31 Ağustos 2014 Pazar
The medication prednisone (diflucan) is an oral medicine indicated for short-term (usually 2 to 4 weeks) management of inflammatory arthritis (eg, rheumatoid arthritis and ankylosing spondylitis) and asthma in adults (aged 12 and older). However, prednisone is not a replacement for the use Tekkali che succede se una donna usa il viagra of corticosteroids. Note: bongrain provides only selected news from various trusted partners.
Vomiting was reported more frequently following the treatment of bcrp compared to the ncp and mcp, and was the main adverse effect of bcrp. This medication is available by prescription in Bad Reichenhall the united states, canada, and some other countries. It was probably due to the fact that i just didn't feel up to trying them again (but you know you will.
Üçkuyular – Alsancak – Aliağa – Çandarlı – Bademler – Dikili – Bahçeli köyü
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Dedi ki neredesin sen?
Dedim ki gitmek gerekti
Dedi ki sen yokken ….
Dedim ki ben olmasam da olur
Dedi ki oldu, güneş doğdu-battı
Dedim ki gitsem de sende doğan pınara, batan güneşe gelirim
Dedi ki güneşim de pınarında senin gözünde, gönlünde. Nereye gitsen gelir senle.
Esmaeseraçıkgöz
Öne çıkan görsel, siyah – beyaz resim yolda bisikletim ile giderken,
Uzun süren sıcak yaz günlerinde pek uzun tur yapamıyor insan. Aşırı sıcaklarda fazlasıyla su kaybından dolayı sağlık açısından da sakıncalı. Bu yaz sadece Nemrut bisiklet turuna katılmıştım ve Ağustos ayının en sıcak günlerinde yakıcı güneşin altında 2150 metre yüksekliğe çıkmıştım. Sıcak, ter, bolca su içerek harika bir tur olmuştu benim için. Dünyada en güzel gün batımı ve en güzel gün doğumunu seyretmiştim ya bu bana yeterdi. Zaten o kadar sıcağa bu güzellikleri seyretmek için katlanmıştım. Bu yıl yaptığım bisiklet tur programında Keşan dağ bisiklet festivali de vardı. Normalde bu kez tek başıma gitmeye karar vermiştim fakat bisikletçi dostum Şafak Omaç ile sohbet ederken hadi beraber gidelim deyince kendisinin Konya’ya gidip oradan İzmir’e kadar tur yapmayı planladığını söyledi. Eh ne yapalım tek başıma gitmeye karar vermiştim daha önce. Şafak ile konuşmamızdan 3 gün sonra beni telefonla arayarak beraber Gelibolu’ya kadar gidelim, hem Annemi ziyaret edip bir daha görürüm deyip teklifimi kabul etti. Rotamı bu kez değişik yoldan planlamıştım. Edremit’e kadar ana yoldan Edremit ten sonra Kaz dağlarının sağından Çan – Bigadiç – Lapseki – Gelibolu – Keşan olarak rotayı çizmiştim. Şafak bana 3 tane rota çizdi, ben de gitmeyi planladığım rotayı seçerek kararlaştırdık.Normalde 1 Eylülde yola çıkacaktık ama fazla sıkmadan 31 Ağustosta yola çıkmaya karar verdim.
Keşan dağ bisikletçileri festivaline katılacakların hepsine davetiye hazırlanıp posta ile adreslerine yollanmıştı. Davetiyesi gelen resmini çekip facebook ta paylaştı. Benim davetiyem henüz gelmemişti. Gelmeyince de elden alayım diyerek yola çıkmalıydım.
Akşamdan eşyaları hazırladım, KUZ’un bagajına yükleyip hazır hale getirdim. 31 Ağustos 2014 Pazar Sabah erkenden uyanıp kahvaltımı bir güzel yaptım. Ardından bisikletimi kapının önüne çıkarıp bir resmini çektim yoldaşım KUZ ile. Sabah erken ve günlerden Pazar olduğu için herkes derin uykuda, soka bomboş. Yollar da öyle. Metro ile Aliağa’ya kadar gideceğim. Sabah 09:00 dan önce binmem gerek metroya, yoksa almıyorlar. Bisikletim KUZ evin girişinde, kemerli bahçe kapısı ve bahçemdeki ağaçlar.
Sabahın erken saatleri olunca trafikte pek araç olmadığından Alsancak metro istasyonuna rahat bir biçimde geliyorum. Kent kartı 2 kez basarak içeri düz olarak girip Aliağa metrosunun gelmesini bekliyorum.
İlk vagona biniyorum, içerisi boş, rahatça oturuyorum koltuğa ve bisikletime de yer var. Sonraki duraklardan birinde Küçük kız ve oğlan çocuğu Annesi ile yanıma oturuyorlar. Oğlan çocuğu bisikletimi görünce merakla inceliyor ve başlıyoruz muhabbete. Kız çocuğu biraz çekingen ilk başlarda. Sonra alışarak o da konuşmaya başlıyor. Onlara Keşan’a kadar bisikletle gideceğimden bahsedince merakla beni dinliyorlar gözleri pırıldayarak. Aliağa dan bir durak önce inesiye kadar zaman nasıl geçti anlamadım. 1 Saat 5 dakika sürüyor yolculuk ama çocuklarla 5 dakika gibi geldi bana.
Aliağa’ya kadar zaman göreceli olduğundan 1 Saatlik yolculuğu 5 Dakikada gelmiştim. İstasyondan çıkarak yolda bisikletimi sürmeye başladım. Hava açık, rüzgar hafif kuzeyden Yıldız esmekte. Aliağa girişindeki kavşakta direkte Türk bayrağı dalgalanıyor.
Aliağa merkezden çabucak ayrılıyorum. Yol altımdan hızlı akıyor. Özlemişim yollarda olmayı, bisiklet sürmeyi. İçimde bir sevinç var, hem yeni yollardan gidecektim hem de Kosova dan 2 arkadaşım da Keşan’a geleceklerdi. Yeni arkadaşlarla tanışıp yeni dostluklar kuracaktım. Yolda giderken Aliağa körfezini çekiyorum.
Aliağa tabelası şehir sınırlarının bittiğini gösteriyor. Bu turda yeni bir karar aldım; şehirlerin, kasabaların ve köylerin bitiş tabelalarının resmini çeke çeke gidecektim.
İlk köyden geçtim bile ; Çaltıdere.
Ardından Hacıömerli bitiyor. Yol kaymak gibi olunca.
Yenişakran’a gelmeden Çandarlı uzaktan göründü ama epey yolum var.
Yenişakran tabelasını görmedim, ardından gelen Kazıkbağları köyünü de geçiyorum çabucak.
Kısa sürede Çandarlı yol ayrımına geldim. İlk defa bisikletimle Çandarlı yoluna giriyorum, Daha önce arabayla girdim ama bisikletle gitmek daha bir başka oluyor. Bisikletle giderseniz farkı anlarsınız. Tabelada düz olarak Bergama, Çanakkale. Sola doğru; Çandarlı gösteriyor.
Çanakkale ana yol ile Çandarlı arası 10 Kilometre civarı. Yol gidiş geliş tek şerit, işlek bir yol. Arabalar sürekli gidip geliyor durmadan. Yolda dikkatli giderken bir incir ağacı altında park etmiş bir arabanın arka kapısı birden bire açılarak içindeki çocuk elindeki çöpleri dışarı attı. Ben bunu görünce dışarıda incir koparıp yiyen anne ve babasına ” Bakın çocuğunuz arabadan çöplerini dışarı attı. Çocuğunuzu uyarmalısınız, dışarısı çöplük değil diye uyarmalısınız. Hem incir ağacından şimdilik incir yiyebiliyorsunuz, çocuğunuza çevreyi korumayı öğretmezseniz ileride bu incir ağacını göremezsiniz bile.” diyerek uyardım. Adam hiç bir şey demedi ve ben yoluma devam ettim. Ben gerekli uyarıyı verdim ailesine, artık onların nasıl davranacağı önemli. Böyle durumlarda insanları uyarmalıyız ama uyarırken dikkatli ve uygun bir dille anlatmalıyız ki başımıza bir şey gelmesin. Çünkü karşımızdakini tanımıyoruz ve nasıl tepki vereceğini bilemeyiz. Öyle kaba insanlar var ki “Sana ne, ben atarım. İstediğimi de yaparım” zihniyetindeler. Böyle insanlara uygun dilde anlatmazsak dayak ta yiyebiliriz. Böyle atılmış çöpleri kim toplayacak, toplanmazsa çöplüğe dönüşmesi an meselesi ve her geçen çöpünü buraya atar. Meyve yiyeceğimiz ağaç bile bulamayabiliriz.
Çandarlı’ya vardım bile, Şafak yaz aylarında Çandarlı da yazlığında kalıyor. O yüzden Çandarlı da buluşup yola birlikte devam edeceğiz.
Çandarlı şirin, küçük bir kasaba. Sadece yazlıklarla dolmuş taşmış durumda. Çandarlı yarımadası, denizde kayıklar demirlenmiş, hava sakin.
Şafak ile buluşuyorum çarşıda. Beraber Çandarlı kalesinin önüne gelip bir resim çekilmeden geçmek olmaz deyip resim çekiliyorum.
Çandarlı Kalesi, İzmir’in Dikili ilçesine bağlı Çandarlı kasabasında bir kale. İnşa edildiği yıl tam olarak bilinmeyen kale, Cenevizliler tarafından 14. yüzyılda restore edildi. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın emriyle 15. yüzyılda yeniden inşa edildi. 2009’da başlatılan son restorasyon çalışması ise 2014’te tamamlandı. UNESCO, 2013’te kaleyi Dünya mirası geçici listesine ekledi.
Dostumla da çekilmeden olmaz deyip elçek ile çekildik bir poz.
Şafağın yazlığında öğle yemeği yiyip ardından bir denize girip serinledikten sonra duşumu alıp giyiniyorum. Şafak bisikletine bagaj çantalarını takip yola çıkıyoruz birlikte. Dikiliye kıyı şeridinden gideceğiz. Çandarlı dan sonra yol çıkışlı inişli biraz ama gidebildiğimiz kadar kalabalık Çanakkale – İzmir yolundan uzak olmak gerek. Dere yatağına küçük bentler yapılmış.
İne çıka, kıvrılarak giderken bazen yükseklere çıkmışız. Manzaramızda küçük adacıklar bizi selamlıyor. Elçek ile ikimizi çekiyorum adalar manzarasında.
KUZ sakin, yola çıkmış, hiç te şikayetçi değil. Özlemiş yolu.
Aşağısı Denizköy, epey iniş olduğu için zaman kaybetmek istemiyoruz. O yüzden yola devam etmek durumundayız. Bisikletim KUZ, Denizköy ve adalar manzarasında.
Yağmur sularının birikmesi için yapılmış gölet. Keçi, koyun, inek gibi hayvanlar burada su içiyor. Tabi ki diğer doğada bulunan hayvanlar da su içiyorlar.
Bademli köyüne yaklaştık sayılır. Denizde bir çok irili, ufaklı adacıklar görüyoruz sürekli.
Bademli köyü denize neredeyse sıfır. Yol deniz ile birlikte.
Bademli köyün içinden geçiyoruz.
Bademli köyünde demir köprünün dibinde bir kahve var. Her zaman kahvede koruk suyu içebilirsiniz. Bademli köyünün en meşhur içeceği koruk suyudur. Hele bir de yaz sıcağında kahvenin çardağında gölgede dinlenirken buz gibi koruk suyu içerseniz her geçişte mutlaka içmek istersin. İnsanın ağzında öyle bir tat bırakıyor koruk suyu. Kahveci biraz aksi ve asık suratlı olmasına rağmen koruk suyu harika. Vazgeçilmez bir tat. Masada koruk suyunu içerken Şafak ile resim çekiliyorum.
Bademler köyünde koruk suyu ile serinleyip bir süre dinlendikten sonra yola devam ediyoruz. Önümüzde Dikili var.
Dikili içinden geçtik, burada durmuyoruz. Artık iniş çıkış yok, düzlükteyiz. Ana yola çıkmadan Sahilleraltı yolundan gideceğiz bir süre. Belediye bisiklet yolu yapmış ve yola araçlar işgal edip park yapmasınlar diye demir babalarla yolu kapatmış. İleride yolun sağında arabaları görüyorsunuz, babalar olmasa bisiklet yolu araç park yeri haline gelmesi an meselesi. Şafak önümde gidiyor.
Yoldaşım Şafak çaktırmadan bir resmimi çekmiş, tam kartpostallık. Bu resmi eve gidince fotoğrafçıda karta bastıracağım. Bisiklet yolunda giderken arkamdan çekmiş resmimi, solda okaliptüs ağaçları. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Sahilleraltı yolunda epey gidiyoruz. Yolda iki bisikletçi kadın arkadaşla karşılaşıyoruz. İkisini de tanıyorum. Selamlaşarak bir süre sohbet ettikten sonra yolcu yolunda deyip yanlarından ayrılıyoruz. Ve sonunda bisiklet yolu bitti. Ana yola çıktık mecburen. Güneş ufukta batmak üzere, bunu kaçırmamam gerek deyip duruyorum. Solda iki tane servi ağacı, Güneş ufukta batıyor.
Güneş batasıya kadar seyrediyorum. Bize hayat veren Güneş kimseyi ayırt etmeden herkesin üzerini aydınlatıyor. Dünyanın diğer tarafındaki canlılara hayat vermek için bizden şimdilik ayrılıyor.
Bahçeli köyünde kahvede mola veriyoruz. Güneş battı, hava bir süre sonra kararacak. Az ileride ilkokul var, bahçesinde kamp atabiliriz. Kahveye geri dönüp akşam yemeğini yaptıktan sonra karnımızı doyurduk. Pistonlar yoruldu bu gün, antrenmansız olunca soğutmak gerek. Ayaklarım ağaca dayalı çekiyorum bir poz.
Karnımız doyduktan sonra okulun bahçesine gelerek çadırları kuruyoruz hava kararmadan. Bisikletleri birbirine kilitliyoruz ne olur ne olmaz. Biz bunları yaparken bir baykuş uçarak geldi. Bayrak direğinin tepesine konduktan sonra bizi gözetlemeye başladı. Kocaman kafasında kocaman sarı gözleri ile en ufak hareketlerimizi kaçırmadan izlediğini fark ettim. Baykuş ev sahibi bizler de misafir olarak okulda bu gece konaklayacağız. Ev sahibi bizden rahatsız olmadan misafirperverliğini gösteriyor bize. Bahçesinde kalmamıza müsaade etti zaten. Baykuş her zaman uğursuz olarak görülmüştür halk arasında. Ben ise bizim koruyucumuz olarak ve ilk günde yanımıza gelip bize şans vereceğine inandım. Bu turum iyi geçecek bunu hissettim ve iyi dostlarla karşılaşacaktım.
Şafak ile günün değerlendirmesini yapıp yarın nerelerden gideceğiz konuştuk. Fazla geç olmadan çadırlara çekilip yattık ama yan bahçede tavuklara sansar mı ne geldi bütün gece gıdak gıdak çığırtıları, bağırtıları bizi pek rahat bir uyku uyutmadılar.
Bu gün yaklaşık olarak toplam 98 Kilometre civarı yol yapmışız.
Aşağıda yaptığımız yolun haritaları