UrimBaba’nın Kahvesi

      urimbaba’nın Kahvesi

Atalarımız ne demiş kahve konusunda? herkes bilir ki ;

      “Kahvenin Kırk Yıl Hatırı Vardır”

      ” Gönül ne kahve ister, ne kahvehane, gönül sohbet ister, kahve bahane. “

 

Göçmen olmak sonradan gelen bir şey değil. Göçmen olmak hücrene sinmiş bir şeydir. İnsanın içinde varsa gitmesine izin vermezsen ruhu firaridir. Kapar gözünü nerelere gider, kimse engel olamaz. Göz açıp kapayıncaya kadar dağın tepesine de çıkar, denizin dibine de iner.

Evet Keşan’da Şahit oldum Dağın tepesine de çıktı yangın kulesinde kahvesini yaptı paylaştı yoldaşlarıyla. Çekilişte dalış çıktı, denizin dibini gördü.

Urim baba senelerce fabrikada çalışmış ruhunu uçurmuş. Emekli olunca Kanatları Saçları vesaiti bisikleti olmuş.

Göçmen insan yolun halini bilir paylaşır.

Urim Baba paylaşır, kahvesini paylaşır, yazar tecrübesini paylaşır, anlatır bilgisini paylaşır. Etrafına toplananlarla dostluk paylaşır.

Şimdilerde Urim Baba’nın kahvesi diye bir Akım var. E Adam göçmen bi yere ait olamaz. Başka Kahvecilere de benzemez. Sabit bi yerde değil, göçücü bir kahve. İçtiğin kahvenin parasını da ödemek yasak. İnsanlar güzel muhabbetler etmeli, negatife, Agresife yer yok.

Urim Baba’nın gezgin kahvesi kaç kırk yıl hatırın var?-daha olacak?- Urim Baba’nın gezgin kahvesi kaç muhabbete tanışmaya dostluğa tanıklık ettin? -edeceksin?-

Urim babam kahve kokusu can kokusu, dost kokusu, muhabbet kokusu…

Urim Baba’nın dervişin çorbası gibi, etrafına topladığı dostlara elleriyle yaptığı sunduğu kahve hiç bitmesin…..

esmaeseraçıkgöz

 

Öne çıkmış olan görsel, teknede kahve ,çerken,. Elimde fincan, denize bakıyorum. Başımda mavi buff, masada kamp ocağım ve cezve duruyor.

59

Kahve köpüğü ilk yudumda ay – yıldız şekli olmuş. Tabakta ısırılmış çikolata parçası.

94

Kahve bulunduğundan beri insanlara en keyif veren içeceklerin başında gelir. Kahvenin aroması ve içerken ağızda bıraktığı tatlı bir tat insanların muhabbetine tatlı, yumuşak bir etki bırakıyor. Uyarıcı etkisi ile konuşurken kullanılan kelimeler beyin süzgecinden geçip te dilin ucuna gelince karşısındakini incitmeyecek biçimde çıkıyor. Duru sözlerle yapılan muhabbet daha verimli olunca öfke, sinir, kavga, kötü düşünce yerine hoşgörü, anlayış ve saygıya bırakıyor yerini.

Bisiklete binmeye başladıktan sonra çadırlı kamplarımda çay ve kahve içebilmek için yanımda çaydanlık, çay bardağı, cezve, fincan taşımaya başladım. Keyfim her yerde yanımda olmalıydı. Çay iyi güzel de demlenmesi ve cam bardakları kırmadan taşınması biraz sorun oluşturuyor. İlk zamanlarda  çay bardakları birer ikişer kırılmaya başlayınca kahve fincanlarına gün doğdu. Fincanlar darbelere daha dayanıklı ve daha küçük boyutta olduğu için saklama kabında kırılmadan çantamda daha uzun yol gidebiliyorlardı. Her turda yeni tecrübelerle sadece kahve takımını yanımda taşımaya başladım. Çay için cam bardak taşımaya gerek yoktu. Uzun turlarda yanıma çaydanlığı alıp çayımı demleyip su bardağımla çay içiyorum.

Artık her gün çantamda yeri var kahve takımının. Sadece kahve ve şeker bitiminde ilave yapıyorum. Bakır cezvem 4 fincanlık, onun için dört fincan var yanımda. Kahveyi yaparken yanımda şanslı olan üç kişi kahve içebilir. Gerçi dört kişiden fazla olunca tekrar kahve yapıyorum arkadaşlara. Onların da canı çeker değil mi?

Yıllar önce saz kursuna giderken Aşık Garip kitabını okumuştum. Sonu kavuşma ile biten halk destanı olarak bilinir. Aşık Garip Şah Seneme aşık olmuştur, babası yüklü miktarda başlık isteyince para kazanmak için gurbete gider. Aşıklık yapmaya çalışır fakat beceremez ilk başla. Tanrıya yakarışları sonucu bir gece rüyasında Hızır girerek Aşk şerbetini içirince yakarışları kabul olur. Başlar Aşıklık etmeye sazı ve sözü ile. Bunun için bir aşık kahvesi açar ve kahve satarak para kazanmaya başlar. Ünü giderek yayılır Aşık Garip’in, aşıklar gelip atışmaya başlar kahvede. Ama Aşık Garip hepsini susturur tatlı sözleri ve sazın tınısıyla. Bir gün bir haber gelir, Şah Senem başkasıyla evlenecek diye. Hızır yardımıyla düğünden 3 gün önce vararak Şah Senem’i alıp evlenir. Yaşanmış bu destandan Aşık Garip’in kahvesinden etkilenmiştim o zaman. Onun gibi bir kahve açma hayallerim başlamıştı.

İlk başta kahve pişirmek için ocak gerekli. İlk ocağım içinde LPG olan küçük, delinip bir defa kullanılan ocak almıştım. LPG tankları hem küçük hem de pahalıydı. Aynı zamanda tekrar dolduramıyordum. Bir süre o ocağı kullandım ama verimli olmadığı için başka arayışlardayım aynı zamanda. Zaten büyük boyutlu olduğu için bagaj çantamda epey yer kaplıyordu. Aşağıda kamp tüpü görünüyor.

2

Benim gibi kamp yapan bir arkadaşta ispirto ocağı görünce bu olabilir deyip ocağı incelemeye başladım. Yaklaşık olarak ölçülerini alarak benzerini yapabilirdim. Bacanağımın çalıştığı torna atölyesinde ölçüleri vererek iç içe geçen iki borudan bir tane ocak yaptık. Ocak bitince deliklerini 1 mm matkap ucu ile dikkatli bir biçimde deldim. 1 mm uç çok ince olunca hassas delmeli. Yoksa matkap ucunu kırabilirsin. Neyse ocak bitti ve ilk kahveyi pişirmeye başladım.

3

Mavi ispirto haznenin içine konulduktan sonra ispirtoyu çakmakla yakıyorum. İspirto yanarken ilk başla deliklerden alev çıkmaz. Demir  Demir haznenin ısınıp ispirtonun kaynaması gerek. Kaynama derecesi 78 OC . İspirto kaynayıp buharlaşmaya başladığında deliklerden çıkan buhar mavi bir renkte yanmaya başlar. Benim yaptırdığım ocağın alevi orijinal ispirto ocağından farkı iç haznesi biraz fazla olduğundan alev kararlı yanıyor. Orijinal ispirto ocağının iç çeperi dar olduğundan alev bir artıyor bir azalıyor, yani kararlı yanmıyor. Ocağın deliklerinden alev çıkmadan üzerine bir şey konmamalı yoksa ocak söner. Alevler deliklerden yanmaya başlayınca cezve ocağa sürülüp pişirilmeye başlanır. Cezve ocağın üstünde, dört tane boş fincan dizili masanın üstünde.

4

İspirtoyu ocağa koyup kahve pişesiye kadar geçen zamanı ölçtüm tam 7 dakikada kahve fincanlara doluyor. Benim için iyi bir zaman. İspirto ocağı iyi, verimli ama ispirto her yerde bulunmuyor ve İzmir dışında pahalı. Neredeyse 3 katı pahalı satılan ispirto da çantada şişede taşıması zor ve yer kaplıyor. Ayrıca ispirto dağlarda, yüksek rakımlarda pek verimli değil, kaynama noktasına uzun sürede ulaşıyor. Araştırmalarım devam ediyor ocak konusunda.

Aslında en güzeli odun közünde pişen kahve. Yapabilirseniz közde pişirmenin tadı hiç bir şekilde olmuyor. Bunun nedeni de odunun doğal olmasından kaynaklanıyor bence. Diğer ocak türlerinin yakıtları insan yapımı. İspirto, LPG gaz, benzin gibi yakıtlar kimyasal değişimlerle oluşmuş. Buradan elde edilen ısı odun közündeki gibi ısı değil. Bu fark pişen kahvenin tadına yansıyor. Yavaş pişen kahvenin tadına doyum olmaz.

5

Artık kahve takımı her turda yanımda, bagaj çantamın içinde taşımaya başladım. Kahveyi canımızın çektiği yerde, hemen bir bankın üzerinde kahve takımını çıkarıp pişiriyorum.

Henüz denizden çıkmışız. Bir kahve iyi gider diyerek Gökova bisiklet turu sonrasında kendi turumuzu yaparken içtiğimiz kahvelerden biri. Marmaris Orhaniye köy deniz kıyısında üç dengesiz ile. İrfan da LPG tüplü ocak olduğu için daha çabuk kahveyi pişirdim. Bir tane tüplü ocak edinmeliyim. Tüplü ocak daha pratik..

6

Bazen de Sığla ormanının içinde su kaynağının dibinde sıcaktan bunaldıktan sonra buz gibi suda serinlemek. Eh bunun üstüne de kahve iyi gider deyip hemen pişirip kahve keyfimizi de ihmal etmiyoruz. Köyceğiz sonrası Sığla ormanı, üstümüz çıplak, üç kişiyiz.

7

Bazen kahve içmek için fırsat kolluyorum. Arkadaşın lastiği patlayınca fırsatı değerlendiriyorum hemen. Çanakkale’ye giderken.

8

Bazen de herhangi bir parkın gölgelik bir yerinde.

9

Bazen de festivalin ortasında, ormanda henüz yolumuzu kaybetmeden oturup bir kahve içmeli insan. Ormanın sesini dinlemek gerek kahve tadında. 2. Keşan dağ bisiklet festivali.

10

Hele bir de festivalde Masalcı Teyze masal anlatmaya başlarsa ormanın kuytu bir köşesinde. Kahvenin verdiği tat ile masal daha da ahenkli oluyor. Zaten masalcı teyzenin sesi büyüleyici güzellikte. Masalcı Teyze başlıyor bize masal anlatmaya, biz de dinlemeye. Bizi alıp masalın içinde yaşatıyor sanki.

KAHVE TANRIÇASI ELENA

Kuzguncuk’un ilk ışıkların ile alelacele Koşar adımlarla çıktı sokağa, merdivenleri indi. Taksiye atladı terminale gitti.

Öğleye doğru İzmir’e geldi. Göztepe’de bisiklet kiraladı. Körfezin iyot kokusunu içine çekerken bu şehri ne kadar özlediğini hissetti. Gözlerini kapattığının farkına varmadı. Önce şiddetli bir ses duydu anında dirseğinde ve ayağındaki acıyı hissetti.

“İyi misiniz?” Sese doğru baktı.

Yerde biri daha.

“Neden gözlerinizi kapatarak bisiklete biniyorsunuz bu çok tehlikeli.”

Doğrulamaya çalıştı canı artarak yanıyordu.

“Peki, siz neden dikkat etmiyorsunuz?” ( Kendi sorusuna kendi de şaşırdı.)

Kalkmasına yardım eden kazazedesi;

” Dikkat ettiğim için düştük. Sizin gözünüzü kapatmanıza dikkat ettim.”

Kenara çöktü genç kadın, gülümsedi.

“Daha iyi misiniz?”

“Hala bisiklete binebilirim”

“İsterseniz benim gittiğim yere gelin orada pansuman ederiz yaralarımızı.”

“Nereye gideceğiz ?”

“Urim Baba’nın Kahvesine?”

Tuhaf geldi genç kadına anlamsızca baktı.

Fark eden adam,

“Gideceğimiz yer sıradan bir yer değil. Aslında sabit bir yer de değil. Urim Baba gezgin bir kahvecidir. Sohbeti, telve ile koyulaştırır. Bisikletinin heybesi, derviş Sofrası gibidir, faydalı olan her şeyi barındırır.”

***

Bir ağacın altında, hasır taburelere oturmuş etrafında insanların ortasında bir Adam, hem insanları dinleyip gülümsüyor hem de cezveyi karıştırıyordu.

Aksayarak gelenleri görünce ayaklandı insanlar. Oturttular yaralarını kontrol ettiler.

Genç kadın plansız kaçar adımla saatler önce çıktığı evinden bir anda başka bir kentte daha önce hiç görmediği insanların arasında kırk yıllık dost gibi muhabbete karışmış; yaralarını, acısını unutmuştu.

“Rüzgâr” diye geçirdi içinden. “Önce düşürse bile süprizleri getirebiliyor. Kapılmak lazım…”

İçilen kahveler, bisiklete ve dostluklara dair sohbetler, okunan şiirler, türküler… İnsanları inceliyordu bu kadar farklı insanların bir araya gelmesinde en büyük faktör neydi?

Kahve: her yerde her zaman içilir.

Muhabbet: çok farklı insanlar belki de ilk defa görüşen insanlar var.

Bisiklet: aslında olabilir, herkes bisikletle gelmiş ve muhabbet çoğu kez bisiklete dönüyor.

“Kim bu Urim baba?” diye düşündü sonra. Çok farklı bir Görüntüsü vardı; omuzlarına dökülen saçları, yüzündeki çizgiler, dilindeki aksanı, bir anda patlattığı kahkahası, türkülere şiirlere dalıp gitmesi ve sınırlı fincanla sıralı içirdiği hiç sönmeyen ocağı.

Neresiydi burası? Kimdi bu insanlar nasıl bu kadar çabuk kabullenmişlerdi yabancı bir kadını. Artık yaraları acımıyordu. Kiraladığı bisikletin düşmeyle ufak tefek sıkıntısı giderilmişti.

Şaşıyordu Elena, nefes alamadığı kentinde, neyi aradığını bilmeden kaçıp geldiği başka bir kente ne çekmişti? Bu kahvenin kokusu tadı insanların sıkıntılarını bu açık alanın kapısında bıraktıkları her şey ne güzeldi. Onu çeken bir gücün olduğuna inandı.

Bir anda geri dönmesi gerektiğini hatırladı. Tam vedalaşmak için ayağa kalktığında ayakkabısı çıktı. “Dikkat et Sindirella diye takıldılar daha 12’ye çok var.”

Gülümsedi. “ Sanırım Alis’im ve harikalar diyarındayım” dedi.

Bir anda yağmur sonrası yolunu kaybetmiş bir kurbağanın sesi geldi. Herkes gülmeye başladı “Öpecek misin? Şansını dene.”

“Masal. evet şu an masaldayım. Burası, sizler masalın ta kendisi.”

“Hadiiii dediler yedi cüceye bağlarız şimdi. Valla ben cadı kraliçe olmam.” dedi bir kadın kollarını kaldırarak.

“Elena masal kahramanı değil Tanrıça.” dedi Urim Baba.

“ Artık bir Tanrıçamız da oldu arkadaşlar, Urim Baba’nın Kahvesinde –KAHVE TANRIÇASI ELENA-“

Hep bir ağızdan

“SEN ÇOK YAŞA YÜCE KAHVE TANRIÇAMIZ ELENA!” diyerek mizansen bir seslenişle ilan edildi.

Elena masallara inanırdı. Masallar onu mutlu ederdi. Ama kendini, bir kahve erbabı ilginç bir adamın etrafına topladığı kahramanların olduğu bir masalın ortasında bulacağını tahmin etmemişti.

Aldığı nefesi içine doldurarak tekrar Kuzguncuk’un yolunu tuttu.

esmaeseraçıkgöz

Beş kişi oturmuş kahveyi içerken.

11

Bazen ovanın ortasında, bir ağacın gölgesinde. Kimseye aldırmadan, sohbetin tadı yerinde olur. İki kişi yere oturmuş muhabbet ederken.

12

Keşan’dan Edirne’ye giderken yol arkadaşımda gördüğüm ocağın kafası tam bana göre idi. Kafa var ama tüpü yoktu. Arkadaşa :

” Bu kaç para”

” 6 Dolar”

” Al sana 15 Lira”

” Olmaz UrimBaba hediyem olsun”

” Hediye kabul etmem, parası ile alırım. Çünkü böyle bir şeye ihtiyacım var ve ben istiyorum. Hediye vereceksen karşındaki istemeden, gönlünden ne geçerse vermelisin.” Diyerek ocağın kafasını aldım. İzmir’e gidince tüpünü de alarak tüplü ocak kullanmaya başladım.

20160105_093530_HDR

Bazen de yol arkadaşın ile bir zamanlar orduların üzerinden geçtiği Edirne deki Taş Köprü manzaran olur bir nehir kıyısında.

13

Bazen de İğneada da şiddetli bir lodos fırtınasında şimşeklerin aydınlığında tüm gece çadıra giren suyu boşatıp uykusuz, yorgun. Ertesi gün yorgunluk kahvesi ile bir günlük tatile başlamak. Güneşe merhaba diyerek.

17

POETİKA

Yalnızlığı sevmiyorum

Yalnız kim ola ki

Kendim…

Kendimin kendini sevmiyorum

Kediler hariç…

Kahve ocakçısı olacaktım ben

Tuttum kavlimi

Yazdıklarımsa hep nafile

Hep nişanlı angaje ısloganlı

Can, diyorlar, bir kahve yap şu dümenin ağzına

Kallavi olsun!

Bende yoksa kahve, yemişçiden tedariklenip

Ve cezveyi ateşe sürüp, üstüne yemeni, şekerini

Taşırmadan pişiriyorum

Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan

Ocağımızı bucağımızı

Isıtamayacağımı!

İşte onun içinde de içim titreyerek

Cezvenizi sürüyorum ateşe

Can YÜCEL

 

İki haftalık turun son günü, telaşsız, yol arkadaşın gitmiş. Tek başına, yalnız kendinle sohbet ederek keyfini çıkarırsın kahvenin tadını. Neler gördüm, güzel dostlar edindim. Köyler, kasabalar, şehirler. Yollar; kimi asfalt, kimi toprak 1450 kilometreye sığdırmışsın yoldaki dostların sıcaklığını. İçin sevinçle dolar, heybemdeki hazine çoğalmıştır kat be kat. Yükün çoğalmıştır, dostların hafif gelir, ağırlık yapmaz hiç bir zaman. Anlatacak hikayeler birikmiştir.

14

Bazen de en güzel denize girip arınmışsındır Ege denizinin tuzlu suyu ile. Tuz kahveye tadını verir çakıl taşları üstünde.

15

Henüz kış gelmeden Güz meyvelerinin bol olduğu zamanda bağların kenarında, dağların henüz donmadığı yerde kahve ile ısıtırsın Sonbaharı.

16

Ormanda kaybolmadan, sert yokuşların zirvesinde pistonları soğuturken kahvenin keyfi çıkmaz mı?

18

Bazen de bacanaklar buluşur göletin kenarında. Kahvenin tadına doyum olmaz bir türlü. Sohbet uzayıp gider adam akıllı. Kış olsa da güneşin tadı çıkıyor.

19

2013’ün Nisan ayıydı galiba…

Kızıl Prens’in gelip yüreğime konduğu ve birlikte gideceğimiz ilk festival… “ANTİK KENTLER”! Heyecanımı ve ürkekliğimi yanıma alıp çıkmıştım yola…

Bana uğurlu geldiğini düşündüğüm, şeker mi şeker, sıcacık insanlar ile orada, Ege’nin en güzel şehirlerinden biri olan İzmir’de Cinatı’nda karşılaşmıştım ilk, gülünce kalbinden gülen, hiç tanımadığı halde orada varlığımı hissettiren iki teker sevdalılarıyla… Onlardı belki de beni iki tekere bu denli sevdalı yapan…

Kızıl Prens ilk kez sahneye çıkıyordu ve bir daha gönüllerden hiç inmeyeceğini bilemezdim o zamanlar, onlar benim gönlüme taht kurarken meğer ben de onların gönüllerinde küçücük de olsa bir Ayşegül bırakmıştım, bu köylü kızı Ayşe için çok değerli ve paha biçilemezdi! (Urim BabaCAN bana “Ayşe” der)

Ben bisikletimle dağ yollarında kendimi zor taşıyorken Urim BabaCAN toplamış pılını pırtını bisikletiyle dağlar aşıyordu, tank gibiydi, hiçbir engel ona dur diyemezdi, güçlüydü, heybetliydi, görünüşü kadar yüreği de öyleydi, ama bunu çok sonra anlayacaktım…

Tank dedik de bir farkı varmış bu tankın diğerlerinden barut kokmuyormuş, top tüfek yokmuş içinde, sıcacık, dumanı tüten, buram buram kokusuyla insanları kendine çeken üç fincanı, bir cezvesi ve kırk yıl hatırı sayılacak kahvesi varmış, aklımın ucundan bile geçmeyen şeyler geliyordu başıma, dağın başına kurulan bir Çilingir Sofrasında dumanı tüten, yürekleri sıcacık ettiği gibi, yüzlerde de tebessüme neden olan işte o UrimbabaCAN kahvesini ben ilk Nisan ayının yeşillere boyadığı bir dağın yamacında içmiştim…

Zaman su olup aktı, günler, aylar geçti ve ben UrimBABA’nın GülAyşe’si oldum! Sonra bir de Serhat Ferahi Değimli Abim ve Semra Ablam var, onların da Sarı civcivi, kimleri anlatsam bilmem ki… Bülent Abim ve Gönül Ablam, Neşeli mi Neşeli, capcanlı çift Emre ve Çisel , bu çılgın çiftin bir de tatlı babaları Selahattin Tavkaya, deli mi deli “Canavar” Canavar’ül Velosipet ve H. OLCAY ORMANKIRAN Abi, İzmir benim için ilkti ve sizler benim bu yolda en sevdiklerim oldunuz.

İzmir Kızıl Prens’in doğumuydu, UrimBabaCAN iyi ki varsın ve bir kahveyle bizleri hep bir arada tutuyorsun…! Hep var ol

Ayşegül GÖKALP

 

Dünyanın en büyük savaşlarının olduğu yerde. Yüzbinlerce insanın Şehit olduğu kanla sulanmış topraklarda Gülayşe’nin sıcak sohbeti ile yemek üstüne içilen kahvenin tadı hiç bir yerde yok.

20

Sabahın seherinde dostlarla içilen kahvenin henüz güneş ısıtmadan içimizi ısıtması.

23

Yüzlerce kilometre öteden gelen dostların ormanın içinde kahvenin tadına varırken henüz çamura saplanmadan önce. Resimde altı kişiyiz.

24

Bir DOÇEK festival zamanıydı, Korudağlarda; yıl 2014.

Ormanların, dere, tepelerin arasında.

Kararır gibi oldu hava. Yağmur geliyordu, gelsindi…

Islanacaktık; yolda kalabilirdik, kalacaktık, kaldık, çektik aldık.

Bir anda oldu hepsi ve olanlar hep köpüklü kahvenin hatırına.

40 yıl derler kahvenin hatırına, Urim Baba’nın kahvesi ise en az 80’den başlar ve ardı unutulmaz hiç bir zaman.

Kahve yapan ellerine ve elbet o kahveyi köpükleten yüreğine sağlık Urim Baba…

Hakan Eşme

 

Bazen dostlar çoğalır yağmur damlaları gelmeden. Hepsi de kahve kokusunu duymuş, sohbete katılmamak olmaz. Verdik coşkuyu…

10006938_10203439153714424_1516695482978409287_n

Kahve ocağa sürülmüş pişerken gözler ayrılmıyor, büyülenmiş gözler bakmakta. Çam kokusu kahve kokusu ile karışmış. Sadece pişmeyi bekliyor gönüller.

27

Bazen bir dostla karşılaşırsın sahil yolunda. Dur bir kahve içelim, söyleşelim çimenlerin üzerinde. Çimenler bir şey demez üzerine oturduk diye.

28

Belli değil sürprizler, birden bire ortaya çıkar karşına, şaşırırsın. Ne söyleyeceğini bilemezsin, öylece baka kalırsın. Sonra kahve tadını alınca kelimeler dökülür ardı sıra, Sohbet tatlılaşır, dostça kırk yılın hatırı başlar.

29

Kahvenin Tarihi

Kahve beynin aşırı uyarılması durumuna sebep olur. Bu durum kendini, dikkat çekici oranda çok konuşmakla gösterir ve bazen hızlı düşünce çağrışımlarıyla birleşir. Bu durum birbiri ardına kahve içen… ve bu aşırı kahve tüketimiyle tüm dünyevi vakalarda derin bir bilgelik sağlayan.

Muhtemelen, insanlığın beşiği olan ve günümüzde Etiyopya olarak adlandırılan antik Habeşistan toprakları kahvenin doğduğu yerdir. Afrika boynuzu olarak bilinen, Afrika ve Arap dünyalarının birleştiği yerde kurulan, depreme meyilli Büyük Rift Vadisi tarafından ortadan ikiye ayrılan dağlık ülke.

Kahvenin tam olarak ne zaman veya kim tarafından keşfedildiğini bilmiyoruz. Birçok Arap ve Etiyopya efsanesinden en ilginci dans eden keçileri anlatanıdır. Doğuştan şair, Kaldi adında bir keçi çobanı, keçilerinin dağların eteklerinde yiyecek ararken oluşturdukları patikaları takip etmeyi seviyordu. İşi ondan çok şey beklemiyordu. Dolayısıyla, şarkı yazmak ve kavalını çalmak için özgürdü. Akşamüstü, özel tiz notasını üflediğinde keçileri ormanda otlamayı bırakıp onu eve doğru takip etmek için çabucak gelirlerdi.

Ama bir öğleden sonra keçileri gelmedi. Kaldi kavalını şiddetle tekrar üfledi. Hala hiçbir keçi gelmemişti. Şaşkın çocuk onları dinlemek için daha yükseğe tırmandı. Sonunda uzaktan gelen melemeleri duydu. Dar bir yolun köşesinden koşarak geçen Kaldi, birden keçilerin bulunduğu yere vardı.

Güneşe parlak keleler oluşturacak şekilde sızmasına izin veren büyük yağmur ormanı kubbesi altında, keçiler koşuyorlar, birbirlerine boynuz atıyor, arka ayaklarının üzerinde dans ediyor ve heyecanla meliyorlardı. Çocuk, nefesini kesen merak içinde, onlara şaşkınlıkla bakakaldı. Büyülenmiş olmalılar diye düşündü. Başka ne olabilir ki?

Onları seyrettiğinde, keçiler birbirleri ardına daha önce hiç görmediği bir ağacın parlak yeşil yapraklarını ve kırmızı meyvelerini çiğnediler. Keçilerini çıldırtan bu ağaçlar olmalıydı.

Keçiler birkaç saatten önce onunla eve dönmeyi reddettiler ama ölmediler. Ertesi gün, keçiler doğruca aynı koruya gittiler ve aynı hareketleri tekrarladılar. Bu sefer, Kaldi onlara katılmanın güvenli olduğunu düşündü. İlk önce, birkaç yaprak çiğnedi. Tatları acıydı. Ama, onları çiğnediğinde dilinden boğazına inen ve tüm vücuduna yavaşça yayılan bir karıncalanma hissetti. Daha sonra meyveleri denedi. Meyve biraz tatlıydı ve dışarı çıkan tohumlar kalın lezzetli bir sıvıyla kaplanmıştı. Son olarak tohumları çiğnedi. Ve ağzına başka bir meyve attı.

Efsaneye göre, bundan sonra Kaldi keçileriyle birlikte mutlu bir şekilde oynamaya başladı. Ondan şiirler ve şarkılar saçıldı. Bir daha hiç yorgun ve sinirli olmayacakmış gibi hissetti. Kaldi babasına sihirli ağaçlardan bahsetti, dedikodu yayıldı ve sonunda kahve Etiyopya kültürünün bir parçası oldu. Arap hekim Rhazes 10. Yüzyılda kahveden yazılı olarak ilk bahsettiğinde kahve muhtemelen yüzlerce yıldır üretilmekteydi.

Efsanede olduğu gibi, muhtemelen, bunn taneleri (kahve bu şekilde adlandırılmaktaydı) ve yaprakları başlangıçta sadece çiğneniyordu ama yaratıcı Etiyopyalılar kısa sürede kafeinlerini alacakları daha tatmin edici yollara terfi ettiler. Yaprakları ve meyvelerini kaynar suyla hafif bir çay gibi demlediler. Hızlı bir enerji atıştırmalığı hazırlamak için dövdükleri kahve tanelerini hayvansal yağlarla karıştırdılar. Mayalanmış püresinden şarap yaptılar. Kahve meyvesinin hafifçe kavrulmuş kabuğundan bugün kisher olarak bilinen o zamanlar qishr olarak adlandırılan tatlı bir içecek yaptılar. En sonunda, muhtemelen 16. Yüzyılda, biri kahve çekirdeklerini kavurdu, dövdü ve kaynattı. Ah! Bildiğimiz şekliyle Kahve (veya çeşitleri) sonunda meydana geldi.

Etiyopyalılar kahveyi hala genellikle bir saat kadar süren özenli ritüellerle sunmaktadırlar. Mangal kömürleri özel bir toprak kabın içinde ısınır, misafirler üçayaklı taburelerde otururlar ve sohbet ederler. Konuklar konuşurken, evin hanımı kahve çekirdeklerini üzerlerindeki ağarmış kabuğu çıkarmak için dikkatlice yıkar. Komşuların ağaçlarından gelen çekirdekler güneşte kurutulmuştur ve kabukları elle çıkarılmıştır. Ev sahipleri kuvvetli bir koku yaratmak için kömürlere biraz tütsü atarlar. Sonra evin hanımı kömürlerin üzerine bir ayak çapından küçük düz demir bir tepsi koyar. Demir çengelli bir aletle çekirdekleri dikkatlice bu ızgaranın üzerinde karıştırır. Çekirdekler, birkaç dakika sonra tarçın rengine dönüşürler daha sonra, klasik kahve kavurmanın “ilk patlama” sıyla çıtırdarlar. Altuni kahverengiye dönüştüklerinde onları ocaktan alır ve küçük bir havana koyar. Havanda bir tokmakla iyice toz haline getirdiği kahveyi pişirmek için toprak bir kaba alır. Toz halindeki kahveye biraz zencefil ve tarçın da ekler.

 Koku şimdi egzotik ve karşı konulmazdır. İçeceğin ilk turunu, bir kaşık şekerle birlikte kulpsuz küçük fincanlara boşaltır. Herkes yudumlar, beğenilerini mırıldarlar. Kahve koyudur, dövülmüş kahvenin bir kısmı kaçınılmaz olarak içecekte kalmıştır. Ama kahve bittiğinde telvenin büyük kısmı fincanın dibinde kalır.

 İkinci bir kez daha, ev sahibi daha fazla kahve sunmak için, kahveye biraz daha su ekler ve kaynatır. Daha sonra konuklar ayrılırlar.

Kahve Arabistan’a Gider…

Kahve Arabistan’a  girdikten sonra üretimi iyice yayılır ve ticareti başlar kahvenin. Araplar kahveni uyanık tutması ve hoş tat vermesi dolayısı ile şarap anlamı olan Kahwa adını verir bu içeceğe. Mekke hükümdarı kahvelerde kendi hakkında yayılan hicivler çoğalınca şarap gibi kahvenin de haram olduğunu ilan ederek yasaklar. Mısır hükümdarı bu yasağa aldırmaz ve içmeye devam eder. Osmanlı ordusu buraları fethedince Türkler kendilerine göre kahveyi pişirerek Türk kahvesi adını alır. Türkler den Avrupa’ya yayılır kahve. Paris’te kafeler açılır, kahve sütle karıştırılarak değişik tatlar elde edilerek yaygınlaşır. İnsanlar kahve içerek uyanık ve zihni sürekli açık tutmasından dolayı sohbetler iyice koyulaşmaya başlar. İnsanlar kafelerde toplanarak Fransız devrimini başlatır bu sohbetlerinde. Bu arada şarap tüketimi azalmıştır. Fransız devrimi başarıyla sonuç vermiştir. Kahve İngiltere’ye ulaşır, kafeler açılır. Londra da insanlar sürekli kafeleri doldurmaya başlayınca Kral kafeleri kapatmaya karar verir. Halk kafelerin kapatılmasına karşı çıkmaya başlayınca kral papucun pahalı olduğunu görür ve kafeleri kapatmaktan vaz geçer. Fransa olanlar burada olmasın diye kafa patlatırlar lordlar kamarası. Kahve yerine çay içmeye yöneltirler halkı. 5 Çayı böylece başlar, çayın içine bir de sütü katarak kahvenin yerine başka bir içecek sunarlar halka. Çay kahve gibi insanları krala karşı isyan ettirmez ve İngiltere de devrim olmaz.

Kahvenin tarihini aşağıdaki linkte daha detaylı okuyabilirsiniz.
http://www.turkkahvesidernegi.org/tkkad/detay/TARIHCE/17/12/0

30

Baş Tanrı Zeus ile kardeşi deniz tanrısı Posedion neyi paylaşamamış belli değil. İki tanrının kavgası sırasında Dilek yarımadasını ortadan ikiye yarıp Samos adası ve derin kanyon oluşmuş durumda. Samson dağının zirvelerine yakın kahvemizi pişirerek Tanrıların meydana getirdiği güzellikleri seyre dalıyoruz dengesiz İrfan ile.

31

Kahve her yerde içilir ama burada içmenin ayrıcalığını yaşıyoruz üç dengesiz. Üç fincan kahve dolu, yan yana. Karsıda Samos adası.

32

Alışmışız zirvelere, zirvelerden zirve beğenirken Anadolu’nun zirvelerinden 2150 metre yüksekliğinde kahvenin tadı bir başka oldu. Kommagene kralı Antiokhos Nemrut dağının zirvesinde Doğu ve Batı tanrılarını birleştirmek için Devasa bir tapınak yaptırmıştır. Dev heykeller her sabah doğu terasında güneşin doğuşunu seyredip akşam da batı terasında güneşin batışını seyrederler. Kommagene kralları o zamanlarda kahveyi bilmediklerinden kahvenin keyfini yaşamamışlar gün doğumunda ve gün batımında. Ben onların yerine kahvenin keyfini yaşıyorum dünyada gün doğuşunu ve gün batışını seyredilecek en güzel terasta.

33

Zirveye, Nemrut dağına çıkmanın mutluluğunu yakaladıktan sonra dönüş yolunda Malatya’yı Kube dağından kahve ile keyiflendirmek gerek.

34

Bizim dengesiz her zaman güzel yerde kahve içmek ister. Ben de onu kırmam, isteğini hemen yerine getiririm. Zaten kahve başka nerede içilebilir ki?

35

Turlarda en güzel anlardan biri. Yerde yazılan; “Çaya gel, kahveye gel”

36

Kendi kendine oluşan festivaller her zaman dört kişi yapılmalı. Cezve dört kişilik olunca anca yetiyor katılımcılara. Zaten başta ben varım bu bir. İkincisi belli, dengesize ait, üç ile dördüncü fincan da katılımcılara ikramımdır.

37

O kadar uzun süredir bisiklet sürdük turlarda bir defa bile kahve içmemiş birine kahveyi İzmir’den uzaklarda dağın başında yapınca kahve kokusu yayılmadan içmeli diyerek hemen içiyoruz kaşla göz arasında.

38

Kahve tiryakisinden kaçamazsın bazen, içmek için yanında dört dolanır. Elbette o da urimbaba’nın kahvesini tadabilir. Piknik masasında üç kişi kahve içerken.

39

“Bir fincan kahvenin…” Diye başlayan folklorik hazinemizden kalıplaşmış cümlelerle başlayıp methiye düzmeyeceğim.

Lal taşı kıymetli taşlar arasında neyse, Urimbaba da insanlar arasında odur.

Çünkü Lal taşı kendi ışığını yayar. Hâlbuki gösterişli ve ışıltılı görünen diğer taşlar ancak aldıkları ışığı yansıtırlar.

Ocak başında toplandıkça salt neşenin verdiği, sarayların sağlayamayacağı mutluluğu bulursunuz. Bu sebepten Urimbaba her zaman küçük ocağın etrafında toplananlar tarafından yaltaklıkla kirletilmemiş bir saygı ve sevgi görür.

Urimbaba’nın sunduğu kahvesinin keyfini ancak üç şanslı kişiden biriyseniz sürebilirsiniz. İçinizi ısıtanın kahve olduğunu sanabilirsiniz, ama asıl sebebin Urimbaba’nın kendinden ışıltılı yüreğinin olduğunu bilmelisiniz.

Unutmadan Urimbaba ile uzun tura çıkılmaz. Neden mi?

O kadar İyi bir yol arkadaşıdır ki, yolu kısaltır.

“Ferdimen”

 

Uzun turların yorgunluğu ancak tatil yaparak çıkar. Yine de yolumuz uzun, yoldaşım uzun, saçlarımız da uzun. Daha ne olsun kahve bol köpüklü olsun göl kıyısında. Ferdimen ile masanın başında, gölgede kahve içerken.

20150528_105553

Dünyada başka eşi benzeri olmayan Salda gölünün kıyısında olmak, cezveyi ocağa sürüp soda tadında pişirmek. Turkuaz renginde.

40

Kırk Yılın daha bir yılı geçmiş aradan, daha otuzdokuz yıl var ama dostluğundan bir şey kaybetmemiş tatlı sohbet ile. Türkülerin güzelliği sesinde, hem de yalınayak.

41

Aradan geçen onca zamana rağmen dostlar buluşmuş yağmur yağmadan içilmeli kahve. Üç kişi kahve pişmesini beklerken çadırların arasında.

42

Hele bir de güzel sesiyle kahveci çırağının “kahveler geldi” deyişi yok mu. Devrim elinde askı, kahveleri getiriyor.

43

UZUN LAFIN KISASI

Urim babaaaaa, bisiklet camiasının en yüksek insanı (küçük İsmail’den) harika bir insansınız, cansınız.. dostluğunuz, yol arkadaşlığınız, babacanlığınız zaten sonsuzlukla tanımladığımız hatıra, dostlukla yudumladığımız, soluklandığımız, bir kırk yıl daha ekleyen nefis yol kahveniz ve herkese kendisini çok değerli ve mutlu hissettiren, basit yaşayıp, cömertçe seven yüreğiniz, varlığınız için sonsuz teşekkür, sevgi ve selamlar.

Bu kahveler de benden afiyet olsun, HOŞGELDİNİZ

Dev-Rim

Her zaman urimbaba’nın kahvesi içilmez ya, bazen de dostunuzu ziyaret ettiğinizde kendi elleriyle kahveyi pişirip sunabilir.

44

Yolun getirdiği bazı kuşlar seni ağaçların yetişmediği Toroslarda gezintiye götürür. Uzun zamandır görüşmemişsin ve hasretle kahve pişirilip sohbetin tadına doymadan bitirmiyoruz kahveleri.

45

Kahve uzaklardan gelir ya fincanlar durur mu? Gönlünden kopan, deseni kendine benzer fincanın. Rengi de rengine kahvenin. Ne de olsa kırk yılın hatırına alınmıştır kapalı çarşıdan. Uzaklardan gelmiştir uzaklara, uzak Diyarlardan bakır cezve, aynı kahvenin geldiği gibi. Böylece fincanların yolculuğu başlar heybenin içinde. Diyar diyar dolaşır dağları. Hiç te şikayet etmez, en güzel kahveyi sunmaya çalışır. Bir cezve, altı fincan.

111

24 Eylül 1945

En güzel deniz ;

                       henüz gidilmemiş olandır.

En güzel çocuk ;

                        henüz büyümedi.

En güzel günlerimiz ;

                        henüz yaşamadıklarımız.

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz ;

                        henüz söylemediğim sözdür.

Nazım Hikmet    21 Şiirleri

Taş üstünde fincan, arkada Yoğurtçu kalesi.

20151223_152044_HDR

Bazen de doğduğun topraklara gidersin ya bisikletinle. Sıcak güneşin altında terlemişsindir yol boyu. Bir ağaç gölgesi yeter kahve pişirmeye. Tüm yorgunluğun gider bir anda. İçinde bir sevinç vardır, Memleket hasreti burnunda buram buram tüterken kahve kokusuyla karışır ormanın kıyısında. İçin içine sığmaz bir çocuk gibi. Belki de çocukluğuna yolculuk ediyorsundur!

46

Doğduğun şehri görürsün başkasının gözünde kahve fincanını yudumlarken.

49

Yağmur yağar yer yaş olur, bu arada yağmurun dinmesini beklerken oturup kahve yaparsın spor salonundaki parkelerin üstünde.

50

Kahvenin kokusunu almış avcılar, Kadınlar pek aldırış etmiyor gibi görünseler de yan gözle çaktırmadan kahvenin pişmesini kontrol ediyorlar. Erkek olanı ise cezveden bir an bile gözlerini ayırmadan öylece bakıyor. Yay gibi gerilmiş, cezveden fincanlara dökülmesini bekliyor. Ona hayır demek imkansız gibi.

51

Kahve pişerken Doktor resmimi çekmiş ben farkında olmadan. O ara tatlı sohbete dalmışım karşımdaki ile.

52

Eve kavuşmanın kahve keyfi balkonda çıkar. Üzerinden büyük bir yük kalkmıştır. Kosova Bisiklet Turu başarıyla geçmiş ama mutlusundur. Kahve bu mutluluğa renk katmıştır tatlı bir yorgunlukla.

54

Kahve bahane derler ya işte öyle oldu. Sevgili yazarımız ta İstanbullardan gelip Bir Tur Versene kitabını imzalatıyorum çaktırmadan. Ama Aydan Çelik durumu anlıyor ve alçakgönülükle kitabı imzalayıp bana sunuyor. Haliyle bu durumdan mutlu oluyorum.

55

En çok mutluluk duyduğum anlarda biri sabah güneş doğarken ki an. İlk ışıklarını kahve yudumlayarak izlemek bir başka oluyor.

57

Öğütülmeyi Bir Şartla Kabul Etmiş Kahvenin Mutlu Sonu

Kokusu

Bir dinginlik müzikali…

Rengi

Acı Toprak.

Yol Dostluğa değdi miydi,

Urim Baba pişirir onu

Çıplak

Balkan

Yüreğinde…

Ve

Sesi

Asfalt seslerine karışmış olmalı çoktan.

Feyyaz Alaçam / 2016

Feyyaz sandalyesine oturmuş, arkasında dağlar.

20151006_164111_HDR

Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır ya, acaba kendime hatırım ne kadar. Ben bunu şimdiye kadar düşünmemiştim. Teknenin kıçında Akdeniz de iyot kokusunu içine çekerek kahve içmek herhalde bu kırk yıl hatırına oluyordur. Elimdeki fincanı hediye eden fotoğrafı çekerse böyle çeker. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

59

İki kişi sabahın erken saatlerinde ne konuşur ? Kırk yıl hatır değil, sanki kırk yıldır dost gibi, kırk yıl kahve içmişiz gibi sohbet edilir. Konular derin gün yetmiyor sohbete, o derece kahve etkisini gösteriyor. Dünya Umur’umuzda mı sanki? elbette Umur’umuzda. Çevremiz hızla kirlenmekte.

Sohbet ederken kahve yeri açma konusuna gelince yeni fikirler ortaya çıktı. Ben kahve pişireceğim, kahveler bedava olacak, Doktor Umur Gürsoy da kitap satacak ama kitaplardan para almayacağız. Kahve içmeye gelen kitap okuyacak, beğenirse alıp gidecek. Güzel bir fikir, bunu yapmalı en kısa zamanda diyoruz.

60

Güneşin doğuşunu izleyemesem de ışınlarını hissederek kahve keyfi her ne kadar kalın bir kitap olsa da sakince okumak gerek. Kitaplar biter, yeni bir kitaba başlarsın. Kahve biter, yeniden pişer. Bu her sabah sürer gider.

61

Kahve içmenin keyfi giderek artıyor ve bunu diğer arkadaşlarla nasıl paylaşırım diye düşünmeye başladım. İlk önce ismini koymak gerek değil mi? İsim hazır zaten UrimBaba’nın kahvesi aklımda vardı.

62

Bir bakarsın Türkü dostu çıkagelmiş, kahve içilmez mi. İçilir elbet, türkü tadında.

63

Deniz kıyısında bir şehirde oturmak bir ayrıcalık olsa gerek. Emaneti almak için uğradığın dostunla kahve Manolya iskelede içilir. İyot kokusu Manolya ile karışmıştır kahvenin tadına.

64

Bazen yolda tanışırsın biriyle, oturup kahve içersin ve senin peşine takılır. Önde bisikletim KUZ, arkasında römorku, arkada bankta iki kişi oturmuş kahve içiyoruz.

66

Seni 50 kilometre öteye kadar götürüp yolculukta yalnız bırakmaz. Sadece bir defa daha kahve içmek için.

67

Uzun yoldan gelmişsin, Büyük taarruzdaki yorgun askerler gibi. Mustafa Kemal’in İzmir’i kurtarmadan önce Belkahve de kahve içtiği yerde sana ikram etmedikleri kahveyi kendi kahveni pişirmeye başlayınca hemen eline tutuştururlar fincanı utancından. Yorgun savaşçılar önemli değildir onlar için. Ama biz yine de kendi kahvemizi pişiririz utanmayanların gözü önünde.

68

Yeni dostluklar kurulmuştur Büyük Taarruz turunda ve düşmanı denize dökmeden önce Belkahve de kamp kurulup güç toplamaya çalışırken kahve bize enerji veriyor Atalarımıza verdiği gibi.

69

Güneşin ilk ışıklarında düşmanı denize dökmeye gitmeden önce kahve pişer ve İzmir de düşman denize dökülür.

70

Bu yılın bisiklet turlarını bitirdim. Mart ayından beri bir çok yere binlerce kilometre yol yaptım. Elbette yıllardır benimle birlikte çantamdan eksik etmediğim hazinem cezve ve fincanlar. Yollarda arkadaşlarımla, dostlarımla kahve içe içe oluşmaya başlayan ve son turumda iyice olgunlaşan düşüncelerimi hayata geçmesi artık kaçınılmaz olmuştu. Turlar bittiğine göre kahve yapabileceğim uygun bir yer aramaya başladım. Oturduğum yere fazla uzak olmayacak, yakınlarda çeşme olacak. En önemlisi ağaçların ve denizin olduğu bir yer olması önemliydi benim için. Bisikletimle sahil şeridini dolaşarak en uygun yeri belirlemek için dolaşmaya başladım. Bir kaç yer belirledikten sonra en uygun yeri buldum sonunda. Burası Çakalburnu. İnciraltı kent ormanının içinde tam burunun olduğu yerde iğde ağaçlarının arasında, belediyenin getirdiği bir kaç iri kaya ve mermer taşının olduğu yer tam aradığım yer. Hemen hemen herkesin gelebileceği Cumartesi günleri uygun olur düşüncesindeyim. Saat olarak öğleden sonra 13:00 olarak kararlaştırdım. Bitişi mi? Bitişi Güneş ufuktan bir yumruk yukarıda iken bitecek.

71

Uydu görüntüsünden Çakalburnu. Kahve yapacağım yer. Göztepe iskelesinden kahve yaptığım yere rota çizilmiş.urimbabaninkahvesi

Her zaman vapurların geçişini seyredebiliriz buradan.

72

Burayı keşfettikten sonra kendi ellerimle yaptığım tahta sehpa ve dört tabureyi Kıytırığın içinde getirerek UrimBaba’nın kahvesini canlandırmaya başladım.

73

Bir solda,

74

Bir ortada,

75

Bir sağda oturarak nasıl görüntü oluşturacağına bakmak gerek.

76

Yaşamaya Dair I

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Nazım Hikmet 1947

Deniz kıyısından nasıl görünecek acaba?

77

Taze kahve içmek için kahve değirmeni yanında bulunmalı. Kavrulmuş kahve çekirdeklerini içine koyduktan sonra fazla hızlı çevirmeden kahve çekirdeklerini öğütmeye başlarsın. Hızlı çevirirsen kahveyi yakarsın ve tadı bozulur. Çekirdekleri üzmeden aheste aheste öğütmelisin ki kahve pişerken aroması içinde kalsın.

11058236_775215729274148_7035587422919366740_n

Neyse yer ve konum ayarlandıktan sonra ilk kahvemi pişirmeye başladım. Belki de burada ilk defa kahve kokusu yayılıyor.

78

İlk kahve pişti, bakalım diğer şanslı üç kişi kimler olacak bakalım! Buradaki ilk kahvemi afiyetle içerek keyfini çıkardım. Bir fincan kahve dolu, diğer üç fincan boş.

79

Artık her şey hazırdı UrimBaba’nın kahvesi için. En son olarak facebook ta UrimBaba’nın kahvesi adlı grubu kurarak arkadaşlarımı gruba eklemeye başladım. Ardından ilk Cumartesi günü için UrimBaba’nın kahvesi için etkinlik açarak arkadaşlarımı davet ettim. 24.10.2015 Cumartesi sabahı öyle bir yağmur yağıyordu ki eyvah dedim kahve etkinliğini etkileyecek gibi. Artık dualarımı yağmur dinsin diye etmeye başladım. Dualarım kabul oldu ve yağmurun dinmesiyle birlikte sehpa ve tabureleri Kıytırığa yükleyip deniz şemsiyesini almak için arkadaşımın evine giderek aldım. Ardından saat 13:00 te Çakal burnuna gelerek sehpa ve taburelerimi hazırlayıp ilk gelecekleri beklemeye başladım. Yağmur yağabilir diye deniz şemsiyesini de açarak Rüzgardan uçmasın diye ağaca ve bisikletime bağlayarak sağlama aldım. Havanın ne olacağı belli değil. Rüzgar sürekli yön değiştiriyor. İşte ilk gelenler karşıma belirince resimlerini çekiyorum. İlk gelenler Gülhan Etiler ve Gürel Gürselp.

80

Heyecanla ilk gelenlere kahve pişirmeye başladım. Bakalım kimler gelecek bu ilk kahve etkinliğine. Hava biraz rüzgarlı, poyraz esmeye başladı. Henüz yağmur yok şimdilik. Üç kişi taburelerde oturmuş kahve içiyoruz.

81

Daha sonra üç kişi gelerek toplam altı kişi olduk. Nazlı  Bişirici, Cem Koç, Gürcan Yılmaz ile birlikte 6 kişi olduk Onlara da kahve yaparak tatlı sohbet etmeye başladık. Hava poyraz diyerek açmasını beklerken birden bire kapatarak rüzgarla beraber yağmur yağmaya başladı. Hepimiz şemsiyenin altında sığınarak kahveleri içtik. Yağmur uzun süre yağacak mı belli değil. Yağmur durmadı ve herkes dağıldıktan sonra bir süre daha bekledim yağan yağmurla birlikte. Rüzgar dindi ama yağmur tüm şiddeti ile yağmakta. Üzerimde kalın bir yağmurluk var. Sadece ayaklarım ıslanıyor. Yağmur ortalığı serinletmeye başlayınca ıslanan ayaklarım üşümeye başladı, sehpa ve tabureleri toplayıp yağan yağmurun altında eve gelerek hemen sıcak duşun altında ısınarak normale döndüm. İlk etkinlik biraz sönük kaldı, ne yapalım yağmurun azizliği. Ne de olsa rahmet yağıyor, bereketli olur umarım. Uzun zamandır yağmur pek yağmadı. Yağmur yağıyor, şemsiyenin altında oturuyoruz

82

Bazen iki dengesiz buluşuruz UrimBaba’nın kahvesinde. Konuşacaklarımız vardır turlar hakkında. Kahve içerek konuşuruz da konuşuruz.

83

Emekli olduktan sonra hemen hemen hiç kitap okumadım diyebilirim. Bu bende büyük bir boşluk oluşturdu. Artık zaman ayırmam gerekti kitap okumak için. UrimBaba’nın kahvesine erkenden gelip sessiz, sakin kitabıma dalarım bir ağaca yaslanarak. Daha okunacak kitap çok var.

84

Tatlı dili, güler yüzü bir de sazı ile türküler söylemek bir başka oluyor kahve tadında. Sazın teline vurdukça coşarak türkü ahengini buluyor ormanda, denizin üzerinde.

85

UrimBaba’nın kahvesi giderek çoğalmaya başlıyor. Kahvenin yarattığı sıcak sohbetler bitmek bilmiyor akşam karanlığına kadar.

86

Uzaklardan gelen dostlar misafirimiz oluyor yağmura rağmen.

87

Kahvesini içen gidiyor, yerine başkaları gelerek boş bırakmıyorlar sohbeti.

88

Kahve etkinliğinden arta kalan günlerde kahve keyfi devam etmekte. Yıllardır sanal ortamda birbirimizi tanımamıza rağmen henüz karşılaşmadığım dostumla bir gün yolumuz kesişti. Dostluğumuz sanki kırk yıl önce başlamıştı.

90

Bazen tarihi Roma hamamında yunduktan sonra arınarak sonbaharın zayıf güneş ışınlarında ısınmaya çalışırken kahve içerek ta içini ısıtırsın.

89

İzmir’e girmeden gecenin karanlığına henüz kavuşmuşuz. Uzun ve yorucu bir turun ardından yorgunluk kahvesini Belkahve de dostunla birlikte kahve içmek bir ayrıcalıktır.

91

Urim Babanın Kahvesi

Nasıl içersiniz diye sorarlar kahveyi,

Sade, orta ya da şekerli….

Herkesin damak tadı başka,

Ama burada bunlara gerek yok…

Cezve sürülürken ocağa, başlar sohbet,

Kahveler dökülürken fincana, koyulaşır sohbet,

Kahveler yudumlanırken, derinleşir muhabbet,

Bitmesin istenir fincandaki kahve……

Sade, orta ya da şekerli..

Fark etmedi bak…..

Kahvenin yanındaki sohbet,

Tam da kahve tadındaydı…….

Sohbet, dostluk, Babacan’lık var

Urim Baba’nın kahvesinde.

Şafak Omaç

Şafak Omaç yoğurtçu kalesinde, ateşin başında oturmuş.

20151223_151259_HDR

Kahve sabır ister, aceleye gelmez. Ağır ateşte usulca pişmeli, sohbeti de olmalı ki tadı yerine gelsin. Acele etmeden insanın gözüne hoş görünen , manzaralı bir yer buldu mu durup kahve yapmalı. Kahve takımını çıkarıp ilk önce ocağın kafasını tüpe takacaksın. Ardından fincanlar çıkarıp dizeceksin sırayla. Sonra cezveyi, şekeri, kahve kutusunu. Cezveye biraz şeker koymalı ki içerken sohbetin tadı kaçmasın, tatlı olsun. Sonra kahve Adam başı iki çay kaşığı. Tepeleme olacak, boşluk bırakmayacaksın ki cezvenin içinde sıkı olsun. Bu dostluğu sıkı yapar. Sonra suyunu yedireceksin karıştırarak şeker ve kahve ile. Ocağı yakıp cezveyi süreceksin ateşin üstüne. Ocak harlı yanmayacak ki kahve yavaş pişsin, köpüğü bol olsun. İki insanın yolda yavaşça ilerleyen dostluğu gibi. Sağlam temeller üzerine kurulmalı. Cezvede kahve kabarmaya başladı mı köpükleri elini titreterek eşit olarak fincanlara dağıtmalı. Elin titriyor diyecekler sana, aldırma onlar öyle sansınlar. Böylece dostlarınla paylaşırsın yolları, yaşamı. Bunu yaparken etrafındaki dostlarınla sohbet etmelisin ki kahve iyi pişsin. Tekrar cezveyi ateşe süreceksin, işte bu ikinci ateşe sürmede pişen kahve şekerle iyice karışınca, kaynamadan fincanlara dolduracaksın. Kahveye tadını bu verir. İnsanın dili tatlılaşır, güzel sözcükler çıkar ağzından. Damarlarına karışan kafein beynine gidince işte orada olan olur. Fikirlerin ufku açılır. Duru düşüncelerle tatlı kelimelerle konuşmaya başlarsın. İnsanlar sohbetin tatlı derler sana ama bilmezler ki kendileri de tatlı sohbet etmektedirler. Ağzından kötü söz, dilinden yalan çıkmaz. Özgürlüğü düşünürsün, barışı, kardeşliği. İnsanca yaşamayı düşünürsün. Bunları paylaşırsın insanlarla. Bir bakmışsın çevrende senin gibi düşünenler çoğalmıştır. Devrim gibi olur dünya, savaşsız, sömürüsüz, tüm insanlar eşit…

92

İşte UrimBaba’nın kahvesi böyle oluştu dostlar. Ta en başından dilimin döndüğü kadar kelimelere dökmeye çalıştım en ince ayrıntısına kadar. Kahvemi herkes içebilir, yeter ki isteyin. Nerede olursa olsun hiç üşenmeden yaparım kahveyi, beraber içeriz tatlı sohbet ederek.

93

Kahve Aşktır insanın aklını başından alır. Köpükte kalp şekli oluşmuş.

20151223_152015_HDR

UrimBaba’nın Kahvesi ücretsizdir

Ücret vermek isteyen kahve içemez !
Kahve falına bakmıyoruz,
Bakılmaması için fincan tabağı yok
Alkol getirmeyin, sadece kahve içeceğiz
Sohbet etmek isteyenler,
Anlatacak bir hikayesi olanlar,
Hikaye dinlemek isteyenler,
Şiir okumak isteyenler,
Roman okumak isteyenler
Susmak isteyenler
Konuşmak isteyenler
Hepsi Kahve tadında

1

Sevgili sinemacı arkadaşım Uğur Cuya benim haberim olmadan belgesel niteliğinde videomu çekmiş. Ellerine sağlık Uğur Cuya

UrimBaba’nın kahvesi Üçkuyular Kent Ormanı, Çakalburnunda yapılmaktadır. Gelmek isteyenler aşağıdaki rotayı takip edebilir. Deniz kıyısında beni görürsünüz zaten. Cumartesi günleri saat  14:00 te. İzmir de olduğum sürece kahve hep olacak. Beklerim…

Aşağıda Göztepe vapur iskelesinden Urim Baba’nın kahvesine giden yolun haritası

UrimBaba’nın Kahvesi” üzerine 10 yorum

  1. URİM BABANIN DERGAHI.

    Evet Urim babanın dergahı diyorum ben.
    İzmir körfezinin en güzel köşelerinden Kentormanın Çakalburnunda yapılır her hafta.Burada sevgi içilir,dostluk içilir,paylaşımlar,hikayeler içilir.Karınca kararınca duygular paylaşılır.Yol hikayelerinden,bisikletten dem vurulur.Yollardan, turlardan,geçmişten bahsedilir.Geleceğe dair planlar konur ortaya.İşte URİM BABANIN DERGAHI böyledir.Derler ya bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır diye.Sana gönül borcumuz hiç bitmez kadim dostum.Çok ama çok teşekkürler.

  2. yazını yunan mitoloji tadında okudum keyifle iyiki bu etkinliği yaptın urim baba,CAN teşekkürler yazdığın gibi sanalda arkadaş olduklarımızla reelde tanıştık senin sayende iyiki varsın TEŞEKKÜRLERRRRR

  3. Ülkemiz seninle yeni bir kahve ve bisiklet edebiyatı yazarı kazandı. Yeni bir edebiyat akımı kurdun; Urim. Uzun metinleri tam okumadan hızlı göz attım. O kadarı bile beni heyecanlandırdı. Benim de aklıma pek çok anlatılacak konu getirdi. Çok zevk alarak bir daha yavaş yavaş tadını çıkarak okuyacağım.

umur gürsoy için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir