13 – 14 Ağustos 2014 Çarşamba – Perşembe
When you order antibiotics from an online pharmacy, you can be sure that the antibiotic you are receiving is safe and effective. If it's a small business, augmentin online kaufen you may want to have a business credit check and then be able to purchase more products. You must complete the third and sixth injections to be considered.
Zovirax works in the form of an oral, non-toxic and non-ionic colloidal suspension, and is administered to puppies by oral gavage at one time. But it's cialis 60 mg günstig kaufen Lebach also not meant to replace a full-time exercise plan. In this particular case, the treatment was a total and permanent cure.
Üçkuyular – Otogar – Malatya – Battalgazi – Malatya
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
evet evet
doğrusu bilmiyorum
dalıp dalıp gidiyorum böyle
dalıp gidiyorum ve dalgınlığımda bir kent
bir duvar, bir de sen, duruşunda güz özellikleri
dostlar, bütün dostlar içerde.
Edip Cansever
Öne çıkmış olan görsel, yolun solunda cami, minaresi ve kemerli girişi.
Sıcak geçen yaz günleri bisiklet turlarını biraz kısıtlıyor. Festivaller ve turlar genellikle İlk baharda yada Son baharda yapılmakta. Malatya Bisiklet Derneğinin bu yıl düzenleyeceği Nemrut turuna katılmayı planlamıştım daha önce. Gerçi Ağustos ayının ortalarında yapılacak olması biraz düşündürücü olsa da katılmayı çok istiyordum. Dünyada Güneşin batışını ve doğuşunu seyredilebileceğim en güzel yeri Nemrut dağı olması beni adeta çekiyor kendisine. Güneşin batışını ve doğuşunu seyredecektim. Ne olursa olsun katılacaktım festivale.
Normalde festivallere araç kullanmadan kendi gücümle gitmeyi her zaman yeğlerim. Malatya’nın İzmir’e olan uzaklığı düşünecek olursak bir 12 günlük pedallamak gerekiyor. Havaların da sıcak olması böyle bir yolculuğu kaldıramayacağımdan otobüs ile gitmeye karar verdim. İsmi lazım değil bir arkadaşım kendi teklifi ile arabasıyla beraber gitmeyi teklif etmişti. Günü yaklaşınca arabası ile gitmeyeceğimi haber vermek için aradığımda telefonunu defalarca aramama rağmen açmadı. Zaten otobüsle gitmeye karar vermiştim ama hala haber veremedim kendisine. Haberi de olmasa önemli değil artık. Neyse otobüs biletimi aldım, ayrıca bisikletli olduğumu da belirttim bileti alırken. Eşyalarımı hazırlayıp bisiklete yükledim. Normalde festival 2 gün sonra başlayacaktı. Mustafa Ekici bir gün önce gelmemi isteyince kırmadım bir gün önce Malatya’ya gidecektim. Otobüs akşam 19:00 da hareket edeceğinden 2 saat önce evden çıktım. Evden otogar 18 km.
Evimin önündeyim, bahçemde ağaçlar, Bahçe kapısı dekortaştan kemer, üstünde kanatlarını açmış kartal. Ben bisikletim KUZ üstündeyim.
Otobüsün hareket saatinden yarım saat önce otogara gelerek otobüs peronuna yanaştım. Otobüsün bagajı yüksek olduğundan bisikleti olduğu gibi sığdı. Bagaj çantaları ve ön tekeri sökmeden hem de. Durum böyle olunca rahatça hareket saatini beklemeye başladım. Otobüsün ön tarafını çekiyorum. Beydağ yazılmış, gideceği yer olan Malatya tabelada.
Ev – Otogar gidiş haritası aşağıda, toplam 17 Kilometre civarı.
Otobüs hareket edip yolculuğa başladık. 14 saat süren yolculuk boyunca rahatsız olmadan Malatya’ya vardım. Malatya otobüs garajının girişinde bisikletim KUZ park halinde.
Malatya bisiklet derneği başkanı ve festivalin baş aktörü Mustafa dostumu telefonla arayıp geldiğimi bildirince hemen bir araç yollayıp otogardan aldırdı. Mustafa dükkanda beni bekliyordu. Hasretle buluştuk Mustafa ile. Dükkan aynı zamanda Mabisder’in buluşma yeriydi. Burada Mustafa Kaya ve Orhan Kotluk ile tanıştım. Ardından beni facebook’tan takip eden Hüsnü Yaşar ile tanıştım. Sohbet ederken İstanbul dan gelenleri otogara almaya gittiler. Sevinç Aksüt, daha önce Başmakçı da tanışmıştım kendisiyle, Gizem ve Onur ile yeni tanıştık. Her turda ve festivalde olduğu gibi burada da yeni dostlarla tanışıyordum. Hep beraber akşama kadar oturup çay içerek iyice tanıştık.
Akşam üzeri hep birlikte bisikletlerle kamp alanına gitmeye başladık. Kamp alanı şehrin biraz dışında. Trafiğin içinde ilerliyoruz mecburen.
Kamp alanı sunni göleti olan mesire ve piknik alanında. Alana girince göletin üzerinde ince bir sis tabakasının olduğunu görüyorum. Ortalığı kaplayan yanık et kokusundan anlaşılıyor sis tabakası. Piknik yapanlar yakmışlar mangalı ortalık duman dumana ve yanık et kokusu sarmış piknik alanını.
Kamp alanında kendime düz olan bir yeri beğenip çadırımı kuruyorum hemencecik. Burada ayrıca olimpik yüzme havuzu da var. Akşama gireceğiz havuza. Kamp taptığımız alanda ki ağaç gövdelerinde cırcır böceklerinin içinden sıyrılıp çıktığı boş kabukları kalmış. İzmir den araba ile gelen Ahmet, Özer, Hakan ve Nagehan da aramıza katılıyor. Kayıt masasında kaydımızı yapıyor görevli arkadaşlar.
Yüzme havuzunun tesislerinde akşam yemeğini yiyip kamp alanında yatasıya kadar sohbet ediyoruz arkadaşlarla.
Ertesi gün erkenden kalkıyoruz, sabah kahvaltısını neşe içinde yiyoruz. Bu gün Malatya içinde tur atıp Hilton otelde festivalin başlangıcını yapacağız. Ardından Aslantepe höyüğünü gezeceğiz. Mustafa Ekici beni turun artçısı ve süpürücü olarak görevlendiriyor. Herkes hazır olduktan sonra hareket ediyoruz.
Malatya tabelasını çekiyorum, Nüfus 565000, Rakım 964 olarak yazılmış.
Önümde römorklu bisiklet gidiyor. Arkasında çubuğa kırmızı bayrak takılı.
Şehir içinde kendimizi gösterdikten sonra hotele gelerek ikramlardan ve çaylardan alarak atıştırıyoruz. Su tüketimi biraz fazla oluyor. Hava sıcaklığını hissettirmeye başladı bile. Hotelin salonunda Malatya bisiklet derneği başkanı Mustafa Ekicinin açılış ve katılımcılara teşekkür konuşması ile tur başlamış oldu. İlk önce Aslantepe höyüğüne doğru gidiyoruz. Aslantepe höyük girişinde çekiyorum bisikletçileri.
Aslantepe Höyüğü[, Malatya’nın 7 km. kuzeydoğusunda yer alan bir arkeolojik yerleşimdir. Türkiye’deki en büyük höyüklerden biridir. Höyük, Fırat üzerindeki Karakaya Baraj Gölü’nün batısındadır. Otuz metre yükseklikteki höyük MÖ 5 bin yıllarından MS 11. Yüzyıla kadar iskan edilmiştir. Bölge MS 5. ve 6. Yüzyıllarda bir Roma köyü olarak, daha sonra da Bizans nekropolü olarak kullanılmıştır. Yerleşim alanı 200 x 120 metre boyutlarındadır.
Kazılarda MÖ 3.600-3.500 yıllarından bir tapınak, MÖ 3.300-3.000 yıllarından bir saray, çok sayıda mühür ve ustalıkla yapılmış madeni eşyalar bulunmuştur. Tüm bu buluntular o tarihlerde yerleşimin, aristokratik siyasi, dini ve kültürel bir merkez olduğunu göstermektedir. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen eserler dışındaki buluntular Arslantepe Açık Hava Müzesi’nde sergilenmektedir. Mühürler, yerleşimin bir ticari merkez olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Yerleşim, iskan edildiği süre boyunca su kaynakları bol fakat Fırat Nehri’nin taşkın sahasının dışında kalmaktaydı. Bu sayede tarım için çok uygun topraklara sahip olan yerleşim, yerel bir hakim sınıf tarafından yönetilmekteydi. Bu hakim sınıf hem politik, hem ekonomik hem de dini erki elinde tutuyordu. Bu haliyle Anadolu’daki ilk şehir devleti olma özelliği taşımaktadır.
MÖ 4. bin yılın sonlarında kerpiç anıtsal yapıların yer aldığı geniş bir kentsel alan höyüğün güney batı yamacına yayılmıştır. Bu anıtsal yapılarda çok sayıda mühür bulunması bu yapı kompleksinin yönetsel bir merkez olduğunu göstermektedir. Mühürler muhtemelen çeşitli malların depolanması ve nakliyesi sırasında kullanılmaktaydı ve yapı kompleksi bu haliyle bir saray ekonomisi merkezi olarak görülmektedir.
Saray kompleksinde ayrıca arsenikli bakır alaşımlı, gümüş kakmalı kesici-delici silahlar bulunmuştur. Sarayın yakınında bulunan ve MÖ 2.900 olarak tarihlenen mezarın bir kral mezarı olduğu düşünülmektedir. Mezarda değerli ölü hediyeleri bulunmuş olup ayrıca mezarı kapatan taş kapak üzerinde kurban edilmiş dört genç insan cesedi bulunmuştur.
Geç Uruk Dönemi (MÖ 3.400-3.200 ardından yerleşimde geniş çapta yangınlar olduğu anlaşılmaktadır. Bunun ardından, farklı kültürden halkların yerleştiği kentte Doğu Anadolu-Transkafkasya kültürel etkileri hakim olmuştur. Arkeolojik çalışmalarda elde edilen çanak-çömlekler ve yerleşim düzeni bunu göstermektedir. Yeni yerleşimcilerin büyük olasılıkla yarı göçebe küçük topluluklar olduğu düşünülmektedir.
Tarih
MÖ 2.700.-2.500 yıllarında kent, Suriye-Mezopotamya kültüründen koparak özgün bir kültürel yapı geliştirmiştir. MÖ 2 binden itibaren kent, genişleyen Hitit İmparatorluğu’nun etki alanına girmiştir. Hitit Kralı I. Şuppiluliuma’nın Mittani başkenti Washukanni’ye düzenlediği seferde üs olarak kullanılmıştır. Hitit İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından kurulan Geç Hitit biri olan Kammanu başkenti olmuştur.
Asur İmparatorluğu hükümdarı I. Tiglat-Pileser’in saldırısı sonunda bu devlete haraç ödemek zorunda kalan bölge, II. Sargot tarafından ele geçirilip yağmalandığı MÖ 712 yılında dek varlığını ve zenginliğin korumayı başarmıştır. Bu tarihten MS 5. Yüzyıla kadar ise iskan edilmemiştir.
Kaynak: Vikipedi
Aslantepe’ye hoş geldiniz tabelası, altına Çince yazılmış.
Aslantepe höyüğünde bulunan Hitit kral kabartmaları ilk olarak karşımıza çıkıyor. Asılları müzede, buradakiler sonradan yapılan taklitleri. Kuş başlı iki kabartma figürü. Sağdakinin sol elinde balta, soldakinin sağ elinde kışı. İkisi de elini birbirine yaklaştırmış, üçer sopa var. Ortalarında palmiye figürü.
Kral olduğunu tahmin ettiğim figür. Başında kalpak işlemeli, bir elini havaya kaldırmış. Diğer eli aşağıda ve beş yapraklı dal parçası tutuyor. Arkasında melek kanatlarına benzer bir kabartma yapılmış.
İlk figürdekinin benzeri ama kafaları alsan kafası biçiminde. Birleşik elde birinde iki, birinde bir sopa var.
Orijinali Malatya müzesinde bulunan Kral Tarhunza’nı anıtsal heykelinin taklidi buraya yapılmış.
Bisikletimi göle olan bir yere bırakıyorum, ortalık iyice ısındı. Gölge yapan ise aslan heykeli.
Kazılarda elde edilen yapılar kerpiçten yapıldığı için üzerleri örtülmüş. Yoksa hava şartları bu duvarları yok eder.
Duvar dibinde delik, ne olduğu belli değil.
İç kısımda odalar.
Bazı yerde demir profiller çatıyı tutuyor.
Yapıların kerpiç duvarları ortaya çıkmış, kazı devam ediyor hala inceden.
Yapıların iç kısımları ince bir işçilikle kazılmaya devam ediyor. Duvar ile örtülü topraktan ayırmak zor.
Duvarlarda bulunan orijinal duvar resimleri görmemiz olası. Camekan ile kapatılmış ve perde çekilmiş durumda. Dış ortamdaki hava ve ışıktan korumak için yapılmış. Çok değerliler, binlerce yıl önce yaşamış medeniyetin izleri hala görülebiliyor.
Kırmızı renk ile şekiller çizilmiş. Soldaki resim insan kayası, uzun saçları var.
Başka duvarlarda da şekiller çizilmiş.
Bazı duvarda ise şekiller geometri biçiminde ve çok belirgin. Çizgiler kırmızı renkte. Bunlar titiz bir kazı yapılarak ortaya çıkmış.
Burada bulunan kamalar ve ok uçlarının resimleri konmuş.
Höyük normalden 30 metre kadar yüksekte. Dış alanda kazılar hala devam etmekte. Kazılan yerlere giremiyoruz, rehber bize anlatarak gezdiriyor höyüğü.
Kazı yapılan alanda çeşitli çapta delikler, duvar kalıntılarını izliyorum.
Bir yapının tabanı ve duvarları ortaya çıkmış.
Kimi kazı yapılmış yerlerde otlar bürümüş.
Höyüğün dış kısmı yeşillik kaplı Malatya kayısı bahçeleri göze çarpıyor.
Höyük gezimiz bitiyor, dışarıya doğru gidiyoruz.
Aslantepe höyüğünden yola çıktık, yolumuz üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma camiler görmemiz olası. Sadece minaresi kalmış, diğer yerleri yıkılmış. Minare yol kıyısında, ağaçlar ve uzun kavaklar ortalığı yeşile bürümüş.
Battalgazi ilçesine geliyoruz. Tabelada Nüfus 17200 yazılmış. Hanımın çiftliği köy bitimi aynı zamanda.
Yolun sağında yeni yapılmış kemerli geçit. Düz giden yolda ise tarihi kemerli geçit var. Kemerlerin bir kısmı yıkılmış, yolun sağında ve orta refüjde bir kısmı duruyor.
Battal gazinin ata binmiş heykeli yüksek bir kaidenin üstünde.
Kanlı Kümbet ; Selçuklu döneminde yapılmış bu kümbet Osmanlı döneminde suçluları idam yeri olarak kullanıldığından Kanlı Kümbet olarak anılır olmuş. Kitabesi bulunmamaktadır. Kümbet dört kemerli, kare planlı ve kubbeli olarak yapılmış.
Muğla dan Feridun hoca ile elçek resim çekiliyoruz.
Aramıza Mustafa Ekici de katıldı.
Değişik bir yapı olan cami ne amaçla ve nasıl kullanıldığı belli değil. Namaz kılınacak cemaat yeri yok. Adı Sütlü minare, cami yıkılmış. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Caminin minareye çıkan merdivenleri, alt katta giriş kapısı görünüyor.
Kesme taştan yapılmış kümbet, altı köşe planlı, çatısı da altı ikiz kenar üçgen şeklinde taşlarla örtülmüş. Kümbetin yanında iki katlı, beyaz badanalı bir ev var.
Her tarafta tarihi camileri ve kümbetleri görmek olası.
Arada günümüz eserlerini de görmek olası. Tokmakla buğday döven köylü kadın heykeli.
Malatya kayısı bahçeleri ovayı kaplamış.
Çatısı olmayan yuvarlak duvarlı yapı, su sarnıcı olabilir.
Çatısı kemerli dükkan, antik devirden kalmışa benziyor.
Duvarları yüksek ve destekli yapıda kubbe kendini gösteriyor.
Burası da yüksek duvarlı yapı, üstünde kare bir oda var.
Arada süprizler de olmuyor değil, arka tekerleğin lastiği patlıyor. Arkada kaldığımdan belediyenin kamyoneti ile mola yerine gelerek lastiği tamir ediyoruz Hakan ile birlikte.
En son olarak hem dinlenme yeri, hem de akşam yemeğini yiyeceğimiz Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayına geliyoruz. Kervansaray restore edilerek görkemli bir yapıya dönüşmüş. Kervansaray giriş kapısından giriyoruz.
Bir kaidenin üstüne Battal gazinin heykeli dikilmiş.
Kervansarayın giriş yeri kemerli bir geçit, üstünde bir oda var.
Kervansarayın avlusu çimlendirilmiş, yürüme yolları kesme taş döşenmiş gayet temiz bir yer. Kenarlarda kemerler sıralı yapılmış dükkanlar.
Kapalı iç kısımları kemerli sütun ile desteklenmiş geniş alanlar oluşmuş. Yemek masaları diğer tarafta ben boş olan yerin resimlerini çekiyorum. Tavanda ampulleri yanan avizeler var.
Yemek zamanına kadar bahçede çimenlerin üzerine uzanıp bekliyoruz. Çay bolca içiyoruz. Soğuk sütlü dondurmanın tadına da bakmadan olmaz. Yemeği yedikten sonra dönüşe geçiyoruz. Yol kayası bahçeleri arasından gidiyor ama bir tane kayası yiyemedik. Bahar ayında kayası ağaçları çiçekte iken kar yağmış ve bütün bahçelerdeki çiçekler donarak düşmüş. Bu yıl kayası yok . Ben grubun artçısı olarak en arkada kalanları süpüre süpüre kamp alanına kadar götürüyorum. Dönüş bir şekilde Perşembe Akşamı Bisikletçileri turuna döndü. Yemekten sonra hava karardı ve ışıklarımızı yakınca karanlıkta uçuşan böceklere döndük. İnsanlar da bizleri böyle ışıl ışıl, kalabalık görünce alkışlarla selam veriyor. Kamp alanına varınca bisikletleri bırakıp havuza dalıyoruz. havuz da akşam serinliği tüm yorgunluğumuzu alıyor doğrusu. Havuzda iyi eğlendik. Havuz sefamızdan sonra kurulanıp giyinerek kafeteryada oturup çaylarımızı içiyoruz.
Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 46 Kilometre civarı
Yaptığım yolun haritası aşağıda