30 Haziran 2018 Cumartesi
Velesbid bisiklet evi – Yeşilyurt
( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )
Hayatın hızıyla yaşadık o aşkı
Her şey bir anda başladı
Yaşandı
Ve bitti…
Ataol Behramoğlu
Öne çıkmış olan görsel, ekili ve ekili olmayan tarlalar arasından kıvrılarak giden toprak yol inişli çıkışlı. Yolda tek sıra giden bisikletlilerin uzaktan çektiğim resim.
Sabahın erken saatinde ovanın dinginliği ile uyanıyorum. Erkenden ayakyoluna gidip elimi, yüzümü yıkayıp bisikletimi alarak tahtadan yapılmış çardağa geldim. Çardak Urim Baba’nın kahvesi olarak kullandığımızdan kimse gelip oturmuyor. Tabelamı da astım çardağa. Çardakta kahve takımlarımı çıkarıp oturuyorum bir köşede. Benimle birlikte erken uyanan Hakan kahve içmeden önce çardak sakin iken beni çardakta çekiyor. Bisikletim KUZ önde park etmiş durumda.
Bahçede bulunan at kestanesi ağacı altından geçerken üst dala konmuş baykuş olduğunu fark ettik. Kameram ile alttan çekiyorum tünemiş baykuşu. Başı görünmüyor, başka yönden çekmenin olanağı yok. Yapraklar buna engel. Baykuş iyice gizlenmiş.
Binanın üst katına çıkıp yandan çekmeyi denedim ama kafasını bir türlü bana doğru çevirmedi. O yüzden şansızım.
Herkes uyanınca sabah kahvaltısını yapıyoruz birlikte. Festivallerde topluca hareket etmek gerekiyor. O yüzden kahvaltı ve yemek saatleri belirli zamanda yapılıp bitirilmesi gerek. Belirli saatte yola çıktık topluca. Bu gün de yanıma kahve takımları ve tamir takımları olan tek çantayı takıyorum bagaja. Ben Eşpedal ile birlikte bisiklet süreceğim. Teknik bir arıza olursa hemen icabına bakacağım. Birlikte yola çıktık, önümde hafif yokuşu çıkan bisikletliler yolu kaplamış durumda.
Yola çıktığımızda çektiğim video linki aşağıda.
https://youtu.be/dVjpRvO621Q
Uzayıp giden uçsuz bucaksız tarlalara daldık. Sadece traktörlerin kullandığı toprak yol inişli çıkışlı ve dalgalı yolda uzaklara giden bisikletçileri görüyorum. Biraz yüksekten çektiğim bu resim ovanın ilerisinde bir köy görünmekte dağın dibinde.
Tarlalar tam düz değil, benden epey uzakta olan öncü grubu dibime kadar getirerek geniş bir alanı kareye sığdırıyorum. Önümde üç bisikletçi var, toprak yol inişe geçiyor ve orası görünmüyor. Daha ileride yol ortaya çıkarak kıvrıla kıvrıla gidiyor. Bu resmi öne çıkmış olan görsel olarak seçiyorum.
Buğday tarlaları neredeyse tamamen sararmak üzere. Olgun başaklar dolgun gösteriyor. Fazla sürmez, buğdaylar biçilir.
Sarı renge bürünmüş buğday tarlalarının yanında tamamen yeşil ve çiçeğini açmış ay çiçeği sarı rengi ile tarlayı süslemiş.
Toprak yolun sağı ay çiçeği tarlası, solu sararmış buğday tarlası. Toprak yolda iki bisikletli.
Uzaklardan resmini çektiğim köye geldik. Beton direğe mavi boya ile VE MOLA sola ok işareti yapılarak bu köyde mola vereceğimizi belirtmişler. Yolun sağı solu bisikletler park etmiş, duvarın dibinde oturmuş dinlenen bisikletçiler. Kahveden çay – soda – gazoz – su alarak bir nebze olsun serinleyip dinleniyorlar.
Mola kısa sürede bitti, yola koyulduk. Biraz yüksekçe bayırın dibinden giden yolda gidiyor bisikletliler.
Eskişehir Anadolu platosunda, kırsal bir alanda, 800 metre civarında bir yükseklikte yer alıyor. Haliyle buralarda havalar biraz geç ısınmakta. Durum böyle olunca erikler de geç oluyor. Yol kıyısında yeşil erikleri görünce durup biraz yiyoruz mayhoş tadı ile. Daha önceden toplanmış erikler. Bize düşen bir kaç eriğin resmini çekiyorum.
Hava iyice sıcaklayınca ağaçların gölgeliği imdada yetişiyor. Burada durup gölgede dinlenen bisikletçiler var.
Gölgesinde dinlendiğimiz yerin tam karşısında çeşme var. Borudan akan su betondan yapılmış yalağa akıyor. Görme engelli arkadaşımız Berktuğ ayakkabılarını çıkarıp yalağın içine girdi. Sanırım pistonları ısınmış, o yüzden soğutacak. Çeşmenin anlına mermere Deveci Pınarı yazılmış.
Ben de ısınan pistonları soğutmak için yalağın içine girip çeşmeden akan su ile iyice soğutma çalışmaları yapıyorum.
Gölgelik yerde kavak ağaçlarının altı serin olunca mola süresi uzadı sanki. Herkes yere oturmuş, bir kaç kişi ayakta duruyor.
Yola tekrar devam ediyoruz. Tandem bisiklet önümden geçerken resmini çekiyorum. Önlerinde Bahadır Özer var.
Bazen önlerdeyim, az yüksekte durup gelen bisikletçilerin resmini çekiyorum. Solda Türk bayrağı dalgalanıyor.
Bazı yerde görevli durmuş, düz gitmeyip toprak yola sapmamızı gösteriyor. Bisikletçiler de toprak yola girerek rotadan çıkmamış oluyorlar.
Buğday tarlasını çekiyorum, ileride bisikletçileri görüyorum ama çok uzaktalar. Kırsal alanda küçük bir ağaç demeti yeşil görünüyor sadece.
Uzakta görünen bisikletçileri optik zoom ile yakınlaştırıp çekiyorum bir poz. Eşpedal derneğinden Didem Turan tandemi sürerken sarı saçlarını örgüsünden tanıdım. Makine çok iyi çekiyor, tam da istediğim gibi.
Eşpedal tandemleri ile gidersen onları çekmek durumunda kalıyorum. Ben de çekiyorum üşenmeden. Pilot beyaz, copilot kırmızı tişört giymiş.
Fazla yüksek olmasa da önümüzde bir yokuş var kıvrılarak çıkan. Ama çok uzaklarda.
Yokuşa gelen bisikletçileri uzaklardan çekiyorum. Sadece yol bisikleti kullanan birisi bisikletten inerek yürüyor. O da vitesleri yokuş için uygun olmaması nedeni ile çıkması zor.
Eskişehir’in bozkırında, kıvrıla, döne, ine – çıka tepeye çıkan yol. Birazdan o yolu aşacağız sabırla.
Sevimli bir bisikletçi yanımdan geçerken zafer işareti yapıyor bana dönüp.
Ve o yokuşa geldik, herkes kendi temposunda ağır ağır çıkarken çekiyorum bir poz.
Ben de yokuşa sarıp çıkıyorum. Tepede durup geriden çıkan tandem bisikleti çekiyorum. Pilot bana metalcilerin işaretini yapıyor parmakları ile.
Başka bir tandem bisikleti daha zafere ulaştı tepeye çıkarak.
En arkadan gelen iki tandem bisikletten birini Hakan kullanıyor pilot olarak. Copilotu ise Sadriye. Onları yalnız bırakmayan Serpil yanlarında. Arkalarından üstünde iki bisiklet bağlı araba takip ediyor.
Yokuş çıktık, şimdi iniş zamanı. Dikkatli inmek gerek, yol toprak, kayma olasılığı yüksek. Didem ve pilotu yokuştan aşağı kendilerini bırakmak üzere.
Bisikletçilerin her zaman başına gelen lastik patlağı kimilerine denk geliyor. Yama yapanları çekiyorum yanlarında durup. Her hangi bir şeye ihtiyaçları var mı diye sordum. Onlar da teşekkür edip hallederiz deyince yoluma devam ettim.
Uzaklarda rüzgar türbinleri görüyorum. Kamera ile yakınlaştırıp devasa türbinleri, pervaneleri çekiyorum. Henüz bitmemiş olacak ki dönmüyor pervaneler.
Buğday tarlaları arasından inen üç bisikletçiyi çekiyorum
Yeni bir köy daha çıkıyor karşımıza. Köy evleri dere yatağına kurulmuş sanki.
Eski, kerpiç bir köy evi. Tek katlı, üzeri kiremitle kaplanmış. İki küçük penceresinden duvarlarının kalın olduğunu görüyorum. Yarım metre var duvar kalınlığı. Ev yamacın başlangıcında.
Eskişehir’in kırsalında kurulmuş olan köyde ağaçlar dikilerek yeşillendirilmiş. Bozkır soğuğunda pek ağaç yetişmiyor anlaşılan.
Yeşillikler arasında kalmış kerpiçten bir dam.
Köyün evlerinin çoğu kerpiçten ve eski. Kimi duvar dikine yarılmış. İki yapı arasında traktör tekerleği konulmuş
Bu köyde mola veriyoruz. Köyün küçük kahvesi, solda. Bisikletçiler kahveye hücum ediyor. Cami, küçük minaresi ile yolun sonunda.
Kahvenin içi dolmuş taşmış durumda. Kendine yer bulanlar oturmuş çay içmeyi bekliyor. Tavan tahta lambri ile kaplanmış.
Hakan iyice sıcaklamış olacak ki buffunu çıkarıp başının üzerine örtmüş. Uzun saçlarını salmış bakışları sabit. Kim bilir neler düşünüyordur. İyice dalıp gitmiş halini optik zoom ile çekiyorum yakınlaştırıp.
Çaktırmadan ihtiyar bir köylüyü de çekiyorum. Küçük gözlerini ileriye doğru dikmiş bu kadar bisikletçiyi bir arada kahvenin içinde gördüğüne şaşırmış gibi bir hali var. Başında köylü kasketi. İnce bıyıkları ve kirli sakalı ile kim bilir neler yaşamıştır bu köyde.
Sıcaktan bunalmış Eşpedal üyelerinin konuşacak takatları kalmamış sanki. Hepsi sessizce oturuyor, Hakan da gözlerini kapatmış dinlendiriyor. Yanında Hüseyin garip oturmuş düşüncelerle baş başa. Rabia teneke gazoz kutusundaki son damlaları içiyor.
Pencereden dışarda duran Gündüz mavi kapının önünde güneş gözlüğünü takmış halde çekiyorum bir poz.
Rabia tenekede gazozunu içip serinlemiş, yüzünde tatlı bir gülümseme ile bana bakarken yanındaki copilotu Didem kaskı kafasında çekiyorum.
Duvarın dibinde tahta sıraya oturmuş Meliha’yı da bir arkadaş yanında.
Yaşı pek genç olmayan kahveci bu kadar kalabalığa çay demlemekle meşgul. Demliği küçük tüpte demliyor. Bu gün bir ayda kazanacağı parayı bir günde kazanmanın sevinci var sanki. Çünkü kahvede içecek ne varsa hepsi tükendi.
Elindeki kamera iyi olunca ister istemez etrafa daha değişik bakıyorsun, Eski köy kahvesinde o kadar çekilecek resim var ki hemen gözüme elektrik sayacı ve buşonlu sigortaları çekiyorum oturduğum yerden. Öyle kalkıp dibinden çekmeye gerek yok. Optik zoom yetiyor buna, biraz da mesleki olduğundan mekanik elektrik sayacı duvara monte edilmiş, dışarıdan gelen kablo alttan sayaca giriyor. Ana sigorta görünürde yok. Sağda, ayrı yerde iki eski tip buşonlu sigorta var. Porselenden yapılmış sigorta buşonu ampul gibi sökülüp takılıyor. Sigorta attı mı buşonu söküp içindeki porselen sigortaya ince teli bağlayıp takıyorsun ve elektrik geliyor tesisata. Sigorta buşonları sigara dumanı, nem, toz ile kaplanmış. Kirli sarı bir renge bürünmüş.
Kahveden dışarı çıkıp kesilmiş meşe odunlarını yakından çekiyorum. Yaz mevsimine girdiğimizden odunlar kış soğukları bastırınca sobada yanacak çıtır çıtır.
İki katlı kerpiç bir ev, çatısı oluklu kiremit kaplı. Üst kattaki pencere camlarının kırık olmasından evde kimsenin oturmadığı anlaşılıyor. Evin üst tarafı çamurla sıvalı ve beyaza boyanmış evvel zamanda. Şimdi ise alt kattaki duvarda çamur sıvalar dökülmüş kerpiçler görünüyor. Sağda bir metrelik kesilmiş odunlar dizelenmiş düzgünce.
Köyde bir süre yemek arabasının gelmesini bekledik. Bir binanın kaldırımında, gölgede otururken çatıdaki oluğa kuşlar gelip gidiyor cıvıldaşarak. Sabırla bekledim, bir kaç kez yakalamaya çalıştım ama resmini çekmek zor. En sonunda bir poz yakalıyorum serçe kuşunu. Çatı oluğunda durmuş, başını ileri uzatarak bakıyor. Gagası yarı açık durumda, pırr diye uçmadan önce alttan çekiyorum yere yatarak. Serçenin boynu ve alt gagasına kadar siyah tüyler var. Diğer tarafları açık renkte.
Ben yerde kuşu çekmeye çalışırken Hakan da sırıtarak beni çekiyor makinası ile. Madem o beni çekiyor ben de Hakan’ı çekiyorum aşağıdan beni çekerken.
Yemeği yedik, karnımız doydu. Bir kaç çocuk görünce onları çağırıp bakkala götürdüm. Bakkalda kadın vardı, çocuklara dondurma ısmarlıyorum BayKuş kesemdeki paralardan. Bakkalda iki kadın daha vardı. Onlar da imrenmiş olacaklar ki dondurma ısmarlamamı istediler. Ben de onları kırmadım ve ısmarladım. Köydeki mola epey sürdü, sonunda harekete geçebildik. Hava sıcak olunca gölge yerler aranıyor ve gölgelik bir yerde durarak arkada kalanların gelmesini bekliyoruz. Bisikletler park etmiş yol kıyısında, İsmail ve Ferdimen yere oturmuş dinleniyorlarken çekiyorum. Yorulmalarının nedenine gelince pilot olan Ferdimen’in pedalındaki göbek dağılmış. Ferdimen pedala basmıyor sadece direksiyonu idare ediyor. Güçlü ve kuvvetli olan İsmail copilot olduğundan arkada pedala basıp bisikletin gitmesini sağlıyor. Böyle idare ediyorlar. Ne de olsa eski ve tecrübeli bisikletçiler ikisi de. Hem sonra çok akıllılar, kafaları çalışıyor. Turu bırakmadan devam ediyorlar sonuna kadar. Ön aynakol ile orta aynakol arasındaki zinciri sökmüşler. Böylece İsmail rahatça pedal basıp Ferdimen pedalları boşta duruyor.
Mola yerine başarılı biçimde geliyor Ferdimen ve İsmail çifti. Biz de alkışlıyoruz ikisini de.
Hızlı tren yolunun yanındaki yerde arkada kalanların gelmesini bekliyoruz. Oturacak yer olmayınca kaldırıma dizeleniyor kimisi.
Yolun bu tarafındakiler yere oturmuş.
Ve diğer tarafındakiler. Diğer tarafta tostçu kıraathanesinde masa sandalye var. Buradakiler şanslı, çünkü oturuyorlar.
Tren boyunca giden yolda bisikletçiler gidiyorlar ardı sıra.
Hava kararmadan bisiklet evine geldik. Herkes soyundu dökündü, kimi soğuk su ile duşunu aldı. Akşam yemeğini beklemeye başlarken bahçede oturuyoruz. Meliha Tekin Ömer Kemal ile poz veriyor. Ömer Kemal çok sevimli ve cana yakın bir çocuk.
Yemek geliyor ve terasta güzel aşçılarımız yine bizlere bol kepçe yemek veriyorlar. Güneş ufka yaklaşmış parıldarken Gündüz tepsisine yemek alıyor.
Yemeklerimizi yedik, karnımız doydu. Sıra geldi kahve yapmaya. Çardakta oturulacak yer yok. Misafirlerimi çardağın dışında ağırlıyorum. ABAK turuna katılan müzik öğretmeni Burak Çardak ve Çiğdem Suzan için kahve pişirip ikram ediyorum. Burak iyi derecede yan flüt çalıyor. Bu akşam bizler için çalacak. Ben de onu zevkle dinleyeceğim.
Bu gecenin süprizi müzik öğretmeni olan Eser Büyükcan İlhan ve henüz 13 yaşında olan kızı ile birlikte konser verecekler. Ada Canata bize ARP çalacak. 6 ay önce geldiğimde böyle bir yeteneği yoktu ortalarda. 6 Ayda Arp merakı başlayınca öğrenip başarılı olmuş. Bakalım dinleyeceğiz. Sahnede Ada ve annesi hazırlıklarını yapıyor. Ada Arp önünde.
Ada Canata bize arp çalarken çektiğim video linki aşağıda
Bu da Eskişehir şarkıları video linki.
https://youtu.be/PA02TWknYmw
Erhan Can sevgilisine evlenme teklifini çiçek vererek yapıyor sahne önünde.
Kız da kabul ediyor evlenme teklifini ve başlıyorlar dans etmeye. İkisi de şimdiden mutlu. Bizleri de düğüne davet ettiler.
VelESBİD bisiklet evi olarak yemek fişi basmışlar. Tüm katılımcılara fişler verildi. Festival boyunca her öğün için bir tane fiş vereceğiz yemeği alırken. Haliyle bu kuralı kimse dikkate almıyor. Ben de fişlerin resmini çekiyorum hatıra olarak burada yerini alsın diye.
Akşamın geç saatlerine kadar müzik devam etti. Katılımcılar doyasıya eğlendi. Ben de Eser, Burak ve genç sanatçı Ada’yı dinlemekten zevk aldım. Onları dinlerken kendimi şanslı hissettim. Hele Ada ileride büyük bir sanatçı olacağını şimdiden belli etti Arp çalarken. Kısa sürede çok iyi Arp çalan Ada’yı ileride konser salonlarına girmek için bilet bulamayabiliriz.
Müzik ve eğlence bittikten sonra herkes çadırına çekildi. Artık dinlenme vakti. Gündüz uyuyan baykuş gece ötüşü ile avlanmaya çıkmış, sesini duyabiliyorum.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 62 Km civarı
Aşağıda yaptığımız yolun haritası