Etiket arşivi: çaltıdere

VI. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 4. Gün

25 Nisan 2017 Salı

Dikili – Çandarlı – Aliağa -Alsancak

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

 

Gün biter gülüşün kalır bende 
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, Çandarlı kale içindeki meydan. Yükseltide oturmuş bisikletçiler, rehberin anlattıklarını dinliyorlar. Etraf yüksek sur duvarları ile çevrelenmiş.

Güne aydınlık içinde uyanmak bir turcunun her zaman arzuladığı şeydir. Güneş bize dün batarken harika şeyler göstermişti. Sabah ta bizleri esirgemedi ışığını. Tüm parlaklığı ile yüzünü gösterdi bize. Güneş doğmadan önce uyandığımdan batarken izlediğim gibi doğarken de izliyorum. Sabahın serinliği güneşin ilk ışıkları ile gidiyor, yerine yaza merhaba diyen baharın sıcaklığı başlıyor. Güneşin doğuşunu üstte kalan yolun yanından, küçük bir tepe üzerinde palmiye ağacı silueti ile birlikte izliyorum.

Benimle birlikte herkes uyandı, çadırını, eşyalarını toplayıp bisikletin bagajlarına yükledi bile. Son hazırlıklar yapılırken Ferdimen beni diğer arkadaşlarla beraber çekiyor bir poz. Kahvaltı faslı çoktan bitti, yola çıkmaya hazırız. Bu gün son gün, dönüş yolundayız, hedefimiz Çandarlı, Aliağa, izban metro ile Alsancak ve ev.

Dikili – Çandarlı arasındaki yola ilk yokuşlarla başladık. İlk yokuş biraz sert olsa da sonrası pek hatırı sayılır değil. İlk yokuşla beraber ilk lastik patlağı oldu. Artçı olarak yanımda pedallayan Ferdimen’in arka lastiği patlıyor. Gerçi kendi lastiğini kendi tamir ediyor ama artçı grup olarak el birliği ile kısa sürede hallediyoruz. İki Cem, bir doktor, Ferdimen, bir kadın bisikletçi ve resmi çeken ben. Bagaj çantaları yerde, üzerinde patlak iç lastik. Doktor Mete bisikleti arkadan kaldırmış Ferdimen de lastiği yerine takıyor, diğerleri seyrediyor ne yapıyorlar diye.

Küçük yokuşları çıkıp iniyoruz, yolda fazla trafik yok. Tek tük arabalar gelip geçiyor ara sıra. Lastik patlağı yüzünden gruptan epey geri kaldık gruptan. İki tarafı yamaç olan küçük bir geçitten yolun ilerisinin düz olduğunu görebiliyorum.

İlk olarak pek bilinmeyen antik bir ter olan Deliktaş köyüne doğru saptık. Yaklaşık 3 Kilometre içeride olan Deliktaş köyü yakınındaki kayalarda tanrılara kurban olarak sunulan adakları burada kesiyorlar. Burayı ziyaret edeceğiz. Düz olan köy yolu, yolun yanında köyün elektrik gereksinimi için elektrik hattı var. Sağda gideceğimiz kayalıklar görünmekte.

Köyün kahvesine geldik. Bizden önce gelen grup öğlen kumanyalarını alıp yemiş çoktan. Ve Deliktaşın olduğu yere gitmişler. Son gelen bizler de kumanyaları alıp gölge bir yerde karnımızı doyurduk. Bisikletin bagaj çantaları ve üzerinde sarı yağmurluk takılmış. Bisiklet temalı Aydan Çelik tarafından yazılan bisiklet manifestosundan bir cümle “Bisiklet Devrimdir, Gerçekçi olur imkansızı ister.” Kare plastik küçük levhada basılı olan yazı bagaja iple bağlanmış. Kahvenin tahta sandalyelerinde oturan Gürel, Ferdimen ve İlknur bir şeyler atıştırıyor.

Kumanyaları yedikten sonra Deliktaşın olduğu kayalıkların dibine geldik. Deliktaş yukarıda olduğu için bisikletleri son düzlükte park ediyoruz.

Yukarıya doğru yürümeye başladık. Kayaların üzerinde bir grup insan oturmuş. Bir kişi bana yakın yerde ayakta duruyor. Öndeki kaya kütlesi altı oyulup yana doğru yatık durumda. Kayanın üstü düz olarak yontulmuş ve 1 x 1 metrelik kaya parçası da kütle ile bir yontularak olasılıkla kurban sunağı olarak yapılmış.

Deliktaşın olduğu yer biraz yüksekte, Köyün evleri dağınık, tek katlı ve kırmızı kiremitleri ile biraz ilerideki küçük göletle güzel bir manzara ortaya sermiş. İlerde üç tane küçük tepe var.

Deliktaş köy evleri ve diğer kayalık yer.

Taylan hoca elinde notları, Deliktaş kurban sunakları hakkında bilgiler veriyor dinleyicilerine. Anlattıklarını kendi blogspot yazılarından okuyabilirsiniz. http://arkeodenemeler.blogspot.com/2012/11/deliktas-kutsal-alanlar-i-izmir-aiolis.html Taylan hoca kayanın üstüne çıkmış, bir kişi karşısında oturmuş, bir kişi de arkada ayakta dinliyor. Çalılar kayalardan önce sağda ve solda, patika ortada.

Dinleyiciler pür dikkat Taylan hocayı kayaların üzerinde oturarak dinliyorlar. Kayaların bazı yerleri oyularak basamaklar yapılmış. Önde bir ağaç fidanı yeni yeşermiş.

Sunak tek parça kaya üzeri oyulup derinleştirilmiş. Dikdörtgen bir oda gibi. Tabanda da delik açılarak daha da derinlere inilmiş. Bu delikten içeri kurban etleri, parçaları atılıyormuş.

Kayalar oyulup düzgün yüzeyler meydana getirmişler.

Her tarafta başka şekilde oyulmuş kayalar.

Kaya kütlesi iki yandan düz bir duvar gibi yapılmış. Üstte ise merdiven basamakları şeklinde oyularak bir binanın çatı aynası yapılmış üç basamaklı olarak.

Üstte çıktığımızda çatı olan yer kayalık zemin oluşmuş.

Üst kısımda kanallar yapılmış. Belki de kapalı bir yerin duvar oyukları da olabilir. Buradan manzara güzel görünüyor. Bağlar, bahçeler ve Çandarlı körfezindeki denizin bir kısmı görünmekte.

Kare şeklinde kaya oyularak derinleştirilmiş. Deliğin içinden de küçük incir ağacı çıkmış.

Köyün yakınlarında ikinci kült yeri karşı tepelerin yamacında. Burası zindan adı ile anılıyor. Aynı şekilde doğal oyuklar ve yontulmuş sunaklar da var burada. Bize uzak olduğu için o tarafa gidemiyoruz.

Deliktaş ziyareti bitince hep birlikte yola çıkıyoruz Çandarlı’ya doğru. Cep telefonumun kamerasıyla dijital zom yaparak önümde tek sıra giden bisikletçilerin resmini çekiyorum.

Yolun sağında ilginç geometrik şekilde yapılmış iki yapı var Kırmızı renge boyalı yapılar tel çitlerle ayrılmış. Bahçede zeytin ağaçları ve telefon direkleri ve telefon hattı üzerinde.

Çandarlı’ya yakın yerde iki tane rüzgar türbini var. İkisini birlikte çekiyorum.

Buralarda zeytincilik yapıyor köylüler. Her tarafta zeytin ağaçları görmek olası.

Dikili belediyesi kültür evine geldik. İki katlı taş bina karşımda duruyor. Yan tarafı yeşil çimen kaplı park alanı. Yol kıyısında park etmiş bisikletler duruyor.

Taş bina güzelce yenilenip onarılmış Binanın köşesinden çektiğim resim duvardaki renkli taş bloklar irili ufaklı. Bir tabela da direğe asılmış. “Dikili belediyesi kültür evi” yazısı yazılmış tabelada. Duvar dibinde bisikletler ve giriş kapısında içeri giren insanlar.

Binanın içi pencerelerden gelen gün ışığı yetmediğinden lambalarla aydınlatmaya çalışılmış. İçeride masalarda oturanlar ikram edilen çayları içiyorlar loş ışık altında. Ben de ayakta Eskişehir den yan flütçü Burak Çardak ile sohbet ediyorum.  Konumuz yan flüt. Ben yanımda taşıdığım yan flütü getirip notalar hakkında bilgi alıyorum Burak’tan.

Çandarlı’nın kuzey tarafındaki sahil sakin görünümünde. Deniz masmavi turkuaz renginde. Bir kişi denize girmiş, biri de denize taş atarken poz vermiş resimde. Çandarlı yarımadasının bir özelliği rüzgar yönüne göre her zaman sakin denize girilebilir olması. Rüzgar kuzeyden eserse burası dalgalı olur. Güney tarafında sakin denize giriliyor. Rüzgar güneyden eserse burada dalgasız denize giriyor. Deniz, kumsal ve iyice çoğalmış yazlık evler görünmekte.

Havada süzülen bir martıyı çekiyorum masmavi gök yüzünde.

Çandarlı kalesi ve burçları.

Kültür evinden ayrılıp yürüyerek Çandarlı kalesine geldik. Kale bizler için kapılarını açıyorlar. Kalenin dıştan görünümü, dört tane burç kenarlarda, yüksek duvarlarla sağlam taş duvarla yapılmış. Duvarın üstünde Türk bayrağı dalgalanıyor. Önde dut ağaçları budanmış, yeni yaprak açmış ve bir çeşme görünüyor.

Taş bloklardan örülü çeşmenin üç tane yalağı kademe kademe yana doğru yapılmış. Her kademe olukla birbirine bağlı. Çeşme güzel görünse de maalesef su akmıyor. Zaten çeşme de sökülüp alınmış. Anlayacağınız kupkuru bir çeşme, işe yaramaz öylece duruyor. Bir tası bile yok su içmeye, su da yok.

Tek kanadı açılmış kocaman demir kapıdan içerisine gireceğiz. Dışarıdan resmini çekiyorum kapının. Kapının üzerinde taş kemer var.

Kapıdan avluya giriyorum, başka bir kapıdan iç avluya geçit var.

Dinleyiciler duvara oturmuş Taylan hocanın anlattıklarını dinliyorlar. Zemin tahta kaplı Taylan hoca ayakta anlatıyor.

Kalenin köşesindeki burç tarafına çıkan merdivenler 8 basamaktan sonra düzlük ve 15 basamakla yukarı çıkılıyor. Kıyılarda demir korkuluklar var. Korkuluklar siyah renge boyanmış. Kalenin burcu 8 köşeli ve burç içine girmek için kapı yapılmış.

Yandan Taylan hocayı ve duvara oturmuş dinleyicilerin resmini çekiyorum. Taylan hocanın eşi de ayakta video çekiyor kocasını. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Avlunun ortasında kocaman bir kuyu var, içi boş kuyunun. Kalenin içme su deposu olarak kullanılmış zamanında.

Ferdimen üşenmedi kalenin duvarlarının üzerine çıkıp avluyu ve üç burcu çekiyor.

Havada, masmavi gök yüzünde bizi izleyen martının da resmini çekiyor Ferdimen burçlarla beraber.

İki kişi duvarın üzerinde burçların yanında, 18 kişi de yan yana avluda dizelenip resim çekiliyoruz.

Kale ziyareti de bittikten sonra artık Aliağa’ya doğru yola çıktık. Herkesin hareket edip yola çıktığını gördükten sonra artçı grup ile biz de yola çıktık. Havada rüzgar yok o yüzden güney tarafındaki deniz de sakin görünüyor. Neredeyse çarşaf gibi deniz. Kıyıda küçük bir kayık bağlı duruyor.

Henüz hareket etmiştik ki 300 metre ya gittik ya gitmedik benim arka bagajım çantalarla birlikte arkaya doğru devrildi. Devrilir devrilmez hemen durdum düşmeden. Çantaları bagaj demirinden alıp yerinden çıkan bagaj borularını takmaya başladık. Arkada  4 kişiyiz, Gürel Gürselp, Cem Tabanlı ve ben. Resmimizi de Ferdimen çekiyor.

Boruları tutan cıvatalar gevşemiş, çantaların ağırlığına dayanamayıp yerinden çıkmış. Yerine yerleştirmek kolay olmuyor. Çantalarım yerde, üç kişi bagajı yerine takmaya çalışırken sokağın ortasında.

Olduğu gibi girmeyince sele borusunun altında bağlı olan yerden söküp takıyorum boruları. Sonra cıvataları iyice sıkıyorum. Daha önce on bagajım kırılıp tekerleğin üzerine düşmüştü. O durumdan fazla etkilenmeden atlatmıştım bisikletin üzerinden atlayıp. Bu kez yavaş giderken olunca fazla etkilenmedim. Aslında bisikletin her tarafını iyice kontrol etmek gerekiyor en ufak cıvatası dahil. Önemle bagaj demirleri iyice sağlamlaştırmak gerek.

Bagaj sorununu hallettikten sonra yola çıktık. Yolda tarlalarda açan sarı çiçekler yeşilliğe ayrı bir renk katmış.

Bizi merak eden öndeki grupta olan Olcay’a arızadan dolayı geç geleceğimizi bildiriyorum telefonla. Üçümüz de yol kıyısında durduk, sağda sarı çiçekli tarla ile birlikte Ferdimen bizi çekiyor.

Tarlasını yeni süren çiftçi traktörü ile toprağı iyice yumuşatıyor. Tarlayı sürerken de toz kaldırıyor arkasından.

Bakırçay üzerinden ikinci defa geçiyoruz. Köprü kenarında durup tabelası ile birlikte korkuluk demirini çekiyorum. Yaklaşık 1 hafta sonra tekrar buradan bisikletlerimizle geçeceğiz Suyun Kaynağına Yolculuk turunda. Tarlalarda yeşil otlar kendiliğinden çıkmış. Toprak henüz işlenmemiş.

Tam Çanakkale -İzmir yol çatağına geldik arka tekerleğimin lastiği patlıyor. Şansızlık yakamı bırakmıyor bu gün. Tekerleği söküp yedek lastik ile değiştiriyoruz Cem ile birlikte. Gürel eli belinde bize bakıyor. Her zaman olduğu gibi Ferdimen de bizim resmimizi çekmekle meşgul.

Lastiği şişirdikten sonra yerine takıyorum. İki kişi arka tarafı kaldırırken ben yerine takıyorum Cem de bizi izliyor. Lastiğimin patladığı yer de rüzgar türbinlerini gövde ve kanatlarının olduğu fabrika alanı. Arkada devasa borular yerde. Fabrikanın sınırlarını belirten tel çit.

Tekerleği yerleştirip mandalını sıkarken alttan Ferdimen resmimi çekiyor. Arka tekerlek, dişli, aktarıcı ve zincir. Yanlarda altı görünen turuncu renkli çantaları. Ben çömelmiş durumda mandalı sıkarken. Üzerimde kendi bastırdığım ABAK forması ve yeşil renkli buff boynumda. Çantadan dolayı yüzüm görünmüyor.

Kavşakta olduğumuzdan yön işareti yola yazılmış. Abak yazısında a ve b harfinin kenarı sarı boyalı, diğer harfler beyaz ve sola ok işareti beyaza boyalı.

Dönüşte resim çekmedim pek. Çaltıdere de mola vermiş olan gruba yetişiyoruz. Biz de biraz dinlenip bir şeyler içtikten sonra hep birlikte yola çıkıp Aliağa’ya ulaştık. Aliağa girişinde sağdaki bisiklet yoluna girerek balıkçı barınağının olduğu yerdeki çay bahçesine geldik. Bisikletçiler masalara oturmuş, üzerinde koca şemsiyeler gölgelik ediyor.

Arkası dönük oturan Keşan bisiklet grubu yazısı yazılmış sarı formaları ile Keşan tayfasının resmini çekiyor Ferdimen. Ne de olsa hemşeri sayılırlar Ferdimen’in.

Çay bahçesinde biraz dinlendikten sonra sahilden, bisiklet yolunu takip ederek Aliağa izban metro istasyonuna geldik. Binanın duvarında hem TCDD levhası hem de izban levhası var. Levhalarda Aliağa yazısı yazılmış.

Sayımız fazla olunca iki gruba ayrılarak vagonlara biniyoruz. Yaklaşık 1 saat 5 dakikada Alsancak istasyonuna vardık. İstasyonda indiğimiz zaman hava kararmıştı. Artçı grup olarak Gürel, İlknur, Cem Tabanlı, Cem Balkanlı, ben ve resmi çeken Ferdimen kaldık istasyonda. Gürel’in çantalarındaki fosforlar ışığı iyice parlatarak yansıtıyor gecenin karanlığında.

Akşam serinliğinde sahil yolundan eve doğru pedalladım. Böylece bir tur sonuna gelmiş oldum. Tur istediğimiz şekilde başarı ile stres yapmadan çok güzel yaptık. Yine hazine torbama yeni dostlar kattım. Akşamları bol kahve yaparak sohbet eşliğinde içtik.

Bir sonraki turda görüşme dileği ile sağlıcakla kalın.

Bu gün yaptığım yol toplam olarak yaklaşık 72 Kilometre civarı.

Aşağıda Dikili – Deliktaş – Çandarlı – Aliağa tur haritası

Powered by Wikiloc

Aşağıda Alsancak – Üçkuyular tur haritası

Powered by Wikiloc

VI. AzBilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 1. Gün

22 Nisan 2017 Cumartesi

Alsancak – Aliağa – Yuntdağı Köseler

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

(Bazı resimler Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı

Ama atıldı yine de serüvenlere

Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya

Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, bisikletim KUZ önde, turuncu çantalarıyla. İzmir saat kulesi, iki palmiye ve saat kulesi etrafında dönen bisikletçiler.

Uzun gecelerin çok olduğu kış günlerinde sıcak ortamlarda her ne kadar soba yanmasa da Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu, kısacası ABAK için toplaşmaya başladık. Daha önceki yıllarda yaptığımız İzmir’in kuzey tarafı olan Aiolis bölgesini gezeceğiz. Aiolis bölgesinde 12 kent var. Bunlar;  Kyme Aliağa – Nemrut limanı, Larissa Menemen – Buruncuk, Neonteikhis Menemen – Yanıkköy, Temnos Menemen – Görece köyü, Killa Edremit – Akçay – Zeytinlik, Notion Yeri belli değil, Aigiroessa Bornova – Kavaklıdere köyü, Pitane Çandarlı, Aigai Yundağı Köseler köyü, Myrina Aliağa -Çaltıdere köyü, Grynation Yenişakran, Smyrna İzmir – Bayraklı. Bunlardan; Aigai, Aiolis kentleri içine girmeyen PergamonAtarneusPitane antik kentlerini göreceğiz.

Rotalar belli, gidilecek yerler belli olunca yol için keşif turu yapmadık. Kamp yerleri için belediyelerle görüşülüp destek alındı. Sadece Aliağa dan destek olmadı. Zaten biz de gerek görmedik. Katılımcılar belli oldu, her zaman olduğu gibi 100 kişi. Okul belli, Yuntdağı Köseler köyü. (Keşifte okulun bu yıl son defa öğretim yapılacağını öğrendik. Bu üzüntü içimizde bir burukluk yarattı.) Okulun dış cephesini boyayacağız. Elinde boya olan sevgili Uluğ Cem Balkan bize destek verecek. Sadece boya fırçası ve rulo alacağız duvarları boyamak için. Yemekleri de Ayşe ve Hatice sağlayacak ana kız olarak.  Hediyelikler alındı, torbalara yerleştirildi ve görev dağılımı yapılarak turun yapılacağı zamanı beklemeye başladık. Bu yıl her zamankinden daha iyi olacağın tahmin ediyorum. Geçtiğimiz turda küçük bir tatsızlık yaşamıştım ama o sorun ortadan kalkınca turda görev almaya devam edeceğim gönüllü olarak. Görevim her zaman olduğu gibi en arkada süpürücü. Bisiklet için gerekli olacak bir kaç yedek malzeme, lastik ve sağlık malzemeleri de bende. Teknik destek olarak ta görevim var. Aynı zamanda Elektrik şefiyim, gerektiğinde müdahale edeceğim. Zaten herkes gönüllü olarak tura katkı sağlıyor. Adı üstünde ABAK Gönüllüleri.

Her yıl bizlere kapısını açan Cinatı bu yıl da Cuma akşamı turun teknik toplantısı için kapısını açtı. Sevgili Ahmet Yıldırım ABAK Gönüllülerinden olunca kapılar her zaman açık. Ahmet Yıldırım’a çok teşekkürler. Turdan önce Cuma akşamı Cinatı’nda toplandık. Şehir dışından gelenlerin kayıtları alındı. Torbaları verildi hoş beş sohbet içinde. Turun amacı, gideceğimiz rota hakkında gerekli bilgi katılımcılara kısaca aktarıldı.

Kayıt masasında Fırat Okutucu oturmuş, önünde bufflar, kayıt defteri, kitapçıklar, Aydan Çelik tarafından yazılan bisiklet manifestosu yazılı cümlelerin olduğu kare levhalar. Keten ipler takılı, bisikletin bir tarafına bağlanacak. Fırat’ın arkasında kocaman bir ayna var. Ben resim çekerken elimde cep telefonum ile aynada yansımışım. Bu yansımayı fark eden Ferdimen de oturduğu yerden yana eğilerek yansımanın içinde yerini almış. Yansımada duvar saati de var.

Ertesi gün erkenden Konak Saat kulesinin olduğu meydana geldik. Ferdimen bende misafir oldu. Saat kulesinin etrafında güvercinlerden başka kimse yok. Güvercinler de yeni gelmiş meydana, yem atacak insanları bekliyorlar. Kimisi dünden kalan buğday tanelerini döşeme taşların arasından bulup yiyor. Bisikletim KUZ turuncu heybeleri ve sosis çanta ile bagaja yüklenmiş hazır olarak bekliyor. Solda Saat kulesi ve bir palmiye ağacı.

Katılımcılar birer ikişer gelmeye başladı. Kayıtlar alınıp hediyelik torbaları verildi. Kayıt bitiminde bisikletlere binip artık geleneksel hale gelen Saat Kulesinin etrafında üç kez dönüp hacı olduk. ABAK İzmir hacısı. İzmir saat kulesi, yanında iki kocaman palmiye ağacı, saat kulesinin etrafında dönen hacılar. Herkesin eşyaları bagajında yüklü. Saat kulesinin saati 09:47 olarak gösteriyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Bisikletçiler hacı olduktan sonra bisiklet yolundan Alsancak İzban istasyonuna geldik. Burada görevlilerle koordineli olarak belli sayıda iki seferde hepimiz trenlere bindik. Hedef Aliağa. Arabası ile gelenler direk Aliağa’ya giderek tura oradan katılacaklar. O yüzden katılımcıların yarısı yok. İstasyonun gişelerinde ilk önce ben geçiyorum. İkinci gruba kalanlar turnikelerin diğer yanında bekliyorlar. İstasyon binasına Türk bayrağı asılmış 23 Nisan bayramı için.

Üçer beşer ön ve arka vagonlara binerek bir saatlik yolculuğumuz başladı. Vagonun içinde kimisi bisikletini ayakta tutuyor devrilmesin diye.

Aliağa’ya vardık, yardımlaşarak bisikletleri merdivenlerden indirip çıkardık. Alsancak istasyonunda ne güzel düz ayak biniyoruz. Dışarıda ikinci grubun gelmesini bekliyoruz. Bu arada istasyona arabası ile gelenlerin kayıtları da yapılıyor.

Son gelenler de aramıza katılıp yola çıkmadan Olcay rota ve tur hakkında gerekli açıklamaları yapıyor.

Hazırlıklar bitip yola çıkma zamanı diyerek turu başlatıyoruz. Aliağa şehir içinden sahili takip ederek trafiğe fazla takılmadan şehir dışına doğru İzmir -Çanakkale yoluna çıktık. Kalabalık araç trafiğinde emniyet şeridinde gidiyoruz artarda.

Yol güzel, asfalt kaymak gibi ama karayollarını garip, bir o kadar da saçma olan emniyet şeridinin içine tırtık oyarak bisikletlilere eziyet edercesine yapmışlar. Karayolları işletmesinde ki zihniyet sadece motorlu araçlar ve onlara hizmet etmek. Başka bir araç düşünülmüyor. Bu dar kafalı yöneticiler henüz bisikletten haberi yok. Bisikletin karayolu kanunlarında olmasına rağmen. Bisikletle bu tırtırlardan gitmek hem bisikletin tüm cıvatalarını dağıtır hem de binicinin organlarını. Böbrek taşlarını bedava dökmekte cabası.

İlk molamızı Çaltıdere kahvesinde veriyoruz. Burada kumanyalar dağıtılıyor. Hem atıştırmalık, hem de öğle yemeği gibi. Bunun yanında çay, kahve, soda, ayran içerek su ve sıvı takviyesi yaptık. Bisikletler park yerinde bagajları yüklü olarak duruyor. Kahve binası ve ağaçlar gölgelik yapıyor.

Mola bitiminde yola çıkıp Yenişakran’a geldik. Yol güzel, hızlı geldik sayılır 15 Kilometre civarı. Oradan Yuntdağlarına doğru tırmanışa başladık. Esas bir 15 Kilometre var o da sıkı bir rampa. İlk kilometrelerde yorulanlar sık sık mola vermeye başladı. En arkadan süpürerek geldiğimden mola verenleri görüyorum önümde.

Ben gelince mola da bitiyor, biraz dinlenenler yola çıkınca arkalarından bisikletimin gidonuna taktığım üç martı tüyü ile beraber resim çekiyorum.

Arkamı dönüp baktığımda epeyce yukarılara çıktığımı anlıyorum. Çandarlı körfezi, Çandarlı, dağları ve deniz uzaklarda silik görünüyor. Yolun sonunda yağmur sularını biriktirdikleri küçük bir gölet var. Gölet hayvanların su içmesi için.

Yolun kıyısında küçük bir kuyu var. İçinde her zaman su bulunur ve ipe bağlı tenekeden su çekerek kullanabilirsiniz. Damacana suyuna alışanların içeceğini sanmam kuyudaki suyu. Ama ben içiyorum. Kuyunun ağzından resim çekiyorum. Harç kullanılmadan düzgün taşlar ile örülmüş. Bazı taşlar ışığın girdiği yere kadar yosun tutmuş yeşil görünüyor. Kuyunun dibi karanlık.

Kuyunun ağzı beton dökülerek düz bir alan ortaya çıkmış. Yanımda beni bırakmayan Cem Tabanlı bisikletinin üzerinde beni bekliyor. Kuyunun yerini bildiğimden geride kalanlardan önce çıkıp bekliyorum. Yolun kıyısında Cem ve bisikletim KUZ duruyor.

Çıkacağımız en yüksen nokta olan Kapıkaya köyüne geldik. Buranın rakımı 315 metre. Köyün girişinde biraz geniş alanı kaplayan gölet, içi su dolu. Kapıkaya yazan tabela ve köyün evleri.

Arkada kalanları beklerken karşıma şirin bir köy evi çıkıyor. Ev tek katlı, çatısı kiremitli. Kapısı demirden mavi renge boyalı. Kapının üst ortasında kare camekan yapılmış. Penceresi ahşap, parmaklık takılı ve mavi boyalı. Elektrik kablo direği, biri eski paslanmış iki elektrik panosu görünüyor. Evin yanında bahçe kapısı büyük ve tahtadan. Bir araba yada traktör girecek kadar geniş. Evin önü yarım metre yüksekliğinde beton dökülmüş düzgünce. Bu şirin eve güzellik katan birisi daha var. O da betonun üstünde, pencerenin altında ayaklarını öne uzatıp oturmuş büyük bir köpek. Duruşu gururlu olduğunu gösteriyor. Önünden geçen bisikletçileri sakince, havlamadan seyretmesi hoşuma gidiyor. Küçük ev ve ona bekçilik yapan köpek. Köpek gelip geçenlere saldırmadan durması diğer köpeklerin başına diyerek resmini çekiyorum.

Artık Köseler köyüne kadar ineceğiz. Önümde bir kaç kişi var, İniş sert olduğundan dikkatlice iniyoruz.

İki ağaç görüyorum, biri yaşlı, biri genç. Yaşlı olan ayakta ve kalın, kısa olan gövdesinin bazı yerleri çürümüş. Genç olanın gövdesi daha ince oradan anlıyorum. Genç olan yerde yatıyor ve kurumuş. Durup daha yakından bakınca iki ayrı ağaç değil gövdesinden çürüyüp kopan ağacın kendi dalı görüp anlıyorum. Doğa hastalıklı, çürük olanları ayıklar. Sağlıklı ve sağlam olanlar ayakta kalır. Doğanın yasaları bunu gerektirir.

Kapıkaya köyünden hemen sonra, yakın olan Karaahmetli köyüne geldik. Karaahmetli köyüne girince Manisa il sınırını geçiyoruz. Köylüler ulaşımı her ne kadar motorlarla yapsa da ata yadigarı eşekler de kullanılıyor. Hem eşekler çevreyi kirletmeden motorun girmediği yamaçlarda, patikalarda rahatlıkla yük taşıyabiliyor. Ya da sahibini. Resimde dört tane eşek yeşil otluk alanda otluyorlar. Otladıkları yer taşlık ve yamaç.

Katılımcıları serbest bıraktık, isteyen istediği gibi gidecek. Nasıl olsa en arkada ben varım, süpürerek geride kalanları ilerletiyorum üçer beşer. Kendi başlarına kalınca yolu şaşırmasın diye bazı yerlerde işaretler yapılıyor önde gidenler. İşte onlardan birisi; üstte ok işareti gidilecek yönü belirliyor. Düz olarak çizilmiş. Altta ise ABAK yazısı kırmızı renkli sprey boya ile yazılı.

Ferdimen’in çektiği resimlerden biri. Gürel sevilmek isteyen sevimli köpeği bisikletinden inmeden sevip okşuyor. Artık hedefe yaklaştık, Manisa il sınırına girmiş olduk. Aigai antik kentin olduğu tepe görünüyor. Tepe de tam Gürel’in arkasında.

Bahar yağmurlarıyla coşmuş olan otlar ortalığı yeşil bir halıya bürümüş. Yeşil halıdaki kırmızı desenleri de gelincik çiçekleri gelişigüzel serpilerek baharı müjdeliyor sanki.

Yuntdağı Köseler köyüne geldik sonunda. Köyün ilk evleri, taş bina iki katlı, yanında da hayvanlar için dam yapılı. Üzerleri kiremit çatı ile kaplı. Daha çok hayvancılık ile geçinen Anadolu köylerinden bir yer. Köy kokusu kokmaya başladı, yani tezek kokusu.

Köyde yeni evler de yapılmış, dışındaki sıvadan belli. Köyün iç yollarında kaybolmayalım diye yere yine işaretler çizilmiş.

Geçtiğimiz yıllarda yön gösteren tabelalar yoktu. Az bilinen antik kent zamanla ve bizlerin bisiklet turlarından iyice tanınınca işe el atmış Manisa belediyesi. Yeni tabelalarla antik kente gidilecek yönü belirtmişler. İki ayaklı tabela kahverengi boyanıp beyaz yazı ile “Aigai Antik Kenti” ve ok işareti yazılmış. Köyün sokakları ve bahçelerin sınırlarını belirleyen kalın taş duvarlar. Duvardaki taşlar düzgün, harç kullanılmadan üst üste konularak bir metre civarı yüksekliğe kadar yapılı. Sokakta Elektrik direkleri ve elektrik telleri evlere enerji dağıtımını sağlıyorlar. Evler genelde tek katlı.

Artık sona geldik, yerdeki işaret kamp yerini belirtiyor. Tam karşı köşe de kamp yapacağımız yer olan okul ve kazıevi bahçesi. Bahçenin etrafı bir metrelik duvarla çevrelenmiş. İçeride sarı boyalı, tek katlı binalar var. Bahçeye önceden gelen katılımcılar çadırlarını kurmaya başlamış bile. Ben geldiğime göre herkes gelmiştir, arkada kalan yok ve iyi geldik doğrusu. Herkes kendi yükünü taşısa da yolda kalan olmadı. Yerde yazılı olan sola doğru kırık ok işareti ve KAMP ABAK yazısı. Bisikletimin gidonun da ki üç martı tüyü de sağ alt köşede yerini almış. Kamp yerine gelişimiz dörde on kala olarak çektiğim resimde kayıt altına alındı. İyi bir zamanlama.

Okulun bahçesine girip bisikletimi park ediyorum. Bahçede çadırlar kurulmuş çoktan. Sanki çadır tarlası gibi rengarenk, yeşil, açık yeşil, koyu yeşil, mavi, koyu mavi olarak renk cümbüşü. İyi ki okul sınırları taş duvar ile örülü. Yoksa köyün inekleri girip çadırları yeşil diye yiyebilirlerdi.

Kamp yapıldıktan sonra katılımcılar iki gruba ayrıldı. Birinci grup daha önce Aigai antik kentini ilk defa görecek olanlar ve bir daha antik kenti görmek isteyenler bisikletlerine binip 2 kilometrelik bir tırmanışla Aigai antik kente doğru gittiler. Kalanlar da okulun dış duvarlarını boyayacaklar. ABAK gönüllüsü Uluğ Cem Balkanlı önderliğinde okul binası boyanmaya başlandı. Boya hazırlama işini Cem kendi işi olduğundan ustaca karıştırarak kovalara koyup eline boya rulosu, fırça alan duvarı boyamaya başladı. Bir kısım katılımcı da iki yıl önce köyün çocuklarına hediye verdiğimiz bisikletleri tamir işine girişti.

Sarı olan okul duvarı mavi renge boyanıyor bir kaç kişi tarafından. İki kişi de bisikletleri tamir ediyor. Bisikletler ters çevrilmiş durumda. Kimisinin lastiği patlak, kimisinin frenleri tutmuyor, kimisinin jant teli kopmuş. Hepsini tek tek tamir ediyoruz. Başlarında ekip başı olarak ben gerekli malzemeleri veriyorum.

Boya işin başında olan Cem boya tenekeleri yanında, elinde sırık ucuna rulo takmaya uğraşıyor. Cem işin ustası, ne kadar boya gideceğini, su bazlı boyanın karışım oranını iyi ayarlamayı biliyor. Boyanın yapılacağı yüzeyin nasıl temiz olması gerektiğini iyice vurguluyor. Zaten en önemli kısım da alanın temiz olması. İşin özünü iyi yapmazsan yaptığın boya fazla dayanmaz, çabuk bozulmaya başlar. İşinin ustası olması onu çok titiz olmasını sağlamış ve bu konuda çok hassas. İki kişi duvarı maviye boyuyor elindeki rulo ile. Yerde boya tenekeleri, dışı paslı ama boyalar sağlam. Oturma yeri olan bir bankın üzerinde karton koli, içinde malzemeler var. Kolinin yanında da gitar çantası. Akşama müzik ziyafeti çekeceğiz.

İlkokul binasını biraz gerilerden komple çekiyorum resmini. Binanın giriş yerini mavi renge boyayan gönüllüler, bisikletleri tamir edenler ve bisikletlerin tamir olmasını bekleyen çocuklar. Bayrak direğinde Türk bayrağı dalgalanıyor rüzgarın etkisiyle. Binanın solunda profil iskelet önünde ABAK için yaptırdığımız hatıra resim çekilme pankartı. Sağda ise okulun tuvaleti küçük bir binada.

Elektrik aydınlatma işini de Şerafettin, kısa adı Şeref ve Eskişehir den gelen Barbaros (Kızıl sakal)  Oğuzhan yapıyor. Bu ikilinin yapmasının bir nedeni var; uzun boyları sayesinde merdivene gerek kalmıyor.  Her yere rahatlıkla uzanabiliyorlar. Daha önceden hazırladığım kabloda ampulleri takıyorlar. Kablonun bir ucu bağlı, taka taka sona yaklaşarak diğer ucu da balkon demirine doğru gerip bağlayacaklar. Taş bina kazıevi binası olarak kullanılıyor. Bina iki katlı, önünde merdivenli sundurma yapılmış. Üst katın balkonunda demir korkuluk var. Taş döşeli avluda çocuklar bir o yana bir bu yana koşturup duruyorlar.

Taş binanın arkasında avluda yemek masaları sıralanmış. Burası kazıda bulunan ekibin yemekhane ve yatak odaları bulunuyor.

Eskişehir den velESBİD bisiklet derneği başkanı Kübra elinde boya fırçası ile duvarı boyuyor. Üst kısım boyalı, eğilerek son kalan alt kısmı boyamaya çalışıyor.

Ön tarafta boyama işi bittiğinden arka kısmı boyamaya başladılar. Yarısı boyanmış bile. Binanın yan yüzeyindeki tabelada “Yuntdağ Köseler İlkokulu” yazısı var. Tabela mavi renkte. Üç tane penceresi var binanın. Bahçede çadırlar kurulu.

Bodrumdan katılan Bahar Bülüç elinde ıspatula ile poz veriyor bana. Ispatula ile yüzeydeki bozuk yerleri düzeltiyor.

ABAK hatırası için hazırladığımız pankartta Mavi boyalı zeminde sütunlar üzerine çatısı konmuş antik bir bina çizilmiş tam ortada. Yanlarda biri kadın, biri erkek taş devrinden kalma bisiklete binerken ki hali çizili. Tekerlekler taş, kadro kemikten yapılı. Kadın ve erkek baş kısmı delik, buradan başları çıkarıp hatıra resmi çekilebiliyor. Üste de kemer biçiminde yazı ile “Az Bilinen Antik Kentler Turu” Altında ” Hatırası” ( S harfi ters yazılı ) En altta heçtekimiz olan #abakheryerde #abakseninlegüzel yazısı. Erkek tarafında ben, kadın tarafında da Gürel (başında sarı buf var) ile hatıra resmi çekiliyoruz.

İlknur kadın yerine geçip Gürel erkek yerinde resim çekiliyorlar.

Mavi boya işi bitince binanın penceresiz olan yanları turuncu renge boyanmaya başladı. Köyün çocuklarının eline ruloyu vererek boyamalarını sağladık. Boyama işini çok sevdiler.

Bir kısım gönüllü okulu boyama, tamir, elektrik işlerini hallederken diğer grup ta Aigai antik kentini dolaşıyor. Ben antik kente gitmediğimden resimleri çeken Ferdimen dolaşıp resimleri çekiyor. Antik kentteki tüm resimler Ferdimen’e aittir.

Kademe kademe taş duvar örülü bir yapı, iki küçük sütun en aşağıda duruyor.

 

Kazı ekibinden arkeolog hocası katılımcılara kentin tarihini anlatıyor. Burası kentin girişindeki kapıdan hemen sonra gelen tapınak. Yola gidip geri dönen yolcular ilk önce tapınakta adaklarını tanrılara ve yolcuları koruyan Hermes için adaklarını sunuyorlar.

Anlatım bitince diğer yere doğru yürüyenler çekilmiş resimde. Taş duvar örülü yapının içinden zeytin ağacı büyümüş.

Kentin Agora binasının arka tarafları kademe kademe yukarıya doğru taş duvarlar örülerek çıkılmış.

Daha üstte Agora meclisinin toplanma yeri. Yarım daire oturma yerlerinde çarşı pazar, alış veriş, fiyat belirleme toplantıları düzenleniyor. Duvarlarda kapı yerleri blok taşlardan düzgün yontulup yapılmış. Duvarlardaki taşlar da öyle.

Agora binasının ön duvarı, ince ve yüksek. Yandan görünüşü ve çimenler üzerinde Agora binasına gidenler. Etrafta büyümüş ağaçlar ve aşağılarda kalan tepeler görünüyor.

Agora binasının ön duvarı düzgün blok taşlardan yapılmış. Önemli bir yapı olan Agora binası özenilerek yapılmış. Burada Agora çarşısının olması hareketli ticaretin, bol kazancın ve zenginliği gösteriyor. Bir zamanlar zenginlik, şatafat üst düzeydeymiş. Bu yaşamı korumayı da bilmişler.

Agoranın önünde balık pazarı ve kocaman daire biçiminde taş bloklardan yapılı balık pazar yeri. Helenler “Makellon” Romalılar da “Macellum” adını vermişler balık pazarı yerine. Burası et pazar yeri olarak ta kullanılmış. Büyük bir olasılıkla adı üstünde Aigai keçi yurdu anlamına geldiğinden yetiştirilen keçileri kesip etlerini burada satıyorlarmış. Ayrıca Çandarlı körfezinde yakalanan balıklar buraya getirilip mezatta halka satıyorlarmış. Pazar yeri dört basamaklı oturma yerleri kıyıda taş blok parçaları düzgün biçimde yerleştirilmiş. Daire içinde zeminde de düzgün yontulmuş taşlar yerleştirilmiş. Sol tarafta bir kısım taşlar sökülüp alınmış.

Aigai antik kenti bir tepenin doruğuna kurulmuş. Etrafı doğal uçurumla koruma altına alınarak sadece Köseler köyü tarafında giriş yeri var. O da dik bir yokuştan çıkmak gerek. Düşmanlar haldur huldur saldıramıyorlar ve savunması kolaylaşıyor kentte yaşayan Aigaililer için. Uçurumun kenarında aşağıda akan Kocaçay çok derinlerde görünüyor. Bir kaç kişi uçurumun kenarındaki zeytin ağacının dibinde manzarayı seyrediyor.

Balık pazarının altı kalın blok taş duvar ile desteklenerek sağlamlaştırılmış. Hem balık pazarı, hem de Agora önünde geniş bir meydan açılmış. Taş duvar 4 tane çıkıntı ile desteklenmiş yıkılmasın diye. Etraf ve aşağısı ağaçlardan görünmüyor. Sadece taş duvar ve Agoranın yüksek duvarı görünüyor. Bir kişi de durmuş etrafı seyrediyor duvarın üstünde.

Aigai antik kentin kazı çalışmaları ile ilgili resmi web sitesi http://www.aigai.info/

Akşam yemeği için karınlar acıkmaya başlayınca Ketring Ayşe, kızı Hatice ile birlikte imdadımıza yetişti. Yemekleri daha önceden hazırladığımız yer olan kazıevinin avlusunda yiyeceğiz. Yemek kuyruğuna girmiş olanlar yemek almak için bekliyorlar. Önceden yemek alanlar da masalarda oturup karınlarını doyuruyor. Yemek dağıtımı sundurmanın altında yapılıyor. Çatıda 5 tane güneş su ısıtma paneli var.

Yemek sonrası ABAK ateşi yandı varilde. Varili çamaşır makinesinin kazanından yaptık. Kazanın delikli olması ve paslanmaz krom olması uzun süre dayanacak ateşe ve paslanmaya karşı. Ateş yanınca etrafı hemen doldu. Buraların soğuk havası insanı üşütüyor. Odunların çıtırtıları, kızıl alevi içimizi ısıtmaya başlatınca muhabbet ve ardından şarkılar türküler başladı. Her ne kadar ateş ısıtsa da üzerimize kalın giysileri de giyiyoruz bu ara. Ateş sadece önümüzü ısıtıyor, arka taraflar buz gibi.

Delikli kazan içinde yanan odunların alevi yukarıya yalımlar saçarak yükselirken üşüyenler ateşin başında ısınmaya çalışıyor.

Gecenin geç saatlerine kadar muhabbet, şarkılar, türküler söyleyerek devam etti. Şarkıları söylerken fazla ses çıkarmadan uyuyanları rahatsız etmeden söyledik. Yarın güzel bir gün olacak ve 23 Nisan Çocuk bayramını kutlayacağız. Onun için türküler enerjimizi depolamaya katkı sağladı. Bu heyecanla uyku zamanı gelince gidip yatıyorum çadırıma. Mutlu ve huzurlu biçimde tura iyi başlamanın getirdiği rahatlama güzel bir uykuyu hak ettiğimin belirtisi olarak tatlı düşlere dalıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak 41 Kilometre civarı bisiklet sürdük.

Aşağıda Üçkuyular – Konak -Alsancak yol haritası 10,35 Km

Powered by Wikiloc

Aşağıda Aliağa – Şakran – Köseler köyü yol haritası 30,21 Km

Powered by Wikiloc

4. AzBilinenAntikKentlerTuru 4.Gün

26 Nisan 2015 Pazar

Dikili – Çandarlı – Aliağa – İzmir

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Kuşlar

“Ölümlülere mevsimleri biz bildiririz

Baharı, kışı, sonbaharı biz söyleriz onlara ekimi

Turna kuşu gagalayarak göç ederken Libya’ya;

Gemicileri de uyarır o

Seferi bıraksınlar, yatıp uyusunlar diye…

Sonra çaylak çıkar ortaya ve bildirir yeni mevsimi

ve baharla koyun kırpıcısı işe başlar

sonra kırlangıç, yeniden gelişiyle, yün paltonuzu satmanızı ve kendinize daha ince bir gömlek almanızı söyler.”

Aristophanes,

 

Öne çıkmış olan görsel, Düz yontulmuş kayalıkta seki tane küçük pencere, biraz üstünde daha büyük pencere açılmış.

20150426_110406

Her sabah olduğu gibi kalk faslı zahmetli olsa da herkesi uyandırıyorum. Tüm gece boyu yağan yağmurun sesiyle uyumak nefisti. Epeyce eskimiş olan çadırım fermuar kısmından su almış. Uyku tulumunun ayak kısmı ıslandı sadece. Demek ki yeni bir çadır almanın zamanı geldi. Öyle ıslak topladım uyku tulumunu, çadırı ve matı. Nasıl olsa akşama evdeyim, asar kuruturum. Toparlandıktan sonra kahvaltı yapıyoruz hep birlikte. Kahvaltının ardından katılımcıların hazırlanıp yola çıkmaları için uyarmaya başladım. En son kişi yola çıkarıp, etrafta unutulan herhangi bir şey olup olmadığına baktıktan sonra ben de yola çıkıyorum. Dikili çıkışında rampa başlangıcında birisinin kenarda durduğunu görünce ne olduğunu sordum. Zincir kırılmış, aparatı da olmadığı için beni beklemiş. Hemen alet edevatı çıkarıp zinciri onardıktan sonra arkadaşı yola çıkardım. Az ilerde de arka aktarıcı kulağı kırık bir bisiklet daha bekliyordu. İzmir den Ata arkadaşımız, yol bisikleti arkasında römorku vardı. Zorlamış olacak ki aktarıcı kırılmış. Elde kulak olmadığı için yapacak bir şey yok. Ata dolmuşa binip Aliağa dan arabasını alıp bisikletini ardımızdan getirecek. Yanında bir kişi kaldı bisikletin. Sabah sabah iki arıza birden, umarım başka olmaz. Benim yapacak bir şeyim olmadığından yola çıkıyorum. Grubun iyice arkasında kaldım. Bakalım yetişebilecek miyim. Bastır bastır en arkada kalan bir kaç kişiye ulaştım sonunda.

20150426_100102

İlk hedefimiz Deliktaş köyü ve bir süre sonra vardık köye. Köy yoldan 3 Kilometre yukarıda. Bakalım nasıl bir köy.

20150426_105006

Köyün sol tarafında kayalık bir yerde arkadaşları görüyorum bir kayanın üzerinde. Bisikletleri köyün kıyısında yol kenarına bırakıyoruz. Bundan sonra yayan gideceğiz.

20150426_110015

Yürüyerek kayaların dibine geldik, millet kayanın tepesinde oturmuş resim çektiriyor.

20150426_110327

Burada her hangi bir arkeoloji çalışması yapılmadığından geçmiş tarihi pek bilinmiyor. Büyük kütleli kayalar oyulup tapınak ve Tanrılara kurban adamak için çeşitli yapılar yapılmış. Duvar gibi düz yontulmuş kayada sekiz tane küçük, bir tane daha yukarıda büyük pencere oyulmuş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150426_110406

Kayalar düz duvar gibi oyulup işlenmiş.

20150426_110508

Etrafı gezip incelemeye başlıyoruz.

20150426_110512

Rehberimiz Taylan hoca bizlere burası ile ilgili kısa bilgi veriyor. Gerçi pek tarihi bilinmese de anlatılacak bir konu mutlaka vardır. Daha çok Tanrılara kurban kesme törenleri ve hangi hayvanlar Tanrılara kurban edilirdi.

20150426_110517

Deliktaş Kutsal Alanı Yeri:

İzmir ili Dikili ilçesine bağlı olan Deliktaş Köyünün sırtında bulunan iki alana dağılmış olan kalıntılardır. Bu kutsal alanlar 1993 yılında İzmir 1 nolu Koruma Kurulu tarafından 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı ve 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilmiştir.

Deliktaş Köyünde iki grupta değerlendireceğimiz alanların birincisi köye de ismini veren Deliktaş mevkiidir. Burasının örneklerini Kuzey Batı Anadolu’da sıklıkla gördüğümüz kaya sunağıdır. Diğer alan ise yerel halkın “Zindancık” olarak adlandırdığı Deliktaş Kutsal Alanıdır.

Kuzey Batı Anadolu kaya sunaklarından birisi de Deliktaş Kaya Sunağıdır. Benzerine Balıkesir ili Burhaniye ilçesi Dutluca Köyünde de rastlanmaktadır. Doğal kayanın buradaki adı da Deliktaş’dır.

Deliktaş Kaya Sunağı ise Deliktaş Köyünde öncül kutsal alan olarak değerlendirilmiş olmalı. Daha erken dönemlerde ise Zindancık olarak anılan Kutsal Alanın kült merkezi olarak kullanıldığını düşünüyoruz.

Deliktaş’ın büyük deliğinin köyü, ovayı ve uzaklardan da olsa Çandarlı Körfezi’ni –Elaitikos Kolpos- gören manzarası bir harikadır. Yine bulunduğu yerden Kane –Kara Dağ’ın doruğu görülmektedir.

Deliktaş’ın iki ana oyuğu vardır. Doğal yoldan oluşmuş olan bu dehlizlerin sonradan tıraşlanarak genişletildiğini düşünüyoruz. Bu iki oyuk “İkili Taht” yani “Ana Tanrıça ve Erkeğinin” tahtlarıdır. Dikili Kaya Sunağında da farklı boyutta iki katlı dairesel oyuklar mevcuttu. Fark bu alanda deliğin nerede ise bir mağara boyutunda var olması veya açılmış olmasıdır. Delikler doğu yönüne doğru bakmaktadır.

Deliktaş Kayalarında değişik boyutlarda hediyelerin koyulması için delikler ve oyukların çeşitliliği de dikkat çekicidir.

Bu alanın Sit statüsünde olmasına rağmen araştırılmış olmaması ise ayrıca dikkatimizi çekmiştir. Tarihsel olarak Cilalı Taş Dönemine kadar giden bu Kutsal Alanlar detaylı araştırmaları hak etmektedirler.

Zindancık tam olarak olmasa da Phokaia (Foça) Yolu üzerinde bulunan bir Pers Mezarı olan Taşkule ile benzerlikler göstermektedir. Taşkule doğal bir kayaya oyulmuş olan mezar grubudur. Zindancık ise kapısı kuzey yönüne bakan bir “Karanlık Oda” ve onun etrafında basamaklardan, kuyulardan, nişlerden, adak çukurlarından ve yine etrafa dağılmış kaya lahitlerinden, yontulmuş ve malzeme alınmış kaya oluşumlarından meydana gelmektedir.

Orijinal kayaya oyulmuş olan mezar odasının Phokaia Pers Mezarından daha erken bir döneme tarihlenebileceğini düşünmekteyiz. Tabi son sözü burada detaylı araştırmalar yapacak olan değerli bilim adamları söyleyecektir.

Zindancık diğer kalıntıları ile dikkat çekici. Karanlık Odanın hemen yanında basamaklarla çıkılan farklı iki kot bulunmaktadır. Mezarın üstüne gelen kot alanın hem en yüksek noktası ve tam bir tapınım alanıdır. Burada dikdörtgen, kare ve dairesel sunak çukurları ve hemen hemen odanın üstüne denk gelen sunak kuyusu bulunmaktadır. Merdivenlerden çıkınca daha düşük seviyedeki ikinci kotta ise orijinal kayaya oyulmuş sunak çukurları ve belki de kanlı ritüeller için açılmış kanallar dikkat çekicidir.

Bu alanın arkasında iki grup halinde yine orijinal kayaya oyulmuş odalar bulunmaktadır. Bu odalar kutsal bir alanda bu alanla ilgili tapınakların izleri olmalıdır. Büyük olan odanın kenarında içinden başka bir sarnıca da bağlı olan kuyu ağzı dikkatimizi çekti. İçinde keramik kırıntıları bulunan sarnıç, kayada izleri bulunan bir kapak ile örtülmekteydi. Bu sarnıca bağlı olan diğer sarnıca yapılan bağlantıyı Deliktaş köylüleri Deliktaş Kaya Sunağına kadar uzanan bir geçit olduğunu iddia etmektedirler… Bu odadaki duvara açılmış olan büyük bir niş bulunmaktadır. Diğer odalar değişik kotlarda olup, bazı oda duvarlarının yıkılmış olduğunu tespit ettik.

Kaynak : http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/11/deliktas-kutsal-alanlar-ii-izmir-aiolis.html

http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/11/deliktas-kutsal-alanlar-i-izmir-aiolis.html

Yukarıdaki yazıyı Taylan hocanın blokspot sayfasından aldım. Aşağıda da beş resim de ona ait. Aşağıdaki resimde iki delik üst üste oyulmuş kaya kütlesi.

D TK06174[1]

Diğer resimde daha geniş oyulmuş, yassı ve oval delik.

D TK06229[1]

Kayaların üzerleri düzgünce oyulmuş.

Z TK06318[1]

Kayaya mezar biçiminde oyuk.

ZÇTK06432[1]

Yan yana iki mezar oyuğu, içi su dolu.

ZÇTK06435[1]

Kaya yarılmış, arasına taşlar düşüp sıkışmış durumda.

20150426_110535

Buralarda zamanında birileri bir şeyler yapmış, yaşanmış ama nasıl, kimler, ne zaman bilinmiyor. Sadece oyulmuş kayalar var. Oda girişi düzgünce oyulmuş.

20150426_110625

Ben altta dolanırken dengesizler kayanın tepesine çıkıp oturmuşlar kuş misali.

20150426_110638

Benim resim çektiğimi görünce hemen de poz verip hareket yapıyorlar. Ben de kaçırmıyorum bu pozlarını.

20150426_110645

Taylan hoca anlatmaya devam ediyor, bizler de oturup dinliyoruz. Eh bu fırsat kaçmaz diyerek dinlenmiş olduk böylece.

20150426_110730_HDR

Deliktaş köyü Oğuzların Üçoklar boyunun sol kolundan Oğuz Kağan’nın oğlu Gök Han soyundan geldiklerine inanırlar.  Alevi olan Çepniler Giresun dan buraya gelip yerleşmişler. Köy kendi içinde kapalı, dışarı kız vermez, dışarıdan kız alırlar. Düğünlerde yabancılar girip karışamaz, kendi aralarında eğlenirler. Bu köyde geleneksel bir adet var; Bellik diye. Oğlan gözüne kestirdiği kızı anasının yanında elinden tutup götürmeye kalkınca artık kız Bellik olmuştur. İlk başta kızın anasından ilk dayağını yer oğlan. Ama olan olmuştur. Köyde başka kimse artık kızı alamaz. Kız oğlanın olmuştur. Sonunda mecburen evlenirler çünkü başka türlü olamaz, adet yerini bulur. Kayaların üstünden Deliktaş köyü.

20150426_110804

Yavaş yavaş Tanrılara kurban kesim alanına geldik. Daha önce kimsenin bilmediği bir şey yapacağız. Senaryo önceden hazır, adım adım uygulayacağız.

20150426_110814

Her taraf delik deşik, adı üstünde Deliktaş. Feridun hoca bana poz veriyor deliğin diğer tarafından.

20150426_110908

Kurban kesilen sunağın olduğu yerde kurban edilecek olan Fırat Okutucu’yu çaktırmadan sunağa getiriyor arkadaşlar. Fırat öncede habersiz olduğundan merakla Taylan hocanın anlattığı kurban kesme olaylarını dinlerken aniden çullanıp Fırat’ı yere yatırdılar. Doktor Serhat seramoniye başlıyor. Ben de resmi çektikten sonra çakımı çıkarıp Allah Allah sesleri ile kurbanın yanına gelerek törene katıldım. Dinimiz gereği ilk önce Allahuekber nidaları söylemeye başladık. Planımızı gayet başarılı bir şekilde yerine getirirken önce ne olduğunu anlamayanlar etrafımızda toplanıp kahkahalarla törene katıldılar. Güzel bir eğlence oldu bizler için.

20150426_110922

Kurbanların kesilip kanlarını akıttıkları sunak. Kayanın altı oyulup bir oda meydana getirmişler. Bizim canavar Enes’i araştırsın diye aşağı indiriyoruz. Pek öyle bir şey bulamadı.

20150426_111220

Buradaki ziyaret bitiyor ve yavaş yavaş bisikletlerin yanına doğru gitmeye başladı arkadaşlar.

20150426_111231

Yukarıdan, aşağıdaki kaya geçidinde yürüyenleri çekiyorum.

20150426_111234

Düzgün yontulmuş kayaların burada uygar ve sanatçı insanların yaşadığını gösteriyor. Sunak tek kaya kütlesinden oluşmuş.

20150426_111237

Dağların şahı, dengesiz İrfan kayanın tepesine kartal gibi konmuş bizleri gözlemliyor.

20150426_111346

O arada başka biri daha poz veriyor bizlere. Dayanamayıp Eskişehir den dün akşam aramıza katılan Esra. Kolunun birisi havada, diğeri yana açılmış.

20150426_111352

Bakalım kim daha yukarı zıplayacak. Arkadaşın birisi biz zıplarken havada çekiyor. Esra ile havada asılı kalmış şekilde, kollar yana açık. Dizleri karnımıza çekili.

1

Kaplumbağalar

Olaylar, Ankara’ya 100, Kızılırmak’a 15 km uzaklıkta olan Tozak köyünde geçmektedir. Alevi geleneği ve kültürü bu fakir ve kıraç köyde halen sürmektedir. Fakat köy, her imkândan yoksun, susuz, karasal bir köydür. Üzüm yetişmemektedir. Bu olaylar gelişirken Eğitmen Rıza bir öneride bulunur. Tozak’ın kuzeyindeki düzlük alan bağ haline getirilebilir. Bütün köy halkı ve Rıza canla başla çalışarak verimsiz, taş dolu, susuz araziyi beş-altı ay içinde bağ haline getirirler. Bağ o kadar verimlidir ki köyün hem şarap hem de üzüm ihtiyacını karşılayabilir. Köy eski neşesinde geri kavuşur. Köylünün “Purluk” dediği bağa kaplumbağalar akın etmeye başlar. Çünkü hayvanlar güneşin yakıcılığından bu yeşilliğe sığınarak kurtulmaktadırlar. Kır Abbas, yaşına rağmen hiç para almadan bağın gelişmesi işlerinde çalışmaktadır.

Bir akşamüstü, köye havadan kara bir şey düşer. Düşen şey, meteoroloji gözlem aracıdır. Köylü, çekinir ve bu yabancı cisimden korkar. Bu cismi okulun bir odasına kapatırlar. Ertesi gün köye herkesin mülkünü ölçüp üzerine yazdırdıktan sonra gidecek olan kadastro komisyonu gelir. Köylü komisyon üyelerine temkinli davranır. Beklenmedik bir şey olur ve üyeler Purluk’taki bağın, devlete ait olduğuna karar verir. Köylü bağın kendilerine ait olduğunu ispatlamaya çalışsa da başaramaz ve komisyon üyeleri gerekli işlemleri yaparak tutanağı hükümete havale eder. Böylece devlet ile köylü arasında bir çekişme başlar. Köylü cahil ve zayıftır. Devlet ile başa çıkamaz. Devlet, Tozaklılara Purluk arazisi yüzünden ev başına yüklü bir kira yükler. Köylüler avukatlara, yargıçlara, memurlara gider fakat en sonunda zorluklarla yeşerttikleri tarlalarını bozarlar. Köydeki bütün sığırları tarlaya sürerler. Yeşil tarla eski haline döner. Kaplumbağalar eskisi gibi güneşin yakıcı alevleri altında kalmıştır. Onlar da köyü terk eder. Kır Abbas, yeni doğan torununa Yeşer ismini verir fakat devlete kırgındır. Rıza da köy okulunda yaşamına devam eder.

Fakir Baykurt

Doğanın bilge kaplumbağası karşımda. Tüm yaşamı boyunca hiç acele etmeden yavaş hareketlerle her zaman kazanıyor. Yavaş hareket etmesinden dolayı milyonlarca yıldır fazla evrim geçirmeden günümüze kadar gelmiştir. Doğada kimseye saldırmaz, kimseyle kavga etmez, hiç bir canlıya eziyet etmez. Evini sırtında taşıdığı için nerde akşam orda sabah, her gece istediği yerde kalıyor. Sürekli gezmesi, uzun yaşamı boyunca bir çok olay olup kendine zarar vermeden hayatta kalması nedeni ile bilgelik kazanmıştır. Yol ona her şeyi öğretmiştir ve tecrübe kazandırmıştır. Kendimi kaplumbağaya benzetirim. Bisikletim ile yola çıktığımda çadır, uyku tulumu, mat, eşyalarım ve yiyeceğim yanımda olduğu için nerde akşam orda sabah olur. Yol bana hayatta kalmayı ve sorunlarla baş etmeyi kazandırmıştır. Tıpkı kaplumbağa gibi.

20150426_111839

Köy tepelerin yamacına kurulmuş bilinçli olarak ama sonradan arsızlar tarım arazisine evlerini yapmaya başlayınca köyün düzeni bozulmaya başlamış. Arazi ovadan ziyade dalgalı bir yapıda.

20150426_112108

Doğal bir gölet, bu göletten tarım arazileri sulanmakta. Su her zaman her yerde önemli canlılar için. Aynı zamanda orman yangınlarında söndürme için su deposu hazırda bekliyor. Etrafta artık kimse kalmayınca ben de son olarak inişe başladım bisikletlerin olduğu yere.

20150426_112111

Bisikletlere binip yola çıktık, Ana yola gelerek, Çandarlı yönünde bisikletleri sürüyoruz. Yol kıyısında ilginç bir ev çıkıyor karşıma. Durup resmini çekiyorum. Matematiğin bir dalı olan Geometri hayranı ve büyük olasılıkla Mimar birisi ilginç, değişik bir ev tasarlayıp yapmış. Duvarları alışık olmadığımız biçimde yamuk, düz olmayan biçimde.

20150426_115210

Yalın Ayak dede türbesi, 1 Kilometre kadar toprak bir yoldan gitmek gerek. Türbede yatan dede hakkında pek bilgi yok. Anlatılanlara göre kuvvetli birisi imiş, ağaçları kökünden söküp tuttuğunu güreşte ala paça ederek yenmediği kimse kalmamış. Bir gün aniden ortadan kaybolmuş, kaybolduğu yere halk türbe yaparak ismini devam ettirmişler. Sadece tabelasının resmini çekmekle yetiniyorum.

20150426_115429

Çandarlı’ya doğru hafif eğimli yolda ilerliyoruz.

20150426_120213

Buralar da rüzgar aldığına göre rüzgar türbinleri kurulmaya başlamış.

20150426_120218

Çandarlı sahile uzandık, burası güney sahili. Çandarlı’nın konumu her iki yönden esen rüzgarlardan kaçmak için iyi bir yer. Lodos bu kısma vuruyor, karşıdaki binaların arkasında da Karayel rüzgarlarını almaya uygun. Rüzgarın durumuna göre denize girebilirsiniz. Eğer dalgalı denizden hoşlanmıyorsanız. Şu an deniz çarşaf gibi düz, hiç rüzgar esmiyor.

20150426_121025

Çandarlı burunda kurulmuş bir yerleşim yeri. Denizin her iki yöndeki kontrolü yapılıyor. Bu öneminden dolayı kaleyi tam buruna yapmışlar.

Çandarlı Kalesi, İzmir’in Dikili ilçesine bağlı Çandarlı mahallesindeki bir kale. İnşa edildiği yıl tam olarak bilinmeyen kale, Cenevizliler tarafından 14. yüzyılda restore edildi. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın emriyle 15. yüzyılda yeniden inşa edildi. 2009’da başlatılan son restorasyon çalışması ise 2014’te tamamlandı. UNESCO, Dünya mirası geçici listesine 2013’te kaleyi  ekledi.

Kalenin içinde kale duvarları ve yüksek Burcu çekiyorum. Burç altı köşeli.

20150426_122829

Kale içini gezmeye başladık. Diğer burç dört köşeli.

20150426_122840

Kalenin ortasına kalın tahta döşeli, yarım metre duvar örülüp zemini yükseltmişler. Kimisi oturup dinleniyor duvar üstünde.

20150426_122844

Kale burçlarındaki mevzi deliğinden dışarısını çekiyorum. Delikten deniz görünüyor.

20150426_123127_HDR

Burcun tepesinden kalenin diğer burcunu çekiyorum. Daha ötede deniz ve yazlık evler var. Kıyı yay gibi kıvrılıyor sola doğru.

20150426_123217

Denizin biraz açığında, biri küçük, diğeri büyük ada var.

20150426_123251

Burçtan aşağı inerken merdivenleri çekiyorum. Taş merdiven dar

20150426_123357

Solda alçak, sağda yüksek iki burç. Tepesinde Türk bayrağı dalgalanıyor.

20150426_123426

Kalenin içini gezdikten sonra öğle yemeğini bir çırpıda yedik. Etnografya müzesine giderek Müzeyi de gezmeye başladık. Yöresel kıyafetle camekanda sergilenmiş.

20150426_125535

Mankenlerle, köy hayatı canlandırılmış. İki kadın sofra başında oturmuş hamur açıyor, bir kadın köşe divanda oturmuş. Soldaki kadın omuzuna heybe ile poz vermiş. Siyah benekli, beyaz elbise giymiş kadın sağda duruyor.

20150426_125552

Diğer taraftaki köşede kadınlar çalıp oynarken canlandırılmış, divanda oturan kadın ut çalıyor. Birisi de göbek atıyor. Diğer üç kadın kendi işlerine dalmış.

20150426_125610

İplik eğirme çıkrığı, kırmızı, yeşil renkte.

20150426_125627

Dibek ve çanaklar camekanda sergilenmiş.

20150426_125637

Demirden yapılmış çeşitli alet, edevat.

20150426_125802

Bakır kap ve sürahi.

20150426_125807

Müze gezisinden arta kalan zamanda bir çırpıda şortumu giyip denize girerek serinliyorum. İki gün önce Yunt dağları Köseler köyünde gece sıcaklık sıfırın altına düşünce kırağı yağmıştı. Bu gün ise denize giriyorum. Böyle olaylar pek olmaz ama hava şartları ne olacak belli değil. Yüzme bitince kurulanıp giyinerek hazırlandım. Artık yola çıkma zamanı diyerek hep birlikte hareket ederek yola çıktık.

20150426_134332

Çandarlı dan çıkıyoruz, 35 Kilometre sonra Aliağa’dayız. Önümde gidenleri çekiyorum.

20150426_140024

Tempolu bir sürüşten sonra molamızı daha önce mola verdiğimiz Çaltıdere de verdik. Ama tam karşısındaki işletmede. Molanın ardından tekrar yola çıktık ve Aliağa da ikinci bir mola verdik. Aracı olanlar aracına binip kentten ayrıldılar. Biz ise bir kaç kişi kaldık. Balıkçı barınağında oturup herkese birer kahve pişirip sundum. Akşam 20:00 olmadan metro istasyonuna hareket edip istasyonda trene binerek Alsancak istasyonunda indik. Herkes orada dağıldı. Ben de fazla oyalanmadan evin yolunu tuttum. Bir tur daha bitmişti ve ben mutluydum, tur pek sorunsuz güzel insanlarla güzel günler geçirdik.

Her turda olduğu gibi heybemdeki hazinem çoğalmıştı. Yeni dostlar edindim, dostlarım benim en büyük hazinem. Yaptığımız Az bilinen antik kentler turunun haberi gazeteye çıkmış. Gazete haberini çekiyorum.

20150427_165145

 Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 61 Kilometre civarında.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc