12 Nisan 2015 Pazar
Yaylaköy – Söke – Bafa – Kapıkırı
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Seni sürekli kılan
Tam o zaman
Bir limonluk hüznün olsun kal orda
Her gün kendi kendinin oğlusun
Bir nesne buluyorsun yerde, mutluluktur senin için
Denizken üzerine atılan ağaç kökleri gibi
Edip Cansever
Öne çıkan görsel, Göl kıyısında, iki tepe arasında batan güneş. Üstünde sis gibi bulutlar var.
Gece biraz serin olsa da Arkadaşım Tamam dün akşam bana güzel bir hediye vererek gece ayaklarım üşümeden, sıcacık uyku uyumama neden oldu. Aldığı hediye de sıcak su torbası. Henüz telefonumda kurduğum alarm çalmadı. Temiz havada uyumanın verdiği rahatlık ile uykumu almış olmalıyım ki erkenden uyandım. İlk önce ocağa çaydanlığı koyarak çay için su ısıtmaya başladım. Ardından çadırımın içindeki eşyaları toplayıp bagaja yükleyerek hazır duruma geldim. Çayı demledikten sonra hep birlikte elimizde olan malzemelerle kahvaltı yaparak karnımızı doyurduk. Çadırımın içeriden dışarısının görünümü. Otlar büyümüş, ortalık yemyeşil.
Üç çadır otların arasında, bisikletlerimiz park halinde. Güneş tepeden bütün ışıklarını saçıyor üzerimize.
Tamam’ın verdiği hediye paketi çadırımın üstünde.
Ve içinden çıkan sıcak su torbası. Gece boyunca ayak ucum hep sıcak kaldı. Çok teşekkürler bu güzel hediye için. Gelibolu’ya giderken ayaklarımın üşümesi böyle bir hediye alıp vermelerine neden oldu. Düşünceli arkadaşlarım benim, sağ olun var olun. Sıcak su torbasında pembe çiçek desenleri var.
Kahvaltıdan sonra toparlanıp yola çıkıyoruz. Kısa bir süre daha tırmandıktan sonra Söke’ye kadar inişe geçtik. Her zaman olduğu gibi iniş kısa sürdü ve resim çekmedim. Söke de durmayıp yola devam ederek kasabadan çıktık. Rüzgar türbinleri elektrik üretimine başlamış.
Alış veriş merkezinde mola verdik. Can marketten bir şey bakacak kendisi için. Biz de beklerken kanepe salıncağa oturup salınmaya başladık. Keyfimiz gıcır. Tamam tura o kadar adapte olmuş ki mola verirken bile kaskını çıkarmıyor. O derecede yani! Tamam ile İrfan salıncakta oturmuş.
Bu kez Tamam’ın yerine ben oturuyorum. Tamam İrfan ile beni çekiyor salıncakta.
Dilek yarımadasının güney kısmı, geçen yıl dağların dibinden gidip burundan zirvelere kadar çıkmıştık. O zaman oralardan buraları seyretmiştik. Şimdi ise tersi buralardan dağları seyrediyorum.
Yenidoğan’dan Akyeniköy’e kadar 25 kilometre dümdüz bir yol menderes ovasında gidiyor. Yol düz, duble, emniyet şeridi geniş. Bisiklet için rahat bir yol ama bir süre sonra insanı sıkıyor. Yokuş çıkıp terlemiyorsun. Çıkıp ta inmek yok. Sürekli pedal çevirmek gerek. Bizler de makine olmadığımız için bir süre sonra aynı tempoda gitmek yoruyor. Can ile İrfan gelirken çekiyorum.
Tamam’ı da çekiyorum bisiklet üzerinde.
Büyük Menderes nehri kanallarının birinin dibinde bir mola daha veriyoruz. Bahar gelmiş, çiçekler açmış, leylekler gelip nehrin bereketli sulak alanlarında avlanıyor. Can, Tamam ve İrfan yol kıyısında, yeşilliklerin arasında durmuşlar.
Bir süre güneşin ve doğanın tadını çıkardık. Sabahın serinliği ve Söke’ye kadar inişte rüzgarlık giymek zorundaydık. Güneş yükselmeye başladı ve iyice ısındıktan sonra rüzgarlığı ve yeleği çıkardım. Bayağı hafifledim, kuş gibiyim. Artık yola çıkabiliriz.
Sonunda Büyük menderes nehrine geldik. Bahar aylarında bolca yağan yağmurlardan nehir taşmış durumda. Kıyısındaki tarlalar su altında. Aynı Küçük Menderes nehrinde olduğu gibi
Yörük çadırı diye bir işletme, turizmde yeni kazıklama yöntemi. Bir kıl çadır var sadece, yeme içme bol. Elbette hesap ta bol, organik, Yörük yemekleri değil mi ? Bedava olacak değil ya !
Akyeniköy kavşağında kahvede mola verip bir şeyler atıştırıyoruz. Buradan sonra iniş çıkışlar başlıyor.
Didim yoluna girmeden sola Muğla yoluna sapıyoruz. Solumuzda Bafa gölü var, gölü seyrederek ilerliyoruz inip çıkarak. 2 Yıl önce yol yapım çalışmaları vardı. Şimdi ise tamamen bitmiş durumda duble bir yol.
Yoldan geçenleri bilgilendirmek amacıyla bilgilendirme tabelası konmuş; “Bafa Gölü” diye.
Solda görünen 5 Parmak dağlarının dibindeki gölün kıyısındaki Kapıkırı köyüne gideceğiz. Antik adı ile Heraklia.
Yol kıyısında eski bir taş Han’a rastladık. Handa yağmur sularınım biriktiği sarnıçta sular toplanıp depolanıyormuş.
Sarnıç’ın giriş kapısında bir poz veriyorum.
Han’ın çatısında bitki örtüsü azmış durumda. Bakım olmayınca incir, zeytin ağacı kendine yaşam alanı bulmuş, serpilip büyümekte. Bunların yanında da otlar, çiçekler, dikenli bitkiler ayrıca yer edinmiş.
Karanlık ortamdan çekilen resim aydınlıkta bulunan nesneleri daha belirgin gösteriyor. Dengesiz İrfan’ı bile gayet renkli, canlı ve parlak görüyorum.
Can renkli giyinmese de bu durum değişmiyor.
Eh ben de bir poz veriyorum, bakalım nasıl görüneceğim. Bende de durum aynı.
Han’ın duvarları buranın geçmişte büyük bir han olduğunu gösteriyor. Kervanlar geçerken burada konaklıyorlarmış geceleri.
Tamam da baharın dadını çıkarıyor çiçeklerin arasında.
Han kapısı geniş bir salona açılıyor.
Salon geniş bir alan, içerisi epey serin. Taş duvarlar ve çatı da taş kemerlerden oluşunca sıcakta doğal klima oluşturuyor.
Karanlık yerden dışarısı tüm renkleri ile muhteşem görünüyor. Bafa gölü manzaranın içine koyu bir lacivert tonu eklemiş durumda.
İrfan etrafı incelemek için kolaçan ediyor. İleride gerekli olabilecek kamp için yer durumuna bakıyor. Belki bir gün işine yarar.
Han da epey oyalandık Can ve Tamam İrfan’ın gelmesini bekliyor. Artık yola çıkma zamanı.
İrfan keşfini yaptıktan sonra hadi son bir resim çekileli diyerek karanlık yerden aydınlık yeri çekerek iyi bir görüntü daha yakaladım.
İrfan da beni çekiyor aynı karede.
Çeşmeden suları tazeleyip tüm şişeleri, mataraları dolduruyoruz, ne olur ne olmaz diyerek.
Eh bir de suyun tadına bakmak gerek diyerek devamlı akan çeşmeden su içiyorum.
Bahar ayı gelmiş, çiçekler açmış. Arılar, böcekler hepsinin tadına bakıyor tek tek. Bahar yorgunluğu sardı bizi. Canımız yola çıkmak istemiyor, tembellik iyice sardı. Tamam da papatyaların arasına oturup poz veriyor bizlere.
Bahar yorgunluğundan kurtulmamız gerek, hemen kahve takımımı çıkarıp cezveyi ocağa sürüyorum. Yoksa tembellik iyice saracak bedenimizi. Kampı da burada atabiliriz.
Kahve içmek iyi geldi doğrusu, bahar yorgunluğunun getirdiği uyuşukluktan kurtularak toparlanıp yola çıktık nihayet. Bafa dan önce son köy Pınarcık’tan geçiyoruz.
Bafa göründü, buradan sola 9 Kilometre sonra Kapıkırı’ndayız.
Latmos, Beşparmak dağı muhteşem görünüyor uzaklardan.
Gölün bereketinden balıkçılar da nasibini küçük kayıklarla alıyor. Kayıklar kıyıya bağlanmış gölün hafif çırpıntılı sularında nazlı nazlı salınıyor. Batıya doğru devrilmiş güneş ışıkları da çırpıntılı su yüzeyine yansıyıp ışık oyunları oynaşmakta. Ilık baharın tüm kokuları hafif esen meltem rüzgarı ile bizlere kadar ulaşıyor. Yaşamın tadı bu olmalı bence, yaşam bahar ayında yeniden canlanmakta ve biz de yaşamın bir parçası olarak içindeyiz.
Kıyıdaki kumsaldaki kumlara vuran ışık kum tanelerindeki kristalden geçerken rengarenk olarak dağılmakta. Küçük dalgaların tepelerinde bir çok güneşi aynı anda görmek olası. Dalganın her inip yükselişinde güneşler azalıp çoğalıyor. Bir süre kumlara uzanıp ışık oyunlarını seyredip güneşleri yakalamayı düşündüm.
Kıyı boyunca tekneler görüyoruz.
Dilek ağacı ama öyle bildiğimiz çaput bağlananlardan değil. Şarapçıların dilek ağacı. İçtikleri şarap şişelerini yanıp kurumuş küçük ağacın dallarının ucuna geçirilmiş. Şarap tanrısı Dionysos’a adanmış dilekler bol şaraptan başka ne olabilir ki ?
Her zamanki kamp yerine gelerek kampı burada atacağız.
Güneş batmak üzere, işi gücü bırakıp güneşin batışını seyretmeye başladım.
Güneş tanrısı Helios güneşi kucağına alarak gece uykusuna yatırmaya giderken uyumak istemeyen güneşin çırpınmaları ufku kızıla boyasa da yapacak bir şeyi yok. Güneş uyumazsa sabah nasıl parlak ışıkları ile kalkacak ?
Güneş batarken, aydınlıktan karanlığa henüz geçmedi göl. Durgun suda hafif çırpınıyor kıyıya vuran küçük dalgalar hissettiriyor kendini. Kıyıda bizden başka kimse yok.
Artık Manastır duvarlarına güneş ışınları ulaşmayı bıraktı.
Kısa sürede uzaklardaki dağların ardında güneş batmaya başladı.
Güneş ufuktan kayboldu ve akşam aydınlığı bir süre daha etrafı aydınlatacak. Renkler soldu, siyah ile beyazın tonları hakim olmaya başladı. Güneşin batışıyla gri zaman başladı.
Çadırları çardak üstüne kurup yerleştikten sonra duşumuzu alıp terli çamaşırları yıkadıktan sonra asıp kurumaya bıraktık. Akşam yemeğini lokantada balık ısmarlayıp yiyerek işletme sahibine bir katkıda bulunmak gerek. Çadır için bizden para istemiyor ve her yıl burada kalıyoruz. Artık işletme sahibi ile iyice tanış olduk. İşletme sahibi yemeği verdikten sonra evine giderek tesisi bize bıraktı. Çayı demleyip bir güzel içtik sıcak sohbet ile. Yarın için planlar yaparak nasıl gideceğimize karar verdikten sonra herkes çadırına çekilip yattı.
Bu gün yaptığımız yol 76 Kilometre civarı.