28 Nisan Cumartesi
( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )
Yenipazar – Buharkent – Tosunlar köyü
( resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir )
“Farzet hiç ayrılmadık
Gözümde tütüyor
Gözümü tütsülüyorsun hala
Hep birlikteyiz sanki
Seninle ben ve DÜNYA”
Can Yücel
Öne çıkmış olan görsel, eğimi fazla olan su kanalından çağlayarak akan su köpürerek geniş bir kanala hızlıca dökülüyor.
Yumuşak yatakta, duş alınmış olarak uyumanı verdiği rahatlıkla sabah erkenden uyanıyorum gün ağarırken. Dağınık olan eşyaları toplamaya başlıyorum. Odanın penceresindeki perdede bisiklet deseni basılmış. Altına da iki çanta yerleştirilmiş ve bisikletle seyahat etmeyi anlatıyor sanki.
Otelde kimse olmadığı için hazırlanıp dışarı çıktık. Kahvaltıyı yolda yapacağız. İki katlı oteli dışarıdan resmini çekiyorum. Üst katlardaki odaların balkonları var. Üst katta duvara altın yaldızla boyanmış Osmanlı tuğrası konulmuş. Balkon korkulukları ve çerçevesi altın renge boyalı. Alt katta mescit bölümü var. Bisikletlerimiz park edilmiş durumda.
Anahtarları benzincideki görevliye verip yola çıktık. Kasabanın meydanına gelip Yörük Ali Efe’nin heykelini gündüz gözüyle çektim. Heykelin etrafı çiçeklerle bezenmiş. İlerideki binaya büyükçe bir Türk bayrağı asılmış. Burası aynı zamanda kavşak, tabelada sol tarafı Sultanhisar -Aydın – Denizli yönünü. Düz olarak Bozdoğan – Kavaklıdere yönünü belirtmiş. Biz düz gideceğiz.
Belediye önündeki geniş meydanda deve heykeli konulmuş. Eskilerden kervanlarda develerden yararlanırmış. Buralarda hala deve yetiştirenler var ve Her yıl deve güreşleri olur. Mermer plaka döşeli meydanın ortasına bir köpek yatıp uyuyor.
Yenipazar içinden bir çay akıyor. Kenarları yüksek taş duvarla örülmüş. Zemini de beton dökülerek çay yatağında dümdüz bir kanal gibi görünmesi sağlanmış tertemiz.
Tepeye çıkan merdivenlerin basamakları mavi ve lacivert renkte sanki kıvrıla kıvrıla akan bir çay görüntüsü verilmişler. Tepede çam koruluğu ve bir Türk bayrağı dalgalanıyor direkte. Merdivenlerin ortası beton duvarla bahçeye dönüşerek elektrik aydınlatma direkleri konulmuş yukarıya kadar. Yukarıları sarı renkle boyanmış. Görüntüsü çok güzel merdivenlerin. Merdivenlerin solunda üç, sağında iki katlı ev var.
Yenipazar kasabasından çıktık. Biraz gittikten sonra güzel bir çay bahçesine denk geldik. Burada kahvaltıyı yapacağız.
Taze gevreklerden alıp masanın birini işgal ederek sofrayı kurduk. Bakkaldan yumurta alıp tencerede pişirdik omlet olarak. Zeytin, peynir, bal ile bir güzel kahvaltıyı yaparken Ferdimen bizi çekiyor masada Mehmet ile.
Kahvaltıdan sonra toparlanıp yola çıktık. Borudan suyu akan çeşmeden şişeleri dolduruyoruz hepsini. Ferdimen kendi bisikleti ile çeşmeyi çekiyor. Çeşme yüksekçe bir duvar ve beyaz badana ile boyalı, yalağı betondan yapılmış.
Yolumuz üzerinde antik kentlere giden tabelalar karşımıza çıkıyor. Bunlardan birisi Orthasia antik kenti. Tabelada 2 Km mesafede olduğunu gösteriyor. Yol üzerinde olmadığı için gitmiyoruz antik kente.
Orthasia antik kentinin buralarda olması ve bu gibi antik kentlerin çevrede çok olması yöre halkının mezarları bize o çağlardan beridir yaşadıklarının kanıtı. Mezar taşları çok eski. Sanki binlerce yıldır öylece duruyorlar.
Yol kıyısında yüksekçe bir tarlanın yamacında gelincik çiçekleri açmış. Kırmızı rengi ile yeşil otlara ayrı bir desen oluşturmuş. Mehmet bisikleti ile durmuş cep telefonu ile resmini çekerken ben de onu çekiyorum. Bisikletinin arka bagajında güneş panelini açmış yedek bataryasını şarj ediyor.
Bir tabelada Arapapıştı kanyonu iskelesine 45 Km kaldığını gösteriyor. Elbet bir gün gideceğiz böyle yerlere ama şimdilik yolumuza devam etmek zorundayız.
Yolumuz üzerinde olan Akçay köprüsünden geçerken korkuluk demirlerine tabelamızı bağlıyorum
Akçay sakince akıp Büyük Menderes nehrine, oradan denize kavuşup hasreti bitecek suyun. Çayın kıyıları sazlıklar ve söğüt işe kaplanmış.
Tarlaların arasından geçen su arkları tertemiz akıyor.
Sulama kanallarını besleyen sular 20 santimlik borudan tertemiz akarken yakından çekiyorum. Su borudan tamamen dolu ve basınçlı olarak dışarı çıkıyor. Suyun rengi ve berraklığı insanı kendinden alıyor. Borunun altından su damlacıkları akarken donduruyorum resimde. Su akışını saatlerce seyredebilirim.
Yüksek bir yerden geldiği belli olan borudan su gürül gürül akıyor kanalın içine. Boru aşağıdan yukarı gelip dirsek ile yatay konumunda 2 metre kadar gittikten sonra su çıkmadan dirsekle döndürülerek kanalın içine dökülüyor.
Yol kıyısında bir çeşme ama çeşme akmıyor maalesef. Çeşme geniş ve yüksek bir duvara yapıştırılmış. Çeşmenin yanlarındaki kare sütunların biri uzun, biri kısa. Üstüne de bir mermer yerleştirmişler.
Yol işlek olmadığından rahat gidiyoruz. Etrafta tarlalar, bahçeler, yol kıyısında ağaçlar dikili. Uzun boyları ile kavaklar göğe yükselmiş. Mehmet önde bisikleti ile giderken gölgeler yola vurmuş.
Yolumuz üzerinde dut ağaçlarına rast gelince durup tadına bakmadan geçmiyoruz. Dut bol, pembeden siyaha kadar her tonda dut var. Biz olgunlaşmış siyah dutları yiyoruz. Dutları yakından çekiyorum.
Köyün birinden geçerken beleş tuvalet bulunca girip rahatlıyoruz. Yolda hep yemek içmek olmaz. Tuvaletin duvarı pembe renge boyanmış.
Köyün bakkalında mola verdik. Dükkanın yanındaki boş dükkanda masa ve plastik sandalyede oturup soğuk sodaları içiyoruz.
Yukarıdaki tepelerden gelen geniş bir kanaldan biraz eğimli olarak su hızlıca akıyor. Kanalın sonunda daha geniş bir kanala köpürerek dökülüyor. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.
Harita uzmanı olan Ferdimen’in çizdiği rotaya göre köy yollarının sonuna geldik. Gittiğimiz yöne göre sola, Aydın – Denizli yoluna doğru gideceğiz. Büyük Menderes nehrinin sağından gittik şimdiye kadar. Bu kez Büyük Menderes nehrinin solundan gideceğiz. Büyük menderes nehrinin üzerine geldik. Köprü üzerindeki korkuluk demirlerine tabelamızı bağladık. Tabelanın bir kısmını sazlar örtmüş.
Nehir koyu bej renginde akarken resmini çekiyorum köprünün üzerinden. Kıyılar sazlıklar ve söğüt ağaçları ile kaplı.
Yol kıyısında tamamen beyaza boyalı bir bisiklet dik olarak konulmuş. Bu beyaz boyalı bisiklete “Hayalet Bisisklet” diyoruz. Bisiklet üzerinde arabanın çarpıp katlettiği bisikletçinin ruhunu temsil ediyor.
Bir süre kuzey yönüne gittikten sonra ana yola çıktık. Haliyle burada trafik yoğunluğu çok. Gürültü çoğalıyor motor homurtuların sesleri ile. Emniyet şeridinden Denizli yönüne doğru gideceğiz.
Aydın’ın havası ve Büyük Menderes nehrinin bereketi ile buralarda çok güzel incir yetiştiriliyor. İncir tarlalarını yol kıyısında görmek olası.
Buharkent’e geldik, tabelasında 12.500 kişinin yaşadığını gösteriyor. Burada fay çatlağına giren yeraltı suları ve Büyük Menderes nehrinin suları magmanın ateşinde buharlaşıp yer yüzüne çıkıyor. O yüzden buraya Buharkent kasabası kurulmuş.
Hazır buhar çıkarken boşa gitmesin diye elektrik santrali kurularak enerji elde ediyorlar. Bu elektrik santralları giderek çoğalmaya başlamış çevrede. Haliyle bunu yapan şirketler çevre koşullarına göre kuyuları açmamış, çıkan zararlı buhar sularını arıtmadan doğaya salıyorlar. Şirketlerin patronları doymak bilmeyen aç gözlülükleri yüzünden çevreye bilerek zarar vermekte ve bunu önleyecek ne yasa var nede uygulayacak yönetici. Dağın etekleri dibine kurulmuş buhar elektrik santralı altı yerden havaya buhar salıyor.
Santralın hemen aşağısında ekili buğday tarlaları görmek olası. Buhar santrali ovayı, tarlaları, yetişen ürünleri kontrolsüz biçimde zehirlemeye devam ediyor.
Ana yolda hızımız yüksek, Savcılı köyünden geçiyoruz ama köye girmeye niyetimiz yok.
İzmir – Denizli tren hattı yol ile paralel gidiyor. Büyük Menderes ovası tarlalar sıralı, ekilip ürünler yetiştiriliyor.
Yol kıyısında bir demet halinde pembe çiçek açmış Zakkum yola renk katmış. Yol kıyısında böyle bir çok Zakkum görüyoruz.
Ana yola çıktıktan sonra bir süreliğine Büyük Menderes nehrinden uzaklaştıktan sonra sonunda nehre kavuşunca kıyıları saz kaplamış olarak sakince akıntısını çekiyorum.
Güneş alçalmaya başladı, Sarayköy’e gelmeden sola doğru döndük. Yolumuz nehri takip etmek ve akşam için kamp alanı bulmak akşam olmadan. Güneş alçalmış kavşak üzerinde, ortada kırmızı erik ağaçları dikilmiş. Güneş ışıkları yaprakları tamamen kızıla döndürmüş rengini.
Kavşağı döndükten sonra Alaşehir yolunda giderken tamamen sararmış buğday tarlası görünce durup resmini çekiyorum. Buğday sapları o kadar sarı ki izlemeden geçmek olmaz. Tarlanın ötesinde köy evleri var.
Tosunlar köyüne geldik, akşam olmadan kalacak bir yer bulmamız gerek.
Köy girişinin karşısında küçük bir koruluk görünce buraya daldık. Bu arada bisikletçi arkadaşım Baattin Şimşek beni cep telefonundan arıyor. Bana neredesiniz deyince bulunduğumuz yeri tarif ediyorum. Baattin bu kez bisikletle değil motor ile tur yapıyor. Bizi facebook tan paylaştığımız resimlerden takip ettiği için buralardan geçerken buluşuyoruz. Kısa sürede geldi yanımıza. Ne de olsa motorlu. Bisikletimin aparatına cep telefonumu takıp otomatik resmimizi çekiyorum. Ben, Ferdimen, Baattin ve Mehmet. Arkada tel örgü ve DSi tabelasında burasının bakım yolu olduğunu belirtmiş.
Koruluk yoldan biraz içeride, servi ağacı dikilmiş. Resmi çektiğim yer biraz yüksekçe, buradan yol görünüyor servilerin arasından.
Bazı yerler çam ağaçları ekilmiş. Biz kampımızı oraya kuruyoruz. Tepedeyken aşağıdaki KUZ ve bisikletleri çekiyorum.
Kamp yerimiz güzel ama çeşme yok. Durum böyle olunca Baattin bize köyden iki tane beş litrelik su getiriyor. Akşam yemeğini hazırlayıp hep birlikte karnımızı doyurduk. Ardından kahve ve çay içerek sohbet ederek zaman geçirdik. Pankartımızı ağaçları gövdesine bağlayıp gerdik. Gecenin karanlığında flaş ışığını kullanarak resmini çekiyorum pankartı. Ortam kapkara olunca flaş ışığının aydınlattığı Suyun Kaynağına Yolculuk yazısı ve yeşil renkli görsel parlıyor.
Korulukta ateş yakmadık tehlike olmasın diye. Fenerlerin ışığı altında fazla geç olmadan oturup sohbet ettik. Uykumuz gelince herkes kendi çadırına çekilip uyumaya başladık.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 80 Kilometre civarı.
Aşağıda yaptığımız yolun haritası