Etiket arşivi: athena tapınağı

4. AzBilinenAntikKentlerTuru 2.Gün

24 Nisan 2015 Cuma

Yuntdağı Köseler köyü – İsmailler – Bergama

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Onları daima yalnız kılan

neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların

ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer

yani birçok yüzün bileşkesi

Ahmet Telli

Öne çıkmış olan görsel, amfi tiyatronun üstünden sahne. Sahnede arkadaşlar, bir kısmı da seyirci bölümünde oturuyor.

20150424_181026

Havalar ısınmadı, hatta iyice düştü. Sıfırın altında olduğu kesin. Bunu sabah uyandığımda bagaj çantalarımın beyaz olmasından anlıyorum. Kırağı yağmış gece ve bayağı soğuktu. Kalın giyinmek gerek, sabahın soğuğu hasta edebilir bahar ayında. Kalkar kalkmaz çadırı ellemiyorum çünkü üzeri kırağı yağmış beyaza bürünmüş. Kahvaltıdan sonra toplarım artık.

20150424_065520

Güneş doğarken, çadırımla birlikte çekiyorum.

20150424_065048

Olcay da soğuktan titreyerek çadırından dışarı çıkıyor. Gözleri şiş, yüzüne güneşin ilk ışıkları henüz vurmaya başlamış. Sabah güneşi kime vurur acaba?

20150424_070136

Kamptakilerin hepsini uyandırıp toplanmalarını söylüyoruz. Kahvaltı da hazır, kalkan elini yüzünü buz gibi suda yıkayıp kahvaltı kuyruğuna giriyor. Kahvaltıyı kazı ekibinin kapalı bahçesinde yapıyoruz. Kahvaltının ardından masa, sandalyeleri toplayıp etrafı temizleyerek bulduğumuz gibi bıraktık.

Yüksüz olarak Aigai antik kente bisikletlerimizle gitmeye başladık. Doktor Bülent paramotor ile bizleri havadan çekim yaparak takip etti. Yolda giden bisikletçiler, üstünde de paraşüt süzülüyor.

100520147128

Aigai antik kenti köyden 2 Kilometre yukarıda. Biraz yokuş çıkacağız anlaşılan. Yol kıyısında çitlembik ağaçlarına Antep fıstığı aşılanmış ağaçları görmemiz mümkün. Henüz meyveleri taze, olgunlaşmamış. Köylüler buralardaki çitlembik ağaçlarını Antep fıstığı aşılayıp kendilerine gelir kaynağı yaratmış durumda.

100520147129

Aigai kazı başkanı ve ekibi ile birlikte antik kenti dolaşmaya başladık.

Manisa ili, Yunusemre ilçesine bağlı Yuntdağıköseler Köyü’nün 2 km. güneyindeki Gün Dağı’nın üzerinde, kısmen ayaktaki görkemli harabeleri ile dikkati çeken Aigai; antik yazarlara göre İ.Ö. 1100 yıllarından sonra Yunanistan’dan gelerek Kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aioller tarafından kurulmuştur. Herodotos (İ.Ö. 5.yüzyıl) Aigai’yi Aiollerin Aiolis Bölgesi’nde kurduğu 12 kent arasında saymaktadır. Aiollerin bölgeye gelişlerinin İ.Ö. 1100 tarihlerinde başladığı ileri sürse de, kazı sonuçları şimdilik kentin kuruluşunun İ.Ö. 8. yüzyılın sonlarından daha erkene gitmediğini göstermektedir.

Kent İ.Ö. 3. yüzyılın başlarından itibaren, Hellenistik Pergamon Krallığı’nın da desteğiyle bölgede ekonomik ve kültürel bir çekim merkezi olmuş, Tiyatro, Kent Meclisi Binası (Bouleuterion) ve Agora Binası gibi görkemli yapılarla donatılmıştır. Aigai antik kentindeki kazı çalışmaları 2004 yılından beri Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ersin Doğer başkanlığında yürütülmektedir.

http://aigai.info/

Üzeri yosun tutmuş blok taş ve derin vadi manzarası.

100520147137

Tiberius kapısı tabelası, burada Türkçe ve İngilizce açıklamalar yazılmış kapı hakkında.

100520147138

Kapıdan içeri girdikten sonra ilk kalıntılar göze çarpıyor. Binanın duvarları bir metre kadar kalmış.

100520147141

Yarım deliklere bakılırsa burası tuvalet olmalı.

100520147144

Hanüz kazı yapılmamış yerlerde, sütun parçaları görünüyor.

100520147155

Agora binasının ayakta kalmış yüksek duvarını yandan çekiyorum.

100520147156

Burası balık pazarı, gelen balıklar bu pazarda mezat ile satılıyormuş.

100520147158

Agorada dükkanlar.

100520147159

Antik kentin doğu tarafı derin uçurum ile doğal koruma sağlamış. Aslında üç tarafı da uçurum ve çıkılması epey zor olan bir tepe. Sadece çıktığımız taraftan girişi var ve savunmayı ona göre yapmışlar.

100520147160

Agora’nın devasa duvarı, dükkanları ve 3 katlı oluşu burada ticaretin çokça yapıldığı ve kentin zenginliğini ifade ediyor. Zamanında epey hareketliymiş Aigai.

100520147161

Dükkanlar büyük taş blok kayaların düzgün yontulmasıyla geniş ve arkada deposu olduğunu görebiliyoruz. Malları stoklayıp azar azar piyasaya sürüyorlardı demek ki.

100520147162

Doğal uçurum kenarına kale duvarı gibi taşlardan yapılmış. Pek düşmanın buradan saldırı gerçekleştireceği olası değil. Öyle olduğu halde duvar düzgün taşlardan yapılmış.

100520147165

Antik kenti bitirip köye dönüyoruz. Herkes eşyalarını bisikletine yükledikten sonra çoğunluk toplanıp harekete hazır duruma gelince yola çıkış başladı. Son kalan bir kaç kişiyi de hazırlanıp yola çıkarasıya kadar biraz bekledim. Kimse kalmayınca ben de tam yola çıkacaktım ki dün Aliağa dan peşimize takılıp köye kadar gelen köpeğin peşimizden tekrar geldiğini görünce köylü bir kadına rica edip bahçesine kapatmasını söyledik. Köpek bahçede kalınca peşimizden gelemedi. Yoksa hali perişandı. Dün ayakları yara olmuştu peşimizden koştururken. Köpeği de köyde bıraktıktan sonra ben de son kalanlarla yola çıkıyorum.

20150424_091512

Dün elektrikli bisikletle gelen arkadaş gece bataryalarını şarj etmiş artık yolda kalmam diyor bana. Ben de umarım yeterli şarj olmuştur bataryan diyerek cevap verdim.

20150424_091516

Yunt dağlarının sırtlarında bir iniyoruz bir çıkıyoruz. Fazla sert olmayan yokuşlar uzun sürmüyor.

20150424_091546

Köylü amcam Karakaçan’a binmiş bahçesine doğru gidiyor çalışmaya.

20150424_092303

Dağlar nedense makilik çalılardan bitki örtüsüne sahip. Gölgesinde durup dinleneceğin bir ağaç ta yok. Daha çok kayaçlardan bir arazi, pek toprak ta yok.

20150424_095547

Karşımıza ilk köy göründü, bu köy Seklik köyü.

20150424_095553

Seklik köyünün tabelasını çekiyorum.

20150424_100030

Grupta hızlı gidenlerin yanı sıra yavaş ta gidenler var. Onlara yetişiyorum çünkü elektrikli bisikletin bataryası çabucak bitti ve yokuşlarda elle gelmeye başladı.

20150424_101748

Pembişler beni yalnız bırakmıyor, pek alışkın değiller böyle turlara. Bir de yükleri var ama inatla bisikleti sürüyorlar.

20150424_105020

İsmailler köyünde çay molası verilmiş. Biz de çaya yetiştik. Tam kahvenin önüne geldik arkamdan gelen bir arkadaşın sırt çantasının kayışı zincire girerek arka aktarıcının kulağını kırıyor. Ona yapacak bir şeyim yok. Yedekte kulak olmayınca değiştiremiyoruz. Çayları içip bir dinlenelim bakalım. Çayları içerken elektrikli bisiklet te geldi. Artık böyle bisikletle gelemezsin bizimle, minibüse binip Bergama ya gideceksin dedim kendisine. Aktarıcı kulağı kırılan arkadaş ta Aliağa da bulunan arabasını almaya gidecek. O zaman sen bekle beraber gelirsiniz Bergama’ya diye bir çözüm bulduk. Yerde; Çaya gel, kahveye gel yazılmış sprey boya ile.

20150424_105935

Çay molasından sonra kalanları toparlayıp yola düzüldük. Burası yolun en yüksek yeri. Bisikletimin tripodundan resmimizi çekiyorum rüzgar türbinleri eşliğinde. Yedi kişiyiz resimde poz veren.

20150424_114808

Balaban köyünden geçiyoruz. Yunt dağlarının sırtlarında rüzgar türbinleri var. Rüzgar alan dağlar sürekli elektrik üretimi sağlayan türbinler bedava enerji üretip ülkemize katkı sağlamakta.

20150424_115944

Doğal oluşmuş çukurları su deposu olarak kullanılmakta. Yağan yağmurlardan biriken su hayvanların sulanmasında kullanılıyor. Bisikletim KUZ, gölet kenarında poz veriyor.

20150424_121539

Yunt dağları Bergama ya kadar uzanmakta. Dağlarda bir çok köy kurulmuş hayvancılık, zeytincilik yaparak geçimlerini sağlayıp ülke ekonomisine katkı sağlıyorlar. Maruflar köyünün tabelasını çekiyorum. Köyün minaresi görünüyor.

20150424_123507

Köyler ardı sıra geliyor. Armağanlar köyü ve minaresini tabela ile çekiyorum.

20150424_130433

Bakırçay havzası göründü, ovada en önemli yerleşim yeri de Bergama. Geldik sayılır.

20150424_130812

Dağlardan indik, ovadayız artık.

20150424_133311

Sanayi artıkları ile kirlenmiş Bakırçay nehrinden karşıya geçiyoruz dar, beton köprüden.

20150424_134448

Bergama şehre girmeden direk antik kentin olduğu yere geldik. Antik kent biraz yukarıda, tepeye kurulmuş. Çıkış yolu var ama biz teleferik ile çıkacağız. İşletme ile daha önce anlaşmıştık. Bizi ücretsiz yukarı çıkacağız. Antik kente giriş zaten turizm müdürlüğünden ücretsiz.

20150424_140150

Sıramız gelince 8 kişi teleferik kabinine biniyoruz. Elçek ile çekiyorum kabin içindekileri.

20150424_142146_HDR

Tepeye çıkarken aşağımızda bazı kalıntıları görüyorum.

20150424_142241

Yükseldikçe barajın göleti görünmeye başladı. Bazı antik yapılar göletin altında gömülü olarak kaldı.

20150424_142254

Yaklaştıkça heyecanım artıyor. İlk defa buraya çıkıyorum. Daha önce grubun arkasından geldiğim için ziyaret saati bitiminde geldiğimden dolayı çıkamamıştım .

20150424_142405

Bergama Akropolis’e giriş yapıyoruz misafir biletlerimizle.

20150424_142715

Bergama manzaralı Nazlı ile resim çekiliyorum. Beni Manisa bisiklet festivaline davet ediyor ama daha önce o tarihlerde başka yerlere tur programlamıştım. Sağlık olsun, başka zaman katılacağımı bildirdim.

20150424_143302

Antik kenti rehberlerimiz eşliğinde dolaşmaya başladık.

Pergamon, günümüzde İzmir iline bağlı Bergama ilçesinin merkezinin yerinde kurulu antik kentin adıdır. Pergamon, eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biriydi. MÖ 282-133 arasında da Pergamon Krallığı’nın başkentiydi. Pergamon adı, bir söylence kahramanı olan Pergamos’tan gelir. Pergamos’un, Teuthrania kralını öldürdükten sonra kenti ele geçirdiği ve kendi adını verdiği sanılır. Başka bir söylenceye göre de Teuthrania Kralı Grynos savaşta Pergamos’tan yardım istemiş, zaferden sonra iki kent kurdurarak birine onun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion adını vermiştir.

Yazılı belgelerde Pergamon’dan ilk kez MÖ 4. yüzyılın başlarında söz edilir. Kent daha sonra Pergamon Krallığı’nın başkenti oldu. Bu dönemde saray, tapınak, tiyatro gibi yapılarla yapıldı, kent kule ve surlarla çevrildi. Pergamon, krallığın Roma’ya bağlanmasından sonra da Batı Anadolu’nun sayılı kentlerinden biri olarak kaldı.

Eski kentin kalıntılarını, 1870’lerde Batı Anadolu’da demiryolu döşenmesinde çalışan Alman mühendis Carl Humann buldu. Pergamon’da ilk araştırma ve kazı çalışmalarına da 1878’de başlandı. Kazılar ve onarım çalışmaları günümüzde de sürmektedir.

Rehber etrafına toplanmış bisikletçiler.

20150424_143536

Yüksekten Bergama kasabasının binalarını çekiyorum.

20150424_143541

Yürüme yoluna tren raylarının traversleri döşenmiş, üzerinde yürüyoruz diğer yerlere.

20150424_144147

Epey kalabalık bir grup olarak dolaşıyoruz antik kenti.

20150424_144200

Kentin koruyucusu sayılan akıl ve savaş tanrıçası Athena adına yapılan Athena Tapınağı, Akropol’ün en önemli mekânıydı. Tiyatro terasının üzerinde bulunan bu tapınak, Dor düzeninde yapılmıştı. Kazılarda Athena Tapınağı’nın birçok parçası Berlin’e götürülerek aslına uygun biçimde orada yeniden kurulmuştur. Pergamon’da ise yalnızca temelleri kalmıştır.

20150424_144231

Üstü kapalı, kemerli bir yapı. İç içe iki kemer örülmüş. Girişi demir parmaklıkla kapatılmış.

20150424_144343

Athena Tapınağı’nın kuzeyinde dört salonlu bir kütüphane vardı. Burası Helenistik dönemin en büyük kitaplıklarından biriydi. Kütüphanede “Pergamon derisi” olarak adlandırılan parşömen üstüne yazılmış 200 bin kitap bulunduğu bilinmektedir. Romalı asker ve devlet adamı Marcus Antonius, MÖ 41’de kitapların tümünü Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya armağan etmiştir.

20150424_145215

Pergamon kentinin Akropol’ü (“kentin yukarı bölümü”), Bakırçayı’nın suladığı ovaya egemen bir tepenin üzerinde yer alır. Büyük bir kale görünümündeki Akropol’ün ana kapısına varmadan solda Hereoon’un kalıntıları vardır. Heroon, Antik Yunanistan’da bir kahraman ya da yarı tanrı adına yapılmış ve çevresi sütunlu bir galeriyle çevrili kutsal yerlerin adıydı. Heroon’da, dinsel törenin yapıldığı oda (kült odası) geniş bir ön galerinin arkasındaydı. Heroon’un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma bir dizi dükkândan oluşan uzun bir yapı bulunuyordu.

20150424_145340

Sıralı bir çok sütun, üstünde kirişlerle sabitlenmiş.

20150424_145347

Dilek taşlı kuyu, bozuk paraları sütun başlığına atarak üzerinde durmasını sağlıyorsun. Eğer durursa dileğin kabul oluyor. Kuyunun dibindeki paranın çokluğu, sütun üzerindeki paranın azlığı pek te başarılı atış yapılmadığını gösteriyor. Gerçekten de sütun başlığının üzerinde parayı kondurmak zor.

20150424_145501

Kuyunun etrafında toplanmış olanlara rehber antik kenti anlatıyor.

20150424_145636

Rehberimiz bizleri tarih öncesine götürüyor anlatımıyla.

20150424_145641

Sütunlar sıralı, üstünde kirişler.

20150424_145900

Sıralı sütunları yandan çekiyorum.

20150424_145920

Dört sütun, üzerinde süslü kirişler. Tapınağın köşesini oluşturmuş.

20150424_145924

Athena Tapınağı’nın güneyindeki bir terasta Zeus Sunağı yer alıyordu. Zeus Sunağı da Berlin’e götürülmüş ve onarılarak oradaki Pergamon Müzesi’ne (Pergamon Museum) koyulmuştur. Helenistik dönemi mimarisinin en güzel örneği olan sunağın Pergamon’da yalnızca temelleri kalmıştır. Zeus Sunağı’nın güneyinde Yukarı Agora bulunur. Agora, güney ve kuzeydoğudan Dor düzeninde sütunlu galerilerle çevriliydi. Agora’da toplanan halk, siyaset ve ticaretle ilgili konuları yönetimle görüşüp konuşuyordu. Agora’nın kuzeybatısında Agora Tapınağı bulunuyordu. Akropol’ün en yüksek yerinde Pergamon krallarının sarayları yükseliyordu. Günümüze bu sarayların yalnızca zemini ve temelleri ulaşmıştır. Sade görünümlü bu yapılarda odalar sütunlu bir avlu çevresine sıralanıyordu. Avlunun ortasında kocaman çitlembik ağacı boy gösteriyor.

20150424_145932

Rehberimiz anlatmaya devam ediyor.

20150424_150025

Dar koridorlarda dolaşıyoruz.

20150424_150200

Sütunlar, yüksek duvarın üzerine konulmuş, üzerinde kirişler.

20150424_150239

Zeminde bir parça beyaz mermer, üzerine sekiz köşeli yıldız çizili.

20150424_150332

Tapınağa ait olduğunu sandığım çatı kirişinin kalıntı parçaları duvar üzerine yerleştirilmiş. Üçgen alın parçaları yarım yapılmış.

20150424_150402

Athena Tapınağı’nın batısındaki dik yamaçta, yaklaşık 10 bin kişilik bir tiyatro yer alır. Helenistik dönemde yapılan tiyatronun uçuruma bakan ön tarafı setlerle sağlamlaştırılmıştı. Tiyatronun ahşap bir sahnesi vardı ve bu sahne sökülüp takılabilecek biçimde yapılmıştı.

Akropol’ün bir başka tapınağı olan Dionysos Tapınağı, tiyatro terasının kuzeyindeydi. 25 basamakla çıkılan bir podyum üzerinde bulunan tapınağın yalnız ön yüzünde sütunlar vardı. Tiyatro oturma yerleri ve Bergama kasabası.

20150424_150420

Tiyatro altına kemerli geçitler yapılmış, Geçitler iki tane yan yana.

20150424_150445

İki kemerli geçit girişi.

20150424_150505

Tiyatronun üstünde toplanmış olanları çekiyorum.

20150424_150818

Arkadaşların yanına iniyorum.

20150424_150909

Bergama kasabasını çekiyorum tiyatrodan.

20150424_150935

Dar binaların arasında elçek çekiyorum kendimi ve arkadaşları.

20150424_151918_HDR

Kemerli geçitlerden oluşmuş koridor. Koridor epey uzun.

20150424_151931

Yüksek tavanlı oda, demir parmaklıkla kapatılmış.

20150424_152012

Başka bir oda, yüksek tavanlı, içinde taşlar istiflenmiş düzgün olarak.

20150424_152430

Yüksek istinat duvarı ile dükkanlar sağlama alınmış.

20150424_152542

Kimi yerde de çok alçak kemerli geçit yapılmış. İnsan boyundan alçak.

20150424_152555

Başka bir yapıya doğru gidiyoruz.

20150424_152616

Antik kalıntılarda gezimiz devam ediyor.

20150424_152717

Tiyatro oturma yerlerine oturup dinleniyor yorulanlar.

20150424_152857

Dünyanın en dik tiyatrosu, aşağıya bakmaya korkuyor insan.

20150424_152948

Tiyatro oturma yerlerinde gezinenleri çekiyorum.

20150424_153126

Bazen de beni çekiyorlar.

20150424_153153

Almanya ya kaçırılan Zeus sunağının maketine bakmakla yetiniyoruz. Camekan maket önüne oturmuş, rehberi dinleyenler var.

20150424_153425

Sevgili Gözde Emine üç küp’ün ortasındaki küp’e yaslanmış poz veriyor.

20150424_155050

Akropol ziyaretini bitirip teleferiğe tekrar bindik. Karşımdaki üç kişiyi çekiyorum. Şerafettin, Gözde Emine ve Asuman Şen.

20150424_155727

Gözde Emine de bizi çekiyor, yanımda Baattin Şimşek var.

20150424_155822

Hep birlikte Elçek yapalım deyince kareye girmek için kabinin bir tarafına yüklendik. Kabin yamuldu resim çekesiye kadar. Ne yapalım çılgınlık her yerde. Gözde Emine elçek ile çekiyor altı kişiyi.

20150424_155841

Teleferikten indikten sonra Bazilika ören yerine doğru gidiyoruz.

20150424_161704

Bazilika, Kızıl avlu denilen yeri gezmeye başlıyoruz. Kırmızı tuğlalardan yapılmış bazilika duvarları devasa boyutta. Yakından kadraja sığmıyor, duvarlar çok yüksek.

20150424_162028

Bazilikanın köşe duvarını çekiyorum. Duvar çok düzgün örülmüş ve yüksek.

20150424_162056

Yerde yeni sütun yontulmuş yatıyor.

20150424_162222

Devasa duvarlarda tahrip edilen yerleri restorasyon çalışmaları devam ediyor. Sol tarafa iskele kurulmuş.

20150424_162230

Antik kalıntılardan kirişler yerde sergileniyor.

20150424_162311

Bir çok kiriş, sütun avluda serpiştirilmiş.

20150424_162313

Rehber etrafına toplanmış dinleyiciler, kalıntılar ve bazilikanın yüksek duvarı.

20150424_162317

Uzaklardan Bazilika binasını tamamen kadraja sığdırıyorum.

20150424_162321

Yerde su kanalları yapılmış, kimi yer açık, diğer yerleri kapalı.

20150424_162444

Bazilikanın yanında devasa bir yapı da var.

20150424_162457

Antik binanı zemini blok taşlardan yapılmış, kenarları süslü oyulmuş.

20150424_162519

Bazilikanın ana kapısı devasa boyutta. Tuğlaların boyutuna bakılırsa binlerce tuğladan örülmüş.

20150424_162718

Kızıl Avlu – Serapedion

Bu olağan dışı tapınağın ön avlusu ile birlikte kapladığı alan 270.00 x 100.00 m, tapınak 60.00 x 20.00 m. boyutlarındadır. Çatısına kadar yüksekliğinin 25 m. olmasına karşılık, halen 19 m. kısmı ayaktadır. Anadolu’nun en görkemli dini anıtsal yapılarından birisidir.

Binanın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır. Avlusu, yüksek duvarlarla dışarıya kapalı idi. İç kısmının sütunlu galerilerle çevrili olduğu kabul edilir. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç adet anıtsal kapıdan girilmektedir. Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır.
Mısır Tanrılarına verilen önem sebebi ile tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiştir. Tapınağın avlusu ile bütünleşmesine engel teşkil eden Selinos çayında bugün halen kullanılmakta olan su tünelleri inşa edilerek hem arazinin bütünlüğü hem suyun kontrolü sağlanmış hem de meydana getirilen bu zor mühendislik örneği ile Roma’nın gücü, kudreti sergilenmeye çalışılmıştır.
Kızıl Avlu’nun Roma aşağı kentinin ızgara tarzındaki şehircilik sistemi içerisine oturtulduğu anlaşılmaktadır. Tapınağın ön avlusu günümüzde halen büyük ölçüde evlerle kaplı olduğu için tam olarak algılanamamaktadır.

Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kapı ağır mermer sövelerle çevrili, kapı kanatları çok büyük ve muhtemelen bronz kaplamalı idi. Çok ağır olması her zaman açılıp kapanmasını mümkün kılmakta idi. Bu bakımdan kontrol sağlamak amacıyla kapı önünde demir parmaklıklardan oluşan ikinci bir kapı tertibatı yer almakta idi.

Kutsal mekanın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Arka kısımda iki yüksek kaide yer almaktadır. Devrinde mermer kaplı olan bu kaidelerin üzerinde muhtemelen 10-12m. yüksekliğinde oturur durumda kolosol bir kült heykeli yer almakta idi. Bu podyum ve kaidenin altında bir sarnıç ve buradan ana binanın, yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp giden gizli geçitler ve merdivenler vardı. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın baş rahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeleti vardır. Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmektedir.

Erken Bizans döneminde kutsal mekanı içersine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir. T.Wiegand tarafından kazısı gerçekleştirilmiş olan bu kutsal yapı hakkındaki araştırmalar henüz tamamlanmamıştır.

Bazilikanın duvarında dev pencereler üç tane.

20150424_162749

Muğla’dan Doktor Bülent Savran ve Gözde Emine’yi birlikte çekiyorum geçit içinde.

20150424_163516

Gözde Emine’yi tek çekiyorum.

20150424_163530

Gözde Emine beni tek çekiyor.

20150424_163544

Bu kez ikimiz birlikte çekiliyoruz geçit içinde.

20150424_163555

Geçidin içinden, dışarıdaki Gözde Emine’yi çekiyorum.

20150424_163657_HDR

Kulelerden birinin tavanı tuğla ile örülerek kubbe biçiminde yapılmış. Tepesi delik, içerisini aydınlatıyor.

20150424_163827

Bu da modern çağ heykellerinden biri bahçede sütun başlığında sergileniyor. Tanrıça Emineusgözdelya

20150424_164111

Bazilika ziyareti bitiyor, hep beraber diğer antik yere, antik çağın sağlık merkezi olan Asklepion’a gidiyoruz kasaba içinden.

20150424_165102

Asklepion antik hastaneye vardık. Bisikletleri girişte bırakıp yayan olarak antik hastaneyi gezmeye başlıyoruz.

20150424_174217

Önümde gidenleri ana caddede çekiyorum.

20150424_174342

Duvarlarla örülmüş yapı yerin altında.

20150424_174453

İki sütun ve yüksek duvar.

20150424_174535

Sütunlu ana cadde, sütunların çoğu kırık, dökük.

20150424_174628

Beş tane sütun, değişik boyda kırık.

20150424_174703

Yer altında dehlizler yapılmış, geniş, ferah, serin. Dehlizin içini çekiyorum.

20150424_174731

Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu. Kazılarda kutsal yerin M.Ö 4 yy’dan beri var olduğu ve Hellenistik Dönemde geliştiği saptanmıştır.

Asklepios Kutsal Alanı, galerili avlusu, 3500 kişilik tiyatro yapısı, İmparator Hadrianus’a ait kült salonu, kütüphanesi, yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı ile Roma Dönemi’nde oldukça önemli bir sağlık merkeziydi.

M.S II. yüzyıl ortalarında burada 13 yıl kalmış olan hatip Aelius Aristides’ten tedavi şekillerini ve yöntemlerini öğrenmekteyiz. Burada genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları, açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi.

Sütunlar sıralı, yerde kalıntıları duruyor.

20150424_174742

Yer üstünde olduğu kadar yer altında da ayrı bir yapılar zinciri var. Hepsi de dehlizlerle birbirine bağlı.

20150424_174916

Her taraftan sular fışkırıp merdivenlerden akıp gidiyor. Yer altında da gözden kayboluyor. Su birikmiyor dehlizlerde.

20150424_174948

Rehberlerimiz bize tarih öncesi burada yapılan tedavi biçimlerinden bahsediyor. Pür dikkat dinliyoruz.

20150424_175050

Dikkatler rehberde, can kulağı ile dinliyorlar.

20150424_175125_HDR

Herkesin gözü kulağı rehberde.

20150424_175133

Kimisi de ayakta dinliyor.

20150424_175139

Kimisi de yere oturmuş.

20150424_175149

Doktorlar da pür dikkat dinliyor.

20150424_175244

Çeşmeden akan su şifalı diye içenler de oluyor.

20150424_180456

Tedavi yerinde ayrıca terapi için kocaman bir amfi tiyatro  yapılmış.

20150424_180513

Her taraf tarih fışkırmış, kalıntılarda belli.

20150424_180555

Yüksek duvar, karşısında sütunlar sıralı.

20150424_180558

Blok taşlar düzgünce oyulup şekil verilmiş. Kare şeklinde, iki tane oyuk yan yana.

20150424_180617

Üç tane sütun yan yana. Sütunlar düz, yivli. Başlıkları da tepelerinde.

20150424_180624

O zamanlar ustalara, sanata saygı varmış. Ustalar da ince işçilik üzerine gelişmiş güzel eserler meydana getirmiş. Şimdiki gibi kalıp çak içine beton dök, yarına kurusun yok. Bir kiriş mermerini günlerce, aylarca yontup görsel anlamda harika eserler meydana getirmişler. Oyuk yerlerini tam ölçüsünde oymak içi matematik hesaplamaları da bilmek gerek.

20150424_180651

Gördüğünüz sular merdivenin en alt basamağından çıkıp kendiliğinden akıp gidiyor.

20150424_180701

Tiyatronun yan duvarı düzgün taşlardan örülmüş. İki tane kapısı var, kapılar oturma yerlerinin altına giriş olarak kullanılıyor.

20150424_180706

Oturma yerlerinin üst tarafında dinlenenler var.

20150424_180813

Seyircilerin yürüdüğü basamaklar yukarıya kadar çıkıyor.

20150424_180848

Tiyatro basamaklarına oturup binlerce yıl önce acaba ne oyunları oynanmış diye düşünüyorum. En tepeden çekiyorum, kimileri oturmuş, kimileri desahnede duruyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150424_181026

Tiyatronun duvarları dibinde gelincikler çiçek açmış, kırmızı elbiselerini giymiş. Bahar aylarını en güzel giysileri ile karşılıyorlar. Kan kırmızı renkleri yeşil ile iyi bir kontrast oluşturmuş. Belki de o zamanlarda çiçeklerin bu muhteşem renkleri ile hastalar tedavi oluyordur.

20150424_181138

Gelincik çiçekleri arasına bir KUŞ gelip konuyor. Gerçi bu KUŞ ötmüyor ama ürkek bakışları ve tatlı gülüşleri ile etrafa neşe saçmaktan geri kalmıyor. Ayşe Kuş, gelincikler içinde poz veriyor.

20150424_181159

KUŞ’un yanına bir Güvercin uçup geliyor. İki KUŞ ta gelincik çiçekleri ile bir bütün oluşturmuş bahara renk katmaktalar. Ayşe kuş ve Aysel Ataş yan yana.

20150424_181219

Her yer ayrı bir güzel, her yer fotoğraflık. Biz de çekilmeden edemiyoruz bu güzel yerde. İçerden bizi çekiyor birisi. Biz gün ışığı altındayız.

20150424_181741

Çoğu yapı yıkılmış, sadece duvarların bir kısmı ayakta kalmış. Kalanlar bile muhteşem bir işçilik örneği ile karşımızda, seyirlik.

20150424_181825

Gözde Emine’yi yakından çekiyor. Yüzü tamamen kadrajı kaplamış.

20150424_181841_HDR

Kemerli niş önünde Gözde Emine beni çekiyor.

20150424_181848

Gez, gör bitmiyor, hepsi ayrı bir güzellik.

20150424_182012

Dikdörtgen bir kaide üç metreden fazla. Herhalde üzerinde heykel vardı ama alıp götürmüş tarihin kıymetini bilenler.

20150424_182035

Bu yapılar güçlü bir devlet ve zenginliği ifade ediyor. O zamanlar yaşamak vardı. Sanki geçmişe gitmişiz gibi. Geçmişte yaşıyoruz, yaşarken de huzur içindeyiz bir nebze olsun. Dünyanın dertleri yok, stres, şehrin kalabalığı, korkunç araç trafiği yok burada. Dünyayı da kurtarmıyoruz, yalan yok, aldatmaca yok. Sadece sessizlik, dinginlik ve huzur var. İçimizi kaplıyor bu terapi. Kemerli bir odanın köşesinde Gözde Emine bana poz veriyor.

20150424_182052

Sonunda turu bitiriyoruz antik hastanede. Bisikletlerin başına geliyoruz hep birlikte .Her zaman olduğu gibi bir kaç kişi geç kalıyor, onları bekliyorum. Büyük çoğunluk yola çıkıp kamp alanına hareket ediyor. Kalanlar da geldikten sonra birlikte kamp alanına doğru gitmeye başladık.

20150424_183316

Kamp alanımız Bergama belediyesine ait Güzellik Ilıcası tesislerinde park alanı. Yeşil alanda çadırları kuruyoruz. Çadırları kurarken Paramotoru ile tepemizde dolaşmaya başlıyor Doktor Bülent.

20150424_192906

Daha önce burada kamp atmıştık, bu yıl da belediye bizlere kapılarını açıyor. Çadırları çekiyorum.

20150424_192938

Doktor uçmayı özlemiş habire tepemizde uçup durmakta.

20150424_192953

Muğlalı bisikletçi, Eurovello bisiklet yolları Türkiye koordinatörü Feridun Ekmekçi ilginç bir tur çadırı kurmuş. Bisikletin ön tekeri söküp çadırın bir ucuna bağlanıyor. Diğer tarafı, giriş yeri de bisikletin gövdesine bağlanıyor. Kamçı bisikletçi için iyi bir çadıra benziyor. Rüzgarlı havalarda ne olur bilmem, bisiklet rüzgardan devrilme olasılığı yüksek. Feridun Ekmekçi çadırının önünde poz veriyor.

20150424_193822

Herkes kendi telaşında, çadırını kuran, duş alan, kişisel bakım yapan, turculuk ve kampçılık hakkında birbirleriyle fikir alış verişlerinde bulunanlar. Yani herkes kendi havasında. Kamp alanında çadırları çekiyorum.

20150424_193900

Olcay da etrafı dolaşarak kamp alanını gözetiyor.

20150424_194014

Akşam yemeğini yedikten sonra sunumlar oluyor. Sunumlar da Eurovello bisiklet rotaları ve Türkiye de yapılan çalışmalar. Sunumlar sonrasında sohbetler başlıyor gecenin bir zamanına kadar. Hava serinlemeye başladı. Ceketler, polarlar giyiliyor. Bu gün üç antik kent dolaştık, hakkında bilgiler aldık rehberlerden. Benim için iyi bir gün oldu diyebilirim. Daha önce gelip görsem de yeni şeyler keşfediyorum, yeni dostlar kazanıyorum. Kısaca hazinem çoğalıyor her geçen gün.

Bu gün yaptığım yol 52 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Tur 14. Gün

29 Haziran 2013 Cumartesi

Beçin Kalesi – Milas – Bafa – Kapıkırı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Üç Dengesiz Bisikletçinin Maceraları

 

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…
… Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.

Nazım Hikmet Ran

Öne çıkmış olan görsel, Kapıkırı köyündeki Heraklia antik kentinin duvarı dibinde Bafa gölü ve Beşparmak dağının kayalıklı eteklerinin manzarasını izliyorum.

1049099_10151684516389861_885685353_o

Bütün gece köpeklerin havlamalarını duyarak yarı uyanık sabahı ettim. Yavru köpekler en ufak bir harekette oturduğu yerden havlamaya bir başlıyor, diğer köpekler de ona eşlik ediyorlar. Öyle gidip te dalaşmıyorlar gelen tehlikeye, oturdukları yerden havlıyorlar sürekli. Ta ki Güneş doğasıya kadar. Gün ağarıp Güneş doğduktan sonra sesleri kesildi de biraz uyuyabildim. Yeşil çadır dibinde uyuyan üç köpek. Sabaha kadar havlamaktan yorulmuş, şimdi uyuyorlar. Güneş doğduktan sonra kalkıp dışarıya çıktım. Gördüğüm manzara bu, anaç köpek ve yavruları etrafta uyuyorlar. Bir derece de bizleri korumuş oldular. Karşıda ocak var, ateşi burada yakıyor piknikçiler.

290620132961

İrfan uzandığı yerden çadır kenarında oturmuş siyah tüylü köpeği çekiyor ayaklarının ucunda.

1064936_10151684521084861_1984906590_o

Yanımızda yiyecek olarak sadece birkaç parça ekmek vardı, ekmekleri de köpeklere verdik. Buraya gelip böyle köpek sürüsü ile karşılaşacağımızı bilseydik dün akşam yediğimiz yemeğin artıklarını getirip köpeklere verirdik, neyse ki yanımızda biraz ekmek vardı.

290620132968

Bir çekirge gidon çantasına gelip konmuş bizleri izliyor ne yapıyoruz diye. Ben de yakından resmini çekiyorum ama çekirge net çıkmamış. Arkada çınar ağacının kalın gövdesi ve dayalı bisikletler.

290620132960

Kaleyi ve içindekileri şöyle bir dolaşayım dedim, ne var ne yok diye. Bir bina onarılarak duvarları yenilenmiş. Alt köşede üst üste üç tane kitabe yerleştirilmiş.

290620132962

Beçin kalesi

Milas’ın  5 km güneyinde yer alan Beçin Beldesinin girişinde, Milas-Ören yolundan sağa sapan bir yolla kalıntılara ulaşmak mümkündür. Platonun kuzey ucundaki dik kayalıkta yer alan kale ise hemen göze çarpar.

Tarih içinde Pezona ( Ortaçağ İtalyan Kaynaklarında) Barçın, Berçin, Peçin ve Beçin ( Türk-İslam Kaynaklarında) gibi değişik isimlerle anılan Beçin’deki en eski kalıntılar, Arkaik döneme kadar uzanır. Bugünkü Beçin platosunun kuzey ucundaki kaya kütlesi üzerinde yer alan Ortaçağ kalesinin altında, Arkaik ve Klasik dönemlere ait mimari kalıntılar vardır. Bugünkü Beçin Beldesinin olduğu yerde rastlanan ve Geometrik dönemden Roma dönemine kadar uzanan değişik tipteki mezarlar da, Antik döneme tanıklık ederler. Birinci parlak dönemini, Arkaik dönemde yaşadığını anladığımız Beçin, uzun bir ardan sonra bir Türk Beyliği olan Menteşe oğulları ile ikinci bir parlak dönem daha yaşamıştır.

XIII. yüzyılın ikinci yarısında  bölgeyi egemenliği altına alan Menteşe oğulları Türkleri, başlangıçta Milas ı merkez olarak seçmiş ancak savunmasının kolay olması, havadar ve bol suları gibi nedenlerle yönetim merkezini Beçin e taşımışlardır. Tacettin Ahmet Gazinin yönetimi boyunca, beyliğin başkentliğini yapa Beçin, 1331 de Osmanlı topraklarına katılınca merkez Balata (Milet) taşınmıştır.

Şapel (küçük kilise ) gibi çok az sayıda Bizans kalıntısının görülebildiği Beçin de  İç kale, Ahmet Gazi Medresesi ve türbesi, Orhan Bey Camii, Büyük Hamam Bey Konağı, Bey Hamamı, Kızıl-Han, Kara paşa Medresesi, Yelli Camii, Yelli Hamam, Yelli Medrese, ve ilginç mezar taşlarıyla mezarlıklar görülebilecek Türk dönemi kalıntılarıdır.

Menteşe Beylik konağı giriş kapısı çıkıntılı kenarlarıyla devasa boyutta yapılmış. Konağın yüksek duvarlı giriş kapısı onarılmış.

290620132963

Kanaldan akan su buradan çıkıyor, içilebilir temiz su. Sağdaki orijinal çeşme, çok eski, suyu akmıyor. Soldaki yeni yapılmış, su iki delikten gürül gürül akıyor.

290620132964

Henüz onarılmamış yapı duvarları, pencereleri kemerli.

290620132966

Kaleyi gezip resim çekerken Likya yolunun buradan geçtiğini taştaki işaretten anlıyorum. Yerdeki bir taşa kırmızı ve beyaz kısa şerit olarak boyanmış.

290620132967

Kalenin arka tarafında yüksek kayalıklı bir tepe var. Dik kayalıklarda oyuklar, küçük mağaralar oluşmuş.

290620132969

Kaleyi şöyle bir gezip resimler çektikten sonra kaleden aşağı Beçin’e iniyoruz. Bakkaldan kahvaltılık ve yumurta alıp kahvenin bir bahçesinde masada kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra yola koyulduk. Milas’ın merkezine girmeden çevre yolundan gidiyoruz. Daha önce gelirken mola verdiğimiz dut ağaçları olan restorana gelince İrfan ile Yıldıza seslenip burada bir kahve molası verelim diyerek restoranın bahçesine çıkıyoruz. Restoran yoldan biraz yüksek merdivenler var. Restoranda yine kimseler yok, masada kahvemizi pişirip içiyoruz keyifle. Dut bitmiş 11 gün olmuş geçeli. Su yine havuza devamlı akıyor, sularımızı tazeleyip yola devam ediyoruz.

Yolda tarihi kalıntılar görünce resim çekiyorum haliyle. Sanırım su kemerlerinin kalıntıları. İki tane ayrı yerde yüksek kemer görünüyor.

290620132971

Milas ovasında Sarıçay çayı ovayı sulayıp Bodrum tarafında denize ulaşıyor. Eskiden kullanılan karayolunda atıl durumda kalmış taş köprü ortası yok olsa da kenarları ayakta duruyor. Taş köprü bir yere kadar uzamış, yanda söğüt ağaçları yeşillendirmiş çay kıyılarını.

290620132972

Köprünün olduğu yerde durup resim çekince İrfan ile Yıldız bisikletleriyle yolda gelirken bir poz yakalıyorum.

290620132973

Köprünün olduğu yerde durup resim çekince İrfan ile Yıldız bisikletleriyle yolda gelirken bir poz yakalıyorum.

290620132974

Bafa’ya gelmemiz çabuk oldu çünkü yolumuz bugünlük kısa, programımızda Heraklia antik kentinde küçük bir gezinti yapmak için konuşmuştuk. Zaten ana yoldan geldiğimizden yol kısa oldu. Bafa yazan tabelayı çekiyorum, yanında yol yapım çalışmasını gösterir uyarı levhası var.

290620132975

Bafa köyünden Kapıkırı’na doğru sapınca her zamanki kahvede oturup çay molasını veriyoruz. Çaylar odun ateşinde pişiyor, tüp daha pahalı olduğu için kahveci yakıtını oduna karşılıyor. Odun toplamak bedava. Hem odun ateşinde pişen çay daha lezzetli olur. Çay ocağında çaycı çayları doldururken çekiyorum bir poz. Çay ocağı tam ocak şeklinde yapılmış. Duvar içine yarım metre girilmiş, üstünde bacası var. Sacayağı üzerine konulmuş yedeklik altında odunlar yanıyor. Odun ateşinde ısınan su ve çaydanlıkta demlenen çayın tadını başka bir yerde bulmanız zor. Ocağın yanında küçük bir akvaryuma kesme şeker doldurulmuş. Kavanozlarda diğer sıcak içecekler konulmuş. Neskafe, oralet, tarçın, sahlep gibi.

290620132976

Daha önce Gölyaka dan geçerken peşimize takılan sevimli köpek yine peşimize takılıp Kapıkırı’na kadar bizimle beraber koşturarak geliyor. İrfan ve Yıldızın ardından koşturuyor dili bir karış dışarıda.

290620132980

Daha önce kaldığımız Heraklia restorana gidip sahibi Hüseyin Tiryaki ile konuşup anlaşıyoruz. Karnımız da acıkınca kızartma ısmarlayıp yiyoruz bir güzel. Yerde yatan yavru köpek ne de sevimli.

290620132981

Yıldız dayanamayıp yavru bir köpeği severek uyandırıyor. Yavru köpek şaşkın, Yıldız elleriyle havaya kaldırmış sevimliliğine bakıyor yakından. Yavru köpek çok sevimli. Tüylerinin rengi tarçın rengi.

976804_10151684518974861_852683360_o

Bisikletleri Heraklia restoranın bahçesine park ediyoruz. Önceden kararlaştırdığımız gibi İrfanın rehberliğinde Heraklia antik kentini şöyle bir dolaşıyoruz. İlk önce kral yolunda ilerliyoruz ne de olsa yolların kralıyız değil mi? 14 Gün oldu bisikletle dolaşıyoruz. İrfan Yıldız ile beni kral yolunda çekiyor. Arkamızda Latmos (Beşparmak dağı).

1039607_10151684521709861_955202032_o

Kayalıklar üzerine kurulmuş Athena tapınağının duvarları görünüyor.

290620132982

Her köyde olduğu gibi bu köyde de eşek taşımacılığı yapıyor. Şu an eşek zeytin ağacının gölgesinde dinleniyor. Resmini çekerken eşek bana bakıyor ne yapıyorum diye.

290620132983

Kapıkırı Heraklia antik kentin üzerine kurulmuş bir köy, bunun çarpık örneklerini antik kalıntıların üzerine yapılmış evin resminde açıkça görülüyor. Atta düzgün kesilmiş taş bloklar düzgün olarak örülmüş iki sıra. Üzerine yine taş ama öyle yontma, kesme gibi işlemden geçmeden doğadaki şekliyle duvar örülmüş. Arada antik kentin kalıntılarından bir kaç tane daha, o da köşelere serpiştirilmiş. Biz daha taş devrinden kurtulamamışız, yontma taş devrine daha çok var.

290620132984

Zeytin ağaçları içinde kaybolmuş köy evi. Sahibi biraz sanatkar olmalı ki yamaçtaki eve taş duvar örerek teraslar yapmış. Eve ulaşan yürüme yolu da taş döşeli ve seviyesi düzgün. Sağda da saman balyaları duruyor üst üste.

290620132985

Zeytin ve hayıt ağaçları içinde kalmış kale duvarları. Blok taşlar uzun ve düzgün kesilmiş.

290620132986

Karal yolunda gidiyoruz, önümüze merdivenli yol çıkıyor. Kayaları yontup düzgün merdiven haline getirmişler eski zamanlarda.

290620132987

Kral yolu bazı yerlerde neredeyse yok olmuş, kayaların üzerinde, yarıklar içinde yürüyoruz. Önde İrfan ve Yıldız yürüyor.

290620132988

Antik kentin sınırına geldik. Burada kale duvarları kalıntıları var. Üst taraf yumru şeklinde dağın kayalıkları.

290620132990

Bazı yerde kale surları doğal kayalardan oluşmuş. Kaya yüksekte, çıkmak için dar merdiven oyulmuş.

290620132991

Biraz yükseğe çıkınca manzara da güzelleşiyor. Bafa gölünün sol tarafı, geldiğimiz yol ve dağlar. Göle girinti yapmış küçük yarımadalar manzarayı güzelleştiriyor.

290620132992

Heraklia antik kenti

Antik Latmos körfezinde yer alan Heraklia’nın ilk adı Latmos idi ve adını deniz seviyesinden 1300 metre yüksekliğe ulasan Latmos Dağı’ndan alıyordu. Efes- Milet ticaret yolu üzerinde olmayan ve Latmos körfezinde yer alan Heraklia, hiçbir zaman çok önemli bir şehir olmadı. Deniz ticaretini çok yakınında olan ünlü Milet şehrine kaptırdı. Iyonya’da olmasına rağmen Heraklia, her zaman bir Karya şehrinin özelliklerini taşıdı ve tarihsel açıdan Karya şehirlerinin kaderini paylaştı. Kral Mausolos şehri kurnazlıkla aldı ve şehrin ismini değiştirdi. Ayni isimle anılan birçok Heraklia şehrinden ayrılması için Latmos Dağı altındaki Heraklia anlamına gelen “Heraklia ad Latmos” adını aldı. M.Ö. 287 yılında general Lizimahos tarafından fethedilen Heraklia’nın etrafına günümüzde bile bütün ihtişamı ile ayakta duran şehir duvarları inşa edildi. Göl seviyesinden yaklaşık 500 metre yüksekliğe kadar çıkan bu duvarlar 65 tane kule ile güçlendirilmiş olup yaklaşık 4 mil uzunluğundadırlar.

Heraklia komşusu Milet ve Priene şehirleri gibi Hippodamik stilde, yani birbirini dik kesen caddelerin meydana getirdiği satranç tahtası desenli bir plan üzerine kurulmuştur.

M.Ö 1. YY sonunda Menderes nehrinin taşıdığı aluviyonlarla denizle olan bağlantısını ve bunun sonucunda deniz ticaretini tamamen kaybeden Heraklia’nın yıldızı yavaş yavaş sönmeye sönmeye başladı.

Şehirdeki zikredilmesi gereken ikinci önemli yapı ise, deniz kenarında bir burun üzerinde yer alan, Helenistik döneme tarihleşen Athena tapınağı idi.

Oldukça sönük geçen Roma dönemi arkasından Herakliya’nın yıldızı Bizans döneminde yeniden parladı. M.S. 7. YY Arabistan yarımadasından gelen da bir çok kesiş, din adamı Latmos dağlarında yaşamaya başladılar. Bazılarının büyük bir üne kavuştuğu bu din adamları bölgeye birçok insanın gelmesine neden oldular. Anadolu’nun en büyük manastır merkezlerinden biri olan Latmos körfezinde bu dönem 400 yıl sürdü. Türklerin Anadolu’ya gelmesi ile duraklayan manastır hayatı, Haçlı savaşlarında  tekrar alevlendi.

Efsaneye göre, bu bölgeye gelen keşişler mağaraların birinin içinde ünlü Endymion’un mezarını keşfettiler ve mezarı bir Hıristiyan kutsal mekanı haline getirdiler.

Athena tapınağının videosu. Teknik bir sorundan dolayı tam ekranda seyrederseniz görüntüyü görebilirsiniz, özür.

heraklia1 ile urimbaba

Yüksekten göl manzaralı Kapıkırı köyü. Bir tane camisi var köyde. Minaresi de görülüyor kısa olsa da.

290620132994

Yuvarlak kocaman kaya alt tarafı öyle bir oyulmuş ki altında rahatça oturup dinlenebilirsin. Kaya kumul olduğu için rüzgar estikçe oyuk büyümüş.

290620132995

Bu kayaların acayip bir yapısı var yuvarlak ve devasa kayalar sanki dağın tepesinden atılıp buraya düşmüş gibi duruyor. Resmi çekmek için gerilerden anca kadraja sığdırdım.

290620132996

Kral yolu haricinde köylüler bahçeler arasında kendilerine köy yolu yapmışlar. Yol kendilerine yetecek kadar dar yapmışlar. Ancak eşeklerle geçilebilecek kadar geniş olan yolun kıyılarında üst üste konulmuş taşlardan duvar var. Taşlar harç, çimento olmadan öylece duruyor.

290620132997

İrfan’ın rehberliğinde patikalardan ilerlerken çıkmaz yerlere geliyoruz, köylüler her tarafı çitlerle çevirmiş geçecek yol bırakmamışlar. Geri de dönemediğimizden çalıları kaldırıp kendimize yol açıyoruz. Burası kentin mezarlığı, lahitler taştan oyulmuş. Mezar kapakları çok kalın yapılmış ama mezar soyguncuları yine de mezar kapaklarını kaldırıp değerli ne varsa alıp götürmüşler. Ölü gömülen yer kaya, oyulup açılmış, Üzerinde yana doğru kaydırılmış yarım metre kalınlığında kapak duruyor.

290620132999

Kapağı daha az açılmış kaya mezar.

290620133000

Göle biraz yaklaştık, küçük bir kayık kıyıya yakın bağlı duruyor.

290620133001

Kentin atakta kalmış manastırına geldik. Bir kısım taşlar antik dönemden kalma, üzerine yamuk yumuk taşlarla kule olarak yükseltilmiş. Duvarda nişler yapılmış. Bir tane de kapı var. Kuleye giriş kapısı uzun taş bloklardan yapılmış. Üst katta pencere yeri biraz aşındırılıp genişletilmiş insanlar tarafından.

290620133002

Manastırın bahçesi, kıyıları taş duvar örülerek düzgün teras haline getirilmiş. Sol tarafta göl manzarası var.

290620133003

Terasın duvarına oturup gölü izliyoruz. Yürümek biraz yordu bizi. Oturup dinlenirken üçümüzü elçek resim çekiyorum kule ile birlikte.

290620133005

Manastırın duvarlarının bir kısmı ayakta kalmış yer yer. 1 Metrelik kemer iç kısma örülüp burçlarda yürüme yeri yapılmış.

290620133006

Manastırın kapısı göle doğru, kapı kenarları ve kirişi taş bloklardan yapılmış. Üstteki kiriş kırık durumda üstündeki duvar ile birlikte. Yarık kemerin ortasına kadar görünüyor.

290620133007

Kimi mezar göl manzaralı, gölün kıyısında havadar ve rüzgar alan bir yere yapılmış. Kimi de gölün içinde. belki de göl seviyesi daha aşağıda idi deniz ile bağlantılı olduğu yıllarda.

290620133008

Göl kıyısındaki kayalıklar oyulup mezar yapılmış. Mezar kapakları az açılmış durumda. Haliyle içleri boş.

290620133009

Göle uzanan küçük  bir yarımada tamamen kayalıklardan oluşmuş.

290620133010

Manastırda bir süre dinlendik, artık geri dönmeliyiz diyerek kirişi kırık kapıdan İrfan ve Yıldız geçerken arkalarından resmini çekiyorum.

290620133011

Kulenin içi, üst tarafı kemerle desteklenmiş. Köşede merdiven boşluğu var yukarıya çıkmak için. Ama merdiven yok.

290620133012

Uzaktan Kapıkırı köyü ve camisi şirin görünüyor.

290620133013

Bir çok kalıntı var antik kentten kalan. Sütun, taş duvarlı yapılar düzgün yontulmuş. Aralarında zeytin ağaçları çıkmış.

290620133014

Yüksek duvarlı manastır yanında durmuş Bafa gölünün manzarasını izlerken İrfan beni çekiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1049099_10151684516389861_885685353_o

Yıldız ve ben düzlüğün kıyısında kaya üzerine oturmuş gölü seyrediyoruz.

1015749_10151664778249861_205374432_o

Gezimizi bitirip restorana geri geldik. Restoran bile tarihi kalıntıların üzerine yapılmış. Bazı yerleri taş bloklar, diğer yerler beton dökülerek sıvanmış. Sıvalı yerler beyaz kireç ile boyalı, taş bloklar orijinal renkleri ile duruyor.

290620133015

Akşam güneşi ufukta batmadan biralarımızı alıp güneşin yavaş yavaş ufukta dağların ardına batışını gölün manzarasıyla birleştirip biralarımızı keyifle içiyoruz. Burada olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Latmos dağının göle değen etekleri üzerinde Güneş ufukta batıyor. Güneşin ufukta battığı yer Dilek yarımadasının olduğu Samson dağı. Gölde hafif esen rüzgarın oynattığı kayık dans ediyor adeta.

290620133016

Güneş battıktan sonra restoran sahibi bize kumsalı emanet ederek ailesiyle arabaya binip gidiyorlar. Biz de akşam yemeğini yapıyoruz, bu akşam tatlı olarak puding yaparak soframızı zenginleştiriyoruz. Bu gece çadırlarımızı kurmuyoruz, çünkü tahta çardaklarda matı serip uyku tulumuyla yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 43 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 3. Gün

18 Haziran 2013 Salı

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Öne çıkmış olan görsel, Bafa gölü manzarası, manastır adası.

180620132644

Sabah erkenden uyanıyoruz, güneş doğmuş güzel bir sabah, göl sakin ve dingin, bize mutluluk veriyor göl kıyısında uyanmanın. Elimizi yüzümüzü yıkayıp toplanmaya başlıyoruz. İrfan Akkaya erkenden yola çıkmış , bisikletleri yüklendikten sonra rehberimiz İrfan Özden bize rehberlik edip Herakliada bulunan Athena tapınağını gezdiriyor.

Athena tapınağı, duvarları yüksek, çatısı yok. Taş bloklar düzgün kesimli ve ip gibi örülü. İki zeytin ağacı kenarlarda.

180620132642

İrfan İle Hüseyin Bafa göl manzarasını kaçırmıyor. İkisi de yüksek duvarın dibinde, gölgelik yerde oturuyor. Arkada yuvarlakımsı kayalar silsilesi.

180620132643

Ben de onlara katılarak manzaranın keyfini çıkarıyorum. Aşağısı kamp kurduğumuz yer Heraklia Restoran. Bafa gölüne girinti yapmış gibi ama öndeki ağaçlar ada olduğunu saklıyor. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

180620132644

Elçek yapıyorum kendimi Bafa gölü manzarasına karşı. Kafamda mavi buff, gözümde güneş gözlüğü.

180620132647

Gölün sol tarafı, dün geldiğimiz yol tarafı. Kapıkırı köyündeki yeşillikler içinde kalmış evler zar zor görünüyor.

180620132645

Kapıkırı Köyü ve mavi külahlı minaresi olan cami.

180620132649

Athena ayak izi kayada oyuk biçiminde bırakmış.

180620132650

Altta Heraklia Antik Kenti Üstte Kapıkırı Köyü aynı resimde görüldüğü gibi antik dönemden kalan duvar üstüne çamur – taş karışımı ev.

180620132651

Yüksekte Athena tapınağının binası görünüyor.

180620132652

Kısa bir gezinin ardında yola çıkıyoruz , kahvaltılık alış verişi Gölyaka da bakkaldan yaptıktan sonra ilerideki kahveye varıyoruz. Kahvaltılıklarımızı çıkarıp duble çaylarımızı ısmarlayıp bir güzel kahvaltı yapıyoruz. Kahveci de bize kendi yaptığı hurma zeytinden ikram ediyor.

Alper Güngör’ün dediği gibi  “Kahvaltının Mutlulukla Bir İlişkisi Olmalı” Masada üçümüz oturmuş durumda, masanın üstünde kahvaltılık malzemeler. Resmi çeken telefonu biraz titrettiğinden az bulanık çıkmışız.

180620132653

Kahveci çay ocağında odun ateşinde tavşan kanı gibi demlenen çayı bardaklara doldururken.

290620132976

Kahvecinin ilginç bir gülüşü var, eğer yolunuz buraya düşerse kahveciyi mutlaka güldürün. Tabi ki buraya kadar gelmeniz gerek. Güzelce bir kahvaltının ardından yola çıkma zamanı  geldi. Buralardaki yollardan hiç geçmediğimden yol durumunu bilmiyorum,  yol düz mü, yokuş var mı ? Artık ne çıkarsa bahtımıza. Bafa köyünden çıkıyoruz ve önümüze ilk rampa beliriyor, başlıyoruz tırmanmaya. Sıcak artmaya başlıyor, su içe içe tırmanırken arabanın biri yanımdan geçerken kornaya basıyor. Haliyle kim olduğunu çıkaramıyorum, araba az ilerde durup gelmemi bekliyor. Yanına varınca tanıyorum İzmir den bisikletçi bir arkadaşım Serdar. Selamlaşmadan sonra atla arabaya götüreyim diyor. Tabi ki ben kanmıyorum ona “arabadan in bisiklete bin” diyerek teklifini geri çeviriyorum. İş için Bodrum’a gidiyormuş. Uğurlar olsun diyerek yolumuza devam ediyoruz. Biraz daha tırmandıktan sonra Karacabel tüneline ulaşıyoruz. Tünel yeni yapılıyor, inşaat henüz tamamlanmamış.  Tünelin bir tanesi bitmiş, diğeri yapılıyor. Girişte tabelada yazan Karacabey tüneli 213 m.

180620132654

Bel deyince tırmanma da bitti bundan sonra iniş başlıyor, inişte bisikletlerimizi salıyoruz. 67 Km hıza ulaşıyorum, bu benim yeni hız rekorum. Önceki hız rekorum Belkahveden İzmir’e inişte 65 km hız yapmıştım. Bu hıza ulaşınca firenliyorum kendimi çünkü rüzgar sallamaya başlıyor, tehlikeye gerek yok. Düzlüğe inince karşımıza antik Euromos harabeleri beliriyor. Yolun solunda hemen girip bakıyoruz ki görevli ücretli deyince müze kartımın süresi dolmuştu biz de dışarından tapınağın muhteşem yapısının resimlerini çekmekle yetiniyoruz.

180620132655

Tapınağın uzun sütunları, kirişleri yüksekte tutuyor. Tam alttan çekiyorum sütunları.

180620132662

Sütunları yandan çekiyorum. Bu sütunlar dikine oyuklu yapılmış.

180620132660

Diğer yanda düz sütun üç tane, üstünde kiriş var. Daha önde bir sütun daha var ama sütun gibi yuvarlak değil. Sanki kirişi dikmişler gibi.

180620132661

Hazır tapınakta iken elçek resim çekiyorum üçümüzü. Hüseyin, ben ve İrfan yan yana. Gözlerimizde güneş gözlükleri takılı. Sütunlar yanda ve arkada.

180620132659

Kırık bir sütun parçasına yaslanıp resim çekiliyorum tapınak sütunları ile birlikte. Beni İrfan çekiyor.

180620132658

Aynı yerde bu kez ben İrfan’ı çekiyorum.

180620132657

Tapınağı tüm sütunları ile birlikte çekiyorum. Önde beş, yanda sekiz tane sütun var. Kirişler sağlam olarak sütunların üzerinde duruyor.

180620132656

Büyük sütunları ile ayakta kalmış tarihi eser az bulunur. Burada biraz oyalandıktan sonra yola devam ediyoruz. Bir süre gittikten sonra yol kenarında dut ağacı olan bir restoran  görüyoruz. Su da şarıl şarıl akıyor, hemen duruyoruz. Restoran sahibi yok, içeriye giriyoruz küçük bir havuza borudan su devamlı akıyor. Siyah dut ağacını şöyle bir silkeliyoruz ve düşen dutları toplayıp yıkıyoruz havuzda sonra afiyetle yiyoruz. Sularımızı tazeleyip dinlendikten sonra yola devam ediyoruz. Böylece Milas’a varıyoruz.

Milas giriş tabelasını çekiyorum. Tabelada Milas Nüfus : 54100

180620132664

Milas ta Karya bisiklet var sorarak nerede olduğunu öğreniyoruz. Ön lastiği yenilemem gerek. Sanayide olduğunu öğrenip oraya doğru devam ediyoruz. Sanayiye ulaşınca karnımız acıkıyor, bir lokantada duruyoruz. Canımız da kuru fasulye çekiyor, hemen ısmarlıyoruz. Gelen fasulye tabağını görseniz koca tabak içi fasulye dolu rahat doyarsınız. Bisiklet insanı bayağı acıktırıyor iştahı da kabarıyor yolda. Fasulyenin ardından az pilav yiyip anca karım doyuyor. Çaylarımızı içtikten sonra bisikletçiye gidiyoruz. Bisikletçi yok eşi bakıyor, telefonla çağırıyor eşini. Bize soğuk soda ısmarlıyor. Bir süre sonra bisikletçi gelip 28 inçlik dış lastik veriyor, hemen değiştiriyorum. Hoş beşten sonra yola çıkıyoruz.

Milas kasabası girişi, iki minareli bir cami sağda.

180620132665

Milas çıkışında Sağa giden yolu belirtir tabelada; Beçin, Ören. Altında da kahverengi zeminde Meçin kalesi 2, Keramos 42 kilometre yazılmış. Hüseyin ile çekiyorum tabelayı.

180620132666

Ufukta rampa görünüyor. Uzun mu uzun.

180620132667

Milas’tan sonra bir yokuş başlıyor akıllara zarar. Tam 9 km, yer yer yol yapım çalışmaları var. Ağır ağır çıkmaya başlıyoruz, hava iyice ısındı, asfalt yer yer erimiş. Zifte bulaşmadan kıyıdan gidiyorum yoksa lastiğe zift bulaştı mı hem zor çıkıyor hem de yolda ne denk gelirse taş, toprak, cam, diken ne varsa yapışıyor. Yokuş bitmek bilmiyor, suyumuz bitmek üzere. Tam bitmeye yakın yolu yapan işçilerden su istiyoruz, sağ olsunlar veriyorlar bir miktar su, onla idare ediyoruz. Benim 1.5 litrelik şişe de bitiyor, derken yokuş ta bitti nihayet. İniş başlıyor ve az ileride dinlenme yerine denk  geliyoruz. Çınarların altında kanalda su akıyor ve hemen 9 km çıkan ısınmış pistonları derede soğutmaya çalışıyorum.

Dere kıyısında masalar, sandalyeler. İki kişi oturmuş bir şeyler yiyor. Dere geniş, iki metre civarı. İki blok briket üstüne kalas üzerinde ben oturuyorum. Ayaklarım dere içinde. Dere geniş olduğu için su ayak bileklerime kadar anca geliyor.

180620132668

Pistonları soğuttuktan sonra bol bol duble çaylarımızı içiyoruz bisküvi ile. Sıcak havada harareti anca çay alır. Boş şişelerimizi su ile dolduruyoruz. Molayı bitirip yola çıktık. Yolun kıyısındaki emniyet şeridinde tek sıra gidiyoruz. Elçek ile kendimizi çekiyorum. Arkada İrfan ve Hüseyin.

180620132663

Bundan sonra Yatağan’a kadar tatlı tatlı iniş başlıyor. Güneş ufka dayandı, gölgelerimiz taş duvara vuruyor olduğu gibi. Üçümüzün yan yana gölgelerimizi çekiyorum duvarda.

180620132670

Yatağan’a yaklaşınca yol tek şeride düşüyor trafikte kalabalık olmaya başladı, kamyonlar vızır vızır. Burada termik santral var, tek bacasında duman çıkıyor. Tabelada; Yatağan Nüfus 18400 yazıyor. Tabelayı Hüseyin ile birlikte çekiyorum.

180620132671

Yatağan şehir merkezine doğru ilerliyoruz, hava kararmak üzere akşam oldu. Karnımız acıkmaya başladı, pilimiz de tükendi. Bakkalın birinden karpuz, peynir, ekmek alıp yan yolun kıyısında yiyoruz, karpuz kocaman 7 kg var ama öyle acıkmışız ki bir dilim kalıyor sadece, onu da Hüseyin naylon torbaya koyup bagajına bağlıyor. Karpuz peynir ekmeği yiyince kendimize geliyoruz ve Muğla’ya varmaya karar veriyoruz. Işıklarımızı yakıp gecenin serinliğinde pedal çevirerek Muğla’ya varıyoruz. Gecenin karanlığında Muğla tabelası Nüfus 62600 Rakım 625 yazıyor.

180620132674

Muğla’nın nüfusu bayağı azmış, gecenin ilerleyen saatlerinde şehrin merkezine varıyoruz. Şehrin parkında Gezi parkı  için platform oluşturmuşlar. Parktaki arkadaşlar bize çadır alanı olan parkı tarif ediyorlar. Biraz dinlenmek için dondurmacıda  oturup dondurma ile serinleyip  kalacağımız parka doğru gidiyoruz. Gece 12 de parka varınca uygun bir yer ararken Şafak Omaç’ın sesi geliyor Şafağın yanında diğer arkadaşları görüyoruz. Burada Ayşe Kuş ile tanışıyorum. Hoş geldin beş gittin muhabbetin ardından  çadırlarımızı kuruyoruz. Saat bir oldu ve yorgunluktan hemen uyuyoruz.

Horozlar bile sabah ötmesi için uykuya dalmışlar. Horoz kafesin üzerine tünemiş. Tüylerinin rengi sarı, kuyruğu ise siyah.

190620132675

Bu gün yaptığımız yol 104 Km civarı.

Bu günün yol haritası

Powered by Wikiloc