6 Eylül 2014 Cumartesi
Gökçetepe – İbrice limanı – Mecidiye = Gökçetepe
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Geçiyorum denizin geçtiği yerlerden,
Bu fersah fersah su
Sevdalım olur benim
Şahitlik ediyor zamana
Yanık tenim
Evler sıralı boncuk boynumda
Gurbet gerdanımda bir yalan.
Çiğdem Baydar
Öne çıkan görsel, Arı kovanları arasından çıkan yokuşta bisikletçiler, yol toprak.
Biraz gürültü olsa da güzel bir uyku çekiyorum, gün ağarınca uyku kalmıyor gözlerimde. Güneşin doğuşunu beklemek gerek. Çadırımdan ilk gördüğüm manzara arabalar. Çadırı yanlış yere kurmuşum, akşam yoktu ama sabah arabaların önümde sıra halinde park ettiklerini görüyorum. Hani derler ya tuvalete arabası ile gidiyorlar, işte öyle bir durum. Sahili bir işletmeye vermişsin tamam. İşletme de araba park yeri yapması gerek. Her kes piknik yapacağı yere kadar yada çadırın olduğu yere kadar arabasıyla gelip manzarayı bozmasın bari bu güzelim koyda. Arabalar yeterince çevreyi kirletiyor egzoz dumanlarıyla. Bir de manzarayı kirletmeseler bari.
Kahvaltı faslından sonra hep birlikte yola çıkıyoruz. Gökçetepe sahili olduğu gibi çam ağaçları ile kaplı harika bir yer. Sahile giriş daha çok arabalar için yapılmış olduğu için girişini Gökçetepe köyünün oradan vermişler.
Geçen yıl hayretler içinde kalmıştım. Kamp alanından epey gittikten sonra buradan geçerken kendi kendime “Burada başka bir kamp alanı var” diye. Sonrasında kendi çadırımı görünce bizim kamp alanı olduğunu anlamıştım. “Nasıl yani” diye kendi kendime sormuştum? Neredeyse 4 Kilometre yol kat ettikten sonra aynı yere gelmiştik. Masallarda giriş kısmında anlatılır ;
“Az gittik uz gittik.
Dere tepe düz dittik.
Bir de ardımıza baktık ki,
Bir arpa boyu yol gitmişiz !
Aynen böyle oldu. Bu durumu yaşadığım için daha önceden herkesle beraber bu yolu yaptım. Dönüşte buradan dalacağım içeri, henüz yorgun değilim. Tel örgü arkasında çadırlarımız.
Kamp yerimiz olan Gökçetepe sahili. Biraz yukarıdan olduğu gibi görünüyor. Harika, yaşanılası bir yer.
Hava bu gün kapalı ve parçalı bulutlu, yağmur yağabilir de. Denizin üstünde yer yer yağdığını görüyorum. Artık şansımıza, yağsa da olur. Benim için fark etmez.
İşte size insan manzaraları. Buraya insan eli değmemiş, çünkü insanlar böyle güzelim doğanın içine çöplerini bırakmaz. Hayvanlar zaten çöp üretmedikleri için onların atacak çöpleri yor. Bunları Dünyamızda yaşayan garip varlıklar atmış olabilir. Hiç bir kategoriye girmeyen varlıklar. Yazık ki çok yazık.
Ergun Oskay biz geçerken resmimizi çekmiş. Zaten Keşan’ın resmi fotoğrafçısı olur kendisi, önüne geleni çekiyor.
Başka bir koydayız, manzarası da insana resim çektiresi geliyor. Biz de bir resim çekmeden edemedik. Oytun bizden biraz uzun mu ne? Ben , Oytun ve Yaşar Curci.
Yol bazen toprak oluyor, burada daha zevkle gidiyoruz.
İbrice limanı, burası aynı zamanda dalış yeri ve dalış eğitimi verilen yer. Bir çok okul var dalış eğitimi veren. Geçen yıl burada dalış yapmıştım. Harika bir deniz yapısı var. Çok çeşit canlı türü aynı yerde yaşamakta ve dalış yapanlar sanki akvaryumun içinde geziniyormuş gibi yaşıyorsun balıklarla birlikte. Burada balıkçı tekneleri var, açık denizde avlanıyorlar. Kıyıda avlanmaları yasak.
Limana girip kuru pasta ve soda ikramını kaçırmıyoruz. Deniz şortunu giyen hemen denize dalmış yüzüyor. Buraya gireceğimizi bilseydim önceden şortumu giyer bir dalar çıkardım.
Lastik patlakları başladı, yardıma ihtiyaç var mı diye soruyorum. İhtiyaç yok biz hallederiz diyorlar, zaten 3 kişi 2 patlakla uğraşıyor.
Uzun bir kuyruk oluşturmuşuz, her kes kendi temposunda gidiyor ardı sıra.
Keşanlı Nail Acun, sıkı bir bisikletçi. Aynı zamanda turun organizatörlerinden biri olur kendisi. Sessiz sakin, keyif adamı. Akşam tadını çıkarır bir duble ile. İkimizi elçek resim çekiyorum.
Herkes güler yüzle selam veriyor yanımdan geçerken. Çoğu beni tanıyor ama ben tanımıyorum. Güler yüzle ben de selamına karşılık veriyorum. Tur böyle neşeli gidiyor, bu da hoşuma gidiyor. Herhalde Trakya da, Keşan havaları insanı güleç yapıyor. İster istemez uyum sağlıyorsun bu neşeli ve güleç ortama.
Gideceğimiz yol hep asfalt değil, bazen toprak yoldan da gitmek gerek. Bisiklet işaretleri yine karşımıza çıktı.
Tekerleğin değebileceği bir yol olsun, gidilir durmadan böyle yollarda. Toprak yolda giden bisikletçiler.
Saroz körfezi, Ege denizi yukarılara çıktıkça daha da güzelleşiyor.
Her yerde hazır düz bir taş bulamazsın, taşın yüzeyi eğri de olsa ok işareti yapılabilir. Örneği aşağıda görülüyor.
Rampa hafif te olsa yavaşlatıyor bizleri. Ama yine de çıkıyoruz ağır ağır.
Biraz düzlük oldu mu işte sana tarla ve Trakya’nın ürünü Ayçiçek tarlası. Başaklar olgunlaşmış toplanmayı bekliyor. Sonra fabrikalara gidip yağ haline gelecek.
İşte bu yolun kıvrımlarını seviyorum, karşıma ne gibi bir manzara çıkacak diye merak ederek ilerlemek. Bisiklete binmenin heyecanı burada daha da artıyor. Bilinmeze gitmek!
Kosovalı Yaşar’ın da lastiği patlıyor. Durup yardım ediyorum, biraz fazla inceliyor lastiği. Birlikte hallediyoruz lastik işini.
Mecidiye köyüne vardık, burada öğle yemeği vereceğiz. Köylüler nefis yemeklerin hazırladıklarını duyduk. Bakalım gerçekten öyle mi?
Derken bir yağmur indiriyor, güzel indiriyor. Orijinal yağmurluklar giyiliyor üzerimize, çöp poşetleri. Bisikletçinin bulduğu bir tür yağmurluk. % 100 su geçirmez, test edildi. Yaz yağmurlarında vazgeçilmez bir ürün. Selim Karagözler siyah battal beden çöp poşeti giymiş.
Köyün kapalı alanında yemekleri yiyoruz hep birlikte. Yemekler de gerçekten nefis. Yiyebildiğin kadar ye, bol yapılmış kazanlarda yemek. Yemeğin üstüne birer, ikişer dondurma geliyor. Dondurmaya doyuyoruz resmen.
Çöp adamlar toplanmış bir araya neşe içinde, güle oynaya. Daha ne olsun, festival tam tadında. Tadına doyamadığımız anlar yağmurla birlikte doruğa ulaşıyor. Poşet adam Selim ile elçek resim çekiyorum.
Yaz yağmuru, fazla sürmüyor. Gelip geçici olduğunu biliyoruz. Yağmur dinmiş, biz de yola çıkıyoruz usulca ıslanmış toprakta. Yağmurun kokusu etrafta hissediliyor. Havadaki tüm moleküller yıkanmış tertemiz. Gökyüzü mavi hatta maviş, turkuaza boyanmış. Pamuk gibi beyaz bulut dekoru daha da güzelleştiriyor tabloyu. Bu tabloyu seyretmek gerek doyasıya, içine çekerek tertemiz yıkanmış havayı. Gençleşiyorum adeta doğada bisiklet sürerken.
Yol gibi olmasa da bize her taraf yol. Mecidiye göletine doğru gidiyoruz.
Göletin sağ üst tarafından bir patikaya girdik. Bisiklet sürecek yol yok, bildiğimiz patika. Anca keçiler gider buradan. Zaten adı üstünde “Keçi yolu”. Bisikletlerden inip tek sıra patikada ilerliyoruz ormanın derinliklerinde.
Nail oturmuş kenarda geçişimizi kontrol ediyor. Tek sıra geçtiğimizden belki de kaç kişi olduğumuzu sayıyor.
Bir süre normal adımlarla gidiyoruz.
Derken yürüyüş durdu birden bire. Önümüzdekiler gitmeyince biz de durup bekliyoruz. Yanımızdakilerle başlıyoruz muhabbete.
Bitki örtüsü sık ve çeşitli. Çam yaprakları sarmaşık türü bir bitkinin dalına düşüp orada kaşmış. İğne yapraklı olduğu için aşağı sarkarak ilginç bir görünüm oluşturmuş ormanın içinde.
Patika dar dere yatağı, çalılar da kısmen kaplamış durumda. Önünü fazla göremiyorsun. İlerlememiz durunca ne oluyor diye birbirimize sormaya başladık. Bekleme süresi uzayınca neden ilerlemediğimizi öndekilere sorup onlar da önündekilere sorarak anlamaya çalışıyoruz. Hani çocukluğumuzda telefonculuk oynardık, kulaktan kulağa. İşte o oyun başladı aramızda. Bazen bir ayı çıktığı haberi geliyor, bazen ağaç devrilmiş balta isteniyor yolu açmak için. Haberler gidip geliyor, kim kime, dum duma. Kimisi çakı var mı diyor, çakı yok testere var haberi geliyor. Bir ara yol tıkandı geri dönüyoruz haberi geldi.
Tabi ki kimse inanmıyor son habere. Öylece beklemeye devam ediyoruz. Kim kime inanacak ki? Yani dalga geçmeler yanlış haberler, gırgır şamata o dereceye vardı ki. Bir süre daha geçtikten sonra ardık hep bir ağız olmuşçasına geri dönüyoruz denmeye başladıktan sonra tersine dönüp tek sıra inmeye başladık patikadan. Herkesin neşesi yerinde…
Patikadan açık alana gelince gölet kıyısında çam ağaçlarının gölgesinde oturup beklemeye başladık öndeki arkadaşları.
Su yüzeyinde bir su yılanı yüzmeye başladı. Yılanın yaşam alanında olduğumuz için ürküp kaçmaya başladı bu kadar kalabalığı görünce. Resmini çekmeye çalıştım ama pek iyi çekemedim. Cep telefonumdan anca bu kadarını çekebildim. Yılan resmin tam ortasında.
Beklerken yamaca çıkıp biraz keşif yapayım dedim. Yukarıdan bisikletçiler böyle görünüyor.
Öncü geldikten sonra alternatif yoldan gitmeye başladık. Patika çalılardan kapanmış gitmenin olanağı olmadığından geri dönmüşüz. Öncüler geldikten sonra açıkladılar durumu.
Yine ormanın içindeyiz ve bisikleti sürebileceğimi kadar geniş bir yol var önümüzde.
Bazen beklenmedik yokuşları çıkmak durumunda kaldık. Yokuş kısa ama sert, gerçi burası normalde yol değil. Yangın yolu olarak açılmış. Eğer yanmaya başlarsa orman buradan karşı tarafa atlamaması için geniş alan açılarak yangının yayılmasını önlemiş olacak. Kimisi yokuşun başında durmuş nasıl çıkacağım diye düşünüp durmaktalar. Aslında çıkabilirler de birden bire karşısına çıkan bu sert yokuş gözlerini korkutmuş anlaşılan.
Neyse kimi bisikleti elinde yayan kimisi de inmeden rahatça çıkıyor yokuşu. Bisikletinden inmeden çıkanlar zaferlerini kutluyor yokuşun bitiminde. Haklılar tabi ki. Benim için önemli bir yokuş sayılmaz.
Yol toprak olmasına karşın sert ve düz bir zemin. Çam ormanında nefis kareler yakalamak olası. Tüm bisiklet yolları böyle olsa keşke. Bisiklete binmeler artardı.
Arı kovanlarının arasından geçiyoruz, işte böyle yerlerden geçerken sakin geçmek gerek. Yoksa arılar kızıp peşinden gelerek iğnesinin tadına baktırır. Bu durumu bilmeyen bazı arkadaşları arılar soktu haliyle. Sola doğru çıkan yokuşta bisikletçiler gidiyor. Kenarda arı kovanları var. Bur resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Kovanların arasından arıları rahatsız etmediğimizden bize iğnelerin tadına baktırmadılar.
Aramızda daha cesaretliler var, bisikletten inmiş yürüyerek arı kovanları arasından geçiyor. Yanımıza gelince anladık ki lastiği patlamış. Etraf pıtrak dikenleri ile dolu.
Yangın kulesinin etrafı pıtrak dikenleri ile sarmış durumda. Buraya gelenin lastikleri dikenle dolunca lastik güm. Bende henüz bir şey yok şimdilik. Yol kıyısında lastiği onaranlarla dolu.
Burası zirve, etrafta çalı tipi makiler var.
Karşıda yangın kulesi göründü, ama bir türlü varamıyoruz. Lastik patlakları sürekli yavaşlatıyor gruptakileri. Yol kıyısında arı kovanları bitmiyor.
Neyse ki lastiği patlayanın yanında yama seti ve pompası var. Kendi patlağını kendi hallediyor.
Lastiği patlayanlar zirveye yaklaştıkça çoğalmaya başladı.
Lastiğim patlamadan yangın kulesine vararak bisikletimi park ettim. Dağıtılan soğuk nescafe ve sodayı alarak yangın kulesine çıkarak etrafı seyretmeye başladım. Koru dağlarının en yüksek yerine yapılan yangın gözetleme kulesi dört tarafı gözlemeye uygun. Saroz körfezi alabildiğine geniş bir alan gözümüze görünüyor. Selahattin Tavkaya ile bir resim çekiliyorum.
Buraya ulaşanların çoğunda lastik patlağı var ve tamiri için uğraşmakta. Yukarıdan çekiyorum aşağıdakileri.
Aşağı inerek kahve içebileceğim güzel manzaralı bir yer seçip kahvemi pişirerek içiyorum. İşte bu sırada olan oluyor. Yerde pıtrak otları dolu ve lastikler pıtrak dikenleri gözle görülür durumda. Lastiklerde dikenler var ama bu arada bisiklete binmemiştim. Hemen görünen dikenleri temizliyorum fazla derine batmadan. İç lastiğe henüz ulaşmamışlar buna seviniyorum. Pıtrak olan bölgeyi yürüyerek geçip toprak yolun başına kadar gittikten sonra bisiklete biniyorum. Buradan hep inişle ineceğiz ama yol taşlı topraklı. Dikkatli inmek gerek. Yine yere işaretler çizilmiş gideceğimiz yöne doğru.
Henüz 500 metre indikten sonra arka lastiğim inmeye başladı yavaş yavaş. Durup lastiği şişirdikten sonra ve inişe devam ediyorum. Bir süre böyle devam ediyor, lastik iniyor ben şişiriyorum. Böylece kamp alanına kadar idare ediyorum. Kampın başladığı yere gelince tel örgüden bisikleti atlatarak içeri girdim. 3.5 Kilometre yol yapacak durumum yok şimdi bu patlak lastikle. Bisikletim KUZ iniş yolunda, ormanın içinde
Kamp alanına gelince hemen ön ve arka lastiği söküp ilk önce dış lastikteki tüm dikenleri çıkardım. Ardından iç lastiklerin patlak yerlerini işaretleyip yama yaptım. Sonrasında lastikleri takıp şişirerek bu sorunu hallettim. Festivalin bisiklet destekçisinden bir tane iç lastik alıyorum yedek olarak. Kalın sibop elinde kalmamış, ince siboplu almak zorunda kaldım. Yedekte olsun ne olur ne olmaz. Lastik işini hallettikten sonra şortumu giyerek denize şöyle bir daldım. Ter, toz, toprak, lastik patlağı derken epey kirlendik. Durulanmak, temizlenmek gerek. Ayrıca biraz da serinlemeli değil mi? Bunu hak ettim sayılır. Kendimi Saroz’un serin sularına bırakıyorum. Denizin içinden, önden suya atlarken çekiyorlar havada uçarken bir poz.
Denizde bir süre yıkanıp çimdikten sonra kurulanıp temiz elbiseleri giyerek kendisi Laz olan kemençeci Rahman ile kıyıda kemençe konçertosu dinlemeye başladık. Rahman kemençeyi ağlatıyor yanık türküleri ile. Ben de eşlik ediyorum bildiğim kadar. Bizi arkadan çekiyorlar. Kosovalı Ergin, Kemençe çalan Rahman ve ben duvara oturmuşuz denize karşı.
Kemençenin nağmeleri kumsalda yayılıyor yanık yanık. Arada Karadeniz’in hırçın dalgalarının karaya vuruşu ve ardından geri çekilişi gibi. Kemençenin sesi bir yükseliyor, bir alçalıyor Saroz körfezinde.
Uy kemençeci dayi
Soktun gözüme yayi,
Kör ettun gözlerumi
Göremeyrum dunyayi
Duvarda otururken yandan çekiliyoruz üçümüz, arkada Kosovalı Yaşar da cep telefonu ile resim çekiyor.
Akşam yemeğinden sonra çalgı çengi geliyor. Kamp alanının meydanına toplaşıyoruz, başlıyorlar 9/8 çalmaya. Göbekler durur mu ? müziğin ritmine kapılıp başlar atmaya.
Ohh yandan Süleyman yandan Severim seni candan
Eğlence, oyunlar, göbek havaları gırla gidiyor. Coştukça coşuyoruz.
Arada bir dinlenmek gerek diyerek banklara oturup oynayanları seyrediyoruz.
Eğlencenin dibi yok, kollar havada şıkıdım şıkıdım.
Festivale katılan kör arkadaşımız. O da eğlenceye ortak oluyor bizimle, Selim de yanında.
Eğlencenin sonu yok ama gecenin ilerleyen saatlerine kadar eğlence devam ediyor. Uyku ağır basınca çadıra girip derin bir uykuya dalıyorum. Ertesi gün yine zorlu dağ yolları bizi bekliyor. Zaten adı üstünde Keşan Dağ Bisiklet Festivali.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 30 Kilometre civarı.
Yaptığım yolun haritası aşağıda.