Etiket arşivi: datça

Bahar Turu 4. Gün

26 Mart 2022 Cumartesi

Avşar – Güvercinlik – Torba – Gölköy

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Çocukluğumu yaşamaya devam etmeliyim

Kaldığı yerden,

Tanışamadığım arkadaşları,

Sokak aralarında oynayamadığım oyunları

Yaşanmamış çocukluk aşklarımı,

Kim bilir hangi kıza aşık olacaktım

Ağaçlarda kalp içine yazmadım henüz  ikimizin adını

Urim Baba’CAN Ağustos 2015

 

Öne çıkmış olan görsel, lacivert rengine yakın masmavi deniz ve kıyıdan biraz uzakta küçük bir ada. Daha uzakta büyük adalar. Önde makilik çalılar.

IMG_20220326_132202

Sabah her gün olduğu gibi erkenden uyanıyorum. Artık otomatiğe bağladım. Biyolojik saatim şaşmıyor. İlk önce ayakyolunda elimi yüzümü yıkıyorum. Ardından binanın önündeki piknik masasında kahvemi pişirip içiyorum afiyetle. Kahvemi içerken çay suyunu koyup demledim. Bana göre zengin kahvaltımı yapıp bir güzel doyuyorum. Kahvaltıdan sonra çadırı ve eşyaları toplayıp çantalara yerleştirdim. Fazla zaman geçirmeden yola çıktım. Ovada olunca pek yokuş ta yok. Neredeyse dümdüz yolda gidiyorum. Burada dikkatimi çeken bir şey var, kamp yaptığımda ve yolda hiç uçak gürültüsü kulağıma gelmedi. Uçak ta görmedim. Milas – Bodrum hava alanı yakın olmasına rağmen uçaklar yok. Herhalde turizm zamanı değil, ondan olabilir. Hayret! Kış ayları da Bodrum ve çevresi kalabalık olur oysa.

Bu arada bu akşam beni davet eden arkadaşım Ayhan Akın’ı telefon ile arıyorum. “Bu akşam sendeyim, yola çıktım.” Zaten sürekli aradı yol boyunca, ne zaman varacaksın diye.

Neyse ben yoluma devam ediyorum ve Sarıçay’ın doldurduğu ovanın deniz ile birleştiği yerler küçük lagünler oluşmuş sulak ve bataklık bir alan. Bu alanın dibinden geçince resmini çekiyorum.

IMG_20220326_111642

İlk başta ana yoldan gidiyorum. Trafikte araç sayısı fazla. Akın akın araçlar geçiyor. İyi ki emniyet şeridi var. O yüzden sıkıntı çekmeden gidiyorum. Kıyılar binalar ve yazlıklarla dolmaya başlamış bile. Bazı yerde yol denize yakın.

IMG_20220326_120117

Yol kıyısında uygun bir alanda durup mola veriyorum. Canım kahve istedi, bu isteği yerine getirmek gerek. İki gündür cep telefonumu bataryadan şarj etmiştim. Bataryayı Güneş paneline bağladım şarj olsun diye. Batarya ve Güneş paneli çimenlerin üzerinde. Kahve ocakta pişiyor, ocak rüzgar koruyucu içinde. Katlanır sandalyemi de kuruyorum. Güneş iyice ısıtıyor.

IMG_20220326_124421

Kahvemi içerken bisikletim KUZ bana poz veriyor. Kahveyi içtiğim yer yol kıyısında tamamen çalılarla duvar olmuş. Arkası zeytinlik bir alan. Bu alandaki yeşil çimenlerde kahvemi içiyorum. Sosis çantam yerde.

IMG_20220326_130258

Kahve molasından sonra yola çıkıyorum. Yol deniz kıyısında gidince karaya yakın olan küçük bir adayı çekiyorum. Deniz laciverte yakın bir mavilikte. Karşıda da daha büyük adalar var. Önde çalılıklar, bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20220326_132202

Yol deniz kıyısına yakın gidiyor. Kıyı kayalık, hiç kumsal bir alan yok. O yüzden henüz kıyılar talan edilip sahiplenmemiş arsızlar tarafından.

IMG_20220326_132419

Yol bazen denizden biraz uzaklaşıyor. Kıyıya yakın düzlük bir alanda lunapark görünüyor. Lunaparkın en belirgin aleti dönme dolap, devasa boyutunda ve her yerden görülebilir durumda. Rengi de beyaz.

IMG_20220326_141957

Yol bazen karanın içlerine kadar girince denizi görmek imkansız. Bu yol Bodrum kasabasına giden yol ve yoğun trafik var ama emniyet şeridinde rahat gidiyorum şimdilik.

IMG_20220326_143104

Emektar bir motor çam ağacının gölgesinde dinleniyor. Çok yer gezmiş, artık yorulmuş olmalı ki dinlenmeye çekilmiş bir ağacın gölgesinde. Uzun süredir dinlenmekte olduğunu etrafında saran otlar ve üzerindeki biriken tozlardan anlıyorum.

IMG_20220326_145121

Bodrum’a giden ana yoldan sağa doğru sapıyorum. Haritaya göre Ayhan Akın bu yol üstündeki Gölköy de oturuyor. Bu yola sapar sapmaz bir şeyler atıştırmak ve içecek almak için büyük bakkalın birinden alış veriş yapıyorum. Yolum 12 Kilometre civarı, yemek yemeden idare edecek kadar Eti sultani bisküvisi, bir şişe gazoz, 2 elma ve çikolatalı süt. Bunları yarı kapalı durakta oturup bir güzel yiyerek enerji takviyesi yaptım. Bu beni götürür Gölköye kadar. Otobüs durağındaki afiş dikkatimi çekiyor. Bisikletim KUZ ile afişin resmini çekiyorum. Afişte yeşil renkli “Ağaç gibi köklü, orman gibi güçlü” yazısı yazılmış. (Nazım Hikmet’in şiirine benzetmeye çalışmışlar. “Ağaç gibi tek ve hür ve orman gibi kardeşçesine” yazamamışlar) Altında da ormancıya benzer yanı olmayan inşaat işçisi gibi sarı kask giymiş birisi sırıtıyor. Sanki; “Ben her tarafta betonla kaplayıp sizi ağaçsız bırakacağım der gibi.” Aslında bu afiş insanların gözlerini boyamak için yapılmış. Çünkü insanların aç gözlülüğü yüzünden Bodrum yarımadası giderek betonlaşmaya başlamış bile. Fazla uzun sürmez, on yada yirmi yılda her taraf yazlık ev, otel ve işletme ile kaplanacak bu yarımada.

IMG_20220326_145553

Yol o kadar dar ki ne emniyet şeridi var, ne de kaçacak yer. Bir de demir bariyer yola sıfır neredeyse. Üstelik daha sezon açılmadığı için inşaatlarda yapım çalışmaları devam ediyor. Dev hafriyat kamyonları da vızır vızır gidip geliyorlar. Yol dar olunca kamyonlar dibimden geçiyorlar. Vertigo durumu devam ettiğinden aynaya da bakamıyorum. Baksam dengem bozuluyor. Düşme tehlikesi yaşadım. Baktım olmuyor yokuş çıkarken bisikletten inip yürümeye başladım. Yokuşun tepesine çıkınca bisiklete binip salıyorum aşağı. Yokuş çıkarken 1. viteste ağır tempoda yük te fazla olunca geniş bir alan gerek. Zig zag yapmadan yokuş çıkılmıyor. O yüzden kendimi tehlikeye atmadan yürüyorum bütün yokuşları. Yolun böyle olduğunu bilseydim bu taraflara girmezdim bisikletimle. Neyse atık olan oldu, Ayhan yemeği hazırlamış beni sık sık arayıp beklediğini söylüyor. Yolun dar halini ve demir bariyeri çekiyorum.

IMG_20220326_153946

Daha önce bahsetmiştim ya arsızca talanı, işte kanıtı; kepçeler sürekli çalışıyor, kamyonlar da çıkan toprağı başka yere taşıyorlar. Bir otel kendine daha önce yaptığı bina, tesis yetmemiş olacak ki genişlemeye karar vermiş. Çam ormanı içinde saklı bu tesiste ağaçlar yok edilip beton bina yapmaya başlamışlar yaz sezonu başlayasıya kadar. Bu genişleme, inşaat işlerine kolayca ruhsat alıyorlar. Çünkü her şey parayla. Zaten bizleri yöneten politikacılar da buralardan besleniyorlar. Kiminin kendi tesisi, istediği ruhsatı bir emirle pat diye alıyorlar. Her türlü talanı resmi olarak yapmaktan çekinmiyorlar. Bunu yapanlar şimdilik değil de çocukları betonun yenilemeyeneceğini anladıklarında çok geç olacağını yaşayıp kafalarına dank edecek. Çam ağaçları arkasında geniş bir alanı talan eden kepçeler ve beton bir bina.

IMG_20220326_155158

İşte göz boyamak için yapılmış dev tabela. Tabelanın en üstünde; “Hayal et çünkü herkes göremez” yazılmış Altında da kocaman bir göz, içi yeşillik ve deniz mavisi şeklinde şekiller yapılmış. Tam da sihirbazların göz boyaması gibi insanlara başka şeyler gösteriyorlar ama yaptıkları başka şey. Tıpkı iki yüzlü anlamı olan politikacılar gibi. Bir de utanmadan en altında resmi olarak bağış toplama adresi de verilmiş. Yanına da; “Daha yeşil bir Türkiye için” yazılarak para toplayacaklar. İnsanlarda utanma olmayınca devletin resmi kurumlarını da kullanmaktan çekinmiyorlar. Bu tabelayı bir şirket yaptırıp koymuş orman kıyısına, ileride talan edeceği yere.

IMG_20220326_161112

Buralarda maden ocağı gibi bir yer var. Belki de başka bir şeydir, bilemedim. Dev hafriyat kamyonların bir kısmı buraya girip çıkıyor. Girip çıkılan yer yola kadar toprakla kaplanmış.

IMG_20220326_163855

En son yokuşu bilmeden çıkmışım yürüyerek. Yokuş başında bisiklete binip aşağı sallandım. Epey bir iniş oldu, tam hızımı almış inerken yolun solunda kısa boylu birisi bana el salladığını görüyorum. İlk önce işletmelere müşteri çağıran palyaçolara benzettim. Uzaktan renkli kıyafetleri palyaçoyu andırıyor. Son anda beni karşılamaya gelen Ayhan Akın olduğunu fark edince frenlere asılıp durdum. Yolun karşısına geçip yanına vardım. Beni köyün girişindeki işletmede karşılamaya gelmiş. Hasretle kucaklaştık Ayhan’la. Sonra birer çay içelim, yorgunluğunu alırsın teklifini geri çevirmedim. İşletmeci kadın ile de tanıştım. Bize çay getirdi. Zaten çay içme ihtiyacım gelmişti. Yorgunluk çayını içip yola çıkmadan işletmeci kadın Ayhan ile beni bisikletlerimizle çekiyor bir poz.

WhatsApp Image 2022-04-02 at 16.50.43

Ayhan önde, ben arkada takip ederek evine vardık. Ev iki katlı ve bahçeli bir yer. Alt kat Ayhan’ın, üst kat başkasının. Bisikletim KUZ ve Ayhan’ı evin önünde çekiyorum.

IMG_20220326_165906

Bisikleti bahçeye bıraktım. Çantaları indirip içeride bir köşeye koydum. İlk önce sıcak bir duş alıyorum. Oh rahatladım, gerçi biraz zorlansam da pek terlemedim sayılır ama kokmaya başlamışımdır mutlaka. Sonra son geldiğim 12 Kilometrelik yol beni iki yönde yordu. Hem fiziksel hem de ruhen. Gittiğim yolların en berbat yoluydu. Neyse duştan sonra temiz eşyalarımı giyip akça, pakça yemek masasına oturduk Ayhan ile. Ayhan da tek başına yaşayan bir kadın. Hollanda dan emekli olmuş, kendine bu yazlığı almış, neşeli, şen, şakrak bir halde gününü gün ediyor. Ayhan’ın en beğendiğim hali cesur bir kadın oluşu. Neden derseniz tek başına bisiklet turları yapabilecek cesarete sahip olması. Cesur kadınları severim. Ne yapması gerektiğini bilen ve onu yapan bir ruhu var. Ve kimseden de çekinmez, lafını söyler geçer. O yüzden şen kahkahalarını her zaman duyabilirsiniz.

Güzel de yemek yaptığını bu akşam öğrendim. Yaptığı yemek nefisti ve büyük bir iştahla yedim. Yemeğin yanına da şarap iyi gider. Yanımda taşıdığım şarap şişesini çıkardım çantadan. Gökçealan köyünde Kutay’ın verdiği şarap. Sek şarabı kadehlere doldurup şerefimize kaldırıyoruz kahkaha atarak. Ne güzel bir dostum var, zorlu yoldan gelsem de bu akşam için değerdi. Karşımda oturan Ayhan ile kadehleri tokuştururken çekiyorum. Buzdolabı kapağında mıknatıslı görseller yapıştırılmış.

WhatsApp Image 2022-04-02 at 16.50.42 (1)

Yemeği afiyetle yedik şarap ile birlikte. Şarap ta nefisti doğrusu. Yemekten sonra ne gider? Tabi ki kahve, haliyle kahve bende. Hemen kahve takımını çıkarıp kahve pişiriyorum masada, oturduğumuz yerde. Kahveyi afiyetle içtik. Aramızda da konuşuyoruz sürekli. Ayhan ile daha önce telefonda konuşmuştum Bodrumdan Datça’ya feribot var mı diye. O da bana feribotların çalıştığını söylemişti. Yarın ki tur planım Bodrum’a pedallayıp feribot ile Datça’ya geçmek. Datça da dostum şair Feyyaz Alaçam oturuyor. Bir, iki gün onun yanında kalmayı planlamıştım. Hem konuşulacak çok şeyim vardı usta kalem şair Feyyaz’dan. Ayhan internetten feribot seferlerine bakınca her gün olmadığını söyledi. Feribot işletmesini aradık. Bize verdiği cevap; “Salı, Perşembe ve Cumartesi” günleri seferlerin olduğu. Eyvah ki eyvah, bu gün Cumartesi, yarın Pazar. Salı gününe kadar üç, bu günü sayma iki gün var. O kadar bekleyemem ki!

Hemen planlarımda değişikliğe gitmeliyim. Haritadan nasıl gideceğime baktım. Hedefim olan yere epey uzağım. Fazla zaman kaybetmeden hedefime ulaşmaya odaklandım. Aklıma geldiğim yoldan otogara gidip otobüs ile Köyceğiz’e bir an önce varmak. Bu iyi fikir, hoşuma gitti. O taraflarda bir çok dostum var. Hem onları görürüm hem de kano ile ilgili fikir alış – verişinde daha çok zamanım olur. Dostum Feyyaz Alaçam da beni bekliyordu. Onu arayıp gelemeyeceğimi bildirdim. Neyse sağlık olsun dedik. Başka bir zamanda geleceğimi söyledim. Aklımın bir köşesine sadece Datça’ya gelip bir süre dostum Feyyaz ile hasret gidermek. O benim uzun tur bisikletçiliğine başlamama neden olanlardan birisi. Eski ustam sayılır. Ondan çok şey öğrendim ve hala öğreneceğim yeni şeyler de var. Örneğin şairlik, yazarlık ve yazmak.

Artık planlarım değiştiğine göre rahatça uyuyabilirim bu gece. İki kadeh içtiğim şarap biraz başımı döndürdü sanki. Zaten içmesem de başım sürekli dönüp duruyor sarhoşlar gibi. Kafam hala su dolu bir kova içindeki karpuz gibi sallanıyor. Şarap ta nefis ev yapımı olunca bu karpuz biraz daha sallanmaya başladı. Gece 12 gibi temiz yatağıma yatıp hayallerimin peşinde rüyalarıma dalıyorum.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 52 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

10. Gökova Bisiklet Turu 3. Gün

19 Mayıs 2016 Perşembe

Aktur – Datça – Bodrum

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

 

Kimin umurunda dedi ama kendimi inandıramadım buna da
Yakışmıyordum eski pencerelere yosunlu sulara
Ölür kalırdım belki de sokak aralarında bir kenarda
Uyandırılacak çocuklarım vardı uyuyorlardı uykularında

Arif Damar

 

Öne çıkan görsel, dört kişi, dar sokakta oturmuş kahve içiyoruz, Datça’nın taş evleri. Soldaki tahta kapı şair Can Yücel’in evi.

Gece boyu, sabahın ilk ışıklarına kadar dua ettim arkadaşım için. Bir yandan da evrene mesaj veriyordum; “Sen güçlüsün, iyileşip ayağa kalkacaksın. Yaşamın boyunca teslim olmamışsın, bu yaşama gücü seni iyileştirecek. Yine aramızda olup beraber bisiklet süreceğiz bilinmeyen yerlere. Yeni yerler keşfedeceğiz, yeni rotalar. Köylerde mola verirken çocukları sevindireceğiz dondurma ısmarlayıp. Sonra bisiklete bindirip köyü dolaştıracağız çocukları tek tek. Sen başaracaksın sevgili arkadaşım.” Böylece hiç uyumadan yattığım yerden kalkıyorum. Uyumasam da uzanıp dinlenmek bana yeter bu gün. Eşyalarımı ve çadırımı toplayıp bisikletime yükledim. Kahvaltının ardından piknik masasında toplaşan arkadaşlara kahve yapıyorum taze, köpüklü muhabbet ile birlikte. Resmi de Muhlis Dilmaç çekiyor.

Piknik masasında 4 kişi oturmuşuz, 3 kişi ayakta. Kahve cezvesi ocağa sürülmüş pişiyor. Bekir Kocamaz da elinde kahve değirmeni çekip duruyor. Kamp alanı çam ağaçları altında.

Sabahın erken saatlerinde doktor Serhat aradı, Şafak kritik durumu atlatmış, durumu iyiye gittiğinden ilaç tedavisine devam ediyorlar. Bu haber içime su serpti. Ettiğim dualar kabul oldu, Tanrıma binlerce şükürler ediyorum dualarımı kabul ettiği için. Akşam ve sabah yanında olan arkadaşlar da arayıp durumu bildiriyorlar. Artık iyice rahatım arkadaşımın hayata dönmesiyle.

Yola çıkma zamanı deyip yola çıkıyoruz hep birlikte. Önümüzde kısa bir yokuş var, kolayca çıkıyoruz. Dağlar, tepeler arasında yol sola doğru kıvrılmakta. Bu yol karayollarında D400 adıyla geçiyor. Datça yarımadasının ucundan başlıyor tüm Akdeniz kıyısından devam edip güney doğu Anadolu bölgesinden Hakkari’ye kadar gidiyor. Biz tersine buruna doğru gidiyoruz.

Yokuşu çıkıp inişe geçtik bile, önümüzde Emecik köyü var. Aşağıda deniz ile birlikte köy görünüyor.

Artık düzlükteyiz, yol tabelalarına dikkat etmek gerek. Kırmızı çerçeveli üçgen uyarı levhasında yaban domuzu resmi var. Demek ki karşımıza domuz çıkabilir. Bizler için tehlike yok ama arabalar hızlı gittikleri için yolun karşısına doğal olarak geçmeye çalışan domuza çarpabilir. Hızlı giden bir araç kaza yapar bir domuza çarparsa. Yoldaki çizgilerden de anlaşılacağı gibi sollama yasağı da uyarı levhasında bittiğini gösteriyor. Levhada yuvarlak ortası kalın çizgi ile ayrılmış, yanlarda iki araba resmi. Rengi de siyah baskıların.

Geldik Datça’ya, Datça şairlerin ilham alacağı bir yer konum itibarı ile. Bir tarafı Ege denizi, bir tarafı Akdeniz. Havası ve suyu insanı şair eder. Bir de sıcak yaz gecelerinde kıyıda içtiğin şarap. Kumsalda oturup kafayı buldun mu yıldızlar çoğalır gökyüzünde. Işıl ışıl parlar Samanyolu ile birlikte.  Akdeniz’in ılık rüzgarları iyot kokusu ile birlikte öyle sarhoş olursun ki ilham perileri denizden çıkıp kulağına fısıldar en güzel dizeleri. Sen de bağıra bağıra söylersin şiirini. Şiir yazıya dökülmez, dizeler havada asılı kalır. İpe dizilmeden;

Akdeniz yaraşıyor sana
Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
Köpekler havlıyor uzaktan
Demin bir çocuk ağladı
Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
Ali Dumdum anasına sövüyor saatlerdir
Denizi tokmaklıyor balıkçılar
Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
O senin sardunyalar gibi konuşkan sessizliğini
Hayatta yattık dün gece
Üstümüzde meltem
Kekik kokuyor ellerim hâlâ
Seninle yatmadım sanki
Dağları dolaştım
Ben senden öğrendim deniz yazmayı
Elimden düşmüyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefere
Okula gidiyor öğretmenim
Ben de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftere
Bir ada var sırf ebabil
Dönüyor dönüyor başımda
Senle yaşadığım günler
Gümüş bir çevre oldu ömrüm
Değişince güneşine
Neden sonra buldum o kaçakçı mağrasını
Gözlerim kamaşınca senden
Ölüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanmaktır
Durdukça yosundan yeşil
Kulaç attıkça mavi
Ben düzde sanırdım yıkıntım
Örenim alkolik asarım
Mutun doruğundaymışım meğer
Senle çıkınca anladım
Eski Yunan atları var hani
Yeleleri büklümlü
Gün inerken de öyle
Ağaçtan iz düşümleriyle
Yürüyor Balan Tepeleri
Yürüyor bölük bölük can
Toplu bir güzelliğe doğru
Kadınım
Yaraşıyorsun sen Akdenize

Can Yücel

Can Yücelin büstü, altında camekan içinde yarım şişe Evin şarabı ve bir bardak. Bardakta yarım kalan şarap kurumuş, lekeli olarak kalmış. Notta da Can Baba’nın yarım kalan şarabı” yazısı el yazısı ile yazılmış.

Can Yücel kahvenin sahibi muhtar Orhan için yazdığını öngördüğüm bir şiiri çerçevelenip duvara asılmış. Şiir şöyle;

Orhan’a

Pisi pisi otların rüzgardan sağdan sola sallanışı,

Bizim muhtar Orhan’ın konuşuşu.

Fena adam değil.

Düşe düşe motosikletten yüzü boksör.

Adam muhtar değil bir muhtariyet.

Zahiti’de kadınlara klarnet çalmak istiyor,

Ama olmuyor iki kadın istiyor.

Kocaman büyüyen kavuçuk ağacıyla yetiniyor kahvesinde.

Can Yücel

Kahvenin Can Yücel köşesinde kocaman karakalem çizilmiş portresi duvarda asılı. Altında büstü, onun altında yarım kalmış şarap şişesi ve şarap bardağı camekanın içinde. Mavi örtü örtülmüş bir masanın üstünde duruyor. Yanındaki sandalyede ben oturup poz veriyorum. Kahve eski, tarih kokuyor. Bunu pencerelerin yapısından anlıyorum. Mavi boyalı çerçevesi, üst kısmı yarım daire üç tane üçgenden yapılmış. Altta pencere kanatları. Kapısı da mavi boyalı üstü basık bir daire tek cam bölmeli. Kapı önünde 4 basamaklı beton yapılı. Kapı ve pencere kapalı, yaza girildiğinden bahçeye oturuyor müşteriler.

Zaman geçirmeden Can Yücel’in evinin önüne gidiyoruz. Daha önceki Gökova bisiklet turunda şansıma içeriye girip Güler teyze ile tanışmış oturup sohbet etmiştim. Rahatsız etmemek için kapının önünde oturup kahve pişirmeye koyuldum. Solda 2 kişi Can Yücel’in evinin tahta kapısı. Sağda ise duvarın gölgesinde ben ve Sevil yanımda oturmuş. Sokak dar ve hafif bir yokuşu var. Bahçe duvarından kimi çiçek açmış ağaçlar sarkıyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Poetika

Yalnızlığı sevmiyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim…
Kendimin kendini sevmiyorum
Kediler hariç…
Kahve ocakçısı olacaktım ben
Tuttum kavlimi
Yazdıklarımsa hep nafile
Hep nişanlı angaje ısloganlı
Can, diyorlar, bir kahve yap şu dümenin ağzına
Kallavi olsun!
Bende yoksa kahve, yemişçiden tedariklenip
Ve cezveyi ateşe sürüp, üstüne yemeni, şekerini
Taşırmadan pişiriyorum
Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
Ocağımızı bucağımızı
Isıtamayacağımı!
İşte onun içinde de içim titreyerek
Cezvenizi sürüyorum ateşe

Can Yücel

Taş duvarın dibinde gölgede bağdaş kurup oturmuşum bir güzel kahve pişiriyorum. Tam da benim için yazdığı Poetika şiirini düşünerek.

Can Yücel’in evi, giriş kapısında yaşadığı zamanlarda kendi eli ile yazdığı komik sorulu cevaplı ağaç yazı tahtasında şunlar yazılı;

Sorulu Cevaplı

Ne harika yer burası !

Nereden buldun bu Datça’yı

“Elimle koymuş gibi buldum”

Can Yücel

Şair Can Yücel bizlere bıraktığı şiirlerle anıp saygı ile andıktan sonra evinin önünde Bisikletim KUZ bana poz veriyor. Ben de onu kırmayıp evin kapısının önünde resmini çekiyorum.

Vasiyet

Beni kuzum Datça’ya gömün
Geçin Ankara’yı İstanbul’u!
Oralar ağzına kadar dolu
Alabildiğine de pahalı,
Örneğin Zincirlikuyu’da
Bir mezar 750 milyona
Burası nispeten ucuzluk
Ortada kalma tehlikesi de yok
Hayır dua da istemez,
Dediğim gibi beni Datça’ya gömün
Şu deniz gören mezarlığın orda,
Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!

CAn Yücel

Can Yüceli şereflendirmek için birer bira içmek gerek diye evini kahveye çevirmiş bahçeli bir yere oturduk. Biraları Sevil ısmarlayacak o yüzden endişelenmeye gerek yok. Bahçede ilginç tasarımlar var, bunlardan birisi misinalarla asılmış bir çok anahtar. Anahtarlar birbirine benzemiyor.

İçilen şarap mantarlarını toplayıp bir dikdörtgen iki kare çerçeve içine yüzelli tane kadar dizelemiş. Üstte dikdörtgen çerçevenin yanlarına birer asker oyuncak mantarları koruma nöbeti tutuyorlar. En üstte üç tane minnak bebek oyuncak, saçları dikine yukarıya doğru. Erkek oyuncak takım elbise giymiş, bir eli pantolonun cebinde, bir eli de havada sanki bana selam veriyor. Tüm bunları bağlayan bir keten ip sağdan sola ve yukarıdan aşağıya, ortada düğüm atılıp pencerenin demirine bağlanmış. Solda küçük bir fırdöndü tutturulmuş.

Muhlis dilmaç benim yüzümü çekiyor yakından. Boynumda yeşil buff, saçlarım omuzlarıma salınmış dururumda. Arkada mantar koleksiyonu, iki çam kozalağı ve iki alçı maske. İşletme sahibi kendine alçı kalıplarda çeşitli çalışmalar yapmış. Pencerenin alt sol köşesindeki renkli horozdan anlıyorum bunu.

Datça da öğle yemeği yedikten sonra yola çıkıp iskelenin olduğu yere geldik. Bisikletleri park ederek gemilere binmeyi bekliyoruz.

Yolda oluşan ekip olarak küçük olan gemiye bindik. Bisikletleri dip tarafa doğru yerleştiriyoruz. Teknenin ismi Fahri Kaptan 1. Üst güverteye çıkış merdivenleri var iki yanda da. Güvertede oturma sandalyeleri görünüyor.

Teknenin üst güvertesine çıkıp oturuyoruz hep birlikte. Sırtımı kaptan köşküne dayayıp yanıma aldığım çantamdan kahve takımlarını çıkarıp kahve yapmaya başladım. Deniz dalgalı ve dalga önden vurunca güverteye deniz suyu da geliyor biraz. Sudan kendimi sakınarak ve ocak ile cezveyi elim ile sıkıca tutarak bir sağa bir sola dalgaların sallamasına uyum sağlayarak kahveyi dökmeden pişirdim. Yemeğin üzerine iyi gitti bu kahve. Her dalga vuruşunda tekneyi şöyle bir kaldırıp indirerek Bodrum’a doğru gitmeye başladık. Muhlis Dilmaç kamerası ile elçek yaparak resmimizi çekiyor. Hepimiz de gülerek poz veriyoruz.

Kahve faslından sonra takımları toplayıp çantama yerleştirdim. Artık Bodrum’a yaklaştık sayılır. Dalgaların boyu da küçülünce sallantı durdu. Sandalyelere oturup sohbet ederek zaman geçiriyoruz.

Bodrum evleri ve kalesi görüldü. Açıkta bir kaç yelkenli demirlemiş. Bodrum evleri yamaçlara doğru beyaz kutu şeklinde sıralanmış. Giderek kalabalıklaşan Bodrum bir gün gelecek karşıda görünen tepeler tamamen evler ve beton binalarla kaplanacağı kesin.

Limanın dışına taşmış yelkenli tekneler yan yana demirlemişler. Yelkenli direkleri uzun. Küçük dalgaların etkisi ile bir sağa bir sola yatıp duruyorlar. Aşağılarda belli değil sallantıları ama direğin tepesinde gözle görünür bir salınım var.

Tekne limanda iskeleye yanaştı. Bisikletlerimizi alarak karaya çıktık. Karaya çıkmamızın hayrına birileri sanki lokma döktürüyor. Biz de nasibimizi alıp bir kaç tane yiyoruz sıcak pişmiş, şerbetli lokmalardan.  Lokma döken arabanın önünde kalabalık lokma almayı bekliyor.

Ara sıra Bodrumda yaşayan bisikletçi abimiz Erdal Sıral bizim geleceğimizi bildiğinden karşılamaya gelmiş. Erdal abiyi epeydir görmemiştim, hasretle kucaklaştık birbirimizi görmenin sevinci ile. Erdal abinin digital makinesi ile hatıra resmi çekiliyoruz. Solda Sevil Doğrugüven, Bekir Kocamaz, Levent Sevil, Muhlis Dilmaç, ben ve Erdal Sıral.

Ayrıca Erdal abi ile birlikte yan yana resim çekiliyoruz bisikletim KUZ önünde. Sağda tekneler kıyıya bağlanmış, direkleri uzun.

Kocaman bir köy olmuş Bodrum sokaklarında bisiklet sürerek Bitez yalısında ki karavan kamp alanına geldik. Çadırları kurup yerleşiyorum. Yemek faslından sonra oturup sohbet ediyoruz ve çaycımız Aydan Çelik elinde askı ile çıkageliyor çaylarla. Biz de afiyetle içiyoruz çayları.

Turizmin patlattığı aşırı kalabalık yerde olmak zorundayız. Her taraftan gelen gürültü kulaklarımı rahatsız ediyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde çadıra girip yatıyorum ama uyumanın olanağı yok gürültüden. Bir yerlerden de sadece ritim sesi geliyor sürekli olarak. Daha önce de kalmıştım bu kampta, aynı duygularla yine kalmak zorundayım. Arkadaşlardan sürekli haber geliyor Şafak Omaç tan. Kendisi hala komada ama yaşamsal tehlikeyi atlatmış görünüyor. Elbette doktor Serhat’ın verdiği bilgiler ışığında arkadaşımın iyileşeceğine inanıyorum. Biraz moralim düzeldi, o yüzden dönmeyi düşünmedim İzmir’e. Turu tamamlamalıyım artık, gözüm arkada kalmadan. Bu düşüncelerle uykuya dalıyorum cıstak cıstaklar arasında.

Bu gün yaptığımız yol toplam olarak 35 Kilometre civarı

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Gökova Bisiklet Turu 7. Gün

22 Haziran  2013  Cumartesi

Gökova Bisiklet Turu 4. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim.

Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim.

Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.

Kızılderili Ute kabilesinden bir deyiş.

 

Başımda kırmızı bandana, beyaz tüy takılı. Kızılderili gibi üstüm çıplak. Gövdem Güneşten yanmış, kırmızı renge büründüm. Aynı Kızılderililer gibiyim.

1044542_483673018380002_280933654_n

Sabah uyanıyoruz, Bodrum gibi bir yerde yatıp uyumanın zor olduğunu bu gece öğrendik. Sabah dörde kadar bütün gece bar ve diskolardan gelen gürültülü müzik bizi rahat bir uykudan etti. İnsanlar bu kadar para verip bütün gece böyle gürültüde ( müzik demiyorum ) tatil midir eğlence midir anlayamadığım garip bir yaşam sürdürdüklerine canlı şahit oldum. Yani düşünmeden edemedim sabah sekizde davul zurna ile oralarda dolaşacaksın bak bakalım o zaman ne olacak.

Böyle bir ruh halinde çadırları ve eşyalarımızı topluyoruz. Bu sabah kahvaltı yok. Feribotta kumanya soğuk sandoviç – meyve suyu verecekler. Bu yüzden kahvaltılık bir şeyler alıp bulunduğumuz yerde kahvaltı yapmaya karar verdik. Şafak ve Asaf hoca bakkaldan peynir ekmek domat gibi kahvaltılık bir şeyler almaya gitti, biz de çayı demledik İrfan ile. Sonra hep beraber güzel bir sofra hazırlayıp kahvaltımızı yaptık. Resimde 7 kişiyiz, yerde oturmuşuz. Asaf, ben, Şafak, Ahmet, Mukaddes, Ayşe ve İrfan. Kahvaltılıklar ortada.

1015669_10151668194862521_667577896_o

Kahvaltıyı yaptıktan sonra feribotun kalkacağı iskeleye doğru hareket ettik. Bisikletleri sırayla feribota bindiriyoruz. Feribotun içi.

220620132722

Bisikletlerimizi feribotun içine yerleştirip kahve içmek için dışarıya çıkıyoruz, feribotun kalkmasına daha vakit var. Bir kafeye oturup menüye bakıyoruz, ne de olsa bodrumdayız. Menüde makiato var hemen bir tane ısmarlıyorum. Kosova’da kafelerin hepsinde makiato vardı ve her gün bir yada iki tane içiyordum, hem de ucuz 50 cent, burada 2 Euro ( Bodrum Lirası ile 5 Lira ediyor ) . Neyse makiato içmeyi özlemiştim ve içtim. Makiatoyu Şafak Omaç ısmarlıyor sağ olsun.

220620132723

Feribota biniyoruz ama bisikletler ve arabalarla  zınga zıng doldu, zar zor oturacak yer buluyoruz, bir kısmımız yerde oturuyoruz.

220620132726

İki dengesiz ayak. İki ayak taban tabana birbirine değiyor. Biri benim, biri İrfan’ın spor ayakkabısı. Bende mavi kısa çorap, İrfan’da siyah kısa çorap var.

220620132729

Turun en yaşlı iki bisikletçisi emekli hakim Hakkı abi ve Ragıp Özserim.

220620132721

AN
Bir feribotta, yerde
Oturduk iki kişi,
İnsanlar aktı yanımızdan, kimi göz kırptı,
Kimi tebessüm etti..
Mavi sularda iki koy arasında sularda kayarken…

Mukaddes Akbulut

Mukaddes ile yan yana yerde oturmuş halde. Mukaddes bikinili, benim üzerim çıplak

1048747_10151668078157521_840350061_o

Mukaddes ile yan yana oturmuş, başlar arkaya çevrilmiş, resmi çeken Sedat Yanturalı’ya dönmüş durumda. Korkuluk demirinde bağlı kocaman bir nazar boncuğu asılı.

994146_483673275046643_713971737_n

Bekir Kocamaz ve Dr Cüneyt Kılıç kamerama yansıyanlar.

220620132728

Feribot Bodrum dan ayrılıyor. Feribotun arkasından Bodrum’u çekiyorum. Direkte Türk bayrağı dalgalanıyor.

220620132727

Daha sonra sıcak bastırmaya başlayınca feribotun terasına yukarıya çıktık. Ohhh be dünya varmış, rüzgar bir anda serinletti.

Dostum Şafak ile birlikte resim çekiliyorum. Şafak ta siyah buff, bende kırmızı bandana. İkimizin de saçları uzun. Şafak beyaz atletli. İkimizin de güneş gözlükleri takılı.

971492_597827646917871_250646778_n

İki kusur saat sonra Datça tarafına iskeleye feribot yanaşıyor, iskele inşaat halinde yapımı devam ediyor. Feribottan ilk önce arabalar iniyor, ardından herkes eline gele bir bisikleti alıp karaya çıkarıyor, yoksa kendi bisikletimizi alsak kargaşa ve zaman kaybı olacak, böylece çabucak feribottan iniyoruz. Benim bisikleti alan zorlanmıştır muhtemelen çünkü ön ve arka bagaj dolu ve epey ağırlık var. Herkes bisikletine kavuşunca yola çıkıyoruz ve Datça’ya varıyoruz.

Dünyada iki tane baba var biri ben urimbaba biri de Can Baba (Marlon Brandoyu saymıyoruz, o sadece baba )

Datça da Can Baba’nın bir tarafı müzeye dönüşmüş kahveye varıyoruz. Büyük şairimiz Can Yücel burada yaşamış. Duvarda yağlı boya resmi ve yazılar çerçevelenip asılmış.

220620132730

Kahvenin pencereleri arasına Can Yücel’in resimleri ve haber yazıları asılmış. Can baba burada yazısı mavi olarak yazılmış büyük harflerle.

220620132731

Biri denizci asker kıyafetli, biri Can Yücel portresi asılı duvarda. Altında Can Yücel’in imzası.

220620132732

Burada Can Baba’nın mekanında olunca dostum Şair Fernando Feyyaz Alaçam aklıma geliyor ve hemen arıyorum. Can Babadan bir şiir okumasını istiyorum. O da bana Can Babadan bir şiir fısıldıyor kulağıma.

Flaş

Gök gürültüsünden korkup yamacıma

sokulan sevgilime

Sarıl bana , sarıl , öp , öp , öp beni dedim

Baksana Allah yıldırımlarıyla resmimizi

çekiyor !

Can Yücel

Feyyaz’ın fısıltısı kulağımdan gitmeden Can Yücel’in büstü ve karakalem portresi yanında resim çekiliyorum. Büstün altında, camekanın içinde Can Yücel’in son içtiği yarım kalmış şarap şişesi. Şarap kendi deyimi ile “Köpek Öldüren” Evin şarabı. Şişenin yanında “Can Baba’nın yarım kalan şarabı” yazısı. Şişenin içindeki kırmızı şarap zamanla kurumuş. Çıplak vücudum sıcaktan terlemiş.

220620132734

Sağ olasın Dostum şiir için.

Bir şeyler içtikten sonra Can Babanın sokağını buluyorum, sokağı takip ederek evine vardım. Bu sokağa Can Yücel Sokak tabelada belirtilmiş. Yanında  yaş üzerine beyaz olarak kazılmış şu yazı var;

“En uzak mesafe ne Afrikadır

Ne Çin

Ne Hindistan

Ne Teyyareler

Ne de Yıldızlar geceleri ışıldayan

En uzak mesafe iki kafa arasındaki

Mesafedir

Birbirini anlamayan”

Can Yücel Sokağı

Resimi Sedat Yanturalı çekiyor.

1005409_483674091713228_604574432_n

Can Yücel’in evinin tahta kapısı. Bahçe duvarı taştan örülmüş. Bir sıra düzgün taşlardan kemer olarak örülmüş. Kapıya Can Yücel’in iki portre resmi ve yazılar asılı.

220620132735

Can babanın evde oturan eşi Güler teyze kapının anahtarını aşağıya atarak bizi eve davet ediyor. Kapıyı açarak içeriye giriyoruz, bahçe çiçek ve ağaçlarla dolu şirin bir ev. Bahçeyi dolaşıp resimler çekiyorum. Mermer kayasının bir yüzeyi düzleştirilip Can Yücel’in bir şiiri yazılmış.

Yaşamayı yaşamak istiyorum, demiştim.

Neylesin ki bu damda bu dem

Ayaklarımla ayaklarımda zincir,

Böyle topal koşmalarla geçiyor günlerim.

Oysa — methetmek gibi olmasın kendimi ama —

Yaşammım benim en güzel şiirim.

Can Yücel

Bir gül dalı şiir yazılı mermerin üzerinde yatay büyümüş.

220620132739

Beyaz kireç vurulmuş evin duvarı ak, mor çiçek açmış begovil bahçeye ayrı bir ren ve desen katmış.

220620132740

Can Babanın mezar taşını yobazlar kırmış. Daha fazla zarar görmesin diye mezar taşını evin bahçesine getirmişler. Bahçenin içinde daha güvende.

220620132736

Tahta tabelada Can Yücel’in mavi boyalı imzası.

220620132738

Güler teyze terasta oturmuş gelen bisikletçilerle sohbet ediyor. Sundurmanın önünde asmada henüz olgunlaşmamış küçük koruk var.

220620132741

Can Babanın sevgili eşi Güler Yücel ile sohbet etme şerefine eriştim. Güler teyze sandalyede oturmuş, ben da yanında çömelmiş durumda ona bakıyorum. Duvarda deniz kabukları ile süslenmiş. Kırmızı renkli bir tişört, üzerinde ünlü devrimci Ernesto Che Guevera basılı. Tişört duvarda asılı.

220620132743

Sohbetimiz bittikten sonra Güler teyze ile vedalaşıp yola çıkıyoruz, bu onu ilk ve son görüşüm. Diğer bisikletçiler gitmiş bile. Datça’dan çıkarken girişteki tabelayı dönüp çekiyorum. Tabelada; Datça, Nüfus : 10000 yazıyor.

220620132745

Öğle yemeğini Emecik te yiyeceğiz. Datça yarımadası makilik, fazla ağaç yok, yol düz ama gölge de yok etrafta, sanki başka bir ülkeye bisiklet sürüyoruz. Sıcakta pedallıyorum, bol bol su içiyor habire terliyorum. Yolun solunda karpuzcu görüyorum ve duruyorum. Bir karpuz alıp kesiyorum arkadaşlarla yiyip biraz olsun serinliyoruz. İzmir’den Doçent Dr. Sedat Yanturalı geliyor, o da bir karpuz kesiyor ve onu da afiyetle yiyoruz. Karpuz ile doyduk yani.

Resmi Sedat Yanturalı çektiriyor. Sedat ve oğlu ile karpuz yerken.

1013896_483673848379919_1691819862_n

Karpuzları yedikten sonra yola devam ediyorum. Yemek yiyeceğimiz Emecik köyüne varıyoruz. Gölge bir yerde biraz dinlenip daha sonra yemeğimizi yiyoruz, yemekte meyve olarak karpuz var, onu da yiyorum. Ardından dondurma geliyor soğuk onu da mideme indirip kahveye çay içmeye oturuyoruz. Çay 1 lira orayı işleten kişi kira parasını bisikletçilerden çıkarmaya çalışıyor sanki, pahalı geliyor bize birer duble içtikten sonra bir ağaç altı gölgelik yere oturup kahve yapıyorum. Kahvelerimizi afiyetle içiyoruz. Bu kadar şey yedikten sonra tuvalete zor yetişiyorum. Ardından yola devam ediyoruz.

Yolda karşıma antik bir alanı gösterir tabela çıkıyor. Tabelada yazan Apollon kutsal alanı kahverengi bir zemine yazılmış. Ok işareti ile se sol tarafı belirtiyor.

220620132746

Sol tarafta sadece temel blok taşları kalmış bir yapının izi var. Üzeri makilik çalılar bitişmiş. Burası Apollon tapınağının temelleri.

220620132747

İki deniz birbirine yaklaşmış ama kavuşamamış. Koyda yelkenli tekneler demirlemiş. Burası yarımadanın başlangıcı. Dar bir kara parçası ile yarımadaya geçiş yapılıyor. Diğer deniz arkada görünüyor.

220620132751

Denizden uzaklaştık ve yükseklere çıktık. Yükseklerden tepeleri kaplayan çam ormanı yeşil ve mavi deniz. Manzara güzel. Uzakta dağların siuleti.

220620132757

O kadar çıktık, daha da çıkacağımız kesin. Önümde dağa çıkan yolu görüyorum.

220620132758

Yol kıyısında, denizden yüksekte manzaranın resmini çekerken beni de İrfan çekiyor. Önde zakkum çiçekleri açmış.

1040825_10151664776639861_1754466544_o-300x225

Üç dengesiz yollarda. Gölgelerimiz toprağa vurmuş durumda bisikletlerimizle birlikte sürerken.

220620132753

Balıkaşıran tepesine çıktık sonunda. Çıkmaya da değdi. İki denizi; Ege ve Akdeniz’i aynı anda görebilme şansına eriştim. Manzara muhteşem ötesi. Tepeler dağlar yer yer yüksek – alçak sıralanıyor önümde. Sol tarafta Ege denizi, sağ taraf Akdeniz. Buranın rakımı 350 metre. Balıkaşıran denen yer aşağıda görünen en alçak yerde. Buradan kayıkları diğer tarafa aşırtıp durduklarından balıkaşıran demişler. Burası tepenin en yüksek yeri.

220620132760

Sağ yanım Ege denizi, sol yanım Akdeniz İki tarafım da ayrı denizlerin ortasındayım. Üzerimde sadece kısa pantolon var. Başımda kırmızı bandana ve beyaz tüy takılı. Güneşten yanmış vücudum terden parıldıyor. Kaldırım taşına çıkarak iki kollumu yanlara açıp Ege ve Akdeniz rüzgarlarının karışımını hissediyorum. Beni dostum Şafak Omaç çekiyor. İki deniz ayrı olsa da dost olarak kalacaktır.

220620132761

Yolda giderken sahilde bir site görüyoruz, denize çok yakın. Buraya denize girip biraz serinliyoruz. İrfan, Yıldız ve Asaf hoca dört kişiyiz, burada karar veriyoruz. Yıldız , İrfan ve ben turun 5. günün de Marmaris’e gitmeyip Bozburun’a doğru devam etmeye karar verdikten sonra yola çıkıp Çubucak orman kampına varıyoruz. Çubucak orman kampı çam ağaçları ile tamamen kaplı. Çam ağaçları deniz ile birleşmiş durumda. Çubucak orman kampı küçük bir koyda, burayı az yüksekten çekiyorum bir poz.

220620132763

Sık sık mola ve vere vere kampa en son biz varıyoruz. Karanlıkta yemeğin sonunda kalanlarla karnımızı doyurduk. Çadırları kurup eşyalarımızı yerleştirdikten sonra marketten biralarımızı alıp deniz kıyısında sohbet eşliğinde içiyoruz. Burada arkadaşlara kararımızı bildirip Bozburun’a gideceğimizi bildiriyoruz. Yıldız’ın çadırı otomatik kurulan büyük çadırlardan, katlanınca bisiklete sığmayacak kadar büyük olduğundan Burcu Kural’ın çadırını alacak. Uzun sohbetin ardından yatmak için çadırlarımıza çekilip yatıyoruz. Güzel bir gün daha sona erdi. Yarın yeni bir maceraya başlama heyecanı var içimde.

Bu gün yaptığımız yol toplam 96 Kilometre civarı. Bunun 37 Kilometresi deniz yolculuğu. Karadan ise 59 Kilometre

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc