Etiket arşivi: aigai

Aliağa 2 Teker Bisiklet Festivali 2. Gün

4 Haziran 2022 Cumartesi

Ağapark – Yenişakran – Yuntdağı Köseler köyü – Aigai – Ağapark

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.

Ovadan
gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.

Taşarak evlerden taraçalara

Cemal Süreya

 

Öne çıkmış olan görsel, Aigai antik kentindeki agora binasının ön duvarı. Blok taşlardan örülmüş bina üç katlı. Alt katta dükkan kapıları ve yanında birer pencere var. İlerde duvarın bir kısmı yıkık durumda. Sağda ise dört basamaklı, daire biçiminde balık satış yeri.

DSCN4462

Sürekli ve biraz şiddetli esen rüzgar nedeni ile dalgalanan bayraktan gelen pat pat sesleri sabah henüz güneş doğmadan, erken saatlerde uyandırıyor. Kalkar kalmaz hemen fazla kalabalık olmadan tuvalete gidiyorum. Sabahın köründe benim gibi uyananlara “Günaydın” diyerek selam veriyorum. İşim bitince çadırıma gelerek kahvemi pişirdim. Afiyetle içiyorum Güneşin doğuşunu izleyerek. Kahvemi içerken bir kelebek gelip etrafımda uçmaya başladı. Sonra çimenlere kondu. Hemen kameramı alıp kelebeğin muhteşem desen ve renkteki kanatlarını çekiyorum.

DSCN4395

Etrafta kamera ile dolaşırken arkadaşların resmini çekiyorum yan yana.

DSCN4396

Kahvaltımızı yapıp hazırlandım. Bu gün Muhlis Dilmaç’tan aldığım cararro bisikletle gideceğimden arka bagaja bir çantayı taktım. Önde gidon çantası aparatı olunca gidon çantamı da taktım. Bisikletim KUZ dinlenecek yattığı yerde. Yere yatırmamın nedeni rüzgar devirmesin diye. Bu gün bisikletçilerin yola çıkış videosunu çekmeye karar verdim. Hareket saatinden önce bisikletle gölet kenarına gidip hazırlandım video çekmek için. Kamerayı hazırlayıp açmam için bacanağıma harekete başlayınca bana haber vermesini söyledim. Grup kamp yerinden harekete geçtiğinde bacanağım telefon ile haber verdikten sonra yola çıkınca Muhlis Dilmaç resmini çekmiş bacanağımın.

DSCF3820

Ben haber beklerken, flamingo kuşlarını çekmeye başladım. Uzun bacaklı, kafası su içinde çamurda yiyecek ararken çekiyorum flamingonun birini. Sazlık arkada yeşil fon oluşturmuş.

DSCN4398

Ara sıra kafasını dışarı çıkarıp nefes alıyor ve etrafını gözlemliyor herhangi bir tehlike var mı diye. Aynı zamanda uzun bacakları ile de yürüyor su içinde. Bir bacağı su içinde düz, diğer bacağı geriye doğru kıvrık ve su dışında. Gagası tam suya değmiş durumda. Bacağın alt kısmı, ayak bileğinden aşağısı siyah renkte.

DSCN4400

Sazların içindeki martıyı fark edince başını iyice uzatıp martıya bakıyor flamingo. Martı sazların içinde yuvasını yapmış.

DSCN4401

Ara sıra gagası ile kuyruğundaki yağdan alıp tüylerini yağlıyor sudan ıslanmasın diye.

DSCN4402

Uzun süredir yem yediklerinden olacak ara sıra kanadını ve bacağını gerip açma hareketi yapıyor. Bu anı yakalamak çok zor. Bu gün şansıma tam gerinirken yakalıyorum bir poz. Böylece kanadındaki muhteşem renkleri ortaya çıkıyor; Turuncu ve siyah renkleri. Flamingo kuşunun tüyleri beyaz renkte. Sadece kanatlarının üst ve yarısına kadar turuncu, diğer yarısı uçlara kadar siyah renkte. Bacakları da turuncu renkte. Bu üç renk; Beyaz, turuncu ve siyah birbirine o kadar uyumlu ki bu anı yaşıyorum kısa olsa da. Kanadı kapalı olunca turuncu ve siyah tüyleri görünmüyor. Arkada üç tane flamingo kuşu, başları su içinde. Arkada sazlıklar.

DSCN4404

Çok uzaklarda flamingo kuşları grup halinde resmi geçit töreni gibi uzun bacakları ile adımlar atarak yürüyorlar. Ben de onları iyice yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4408

Kamp alanındaki dev direkte dalgalanan Türk bayrağını çekiyorum okaliptus ağaçları arasından.

DSCN4414

Grup kamp alanından harekete geçerken gelen haberle kamerayı hazırladım. Kameramın bir huyu var. Video çekerken optik zoom yapınca görüntü bulanık çıkıp netleşmiyor bir türlü. Zamanla çözümünü keşfettim. Video çekmeye başlamadan önce optik zoomu iyice yakınlaştırıp denklanşöre hafifçe basıp netleştiriyorum. Ardından video kayıt düğmesine basıp çekmeye başlayınca optik zoomu geri çekip yakından çekmeye başlıyorum. Ne kadar optik zoom yaparsam yapayım netlik bozulmuyor. Ne yapayım başka çaresi yok. Videoyu işlerken baştaki görüntüleri kesiyorum. Aşağıda linkten kamp alanından çıkıp dönemeçten çıkan bisikletçilerin videosunu izleyebilirsiniz.

Video 1

Video 2

Videonun tamamını youtube den izleyebilirsiniz. Videonun linki aşağıda

https://youtu.be/DuKvTpdj07g

Grubun tamamını videoya kaydettikten sonra ben de peşlerine takıldım arkalarından. Altımdaki yeşil tur bisikleti iyi gidiyor doğrusu. Gruba yetiştim. Birlikte trafik polislerinin eskortluğunda sağ şeritten gidiyoruz. 15 Kilometre sonra sağa doğru dönüp yokuşu çıkmaya başladık. Yokuşun başlarında S biçimindeki kıvrılan yolda çıkan bisikletçileri çekiyorum arkalarından.

DSCN4417

Yokuş olunca pek deneyimsiz ve benim gibi ham olanlar geride kalıyor haliyle. İleride geride kalanları bekleyenleri uzaktan çekiyorum. Yol kıyısında kimisi oturmuş, kimisi ayakta, meşe ağaçları arasında beklerken.

DSCN4419

Buradaki düzlükte cezaevi var. Karşısında da büyükçe bir su göleti. Yukarıdan göleti çekiyorum.

DSCN4420

Mola verenlere katılmayıp yokuşu çıkmaya devam ediyorum. Artık sıkça görmeye başladığım Güneş tarlaları yamaçta kurulmuş elektrik enerjisi üretiyor gün boyu. Tarıma elverişli olmayan yamaçlarda iyi bir uygulama. Burada üretilen enerji elektrik şebekesine bağlı. Enterkonnekte sistemi besliyor.

DSCN4421

Başka yerde de daha geniş bir yeri kaplayan Güneş panelleri elektrik üretiyor.

DSCN4422

Güneş tarlaları daha yeni yapılıp üretime başlamışlar. Bunlardan daha eski olanlar rüzgar türbinleri. Yunt dağlarının tepelerini kaplamış onlarca rüzgar türbini. Türbinlerin altındaki yamaçta da Güneş panelleri görünüyor. Biri rüzgardan, birisi Güneşten elektrik üretiyorlar.

DSCN4424

Aşağıda bekleten grup hareket edince yakınlaştırıp çekiyorum. Ardından tekrar yola çıktım. Önümde daha da çıkacağım yokuş daha çok. Arkada gölet görünüyor.

DSCN4425

Daha önceki turlarımda buralarda bir kuyu olduğunu görmüştüm. Kuyuyu bulup duruyorum. Eskiden ipe bağlı kova olurdu kuyu başında. Şimdi ise ne kova var ne de ipi. Kuyunun ağzını çekiyorum. İçinde su var ama su alacak bir tas yok. Festivalde tanıştığım Arif Dağlıoğlu, bana ünlü düşünür Romen Diyojen’in tasını hatırlattı. Rivayete göre bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu gördüğünde “Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti” diyerek elindeki tası da atmıştı.

DSCN4426

Elimde optik zoom olan kamera olunca istediğim görüntüyü çekmek zor değil. Kuyunun dibindeki suda yansıtan görüntümü yakınlaştırıp çekiyorum. Suda yansıyan başımdaki siperlikli şapka ve sakallı yüzüm görünüyor gökyüzü ile birlikte.

DSCN4427

Kuyunun olduğu yere grup gelince geride kalanları tekrar beklemeye başladılar. Ben de onlar beklerken bindiğim yeşil bisikleti çekiyorum. Bize eşlik eden jandarma arabaları da görüntüye giriyor.

DSCN4428

Daha önceleri geldiğimde optik zoomlu kamera olmayınca çektiğim resimler sınırlıydı. Şimdi ise istediğim kadar yakınlaştırıp çekiyorum. Dik olarak oluşmuş kayalık kısmı çekiyorum yakınlaştırıp. Bir kaya ana kayadan ayrı duruyor.

DSCN4429

Ana kaya epey büyük bir kütle ve kayalar dikine oluşmuş. Aralarında ağaçlar çıkmış seyrek te olsa.

DSCN4430

Kayalığı geçip ileride duruyorum. Geçtiğim kayalık arasından bir geçit var. Yol oradan yapılmış. Kameramı hazırlayıp arkadan gelecek olan bisikletçilerin videosunu çekeceğim. İlk bisikletçi görününce video kaydına başladım. Videonun linki aşağıda, izleyebilirsiniz.

Video 3

Video 4

Video5

Videonun tamamını youtube den izleyebilrsiniz. Videonun linki aşağıda

https://youtu.be/OX6QNisQKYA

Grubun tamamını videoya çekince en arkadakilerin resmini çektim. Böylece grubun en arkasında kaldım.

DSCN4432

Önümüzdeki yokuşu çıkan bisikletçileri çekiyorum.

DSCN4433

Yol S biçiminde ve bisikletçilerin yokuşu çıkma çabaları.

DSCN4434

Karşıma ilk köy olan Kapıkaya köyü çıktı. Bu köyde daha çok hayvancılık yapılıyor. O yüzden hayvanlara su vermek için kayalık zeminde su göletleri yapılmış yer yer. İşte bir inek tam da göletin önünde bana poz veriyor.

DSCN4435

Köydeki bakkaldan soğuk gazoz alıp içiyorum. Bir derece serinletiyor, biraz da şeker takviyesi iyi geldi. Köyün çeşmesinden sularımı tazeleyip dolduruyorum. Köyde fazla oyalanmayıp yoluma devam ediyorum. Önümde sert bir iniş ve devamında aynı sertlikle çıkış var. Yokuşun tepesinde de Karaahmetli köyü görünüyor. Aşağıdaki dere İzmir – Manisa sınırını oluşturuyor.

DSCN4436

Kocaman gövdesi ile çitlembik ağacı, tamamen kadraja alıyorum.

DSCN4437

Yüz yıldan fazladır burada olan çitlembik ağacı kim bilir neler görmüş, neler yaşamıştır. Kalın gövdesinde oluşmuş şekiller büyük olayları yaşadığı belli. Hani ileri yaşlardaki ihtiyarların yüzlerinde oluşan derin çizgiler gibi. Gövdenin altında oyuktan anlaşılacağı üzere çürümüş iç kısmı ama dışı sağlam görünüyor.

DSCN4438

Ağacın diğer yanında ise gövdedeki çürükler meydana çıkmış tamamen. Kalın gövdenin bitimindeki oluşan dalların kalınlığına bakarsak sürekli dalları kesilip odun yapıldığı anlaşılıyor. Her ne yapmışlarsa ağaç yaşama sarılıp hayatta kalmış. Kimseye de boyun eğmeden dalları dik olarak yükselmiş gök yüzüne.

DSCN4439

Dağlardaki arazi tarıma pek uygun değil. O yüzden hayvancılık yapılıyor. aşağılarda bir yere küçük bir gölet yapılmış.

DSCN4440

Dedim ya arazi tarıma pek elverişli değil ama hayvanlar için yem gerek. Malum yem fiyatlarını devlet değil de tüccarların inisiyatifine kalmış. Yemleri istediği fiyata alıp fahiş fiyata satmaktan çekinmiyorlar. Buna dur diyecek kimse de yok. Çünkü tüccarlar iktidarda olunca istediği biçimde at koşturuyorlar. Oy isterken Vatan – Millet – Sakarya – din – iman – kitap. Yem fiyatlarına gelince hepsi unutuluyor. Köylünün biri araziyi taşlardan temizletip ortaya bir tarla çıkarıp ekmiş. Tarladaki ürün sararmış. Çıkan taşları da tarlanın sınırına duvar örmüş.

DSCN4441

Karşıma yine bir çitlembik ağacı çıktı. Epey kalın gövdesine karşılık ince dalları dikkat çekiyor.

DSCN4442

Daha genç bir çitlembik ağacı karşımda. Aslında bu çitlembik ağacı değişime uğramış. Yani Antep fıstığı aşılanmış. Yapraklarından belli, geniş yapraklı bir ağaca dönüşmüş.

DSCN4443

Neyse ki kameram optik zoomlu. Olduğum yerden yakınlaştırıp yeni olmaya başlamış Antep fıstıklarını yakından çekiyorum Fıstıklar üzüm salkımı gibi bir arada ama seyrek biraz. Yeşil kabuğunun uç kısımları kızarmaya başlamış. Olgunlaşması için biraz daha zaman geçmesi gerek, henüz taze durumdalar. Hani halk dilinde derler ya “Fıstık yeşili” işte yeşilin bu tonu fıstıklardan almış. Yani fıstık gibi yeşil. Birde güzel ve alımlı kadınlar için de “Fıstık gibi kadın” deseler de bu konumuzla alakalı değil.

DSCN4444

Çitlembik ağacı yol kıyısında, yanında yağmur sularının aktığı kanal var. Bu kanal toprağı aşındırarak çitlembik ağacını köklerini ortaya çıkarmış. Toprak altından çıkan bu kökler zamanla kabuk bağlayıp dış ortamlardan kendini korumuş. Köklerin yapısına bakılırsa toprağa sağlam biçimde tutunarak koca gövdesini ayakta tutuyor.

DSCN4445

Grubun önlerindeyim, daha önce gördüğünüz dereye inip yokuşu çıktım. Karaahmetli köyüne gelince arkamdan gelen bisikletçileri yokuş aşağı inerken çekiyorum uzaklardan. Yol S biçiminde kıvrımlı.

DSCN4447

Karaahmetli köyünde karşıma çocuklar çıkıyor. Çocukları yanıma çağırıyorum. Onlar da koşarak yanıma geliyorlar. Çocuklara bakkalın yerini soruyorum. Çocuklar da bana bu köyde bakkal olmadığını söylüyorlar. Amacım çocuklara bakkaldan bir şeyler ısmarlamak ama kısmet değilmiş. Bana doğru koşarak gelen üç çocuk.

DSCN4448

Çocuklar neşeyle köyün sokaklarında oynuyorlar. Bu oyuna üstü kahverengi, altı beyaz bir köpek te eşlik ediyor. Yılışık köpek benim üzerime de atlıyor. Biraz başını okşuyorum köpeğin, hoşuna gidiyor sevilmek. Her canlı sevilmek istiyor. Köpeklerin başını okşarken bir yılanı okşayamazsın. O yüzden yılanı uzaktan seveceksin. Neme lazım yılanlar okşanmaktan hoşlanmazlar hart diye ısırırlar. Ondan sonra hastaneye koş.

DSCN4450

Köyde bakkal olmamasının nedeni köy ilkokulunun öğrencilerinin olmayışı. Köy okulu tek sınıflık küçük bir bina. Her ne kadar kullanılmasa da bina sağlam görünüyor. Giriş kapısı, iki penceresi ve kiremitli çatısı ile iyi durumda. Okulun geniş bahçesi de duvar örülerek çevrelenmiş. Okulda çocuk olmayınca bir ağaç ta okulun kaderini paylaşıp yaşama veda etmiş. Ağaç kurumuş halde okul binası ile kaderine terk edilmiş. Hüzünlü bir durum.

DSCN4451

18. Yüzyılda bulunan Paskalya adasında insanların ilkel ve vahşi yaşadıklarını gördüler. Aslında adada dev heykeller yapılmış, taş ocağından adanın diğer yerlerine taşınıp konmuş. Bu ileri bir medeniyet gerektirir. Adadaki kısıtlı kaynaklar nedeni ile ve sürekli ağaç kesimi adada av hayvanı ve yiyecek sıkıntısı baş gösterince birbirlerini öldürüp yamyamlık başlamış. Zamanla bildiklerini unutup vahşileşmişler. Kabileler de küçülmüş yiyecek sıkıntısından.

Ağaçların kesilmesi ve çevreyi kirletmek toplumu geriye götürür, ilkelleşir. İşte bunun örneği karşımda duruyor. İleride gördüğünüz dağ Aigai antik kentinin olduğu yer. Geçmişte buraların pazarına ve yöreye hakim olan medeniyet yok olunca başka toplumlar gelmiş. Bunlar da ağaçları sürekli kesip çevreye de çöplerini bırakınca geri kalmış. Daha önce gördüğünüz terk edilmiş okul binasında öğrenciler olmayınca ortalık tarikatlara, din yobazlarına kalmış. Böylece çöplerini gelişi güzel yol kenarlarına bırakır olmuşlar. Böyle giderse etraf çöp ve çorak olacağa benzer. Yol kıyısında çöpler ve Aigai dağı.

DSCN4453

Uzaktan Yuntdağı Köseler köyü göründü.

DSCN4454

Köye varır varmaz yeni yapılmış köy meydanındaki sundurmada yemeğimizi yiyoruz. Ayrıca bol su tüketiyorum. Hava sıcak, bir o kadar da terledim. Bir de yaklaşık 10 Kilometreden fazla yokuş çıktım, haliyle su kaybı çok oldu. Yemekten sonra araçlarla Aigai antik kentine çıktık. Kimisi bisikletle çıkmayı tercih etti. Ben de zorlamanın anlamı yok, hem hava da sıcak mı sıcak. Kalabalık olunca iki gruba ayrıldık. 1. Grup önceden rehber eşliğinde dolaşmaya başladı. Ben 2. Gruba kaldım. Rehberimiz kazı ekibinden genç bir kız. Daha önceleri görmemiştim, yeni başlamış kazı çalışmalarına. İlk başta bizlere Aigai kentinin tarihini anlatıyor girişteki tabelanın önünde.

DSCN4455

Rehberimiz kısaca anlattıktan sonra kenti dolaşmaya başladık. Her kentte olduğu gibi girişte mezarlık var. Daha önce geldiğimde bu kadar mezar yoktu. Yeni kaya mezarları yan yana dokuz tane var. Mezar sandukaları tamamen granit taştan, düzgünce yontulmuş. İşçilik mükemmel.

DSCN4456

Kente giden yolu bitirip girişteki ilk yapıya geldik. Buradaki tapınakta yolcuların koruyucu tanrısı Hermes’e adaklar adıyormuş yolcular. Bizler adak adamadık ama Hermes bizleri koruduğu şüphe götürmez. 1 metreden biraz yüksek temel duvarları, içinde blok taşlar ve küçük sütunlar var.

DSCN4457

Meclis amfisi ve işliklerin olduğu yapı.

DSCN4458

Aigai antik kentinin ayakta kalmış en önemli yapısı agora binasının duvarı. Üç katlı olarak yapılmış agora binasının arkadan görünümü. Arkasındaki yamaçta binanın dükkanları bölüm bölüm.

DSCN4459

Agora binasının ön kısmına geldik. Burada en önemli yer olan balık satılan yuvarlak yapılı, dört basamaklı havuz. Yenişakran denizinde yakalanan balıklar buraya getirilip satılıyormuş. Yuvarlak havuzun tabanı da taş döşeli. Daha önceleri bu alana giriyorduk ama tel örgü çekilerek insanların girmesi engellenmiş.

DSCN4461

Agora binasının yüksek duvarı. Dükkan giriş kapıları ve yanlarında birer pencere. üst katlarda pencere yok. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN4462

Duvarı büyük blok taşlardan, düzgün yontularak mükemmel bir işçilikle örülmüş. Kapı ve pencere arasında iki blok taş üstteki kirişi tutuyor. Dükkanın iç kısımları yıkılmış moloz taşlarla kaplı.

DSCN4463

Duvarın üst kısımlarında küçük bir pencere ve üstüne taş blok çıkıntı olarak dışarıya taşırmışlar. Yağmur yağdığında pencereye su gelmesin diye yapılmış olmalı.

DSCN4464

Genç rehberimiz bizlere bilgiler veriyor ama biraz acemi olmalı. Ben bir çok defa gelip bilgi aldığımdan anlatılanları pek dinlemeye gerek görmedim. Zaten fazla da dolaşmıyoruz antik kenti. Önemli olan meclis binası ve agora binası. Aslında bir çok yer daha var ama henüz kazısı bitmediğinden oraları gezmiyoruz. Böylece dönüşe geçtik antik kentin taş döşeli yollarından.

DSCN4466

Sevgili bacanağım taş bloklardan yapılmış koltuk gibi yere oturup poz veriyor bana. Oturduğu yeri gölgede bırakan çitlembik ağacı var.

DSCN4467

Bisikletleri bıraktığımız yere minibüslerle vardık. Bisikletlere binen yola çıktı. Ben de yola çıkıyorum. 2012 yılından beri bir çok defa bu köye geldim. O yıllardan kalan tabelası paslanmış, yazılar silinmeye başlamış durumda. Tabelada; Köseler Hane 60 Nüfus 270 olarak yazılmış

DSCN4468

Yola çıktık çıkmasına da hemen sert bir yokuş var önümde. Ağır tempoda çıkıyorum yokuşu. Karaahmetli köyünde su molası veriyorum. Mola verdiğim yerin karşısında künk boruları ile donatılmış duvarla çevrili bir bahçe görünce merak edip bakıyorum. Onlarca yuvarlak boru gibi beton ile yapılmış kuyu ağızları serpiştirilmiş bahçeye. Ortada geniş bir kuyu ağzı var.

DSCN4471

Geniş kuyu ağzının içinden bakıyorum. İçi taş duvar örülmüş kuyunun ağzı tuğla örülerek bitirilmiş. Kuyunun içinde su var.

DSCN4469

Beton kuyuların içinde de su var. Burası köyün içme su deposu olmalı. Bu kuyulardan çok var ve toplam kapasite epey tutuyor.

DSCN4470

Bundan sonrası kolay ve iniş olduğundan kendi halimde, fazla hız yapmadan inmeye başladım. Yanımda bacanağım var. Bacanağıma gölge bir yerde kahve içelim deyince daha önce durduğum kuyunun başındaki dut ağacının altına oturduk. Gölgede kahveyi pişirip afiyetle içiyoruz. Kahvenin tadına varıyoruz doğrusu. En güzel yerde kahve içmeli. Kahve molasını yaparken bütün bisikletçiler bizi geçti. En son kalan artçıya da gitmesini söyledim. Onlar gittikten sonra kahve takımlarını toplayıp yola çıktım. Güneş hala yukarıda ve parıldıyor tüm sıcaklığı ile. Deniz de ufukta göründü. Artık kıyıya kadar iniş bekliyor.

DSCN4472

Kamp alanına kadar rahatça ve resim çekmeden geldim. Yemek zamanına epey var o yüzden üzerime ağırlık olan uykuyu def etmek için matı çimenlere, gölgelik bir yere serdim. Uyku tulumunu da üzerime örttüm. Rüzgar şiddeti devam ediyor ve üşütüyor hala. Böylece şekerlemeyi de yapıyorum. Bu şekerleme kısa olsa da en tatlı uyku bence. Dünyada hiç bir şeye değişilmez. Ben uyurken Mehmet Cingıl telefonu ile çekiyor boylu buyunca uyurken.

WhatsApp Image 2022-06-18 at 09.37.35

Akşam yemeğine yan bacanağım Tanju da geliyor. Hep birlikte, üç bacanak yemeği yerken Mehmet bizi çekiyor. Üç bacanak olunca çekiniyor biraz bizden ama kaçacak yeri yok. Mecbur çekecek resmimizi.

DSCF3926

Akşam olanda muhabbet başlıyor, hikayeler, anılar, kahkahalar gırla. Mehmet Cingıl’ın bir huyu var, kendi yaptığı espriye bizlerden çok kahkaha ile gülmesi. Kampın her yerinde kahkahası duyuluyor. Ben alıştım artık kahkahalarına. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar muhabbetimiz şarap eşliğinde sürüyor. Fazla geç olmadan Tanju evine dönüyor, bizler de fazla zaman geçirmeden çadıra girip yatıyoruz.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 53 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Aliağa 2 Teker Bisiklet Festivali 1. Gün

3 Haziran 2022 Cuma

Ağapark – Aliağa – Güzelhisar – Ağapark

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.

Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.

Hain bir aşk

 

Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice’inkine
Fena öykünüyor.

İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor
Başka şey demiyor.

Cemal Süreya

 

Öne çıkmış olan görsel, iki katlı bina pencereleri mavi. Siyah boya ile çizgiler çizilerek taş blok olarak yapıldığını resmedilmiş. Üstteki pencerede küçük bir Türk bayrağı asılmış. Alt kattaki pencerenin üzerine kemer çizilmiş. Çatıdan aşağı sarkan mor salkım çiçekler. Alt solda sarı turuncu kanatlı, kanat uçları siyah kelebek. Binanın önünde park etmiş bisikletim KUZ.

DSCN4337

Bir gün birisi sosyal medyadan bana mesaj atıp telefon numaramı istedi. Mesajı atan arkadaşı ismen tanımıyorum. Haliyle ortam kötü deyip telefonumu vermedim. Neme lazım dolandırıcılar ortalıkta kol geziyorlar. Mesajı atan arkadaşa telefonunu yaz ben seni arayıp konuşalım dedim. Nasıl olsa dakika bol telefonda. Telefon numarasını atınca aradım. Meğerse Aliağa’dan Osman Özcan beni arıyormuş. Aliağa’da bisiklet festivali yapacağını, beni de davet ettiğini söyledi. Ben de şu sıralar pek festivallere gitme düşüncesinde değilim. Aliağa yakın ve ulaşımı kolay olunca gelirim sözünü verdim. İlk olarak yapıyorlar festivali. Adı da 2 Teker bisiklet festivali. Hem bisiklet hem de motor festivali olacak.

Festivale bacanağımı da götüreceğim. Festival gününden bir gün önce eşyalarımı hazırlayıp çantalarıma yerleştirdim. Öğleden sonra bisiklete binip Alsancak tren istasyonuna vardım güç bela. Şiddetli rüzgar esintisine karşı bisiklet sürmek zor olsa da yapacak bir şey yok. Metro İzbana biniyorum. Yaklaşık 1 saat 5 dakikada Aliağa istasyonuna vardım. Dışarıda benden önce gelen bacanağımı beklerken buluyorum. Aliağa içinden içecek bir şeyler alıp şehir içinden ve bisiklet yolundan kamp alanına vardık. Burası yeni yapılan Ağapark tesisleri. Belediye yapmış ve içeri giriş ücretli. Bizler festivalde olduğumuz için ücret ödemiyoruz. Giriş 20 Lira, az değil. Muhlis Dilmaç ta römork ile bir kaç elektrikli bisiklet ve normal bisiklet getirmiş. Standını kurarken ona yardım ediyoruz. Kamp alanındaki binanın duvarına katılan grupların afişleri asılmış. Bilseydim ben de Urim Baba’nın kahvesi logolu bayrağımı da getirip asardım. Bu resmi Muhlis Dilmaç çekmiş, duvar ve afişler.

IMG_20220603_090500

Bizden önce gelenler çadırlarını kurmuş kamp alanına. Arkadaşım Mehmet Cingıl bize yer ayırmış. Kamp alanına girerken ve çadır alanında bir çok arkadaş ve kişi bana “Hoş geldin Urim Baba” diye sesleniyor. Haliyle bir çoğunu tanımıyorum ama onlar beni tanıyor. Çadırları kurup yerleşiyoruz. Ardından kayıt oluyoruz girişte. Burası çimenlik alan ve düz bir yer. Güzelhisar çayının oluşturduğu deltanın ucundayız. Rüzgar azmış durumda, dev direkte Türk bayrağı sürekli dalgalanıyor ve pat pat ses hiç kesilmiyor. Eşyaları rüzgar uçurmasın diye korumak gerek. Çadırı da kazıklar çakarak sabitliyorum yere. Neme lazım rüzgar alıp götürür çadırı. Aliağa’dan aldığımız şarabı açıp içiyoruz arkadaşlarla. Çadır komşumuz Ali ve eşi ile tanışıyoruz. Ali kendi şarabını üzümden doğal olarak yapıyor yüzlerce litre. Kendi yaptığı şaraptan tadıyoruz birer kadeh.

Hava rüzgarlı olsa da açık ve yeni doğmuş ay kendini gösteriyor gök yüzünde. Kameram ile iyice yakınlaştırıp çekiyorum hilal olarak.

DSCN4327

Şarap, muhabbet derken gecenin geç zamanı gelmeden çadıra girip yatıyoruz. Güzel bir uykunun ardından sabahın erken saatlerinde, henüz alarmım çalmadan kalkıyorum. Kalkan yok çadır komşularımdan. Kahvemi içiyorum Güneş doğarken. Festivallerin en güzel tarafı sabah kahvesini Güneş doğarken çadırın önünde içmek. Sonrasında millet yavaş yavaş uyanıyor. Kahvaltılıkları alıp çadır önündeki portatif masada yapıyoruz bacanağım ile birlikte. Herkes kahvaltısını bitirince saat 09 gibi yola çıkıyoruz. Polis ve jandarma bize eskortluk edip yolu açacak bisikletçilere. İlk başta Aliağa içinden ana yola çıktık. Kavşaktan sola, yukarı tırmanmaya başladık. Önümde giden bisikletçileri çekiyorum yokuşu çıkarken.

IMG_20220603_113846

Tam yokuşu bitirip düze çıktım ki oturduğum sele birden bire boşaldı ve kıçım demire değmeye başladı. Bunu hissedince durup bisikletten indim. Bir de baktım ki selenin ön tarafı dağılmış. Ayar civatası ve demiri düşmüş. Arkadan gelen araçtaki biri senden bir parça düştü deyip demir aparatı verdi. Civata ortalarda yok. Kim bilir nerede düştü. Artık böyle idare edeceğim. Aşağıda dağılmış sele önü görünüyor.

Bisiklete başladığımdan beri üç tane seleyi eskittim. 2014 yılında Brooks seleyi taktıktan sonra biraz rahatladım sayılır. Brooks sele kalın deriden yapılmış sert, sağlam bir o kadar daha rahat. İlk oturduğumda sanki koltuğa oturmuş gibi rahat gelmişti. Halbuki benim kıçım da Brooks sele kadar sert ve inatçı. Daha önce üç sele parçalamış biri olarak Brooks sele ne ola ki. Onun için iki tane civata dayanamayıp kırıldı. Tornada özel yaptırdım civataları ve değiştirdim. Bu arada perçinleri de dağılmaya başlayınca metrik 5 X 10 havşa başlı civatalarla tüm perçinleri değiştirdim. Bu gün de kıçımın sertliğine dayanamayan deri biraz yırtıldı civata deliğinden. Ardından tekrar kırılmamak için civata seleyi terk edip düştü. Yani firar etti sayılır. Ne yapsın garip firar etmeyip te.

IMG_20220711_124518

Festivalde teknik servis olarak destek veren Sökeli Sarızeybekler bisiklet bizi arabası ile takip ediyor. Yanımdan geçerken arabada oturan Hakan Sarızeybek’i çekiyorum.

IMG_20220603_113851

Önümde giden bisikletçileri uzakta olsa da yakınlaştırıp çekiyorum dönemeçtekileri. Otlar sararmaya başlamış bile. Yamaçta çam ağaçları görünüyor.

DSCN4329

Toprak yoldan gidiyoruz, burada bizi takip eden araçlardan başka araç yok. İlerideki tepeyi aşan bisikletçileri yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4330

Az da olsa yokuşlar var önümüzde ve herkesin performansı aynı değil. Haliyle geride kalanlar oluyor. Ben de geride kalıyorum. Nedeni ise sürekli olarak ilk defa geçtiğim yerleri görünce resim çekmek. Bir resim çekmek için durup çekesiye kadar bisikletçiler gözden kayboluyor. Ama fazla uzaklaşamıyorlar. Çünkü elimde optik zoomu olan kamera var. Ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar yakınıma kadar getiriyorum. Bisikletçiler durmuşlar arkadan gelenleri beklerken uzaktan yakınlaştırıp çekiyorum. Benden kaçamazlar. Çam ağaçları yamaçta.

DSCN4332

O kadar yakınlaştırıyorum ki sanki dibimdeymişler gibi. Kim olduklarını görebiliyorum. Bir çam ağacının altında toplanmışlar, gölgesinden faydalanıyorlar ama hepsi sığmıyor çam ağacının altına. Çoğu Güneş altında kalmış.

DSCN4333

Genç çam ormanı içinden geçiyoruz. Ormancılar kestikleri çam ağaçlarının kütüklerini yolun kenarına duvar gibi istiflemişler. Bir bisikletçi kadın odun istifi yanından geçerken çekiyorum bisikleti ile birlikte.

DSCN4334

Geriden bisikletçileri kameram ile takip ediyorum. Yamaçtaki çam ormanı içinden geçen toprak yoldaki bisikletçileri çekiyorum.

DSCN4335

Güzelhisar köyüne geldik. Köyün dar sokaklarında gidiyoruz. İleride cami ve minaresi görünüyor. Cami taş bloklardan yapılmış tarihi bir cami. Minaresi de öyle. Telefon direğinde Türk bayrağı asılmış.

DSCN4336

İki katlı bir bina boyanmış, sanki taş ile örülmüş gibi. Her katta bir pencere, maviye boyanmış. Üstteki pencerede küçük bir Türk bayrağı asılmış. Alt kattaki pencere kemerli olarak süslenmiş. Çatıdan mor salkım çiçekleri resmedilmiş. Sol altta ise sarı, turuncu bir kelebek, kanat uçları siyah. Bisikletim Kuz bina önünde park etmiş durumda. Bagajda turuncu çantalar takılı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN4337

Ben resim çekmeye devam ediyorum. Bisikletli birisi önümden geçerken çekiyorum.

DSCN4338

Bisikletle geçen bir kadını da çekiyorum.

DSCN4339

Arkadan gelen iki kişi daha kadraja giriyor.

DSCN4340

Eski bisikletçilerden, festivallerin duayeni arkadaşım Timukan Karaca’yı da gelirken çekiyorum bisiklet üzerinde.

DSCN4341

Karşıda çocuk parkı, renkli plastik kaydırak yapılmış. Soldaki kaydırak düz, sarı renkte. öndeki ise eğri kaydırak mor renkte. Çatısı kırmızı olarak yapılmış. Merdiven ise turuncu korkuluklu yapılmış.

DSCN4342

Binadaki kelebek resmi önünde kaldırıma Timukan ile oturup çekiliyoruz bir poz. Bir arkadaşım bizi çekiyor.

DSCN4345

Aliağa belediyesi Güzelhisar’a sosyal tesis yapmış. Girişteki tabelayı çekiyorum, önde bisikletim KUZ duruyor.

DSCN4347

Bu tesislerde çay molası veriyoruz. Çayımı kendi çelik bardağım ile içiyorum. Oturacak yer olmayınca çimenlere yayılıyoruz. Çelik bardağım çimenler üzerinde, içi çay dolu. Bardağın sapında keçi çanı takılı.

DSCN4349

Festivali düzenleyen Osman Özcan yanımıza gelip muhabbet ediyoruz. Elinde kağıt bardaktan çay içerken çömelmiş durumda konuşurken çaktırmadan çekiyorum. Osman herkesi dolaşıp hal hatır soruyor. Karşısında çimenlere oturmuş Berkant Kayalı var.

DSCN4350

Berkant bizi çekiyor cep telefonu ile. Çimenlerde ben, bacanağım Selahattin Kelmen ve Dilek çay içerken.

285505642_333280948950162_4305817469131592856_n

Bu kez Osman yanımıza oturuyor. Bir poz da çekiyor Berkant. Osman, ben ve bacanağım.

285934253_569258231253039_4428850984272676556_n

Bizi çeken Berkant ve Dilek çiftini elleri birleşik olarak çekiyorum yerde oturmuş halde. Önde çay termosları ve kağıt bardaklar tepsinin içinde.

DSCN4352

Yerdeki çimenlerdeki gölgelik yerde oturuyor arkadaşlar. Kimisi ayakta dolanıyor.

DSCN4353

Bu tesis biraz yüksekte. Düzlüğün kenarına çardaklar yapılmış tahtadan. Kenarlarında oturma yerleri var. Bisikletçilerin bir kısmı çardaklarda oturuyor.

DSCN4354

Park içinde bir çok çardak var, bisikletçiler tüm çardakları işgal etmiş durumda. Yer bulamayanlar bizim gibi çimenlere oturmuş. Kimisi ayakta. Bisikletler de kıyılarda duruyor.

DSCN4355

Bize dağıtılan formaların arkasına tarihi antik kent olan Aigai amblemi basılmış. Çelenk biçiminde, bir tarafında defne dalı, bir tarafında meşe dalı, ortasında boynuzlu keçi resmi olarak basılmış. Altta da Yunanca AIΓAI yazılmış

Bu resmi ileride bana sırtı dönük bir arkadaşı yakınlaştırıp çekiyorum. Solda da bisiklete binen bir kişi basılmış.

DSCN4356

Çay molasını bitiriyoruz, yola çıkma zamanı. Herkes bekliyor tüm bisikletçilerin hazır olması için. Bir arkadaşın bacağında doğal yapılmış bisikletçi döğmesini görünce yakından çekiyorum. Bisikletçilerin çoğunda oluşan bu döğme farkında olmadan bacak bisiklet zincirine değiyor. Zincirdeki hareketten oluşan metale bulaşmış yağ da bacakta kendi resmini basıyor. Ben resmini çekerken arkadaş ta işaret parmağı ile döğmesini gösteriyor. Kolundaki saat kayışı yeşil renkte.

DSCN4358

Yola çıktık ve kısa sürede yemek molasını vereceğimiz yer Aliağa belediyesi hayvan barınak tesisleri. Aç olanlar ilk olarak yemek dağıtılan tezgahın önünde sıraya giriyorlar. Ben de yemek dağıtılan tezgahı, aşçıları ve kuyruktakileri çekiyorum. Kuyruk uzayıp gidiyor.

DSCN4359

Ben de sıraya girip yemeğimi alıyorum. Muhlis Dilmaç ta beni yemek alırken tepsi elimde çekiyor.

DSCF3341

Masalara oturmuş yemek yiyenleri çekiyorum. Millet acıkmış olmalı ki yemeğini iştahla yiyor. Yemekler doyurucu, her yemekte bolca erik veriyorlar. İlk defa karpuzu tadacağım bu yıl.

DSCN4360

Yemekten sonra yediklerimizin mideye oturması için çardak altında otururken ben de kahve takımını çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Beni kahve yaparken Berkant arkamdan çekiyor. Karşımda yemek yemeye henüz başlamış Muhlis Dilmaç var.

285842071_599700881271058_9171923996975794118_n

Dört tane logolu fincan yan yana dizelenmiş olarak masanın üstünde kahve pişmesini bekliyor.

DSCN4361

Kahve de cezvede kabarmaya başlamak üzere. Ocağın etrafında rüzgarlık var.

DSCN4362

Kahveleri bir pişirimlik yaptım. Çünkü hareket zamanı geldi. Yola çıktık, uzaktaki yolda giden bisikletçileri yakinen çekiyorum.

DSCN4364

Güzelhisar çay yatağına doğru indik, ileride sulak bir alan görünüyor.

DSCN4365

Yakınlaştırıp çekince sazlıklarla kaplı yeşillikler içinde su birikintisini görüyorum. Yamaçta ise tek tük zeytin ağaçları görünüyor.

DSCN4366

Uzaktaki yamaçta bir köy görünüyor. Yakınlaştırıp köyü çekiyorum. Köydeki en belirgin bina köyün camisi. Bu köyün adı Karaköy. Tepeler tamamen çıplak, ağaç ve çalılık yok. Sadece köyde biraz yeşillikler görünüyor.

DSCN4367

Güzelhisar çay köprüsüne gelince durup yukarı tarafı çekiyorum. Çay az da olsa iyi derecede akıyor.

DSCN4368

Köprüyü geçinde kimse kalmamış olduğunu görüyorum. Haliyle durup resim çekersen millet pedala basıp gidiyor. Neyse ben resim çekmeye devam ediyorum. Yol kıyısında çıkmış dikenli bir bitkinin mor çiçeğini çekiyorum. Yanlarında tomurcuk halde daha çiçek açmamış goncalar var.

DSCN4369

Toprak yolda yol ayrımına geldim. Burada artçı Metehan, Timukan Karaca ve belediyenin bisiklet toplayıcısı kamyonet, bir de minibüs duruyordu. Metehan’a ne tarafa gideceğimizi sorunca bilmediğini söylüyor. Grubun çok gerisinde kaldığımızı söyleyince bisikletleri kamyonete yükledik. Ben ve Timukan karaca minibüse bindik ve kısa sürede kamp alanına geldik. Millet çoktan gelmiş kamp alanına. Bisikletimi kamyonetten indirip çadırın yanına geldim. Karayel rüzgarı sürekli esmeye devam ediyor. Zaten deniz donumu ve havlumu almayı unutmuşum. Denize de girmeye üşeniyorum rüzgar yüzünden.

Dün fazla resim çekmediğim flamingo kuşların resmini çekmeye karar verdim. Bisiklete binip gölete gelerek kamera ile kanatlarının ucunda turuncu rengi olan flamingo kuşlarını iyice yakınlaştırıp, ürkütmeden çekmeye başladım. Uzun bacaklı, sürekli kafası suyun içinde olan, kanat uçları turuncu renkli üç tane flamingo kuşu. Arkası sazlık.

DSCN4370

Daha çok flamingo kuşu olmasına rağmen diğer su kuşlarını da kadraja aldım. Bunlardan birisi balıkçıl kuşu. Tam da sazların önünde, başı yukarıda.

DSCN4371

Ağapark’a giden yol kıyısında bisiklet yolu var. İki kişi bisiklet sürerken uzaktan çekiyorum. Yol kıyısında okaliptus ağaçları var.

DSCN4376

Sazların dibinde iki balıkçıl kuşu, önde altı flamingo kuşları. Kafaları sürekli su içinde çamurdan yiyeceklerini yiyorlar.

DSCN4378

Sürekli kafaları su içinde olunca sonunda birini kafası dışarıda yakalıyorum. Beş tane flamingo kuşu, kafası dışarıda olanın turuncu kanadı iyice belirgin.

DSCN4387

Buradan çadır alanındaki dev Türk bayrağını kuvvetli rüzgarda dalgalanırken çekiyorum. Bayrağın uç kısımları sürekli dalgalanmaktan yırtılmaya başlamış.

DSCN4388

Eurovelo bisiklet yolu buradan geçiyor. Geçtiğimiz yıllarda yapılan rota belirleme çalışmalarından sonra yön tabelaları dikilmiş. Bisikletçilere yönleri ve mesafeyi gösteriyor. Direkteki tabelada sağa doğru Aliağa 3 km, sola doğru ise Myrina 3 km olduğunu gösteriyor. Tabelada Avrupa birliğinin yıldızlı amblemi, içinde rotanın numarası 8 olarak belirtilmiş. Üstüne de bisiklet resmedilmiş.

DSCN4389

Resim çekme işim bittikten sonra kamp alanına döndüm. Festivalde teknik destek ekibi Sarızeybekler bisiklet. İki sahra çadırı altında bisikletlerde oluşan arızalar gideriliyor. Ayrıca bisiklet parçaları da satışı yapıyorlar.

DSCN4390

Arkadaşım Muhlis Dilmaç ta Accel bisiklet firmasında çalışıyor. O da iki sahra çadırı kurmuş, elektrikli bisiklet reklamını yapıyor. Getirdiği bisikletle içinde yeşil renkli bir tur bisikleti var. Çelik kadrolu bisikleti alıyorum yarınki tur için. Benim selem dağıldı, oturmak olanaksız.

DSCN4391

Sürekli mızmızlanan, benim sertifikam, formam nerede diyen Mehmet Cingıl sonunda sertifikasını aldı. Henüz formadan eser yok. Çünkü vermemişler. Neyse sertifika ile mutlu olmaya çalışıyor. Mehmet Cingıl ve Berkant Kayalı bir dizi yerde, bir dizi yukarına, sertifikaları önünde gülerek poz veriyorlar. Arkada direkte dalgalanan Türk bayrağı.

WhatsApp Image 2022-06-03 at 21.33.21

Akşam yemeğinden sonra yan bacanağım olan Tanju yanımıza geliyor. Tanju Aliağa’da oturuyor. İş çıkışı yanımıza geldi. Artık üç bacanak olduk. Mehmet Cingıl’ın sesini soluğunu kestik. Ben yere bağdaş kurup oturdum, iki bacanağım da sandalyede otururken kahve çekiyorum değirmende. Üç bacanak olunca sessizliğe bürünen Mehmet Cingıl resmimizi çekiyor.

WhatsApp Image 2022-06-03 at 21.29.30

Gece yatasıya kadar oturup muhabbet ediyoruz. Bu arada gökteki hilal olan Ay gözüme çarpınca kameram ile yakınlaştırıp resmini çekiyorum. Aydaki kraterler belirgin olarak görünüyor. Ay düne göre biraz daha genişlemiş.

DSCN4392

Fazla geç olmadan muhabbeti bitiriyoruz. Yan bacanağım evine dönünce fazla oyalanmadan çadırıma girip yattım.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 40 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

VI. AzBilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 1. Gün

22 Nisan 2017 Cumartesi

Alsancak – Aliağa – Yuntdağı Köseler

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

(Bazı resimler Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı

Ama atıldı yine de serüvenlere

Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya

Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, bisikletim KUZ önde, turuncu çantalarıyla. İzmir saat kulesi, iki palmiye ve saat kulesi etrafında dönen bisikletçiler.

Uzun gecelerin çok olduğu kış günlerinde sıcak ortamlarda her ne kadar soba yanmasa da Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu, kısacası ABAK için toplaşmaya başladık. Daha önceki yıllarda yaptığımız İzmir’in kuzey tarafı olan Aiolis bölgesini gezeceğiz. Aiolis bölgesinde 12 kent var. Bunlar;  Kyme Aliağa – Nemrut limanı, Larissa Menemen – Buruncuk, Neonteikhis Menemen – Yanıkköy, Temnos Menemen – Görece köyü, Killa Edremit – Akçay – Zeytinlik, Notion Yeri belli değil, Aigiroessa Bornova – Kavaklıdere köyü, Pitane Çandarlı, Aigai Yundağı Köseler köyü, Myrina Aliağa -Çaltıdere köyü, Grynation Yenişakran, Smyrna İzmir – Bayraklı. Bunlardan; Aigai, Aiolis kentleri içine girmeyen PergamonAtarneusPitane antik kentlerini göreceğiz.

Rotalar belli, gidilecek yerler belli olunca yol için keşif turu yapmadık. Kamp yerleri için belediyelerle görüşülüp destek alındı. Sadece Aliağa dan destek olmadı. Zaten biz de gerek görmedik. Katılımcılar belli oldu, her zaman olduğu gibi 100 kişi. Okul belli, Yuntdağı Köseler köyü. (Keşifte okulun bu yıl son defa öğretim yapılacağını öğrendik. Bu üzüntü içimizde bir burukluk yarattı.) Okulun dış cephesini boyayacağız. Elinde boya olan sevgili Uluğ Cem Balkan bize destek verecek. Sadece boya fırçası ve rulo alacağız duvarları boyamak için. Yemekleri de Ayşe ve Hatice sağlayacak ana kız olarak.  Hediyelikler alındı, torbalara yerleştirildi ve görev dağılımı yapılarak turun yapılacağı zamanı beklemeye başladık. Bu yıl her zamankinden daha iyi olacağın tahmin ediyorum. Geçtiğimiz turda küçük bir tatsızlık yaşamıştım ama o sorun ortadan kalkınca turda görev almaya devam edeceğim gönüllü olarak. Görevim her zaman olduğu gibi en arkada süpürücü. Bisiklet için gerekli olacak bir kaç yedek malzeme, lastik ve sağlık malzemeleri de bende. Teknik destek olarak ta görevim var. Aynı zamanda Elektrik şefiyim, gerektiğinde müdahale edeceğim. Zaten herkes gönüllü olarak tura katkı sağlıyor. Adı üstünde ABAK Gönüllüleri.

Her yıl bizlere kapısını açan Cinatı bu yıl da Cuma akşamı turun teknik toplantısı için kapısını açtı. Sevgili Ahmet Yıldırım ABAK Gönüllülerinden olunca kapılar her zaman açık. Ahmet Yıldırım’a çok teşekkürler. Turdan önce Cuma akşamı Cinatı’nda toplandık. Şehir dışından gelenlerin kayıtları alındı. Torbaları verildi hoş beş sohbet içinde. Turun amacı, gideceğimiz rota hakkında gerekli bilgi katılımcılara kısaca aktarıldı.

Kayıt masasında Fırat Okutucu oturmuş, önünde bufflar, kayıt defteri, kitapçıklar, Aydan Çelik tarafından yazılan bisiklet manifestosu yazılı cümlelerin olduğu kare levhalar. Keten ipler takılı, bisikletin bir tarafına bağlanacak. Fırat’ın arkasında kocaman bir ayna var. Ben resim çekerken elimde cep telefonum ile aynada yansımışım. Bu yansımayı fark eden Ferdimen de oturduğu yerden yana eğilerek yansımanın içinde yerini almış. Yansımada duvar saati de var.

Ertesi gün erkenden Konak Saat kulesinin olduğu meydana geldik. Ferdimen bende misafir oldu. Saat kulesinin etrafında güvercinlerden başka kimse yok. Güvercinler de yeni gelmiş meydana, yem atacak insanları bekliyorlar. Kimisi dünden kalan buğday tanelerini döşeme taşların arasından bulup yiyor. Bisikletim KUZ turuncu heybeleri ve sosis çanta ile bagaja yüklenmiş hazır olarak bekliyor. Solda Saat kulesi ve bir palmiye ağacı.

Katılımcılar birer ikişer gelmeye başladı. Kayıtlar alınıp hediyelik torbaları verildi. Kayıt bitiminde bisikletlere binip artık geleneksel hale gelen Saat Kulesinin etrafında üç kez dönüp hacı olduk. ABAK İzmir hacısı. İzmir saat kulesi, yanında iki kocaman palmiye ağacı, saat kulesinin etrafında dönen hacılar. Herkesin eşyaları bagajında yüklü. Saat kulesinin saati 09:47 olarak gösteriyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Bisikletçiler hacı olduktan sonra bisiklet yolundan Alsancak İzban istasyonuna geldik. Burada görevlilerle koordineli olarak belli sayıda iki seferde hepimiz trenlere bindik. Hedef Aliağa. Arabası ile gelenler direk Aliağa’ya giderek tura oradan katılacaklar. O yüzden katılımcıların yarısı yok. İstasyonun gişelerinde ilk önce ben geçiyorum. İkinci gruba kalanlar turnikelerin diğer yanında bekliyorlar. İstasyon binasına Türk bayrağı asılmış 23 Nisan bayramı için.

Üçer beşer ön ve arka vagonlara binerek bir saatlik yolculuğumuz başladı. Vagonun içinde kimisi bisikletini ayakta tutuyor devrilmesin diye.

Aliağa’ya vardık, yardımlaşarak bisikletleri merdivenlerden indirip çıkardık. Alsancak istasyonunda ne güzel düz ayak biniyoruz. Dışarıda ikinci grubun gelmesini bekliyoruz. Bu arada istasyona arabası ile gelenlerin kayıtları da yapılıyor.

Son gelenler de aramıza katılıp yola çıkmadan Olcay rota ve tur hakkında gerekli açıklamaları yapıyor.

Hazırlıklar bitip yola çıkma zamanı diyerek turu başlatıyoruz. Aliağa şehir içinden sahili takip ederek trafiğe fazla takılmadan şehir dışına doğru İzmir -Çanakkale yoluna çıktık. Kalabalık araç trafiğinde emniyet şeridinde gidiyoruz artarda.

Yol güzel, asfalt kaymak gibi ama karayollarını garip, bir o kadar da saçma olan emniyet şeridinin içine tırtık oyarak bisikletlilere eziyet edercesine yapmışlar. Karayolları işletmesinde ki zihniyet sadece motorlu araçlar ve onlara hizmet etmek. Başka bir araç düşünülmüyor. Bu dar kafalı yöneticiler henüz bisikletten haberi yok. Bisikletin karayolu kanunlarında olmasına rağmen. Bisikletle bu tırtırlardan gitmek hem bisikletin tüm cıvatalarını dağıtır hem de binicinin organlarını. Böbrek taşlarını bedava dökmekte cabası.

İlk molamızı Çaltıdere kahvesinde veriyoruz. Burada kumanyalar dağıtılıyor. Hem atıştırmalık, hem de öğle yemeği gibi. Bunun yanında çay, kahve, soda, ayran içerek su ve sıvı takviyesi yaptık. Bisikletler park yerinde bagajları yüklü olarak duruyor. Kahve binası ve ağaçlar gölgelik yapıyor.

Mola bitiminde yola çıkıp Yenişakran’a geldik. Yol güzel, hızlı geldik sayılır 15 Kilometre civarı. Oradan Yuntdağlarına doğru tırmanışa başladık. Esas bir 15 Kilometre var o da sıkı bir rampa. İlk kilometrelerde yorulanlar sık sık mola vermeye başladı. En arkadan süpürerek geldiğimden mola verenleri görüyorum önümde.

Ben gelince mola da bitiyor, biraz dinlenenler yola çıkınca arkalarından bisikletimin gidonuna taktığım üç martı tüyü ile beraber resim çekiyorum.

Arkamı dönüp baktığımda epeyce yukarılara çıktığımı anlıyorum. Çandarlı körfezi, Çandarlı, dağları ve deniz uzaklarda silik görünüyor. Yolun sonunda yağmur sularını biriktirdikleri küçük bir gölet var. Gölet hayvanların su içmesi için.

Yolun kıyısında küçük bir kuyu var. İçinde her zaman su bulunur ve ipe bağlı tenekeden su çekerek kullanabilirsiniz. Damacana suyuna alışanların içeceğini sanmam kuyudaki suyu. Ama ben içiyorum. Kuyunun ağzından resim çekiyorum. Harç kullanılmadan düzgün taşlar ile örülmüş. Bazı taşlar ışığın girdiği yere kadar yosun tutmuş yeşil görünüyor. Kuyunun dibi karanlık.

Kuyunun ağzı beton dökülerek düz bir alan ortaya çıkmış. Yanımda beni bırakmayan Cem Tabanlı bisikletinin üzerinde beni bekliyor. Kuyunun yerini bildiğimden geride kalanlardan önce çıkıp bekliyorum. Yolun kıyısında Cem ve bisikletim KUZ duruyor.

Çıkacağımız en yüksen nokta olan Kapıkaya köyüne geldik. Buranın rakımı 315 metre. Köyün girişinde biraz geniş alanı kaplayan gölet, içi su dolu. Kapıkaya yazan tabela ve köyün evleri.

Arkada kalanları beklerken karşıma şirin bir köy evi çıkıyor. Ev tek katlı, çatısı kiremitli. Kapısı demirden mavi renge boyalı. Kapının üst ortasında kare camekan yapılmış. Penceresi ahşap, parmaklık takılı ve mavi boyalı. Elektrik kablo direği, biri eski paslanmış iki elektrik panosu görünüyor. Evin yanında bahçe kapısı büyük ve tahtadan. Bir araba yada traktör girecek kadar geniş. Evin önü yarım metre yüksekliğinde beton dökülmüş düzgünce. Bu şirin eve güzellik katan birisi daha var. O da betonun üstünde, pencerenin altında ayaklarını öne uzatıp oturmuş büyük bir köpek. Duruşu gururlu olduğunu gösteriyor. Önünden geçen bisikletçileri sakince, havlamadan seyretmesi hoşuma gidiyor. Küçük ev ve ona bekçilik yapan köpek. Köpek gelip geçenlere saldırmadan durması diğer köpeklerin başına diyerek resmini çekiyorum.

Artık Köseler köyüne kadar ineceğiz. Önümde bir kaç kişi var, İniş sert olduğundan dikkatlice iniyoruz.

İki ağaç görüyorum, biri yaşlı, biri genç. Yaşlı olan ayakta ve kalın, kısa olan gövdesinin bazı yerleri çürümüş. Genç olanın gövdesi daha ince oradan anlıyorum. Genç olan yerde yatıyor ve kurumuş. Durup daha yakından bakınca iki ayrı ağaç değil gövdesinden çürüyüp kopan ağacın kendi dalı görüp anlıyorum. Doğa hastalıklı, çürük olanları ayıklar. Sağlıklı ve sağlam olanlar ayakta kalır. Doğanın yasaları bunu gerektirir.

Kapıkaya köyünden hemen sonra, yakın olan Karaahmetli köyüne geldik. Karaahmetli köyüne girince Manisa il sınırını geçiyoruz. Köylüler ulaşımı her ne kadar motorlarla yapsa da ata yadigarı eşekler de kullanılıyor. Hem eşekler çevreyi kirletmeden motorun girmediği yamaçlarda, patikalarda rahatlıkla yük taşıyabiliyor. Ya da sahibini. Resimde dört tane eşek yeşil otluk alanda otluyorlar. Otladıkları yer taşlık ve yamaç.

Katılımcıları serbest bıraktık, isteyen istediği gibi gidecek. Nasıl olsa en arkada ben varım, süpürerek geride kalanları ilerletiyorum üçer beşer. Kendi başlarına kalınca yolu şaşırmasın diye bazı yerlerde işaretler yapılıyor önde gidenler. İşte onlardan birisi; üstte ok işareti gidilecek yönü belirliyor. Düz olarak çizilmiş. Altta ise ABAK yazısı kırmızı renkli sprey boya ile yazılı.

Ferdimen’in çektiği resimlerden biri. Gürel sevilmek isteyen sevimli köpeği bisikletinden inmeden sevip okşuyor. Artık hedefe yaklaştık, Manisa il sınırına girmiş olduk. Aigai antik kentin olduğu tepe görünüyor. Tepe de tam Gürel’in arkasında.

Bahar yağmurlarıyla coşmuş olan otlar ortalığı yeşil bir halıya bürümüş. Yeşil halıdaki kırmızı desenleri de gelincik çiçekleri gelişigüzel serpilerek baharı müjdeliyor sanki.

Yuntdağı Köseler köyüne geldik sonunda. Köyün ilk evleri, taş bina iki katlı, yanında da hayvanlar için dam yapılı. Üzerleri kiremit çatı ile kaplı. Daha çok hayvancılık ile geçinen Anadolu köylerinden bir yer. Köy kokusu kokmaya başladı, yani tezek kokusu.

Köyde yeni evler de yapılmış, dışındaki sıvadan belli. Köyün iç yollarında kaybolmayalım diye yere yine işaretler çizilmiş.

Geçtiğimiz yıllarda yön gösteren tabelalar yoktu. Az bilinen antik kent zamanla ve bizlerin bisiklet turlarından iyice tanınınca işe el atmış Manisa belediyesi. Yeni tabelalarla antik kente gidilecek yönü belirtmişler. İki ayaklı tabela kahverengi boyanıp beyaz yazı ile “Aigai Antik Kenti” ve ok işareti yazılmış. Köyün sokakları ve bahçelerin sınırlarını belirleyen kalın taş duvarlar. Duvardaki taşlar düzgün, harç kullanılmadan üst üste konularak bir metre civarı yüksekliğe kadar yapılı. Sokakta Elektrik direkleri ve elektrik telleri evlere enerji dağıtımını sağlıyorlar. Evler genelde tek katlı.

Artık sona geldik, yerdeki işaret kamp yerini belirtiyor. Tam karşı köşe de kamp yapacağımız yer olan okul ve kazıevi bahçesi. Bahçenin etrafı bir metrelik duvarla çevrelenmiş. İçeride sarı boyalı, tek katlı binalar var. Bahçeye önceden gelen katılımcılar çadırlarını kurmaya başlamış bile. Ben geldiğime göre herkes gelmiştir, arkada kalan yok ve iyi geldik doğrusu. Herkes kendi yükünü taşısa da yolda kalan olmadı. Yerde yazılı olan sola doğru kırık ok işareti ve KAMP ABAK yazısı. Bisikletimin gidonun da ki üç martı tüyü de sağ alt köşede yerini almış. Kamp yerine gelişimiz dörde on kala olarak çektiğim resimde kayıt altına alındı. İyi bir zamanlama.

Okulun bahçesine girip bisikletimi park ediyorum. Bahçede çadırlar kurulmuş çoktan. Sanki çadır tarlası gibi rengarenk, yeşil, açık yeşil, koyu yeşil, mavi, koyu mavi olarak renk cümbüşü. İyi ki okul sınırları taş duvar ile örülü. Yoksa köyün inekleri girip çadırları yeşil diye yiyebilirlerdi.

Kamp yapıldıktan sonra katılımcılar iki gruba ayrıldı. Birinci grup daha önce Aigai antik kentini ilk defa görecek olanlar ve bir daha antik kenti görmek isteyenler bisikletlerine binip 2 kilometrelik bir tırmanışla Aigai antik kente doğru gittiler. Kalanlar da okulun dış duvarlarını boyayacaklar. ABAK gönüllüsü Uluğ Cem Balkanlı önderliğinde okul binası boyanmaya başlandı. Boya hazırlama işini Cem kendi işi olduğundan ustaca karıştırarak kovalara koyup eline boya rulosu, fırça alan duvarı boyamaya başladı. Bir kısım katılımcı da iki yıl önce köyün çocuklarına hediye verdiğimiz bisikletleri tamir işine girişti.

Sarı olan okul duvarı mavi renge boyanıyor bir kaç kişi tarafından. İki kişi de bisikletleri tamir ediyor. Bisikletler ters çevrilmiş durumda. Kimisinin lastiği patlak, kimisinin frenleri tutmuyor, kimisinin jant teli kopmuş. Hepsini tek tek tamir ediyoruz. Başlarında ekip başı olarak ben gerekli malzemeleri veriyorum.

Boya işin başında olan Cem boya tenekeleri yanında, elinde sırık ucuna rulo takmaya uğraşıyor. Cem işin ustası, ne kadar boya gideceğini, su bazlı boyanın karışım oranını iyi ayarlamayı biliyor. Boyanın yapılacağı yüzeyin nasıl temiz olması gerektiğini iyice vurguluyor. Zaten en önemli kısım da alanın temiz olması. İşin özünü iyi yapmazsan yaptığın boya fazla dayanmaz, çabuk bozulmaya başlar. İşinin ustası olması onu çok titiz olmasını sağlamış ve bu konuda çok hassas. İki kişi duvarı maviye boyuyor elindeki rulo ile. Yerde boya tenekeleri, dışı paslı ama boyalar sağlam. Oturma yeri olan bir bankın üzerinde karton koli, içinde malzemeler var. Kolinin yanında da gitar çantası. Akşama müzik ziyafeti çekeceğiz.

İlkokul binasını biraz gerilerden komple çekiyorum resmini. Binanın giriş yerini mavi renge boyayan gönüllüler, bisikletleri tamir edenler ve bisikletlerin tamir olmasını bekleyen çocuklar. Bayrak direğinde Türk bayrağı dalgalanıyor rüzgarın etkisiyle. Binanın solunda profil iskelet önünde ABAK için yaptırdığımız hatıra resim çekilme pankartı. Sağda ise okulun tuvaleti küçük bir binada.

Elektrik aydınlatma işini de Şerafettin, kısa adı Şeref ve Eskişehir den gelen Barbaros (Kızıl sakal)  Oğuzhan yapıyor. Bu ikilinin yapmasının bir nedeni var; uzun boyları sayesinde merdivene gerek kalmıyor.  Her yere rahatlıkla uzanabiliyorlar. Daha önceden hazırladığım kabloda ampulleri takıyorlar. Kablonun bir ucu bağlı, taka taka sona yaklaşarak diğer ucu da balkon demirine doğru gerip bağlayacaklar. Taş bina kazıevi binası olarak kullanılıyor. Bina iki katlı, önünde merdivenli sundurma yapılmış. Üst katın balkonunda demir korkuluk var. Taş döşeli avluda çocuklar bir o yana bir bu yana koşturup duruyorlar.

Taş binanın arkasında avluda yemek masaları sıralanmış. Burası kazıda bulunan ekibin yemekhane ve yatak odaları bulunuyor.

Eskişehir den velESBİD bisiklet derneği başkanı Kübra elinde boya fırçası ile duvarı boyuyor. Üst kısım boyalı, eğilerek son kalan alt kısmı boyamaya çalışıyor.

Ön tarafta boyama işi bittiğinden arka kısmı boyamaya başladılar. Yarısı boyanmış bile. Binanın yan yüzeyindeki tabelada “Yuntdağ Köseler İlkokulu” yazısı var. Tabela mavi renkte. Üç tane penceresi var binanın. Bahçede çadırlar kurulu.

Bodrumdan katılan Bahar Bülüç elinde ıspatula ile poz veriyor bana. Ispatula ile yüzeydeki bozuk yerleri düzeltiyor.

ABAK hatırası için hazırladığımız pankartta Mavi boyalı zeminde sütunlar üzerine çatısı konmuş antik bir bina çizilmiş tam ortada. Yanlarda biri kadın, biri erkek taş devrinden kalma bisiklete binerken ki hali çizili. Tekerlekler taş, kadro kemikten yapılı. Kadın ve erkek baş kısmı delik, buradan başları çıkarıp hatıra resmi çekilebiliyor. Üste de kemer biçiminde yazı ile “Az Bilinen Antik Kentler Turu” Altında ” Hatırası” ( S harfi ters yazılı ) En altta heçtekimiz olan #abakheryerde #abakseninlegüzel yazısı. Erkek tarafında ben, kadın tarafında da Gürel (başında sarı buf var) ile hatıra resmi çekiliyoruz.

İlknur kadın yerine geçip Gürel erkek yerinde resim çekiliyorlar.

Mavi boya işi bitince binanın penceresiz olan yanları turuncu renge boyanmaya başladı. Köyün çocuklarının eline ruloyu vererek boyamalarını sağladık. Boyama işini çok sevdiler.

Bir kısım gönüllü okulu boyama, tamir, elektrik işlerini hallederken diğer grup ta Aigai antik kentini dolaşıyor. Ben antik kente gitmediğimden resimleri çeken Ferdimen dolaşıp resimleri çekiyor. Antik kentteki tüm resimler Ferdimen’e aittir.

Kademe kademe taş duvar örülü bir yapı, iki küçük sütun en aşağıda duruyor.

 

Kazı ekibinden arkeolog hocası katılımcılara kentin tarihini anlatıyor. Burası kentin girişindeki kapıdan hemen sonra gelen tapınak. Yola gidip geri dönen yolcular ilk önce tapınakta adaklarını tanrılara ve yolcuları koruyan Hermes için adaklarını sunuyorlar.

Anlatım bitince diğer yere doğru yürüyenler çekilmiş resimde. Taş duvar örülü yapının içinden zeytin ağacı büyümüş.

Kentin Agora binasının arka tarafları kademe kademe yukarıya doğru taş duvarlar örülerek çıkılmış.

Daha üstte Agora meclisinin toplanma yeri. Yarım daire oturma yerlerinde çarşı pazar, alış veriş, fiyat belirleme toplantıları düzenleniyor. Duvarlarda kapı yerleri blok taşlardan düzgün yontulup yapılmış. Duvarlardaki taşlar da öyle.

Agora binasının ön duvarı, ince ve yüksek. Yandan görünüşü ve çimenler üzerinde Agora binasına gidenler. Etrafta büyümüş ağaçlar ve aşağılarda kalan tepeler görünüyor.

Agora binasının ön duvarı düzgün blok taşlardan yapılmış. Önemli bir yapı olan Agora binası özenilerek yapılmış. Burada Agora çarşısının olması hareketli ticaretin, bol kazancın ve zenginliği gösteriyor. Bir zamanlar zenginlik, şatafat üst düzeydeymiş. Bu yaşamı korumayı da bilmişler.

Agoranın önünde balık pazarı ve kocaman daire biçiminde taş bloklardan yapılı balık pazar yeri. Helenler “Makellon” Romalılar da “Macellum” adını vermişler balık pazarı yerine. Burası et pazar yeri olarak ta kullanılmış. Büyük bir olasılıkla adı üstünde Aigai keçi yurdu anlamına geldiğinden yetiştirilen keçileri kesip etlerini burada satıyorlarmış. Ayrıca Çandarlı körfezinde yakalanan balıklar buraya getirilip mezatta halka satıyorlarmış. Pazar yeri dört basamaklı oturma yerleri kıyıda taş blok parçaları düzgün biçimde yerleştirilmiş. Daire içinde zeminde de düzgün yontulmuş taşlar yerleştirilmiş. Sol tarafta bir kısım taşlar sökülüp alınmış.

Aigai antik kenti bir tepenin doruğuna kurulmuş. Etrafı doğal uçurumla koruma altına alınarak sadece Köseler köyü tarafında giriş yeri var. O da dik bir yokuştan çıkmak gerek. Düşmanlar haldur huldur saldıramıyorlar ve savunması kolaylaşıyor kentte yaşayan Aigaililer için. Uçurumun kenarında aşağıda akan Kocaçay çok derinlerde görünüyor. Bir kaç kişi uçurumun kenarındaki zeytin ağacının dibinde manzarayı seyrediyor.

Balık pazarının altı kalın blok taş duvar ile desteklenerek sağlamlaştırılmış. Hem balık pazarı, hem de Agora önünde geniş bir meydan açılmış. Taş duvar 4 tane çıkıntı ile desteklenmiş yıkılmasın diye. Etraf ve aşağısı ağaçlardan görünmüyor. Sadece taş duvar ve Agoranın yüksek duvarı görünüyor. Bir kişi de durmuş etrafı seyrediyor duvarın üstünde.

Aigai antik kentin kazı çalışmaları ile ilgili resmi web sitesi http://www.aigai.info/

Akşam yemeği için karınlar acıkmaya başlayınca Ketring Ayşe, kızı Hatice ile birlikte imdadımıza yetişti. Yemekleri daha önceden hazırladığımız yer olan kazıevinin avlusunda yiyeceğiz. Yemek kuyruğuna girmiş olanlar yemek almak için bekliyorlar. Önceden yemek alanlar da masalarda oturup karınlarını doyuruyor. Yemek dağıtımı sundurmanın altında yapılıyor. Çatıda 5 tane güneş su ısıtma paneli var.

Yemek sonrası ABAK ateşi yandı varilde. Varili çamaşır makinesinin kazanından yaptık. Kazanın delikli olması ve paslanmaz krom olması uzun süre dayanacak ateşe ve paslanmaya karşı. Ateş yanınca etrafı hemen doldu. Buraların soğuk havası insanı üşütüyor. Odunların çıtırtıları, kızıl alevi içimizi ısıtmaya başlatınca muhabbet ve ardından şarkılar türküler başladı. Her ne kadar ateş ısıtsa da üzerimize kalın giysileri de giyiyoruz bu ara. Ateş sadece önümüzü ısıtıyor, arka taraflar buz gibi.

Delikli kazan içinde yanan odunların alevi yukarıya yalımlar saçarak yükselirken üşüyenler ateşin başında ısınmaya çalışıyor.

Gecenin geç saatlerine kadar muhabbet, şarkılar, türküler söyleyerek devam etti. Şarkıları söylerken fazla ses çıkarmadan uyuyanları rahatsız etmeden söyledik. Yarın güzel bir gün olacak ve 23 Nisan Çocuk bayramını kutlayacağız. Onun için türküler enerjimizi depolamaya katkı sağladı. Bu heyecanla uyku zamanı gelince gidip yatıyorum çadırıma. Mutlu ve huzurlu biçimde tura iyi başlamanın getirdiği rahatlama güzel bir uykuyu hak ettiğimin belirtisi olarak tatlı düşlere dalıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak 41 Kilometre civarı bisiklet sürdük.

Aşağıda Üçkuyular – Konak -Alsancak yol haritası 10,35 Km

Powered by Wikiloc

Aşağıda Aliağa – Şakran – Köseler köyü yol haritası 30,21 Km

Powered by Wikiloc

4. AzBilinenAntikKentlerTuru 2.Gün

24 Nisan 2015 Cuma

Yuntdağı Köseler köyü – İsmailler – Bergama

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Onları daima yalnız kılan

neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların

ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer

yani birçok yüzün bileşkesi

Ahmet Telli

Öne çıkmış olan görsel, amfi tiyatronun üstünden sahne. Sahnede arkadaşlar, bir kısmı da seyirci bölümünde oturuyor.

20150424_181026

Havalar ısınmadı, hatta iyice düştü. Sıfırın altında olduğu kesin. Bunu sabah uyandığımda bagaj çantalarımın beyaz olmasından anlıyorum. Kırağı yağmış gece ve bayağı soğuktu. Kalın giyinmek gerek, sabahın soğuğu hasta edebilir bahar ayında. Kalkar kalkmaz çadırı ellemiyorum çünkü üzeri kırağı yağmış beyaza bürünmüş. Kahvaltıdan sonra toplarım artık.

20150424_065520

Güneş doğarken, çadırımla birlikte çekiyorum.

20150424_065048

Olcay da soğuktan titreyerek çadırından dışarı çıkıyor. Gözleri şiş, yüzüne güneşin ilk ışıkları henüz vurmaya başlamış. Sabah güneşi kime vurur acaba?

20150424_070136

Kamptakilerin hepsini uyandırıp toplanmalarını söylüyoruz. Kahvaltı da hazır, kalkan elini yüzünü buz gibi suda yıkayıp kahvaltı kuyruğuna giriyor. Kahvaltıyı kazı ekibinin kapalı bahçesinde yapıyoruz. Kahvaltının ardından masa, sandalyeleri toplayıp etrafı temizleyerek bulduğumuz gibi bıraktık.

Yüksüz olarak Aigai antik kente bisikletlerimizle gitmeye başladık. Doktor Bülent paramotor ile bizleri havadan çekim yaparak takip etti. Yolda giden bisikletçiler, üstünde de paraşüt süzülüyor.

100520147128

Aigai antik kenti köyden 2 Kilometre yukarıda. Biraz yokuş çıkacağız anlaşılan. Yol kıyısında çitlembik ağaçlarına Antep fıstığı aşılanmış ağaçları görmemiz mümkün. Henüz meyveleri taze, olgunlaşmamış. Köylüler buralardaki çitlembik ağaçlarını Antep fıstığı aşılayıp kendilerine gelir kaynağı yaratmış durumda.

100520147129

Aigai kazı başkanı ve ekibi ile birlikte antik kenti dolaşmaya başladık.

Manisa ili, Yunusemre ilçesine bağlı Yuntdağıköseler Köyü’nün 2 km. güneyindeki Gün Dağı’nın üzerinde, kısmen ayaktaki görkemli harabeleri ile dikkati çeken Aigai; antik yazarlara göre İ.Ö. 1100 yıllarından sonra Yunanistan’dan gelerek Kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aioller tarafından kurulmuştur. Herodotos (İ.Ö. 5.yüzyıl) Aigai’yi Aiollerin Aiolis Bölgesi’nde kurduğu 12 kent arasında saymaktadır. Aiollerin bölgeye gelişlerinin İ.Ö. 1100 tarihlerinde başladığı ileri sürse de, kazı sonuçları şimdilik kentin kuruluşunun İ.Ö. 8. yüzyılın sonlarından daha erkene gitmediğini göstermektedir.

Kent İ.Ö. 3. yüzyılın başlarından itibaren, Hellenistik Pergamon Krallığı’nın da desteğiyle bölgede ekonomik ve kültürel bir çekim merkezi olmuş, Tiyatro, Kent Meclisi Binası (Bouleuterion) ve Agora Binası gibi görkemli yapılarla donatılmıştır. Aigai antik kentindeki kazı çalışmaları 2004 yılından beri Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ersin Doğer başkanlığında yürütülmektedir.

http://aigai.info/

Üzeri yosun tutmuş blok taş ve derin vadi manzarası.

100520147137

Tiberius kapısı tabelası, burada Türkçe ve İngilizce açıklamalar yazılmış kapı hakkında.

100520147138

Kapıdan içeri girdikten sonra ilk kalıntılar göze çarpıyor. Binanın duvarları bir metre kadar kalmış.

100520147141

Yarım deliklere bakılırsa burası tuvalet olmalı.

100520147144

Hanüz kazı yapılmamış yerlerde, sütun parçaları görünüyor.

100520147155

Agora binasının ayakta kalmış yüksek duvarını yandan çekiyorum.

100520147156

Burası balık pazarı, gelen balıklar bu pazarda mezat ile satılıyormuş.

100520147158

Agorada dükkanlar.

100520147159

Antik kentin doğu tarafı derin uçurum ile doğal koruma sağlamış. Aslında üç tarafı da uçurum ve çıkılması epey zor olan bir tepe. Sadece çıktığımız taraftan girişi var ve savunmayı ona göre yapmışlar.

100520147160

Agora’nın devasa duvarı, dükkanları ve 3 katlı oluşu burada ticaretin çokça yapıldığı ve kentin zenginliğini ifade ediyor. Zamanında epey hareketliymiş Aigai.

100520147161

Dükkanlar büyük taş blok kayaların düzgün yontulmasıyla geniş ve arkada deposu olduğunu görebiliyoruz. Malları stoklayıp azar azar piyasaya sürüyorlardı demek ki.

100520147162

Doğal uçurum kenarına kale duvarı gibi taşlardan yapılmış. Pek düşmanın buradan saldırı gerçekleştireceği olası değil. Öyle olduğu halde duvar düzgün taşlardan yapılmış.

100520147165

Antik kenti bitirip köye dönüyoruz. Herkes eşyalarını bisikletine yükledikten sonra çoğunluk toplanıp harekete hazır duruma gelince yola çıkış başladı. Son kalan bir kaç kişiyi de hazırlanıp yola çıkarasıya kadar biraz bekledim. Kimse kalmayınca ben de tam yola çıkacaktım ki dün Aliağa dan peşimize takılıp köye kadar gelen köpeğin peşimizden tekrar geldiğini görünce köylü bir kadına rica edip bahçesine kapatmasını söyledik. Köpek bahçede kalınca peşimizden gelemedi. Yoksa hali perişandı. Dün ayakları yara olmuştu peşimizden koştururken. Köpeği de köyde bıraktıktan sonra ben de son kalanlarla yola çıkıyorum.

20150424_091512

Dün elektrikli bisikletle gelen arkadaş gece bataryalarını şarj etmiş artık yolda kalmam diyor bana. Ben de umarım yeterli şarj olmuştur bataryan diyerek cevap verdim.

20150424_091516

Yunt dağlarının sırtlarında bir iniyoruz bir çıkıyoruz. Fazla sert olmayan yokuşlar uzun sürmüyor.

20150424_091546

Köylü amcam Karakaçan’a binmiş bahçesine doğru gidiyor çalışmaya.

20150424_092303

Dağlar nedense makilik çalılardan bitki örtüsüne sahip. Gölgesinde durup dinleneceğin bir ağaç ta yok. Daha çok kayaçlardan bir arazi, pek toprak ta yok.

20150424_095547

Karşımıza ilk köy göründü, bu köy Seklik köyü.

20150424_095553

Seklik köyünün tabelasını çekiyorum.

20150424_100030

Grupta hızlı gidenlerin yanı sıra yavaş ta gidenler var. Onlara yetişiyorum çünkü elektrikli bisikletin bataryası çabucak bitti ve yokuşlarda elle gelmeye başladı.

20150424_101748

Pembişler beni yalnız bırakmıyor, pek alışkın değiller böyle turlara. Bir de yükleri var ama inatla bisikleti sürüyorlar.

20150424_105020

İsmailler köyünde çay molası verilmiş. Biz de çaya yetiştik. Tam kahvenin önüne geldik arkamdan gelen bir arkadaşın sırt çantasının kayışı zincire girerek arka aktarıcının kulağını kırıyor. Ona yapacak bir şeyim yok. Yedekte kulak olmayınca değiştiremiyoruz. Çayları içip bir dinlenelim bakalım. Çayları içerken elektrikli bisiklet te geldi. Artık böyle bisikletle gelemezsin bizimle, minibüse binip Bergama ya gideceksin dedim kendisine. Aktarıcı kulağı kırılan arkadaş ta Aliağa da bulunan arabasını almaya gidecek. O zaman sen bekle beraber gelirsiniz Bergama’ya diye bir çözüm bulduk. Yerde; Çaya gel, kahveye gel yazılmış sprey boya ile.

20150424_105935

Çay molasından sonra kalanları toparlayıp yola düzüldük. Burası yolun en yüksek yeri. Bisikletimin tripodundan resmimizi çekiyorum rüzgar türbinleri eşliğinde. Yedi kişiyiz resimde poz veren.

20150424_114808

Balaban köyünden geçiyoruz. Yunt dağlarının sırtlarında rüzgar türbinleri var. Rüzgar alan dağlar sürekli elektrik üretimi sağlayan türbinler bedava enerji üretip ülkemize katkı sağlamakta.

20150424_115944

Doğal oluşmuş çukurları su deposu olarak kullanılmakta. Yağan yağmurlardan biriken su hayvanların sulanmasında kullanılıyor. Bisikletim KUZ, gölet kenarında poz veriyor.

20150424_121539

Yunt dağları Bergama ya kadar uzanmakta. Dağlarda bir çok köy kurulmuş hayvancılık, zeytincilik yaparak geçimlerini sağlayıp ülke ekonomisine katkı sağlıyorlar. Maruflar köyünün tabelasını çekiyorum. Köyün minaresi görünüyor.

20150424_123507

Köyler ardı sıra geliyor. Armağanlar köyü ve minaresini tabela ile çekiyorum.

20150424_130433

Bakırçay havzası göründü, ovada en önemli yerleşim yeri de Bergama. Geldik sayılır.

20150424_130812

Dağlardan indik, ovadayız artık.

20150424_133311

Sanayi artıkları ile kirlenmiş Bakırçay nehrinden karşıya geçiyoruz dar, beton köprüden.

20150424_134448

Bergama şehre girmeden direk antik kentin olduğu yere geldik. Antik kent biraz yukarıda, tepeye kurulmuş. Çıkış yolu var ama biz teleferik ile çıkacağız. İşletme ile daha önce anlaşmıştık. Bizi ücretsiz yukarı çıkacağız. Antik kente giriş zaten turizm müdürlüğünden ücretsiz.

20150424_140150

Sıramız gelince 8 kişi teleferik kabinine biniyoruz. Elçek ile çekiyorum kabin içindekileri.

20150424_142146_HDR

Tepeye çıkarken aşağımızda bazı kalıntıları görüyorum.

20150424_142241

Yükseldikçe barajın göleti görünmeye başladı. Bazı antik yapılar göletin altında gömülü olarak kaldı.

20150424_142254

Yaklaştıkça heyecanım artıyor. İlk defa buraya çıkıyorum. Daha önce grubun arkasından geldiğim için ziyaret saati bitiminde geldiğimden dolayı çıkamamıştım .

20150424_142405

Bergama Akropolis’e giriş yapıyoruz misafir biletlerimizle.

20150424_142715

Bergama manzaralı Nazlı ile resim çekiliyorum. Beni Manisa bisiklet festivaline davet ediyor ama daha önce o tarihlerde başka yerlere tur programlamıştım. Sağlık olsun, başka zaman katılacağımı bildirdim.

20150424_143302

Antik kenti rehberlerimiz eşliğinde dolaşmaya başladık.

Pergamon, günümüzde İzmir iline bağlı Bergama ilçesinin merkezinin yerinde kurulu antik kentin adıdır. Pergamon, eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biriydi. MÖ 282-133 arasında da Pergamon Krallığı’nın başkentiydi. Pergamon adı, bir söylence kahramanı olan Pergamos’tan gelir. Pergamos’un, Teuthrania kralını öldürdükten sonra kenti ele geçirdiği ve kendi adını verdiği sanılır. Başka bir söylenceye göre de Teuthrania Kralı Grynos savaşta Pergamos’tan yardım istemiş, zaferden sonra iki kent kurdurarak birine onun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion adını vermiştir.

Yazılı belgelerde Pergamon’dan ilk kez MÖ 4. yüzyılın başlarında söz edilir. Kent daha sonra Pergamon Krallığı’nın başkenti oldu. Bu dönemde saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı, kent kule ve surlarla çevrildi. Pergamon, krallığın Roma’ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu’nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı.

Eski kentin kalıntılarını, 1870’lerde Batı Anadolu’da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. Pergamon’da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878’de başlandı. Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.

Rehber etrafına toplanmış bisikletçiler.

20150424_143536

Yüksekten Bergama kasabasının binalarını çekiyorum.

20150424_143541

Yürüme yoluna tren raylarının traversleri döşenmiş, üzerinde yürüyoruz diğer yerlere.

20150424_144147

Epey kalabalık bir grup olarak dolaşıyoruz antik kenti.

20150424_144200

Kentin koruyucusu sayılan akıl ve savaş tanrıçası Athena adına yapılan Athena Tapınağı, Akropol’ün en önemli mekânıydı. Tiyatro terasının üzerinde bulunan bu tapınak, Dor düzeninde yapılmıştı. Kazılarda Athena Tapınağı’nın birçok parçası Berlin’e götürülerek aslına uygun biçimde orada yeniden kurulmuştur. Pergamon’da ise yalnızca temelleri kalmıştır.

20150424_144231

Üstü kapalı, kemerli bir yapı. İç içe iki kemer örülmüş. Girişi demir parmaklıkla kapatılmış.

20150424_144343

Athena Tapınağı’nın kuzeyinde dört salonlu bir kütüphane vardı. Burası Helenistik dönemin en büyük kitaplıklarından biriydi. Kütüphanede “Pergamon derisi” olarak adlandırılan parşömen üstüne yazılmış 200 bin kitap bulunduğu bilinmektedir. Romalı asker ve devlet adamı Marcus Antonius, MÖ 41’de kitapların tümünü Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya armağan etmiştir.

20150424_145215

Pergamon kentinin Akropol’ü (“kentin yukarı bölümü”), Bakırçayı’nın suladığı ovaya egemen bir tepenin üzerinde yer alır. Büyük bir kale görünümündeki Akropol’ün ana kapısına varmadan solda Hereoon’un kalıntıları vardır. Heroon, Antik Yunanistan’da bir kahraman ya da yarı tanrı adına yapılmış ve çevresi sütunlu bir galeriyle çevrili kutsal yerlerin adıydı. Heroon’da, dinsel törenin yapıldığı oda (kült odası) geniş bir ön galerinin arkasındaydı. Heroon’un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma bir dizi dükkândan oluşan uzun bir yapı bulunuyordu.

20150424_145340

Sıralı bir çok sütun, üstünde kirişlerle sabitlenmiş.

20150424_145347

Dilek taşlı kuyu, bozuk paraları sütun başlığına atarak üzerinde durmasını sağlıyorsun. Eğer durursa dileğin kabul oluyor. Kuyunun dibindeki paranın çokluğu, sütun üzerindeki paranın azlığı pek te başarılı atış yapılmadığını gösteriyor. Gerçekten de sütun başlığının üzerinde parayı kondurmak zor.

20150424_145501

Kuyunun etrafında toplanmış olanlara rehber antik kenti anlatıyor.

20150424_145636

Rehberimiz bizleri tarih öncesine götürüyor anlatımıyla.

20150424_145641

Sütunlar sıralı, üstünde kirişler.

20150424_145900

Sıralı sütunları yandan çekiyorum.

20150424_145920

Dört sütun, üzerinde süslü kirişler. Tapınağın köşesini oluşturmuş.

20150424_145924

Athena Tapınağı’nın güneyindeki bir terasta Zeus Sunağı yer alıyordu. Zeus Sunağı da Berlin’e götürülmüş ve onarılarak oradaki Pergamon Müzesi’ne (Pergamon Museum) koyulmuştur. Helenistik dönemi mimarisinin en güzel örneği olan sunağın Pergamon’da yalnızca temelleri kalmıştır. Zeus Sunağı’nın güneyinde Yukarı Agora bulunur. Agora, güney ve kuzeydoğudan Dor düzeninde sütunlu galerilerle çevriliydi. Agora’da toplanan halk, siyaset ve ticaretle ilgili konuları yönetimle görüşüp konuşuyordu. Agora’nın kuzeybatısında Agora Tapınağı bulunuyordu. Akropol’ün en yüksek yerinde Pergamon krallarının sarayları yükseliyordu. Günümüze bu sarayların yalnızca zemini ve temelleri ulaşmıştır. Sade görünümlü bu yapılarda odalar sütunlu bir avlu çevresine sıralanıyordu. Avlunun ortasında kocaman çitlembik ağacı boy gösteriyor.

20150424_145932

Rehberimiz anlatmaya devam ediyor.

20150424_150025

Dar koridorlarda dolaşıyoruz.

20150424_150200

Sütunlar, yüksek duvarın üzerine konulmuş, üzerinde kirişler.

20150424_150239

Zeminde bir parça beyaz mermer, üzerine sekiz köşeli yıldız çizili.

20150424_150332

Tapınağa ait olduğunu sandığım çatı kirişinin kalıntı parçaları duvar üzerine yerleştirilmiş. Üçgen alın parçaları yarım yapılmış.

20150424_150402

Athena Tapınağı’nın batısındaki dik yamaçta, yaklaşık 10 bin kişilik bir tiyatro yer alır. Helenistik dönemde yapılan tiyatronun uçuruma bakan ön tarafı setlerle sağlamlaştırılmıştı. Tiyatronun ahşap bir sahnesi vardı ve bu sahne sökülüp takılabilecek biçimde yapılmıştı.

Akropol’ün bir başka tapınağı olan Dionysos Tapınağı, tiyatro terasının kuzeyindeydi. 25 basamakla çıkılan bir podyum üzerinde bulunan tapınağın yalnız ön yüzünde sütunlar vardı. Tiyatro oturma yerleri ve Bergama kasabası.

20150424_150420

Tiyatro altına kemerli geçitler yapılmış, Geçitler iki tane yan yana.

20150424_150445

İki kemerli geçit girişi.

20150424_150505

Tiyatronun üstünde toplanmış olanları çekiyorum.

20150424_150818

Arkadaşların yanına iniyorum.

20150424_150909

Bergama kasabasını çekiyorum tiyatrodan.

20150424_150935

Dar binaların arasında elçek çekiyorum kendimi ve arkadaşları.

20150424_151918_HDR

Kemerli geçitlerden oluşmuş koridor. Koridor epey uzun.

20150424_151931

Yüksek tavanlı oda, demir parmaklıkla kapatılmış.

20150424_152012

Başka bir oda, yüksek tavanlı, içinde taşlar istiflenmiş düzgün olarak.

20150424_152430

Yüksek istinat duvarı ile dükkanlar sağlama alınmış.

20150424_152542

Kimi yerde de çok alçak kemerli geçit yapılmış. İnsan boyundan alçak.

20150424_152555

Başka bir yapıya doğru gidiyoruz.

20150424_152616

Antik kalıntılarda gezimiz devam ediyor.

20150424_152717

Tiyatro oturma yerlerine oturup dinleniyor yorulanlar.

20150424_152857

Dünyanın en dik tiyatrosu, aşağıya bakmaya korkuyor insan.

20150424_152948

Tiyatro oturma yerlerinde gezinenleri çekiyorum.

20150424_153126

Bazen de beni çekiyorlar.

20150424_153153

Almanya ya kaçırılan Zeus sunağının maketine bakmakla yetiniyoruz. Camekan maket önüne oturmuş, rehberi dinleyenler var.

20150424_153425

Sevgili Gözde Emine üç küp’ün ortasındaki küp’e yaslanmış poz veriyor.

20150424_155050

Akropol ziyaretini bitirip teleferiğe tekrar bindik. Karşımdaki üç kişiyi çekiyorum. Şerafettin, Gözde Emine ve Asuman Şen.

20150424_155727

Gözde Emine de bizi çekiyor, yanımda Baattin Şimşek var.

20150424_155822

Hep birlikte Elçek yapalım deyince kareye girmek için kabinin bir tarafına yüklendik. Kabin yamuldu resim çekesiye kadar. Ne yapalım çılgınlık her yerde. Gözde Emine elçek ile çekiyor altı kişiyi.

20150424_155841

Teleferikten indikten sonra Bazilika ören yerine doğru gidiyoruz.

20150424_161704

Bazilika, Kızıl avlu denilen yeri gezmeye başlıyoruz. Kırmızı tuğlalardan yapılmış bazilika duvarları devasa boyutta. Yakından kadraja sığmıyor, duvarlar çok yüksek.

20150424_162028

Bazilikanın köşe duvarını çekiyorum. Duvar çok düzgün örülmüş ve yüksek.

20150424_162056

Yerde yeni sütun yontulmuş yatıyor.

20150424_162222

Devasa duvarlarda tahrip edilen yerleri restorasyon çalışmaları devam ediyor. Sol tarafa iskele kurulmuş.

20150424_162230

Antik kalıntılardan kirişler yerde sergileniyor.

20150424_162311

Bir çok kiriş, sütun avluda serpiştirilmiş.

20150424_162313

Rehber etrafına toplanmış dinleyiciler, kalıntılar ve bazilikanın yüksek duvarı.

20150424_162317

Uzaklardan Bazilika binasını tamamen kadraja sığdırıyorum.

20150424_162321

Yerde su kanalları yapılmış, kimi yer açık, diğer yerleri kapalı.

20150424_162444

Bazilikanın yanında devasa bir yapı da var.

20150424_162457

Antik binanı zemini blok taşlardan yapılmış, kenarları süslü oyulmuş.

20150424_162519

Bazilikanın ana kapısı devasa boyutta. Tuğlaların boyutuna bakılırsa binlerce tuğladan örülmüş.

20150424_162718

Kızıl Avlu – Serapedion

Bu olağan dışı tapınağın ön avlusu ile birlikte kapladığı alan 270.00 x 100.00 m, tapınak 60.00 x 20.00 m. boyutlarındadır. Çatısına kadar yüksekliğinin 25 m. olmasına karşılık, halen 19 m. kısmı ayaktadır. Anadolu’nun en görkemli dini anıtsal yapılarından birisidir.

Binanın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır. Avlusu, yüksek duvarlarla dışarıya kapalı idi. İç kısmının sütunlu galerilerle çevrili olduğu kabul edilir. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç adet anıtsal kapıdan girilmektedir. Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır.
Mısır Tanrılarına verilen önem sebebi ile tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiştir. Tapınağın avlusu ile bütünleşmesine engel teşkil eden Selinos çayında bugün halen kullanılmakta olan su tünelleri inşa edilerek hem arazinin bütünlüğü hem suyun kontrolü sağlanmış hem de meydana getirilen bu zor mühendislik örneği ile Roma’nın gücü, kudreti sergilenmeye çalışılmıştır.
Kızıl Avlu’nun Roma aşağı kentinin ızgara tarzındaki şehircilik sistemi içerisine oturtulduğu anlaşılmaktadır. Tapınağın ön avlusu günümüzde halen büyük ölçüde evlerle kaplı olduğu için tam olarak algılanamamaktadır.

Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kapı ağır mermer sövelerle çevrili, kapı kanatları çok büyük ve muhtemelen bronz kaplamalı idi. Çok ağır olması her zaman açılıp kapanmasını mümkün kılmakta idi. Bu bakımdan kontrol sağlamak amacıyla kapı önünde demir parmaklıklardan oluşan ikinci bir kapı tertibatı yer almakta idi.

Kutsal mekanın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Arka kısımda iki yüksek kaide yer almaktadır. Devrinde mermer kaplı olan bu kaidelerin üzerinde muhtemelen 10-12m. yüksekliğinde oturur durumda kolosol bir kült heykeli yer almakta idi. Bu podyum ve kaidenin altında bir sarnıç ve buradan ana binanın, yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp giden gizli geçitler ve merdivenler vardı. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın baş rahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeleti vardır. Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmektedir.

Erken Bizans döneminde kutsal mekanı içersine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir. T.Wiegand tarafından kazısı gerçekleştirilmiş olan bu kutsal yapı hakkındaki araştırmalar henüz tamamlanmamıştır.

Bazilikanın duvarında dev pencereler üç tane.

20150424_162749

Muğla’dan Doktor Bülent Savran ve Gözde Emine’yi birlikte çekiyorum geçit içinde.

20150424_163516

Gözde Emine’yi tek çekiyorum.

20150424_163530

Gözde Emine beni tek çekiyor.

20150424_163544

Bu kez ikimiz birlikte çekiliyoruz geçit içinde.

20150424_163555

Geçidin içinden, dışarıdaki Gözde Emine’yi çekiyorum.

20150424_163657_HDR

Kulelerden birinin tavanı tuğla ile örülerek kubbe biçiminde yapılmış. Tepesi delik, içerisini aydınlatıyor.

20150424_163827

Bu da modern çağ heykellerinden biri bahçede sütun başlığında sergileniyor. Tanrıça Emineusgözdelya

20150424_164111

Bazilika ziyareti bitiyor, hep beraber diğer antik yere, antik çağın sağlık merkezi olan Asklepion’a gidiyoruz kasaba içinden.

20150424_165102

Asklepion antik hastaneye vardık. Bisikletleri girişte bırakıp yayan olarak antik hastaneyi gezmeye başlıyoruz.

20150424_174217

Önümde gidenleri ana caddede çekiyorum.

20150424_174342

Duvarlarla örülmüş yapı yerin altında.

20150424_174453

İki sütun ve yüksek duvar.

20150424_174535

Sütunlu ana cadde, sütunların çoğu kırık, dökük.

20150424_174628

Beş tane sütun, değişik boyda kırık.

20150424_174703

Yer altında dehlizler yapılmış, geniş, ferah, serin. Dehlizin içini çekiyorum.

20150424_174731

Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu. Kazılarda kutsal yerin M.Ö 4 yy’dan beri var olduğu ve Hellenistik Dönemde geliştiği saptanmıştır.

Asklepios Kutsal Alanı, galerili avlusu, 3500 kişilik tiyatro yapısı, İmparator Hadrianus’a ait kült salonu, kütüphanesi, yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı ile Roma Dönemi’nde oldukça önemli bir sağlık merkeziydi.

M.S II. yüzyıl ortalarında burada 13 yıl kalmış olan hatip Aelius Aristides’ten tedavi şekillerini ve yöntemlerini öğrenmekteyiz. Burada genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları, açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi.

Sütunlar sıralı, yerde kalıntıları duruyor.

20150424_174742

Yer üstünde olduğu kadar yer altında da ayrı bir yapılar zinciri var. Hepsi de dehlizlerle birbirine bağlı.

20150424_174916

Her taraftan sular fışkırıp merdivenlerden akıp gidiyor. Yer altında da gözden kayboluyor. Su birikmiyor dehlizlerde.

20150424_174948

Rehberlerimiz bize tarih öncesi burada yapılan tedavi biçimlerinden bahsediyor. Pür dikkat dinliyoruz.

20150424_175050

Dikkatler rehberde, can kulağı ile dinliyorlar.

20150424_175125_HDR

Herkesin gözü kulağı rehberde.

20150424_175133

Kimisi de ayakta dinliyor.

20150424_175139

Kimisi de yere oturmuş.

20150424_175149

Doktorlar da pür dikkat dinliyor.

20150424_175244

Çeşmeden akan su şifalı diye içenler de oluyor.

20150424_180456

Tedavi yerinde ayrıca terapi için kocaman bir amfi tiyatro  yapılmış.

20150424_180513

Her taraf tarih fışkırmış, kalıntılarda belli.

20150424_180555

Yüksek duvar, karşısında sütunlar sıralı.

20150424_180558

Blok taşlar düzgünce oyulup şekil verilmiş. Kare şeklinde, iki tane oyuk yan yana.

20150424_180617

Üç tane sütun yan yana. Sütunlar düz, yivli. Başlıkları da tepelerinde.

20150424_180624

O zamanlar ustalara, sanata saygı varmış. Ustalar da ince işçilik üzerine gelişmiş güzel eserler meydana getirmiş. Şimdiki gibi kalıp çak içine beton dök, yarına kurusun yok. Bir kiriş mermerini günlerce, aylarca yontup görsel anlamda harika eserler meydana getirmişler. Oyuk yerlerini tam ölçüsünde oymak içi matematik hesaplamaları da bilmek gerek.

20150424_180651

Gördüğünüz sular merdivenin en alt basamağından çıkıp kendiliğinden akıp gidiyor.

20150424_180701

Tiyatronun yan duvarı düzgün taşlardan örülmüş. İki tane kapısı var, kapılar oturma yerlerinin altına giriş olarak kullanılıyor.

20150424_180706

Oturma yerlerinin üst tarafında dinlenenler var.

20150424_180813

Seyircilerin yürüdüğü basamaklar yukarıya kadar çıkıyor.

20150424_180848

Tiyatro basamaklarına oturup binlerce yıl önce acaba ne oyunları oynanmış diye düşünüyorum. En tepeden çekiyorum, kimileri oturmuş, kimileri desahnede duruyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150424_181026

Tiyatronun duvarları dibinde gelincikler çiçek açmış, kırmızı elbiselerini giymiş. Bahar aylarını en güzel giysileri ile karşılıyorlar. Kan kırmızı renkleri yeşil ile iyi bir kontrast oluşturmuş. Belki de o zamanlarda çiçeklerin bu muhteşem renkleri ile hastalar tedavi oluyordur.

20150424_181138

Gelincik çiçekleri arasına bir KUŞ gelip konuyor. Gerçi bu KUŞ ötmüyor ama ürkek bakışları ve tatlı gülüşleri ile etrafa neşe saçmaktan geri kalmıyor. Ayşe Kuş, gelincikler içinde poz veriyor.

20150424_181159

KUŞ’un yanına bir Güvercin uçup geliyor. İki KUŞ ta gelincik çiçekleri ile bir bütün oluşturmuş bahara renk katmaktalar. Ayşe kuş ve Aysel Ataş yan yana.

20150424_181219

Her yer ayrı bir güzel, her yer fotoğraflık. Biz de çekilmeden edemiyoruz bu güzel yerde. İçerden bizi çekiyor birisi. Biz gün ışığı altındayız.

20150424_181741

Çoğu yapı yıkılmış, sadece duvarların bir kısmı ayakta kalmış. Kalanlar bile muhteşem bir işçilik örneği ile karşımızda, seyirlik.

20150424_181825

Gözde Emine’yi yakından çekiyor. Yüzü tamamen kadrajı kaplamış.

20150424_181841_HDR

Kemerli niş önünde Gözde Emine beni çekiyor.

20150424_181848

Gez, gör bitmiyor, hepsi ayrı bir güzellik.

20150424_182012

Dikdörtgen bir kaide üç metreden fazla. Herhalde üzerinde heykel vardı ama alıp götürmüş tarihin kıymetini bilenler.

20150424_182035

Bu yapılar güçlü bir devlet ve zenginliği ifade ediyor. O zamanlar yaşamak vardı. Sanki geçmişe gitmişiz gibi. Geçmişte yaşıyoruz, yaşarken de huzur içindeyiz bir nebze olsun. Dünyanın dertleri yok, stres, şehrin kalabalığı, korkunç araç trafiği yok burada. Dünyayı da kurtarmıyoruz, yalan yok, aldatmaca yok. Sadece sessizlik, dinginlik ve huzur var. İçimizi kaplıyor bu terapi. Kemerli bir odanın köşesinde Gözde Emine bana poz veriyor.

20150424_182052

Sonunda turu bitiriyoruz antik hastanede. Bisikletlerin başına geliyoruz hep birlikte .Her zaman olduğu gibi bir kaç kişi geç kalıyor, onları bekliyorum. Büyük çoğunluk yola çıkıp kamp alanına hareket ediyor. Kalanlar da geldikten sonra birlikte kamp alanına doğru gitmeye başladık.

20150424_183316

Kamp alanımız Bergama belediyesine ait Güzellik Ilıcası tesislerinde park alanı. Yeşil alanda çadırları kuruyoruz. Çadırları kurarken Paramotoru ile tepemizde dolaşmaya başlıyor Doktor Bülent.

20150424_192906

Daha önce burada kamp atmıştık, bu yıl da belediye bizlere kapılarını açıyor. Çadırları çekiyorum.

20150424_192938

Doktor uçmayı özlemiş habire tepemizde uçup durmakta.

20150424_192953

Muğlalı bisikletçi, Eurovello bisiklet yolları Türkiye koordinatörü Feridun Ekmekçi ilginç bir tur çadırı kurmuş. Bisikletin ön tekeri söküp çadırın bir ucuna bağlanıyor. Diğer tarafı, giriş yeri de bisikletin gövdesine bağlanıyor. Kamçı bisikletçi için iyi bir çadıra benziyor. Rüzgarlı havalarda ne olur bilmem, bisiklet rüzgardan devrilme olasılığı yüksek. Feridun Ekmekçi çadırının önünde poz veriyor.

20150424_193822

Herkes kendi telaşında, çadırını kuran, duş alan, kişisel bakım yapan, turculuk ve kampçılık hakkında birbirleriyle fikir alış verişlerinde bulunanlar. Yani herkes kendi havasında. Kamp alanında çadırları çekiyorum.

20150424_193900

Olcay da etrafı dolaşarak kamp alanını gözetiyor.

20150424_194014

Akşam yemeğini yedikten sonra sunumlar oluyor. Sunumlar da Eurovello bisiklet rotaları ve Türkiye de yapılan çalışmalar. Sunumlar sonrasında sohbetler başlıyor gecenin bir zamanına kadar. Hava serinlemeye başladı. Ceketler, polarlar giyiliyor. Bu gün üç antik kent dolaştık, hakkında bilgiler aldık rehberlerden. Benim için iyi bir gün oldu diyebilirim. Daha önce gelip görsem de yeni şeyler keşfediyorum, yeni dostlar kazanıyorum. Kısaca hazinem çoğalıyor her geçen gün.

Bu gün yaptığım yol 52 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

4. AzBilinenAntikKentlerTuru 1.Gün

23 Nisan 2015 Perşembe

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Aliağa – Yenişakran – Yuntdağı Köseler köyü

 

Sen gittin gideli
İçimde öyle bir sızı var ki
Yalnız sen anlarsın
Sen şimdi uzakta
Cennette meleklerle
Bizi düşler ağlarsın

Bugün bayram
Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi

Sen yaz geceleri
Yıldızlar içinden ara sıra
Bize göz kırparsın
Sen soğuk günlerde
Kalbimi ısıtan en sıcak anımsın

Bugün Bayram
Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi

Bugün Bayram
Çabuk olun çocuklar
Annemiz bugün bizi bekler
Bayramlarda hüzünlenir melekler
Gönül alır bu güzel çiçekler…

Barış Manço

Öne çıkan görsel, Önde oturmuş Üç kişi, Olcay Ormankıran, ben ve Şafak Omaç. Arkada köylü kadınları sandalyelere oturmuş, ayakta bisikletçiler. Hep birlikte çocukları alkışlıyoruz.

11-2

Kış boyu yaptığımız keşif turları ve yerel yönetimlerle sıkı görüşmelerin sonucunda rotalar belirlendikten sonra artık hazırız. 4. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu Başlıyor. Kısaca ABAK Bisiklet Turu. Bu turun özelliği herkes kendi yükünü kendi taşıması ve her katılımcı gibi ABAK gönüllüsü olsak ta katılım ücretini bizler de ödüyoruz. Tur bir gönüllülük esasına dayalı olarak her katılımcı tura gönüllü olarak her işte el birliği ile keyifli bir tur düzenlemek. Katılım ücreti  daha çok yemek ücreti ve sosyal sorumluluk projesine katkı payı olarak belirleniyor. O da sıkı pazarlıklar sonucu olarak yemek ücretlerini olabildiği kadar aşağı çekmek. Forma, broşür gibi ıvır zıvır da vermiyoruz, gerek yok. Sonuçta bu tur Az bilinen antik kentleri tanıtmak, dayanışma, dostluk, gönüllülük, ABAK ateşi yakmak, sosyal sorumluluk gerektiriyor. Bir de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramını bir ilk okulda çocuklarla birlikte kutlamak. Bu yıl bizim göz ağrımız olan Yuntdağı Köseler köyü ilk okulundaki çocuklarla birlikte kutlamak. Sosyal sorumluluk projesi olarak ta köyde az sayıda bisiklet sahibi çocuklar var. Diğer çocuklara da birer bisiklet alalım diyerek kampanya başlatarak 20 tane bisiklet toplamayı başardık. Bisikletleri çocuklara vereceğiz. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turuna katılanlara kalıcı birer hediye verme fikri doğdu. Bu yıl küçük, cebe sığacak kadar, çakı, çatal, bıçak ve gazoz açacağı, katlanır bir hediye vermeye karar verildi. Bir tur bisikletçinin ve kampçının işine yarayacak.

20160619_005906_HDR

Bu turda artçı, süpürücü, teknik eleman, sağlık ekibi görevi bende Yedek malzeme teminini önceden yaptım.

Çarşamba akşamı İzmir de olanlar ve 1 gün önce İzmir’e gelen katılımcılara teknik toplantı olarak her zaman olduğu gibi bizlere kapısını sonuna kadar açan Cinatı sahibi Ahmet Yıldırım’a teşekkürler. Toplantıda bu yıl mor renk olan Buff ve yemek fişlerini taktim ederek kayıtlara başladık. Katılımcıların bir kısmı Aliağa’ya bisikletleri ile bir gün önce sürerek gittiler. Aliağa Kamp sorumlusu Şafak Omaç memleketi Gelibolu dan üzücü bir haber aldığı için apar topar gitmek zorunda kaldı. Bu biraz içimizi burktu. Mor renkli buff, üzerinde tarihi sütun ve başlıkları resmedilmiş.

20160619_005757_HDR

Her zaman olduğu gibi Konak saat kulesinde toplanıp saat kulesinin etrafında üç tur dönüp hacı olduktan sonra Alsancak metro istasyonuna giderek trenle gideceğiz.

Gün geldi, sabah erkenden kalkıp hazır olan bisikletim KUZ kapının önüne çıkarıp turu başlatıyorum. Sabahın ilk ışıkları bahçemdeki ağaçlara vuruyor. Baharın müjdecisi erguvanların ve limon çiçeklerinin mis gibi kokuları içinde kendimi yokuştan aşağı saldım. Dekor taşlı kemer, üstünda kartal heykeli.

20150423_074112

Sahil yoluna kısa sürede çıkıp henüz araç trafiğinin başlamadığı erken saatte Karataş’a varıyorum. Belediye bahçe işlerinin ektiği rengarenk çiçekleri görüntüsünde KUZ bana poz veriyor.

20150423_080607

Konak Saat kulesine erken vardım, pek gelen yoktu. Sonrasında katılımcılar gelmeye başladı yavaş yavaş. Kayıtlar alındı, hareket saati gelince toparlanıp hep birlikte Saat kulesinin önünde resim çekildik. Burada az kişiyiz, katılımcıların çoğu Aliağa dan bize katılacak.

20150423_083050

Saat kulesinin etrafında geleneksel üç turumuzu atıp hacı olduktan sonra Alsancak metro istasyonuna doğru gitmeye başladık. Üst geçitten Kordondaki bisiklet yolundan gideceğiz. Tabi ki herkesi yola çıkardıktan sonra en arkada gidiyorum.

20150423_083827

Kordon bisiklet yolundan Alsancak metro istasyonuna geliyoruz. Daha önceden bildirimde bulunduğumuz İzban yöneticileri bizleri erken saatte vagonlara alıp tek seferde Aliağa’ya sorunsuz varıyoruz. Aliağa da bizleri bekleyenlerle buluştuktan sonra ana yola çıkmadan şehir içinden giderek yoğun araç trafiğinden kurtulduk bir süre. Çanakkale yoluna çıktığımız yer de şehrin bitiminde olduğundan bizler için iyi oldu. Yol duble ve emniyet şeridi geniş olunca rahat sürüyoruz bisikletleri. İlk mola yerimiz Çaltıdere köyü. Burada çay, soda, ayran ile kumanyaları yiyerek enerji depoluyoruz. Biraz ilerde zorlu bir yokuş bizi bekliyor. Molanın ardından yola çıkarak hızlıca Yeni Şakran’a vardık. Buradan sonra yokuş başlıyor. Bir süre yol düzgün ve çift şerit. Cezaevine karar iyi olan yol tek şeride düşüp köy yoluna dönüşüyor.

20150423_125407

Yokuş başladıktan belli bir süre sonra yavaş yavaş dökülmeler başladı. Ben geldikten sonra kalanları tekrar yola devam etmelerini sağlıyorum. Yüklü olunca biraz zorlanacaklar. Yeni Şakran dan 15 Kilometre kadar bir yokuşumuz var.

20150423_134543

Bu yolda köyler dışında sadece bu kuyu var. İlk köy olan Kapıkaya köyüne de epey var. Çeşme için uygun bir kaynak yok, dağlar makilik çalılardan başka bir ağaçlık, çeşmenin olmamasına etken. Kutu başında bisikletim KUZ poz veriyor.

20150423_134557

Neyse ite kaka bu günün en yüksek yerine geldik; Kapıkaya köyü. Katılımcılardan biri elektrikli bisiklet ile gelmiş. Elbette zirveye çıkmadan aküsü bitti ve sert yokuşta elde gelmeye başladı. Haliyle arkada kaldı, artık onu gözeterek gidiyorum. Saat 15:00 te 23 Nisan Çocuk bayram kutlamaları başlayacak okulda. Bakalım yetişebilecek miyiz.

20150423_141137

Kapıkaya köyünden sonra inişe geçtik, bu kısa sürdü. Tekrar çıkmaya başladık, bu son yokuş.

20150423_142321

Karaahmetli köyüne geldik.

20150423_143907

Karaahmetli köyünden sonra tekrar iniş ve karşımızda Köseler köyü. Küçük, şirin ve sevimli bir köy. Çocukken söylediğimiz  şarkıyı hatırlıyorum;

Orda bir köy var, uzakta,

O köy bizim köyümüzdür.

Gezmesek de, tozmasak da

O köy bizim köyümüzdür.

Ahmet Kutsi TECER

20150423_151522

Soldaki tepe Aigai antik kentin olduğu yer. Köyden 2 Kilometre kadar yukarıda, çıkış yolu da kıvrımları ile görünüyor buradan. Yarın antik kenti dolaşacağız.

20150423_151525

Köye girip ilkokulun olduğu yere geldik. Köylüler muhtar ile bizleri okulun bahçesinde beklerken buluyorum. Program saati gelmek üzere, tüm hazırlılar yapılmış. En son da ben geldim ve arkada kimse kalmadı.

20150423_152043

Ben geldikten sonra çocukların hazırladığı program başladı. Okulun sevimli öğretmeni Hatice, öğrencilere çeşitli gösteri oyunları hazırlamış. İlk oyun da Aşuk ile Maşuk oyunu.

20150423_152657

Türk folklorunda yer alan, genelde vücutları boyanarak surat şekline getirilmiş ve yüzleri bir bez ile örtülmüş, biri erkek diğeri kız karakteri olan ve iki oyuncu tarafından müzik eşliğinde oynanan bir ortaoyunudur. Aşuk İle Maşuk oyunu; komik, eğlenceli, kareografili, müzikli geleneksel bir ramazan eğlencesidir.

Aşuk aşık olanı, Maşuk ise aşık olunanı temsil etmektedir.

20150423_152700

Aşuk ile Maşuk karşılıklı oynarken diğer öğrenciler onlara alkış tutarak destek veriyorlar.

20150423_152708

Aşuk ve Maşuk’un Hikayesi:

Aşuk ve Maşuk birbirilerini çok seviyorlar, ancak bir türlü birbirlerine açılamıyorlar. Bir gün Aşuk dayanamayıp Maşuk’un evine gidiyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:

– Kim o?

Aşuk cevap veriyor:

– BEN im!

Maşuk içerden sesleniyor:

– Git buradan!

Aşuk şaşırıyor. İnanamıyor, üzgün bir şekilde gidiyor. Dağlar, ovalar dolaşıyor. Maşuk’un aşkından ölecek duruma geliyor, olaylara anlam veremiyor. Dayanamayıp tekrar Maşuk’un kapısına geliyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:

– Kim o?

Diyor. Aşuk cevaplıyor:

-BEN im.

Maşuk içerden sesleniyor.

– Git buradan!

Aşuk deliye dönüyor. Bir türlü anlamıyor aşkının niye böyle yaptığını! Kendini yollara vuruyor. Aşkıyla eriyor da sebebini bulamıyor. Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Aşuk kendini Maşuk’un evinde buluyor bir gün. Kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:

-Kim o?

Aşuk cevaplıyor:

-SEN im.

Maşuk içerden sesleniyor:

-Gir içeri o zaman!

AŞK, SEN im diyebilmektir.

Aşuk ile Maşuk, belden aşağısı etek giymiş. Belden yukarısı tamamen kocaman bir kafa şeklinde.

20150423_152916

Sunucularımız tatlı, çocuksu sesleri ile bundan sonra çıkacak öğrenciyi anons ediyor.

20150423_153015

Minik öğrencimiz bayramlık kıyafetlerini giymiş, güzel sesi ile bizlere şiir dinletisi yapıyor. Ne de olsa kendi bayramı, şiirleri ile bizleri mest ediyor.

20150423_153053

Ardından dans gösterisi başlıyor. Ellerinde ponponlar kızlar önde, oğlanlar arkada müzik eşliğinde dans ediyor çocukça coşkularıyla.

Oynaya Oynaya Gelin Çocuklar
el ele el ele verin çocuklar

bir dünya bırakın biz çocuklara
 ıslanmış olmasın göz yaşlarıyla
oynaya oynaya gelin çocuklar
el ele el ele verin çocuklar

bir bahçe bırakın biz çocuklara
göklerde yer açın uçurtmalara
oynaya oynaya gelin çocuklar
el ele el ele verin çocuklar

bir barış bırakın biz çocuklara
ulaşsın şarkımız güneşe aya
oynaya oynaya gelin çocuklar
el ele el ele verin çocuklar

bir dünya bırakın biz çocuklara
üstüne yazalım sevgili dünya
oynaya oynaya gelin çocuklar
el ele el ele verin çocuklar

Adnan Çakmakçıoğlu

20150423_153342

Hatice Öğretmen çocukları heyecanlarını yatıştırmak ve şaşırdıkları yerde yardım ediyor.

20150423_153359

Bizler de büyük bir zevkle dans gösterisini dikkatlice seyrediyoruz. Bu gönülden yapılan gösteri her yerde olmaz. Köyün kadınları, anneler çocukların bu becerilerini sevgiyle izliyorlar. Duygu yüklü anlar yaşıyoruz.

20150423_153641

Şiir okumaları devam ediyor, coşkulu alkış alıyor öğrencimiz.

ÇOCUKLARIN DİLEĞİ

Çocuklar şarkı söylerken
Kanatlanır gökyüzüne
Melek olur.
Çocuklar şarkı söylerken
Sarı saçlı, mavi gözlü
Bebek olur.
Çocuklar şarkı söylerken
Bulut olur,
Gökkuşağı olur
Deniz olur.
Çocuklar şarkı söylerken
23 Nisanlarda
Pırıl pırıl saydam kanatlı
Kelebek olur.
Çocuklar şarkı söylerken
23 Nisanlarda
Dillerinde, gözlerinde
Yüreklerinde yalnızca
Bir dilek olur.
Teşekkürler Atatürk
Teşekkürler Atatürk

M. Macit TAŞ

20150423_153805

Çocuklar bize Nasreddin Hoca’nın bir fıkrasını canlandırıyorlar.

20150423_154025

Çocukların sunumu harika gidiyor, hepimiz duygulanıyoruz şarkılarınla, oyunlarınla, şiirleriyle. Onlar kendi bayramlarını kutluyor. Yaşadığım en güzel bayramlardan biri şimdi gerçekleşiyor gözlerimin önünde.

20150423_154347

Köylüler, bisikletçiler karışık bir durumda çocukları seyrediyor.

20150423_154413

Halk türküsü eşliğinde oynayan çocuklara rock dans ile karşılık veren başka çocuklar, oyunu gerçekten ilginç. Henüz farkında olmasalar da yaptıkları değişik bir oyun türü. Oyun içinde oyun. Hepsi müzik eşliğinde oluyor.

20150423_154755

Oynadıkları oyunla mutlu olan çocuklar bizleri de daha da mutlu ediyor. rock çu iki çocuk yerde.

20150423_154949_HDR

Müzik eşliğinde katılımcı sayısından bir esik olan sandalyeye müzik durunca oturma oyunu. Son kalan oturamayınca eleniyor. Böylece en son kalan oyunu kazanmış oluyor.

20150423_155225

Çocuklar müzik eşliğinde sandalyelerin etrafında dolanıyorlar.

20150423_155302

Bardak içinde un ve bir top var. Her öğrenci bardağa üfleyerek unları dışarı atmaya çalışarak topu ortaya çıkarmaya çalışıyor. Haliyle yüzleri beyaz un ile sıvanmadan oyun oynanmıyor. Üç kız, üç erkek çocuk bardaklara üflüyorlar.

20150423_160412

Yüzleri tamamen una bulaşıyor, bembeyaz oluyorlar.

20150423_160501

Arada çocuklar kafalarını kaldırıp birbirlerinin yüzüne bakarak kahkahalarla kendi hallerine gülüyor.

20150423_160524

Çocukların da bizlere bir hediyesi var, minik elleriyle yaptıkları hediyeyi Olcay ve Serhat’a sunuyor. Onlar da bizler adına hediyeyi kabul ediyorlar.

20150423_162038

Bizimde okula, Öğretmene ve Öğrencilere hediyelerimiz var. İlk önce Hatice öğretmene plaketimizi sunuyoruz.

20150423_162204

İşte en önemli ana geldik. Her çocuğa bisiklet kampanyamız sonucunda aldığımız bisikletleri çocuklara birer birer vermeye başladık.

20150423_162338

Olcay ve Serhat bir çocuğa bisiklet verirken.

20150423_162416

Minik bir kız öğrenciye, pembe bisiklet veriyoruz.

20150423_162458

Erkek öğrenci sevinçle bisiklete binmiş halde hediyeyi verenle poz veriyor.

20150423_162609

Bir çocuğa mavi bisiklet hediye ediliyor.

20150423_162650

Dostumuz Fırat Okutucu da bisikletini hediye ediyor erkek çocuğa.

20150423_162727

Beyaz bisiklete hayranlıkla bakan bir çocuk.

20150423_162802

Kızlara pembe bisiklet yakışır.

20150423_162849

Çocuk mutlu bir biçimde poz veriyor, şimdiye kadar aldığı en değerli hediye olmalı.

20150423_162918

Kız çocuğu bisiklete binerken yardımcı oluyoruz. Bisiklet çocuktan büyük.

20150423_163014

Mert te bir kız çocuğa bisikletini verip bindiriyor.

20150423_163050

Bir kız çocuk bisikletini alırken.

20150423_163152

Muhlis Dilmaç ta bir bisiklet hediye ediyor.

20150423_163224

Bisiklet için herkesin katkısı oldu, az yada çok. Çocuklara vermek, onları sevindirmek. Sevindiklerini görmek bize yetiyor. Ben de bir kız çocuğa bisiklet verip bindiriyorum. yeni bisikleti ile gezmesi çok hoşuna gidiyor.

10733956_1098416353518525_7786687109485539229_n

Alkışlar, tebrikler eşliğinde bayram kutlamaları devam ediyor. Serhat efe kıyafeti ile, Hatice öğretmenle poz veriyor.

20150423_163312

Bisikletleri verdikten sonra Öğrencilerle birlikte Harmandalı Zeybek oyununu oynuyoruz hep birlikte. Efe kıyafetlerini giymiş olan İlkay ve Serhat’a ben de eşlik ediyorum. Çocuklarla harmandalı oynuyoruz.

11182366_1098415073518653_4354986708844009917_n

Hediyelerimiz bitmiyor, köy öyle ahım şahım bir yer değil. Köylüler hayvancılıkla geçiniyor. O da anca boğaz tokluğuna. Üreticilerin her zaman kazanmadığı bir sistem. Aracılar sadece alım satımda kat be kat kazanıyor. Neyse biz konumuza dönelim. Her öğrenciye giyim eşyaları alarak hediye torbalarını veriyoruz birer birer. En güzel bayramımız en güzel çocuklarla birlikte kutlamak, onların sevinçlerini görmek gözlerimin nemlenmesine neden oluyor. Belki de gözüme toz kaçmıştır… Gözde Emine bir kız çocuğa hediyesini vermiş halde çekiyorum.

20150423_163441

Hediyeler verildikten sonra topluca bir resim çekiliyoruz cümbür cemaat. Köylüler ve bisikletçiler kaynaşması yaşanıyor. Büyükler arkada.

20150423_163801

Çocuklar önde, hediye paketleri ellerinde, sevinçler yüzlerinde.

20150423_163817

Ben de aralarına oturup elçek yapıyorum. Anca bu kadarı kadraja giriyor.

20150423_163858_HDR

Ben de özel olarak bisiklete yeni başlayan çocuklar için Tay Tay pedalsız bisikleti Hatice öğretmene sunuyorum. Tay Tay bisikletleri üreten Mustafa Karakuş ve Atilla Akagündüz köyün çocuklarına hediye olarak kampanyaya dahil oldular. Kendilerine teşekkürler.

20150423_165052

Bisiklet hediyelerini alan çocuklar neşe içinde binmeye başladılar okul etrafında. Sevinçlerini görmeye değer.

20150423_192445

Güneş batmak üzere ve çocuklar henüz bisikletten vaz geçmeyecekler. Zaten bisiklet bırakılır mı? Her zaman binilmeli, bisikletin mutlulukla bir ilişkisi olmalı.

20150423_193854

O anda güneşin batışını seyrederken bana yaşattığı bu güzel gün için Tanrıya şükür ediyorum.

20150423_193911

Gün kavuştu, hava birden karardı. Çadırları kurup akşam yemeğini yedikten sonra iyice soğuyan hava üşütmeye başladı. Köy muhtarının getirttiği odunları el arabasının içinde ABAK ateşini yakıyoruz. Ateşin etrafında toplanıp sıcak çay ve sohbet ile içimizi ısıtıyoruz.

20150423_224811

Gecenin bir vaktine kadar sohbet devam etti. Katılımcıların çoğu böyle bir gün yaşamadıklarını itiraf ediyor. Nasıl yaşasınlar ki? Şehirlerde 23 Nisan kutlamaları oluyor, çocuklar şiirler okuyup şarkılar söylüyor ama buradaki gibi coşkulu, içten ve samimi olmuyor. Yuntdağı Köseler köyündeki çocukların farklı bir özelliği var. Minik kalplerindeki kocaman yüreğini bizlere açarak sade, coşkulu ve ruhu olan bir 23 Nisan çocuk bayramı yaşatıyorlar bizlere. İşte bu ruh ABAK ruhunu oluşturuyor.

Bu gün yaptığımız yol 40 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc