Etiket arşivi: bagaj

VI. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 4. Gün

25 Nisan 2017 Salı

Dikili – Çandarlı – Aliağa -Alsancak

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

 

Gün biter gülüşün kalır bende 
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, Çandarlı kale içindeki meydan. Yükseltide oturmuş bisikletçiler, rehberin anlattıklarını dinliyorlar. Etraf yüksek sur duvarları ile çevrelenmiş.

Güne aydınlık içinde uyanmak bir turcunun her zaman arzuladığı şeydir. Güneş bize dün batarken harika şeyler göstermişti. Sabah ta bizleri esirgemedi ışığını. Tüm parlaklığı ile yüzünü gösterdi bize. Güneş doğmadan önce uyandığımdan batarken izlediğim gibi doğarken de izliyorum. Sabahın serinliği güneşin ilk ışıkları ile gidiyor, yerine yaza merhaba diyen baharın sıcaklığı başlıyor. Güneşin doğuşunu üstte kalan yolun yanından, küçük bir tepe üzerinde palmiye ağacı silueti ile birlikte izliyorum.

Benimle birlikte herkes uyandı, çadırını, eşyalarını toplayıp bisikletin bagajlarına yükledi bile. Son hazırlıklar yapılırken Ferdimen beni diğer arkadaşlarla beraber çekiyor bir poz. Kahvaltı faslı çoktan bitti, yola çıkmaya hazırız. Bu gün son gün, dönüş yolundayız, hedefimiz Çandarlı, Aliağa, izban metro ile Alsancak ve ev.

Dikili – Çandarlı arasındaki yola ilk yokuşlarla başladık. İlk yokuş biraz sert olsa da sonrası pek hatırı sayılır değil. İlk yokuşla beraber ilk lastik patlağı oldu. Artçı olarak yanımda pedallayan Ferdimen’in arka lastiği patlıyor. Gerçi kendi lastiğini kendi tamir ediyor ama artçı grup olarak el birliği ile kısa sürede hallediyoruz. İki Cem, bir doktor, Ferdimen, bir kadın bisikletçi ve resmi çeken ben. Bagaj çantaları yerde, üzerinde patlak iç lastik. Doktor Mete bisikleti arkadan kaldırmış Ferdimen de lastiği yerine takıyor, diğerleri seyrediyor ne yapıyorlar diye.

Küçük yokuşları çıkıp iniyoruz, yolda fazla trafik yok. Tek tük arabalar gelip geçiyor ara sıra. Lastik patlağı yüzünden gruptan epey geri kaldık gruptan. İki tarafı yamaç olan küçük bir geçitten yolun ilerisinin düz olduğunu görebiliyorum.

İlk olarak pek bilinmeyen antik bir ter olan Deliktaş köyüne doğru saptık. Yaklaşık 3 Kilometre içeride olan Deliktaş köyü yakınındaki kayalarda tanrılara kurban olarak sunulan adakları burada kesiyorlar. Burayı ziyaret edeceğiz. Düz olan köy yolu, yolun yanında köyün elektrik gereksinimi için elektrik hattı var. Sağda gideceğimiz kayalıklar görünmekte.

Köyün kahvesine geldik. Bizden önce gelen grup öğlen kumanyalarını alıp yemiş çoktan. Ve Deliktaşın olduğu yere gitmişler. Son gelen bizler de kumanyaları alıp gölge bir yerde karnımızı doyurduk. Bisikletin bagaj çantaları ve üzerinde sarı yağmurluk takılmış. Bisiklet temalı Aydan Çelik tarafından yazılan bisiklet manifestosundan bir cümle “Bisiklet Devrimdir, Gerçekçi olur imkansızı ister.” Kare plastik küçük levhada basılı olan yazı bagaja iple bağlanmış. Kahvenin tahta sandalyelerinde oturan Gürel, Ferdimen ve İlknur bir şeyler atıştırıyor.

Kumanyaları yedikten sonra Deliktaşın olduğu kayalıkların dibine geldik. Deliktaş yukarıda olduğu için bisikletleri son düzlükte park ediyoruz.

Yukarıya doğru yürümeye başladık. Kayaların üzerinde bir grup insan oturmuş. Bir kişi bana yakın yerde ayakta duruyor. Öndeki kaya kütlesi altı oyulup yana doğru yatık durumda. Kayanın üstü düz olarak yontulmuş ve 1 x 1 metrelik kaya parçası da kütle ile bir yontularak olasılıkla kurban sunağı olarak yapılmış.

Deliktaşın olduğu yer biraz yüksekte, Köyün evleri dağınık, tek katlı ve kırmızı kiremitleri ile biraz ilerideki küçük göletle güzel bir manzara ortaya sermiş. İlerde üç tane küçük tepe var.

Deliktaş köy evleri ve diğer kayalık yer.

Taylan hoca elinde notları, Deliktaş kurban sunakları hakkında bilgiler veriyor dinleyicilerine. Anlattıklarını kendi blogspot yazılarından okuyabilirsiniz. http://arkeodenemeler.blogspot.com/2012/11/deliktas-kutsal-alanlar-i-izmir-aiolis.html Taylan hoca kayanın üstüne çıkmış, bir kişi karşısında oturmuş, bir kişi de arkada ayakta dinliyor. Çalılar kayalardan önce sağda ve solda, patika ortada.

Dinleyiciler pür dikkat Taylan hocayı kayaların üzerinde oturarak dinliyorlar. Kayaların bazı yerleri oyularak basamaklar yapılmış. Önde bir ağaç fidanı yeni yeşermiş.

Sunak tek parça kaya üzeri oyulup derinleştirilmiş. Dikdörtgen bir oda gibi. Tabanda da delik açılarak daha da derinlere inilmiş. Bu delikten içeri kurban etleri, parçaları atılıyormuş.

Kayalar oyulup düzgün yüzeyler meydana getirmişler.

Her tarafta başka şekilde oyulmuş kayalar.

Kaya kütlesi iki yandan düz bir duvar gibi yapılmış. Üstte ise merdiven basamakları şeklinde oyularak bir binanın çatı aynası yapılmış üç basamaklı olarak.

Üstte çıktığımızda çatı olan yer kayalık zemin oluşmuş.

Üst kısımda kanallar yapılmış. Belki de kapalı bir yerin duvar oyukları da olabilir. Buradan manzara güzel görünüyor. Bağlar, bahçeler ve Çandarlı körfezindeki denizin bir kısmı görünmekte.

Kare şeklinde kaya oyularak derinleştirilmiş. Deliğin içinden de küçük incir ağacı çıkmış.

Köyün yakınlarında ikinci kült yeri karşı tepelerin yamacında. Burası zindan adı ile anılıyor. Aynı şekilde doğal oyuklar ve yontulmuş sunaklar da var burada. Bize uzak olduğu için o tarafa gidemiyoruz.

Deliktaş ziyareti bitince hep birlikte yola çıkıyoruz Çandarlı’ya doğru. Cep telefonumun kamerasıyla dijital zom yaparak önümde tek sıra giden bisikletçilerin resmini çekiyorum.

Yolun sağında ilginç geometrik şekilde yapılmış iki yapı var Kırmızı renge boyalı yapılar tel çitlerle ayrılmış. Bahçede zeytin ağaçları ve telefon direkleri ve telefon hattı üzerinde.

Çandarlı’ya yakın yerde iki tane rüzgar türbini var. İkisini birlikte çekiyorum.

Buralarda zeytincilik yapıyor köylüler. Her tarafta zeytin ağaçları görmek olası.

Dikili belediyesi kültür evine geldik. İki katlı taş bina karşımda duruyor. Yan tarafı yeşil çimen kaplı park alanı. Yol kıyısında park etmiş bisikletler duruyor.

Taş bina güzelce yenilenip onarılmış Binanın köşesinden çektiğim resim duvardaki renkli taş bloklar irili ufaklı. Bir tabela da direğe asılmış. “Dikili belediyesi kültür evi” yazısı yazılmış tabelada. Duvar dibinde bisikletler ve giriş kapısında içeri giren insanlar.

Binanın içi pencerelerden gelen gün ışığı yetmediğinden lambalarla aydınlatmaya çalışılmış. İçeride masalarda oturanlar ikram edilen çayları içiyorlar loş ışık altında. Ben de ayakta Eskişehir den yan flütçü Burak Çardak ile sohbet ediyorum.  Konumuz yan flüt. Ben yanımda taşıdığım yan flütü getirip notalar hakkında bilgi alıyorum Burak’tan.

Çandarlı’nın kuzey tarafındaki sahil sakin görünümünde. Deniz masmavi turkuaz renginde. Bir kişi denize girmiş, biri de denize taş atarken poz vermiş resimde. Çandarlı yarımadasının bir özelliği rüzgar yönüne göre her zaman sakin denize girilebilir olması. Rüzgar kuzeyden eserse burası dalgalı olur. Güney tarafında sakin denize giriliyor. Rüzgar güneyden eserse burada dalgasız denize giriyor. Deniz, kumsal ve iyice çoğalmış yazlık evler görünmekte.

Havada süzülen bir martıyı çekiyorum masmavi gök yüzünde.

Çandarlı kalesi ve burçları.

Kültür evinden ayrılıp yürüyerek Çandarlı kalesine geldik. Kale bizler için kapılarını açıyorlar. Kalenin dıştan görünümü, dört tane burç kenarlarda, yüksek duvarlarla sağlam taş duvarla yapılmış. Duvarın üstünde Türk bayrağı dalgalanıyor. Önde dut ağaçları budanmış, yeni yaprak açmış ve bir çeşme görünüyor.

Taş bloklardan örülü çeşmenin üç tane yalağı kademe kademe yana doğru yapılmış. Her kademe olukla birbirine bağlı. Çeşme güzel görünse de maalesef su akmıyor. Zaten çeşme de sökülüp alınmış. Anlayacağınız kupkuru bir çeşme, işe yaramaz öylece duruyor. Bir tası bile yok su içmeye, su da yok.

Tek kanadı açılmış kocaman demir kapıdan içerisine gireceğiz. Dışarıdan resmini çekiyorum kapının. Kapının üzerinde taş kemer var.

Kapıdan avluya giriyorum, başka bir kapıdan iç avluya geçit var.

Dinleyiciler duvara oturmuş Taylan hocanın anlattıklarını dinliyorlar. Zemin tahta kaplı Taylan hoca ayakta anlatıyor.

Kalenin köşesindeki burç tarafına çıkan merdivenler 8 basamaktan sonra düzlük ve 15 basamakla yukarı çıkılıyor. Kıyılarda demir korkuluklar var. Korkuluklar siyah renge boyanmış. Kalenin burcu 8 köşeli ve burç içine girmek için kapı yapılmış.

Yandan Taylan hocayı ve duvara oturmuş dinleyicilerin resmini çekiyorum. Taylan hocanın eşi de ayakta video çekiyor kocasını. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Avlunun ortasında kocaman bir kuyu var, içi boş kuyunun. Kalenin içme su deposu olarak kullanılmış zamanında.

Ferdimen üşenmedi kalenin duvarlarının üzerine çıkıp avluyu ve üç burcu çekiyor.

Havada, masmavi gök yüzünde bizi izleyen martının da resmini çekiyor Ferdimen burçlarla beraber.

İki kişi duvarın üzerinde burçların yanında, 18 kişi de yan yana avluda dizelenip resim çekiliyoruz.

Kale ziyareti de bittikten sonra artık Aliağa’ya doğru yola çıktık. Herkesin hareket edip yola çıktığını gördükten sonra artçı grup ile biz de yola çıktık. Havada rüzgar yok o yüzden güney tarafındaki deniz de sakin görünüyor. Neredeyse çarşaf gibi deniz. Kıyıda küçük bir kayık bağlı duruyor.

Henüz hareket etmiştik ki 300 metre ya gittik ya gitmedik benim arka bagajım çantalarla birlikte arkaya doğru devrildi. Devrilir devrilmez hemen durdum düşmeden. Çantaları bagaj demirinden alıp yerinden çıkan bagaj borularını takmaya başladık. Arkada  4 kişiyiz, Gürel Gürselp, Cem Tabanlı ve ben. Resmimizi de Ferdimen çekiyor.

Boruları tutan cıvatalar gevşemiş, çantaların ağırlığına dayanamayıp yerinden çıkmış. Yerine yerleştirmek kolay olmuyor. Çantalarım yerde, üç kişi bagajı yerine takmaya çalışırken sokağın ortasında.

Olduğu gibi girmeyince sele borusunun altında bağlı olan yerden söküp takıyorum boruları. Sonra cıvataları iyice sıkıyorum. Daha önce on bagajım kırılıp tekerleğin üzerine düşmüştü. O durumdan fazla etkilenmeden atlatmıştım bisikletin üzerinden atlayıp. Bu kez yavaş giderken olunca fazla etkilenmedim. Aslında bisikletin her tarafını iyice kontrol etmek gerekiyor en ufak cıvatası dahil. Önemle bagaj demirleri iyice sağlamlaştırmak gerek.

Bagaj sorununu hallettikten sonra yola çıktık. Yolda tarlalarda açan sarı çiçekler yeşilliğe ayrı bir renk katmış.

Bizi merak eden öndeki grupta olan Olcay’a arızadan dolayı geç geleceğimizi bildiriyorum telefonla. Üçümüz de yol kıyısında durduk, sağda sarı çiçekli tarla ile birlikte Ferdimen bizi çekiyor.

Tarlasını yeni süren çiftçi traktörü ile toprağı iyice yumuşatıyor. Tarlayı sürerken de toz kaldırıyor arkasından.

Bakırçay üzerinden ikinci defa geçiyoruz. Köprü kenarında durup tabelası ile birlikte korkuluk demirini çekiyorum. Yaklaşık 1 hafta sonra tekrar buradan bisikletlerimizle geçeceğiz Suyun Kaynağına Yolculuk turunda. Tarlalarda yeşil otlar kendiliğinden çıkmış. Toprak henüz işlenmemiş.

Tam Çanakkale -İzmir yol çatağına geldik arka tekerleğimin lastiği patlıyor. Şansızlık yakamı bırakmıyor bu gün. Tekerleği söküp yedek lastik ile değiştiriyoruz Cem ile birlikte. Gürel eli belinde bize bakıyor. Her zaman olduğu gibi Ferdimen de bizim resmimizi çekmekle meşgul.

Lastiği şişirdikten sonra yerine takıyorum. İki kişi arka tarafı kaldırırken ben yerine takıyorum Cem de bizi izliyor. Lastiğimin patladığı yer de rüzgar türbinlerini gövde ve kanatlarının olduğu fabrika alanı. Arkada devasa borular yerde. Fabrikanın sınırlarını belirten tel çit.

Tekerleği yerleştirip mandalını sıkarken alttan Ferdimen resmimi çekiyor. Arka tekerlek, dişli, aktarıcı ve zincir. Yanlarda altı görünen turuncu renkli çantaları. Ben çömelmiş durumda mandalı sıkarken. Üzerimde kendi bastırdığım ABAK forması ve yeşil renkli buff boynumda. Çantadan dolayı yüzüm görünmüyor.

Kavşakta olduğumuzdan yön işareti yola yazılmış. Abak yazısında a ve b harfinin kenarı sarı boyalı, diğer harfler beyaz ve sola ok işareti beyaza boyalı.

Dönüşte resim çekmedim pek. Çaltıdere de mola vermiş olan gruba yetişiyoruz. Biz de biraz dinlenip bir şeyler içtikten sonra hep birlikte yola çıkıp Aliağa’ya ulaştık. Aliağa girişinde sağdaki bisiklet yoluna girerek balıkçı barınağının olduğu yerdeki çay bahçesine geldik. Bisikletçiler masalara oturmuş, üzerinde koca şemsiyeler gölgelik ediyor.

Arkası dönük oturan Keşan bisiklet grubu yazısı yazılmış sarı formaları ile Keşan tayfasının resmini çekiyor Ferdimen. Ne de olsa hemşeri sayılırlar Ferdimen’in.

Çay bahçesinde biraz dinlendikten sonra sahilden, bisiklet yolunu takip ederek Aliağa izban metro istasyonuna geldik. Binanın duvarında hem TCDD levhası hem de izban levhası var. Levhalarda Aliağa yazısı yazılmış.

Sayımız fazla olunca iki gruba ayrılarak vagonlara biniyoruz. Yaklaşık 1 saat 5 dakikada Alsancak istasyonuna vardık. İstasyonda indiğimiz zaman hava kararmıştı. Artçı grup olarak Gürel, İlknur, Cem Tabanlı, Cem Balkanlı, ben ve resmi çeken Ferdimen kaldık istasyonda. Gürel’in çantalarındaki fosforlar ışığı iyice parlatarak yansıtıyor gecenin karanlığında.

Akşam serinliğinde sahil yolundan eve doğru pedalladım. Böylece bir tur sonuna gelmiş oldum. Tur istediğimiz şekilde başarı ile stres yapmadan çok güzel yaptık. Yine hazine torbama yeni dostlar kattım. Akşamları bol kahve yaparak sohbet eşliğinde içtik.

Bir sonraki turda görüşme dileği ile sağlıcakla kalın.

Bu gün yaptığım yol toplam olarak yaklaşık 72 Kilometre civarı.

Aşağıda Dikili – Deliktaş – Çandarlı – Aliağa tur haritası

Powered by Wikiloc

Aşağıda Alsancak – Üçkuyular tur haritası

Powered by Wikiloc