Etiket arşivi: doçek

Keşan Bisiklet Festivali 5. Gün

6 Ekim 2013 Cuma

Keşan – Şükrüköy – Gökçetepe kamp alanı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

TEKER İZİ

Bisiklet. Yeniden doğmaktır

Rüzgarın tarağı

Güneşe gülmek

Her bastığında pedala

Doğanın kalbinde var olmak

 

Bisiklet… aşk tır

Çiçek demeti sepetinde

Kelebekle yoldaşlığın,

Pedalındaki çamur

Bacağındaki zincirin dövmesi

 

Bisiklet candır…

Tanışamadığın dostun

açık mavi renginde

yaşlarla gözlerine gömdüğün

 

tolgadır belireveren karşında…

içini ısıtan nayıf yürek

heyecanını paylaştığın

boğazına takılan yutkunun

 

çağataydır yola dökülen…

Işıklı asfaltta,

Kaçıp meçhule gark olan

zorbaya kaptırdığın

 

merildir ağaca sevdalı…

gelin gibi beyaza boyanıp

bağlanır sevdalısına mektebinde

gözyaşlarından ip ile

 

onurdur karanfillere bezenen…

gönüllere zincirlenen

mumlarla yanan

hayaletidir  vicdanlara haykıran

 

bisiklet yaşatmaktır inadına

tanışamadığın  akrabalarınla

yeniden doğmaktır

bıraktığın teker izinde…

…………………esmaeseraçıkgöz…

 

Son zamanlarda bisikletçi arkadaşlarımızı trafik terörüne kurban verdik ve bu bizleri üzdü. Bu yıl Keşan Dağ Bisiklet Festivali formaları DOÇEK ekibini aldığı kararla siyah beyaz olarak tasarlanmıştır. Formaları da sanatçı dostumuz desinatör Rahman Ketenciler’in güzel çizimleri ile hazırlamıştır. Eline emeğine sağlık Rahman. Yukarıda Afyon Başmakçı’dan Esma Eser Açıkgöz’ün kaybettiğimiz bisikletçi arkadaşlarımıza yazdığı şiirle başlıyorum.

Tolga, Meril, Çağatay ve diğerleri rahat uyuyun.

Öne çıkmış olan görsel, kalabalık bisiklet grubu tura başlarken, kıyılarda ağaçlar yeşillendirmiş bisikletçileri.

5-5

Güzel bir günde, parkta kuş sesleri ile Keşan’da uyanmak harika oluyor. Yine telefonumun alarmından önce uyanıyorum. Uyandırma sesi olarak kuş sesiyle her sabah uyanıyorum. Burada doğal olan kuş sesleriyle uyanmak bir başka oluyor haliyle. Parkın ağaçları ve çimenlerin yeşilliği sabaha ayrı bir huzur veriyor. Erkenden uyanan pek kimse olmadığından ortalık sessiz. Tuvaletlerde henüz görevli gelmemiş, elimi yüzümü rahatça yıkayıp para vermeden dışarı çıkıyorum. Nedense tuvaletlere para verme taraftarı değilim. Öyle zoruma gidiyor ki 0,5 litre su 50 kuruş, tuvalet 1 Lira ne bu ya, böyle ticaret mi olur.

5-1

Tuvaletlerden çıkıp parkın sınırında su kanalını görünce hemen pistonlara masaj yapmak için bacaklarımı kanalın içine buz gibi suya daldırıyorum. Sabah masajı iyi geliyor pistonlara. Ne de olsa yüküm ağırdı yol boyunca. Kanalın içinde, kıyıya oturmuş olarak ayaklarım suyun içinde.

5-2

Sabah kahvaltısı için parkın dışında çorbacıda karnımızı doyuruyoruz. Can Küçükler bizimle beraber buraya kadar pedalladı. Keşan bisiklet festivaline katılmıyor, o yüzden Can Kırklareli’ne devam edecek. Keşan festivalinden sonra Pazartesi günü Edirne’ye  yakın bir yerde Havsa’da buluşmak üzere vedalaşıyoruz. Can’ı uğurladıktan sonra parka çadırlarımızın yanına dönüyoruz. Çadırları ve eşyaları toplayıp bisikletime yüklüyorum. Nasıl olsa yükümü kamyona vermeyeceğimden kendi eşyalarımı kendim taşıyacağım. Bisikletimi hazırladıktan sonra sıra kahveye geldi, malzemelerimi çıkarıp kahve pişiriyorum. Sabah kahvesi de pek güzel olur. İspirto ocağım rüzgarlık ile çevrili, cezve, fincanlar ve ispirto şişesi önümde. Katlanır tabureme oturmuş durumda resim çekiliyorum.

5-2-1

Kahveyi içtikten sonra malzemeleri bisiklete yüklüyorum. Kayıt masasına giderken karşıdan Trakya güneşi beliriveriyor Ergun Oskay. Günaydın diyerek sarılıyoruz birbirimize, sanki kırk yıldır görüşemiyoruz gibi. Harika adamsın Ergun Oskay.

“Günaydın urimbaba”

“Günaydın Ergun”

“iyi uyudun mu beaa?”

“uyudum beaa, sen uyudun mu beaa?”

“uyumaz mıyım beeaaa”

diye muhabbet le birbirimizi sarılıp kucaklıyoruz. Ergun Oskay kırmızı tişört giymiş, iki kolunu kaldırıp gülümseyerek bana doğru geliyor.

5-2-2

Kayıt için sıraya girip kaydımı yaptırıyorum, her katılımcıya birer karton çanta veriyorlar. İçinde 1 adet Keşan dağ bisiklet festival forması siyah beyaz, 1 adet beyaz t-şort, buff, başörtüsü, isim soy isim ve kan grubu çıkarması, birkaç çıkarma. Torbamı alıp formayı ve buffu giyip isim soy isim çıkarmasını bisikletin kadrosuna yapıştırıyorum. Geri kalanları bagaj çantasına yerleştiriyorum.  Ardından parkın dışında toplanmaya başlıyoruz. Siyah Beyaz formalar ne güzel yakışıyor festivale. Parkın giriş kapısına Mehmet Gemici cennet parkı yazılmış.

5-4

Gideceğimiz yolun haritasını inceliyorum. Gideceğim yeri önceden görmem gerek, ne de olsa gezginiz değil mi? Katılımcılar parkın önünde yolda toplaşıyoruz topluca. İzmir’den Timukan Karaca yanıma gelip benim bagajlarımı vermediğimi görünce;

” Urim ne yapıyorsun böyle?”

“Ne oldu ki?”

“Bagajlarını vermemişin kamyona”

“Neden vereyim ki?”

“Nasıl taşıyacaksın bunca yükü?”

“Taşırım merak etme”

“İyi de öyle bir yerlerden geçeceğiz ki gidemezsin, toprak yollardan, dere yatağından geçeceğiz, bazen bisikletlerimizi elimizde taşımak zorunda kalacağız”

“Sen üzülme ben her yerde kendi yükümü taşıyabilirim”

diyerek onu hayretler içinde bırakıyorum. Timukan geçen yıl katılmış, yolları daha önce geçtiğinden kendisine zorlu gelmiş. Beni böyle yüklü parkuru tamamlamayacağımı düşünüyor. Eh ne yapalım o öyle düşünebilir. Elbette Timukan severim, yıllarca beraber bisiklet turlarında pedallamışlığımız var.

5-4-1

Aşağıda gün boyunca çektiğim videoların derlemesi.

kesan festivali by urimbaba
Ve beklenen an geldi Keşan Dağ Bisiklet Festivali başladı, bisikletliler Keşan sokaklarına ayrı bir renk katıyor. Böyle festivaller çoğalarak insanların bisikletin bir ulaşım aracı olduğuna elbet  bir gün inanacak.

5-5

Sabah katılımcıların gelmesi, kayıt, hoş beşten sonra anca 11:00 de festival başlayınca bisiklete binmemiz kısa oluyor. Duracağımız yere yaklaştıkça burnumuza nefis kokular gelmeye başlıyor. Keşan şehir içinde belediyenin tesislerinde  hazırlanan masalara oturuyoruz. Keşan’ın meşhur kasap köftesi bizler için ızgaralarda pişiyor. Ortalık duman dumana. Bisikletçiler masalara oturmuş köftelerin pişmesini bekliyor çınar ağaçlarının altında.

5-6

Kasap köftenin tadı nefis, eğer yolunuz buralara düşerse mutlaka yemenizi tavsiye ederim. Buranın havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez tadı damağımızda kalıyor. Tabakta yayvan ve geniş köfte, bir parçası yenmiş, yanında bir dilim domates ve ısırılmış yarım biber. Tabağın kenarında çatalın ucu görünüyor. Bir dilim ekmek tabağın yanında.

5-7

İzmir’den katılan Betül Gezen benimle resim çekilmek istiyor. İsteğini yerine getirerek resim çekiliyoruz birlikte. Üzerimizde festivalin forması var.

5-7-1

Ben köftemi yedim, ızgarada yavaş piştiğinden diğer arkadaşların yemesini beklerken elimde cep telefonuna bakarken resim çekiyorlar öylece.

5-7-2

Herkesin yemesini beklerken Adnan Barım, oğlu yanında resim çekiliyoruz masaya oturmuş halde. Adnan nedense kafasında kaskı unutmuş.

5-7-3

Yemek faslından sonra yola çıkıyoruz, yine geldiğimiz yoldan parkın önünden geçip Keşan halkını selamlayarak çarşıdan geçiş yapıyoruz.

5-8

Aramızda biri var ki ona Koşan Adam Kemal Özdemir diyorlar. Müthiş biri kendisi, maratoncu. Festival parkuru boyunca aramızda koşarak  gelecek, kutlarım. Koşan adam Kemal’in sol kolu yok.

5-8-1

Nihayet şehirden çıkıp asfalt yoldan çıktık. Koru dağına doğru tırmanmaya başlıyor bisikletler. Tur güzel olacağa benziyor. Yol toprak ve bu beni hiç etkilemiyor. Kendi tempomla ilerliyorum. Önümde bisikletçi grubu ormana doğru gidiyorlar.

5-9

Tarlaların bitiminde çam ormanları başlıyor. Doğa harikası bir tur olacak, çam ormanlarından atmosfere devamlı temiz oksijen bizlere bisikletlerde harcadığımız güç olarak gitmemizi sağlıyor. Aynı zamanda hücrelerimizin oksijeni yaktıktan sonra karbondioksit olarak dışarıya verdiğimizde ağaçların karbondioksit soluyup, karbonu kendisine oksijeni bizlere vererek doğadaki devir daimi devamlı olarak yaşıyoruz. Önümde sürülmüş tarla, ötede sık çam ormanı var. İlerideki tepede orman içinde yangın yolu açılmış.

5-10

Sol tarafımda tarla sürülmemiş, sararmış otlarla kaplı. Az ileride çam ormanı başlıyor.

5-11

Meşe palamut ağaçları arasında, halimden memnun olarak gruptan geride kalmadan Koru dağını dinleyerek tırmanıyorum. Dağın değişik bir sesi var, sesi duyabilmeniz için kulaklarınızı iyice açarak etrafı dinlemeniz gerekiyor. Aynı türküde olduğu gibi;

“Ormanların gümbürtüsü başıma vurur”

Bisikletim KUZ, üzerinde beni çekiyorlar. Ön ve arka çantalarım yüklü.

5-12

Dere yatağına yakın olan yolda gidiyorum. Çınar ağaçları yola kadar taşmış. Önümde bir bisikletli gidiyor.

5-14

Arada açıklık olan yerlere geliyoruz, burada küçük göletler var. Sulama amaçlı kullanılıyor.

5-15

Ormancılar kesilen tomrukları yol kıyısına dizmişler. Sanayide değerlendirilmek üzere bekliyorlar. İnsanların ihtiyaçları bitmediğinden devamlı olarak tüketiyor. Buradaki çam tomrukları da tüketim çarkının içine girecekler.

5-16

Önden çekilmiş resimde bisiklete binerken. Orman yolunda olduğumuzdan kaskı takmıyorum. Başımda mavi bandana takılı saçlarını tutuyor dağıtmadan.

5-17

Ormanın içinde bazen kayboluyoruz, DOÇEK ne yapmak istiyor, bizleri ormanın derinliklerinde bisiklete binmemiz, bitmek tükenmek bilmeyen tırmanışlar. Ama herkes hayatından memnun güle oynaya  festivalin tadını çıkarıyoruz. Toprak yol, orman ve sık ağaçlar. Yol ağaçların gölgesi altında.

5-18

Hafif te olsa tırmanışlar var ve bazıları yürüyerek çıkıyor. Sağ tarafta kesilmiş çam tomrukları dizelenmiş uzun bir duvar gibi.

5-19

Çam ormanı içinde, doğa harikası bir yerde bisiklet sürmenin tadını yaşıyorum. Önümde iki kişi var. Çamların gölgesi toprak yola vurmuş.

5-21

DOÇEK ekibinde görevli arkadaşlar kritik yerlerde su takviyesi yapıyor bizlere. Su da soğuk olunca serinletiyor. Hava gayet güzel her zaman olduğu gibi. Biraz nefesimi normale döndürmek iyi oluyor. Ufukta bulutları gösteriyorum gördüğünüz gibi.

“Bulut mu olsam” diye haykırıyorum elimi bulutlara uzatarak!

5-23

Derken Başak Bulut beliriveriyor yanı başımda, ben de tam bulutlara bakmışken. Bulut Bulut’u çağırıyor. Başak Bulut bisiklet gezgini.http://www.bisikletgezgini.com/   Tayvan da geçen yıl güzel bir tur yapmıştı, şimdi de Rahman Karataş ile Fas ta tur yapacaklar.

5-24

İşte Rahman Karataş, Türkiye’nin en büyük gezgini. Aynı zamanda Laz uşağudur. Kemençeyi ağlatur, dinlemeye doyamazsınız. Su molasında su içen bisikletçiler. Rahman da su içiyor.

5-26

Kafamda gördüğünüz tüy Haziran ayında Gökova Bisiklet Turundan kalma Akyaka da Azmakta almıştım, benimle beraber binlerce kilometre yol yaptı.

5-22

Gittiğimiz yol yol değil, kimi yer orman yangın yolu, yani güzergah mükemmel, sağ olasın DOÇEK ekibi, Festival yolunu iyi seçmişler.

                        KEŞAN’DA GÖÇMEN KIZI MAVİE’NIN ÇEYİZİ 

                                                               – I –

Mavie bir güçmen kızı,

Mavie bir garip aşık tohumu, günlü zengin ekmegi fukara kızı.

Mavie’nin parıldar gük güzleri, uzar saçları,  çukurlaşır yanakları,

Mutludur Mavie fakir sofrasında doyar sevgiyle üregi

Dirençlidir Mavie, adını aldığı üzyıllar ünce yaşadıgı topraklarda yaşayan Kelt Kavminin kadınları gibi.

Te o kadınlar gibi mücadelesinde güçlü olsun diye koyar babiçkosu Mavie adını…

Şafakla kovkar başlar çalışmaya Üsref, üç evladına ekmek derdine

Ele ele vermiştir, sevdiceği, biricik karısı Binnaz ile kurduğu yuvanın ocagı tütsün diye

Mavie bir garip güçmen kızı. Güze gürünür, seçilir güzelliği Urumeli’nin Cennet Köyünde.

Mavie kaptırır günlünü, seyrek kumral sakallı oduncu bir yigide.

 

Sencer, Bir yigit delikanlı, çökgün anasının kestiği odunlarla ısıtır ucagını.

Sencer bir orman aşıgı. Sevdalandıgi ağaçlarının koluna kanadına vururken baltayı, kanar içi.

Rametli babasından ügrenmiştır odunculuğu, ormana aşıklıgı.

Kurban vermiştir yaşlı babasını, yaşlı bir ağaç gövdesinde.

Sencer bir yigit ormancı, agaca sevdalı

En kuytusunu bilir avucu gibi ormanın, bilir dalı nasıl çesılır üzmeden ulu güvdeyi.

 

Gürür Mavie ‘i Kasap Raci Aga. Pek begenir tazeyi.

Tazelesin ister gocamış renksiz aayatını

Çok zengindir Raci Aga, çiftliğinde bıçak vurduğu ayvanların kani gibi akar cebinden para.

Evi-barkı, inegi-danası, eti-ekmegi, odunu- ocagi boldur. Lakin yer gök renksizdir. Mutsuzluguna ilaç degildir.

 

Cürür Mavie’i Kasap Raci, cürür de renk celır dünyasına.

cünderir kuşagına çese çese altın koydugu aracı kadınları .

İster Yoksul Üsref’den bir’inci kızıni.

“Ayatınız degışecek, karnınız yumuşak ekmek cürecek!” diye muştular aracı kadınlar.

“Kasap Raci Aga damadınız olacak bundan daha cüzel ne olur?”

“ Kızçeniz anım olacak, çalışanları pervane etrafında, elmaslar düşenecek cerdanına, ciydiğini daha ciymeyecek. Müjdeler olsun Yoksul Üsrev ile Binnaz!”

 

“ İstemem yagli ekmek, parlayan kumaştan giyecek, istemem olsun gerdanımda elmas! İsteyim sevdigimle yuva kurmak, mutli olmak” der Mavie.

Cüzlerinden yanağında ki çukura dolan yaşlarla.

Derin derin nefes alır Üsref kapı ününe çıkar,

kızının tuzlu göz yaşı yakar içindeki yarayı daglar.

Ama ister ki bunca yıl veremedigıni cürsün koca evinde.

İster ki babasından kalan miras, yoksullugu daha fazla taşımasın çelimsiz umuzlarında. Dogduğu gün bu cün cibidir; pırıl pırıl bulutsuz gökyüzünün altında dogmuştur ilk kızçesi tıpkı cüzleri gibi.

Ocaga iki odun atar Binnaz akşama kızçelerine kızancıklarına pişirecegi yagsız çorbayı koyar.  Ateş ocakta degil üreğinde yanar, dalar cüzleri alevde yıllar önce elinden tutup

Yoksul Üsref’e kaçtığı cünlere.

Üsref’in yoksulluguna el verirçen bir an bile tereddüt etmemiştir.

Lakin, yoksulluğa doğurdugu çocukları canını yakmaktadır evinin kör ocagı cibi.

O yüklenir de dünyanın yükünü kıyamaz evlatçıklarına.

Kızının konmuştur başına padişah kuşi. Uçurmamak kaçırmamak lazim gelır.

Mavie koşar sevdıgına. Agacın dibine oturmuş bulur Oduncu Sencer’i,

sankim üregi sökülmüştür elindeki baltaylan.

Mavie’den önce gelmiştir haberi, çeyizi gidecektir.

Bu yüce dagların yolunu bilen tek çişi Oduncu Sencer’e verilir kılavuz görevi.

200 demir atli gelir kızanli – kızçeli Güçmen Mavie’nın çeyizini taşımak için.

Başlarından Aakan kumandan, Bilgesi Kosovali Urim Baba.

Daglar aşılacak dereler geçilecek dikenli yollarda yürüyecektir demir atlılar.

Yolda eşkiyadan korunacaktır Cennet Köyünün güzel kumrisi Mavie.

Sonbaharın müjdecisi Eylül ayıdır.

Sonbahar hüzün demişler fekat, belki yeni umutlara cebedir

….

Esma Eser Açıkgöz…

 

…..devamı var……….

Bu turda kaybolmak diye bir şeyden söz edemezsiniz, lastiğin patlasa geride kalsan da toprak yolda geçmiş olan 200 kusur tekerlek izi sana yol gösterir.

5-28

Nihayet Koru dağının zirvesine ulaştık. Dağın öbür yüzü Saroz körfezine bakıyor, buradan artık inişe geçiyoruz ta Gökçetepe sahiline kadar.

5-29

Yol kıyısında karpuz – kavun tarlasına denk geliyoruz. Tarlada kalan son toplanmamış küçük karpuzları kesip afiyetle yiyoruz.

5-30

Elimde bıçak, tahta tezgahta karpuzu keserken.

5-30-1

Karpuz o kadar tatlı ki tadına doyamıyorum, belki de bisiklet sürmemizin bir etkisi de olabilir. Ne de olsa epey efor sarf ettik, enerjimiz tükendi. Tezgahın üstü kavun, karpuz kabukları ile dolu. Yemeğe devam ediyoruz hala.

5-30-2

Kavunlar da öyle tatlı ki. Biraz olgunlaşmamış tam olarak ama kütür kütür. Rahman sevdiğine kavun ikram ederek aşkını ilan ediyor. Başak yere oturmuş, Rahman ayakta.

5-31

Karpuzdan öyle enerji aldık ki bir çırpıda Gökçetepe sahile indik. çadırımı kurup kendimi serin sulara bırakıyorum. Terimi yunduktan sonra kurulanıp elbiselerimi giydim. Tertemiz oldum ve yorgunluğum gitti. Sahil, deniz, şemsiyeler ve karşı kıyı akşam karanlığı henüz basmamışken.

5-32

Akşam karanlığı çökmeye başlıyor yavaş yavaş, epey de acıktık.

“Adalar’a bakarım ağaçların arasından. İnci gibi, incecik, sıra sıra dizilmiş Saroz’un kucağında. Orhan Veli’nin gördüğünü göremem elbet. Hem askerlik hem şairlik. Onun ki zor zanaat. Ama bilirim, soluğu bir zamanlar dolaşmış buralarda.

Adalar ki adı sanı yok. “Tavşan” derler, üzerinde yıllar önce yaşamış tavşanlardan ötürü ya da “Kaşık” uzaktan bakıldığında kaşığa benzediğinden. İşte bu Saroz’un yalnız çocuklarına doğru döner pedallarım ve içimde tatlı bir heyecan. Çok uzun zamandır göremediğin yarine kavuşmak ister gibi çevirir dururum aynakolu. Yolum Adalar’a doğrudur. Yolcu hızla yol almaktadır Saroz’un masmavi suları içinde kalan yalnız kara parçalarına. Zihninde, ışıklar saçan ozanın dizeleri…”

Hakan EŞME / Korudağlar / Saros Adaları

Sahilin sol tarafını çekiyorum, burada 6 tane hasır şemsiye var. Sahil yarım daire koy olduğundan iki kez çekebiliyorum.

5-33

Akşam yemeğini alıp masalarda yiyoruz afiyetle. Yemekler de nefis olmuş. DOÇEK yemekleri bisikletçilere özel proteinli ve karbonlu yemekler seçmiş. Aşçılar da özenerek pişirip emeklerinin hakkını vermişler doğrusu, hepsine teşekkürlerimi sunarım. Adnan Barım ile masaya oturmuş yemek yiyoruz.

5-34

Yemekten sonra oturup sohbetlere başlıyoruz, Yeni arkadaşlarla tanışıyorum, herkes kendi hikayesini anlatıyor kısaca. Birbirimize kaynaşıyoruz gecenin karanlığında, tatlı, huzurlu konuşup duruyoruz.

Derken Hakan Eşmenin sesi duyuluyor. İlk önce bizlere Keşan dağ bisiklet turuna katıldığımız için teşekkür ederek konuşmasına başlıyor. Ardından sıra çekilişe geliyor, bir kişiye bir bisiklet ve 16 kişiye de dalış var. Ortalığı heyecan kaplıyor, ben de bana zaten çıkmaz diyerek önemsemiyorum. İlk önce Burcu’ya dalış çıkıyor, Burcu sevinçle çekiliş kağıdını Hakan Eşmeden alıp yanımıza geliyor. Biz de onu kutluyoruz hep birlikte. Çekilişin sonunda benim adımı da duyuyorum, hadi len bana da mı diyerek şaşkınlıkla Hakan Eşme’nin yanına varıp çekiliş numaramı alarak masama geliyorum. Bu sefer beni tebrik ediyorlar, ben de tebrikleri kabul ediyorum. Çekilişi kazanan 16 kişi ile kısa bir toplantı yapıyorlar. Ertesi sabah kahvaltı yapmadan saat 08:00 de toplanıp dalış merkezi İbrice limanına gideceğimizi ve dalıştan sonra kahvaltı yapacağımızı bizlere söylüyorlar. Ayrıca önemli bir rahatsızlığımızın olup olmadığını soruyorlar. Dalışta problem olmaması için. Hadi hayırlısı diyerek güle oynaya muhabbetimize devam ediyoruz.

Gecenin ilerleyen saatlerinde çadırıma girip yatıyorum.

Yaptığımız yolun harita üzerinde kırmızı çizgiler çizilmiş resmini DOÇEK hazırlamış. Yaptığım yol Keşan’dan  kamp alanına kadar 50 km gelmişiz.

1506925_735809976448890_713991927_n[1]

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 45 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 4. Gün

5 Eylül 2013 Perşembe

Bigalı kalesi – Gelibolu – Bolayır – Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Nasıl istersen öyle dinle, bakın,

Dalların zirvesindeyiz ancak,

Yarı yoldan ziyade yerden uzak.

Yarı yoldan ziyade mâha yakın.

Ahmet Haşim

 

Öne çıkmış olan görsel, asfalt tam ufuk çizgisinde, Can bisikletlerin yanında.

4-17

Çadırda kalmanın eseri olsa gerek telefonumun alarmı çalmadan önce uyanıyorum. Ne olursa olsun gün her zaman güzeldir ve bu günümün de güzel olacağına inanarak çadırımdan çıkıyorum. Güneş henüz doğmamış. Tulumbadan elimi yüzümü yıkayıp etrafı şöyle bir inceliyorum. Bulunduğumuz yer tam da kamp atılacak bir yermiş gerçekten. Büyük okaliptus ağaçları, zemin düz, tulumba da var ama suyu yavan. Bir de en önemlisi deniz kıyısı, bol oksijen ve iyot kokusu insanı doğa manyağı yapıyor.

Böylece güneşin doğuşunu seyretmek için çadırımın önünde yerimi alıyorum. Sabah güneşin doğuşunu izlemek bana müthiş bir haz veriyor. Kendimi her zamankinden daha fazla özgür hissediyorum nedense. Yolda olmak çok güzel anasını satayım.

İşte Özgürlük; çadırım, KUZ, deniz ve yeni doğmakta olan Güneş.

4-1

Artık Avrupa’dayım ve bisikletimle kendi gücümle buraya kadar gelebilmeyi hayal etmişimdir. Hayallerim gerçek oldu en sonunda.

Şöyle bir oturup Çanakkale boğaz manzarasında not defterime aklımda kalanları yazıya dönüştürüyorum. Bisikletim KUZ yanımda.

4-2

Çanakkale boğazı Ege denizine bakan yer, Eceabat’tan epey gelmişiz. Karşısı Anadolu kıyısı.

4-3

Sabahın keyfini çıkardıktan sonra çadırlarımızı toplayıp bulunduğumuz yerde olan Bigalı kalesini ayak üstü şöyle bir geziniyorum. İngiliz donanması 1807 de hiç bir engelle karşılaşmadan Adalar önünde demirlemesi İstanbul a boğazların savunması gerektiğine inandırmıştır. Sultan III. Selim Çanakkale boğazının en dar 2. yerinde Bigalı kalesi ve karşısına Nara kalesini inşa ettirmesine başlamış, Sultan II. Mahmut anca bitirmiştir. Bigalı kalesi hakkında yazılan yazıyı çekiyorum.

4-4

Kalenin giriş kapısı yüksek kemerli ve kale duvarları. Bir kısmı yıkık durumda duvarların. İçeride kümbet görünüyor.

4-6

Kalenin ortasında sadece küçük bir kümbet bulunmakta. Üzerini otlar bürümüş. Kalenin karşı duvarında bir kapı daha var.

4-7

Kısa gezintim bittikten sonra bisikletimin yanına dönüyorum. Arkadaşlar da toplanmış. Kahvaltıyı yol üzerinde uygun bir yerde yapacağız. Can İzmir den beri taşıdığı nescafeleri içip yola öyle çıkacağız. Ayrıca Can’ın lpg gazlı ocağını ve kamp malzemelerini deniyoruz. Alüminyum çaydanlığa 4 bardak su döküp ocağı yakıyoruz. Bir süre sonra lpg ocağının çeşitli yerlerinden alevler çıkmaya başlayınca hemen alevleri söndürüyoruz.  Ama deposundaki bütün gaz boşalıyor. Bu sefer Can’ın yeni aldığı ispirto ocağını deniyoruz, fakat ispirtosu yok. Benim ispirtomu kullanıyorum. Su kaynadıktan sonra nescafelerimizi içince boğaz manzarasında da keyfimiz yerine geliyor. Bisikletimin ön lastiği biraz inmiş, pompa ile şişirdim.

Yolcu yolunda gerek deyip yola çıkıyoruz hep beraber. Yol deniz kıyısını takip ediyor. Kıyıda küçük liman, limanda kırmızı renkli tekne var.

4-8

Yol deniz manzarasıyla zorlanmadan, tatlı iniş-çıkışlarla akıp gidiyor.

Yolumuzun üzerinde Akbaş Şehitliğine denk gelince kısa bir mola vererek Şehitlere duamızı okuyoruz. Burası yeni yapılmış, Çanakkale de nerede kamp atabiliriz diye sorup soruşturduğumuzda bize burada kamp atabilirsiniz diye cevap vermişlerdi. Akbaş şehitliği giriş kapısı çok geniş, iki yanda bronz asker heykeli konulup şehitliği koruyorlar. Yolun kıyısında üç bisiklet park halinde Akbaş şehitlik kapısını çekiyorum.

4-10

Yolumuz üzerinde Ilgaldere yol ayrımı geliyor. Burada küçük bir cami, masaları olan market görünce burada kahvaltı yapmaya karar verdik. Duru Cafe’yi Burtay Aksoy ve eşi işletiyor. Burada her türlü kahvaltı yapılabilir, biz de kendi kahvaltılıklarımızı çıkarıp marketten eksiklerimizi tamamlayıp kahvaltımızı yapıyoruz. Burtay bir gemide 2. kaptan olarak çalışıyor. Görevde olduğu zaman eşi cafeyi işletiyor. Burada her türlü kamp atılabilir, bunu not ediyorum. Su , tuvalet, yiyecek, çay her şey var. Aile ile iyice dost olunca sonunda Türk kahvesi ile muhabbeti bitiriyoruz.

4-11

Kahveyi içip kalkmaya hazırlanırken Adnan kavunları görünce dayanamayıp bir kavun alıp kesiyor. Adnan ı kırmak olmaz deyip kavunu yemeye başlıyoruz. Kavun da pek bir tatlıymış, tadı damağımızda kalıyor. Burcu da yıllar önce buralarda yediği kavunun tadını unutamamış. Kavunu yedikten sonra damağında kalan o eski tadı yeniden yaşıyor. Gerçekten Trakya’nın kavununda bir başka tat var.

4-12

Sabah kahvaltısını biraz fazla uzattık galiba. Yola koyulmak gerek diyerek bisikletimin yanına gelince ön tekerleğimin lastiğinin tamamen indiğini görüyorum. Zaman biraz da patlak lastik için geçiyor. İlk patlağımı 315. km de tamir ediyorum çabucak. Tamirden sonra yola çıkıyoruz hep birlikte.

Her ne olursa olsun yolda olmak güzel. Denizden uzaklaşıyoruz, etraf Ayçiçeği tarlaları çoğalmaya başlıyor. Bir yerde durup tarladan bir tane Ayçiçeği koparalım deyip duruyorum. Tarlaya inip yakından bakınca Ayçiçeğindeki çiğdemlerin mini minnacık olduğunu görüyorum. Çekirdekler küçük olduğu için çitlenmiyor bile. Bunların cinsi yağlık Ayçiçeği. Ayçiçeklerinin içinde Burcu’yu çekiyorum. Elinde Ayçiçeğini tutmuş durumda.

4-14

Keşan’da Ayçiçeği gibi güzel bir kızçe var; Ayşegül Gökalp. Burada aklıma geldi, bu kızçe niye bu kadar güzel diye ; 14 yaşında iken  ay çiçeklerinin 14. haftasında Ayçiçeği yedikten sonra bu kadar güzel olmuş, Yoksa başka bir sebebi yok. Burcu da beni çekiyor Ayçiçeği tarlasında

4-15

Buralardaki ekilen Ayçiçeği yağ için ekiliyor. Çiğdemi zar zor çitleye çitleye yedik. Çiğdem dişimize sığmıyor o derece küçük yani. Yolda park ettiğimiz bisikletleri görünce tam resimlik deyip bisikletleri çekiyorum. Can bisikletlerin başında.

Yol ufuk çizgisinde olunca güzel bir tablo çıkıyor karşıma. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

4-17

Bölünmüş yol çalışmaları ara ara devam ediyor. Yeni yapılan yoldan güvenle yolumuza devam ediyoruz.

4-18

Etrafta doğru dürüst ağaç yok, tarlalar alabildiğine uzanıp  gidiyor. Arazi dalgalı biçimde inişli çıkışlı, düz olmasından iyidir bence. Konya ovasına bir gün gidersem düz arazide sıkılacağımı tahmin ediyorum şimdiden. Alıştık bir kez dağlarda gezinmeye. Gelibolu yarım adasında gittiğimizden arada deniz uzaktan şöyle bir kendini gösteriyor.

4-21

Kısa olsa da yokuşlar beliriyor önümüze ama fazla zorlamıyor bizi.

4-22

Nerde bölünmüş yol çalışması varsa yeni yapılan yere hemen dalıyoruz. Yolun başlangıcında arkadaşlarımın resmini çekiyorum. Can, Burcu ve Adnan.

4-23

Lambur lumbur

Tarhana bulgur

Lapseki bardak

Gelibolu çardak

Hoppala paşam

Malkara Keşan

Çanakkale halk tekerlemesi

 

Nihayet Gelibolu ya varıyoruz. Tabelada Nüfus 30.300  yazıyor. Tabela ile birlikte resim çekiliyorum.

4-24

Gelibolu şehir merkezine uğramadan yolumuza devam ediyoruz, çünkü yolumuz epey var ve biraz fazla eğleniyoruz yollarda. Ama kimsenin şikayet ettiği yok bu durumdan. Hepimiz yolda olmanın huzuruyla etrafı iyice görerek canımızın istediği yerde durup resim çekerek, yada çantalarımızda bulunan kuru yemişleri atıştırmak için küçük molalar vere vere ilerliyoruz. Tabelada; sağa şehir merkezi ve Lapseki feribot iskelesini belirtmiş. Düz olarak Keşan İstanbul yolunu gösteriyor. Biz soldan Keşan yolundan gideceğiz.

4-26

Alabildiğine uzanan Ayçiçeği tarlaları ufukta son buluyor ve devamında uzayıp gidiyor Trakya topraklarında.

4-27

Adnan Barım; Selçuk tan bisiklet arkadaşım. Bize Ayvalık tan katıldı, iyi bir turcu ama arada sırada kendini kaybedip önden önden gidiyor. Onu yakalayamıyoruz bir türlü. Dostluğu her zaman iyidir. Yolda her şeyi almak ister, bilhassa kavun sever. Kavunu alır yiyemeyiz, kavunu kilometrelerce taşıyıp başka yerlerde yeriz.  Eşi ve oğlu İstanbul da  üniversite için kayıt yaptırdıklarından Keşan’a İstanbul’dan gelecekler. Adnan’ın önden gitmesi belki de ailesine biran önce kavuşma isteği olabilir. Bisikletim KUZ’un kadro ortasından resmini çekiyorum Adnan’ı.

4-28

Can Küçükler; yol arkadaşım her zaman turlarda bizleri kontrol eder. Fazla gözden uzaklaşmaz, eğer göremezse bizleri durup bekler. Biraz bagaj çantalarında problemi var, çantalar iyi ve su geçirmez  ama herhangi bir şey lazım olup çantadan almaya kalkınca nedense hep alta kalmış oluyor, böylece bütün çantayı boşaltmak zorunda kalıyor. Düzenli ve tertipli olduğu için çantaya özenle eşyalarını diziyor, bu da epey zamanını alıyor. Uzun yola her zaman çıkabileceğim bir yol arkadaşım. Bisikletim KUZ’un kadro ortasından resmini çekiyorum Can’ı

4-29

Burcu Kural, Narin yol arkadaşım benim. Gökova bisiklet turunda beraber pedallamıştık. Turun anılarını yazdığımda yine birlikte pedallamak için dilekte bulunmuştu. Dileği gerçekleşti ve hayatından memnun olarak hiç bir sorun çıkarmadan, gayet uyumlu pedallıyor. Bazen tedirginlikler yaşıyor ama yolda yaşadıkları bu tedirginliklerin yersiz olduğunu görünce boşuna endişe ettiğini anlıyor. Yerleşim yerine uzakta, duş ve tuvaletin olmadığı yerde kalmasını öğrendi ve testi geçmiş oldu böylece. Doğada özgürce, fazla hijyenik olmayan yerde konaklama şartlarına alıştı. Kimseyi kırmaz ve kırılanlara da üzülür, onun üzüntüsünü paylaşır. Haksızlıklara tahammül edemez, ona karşı durur. Elinde olan her şeyi paylaşmasını sever. Yolda güveneceğim bir arkadaşım olarak her yere gidebilirim. Bisikletim KUZ’un kadro ortasından resmini çekiyorum Burcu’yu.

4-30

Trakya’nın bitmez tükenmez tarlaları uçsuz bucaksız, manzara pek değişmiyor. Yolda sığınacağımız bir ağaç gölgesi yok. Ay çiçekleri son defa güneş neredeyse orada kalıp olgunlaşıp kurumuş. Boynu bükük olarak biçerdöveri sakince bekliyorlar. Daha sonra fabrikada Ayçiçek yağı olarak tekrar sarı rengine dönecekler.

4-31

Dağlar uzakta, solda Saroz körfezi. Dağlara doğru gidiyoruz. Dağların üstünde beyaz bulutlar dolaşıyor.

4-34

Keşan’a 51 km kaldı, bu beni fazlasıyla memnun ediyor. Moralimiz yerinde. Tabelada yazan; Keşan: 51, Tekirdağ 135, İstanbul 260  Kilometre gidileceğini belirtiyor.

4-35

Sağımızda ufukta tepenin üzerine kurulmuş Bolayır kasabası beliriyor. Can burada Namık Kemal’in mezarının olduğunu söylüyor. Ama tepede olduğu için uğramayı düşünmüyoruz.

4-36

Can ve Bolayır tabelası.

4-37

Aşağıda görünen resimde ki binada yemek molası verelim dedik. Yol kıyısına da yakın, bahçesinde gölgelik var, hemen yayılıyoruz gölgelik yere. Karnımız da epey acıktı yani. Lokantaya siparişleri vermeye  girip yemek olmadığını öğrenince hayal kırklığına uğruyoruz birden bire. Sezon bittiğinden yemek yapmıyorlarmış, pekiyi, karnımız aç. Ne olacak şimdi? Yemek yemek için 2 km yukarıda şehir merkezine gitmemizi söylediler. Mecburen gideceğiz artık.

4-38

Burada Namık Kemal ile başka bir mezarın daha olduğunu öğreniyoruz. Gazi Süleyman Paşa mezarı, nedense türbe olarak anılıyor. Tabelalarda en üstte Bolayır, Gazi Süleyman paşa türbesi 2, Namık Kemal mezarlığı 2 yazıyor.

4-39

2 Kilometrelik yokuşu aç karnına, zar zor olsa da çıkıyoruz. Şehir merkezine varınca bir lokantada yemeğimizi yiyip karnımızı tıka basa doyurduk. Karnımız doyduktan sonra buraya kadar gelmişken vatan şairi Namık Kemal’in mezarını ziyaret edelim deyip mezarların olduğu yere gidiyoruz. Kenarları taş duvarlı çukurda abdest alma yeri yapılmış. Ortasındaki şadırvanın üzerine dört ince sütun, üzerine kubbe yerleştirilmiş. Buraya ağaçlar dikilip park haline getirilmiş.

4-40

Belediye etrafı gayet düzenli ve temiz yapmış. Mezarın girişi park ve içinde yeşil ağaçlar düzenli dikilmiş. Kaldırım ve duvarları beyaza boyanmış. İki mezara da aynı yerden giriliyor, sağda Namık Kemal solda Süleyman Paşa. Süleyman paşa 1359 yılında, Namık Kemal 1888 yılında gömülmüş mezarlığa.

4-41

Namık Kemalin mezarı , duamızı yapıp Tanrıdan rahmet diledim.

Kıtalar

I
Eylemem ölsem de kızbi ihtiyar,
Doğruyu söyler gezer bir şairim.
Bir güzel mazmun bulunca, Eşrafa,
Kendimi hicveylemezsem kafirim!
II
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardeşimi.
Gözlerim ebna-yi ademden o rütbe yıldı kim,
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı
Namık Kemal
O zamanlarda insanların ne mal olduğunu bilmiş ve mezar taşının çalınmamasını dilemiş şiirinde. Namık Kemal’in mezarı mermer sanduka ve kapağı.
4-43

Burası da Süleyman Paşanın mezarı. Biraz abartmışlar bence, içinde Süleyman Paşa, seyisi ve atı olmak üzere üç tane mezar var. Süleyman Paşa Rumeli’yi fethetmiş ve savaşlarda Bizanslılara karşı büyük başarılar elde etmiştir. Aynı zamanda Bizanslılara da savaşta yardım etmiştir. Büyük ihtimalle avda attan düşerek hayatını kaybetmiş ve atı ile birlikte buraya gömülmüş, seyisi de öldükten sonra buraya gömülmüş. Türbe yüksek duvarlı, kubbeli bir yapı.

4-42

Süleyman Paşa bronz heykeli. Kaftan giymiş, sol elinde de kılıcını tutuyor.

4-45

Mezar ziyaretinden sonra yola çıktık. Yol kıyısında bazı hoş olmayan manzaralarla karşılaşıyoruz. İnsanlar molozlarını dökerek çirkin bir görüntü meydana getirmişler. Belediyenin yeri herhalde kilitli taşları görünce anlıyorum. İlerisi de çöplüğe benziyor. Belediye yapacaksa böyle yerleri yoldan uzak bir yere yaparsa daha iyi olur kanaatindeyim. Ama düzgün bir yer ve çevreye zarar vermeyecek bir şekilde yapılması gerek.

4-46

Sonunda Saroz körfezine yaklaştık, karşıda Koru dağları onun ardı Keşan. Yolumuz az kaldı. Hani dağlar olmasaydı belki de Keşan’ı görebilirdik.

4-47

Buraya Kavakköy’e daha önce sünnet düğününe gelmiştim. Bisikletle geleceğimi ve buradan daha da ileri gidebileceğimi düşünmemiştim. Demek ki bisiklet insanı öyle bir yere getiriyor ki insan şaşırıp kalıyor. “Bisiklet sen nelere kadirsin”” demekten kendimi alamıyorum. Ayrıca İzmir de oturduğumuz yere yakın Fahrettin Altay mahallesi var. Genel olarak Üçkuyular olarak ta bilinir. Burada Fahrettin Altay kışlasının olması bir an için İzmir’e gittim sanki! Tabelalarda; Şarköy, Kavakköy ve beyaz tabelada General Fahrettin Altay kışlası sağda olduğunu belirtmiş.

4-48

Köprü, Kocadere çayı, tekne ve KUZ.

4-49

Yol yapım çalışmasına denk gelince fırsatı değerlendirip trafiğe kapalı olan bölüme geçip rahatça pedallıyoruz.

4-52

Bazı yerler toprak ama bizi engellemiyor. Koru dağına iyice yaklaştık.

Bazen güzel anları yakalıyorum resimde görüldüğü gibi. Can sol şeritte Burcuyu sollarken yakalıyorum.  Allahtan trafik polisi yok yoksa cezayı yerdi. Benim bisikletimin gölgesi de aşağıdaki asfalta düşmüş. Sürdükleri yer trafiğe kapalı.

4-54

Bazen de ben poz veriyorum. Arkamda henüz asfalt dökülmemiş bölüm. Bulunduğum yerden sonra yeni asfalt ile kaplanmış yol. Bisikletime binip hareket edince Burcu beni çekiyor bir poz. Uzun saçlarım salınık, trafiğe kapalı yol olunca kaskımı çıkardım.

4-56

Nihayet Koru dağına tırmanmaya başlıyoruz. Yalnız güneşin batışını kaçırmak istemediğimden karşı şeride geçip güneşin batışını izliyorum. Sabah güler yüzle doğuşunu seyrettiğim güneşin batışı da ayrı bir zevkle izliyorum. Ertesi gün doğuşunu seyretmenin heyecanıyla hoşça kal diyorum. Güneş tepenin ardında son ışıklarını saçarken.

4-57

Güneşin son ışıkları Saroz körfezine vuruyor. Aşağıdaki ovada güneşin son ışıklarının bir kısmı görünüyor. Karşı da iki tane minik ada öylece denizde mavi sularda süzülen  kocaman mavnalara benziyor. Sanki kum taşır gibi yüklü ve ağır.

4-59

Yolun karşısında tabela konulmuş, uzaktan gören arabalar orada trafik polisi arabası var deyip yavaşlayıp hatalı sollama yapmıyorlar. İki tarafta da aynı tabela var. Güzel bir uygulama, insanlar nedense polisin olmadığı yerlerde trafik kurallarını hiçe saymak bir marifet olarak görüyorlar. Bir de övünmeleri yok mu? Bilmem ne demeli…

4-60

Bayağı az kaldı, tabelada; Keşan 21, Tekirdağ 105, İstanbul 230 Kilometre kaldığını gösteriyor.

4-61

Ve akşam karanlığı yavaş yavaş inmeye başladı Saroz körfezine.

4-63

Akşam karanlığında Korudağ’ın zirvesine ulaşıyoruz, tabelada; Korudağ, Rakım 350 metre yazıyor. Bunun inişi güzel olacağa benzer.

4-64

Ama beklediğimiz gibi olmuyor, inişte yol yapım çalışmasından dolayı yer yer bozuk yolda ilerliyoruz. Haliyle yavaş bir iniş gerçekleştiriyoruz. Yolumuzun az kalması Keşan’a erken varmamız anlamına gelmiyor. Gece olması da etken, bir de Burcu’nun aydınlatması çok zayıf olması daha da yavaş gitmemize neden oluyor. Ama böyle gitmemiz gerek, herhangi bir olumsuzluk yaşamıyoruz bu sayede. Saat 22:30 da Keşan’a kamp yapılan parkın karşısında lokantaya varıyoruz. Sulu yemek kalmamış mecburen dürüm yiyoruz. Lokanta, masa ve sandalyeler.

3-74

Dürümleri yedikten sonra karşıda ki Mehmet Gemici Cennet Parkına giriyoruz. Doçek ekibi bizi karşılıyor, Hakan Eşme hoş geldin diyerek çadır kuracağımız yeri bize gösteriyor ama beni tanıyan arkadaşların hoş geldin demeleri bayağı uzun oluyor. Bu günden gelen katılımcılar kedilerine bir kemancı bulmuşlar şarkılarla coşuyorlar.

Çal be kemancı bir daha çal…….

Bilmeden
Duymadan
Sevmeden çıkıyorum yola
Sadece
Tek hece kendimce yaşıyorum aşkı cenneti
Bilmeden
Duymadan
Sevmeden
Çıkıyorum yola
Eninde
Sonunda
Bir şekilde ulaşıyorum o ışığa
Adım adım daha da yaklaşacak sana
Adım ve tadımı hadi unut bakalım
Geriye dönüp bir baktığım zaman
Seni değil hatalarımı yaşadığım
An o anlardan
Pişman mıyım diye sorarsan
Değilim ağladım ne güzelmiş keman
Geriye dönüp bir baktığım zaman
Seni değil gençliğimi yaşadığım
An o Anlardan
Pişman mıyım diye sorarsan
Değilim anladım neymiş yalan
Kötüymüş yalan
Bilmeden
Duymadan
Sevmeden çıkıyorum yola
Eninde
Sonunda
Bir şekilde ulaşıyorum o ışığa
Adım adım daha da yaklaşacak sana
Adım ve tadımı hadi unut bakalım
Geriye dönüp bir baktığım zaman
Seni değil hatalarımı yaşadığım
An o Anlardan
Pişman mıyım diye…
Behzat Gerçeker
Kemancı ayakta keman çalarken.

4-65

Hemen çadırları kurup eğlenceye biz de katılıyoruz. Ortam gayet güzel, kafalar çakır keyif, çilingir sofrası kurulmuş. Ortam sıcak, ilk önce Aykut Celep sofraya davet ediyor. Aykut’la burada tanışıyorum, ardından Nail Özkan ile tanışıyorum oturduğumuz yerde. Eğlenceye devam ediyoruz, gayet güzel çalıyor kemancı, biz de ona eşlik ediyoruz. Aykut kadehini kaldırıp şarkı söylerken.

4-66

Gelir gelmez birdenbire nerden geldiğini anlamadan defi elimde buluyorum. Eee madem elimde ben de şarkılara defe vura vura eşlik ediyorum. Biraz müzik kulağım vardır. Rahmetli Babam aile içinde  def çalardı ara sıra, neşeli zamanlarda  Babamdan kalan miras olmalı. Elimde def, arkamda Burcu ve Can oturuyor.

4-67

İnsanlar yerde çilingir sofrasında oturmuş, kemancının çaldığı şarkılara eşlik ediyorlar.

4-68

Festivalin Dört güzeli, Timukan Karaca, Şehnaz Başaran Karabulut, Asuman Şen ve Esma Eser Açıkgöz. Dördü de güzel insan, festivale renk katıyorlar.

4-69

Rahman ve Başak, bisiklet gezginleri, arkasında Ergun Oskay, Adnan’ı yamacına almış.

4-70

Henüz tanışmadığımız Edirne de okuyan öğrenciler solda gözlüklü Emre Ata ve Selim Karagözler.

4-71

Çilingir sofrası ortada, etrafında arkadaşlar, oturmuşuz muhabbet ediyoruz. İçecek gırla gidiyor ama ben bir kadeh rakı ile idare ediyorum.

4-73

Ve Okan Tuztaş, burada yeni arkadaşlarla tanışıyorum. Facebook ta tanıdığım yüz yüze burada iyice tanışıyorum. Daha önce tanıştığım arkadaşlarla tekrar karşılaşmam tarifi olmayan bir duyguyla kaplanıyorum.

4-75

Eğlence bitince artık dinlenme vakti diyerek herkes çadırına çekilip yarınki bisiklet festivaline dinlenmiş olarak başlamak istiyor. Gelenlerin çoğu araçla gelmiş. Bizim gibi bir kaç kişi günlerce pedallamanın verdiği yorgunlukla hemen yatıp uyuyoruz.

Resimlerin bir kısmı Burcu ve diğer arkadaşlara aittir.

Bigalı kalesinden Keşan’a kadar toplam 113 Km yol yapmışız.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Daha Büyük Görüntüle

Keşan Trakya Bisiklet Turu 1. Gün

2 Eylül 2013 Pazartesi

Aliağa – Dikili – Altınova

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Öne çıkan görsel, Rüzgar türbinleri arkada, dört  bisikleti poz vermiş.

DSC05350

Keşan DOÇEK bisiklet festivalinin pankartı. Solda festivalin logosu, bisiklete binmiş orfoz balığı, çevresinde yuvarlak olarak “Keşan Saros dağ bisikleti festivali 6 – 7 – 8 Eylül 2013. Mavi deniz, kumsal, mavi çadır, önünde yuvarlak mat, ağaca dayalı bisiklet ve yeşil orman. Ağaçta DOÇEK yazısı.

62407_656076914422197_5679743_n

Gökova Bisiklet Turunu Tamamladıktan sonra bir süre dinlenip kendime gelmeye çalıştım. Zorlu bir turu 16 gün dinlenmeden yapınca haliyle vücut yorgun düşüyor. Ardından Ramazan ayıda gelince sıcak havalarda evden dışarı bile çıkmadım. Temmuzun başında Bursa bisiklet festivali vardı fakat o tarihlerde Denizli’de düğüne gitmem gerekti. Denizli’deki düğünde bir başka düğün daveti Ankara’dan  geldi, o da Ağustos ayının sonunda. Antalya bisiklet festivali de o tarihlerle çakışınca her iki festivale gitmeyi çok istediğimden gidememenin üzüntüsü ile kayıt yaptırmadım. Neyse seneye bir aksilik olmazsa katılacağım.

Eylül ayında Keşan’da DOÇEK in düzenlediği Saroz körfezi dağ bisiklet festivali vardı, buna katılmalıydım. Facebook’tan kayıtların açılmasını bekliyordum. Katılımcı sayısı 200 olarak açıklanmıştı ve söylentiye göre 1500 kişi sıra da bekliyormuş. Katılım için kayıtların açılacağı gün bir bakıyorum ki festivalin Facebook grubuna üye değilim, hemen katıl butonuna basıyorum. Hakan Eşme de Keşan da bilgisayarın başında beni bekler gibi hemen kabul bildirimi geldi. Ardından kayıtlar açıldı, beni mi bekliyorlarmış ne? Kaydımı yapıp gönderiyorum, bankadan da katılım ücretini yatırıp dekont numarasını da e-mail ile mail attıktan sonra ferahladım.

Artık Keşan’a gidiş çalışmalarına başladım. Hava sıcak, dışarıya da çıkmıyorum, açtım, Google Mapsı. Yollara, şehirlere, köylere tek tek bakıyorum. Kendime göre bir yol haritasını belirledikten sonra Facebookta etkinlik sayfası açıp listemdeki tüm arkadaşları davet ettim. Yol haritam İzmir – Çanakkale yolundan Keşan’a 4 günde varmak, festivalin ardından duruma göre şöyle bir Trakya’yı dolanıp Tekirdağ’dan karşıya geçmek, oradan da duruma göre çeşitli yollardan İzmir’e dönmek. Tabi ki bu tur bisikletle yapılacaktı.

Etkinlik davetine ilk önce Çağrı AYDINEL cevap verdi, Çağrı Öğrenci İstanbul da üniversitede Jeoloji okuyor, GPRS cihazı var yolda bize yardımcı olacak, bir yerde buluşup tanıştıktan sonra yol hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Tura Çanakkale’ye kadar bizimle pedal basacak oradan ayrılıp Gemlik’e tek başına devam edecekti. Üniversiteye kaydını yaptıracak.

Ardından Adnan BARIM aradı, Adnan Selçuk ta Barım Pansiyonun sahibi. 1 yıl kendisi 1 yıl kardeşi işletiyor dönüşümlü olarak. Bu yıl boşta o yüzden bizimle pedalleyecek. hayırlı pedaller. Ailesi İstanbul da oğlunu üniversiteye kaydını yaptırdıktan sonra Keşan a gelecek, Adnan bize Dikiliden katılacaktı.

Daha önce Gökova da birlikte pedalladığım mükemmel yol arkadaşım Burcu KURAL Gökova tur yazılarımı okuyunca yorumlarda benimle Eylülde geleceğini bildirmişti. Burcu da beni telefonla arayıp kesin geleceğini bildirdi.

Ankara’ya düğüne gidince Can KÜÇÜKLER telefonla beni arayıp bizimle geleceğini bildirince kesin gelecekler toplam 5 kişi olmuştuk. Can ile epeydir beraber pedallamıştık, birbirimizi tanıyoruz.

1 Eylülde mavi trenle Ankara’dan sabah dönüp eve gelince eşyalarımı hazırlamaya koyuldum. Uyku tulumu, çadır ve matımı, tencere tava mutfak malzemelerimi de çantalara yerleştirdim. Zeytin tanesi, bal ve acı biber salçasını da unutmadan çantalara yerleştirdim bisikletimin ön bagajını takıyorum ve bisikletim yola hazır oluyor. Pillerimi, cep telefonumu ve Dinamoya bağladığım aküyü şarj ediyorum.

Sabah07:00 de kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra 08:00 gibi evden çıkıyorum. Burcu ve  Can ı telefonla arayıp nerede olduklarını öğrendikten sonra sahil yoluna çıkarak Burcu ve Can ile buluşup bisiklet yolundan Alsancak garına geliyoruz. Saat 09:30 da izbana bisikletleri aldıklarından biraz erken geldiğimiz için dışarıda bekliyoruz. Saat gelince kent kartlarımızı iki kez basıp perona girdik. Alsancak peronu girişi düz olduğundan rahatça girip Aliağa ya gidecek metroyu beklemeye başlıyoruz. Bir süre sonra Çağrı da gelerek en baştaki vagona biniyoruz. Can Küçükler, ben ve Burcu Kural ayakta, bisikletlerimizi tutuyoruz. Resmi Çağrı çekiyor.

020920133105

Bu kez ben çekiyorum, Çağrı Aydınel yerime geçiyor.

020920133106

Bu kez Burcu Çağrı, Can ve beni çekiyor ayakta.

1235308_10151608847251924_829029593_n

Görevli arkadaş bizim olduğumuz bölümdeki kapıları iptal edip binilmez levhası asıp bizlere yardımcı oluyorlar. Uyarı levhasında yazan “Kullanım dışıdır lütfen diğer kapıları kullanınız.” İki yöne ok işareti konmuş.

010420145708

1 saatlik yolculuğun ardından Aliağa son istasyona varıyoruz, burada merdivenler var. Aslında burası da Alsancak istasyonu gibi düz giriş çıkış olarak yapabilirlerdi ama ne hikmetse  böyle yapmışlar . O kadar yeraltı merdiveni, yürüyen merdiven ve asansöre para harcanmazdı. Yardımlaşarak bisikletlerimizi istasyondan dışarı merdivenlerden inip çıkartarak dışarıya çıkıyoruz.

020920133107

İzban metro binasında olduğunu belirtir levhalar asılmış. Levhalarda yazan Tcdd, mavi tabelada Aliağa, beyaz tabelada İzban Aliağa. Binanın köşesinde Can, Çağrı, Burcu ve ben çekiliyoruz.

DSC05337

Menemen – Aliağa yoğun kamyon ve tır trafiğinden kurtulmuş olarak Aliağa ya ulaşmışız keyfimiz yerinde.

Burcu bagaj çantasını ters taktığından çantayı düzeltip bir kaç resim çektikten sonra saat 11:00 de Keşan bisiklet turumuz başlıyor.

İstasyondan çıkıp ana yola İzmir – Çanakkale yoluna çıkıyoruz. Aliağa şehir içi trafiğinden sıyrılıp kaymak gibi bir yolda güzel bir havada bisikletlerimizi keyifle sürüyoruz muhabbet ederek. Elçek arkamdakilerle beraber çekiyorum kendimizi.

0209201331081

Çaltıdere köyüne geldik kısa sürede.

020920133112

Çıkışlar, inişlerle Hacıömerli köyü göründü. Önümdeki Çağrı ve Burcuyu çekiyorum. Solda deniz görünüyor.

020920133113

Yenişakran köyüne geldik, burada öğle yemeği yemeye karar verdik. Balık pişiricisinde sardalye balık – ekmek yiyeceğiz.

1187124_10151608847411924_1360391863_n

Yenişakran’a çabucak vardık, öğle zamanı oldu acıktık ve balık ekmek ısmarlayıp karnımızı bir güzel doyurup ardından çayları içip bir süre dinlendikten sonra yola devam ediyoruz.

Bir süre tatlı iniş çıkışlardan sonra yol ovaya geliyor. Bergama ya girmeden kestirmeden Yeni Kentten sola sapıp araç trafiğinden de kurtularak tarlaların arasından Aşağı Kırıklar köyüne geliyoruz. Kahvenin bahçesinin yanında bisikletlerden iniyoruz.

DSC05344

Burada çay ve dinlenmek gerek diyerek duble çaylarımızı ısmarlayıp bir güzel içtikten sonra köyün çeşmesinden sularımızı doldurup yola devam ediyoruz. Köyün sokaklarında poz veriyorum kameraya.

DSC05340

Köyü çıktıktan sonra rüzgar türbinlerinin  yanından geçerek toprak yolda tarlaların arasından gidiyoruz. Çağrı ve Burcu kareye giriyor.

0209201331151

Önümde Burcu ve Çağrı, yol düz, rüzgar türbinleri yol kıyısında.

020920133114

Yol boş olunca durup kendimizi otomatik çekiyoruz rüzgar türbinleri manzaralı. Dört kişiyiz.

DSC05350

Can’ı tek olarak çekiyorum bisiklet üstünde. Arkada kanal var, içi su dolu.

DSC05348

Can da beni çekiyor cep telefonum ile arkamdan.

DSC05347

Çevre dostu rüzgar türbinlerinle bir kaç resim çekiyoruz. Keşke tüm yollar böyle olsa ne güzel olurdu ama yol bir süre sonra bitip ana yola çıkacağız. Çağrı üçümüzü çekiyor arkamızdan.

DSC05354

Çağrı elçek ile beni çekiyor kendisi ile. Arkada mısır tarlası yemyeşil.

DSC053431

Bir süre sonra Altınova’ya gelerek Adnan’ı arayıp nerede olduğunu telefonla öğreniyorum. Altınova’dan 10 km ileride sahilde İlknur cafe de olduğunu bildiriyor. İlknur cafeyi sorarak buluyoruz. Adnan işletme sahibi Hasan Çoksarı ile görüşmüş, çadır kurabileceğimizi ve restoranda yiyip içebileceğimizi söylemiş. Duş ve tuvalet te var daha ne isteyelim ki sağ olasın Adnan.

Yolu buradan geçecek olan bisikletçileri için İlknur Cafe tel: 266 348 62 63. İlknur cafe tabelasını ve arkadaki şemsiyeleri deniz ile birlikte çekiyorum.

1237767_10151608850191924_1543354918_n

Çadırlarımızı kurduktan sonra restoranda yemeğimizi yiyip üstüne de bir tane bira içerek keyifle sohbetimizi yaparak yatma vaktini bekliyoruz. Çadırları çekiyorum.

DSC05367

Uykumuz gelince çadırlarımıza girip tatlı uykuma dalıyoruz.

İlk günde metroyu kullandığımızdan yola saat 11:00 de geç çıktık ama planımızda böyleydi.

Yazdığım kilometre bisikletimin kilometresidir, haritalara  ve gerçek mesafeye uymayabilir. Ayrıca yolda bisikletle S çizerek, ileri geri giderek kilometre fazla yazmıştır.

Bu gün yaptığımız kilometre saatine göre

Evden – Alsancak garı = 12 km

Aliağa – Atın Ova         = 79 km

Toplam                          = 91 km

Bu gün haritaya göre yaptığımız toplam yol 89 Kilometre civarı

Aşağıda yaptığımız yolun haritaları

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc