişelere bakılırsa balonların içi alkol dolu, ateşle yaklaşmak tehlikeli olabilir. Üç tane balon içindeki alkol insanı sarhoş etmeye yeter bile. Kamp alanı bu gece bize ait. Üstü kargı ile kaplı uzun çardak altında renkli balonlar, piknik masaları. Masalarda arkadaşlar oturuyor gölgede.
Çadırımı sundurmanın altına kuruyorum çabucacık. Ardından yarım ekmek köfte ısmarlayıp soğuk bir birayla karnımı doyuruyorum ilk önce. Daha sonra şortumu giyerek pistonları soğutmak için deniz kıyısına gidiyorum.
Balıkesir den arkadaşım Doktor Kayhan Özoğul güzel resim çeker. Beni çekmesini söylüyorum denize dalarken. O da beni kırmayıp denklanşöre basıyor ardı ardına. Harika bir denize dalma sahnesi oluyor böylece. 7 karede benim dalışım böyle oluyor. Aynı anda da arkadaşım fotoğraf sanatçısı Cem Yatman profesyonel olarak beni çekmeye çalışıyor. Kumsalda koşuyorum denize doğru, karşıda kayalık tepe var.
Şöyle bir zıplıyorum iki ayağım üzerinde ileri doğru.
Bir adım ileride tekrar denizde iki ayak üzerine basım zıplıyorum.
Yerden aldığım kuvvetle yukarı ve ileri doğru süzülmeye başladım. Kollarım ileride birleşti.
Sonra havada uçuyorum kuşlar gibi adeta. Hani rüzgarda martılar kanatlarını açıp süzülür ya kanat çırpmadan işte öyle süzülüyorum denize paralel olarak.
Bir süre uçtuktan sonra denize dalmaya başladım. Belime kadar suyun içindeyim.
Suyun içine tamamen girdim. Ayaklarımın ardından sular havaya sıçrıyor.
Cem Yatman bir kaç atlayıştan sonra beni en güzel pozda yakalıyor. Ellerine sağlık Üstat. Resim çekilme olayından sonra biraz yüzerek serinliyorum. Su serin ama ben daha soğuk sularda girdiğim için bana vız geliyor. Serin sularda pistonlarım soğuyor böylece. Denize paralel havada süzülüyorum.
Eskişehir den gelenler bir arada. Serdar Acar ve Esra Alkan. Esra ile Güzelbahçe de karşılaşmıştık. İzmir den buraya kadar güneş altında pedallarken sırtında ilginç bir amele yanığı oluşmuş durumda. Ben de bunu görünce Resmini çekiyorum.
Arkadaşlar sahilde toplanmaya başlıyor. Ben de o yöne gidiyorum ne oluyor diye.
Herkes gökyüzüne bakıyor, sanki bir şey olacakmış gibi. Derken ufukta küçük bir uçak beliriyor. Anlıyoruz ki gökyüzünden bulunduğumuz yeri ve bizim resmimizi çekecek. Günün süprizi bu olsa gerek.
İşte uçak helikopter karışımı bir alet ama güzel uçuyor doğrusu.
Cem Yatman üstattan yakından uçağı çekmiş. Düğün için özel olarak gelmiş yukarıdan resim çekmeye.
Alaçatı’dan gelerek havadan çekim yapan Hakan Çetinkaya kuş bakışı bir kaç poz çekiyor. Koyun ve denizin muhteşem güzelliği havadan bir başka görünüyor. Ellerine sağlık Hakan Çetinkaya, Berna ve Ahmet’e güzel bir düğün armağanı sundun. Yükseklerden Demircili sahili, deniz ve kamp yeri.
Uçak alçalıp kumsalda kendisini izleyenleri çekmiş havadan. Yaklaşık 50 – 60 kişi var.
Uçak iyice alçalıp deniz üzerinden bizleri karşıdan çekiyor. Ben deniz kıyısındayım. Denizde iki kişi kano kullanıyor.
Optik zoom ile tam karşıdan seyircileri yakınlaştırıp çekiyor.
Biz uçağa bakarken Cem Yatman da çaktırmadan resmimi çekmiş. Tam kollarımı açmışken. Bu resim siyah – beyaz renkte.
Bu da aynı resim renkli.
Herkes uçağın getirdiği neşe ile sevinçten kıpır kıpır oynuyor daha düğün başlamadan. Berna ile Ahmet dans ediyor.
Uçak resimlerini çekti, gösterisini üzerimize pike yaparak bitirdi. Uçağı uğurladık hep birlikte, düğüne ayrı bir renk kattı doğrusu. Uçağa bakanları kıyıdan çekiyorum.
Uçak gittikten sonra sundurmanın altına masalara oturduk hep birlikte.
Akşamki eğlence için enerji toplamak gerek. O yüzden biraz kestirmek iyi olur. Bir kişi sandalyeyi yere yatırıp matı sererek yatmış. Ben de çadırıma girip bir süre uyudum.
Deniz kıyısında yassı rengarenk bir sepet taş toplanmış. Her davetli taşın üzerine içinden geçenleri yazarak bir anı taş koleksiyonu oluşturmuşlar. Bu taşlar Berna Ahmet için.
Bir sepet taş ve keçeli kalemi tutuşturmuşlar Mehmet Yarkın kardeşimize o da ne yapsın önüne gelene yazdırıyor. Sanki taş devrindeyiz. Ama yazı bulunduğu için yazı yazmakta zorlanmıyoruz taşların üzerine.
Resimde görünen yere askı lambaları çekip bağlantılarını yapıyorum. Ne de olsa elektrikçiyim. Ampulleri takıp test ediyorum, hepsi yanar durumda olduğunu görünce görevimi tamamlıyorum böylece. Dans alanını da renkli balonlarla süslüyoruz. Akşam için hazırız.
Yatacak yerler de tamam gece için bütün işler tamamlandı. Çadırımı çardağın altına aldım bu ara.
Düğün pastamız da hazır.
Meşaleler yakıldı, çiftler karşılıklı olarak denize doğru bir koridor oluşturuldu. Gelin ve Damat buradan geçerek nikah kıyılmasını deniz kıyısında gerçekleştireceğiz. Çok değişik bir nikah töreni olacak.
Gelin ve damat alkışlarla meşalelerden oluşmuş koridordan denize doğru yürümeye başladılar.
Berna ile Ahmet el ele tutuşmuş halde meşalelerin arasından yürürken.
Berna ile Ahmet meşalelerin arasından geçtikten sonra meşaleyi tutanlar da peşlerinden deniz kıyısına gitmeye başladılar.
İzleyiciler kıyıda nikah kıyılmasını izlemek için yanaştılar. Kiminin elinde meşaleler hala yanıyor.
Denizde kıyılacak olan nikahı Kaptan Dr Serhat Ferahi Değimli tarafından kıyılacak. Kaptan kıyıda bekliyor gelin ile damadı.
Gelin ve Damat Kaptan Serhat’ın yanına geliyor. Hava kararmaya başladığı için bir ışıkçı Kaptan Serhat’a ışık tutuyor.
Kaptan Serhat Herkese susmasını söyleyerek nikah törenine başlıyor.
“İyi günde kötü günde, ömür boyu sürecek birlikteliğinizle ” diye başlıyor söze Kaptan Serhat.
Ardından Geline soruyor ;
“Sayın Berna Külahçı hiç bir etki altında kalmadan Ahmet Yıldırım’la evlenmeyi kabul ediyor musun?” diye soruyor.
Gelin de heyecanla tüm sesinle
“Eeeeevveeeeettt” diye haykırıyor
Evetin ardından herkes alkışlarla kutluyor gelini.
Daha sonra Damada soruyor ;
“Sayın Ahmet Yıldırım hiç bir etki altında kalmadan Berna Külahçı hamfendi ile evlenmeyi kabul ediyor musun?” diye soruyor.
“Eeeevvvvveeeetttt “diye gürlüyor Damat.
Ardından Kaptan nikahı kıyıyor
“Şahitlerin huzurunda sizleri Karı Koca ilan ediyorum”
“Pruvanız Neta, rüzgarınız kolayına olsun”
Nikahı kıydıktan sonra “Gelini öpebilirsin!” diyerek sözünü bitiriyor.
Damat ta gelini öpüyor.
Jurnal defterini ilk önce Geline imzalatıyor Kaptan.
Ardından Damat’ta imzalıyor.
Davetlilerin alkışları arasında nikah töreni bitiyor. Gelin ve Damat bizleri selamlıyorlar birlikte.
Kadınlar sol tarafta toplanmış.
Erkekler da sağ tarafta. Sanki haremlik – seranlık gibi oldu.
Gelin, Damat, Kaptan ve nikah şahitleri birlikte poz veriyorlar.
Daha sonra meşaleliler ile birlikte resim çekiyoruz Gelin ve Damadı.
Berna ve Ahmet Yıldırım ömür boyu mutluluklar dilerim. Yakışıyorsunuz birbirinize.
Ve böylece nikah töreni bitiyor.
Nikahtan sonra mangallar yakılıyor, köfteler, tavuklar pişiriliyor. Ardından yemeğimizi yiyoruz hep birlikte. Yemeği yedikten sonra hava kararıyor. Herkes kıyafetlerini giyip dans alanına gelerek düğünün başlamasını beklemeye başlıyoruz. Işıkları yakarak ortalığı aydınlatıyorum.
Rengarenk balonların altında Şugar Muzika başlıyor çalmaya. Ortam birden değişiyor, Demircili plajın havası neşeli gülüşlerle insanların içinde duran enerji birden açığa çıkıyor. Kardeşlik havasında türkülerin bağrında ahenkli oyunlar başlıyor. Cem Yatman’ın getirdiği şarap nefis ve etkisini göstermeye başladı müzik ile birlikte.
Gelin çıkıyor alana, başlıyor oynamaya. Bizler de etrafında Geline eşlik ediyoruz hep birlikte. Kaldırıyoruz kolları havaya, göbekler hop hop bir o yana bir bu yana. Kalçalar şıkıdım şıkıdak, oooh yandan, amanın yandan biz korkmayız jandarmadan.
Damat ta aramıza katılarak coşku daha da artarak müziğin ritminle göbek atmaya devam ediyoruz.
Kollar havada, göbekler atmakta.
Oh oh yandan, gerdanlar ve göbekler şıkıdım. Resim siyah – beyaz.
Kolları kaldırmış göbek atıyorum arkadaşlarla birlikte.
Tolga ve ben uzun saçları salmışız çılgınlar gibi dans ediyoruz. Kollarımız havada.
Gelin ve arkadaşları piste çıkıp bizlere harika bir dans grubu gösterisi sunuyorlar. Bizler de etraflarında çember oluşturarak danslarına alkışlarla tempo tutarak eşlik ediyoruz. Gelinin geniş eteklerinin ucundan kızlar tutmuş elleri ile germişler. Resim siyah – beyaz.
Gelin ve arkadaşları sahnede figürlerle dans ediyorlar.
Gece ilerledikçe alkol oranınla birlikte ritim artarak devam ediyor. Başlıyoruz halay çekmeye hep birlikte. Oynamanın sınırı yok, hepimiz en güzel oyunlarımızı oynamaya çalışıyoruz. İçimizde biriken kurtları dökmenin tam zamanı. Her zaman böyle ortam bulunmuyor doğrusu.
O kadar eğleniyoruz ki terden sırılsıklam olmuş gömleğimi fark bile etmiyorum. Oynamaya devam, müzik olunca insan yerinde duramıyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Gelin mikrofonu eline alıp bir şarkı söylemeye başlıyor.
Ardından Damat Geline eşlik ederek beraber şarkılar söylemeye başlayınca bizler de onları mutlulukla dinliyoruz.
Bülent Ortaçgil’in Değirmenler şarkısını söylüyorlar. Şarkının videosu aşağıda
Değirmenler – Bülent Ortaçgil paylaşan: Grameradam
Ardından Sema arkadaşımız sahneye çıkarak harika sesiyle bizleri şarkılarıyla mest ediyor.
Damat ta güzel göbek atıyor doğrusu. Roman havalarında karşılıklı göbekler gece boyunca hiç durmadı.
Göbek olunca, hele roman havası insanı oynatıyor. Cem Yatman beni çekiyor.
Gelin ile damat el ele tutuşmuş ortada oynarken, diğerleri etraflarında halay çekiyorlar.
Cem yatman beni roman havası oynarken siyah – beyaz olarak çekiyor. Kollarımı açmış durumdayım.
Demircili koyunda yerleşim yeri olmadığı için bizi rahatsız eden yok. Eğlence gırla gidiyor. Ter içinde kalıyorum oynamaktan. Göğsümden yukarısı gömleğim sırılsıklam.
Ay kocaman, koyu, denizi ve bizleri pırıltılarıyla aydınlatıyor. Düğünümüze ay da ortak oluyor gecenin ilerleyen karanlığında. Saat 02:00 ye kadar eğlence, oynama, müzik devam ediyor. Artık yeter diyerek şortumu giyerek doğru terden sucuk olmuş gövdemi gecenin ortasında serin deniz suyuna bırakıyorum. Oynamaktan ısınmış olan gövdemi biraz olsun serinletiyorum. Bu bana iyi geliyor. Bir süre daha deniz şortuyla oynamaya devam ederek kurulanıyorum. Hava sıcak mı sıcak.
Artık enerjim tükenince çadırıma girip yatıyorum. Yorgunluktan hemen dalmışım. Sabaha kadar deliksiz uyuyorum. Saat 07:30 da uyanıyorum, uykumu almış durumda. Tekrar şortumu giyip denize giriyorum. Deniz bir harika oluyor sabahın köründe. Denizden çıkıp sandalyede Güneşleniyorum.
Bizim Tolga çadır kurmamış sahilde şezlongta uyumuş. Sabah güneşi vurmaya başlamış yüzüne ama uyumaya devam ediyor.
Sabah kahvaltısını yapıyoruz hep birlikte. Öğlene doğru bir kez daha denize girerek serinliyorum. Ardından çadırımı, eşyaları toplayıp bisiklete yükleyerek yola çıkmaya hazır hale geliyorum. Yılmaz biraz önce yola çıkmıştı, bana yolda yetişirsin demişti. Arkadaşlarla vedalaşarak yola çıkıyorum tek başıma. Çünkü akşama başka bir düğüne gitmek zorundayım. Yılmaz’ı yakalamıyorum yolda ama tek başına bisiklet sürmek gerek bazen. İnsan yolda kendini dinlemeli bazen. Kendi düşüncelerimle baş başa eve kadar gidiyorum.
Resimlerin bir kısmı Cem Yatman, Kayhan Özoğul, Gülden Acar Karacabey, Caner Çetinkaya. Havadan çekilen resimler Hakan Çetinkaya’ya aittir.
Dönüş yolu Yaklaşık olarak 47 Kilometre civarı. Toplam 103 Kilometre yapmışım
Dönüş yolu haritası aşağıda
Cok güzel olmuş.ayrıca elçek sòzcüğü de orjinal olmuş:)
Urim Baba şahane olmuş ellerine sağlık;)
Cok guzel anlatmissin Urim , bir dugun de ancak bu kadar guzel ve samimi olabilirdi ..Omur boyu mutluluklar dilerim yeni evlilere ..:)