23 Ağustos 2017 Çarşamba
İzmir – Bursa gidiş
( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine…
-Bin türlü mavi akar Boğaz\’dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hâlâ yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
Orhan Veli KANIK
Öne çıkan görsel, Gölyazı köyündeki çınar ağacının devasa gözdesi. Üstte yaprakları görünüyor.
İnsan hayaller kurar ya ben de hayaller kuruyorum ve hayallerimin peşinden gidiyorum. Daha öncelerinden Kapıdağı yarımadasını bisikletimle turlamak istemiştim ama kısmet olmadı. O da bu günlere denk geldi. İstanbul Büyükçekmece bisiklet grubunun düzenlediği Marmara adası bisiklet turunu facebooktan duyunca katılma kararı aldım. Eh madem Marmara adasına gideceğim gitmişken bir taşla üç kuş vurayım dedim. Kafamda oluşan tur rotası şöyle; İlk önce Avşa adası, ardından Marmara adası festivali ve dönüşte Kapıdağı yarımada turunu birlikte çıkarmak. İsmi de hazır; İki ada bir yarımada. Cem Tabanlı ile durumu konuştuk, o da Marmara adası festivaline katılacağından hazırladığım tur planını beraberce konuşup ayarladık. Erdek tarafına Cem Tabanlı’nın arabası ile gideceğiz. Sonra Avşa adasına geçip adayı dolaşacağız. Ardından Marmara adasına geçerek festivale katılacağız. Festivalden sonra Erdeğe geçip Kapıdağı yarımadasını dolanıp turu noktalayacağız. Cem sonradan karar verdi. Erdek’ten sonra bisiklet sürerek İzmir’ dönecek. Aramıza Yıldız Uyulgan da katılacak. Yıldız ve Cem bisiklet sürerek döneceklerinden ben arabayı İzmir’e getireceğim.
Planımızı yaptık ve yola çıkmaya hazırız. Bu arada Bursa da düzenlenecek olan Eşpedal Bursa çalıştayına da katılacağız. O yüzden bir gün erkenden yola çıkacağız. Hazırlıkları yapıp sabah erkenden Cem’in arabasına bisikletleri yükleyip yola çıktık. Benim bisikletimin arka tekerlek ruble dişlisi kaydırma yaptığından Bornova da Selim ustanın dükkanına uğradık ilk önce. Ruble dişlisini alıp çantama koydum. Uygun bir zamanda değiştiririm.
Bornova da Selim ustanın dükkanının olduğu yerde bisikletlerimiz arabanın arkasında askı demirine yüklü durumda iken yola çıkan üç kişi poz veriyoruz kameraya. Bizi Selim usta çekiyor. Solda Cem, ortada ben ve sağda Yıldız. Selim usta bizi yolcu ediyor kazasız belası diye.
Bornova sokaklarında yola çıktık. Bir yerde trafik sıkışıktı ve dur kalk ilerliyoruz yavaş yavaş. Yolun sağında bir çekici araba yüklediğinden yolu daraltmış, o yüzden trafik sıkışmış. Tam trafik lambalarında bize kırmızı ışık yandığında durunca arkadan biri bize güm diye vurdu. Başlarımız vurmanın etkisi ile ileri geri sertçe sallandı. Neyse ki fazla şiddetli vurmamıştı arkadan çarpan araba. O anda sanki kafamdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Bisikletler pert oldu ve tur başlamadan bitti diye düşündüm. Arkadan yediğimiz darbe bisikletleri ezmiş olmalı endişesi ile hışımla arabadan indim. Hemen arkada bağlı olan bisikletlere baktım ki bisikletler zarar görmemiş. Vuran arabanın burnu bisikletlerin tekerleğinden alçak. Bizim arabada ve bisikletlerde bir şey yok. Vuran arabanın kaportası pedalın birisi biraz çizmiş. İçime soğuk sular serpildi ve rahatladım. Vuran genç adam biraz şaşkındı. Büyük bir olasılıkla dur kalk ilerleyen trafikte cep telefonuna bakarken bizim durduğumuzu göremeyip çarpmıştı. Bizde bir şey olmayınca gevşeyen kayışları gerip tekrar yola koyulduk. Bu küçük kazayı fazla önemsemeden daha beterinden korusun duaları ile atlatıp neşemiz yerinde Susurluk tarafına geldik. Şimdiye kadar hep otobüs firmalarının durduğu alışveriş ve kazık işletme tesislerinde durmayıp daha önce keşfettiğimiz Çaylak mesire piknik alanına geldik. Nasıl olsa yanımızda atıştırmalıklarımız ve kahve var. Tuvalet bedava, daha ne olsun.
Çınar ağaçları altında piknik masasına oturup kahve takımlarını çıkarıp yedekte kahve olmayınca değirmende kahve öğütmeye başladı Yıldız. Elçek ile resmimizi çekiyorum. Cem ve Yıldız karşımda oturmuş, Yıldız’ın elinde kahve değirmeni. Masada, kahve, cezve, fincanlar ve su şişesi çuvalın içinde. Resmin sağ kısmında yüzüm daha önde.
Susurluk molası iyi oldu, biraz dinlendik ve serinledik. Kahvemizi de beleş içip para ödemeden tuvalet ihtiyacımızı giderdi. Tekrar yola koyulup bir süre gittikten sonra bu kez Bursa’ya gelmeden önce Gölyazı’ya girdik. Ana yoldan 5 Kilometre içeride Gölyazı. Arabayı uygun bir yere park edip Ağlayan çınar ağacının olduğu yere yürümeye başladık. Karşımda asırlık tarihi Ağlayan çınar, sağda Gölyazı adasına giden köprülü yol.
Kocaman gövdesi ve yerden fazla yüksek olmayan dalı altından desteklenmiş. İç kısmı çürüyüp boşluk oluşmuş gövdenin içi. Ağacın önünde kahverengi zemine beyaz çınar figürü ve Ağlayan Çınar yazısı. Altında da tarihi ile ilgili açıklama tabelası var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
Ada tarafına gidip çınarların altındaki çay bahçesine oturup çay ısmarladık birer tane. Gölyazı gidilip görülmesi gereken yerlerden birisi. Tarihi, doğal güzellikleri ile insanı huzur içinde bırakan bir havası var. Ulubat gölünün durgun suları, ördekler, leylekler harika bir yer. Turizm potansiyeli iyice gelişen Gölyazı belediye destekli çay bahçelerinin masaları ve sandalyeleri yenilenip oturulacak duruma gelmiş. Sandalyeler dökümden yapılmış ve yerinden kaldırmak için epey bir güç ister. Masada üç kişi oturmuş çayları içmiş olarak elçek çekiyorum
Gölyazı da bir çay içimi durup dinlendikten sonra yola devam edip Bursa’nın ilk ilçesi Nilüfer’e girişte trafik tıkandı ve durduk. Dur kalk gitmeye başladık yine. Gideceğimiz yer belli ama Nilüfer içinde trafik iyice durdu. Arabadan inip yürüdüm ileriye doğru ama faydası yok. Ne olduğu da belli değil. Bu arada Eşpedal Bursa çalıştayına Ankara dan gelen Merve Eroğlu ve arkadaşı ile karşılaştım. O da trafikte kalmış birkaç araba önümüzde buldum. Gideceğimiz yer karşı şeritte bir yer ama trafik hiç ilerlemediği için gidemiyoruz ki! Eşpedal ile bisiklet sürüşü var, ona yetişmemiz olanaksız. Akşam olmak üzere ve biz hedefe ulaşamadan yerimizde çakıldık. Bu böyle olmayacak deyip sağ tarafta bir benzin istasyonuna araçlardan güç bela yol açarak vardık. Arabayı park edip bisikletleri indirerek elde karşı şeride geçerek çalıştayın yapılacağı yere geldik. Bizi Mehmet Doğancı karşılayıp götürdü. Hava da kararmıştı. Toplantı başlamış durumda içeriye girdik. Sunumu yapan İzmir’den arkadaşım Muhlis Dilmaç. Dinleyiciler koltuklara oturmuş anlatılanları dinliyorlar.
Sahnede Muhlis Dilmaç ve Rabia Özdilli var. Ortada perdede gösterim var projeksiyonla. Sağda Türk bayrağı ve Nilüfer belediyesine ait olan Dernekler Yerleşkesi tabelası.
Elçek ile İzmir’den gelen bizleri çekiyorum. Yanında Yıldız ve Cem oturuyor.
Sahneye Mehmet Doğancı ve Merve Eroğlu çıkıp Eşpedal ile ilgili bir şeyler anlatıyorlar dinleyicilere.
Sunum bitiminde salonda olan herkes sahneye çıkıp poz veriyor. Ben de onları toplu halde çekiyorum.
Çalıştay bitti, herkes dağıldı. Biz de bisikletlere binip arabanın olduğu yere geldik. Trafikte tıkanıp kalmamız ve çalıştaya gitmemiz nedeni ile akşam yemeğini de yememiştik. Karnımız zil çalıyordu ve şeker iyice düştü. Bursalı arkadaşlar bizi arabayı park ettiğimiz yerin yakınındaki kafeye götürdü. Gece 12’yi geçmişti ve yiyecek pek yoktu kapanma saatine yakın. Neyse ki melemen yapıyorlarmış. Melemen ile karnımızı doyurup kendimize geldik. Hesabı ödedikten sonra kalacağımız yer olan daha önce kaldığımız Gümüştepe deki Mysia kamp alanına geldik. Merve Eroğlu de bizimle beraber kamp atacak. Onlar da çadırlarını getirmişler. Çadırları kurup yerleştik ve herkes birbirlerine iyi geceler dilekleri ile yatıp uyuduk.