Etiket arşivi: dokuzgöz

Bahar Turu 1 Gün

23 Mart 2022 Çarşamba

İzmir – Selçuk – Gökçealan köyü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

El Salla

Bak görüyor musun denizi

Deniz çalkalanıyor kımıl kımıl,

Şu an kano ile geçiyorum

Bana el salla

Yelken açık

İmbat rüzgarı esiyor efil efil

Elim yekeyi tutmuş

Gidiyorum

Bana el salla

El salladığını görürüm

El sallayalım kendimize

Bak önde sen oturuyorsun

El salla kendine

Bana da el salla, ikimize de

Kano ile buradan geçerken

Kendimizi göreceğiz

Bize el salladığımızı

Biz bize el sallıyoruz…

Hadi biz de el sallayalım

Kendimize

Urim Baba’CAN 29 Eylül 2021 Çarşamba

 

Öne çıkmış olan görsel, iki katlı taş bina, alt katta, solda bir pencere ve giriş kapısı, Önünde sundurma yapılmış. Beyaz badana vurulmuş duvara, Üst kat badanasız ve üç tane pencere var.  Bahçede meyve ağaçları. Yarısı toprak yarısı beton ve fayans döşeli. Sağda iki sandalye ve sehpa, Bisikletim KUZ yüklü park etmiş durumda. Evin çatısı kiremit kaplı.

IMG_20220323_153124

Geçen ay yaş günümdü, o gün özel bir gün olmalı. Rakamlar bunu gösteriyor. 22.02.2022 ve 61 doğum tarihim. 61 yaşımı doldurdum. Her şeyin bir anlamı vardır. Nasıl yorumlarsan yorumla.

Evet sevgili dostlar, uzun bir aradan sonra tek başıma yaptığım yolculuk yazısı ile birlikteyiz. Dünyayı etkileyen, yaşamı, ekonomiyi alt üst eden, insanların seyahat planlarını bozan büyük salgın haliyle beni ve bir çok kişiyi etkiledi. Bisiklet festivallerini, uzun turları durdurdu neredeyse. Bir çok bisiklet festivali iptal oldu. Sokağa çıkma kısıtlaması yüzünden kimi sınırlı, kimi valiliklerden izin alınıp öyle yapıldı. Örnek olarak geçtiğimiz yıl katıldığım Afyon – Frig vadisi bisiklet festivaliydi. O günlerde hafta sonları sokağa çıkma yasakları devam ediyordu. Validen özel izinle, katılımcıların kimlik numaraları verilerek yapılan bir festivalde hafta sonu turlarımızda boş sokaklarda bisiklet sürdük. Gerçi kırsal alanlarda hayvanlarını otlatanlar ve çiftçiler serbest dolaşabiliyordu.

Kısıtlamalar, benim marangozda çalışmam nedeni ile pek bisiklete binememiştim. Bir de Aralık 2021 başlarında birden bire gelen bir baş dönmesi nedeni ile kulak salyangozundaki kristallerinin yerinden oynaması beni yatağa yatırdı bir süre. Denge kaybı nedeni ile sokakta bastonsuz yürüyemedim bile. Bu biraz uzun sürdü ve geçmek bilmedi. Yürürken sanki su dolu bir kova içindeki karpuz gibi başım sallanıyordu. Bu yazıyı yazdığım zamanda bile hala düzelmedi bu sallantı. Uzun süredir bisiklete bile binmedim. Bisiklete binince başımı hafif sağa yada sola çevirsem dümen kontrolü kaybolup ön tekerlek sağa sola dönüyordu anında. Böyle durumlarda düşmemek için zor anlar yaşadım desem yeridir.

Uzun süredir evde yatmam, bisiklete binememem Urim Baba’nın kahvesini bile etkiledi. Her Cumartesi günü düzenlediğim Urim Baba’nın kahve etkinliğine 1 aydan fazla bir zaman yapamadım Kahveye gelen arkadaşlar özlemiş kahve etkinliklerini. Bana baskı yapmaya başladılar yap diye. Arkadaşım Gürdal Tur evime gelerek bisikletim KUZ’u ve arkasına taktığım römorkum kıytırık’ı alarak İnciraltı kent ormanına götürdü. Ben de Gürdal’ın bisikletini kullandım ama çok yavaş ve sağa sola fazla bakmadan dikkatlice kent ormanına kadar gittim bir kaç hafta.

Artık canım sıkılmaya başlamıştı, bu kadar uzun süre bisiklete binememek, dilediğimce başımı alıp yola çıkamamak, özgürce doğada bisiklet sürememekten sıkıldım. Ormanda çam kokularını, kuşları, kelebekleri, çiçeklere konan arıları özledim. İzmir’de bir kaç kez bisiklet sürdüm ama pek uzun soluklu değildi. Denge sorunu hala devam ediyordu. Can sıkıntısını gidermek için özlediğim yollarda olma hayali günden güne artmaya başlayınca artık evde durmanın anlamı yok diyerek tur planları yapmaya başladım. Kalabalık içinde yalnız kalamıyordum. Şehrin kalabalığı, evin kalabalığı sıkmıştı.

Uzun zamandır planladığım, tasarladığım kano yapım işiyle uğraşıyorum. Kano yapımı hakkında gerekli bilgiyi ve donanımı hazırlamaya çalıştım. Yaptığım turlar ve bisiklet festivallerin yazıları da bitmişti. Yazmak için yaşamak gerek, yeni turlar, yollar ve maceralar gerek. Zaten kalabalıktan sıkılmıştım. Yalnız kalmalıydım. Kendi kendimle, yoğunlaşmış düşüncelerimi doğaya salmalıydım. Çadırda uyumayı, sabah Güneşin doğuşunu izlemeliydim düşüncelerimden arınıp. Huzuru akşam Güneş tüm kızıllığı ile batarken an be an bulmam gerekti. Hem son zamanlarda işler ve projeler  o kadar yoğunlaştı ki başımı kaşıyacak zaman kalmadı. Nasıl bitireceğimi de bilmiyorum. Kafam kalabalıklaştı iyice. Bu yoğunluğu ancak sakin bir ortamda, yalnız kalınca boşaltmam gerek. Doğada olmak düşüncelerimi dinginleştirecek.

Neyse bir süre haritalar ve yollar kafamda oluşmaya başladı. Aslında kano yapımında yardım alacağım mahalleden komşum Muğla Göcek’te oturuyor. Tekne yapım atölyesi de Göcek’te. Arkadaşımdan yapım ile ilgili fikir alış verişinde bulunmalıyım. Yapacağım turun esas amacı kano yapımı ile ilgili. Böylece Göcek’ kadar yol haritası çizdim. Nereden nasıl, kimlere uğrayacaktım hepsini planladım. Bisiklet sayesinde her yerde bir çok arkadaşım, dostum oldu. Onları da özledim. Hem dostları ziyaret hem de kendimi dinlemek için yola çıkmaya karar verdim. Ramazan ayı 2 Nisan’da başlayacak. Her yıl oruç tutmaya çalışırım. Yaptığım programa göre 9 günlük bir tur olacak. Kendimi ona göre hazırladım, Emekli aylığım ayın 23’ünde yatıyor. Aylığımı alır almaz eve gerekli harçlığı bırakarak yola çıkmayı tasarladım. Uğrayacağım dostları telefon ile arayıp geleceğim günü bildirdim. Onlar da dört gözle beni bekleyeceklerini söylediler. İnsanın dostları, kapısı olması ne güzel.

Tura çıkmadan önce bisikletim KUZ’un bakımını yapmam gerek. Öncesinde İzmir içinde bisikletimle bir kaç yere giderek trafikte durumum nasıl diye kontrol ettim. Eskisine göre daha yavaş ve dikkatli gidersem yola çıkabileceğimi düşündüm. Böylece bisikletimin ön ve arka tekerleğini söktüm. Göbekleri söküp bilyelerini yenileyip gres yağı ile yağladım bir güzel. Fren papuçlarını düzelttim, zinciri, ön aynakol dişlisini ve arka dişlisini mazot ile bir güzel temizledim. Mazot dişliyi de yağladı. Uzun süredir böyle bakım ve temizlik görmedi KUZ. Arka lastik aşınmıştı ön lastiğe göre. Çünkü bütün yük arka lastikte olunca yıpranması da ona göre çok oluyor. Ön ve arka dış lastiklerini yer değiştirdim. Uzun süredir lastiklerim de patlamadı şimdiye kadar. Sadece ayda, yılda bir havasını tamamlıyordum.

Bahçemde ön ve arka tekerlekler, lastikler dışarıda sehpaya dayalı. Solda taburem var. Sehpada lastik tamir takımları duruyor. Yerler karo plaka taş döşeli. Küçük bir su kanalı var, bahçe kapısı açık.

IMG_20220321_143203

Tur için gerekli hazırlıklarımı yaptım. 1 Paket makarna, 1 paket bulgur, 2 barbunya konserve, yeteri kadar dana eti kavurma, hazır makarna ve hazır çorba önceden vardı. Yiyecek olarak şimdilik bunlar yeter. Kap kacak ve yedek gaz tüpünü yanıma alıyorum. Uyku tulumu, çadır, mat ve birer tane yedek iç çamaşır, forma ve deri ceketimi çantalara yerleştirdim. Güneş panelini ve takım taklavatı da unutmadım. Gideceğim yolu daha önceden Wikiloc haritada çizmiştim. Telefonuma haritaları yükledim, Maps me programında internet ve hat olmasa bile navigasyon ile yolumu bulacağım. Her olasılığa karşı yanıma pusula, nem ölçer ve derece ölçer aletimi de aldım. En azından pusulamı şaşırmam.

Haritada çizdiğim kadarı ile kabataslak şöyle:  Evden Alsancak gar, metro izbana binerek Selçuk. Buradan Çamlık köyü, Gökçealan köyüne kadar gideceğim. Gökçealan köyünde arkadaşım Burcu var. Bir gece onun misafiri olacağım. Ertesi gün Dağların sırtından Söke yoluna Kuşadası’na uğramadan Söke. Söke’den sağ yapıp Tuzburgazı, Miletos , kıyıdan Didim. Didim’de kamp. 3. Gün Didim’den hareket, Akbük, Kazıklı, Gürçamlar, Kızılağaç köylerinden Güllük düzlüğünde Avşar köyü. Duruma göre kıyıdan Güvercinlik, Torba, Gölköy. Burada arkadaşım Ayhan Akın’ın evinde bir gece misafir kalacağım. Ertesi gün Bodrum’a kadar gidip feribot ile Datça’ya geçeceğim. Burada dostum Feyyaz Alaçam ile bir süre zaman geçirmek. Sonrasında Bodrum’dan Marmaris, Akyaka, Köyceğiz. Zamana göre arkadaşım Mehmet Ertekin ile buluşup bir süre onun yanında kalmak. Mehmet ile kano yapımı hakkında bilgiler almak ve nasıl yapacağım hakkında ustasından fikir edinmek için yardım alacağım. Ondan sonra da belki Fethiye, oradan da otobüs ile İzmir’e dönmek. Ramazan başlamadan 1 Nisanda dönmeliyim. Yola çıkacağım tarih 23 Mart Çarşamba günü. Maaşım o gün yatıyor. Eve harçlık bırakmam gerek. 9 Gün sürecek yolculuğum.

23 Martta sabah erkenden uyandım, hemen maaşımın bir kısmını çekip eve harçlığı bıraktım. Bisikletim KUZ ve çantalarımı bahçeye indirip yükledim. Ön bagaj çantalarımı da alacağımdan demirini önceden takmıştım. Bisikletim yüklü durumda bahçe kapısında hazır bekliyor yola çıkmayı. Çantalarımın rengi; Turuncu – Siyah.

IMG_20220323_094017

İlk pedalı çevirmeye başlayınca ortam değişti birden bire. Her şey geride kaldı. Zaman durdu sanki, bir anda beynimdeki düşünceler silindi, sakin, sessiz bir huzur kapladı içimi. İçimdeki kalabalık yalnızlığa dönüştü. Dışarıdan gelen sesler kesildi birden bire. Sabahın dinginliği ile deniz kıyısındaki iyot kokusu Alsancak garına kadar peşimi bırakmadı. Sanki başka bir evrende bisiklet sürüyorum. Yol psikolojisi boyut değiştirmemi sağladı. Yolda olmak güzel anasını satayım. Sahildeki bisiklet yolundan Alsancak gara vardım, metro izban istasyonunda içeri girip Cumaova’sı – Selçuk yönünde trenin gelmesini bekliyorum. Bisikletim KUZ tam rayların başladığı yerde park etmiş durumda. Soldaki peronda yolcular var.

IMG_20220323_110126

Tren perona girdi, ilk vagona biniyorum. Bisikletimi yan tarafa park ettim, oturacak yer yok şimdilik. Trene biner binmez Burcu’yu aradım telefon ile. Daha önce Alsancak’tan binince beni ara demişti. Selçuk dolmuşuna binip beni istasyonda karşılayacak. Bir süre ayakta gidiyorum. Üç kişilik oturma yerinde biri benden biraz yaşlı, diğer ikisi genç oturuyor. Bir süre sonra iki genç durakta inince ben oturdum. Yanımdaki arkadaş bisikletimi görünce sorular sormaya başladı; nereye gidiyorsun gibi. Böylece muhabbet başladı aramızda. Arkadaşla tanıştık, ismi Murat, Murat usta diyorlar kendisine. Kuşadası’nda teknesi varmış, balık tutuyor olta ile. Ben de kendimi tanıttım, turun amacını, gideceğim yoldan bahsettim. Bana;

“Korkmuyor musun yalnız kamp yapmaktan?”

“Neden korkayım ki! Hem kimden korkacağım?”

“Köpeği var, serserisi var”

Ben de sakince yolda korkacak bir şey yok. En fazla canım var, onu da alabilirler sadece diyerek cevap verdim. Muhabbet iyice koyulaştı.

Murat usta bana dönerek;

“Sana kolay bir yemek tarifi vereyim. Üç tane iri sardalya, yani tirsi balığı alacaksın. Balıkların kafasını ve kuyruklarını kesip atacaksın. Sonra fileto olarak yandan kesip kılçığını çıkaracaksın. Bir tane kapağı olan kap içine ilk önce soğanı ince ince doğrayacaksın, üzerine biraz sirke, bir tutam tuz ekeceksin. Fileto balıkları iyice tuzlayıp yatır üstüne soğanların. Balıkların üstüne yine soğan doğra ince ince. Biraz sirke, bir tutam tuz. Tuz kaya tuzu olursa daha iyi olur. Kabın kapağını kapat, koy çantaya yoluna devam et. Üç saat sonra afiyetle yiyebilirsin.”

diye basit yemek tarifi anlattı.

“Bir de balık yerine yağsız dana etini iki kez kıyma makinesinden geçir. Balık yerine kıyma da kullanabilirsin.” diyerek sözlerini tamamladı. Murat usta bir zamanlar yemek ve meze işi ile uğraşmış. Bu tarifi hemen not ediyorum telefonuma. Verdiği yemek tarifi tam da yolda seyahat edenler için pratik bir yemek. Bakalım bir gün yapacağım. Muhabbet o kadar sardı ki bir baktık Tepeköy’e gelmişiz. Murat usta burada iniyor. Tepeköy’de evi var. Ben de trenden iniyorum ama Selçuk trenini bekleyeceğim. İstasyonda epey bekledim. Saat başından önce tren geldi, trene binip yerleştim. Selçuk’a vardı öğle zamanı. Selçuk son durak olmasına karşı Alsancak istasyonu gibi düz değil de merdiven inip tekrar merdiven çıkmak zorundasın. Neyse bisikletimi taşıyorum merdivenden aşağı. Çıkarken yürüyen merdiven ile çıkarttım. Yoksa yüklü bisikleti merdiven çıkarmak yorucu. İstasyon dışında Burcu beni bekliyordu, epeydir görüşmemiştik. Hasretle kucaklaştık, hal hatırdan sonra “Karnın aç mı, bir şeyler yemek ister misin?” diye sorunca “Aç değilim, evinde yerim” diye cevap verdim. Selçuk’a alış veriş için dolmuşla gelmiş. İşini de bitirmiş. Fazla zaman geçirmeden yola çıktım. Burcu da dolmuş durağına gitti. Selçuk küçük, şirin bir kasaba. Kısa sürede kasaba bitip önümdeki yokuş göründü bile. Bu yokuş Çamlık yokuşu.

IMG_20220323_135740

Yokuşu ağır ağır çıkmaya başladım, sağa giden toprak yolda “Eyice Sultan türbesi” tarafına gidileceğini işaret edilmiş tabelada. Bir gün ziyaret etmeli Eyice sultan türbesini. Burada kısa bir mola veriyorum dinlenmek için. Çam ağaçları üstünden Güneş ışıkları vuruyor yola. Bir kısmı gölge olmuş durumda.

IMG_20220323_144426

Hava açık, masmavi bir gökyüzü var, ağaçlar çiçeğe durmuş, papatyalar çayır çimeni beyaz yorgan gibi kaplamış durumda. Hava ne soğuk ne de sıcak. Tam da bisiklete binilecek zaman. Ben de bu zamanı iyi değerlendiriyorum. Sağ tarafım çam ormanı, yol tenha, pek araç ta geçmiyor. Bu sakinlikte çam dalına konmuş bir kuş sanki bana sesleniyor gibi şakımaya başladı;

“cak cak cak cakcakcak

urim urim urimbaba

iyi ki geldin!

seninle bahar geldi

ne güzel

urim urim urimbaba

cak cak cakcakcak”

Kuşun ötüşü aynen böyle, sanki bana sesleniyormuş gibi. Bu kez yolun sol tarafındaki bayırda beni fark eden iri baş bir köpek havlamaya başladı kalın sesi ile;

“hov hov hov hovhovhov

hoş hoş hoşgeldin urimbaba

yolun açık olsun”

Der gibi havladığını hissettim. Ben de durup selam verdim köpeğe. Köpek bir süre havladı arkamdan. Yola devam ediyorum, yokuş dik olmasa da yoruyor. Hamlamışım, uzun süredir bisiklete binmemenin ağırlığı var üzerimde. Ama biliyorum ki bir kaç günde bu hamlığı atlatırım. Bir minibüs beni geçip önümde giderken açık olan kapıdan Burcu göründü. Bana el sallıyordu, bir eli le kapı demirine tutunup diğer elini sallayıp selam verdi. Ben de ona selam verdim elimi sallamadan. Bir süre birlikte gittik, Burcu “Köyde görüşürüz Urim Baba” diye el salladıktan sonra minibüs yoluna devam etti. Solumdaki bayırda zeytin ağaçları dikilmiş.

IMG_20220323_144525

Çamlık köyünün olduğu yere gelince yokuş bitti ve sağa doğru döndüm. Köy adını çamlardan aldığı gibi burası çam ağaçları ile kaplı. Düzlükte uzayıp giden yolda çam ağaçlarının gölgesi vurmuş. Önümde küçük bir çam tüneli var. Birazdan oradan geçeceğim.

IMG_20220323_150155

Yolun sol tarafı tarlalar, bağlar, bahçeler. Sağ tarafı ise çam ağaçları. Gözüme yolun dibinde akan küçük bir dere ilişti. Dere değil de kanal gibi bir yerden sular akıyor benimle birlikte. Akan suyu görmek bana anlatılmaz duygular yaşatıyor. Durup resmini çekiyorum ve aklıma suyun akışı gibi akıp giden zaman geliyor. Su yolunu bulmuş akıp gidiyor. Nerden geldiği belli değil. Nereye gittiği de. Ama durmadan akıyor, tıpkı zaman gibi. Bu anı yaşarken saniyeler uçuyor üzerimde.

IMG_20220323_150900

Yol düz olunca biraz daha hızlı gitmeye başladım. Her ne kadar kafamdaki sallantı devam etse de yine de kontrollü gidiyorum. Kısa sürede Gökçealan köyüne geldim. Girişindeki tabelada öyle yazıyor.

IMG_20220323_151345

Burcu’nun tarif ettiği sokaktan gidiyorum. Birisi köyün merkezinden, diğeri köyün çevresinden dolaşarak gidiyor. Burcu bu yola “Çevre yolu” diyor. Ben de Çevre yoluna girdim ve iki katlı, pembe boyalı bir evin önünde durdum. Evin üst katında iki pencere var. Alt katta ise sadece kapı var, o da açık. Alt kat tamamen yeşil ve kırmızı – beyaz çiçeklerle boyanmış. Bir de asma dalı üstte, üzümleri ile birlikte çizilmiş. Buranın üzüm bağları ve şarabı meşhur. Evin önünde bir traktör park etmiş. Burada Burcu’yu telefonla arıyorum. Bana sokağını tarif ediyor.

IMG_20220323_152055

Çevre yolundan bir süre devam edip sokağına yaklaşırken Burcu sokağın başında el sallarken görünce yanına gelip durdum. Bana “Hoş geldin Urim Baba” dedikten sonra yokuş olan sokağı yürüyerek çıkmaya başladık. Yokuşun ortasında durduk, evin kapısını açıp içeriye girdik. İçeri girince karşıma bahçeli ve iki katlı taş bir bina çıktı. Eve kadar fayans döşeli bahçe, solda ağaçlar. Taş binanın üst katında üç pencere, alt katında giriş kapısı ve en solda pencere var. Bisikletim KUZ evin girişinde park halinde. Bahçede iki sandalye ve bir sehpa duruyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20220323_153124

Hazır Güneş varken bahçenin keyfini çıkaralım deyip oturuyoruz. Burcu ben gelmeden önce çayı demlemiş bile. Uzun süredir görüşmeyince anlatacak çok hikayemiz birikmiş. Uzun uzun sohbet ediyoruz çayları içerken. Burcu burayı nasıl aldığını anlatmaya başladı. İzmir’deki evini satmış, kendine köylerden ev bakarken bu evin ilanını görünce kısa sürede anlaşıp evi almış. Ev iki katlı taş bina. Duvarların kalınlığı 80 santim kadar var. Bahçesi ve bir kaç dam gibi odalar da bahçenin içinde. Bir tanesini atölye olarak kullanacakmış. Evini buraya taşıyıp yerleşmiş. Köy hayatına alışmaya başlamış bile. Bana teşekkür ediyor, daha önce yaptığımız turlarda doğada yaşamayı öğrendiği için. Sayemde banyo yapmadan uzun bir süre kendi terinle yaşamayı öğrenmiş. Banyosu yıkıldığı için haftada bir Selçuk’a gidip hamamda yıkanıyormuş. Sohbet ederken elçek resim çekiyor ikimizi.

WhatsApp Image 2022-04-02 at 14.26.43

Bir süre sohbet edip dinlendikten sonra çantalarımdan gerekli eşyaları aldım. Burcu’ya özel hediyesini de  veriyorum, bir tane de buff. Hediyelere seviniyor. Bu arada Daha önceki yıllarda bu köyden geçerken kahvede bize çay, çilek ve şarap ikram eden Kutay’ı tanıyıp tanımadığını soruyorum Burcu’ya. Kahveyi biliyor ama mevsimi olmadığı için açık değil, tadilat yapılıyormuş. Kahvenin sahibinden bu evi almış. Kutay’ı da tanımadığını söyledi. Kahvenin sahibi kadından Kutay’ın telefonunu aldı. Kutay’ı ararken bende kaydının olduğunu öğrendim. Kutay’la telefonda konuşmaya başladım. Bu akşam köyünüzde arkadaşımda misafir olduğumu, kahvenin sahibi kadından evi aldığını söyleyince Kutay bana evin anne annesinin evi olduğunu söyleyince akşama gel de görüşelim dedim. O da olur deyip konuşmamızı bitirdim. Kutay daha önce geçtiğimizde bizi düğününe davet etmişti. Düğünü de tam seçim öncesi gündü. Seçim olduğu için gelememiştik ama yol haritamı çizerken buradan geçeceğim için Kutay’a düğün hediyesini hazırlamıştım. Akşam gelince hediyesini vereceğim.

Bisikletim KUZ bahçede park etmiş duruyor. Çantalar yüklü durumda.

WhatsApp Image 2022-04-02 at 14.26.45

Henüz ilkbaharın ilk günlerindeyiz. Havalar ısınmadı daha. Akşam olunca serinlik başladı, Gökçealan köyü biraz yüksek rakımda olduğu için geceleri soğuk oluyor. Alt kattaki odada kömür sobası var. Sobaya kömür atıp yakıyoruz. Kısa sürede oda ısınıyor. Akşam yemeğini yiyoruz sıcak odada. Yemekten sonda Kutay geldi. Kutay Kuşadası’nda oturuyor, bir çocuğu olmuş büyütmeye çalışıyor. Kahve pişirip içiyoruz sohbet ederek. Kutay tanıştıktan sonra beni sosyal medyadan takip ediyormuş. Hediyesini takdim ediyorum, hemen açıp bakıyor hediyesine. Logolu iki fincanı görünce teşekkür ediyor. Ben de yolcunun hediyesi “Çam sakızı çoban armağanı” diyorum. “Düğün hediyesi”

Epey sohbet ediyoruz, Kutay yarın bakkaldan iki şişe şarabın var onu alıp gidersin diye tembih ediyor evine giderken. Ben de teşekkür ediyorum hediyesi için. Kutay gittikten sonra bir süre daha oturduk. Uyku ağır basmaya başlayınca yatağımı soba yanan yerde hazırlıyoruz. Bu gün az olarak yol yapsam da yokuş biraz yordu sanki.

Yolda olmanın, dostları görmenin huzuru içimde uykuya dalıyorum.

Bu gün yaptığım yol toplam 26 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritaları

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

2. Simav Eynal Bisiklet Festivali 2. Gün

27 Ağustos 2021 Cuma

Eynal – Naşa – Efir – Hisarbey – Eynal

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

vursam sazı sırtıma

düşsem yollara

saz inlese ben ağlasam

“acep gezsem mavi donlum var m’ola”

güzeller de bir güzel

yaşamak da bir çetin

her güzelden bir güzellik bir güzel yapsam

kimi sordun aptal aşık der m’ola

sular geçmiş köprülerin altından

ben koşarım sevdam koşar yol koşar

o saz kalmış oralarda bu değil

kerem‘leyin sevda çekmek zor m’ola

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, tarihi Dokuzgöz köprüsü, önde Festivali düzenleyen Şeref Akdemir. Köprü üzerinde yeşil renkli formaları giymiş bisikletçiler. Bisikletçiler solda, köprünün yarısına kadar, diğer yarısı boş. Dere yatağında herhangi bir su akıntısı yok, yatak kupkuru.

DSCN3010

Düz yerde, battaniye üzerinde uyumanın verdiği rahatlık nedeni ile rahat bir uyku uyumanın huzuru ile sabah erkenden, güneşin doğmasına biraz kala uyanıyorum. İnsanların çoğu rahat yatakta yatmaya alışmış. Yataklar 25- 30 santim kalınlığında, ortopedik, yumuşak yataklar. Kupkuru, düz yerde yatmayı akıllarından bile geçirmiyorlar. Her taraflarının ağrıyacağını düşünüyorlar. Hayatlarında düz yerde yatmamışlar şimdiye kadar. Oysa bilmiyorlar kırkından sonra düz yerde yatılacağını. İnsanların çoğu bel tutulması yüzünden ağrılar çekiyorlar. Doktorlar da tavsiye ediyor düz yerde yatılacağını. Ben evde balkonda düz yerde yatıyorum yaz boyu ve hiç bir zaman bel ağrısı çekmiyorum. Hatta yumuşak yatakta belim tutulmuş olarak kalkıyorum sabahları. Düz yerde yatınca bel ağrısı geçiyor dersem yeridir. İlk gece çadırda uyumama rağmen uykumu almış mutlu bir sabaha uyandım. Henüz uyanan yok bu kadar erken.

Hemen kahvemi pişirip içmeye başlıyorum. Kehvemi pişirip içmeye başladığımda yanıma aldığım tripodt üzerine kamerayı yerleştirip otomatik resmimi çekiyorum. Bisikletim KUZ solda, yanında bir bisiklet daha var. KUZ’un bagajına tek çanta takılı turuncu renkte. Önümde sehpa, üstünde cezveler ve kahve takımları. Katlanır sandalyeme oturmuş, elimde fincan kahve içiyorum. Sabahın serinliğinde üzerime deri ceketi giymeme neden oluyor. Saçlarım salınık, omuzlarımdan aşağı dökülmüş. Arkamda mavi çadırım ve arabamın ön kısmı görünüyor.

DSCN2998

Top sahasının köşesine gelip kamp alanındaki çadırları çekiyorum. Çadırların arkasında arabalar park etmiş.

DSCN2999

Oturduğum yerin tam karşısındaki yamaçta iki binadan su buharları çıktığını gördüm. Kameramın optik zoomu ile buhar çıkan binaları iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Binalar çam ağaçları arasında. Bunlar sıcak su kuyuları, iki ayrı yerde, birbirine yakın. Etrafında borular var.

DSCN3002

Kahvemi içerken güneş doğmaya başlıyor doğudan. Önde bir kaç çadır, arkada ağaçlar.

DSCN3003

Bir süre sonra herkes uyanıp hazırlıklarını yapmaya başladı. Sabah kahvaltısını birlikte yapıyoruz. Şeref Akdemir hareket saatini bildiriyor, herkesin bir an önce hazırlanmasını istedi. Bizler de onu kırmamak için hazırlanıyoruz. Yanıma sadece bir çanta aldım. İçinde tamir takımları ve ve kahve takımları var. Bolca su alıyorum yanıma. Sahanın dış kısmında toplandık. Son kalanları beklerken Şeref hoca arabanın kasasına çıkıp kuralları, gideceğimiz yönü anlatıyor. Bisikletçiler de onu dinliyorlar pür dikkat. Ben en arkadan bisikletçileri çekiyorum, Şeref hoca arkada başların üzerinde görünüyor.

DSCN3006

Artık herkes geldiğine göre harekete geçtik ve yola çıktık. Jandarma arabası da önden giderek yolu açıyor bizlere. Asfaltta giden bisikletçiler. Etrafta kavak ağaçları var.

DSCN3007

İlk mola yerimiz tarihi Dokuzgöz köprüsü. Köprü başındaki yazılı tabelayı çekiyorum. Tabelada yazan;

15. Yüzyılın ilk çeyreğinde,

İnşa edildiği düşünülen,

Tarihi Dokuzgöz köprüsü,

54.10 metre uzunluğunda

ve Dokuz gözlüdür.

2014 – 2015 yılları arasında

Karayolları 14. bölge müdürlüğü

Tarafından onarılmıştır.

DSCN3008

Ovadaki yağmur suları birleşip Simav çayına karışan bu dere üzerine Dokuzgöz köprüsü yapılmış. Yağmur yağmadığı için dere yatağı kupkuru. Köprü gözlerini yandan çekiyorum, Üstünde bir kaç bisikletçi var.

DSCN3009

Köprü üzerine bisikletçiler çıkıp sıralanıyorlar resim çekilmek için. Bisikletçiler köprünün sol tarafında, yarısına kadar sıralandılar. Dere yatağı kuru, ot bürümüş, yola yakın yerde Şeref Akdemir poz vermiş. Köprü ile birlikte çekiyorum hepsini. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN3010

Dokuzgöz köprüsünden sonra yola devam ettik. Naşa ve Güney  köylerinde durmayıp Akdağ köyüne geldik. Köy olunca eski ve kerpiçten yapılmış köy evleri karşıma çıkıyor. Artık betonarme evler kerpiç evlerin yerini almaya başladı bile. Bir evin yarısı yıkılmış, diğer yarısı sağlam. Ev iki katlı, üzerinde kiremitli çatı var. Benden olan taraf yıkılmış, alt katta duvar örülüp kapatılmış Üst katta tahtalarla gelişi güzel çatının altına kadar kapatılmış. Sağda ağaç direklerle tutturulmuş sahanlık göze çarpıyor. Yıkılmış olan tarafta kesilmiş ağaçların kök kısmı yığıntı olarak duruyor. Köyün camisinin minaresi evlerin arkasında görünüyor.

DSCN3013

Köyün başı boş köpeklerinden birini çekiyorum. Bizlere pek aldırdığı yok, kendine yatacak yer arıyor sanki. Kulakları kesik olan köpeğin rengi koyu tarçın renginde. Arkada çuvallar dolu, üst üste yığılmış. İçinde ne olduğu belli değil.

DSCN3014

Eski ile yeni, birinin tarihi geçmiş ama hala ayakta. Yaşanmışlıkları var ve hala yaşıyor. Yanında ve üstünde yeniler var henüz yaşamamış. Bakalım eskiler kadar yaşayabilecekler mi? Ömürleri yetecek mi? Bilinmez! bilinen ikisi bir arada bir ev oluşturmuş. Sağda bir duvar görünüyor, kerpiçten yapılmış, eski. Sol tarafında, bitimde kapı gibi bir giriş bırakılmış. Kapı tarafında 1 metre kadar sıvalı olan duvar dökülüp kerpiçler ortaya çıkmış. Kapının sağı kerpiç duvar, solu pişmiş dolu tuğla, içeriye doğru örülmüş. Tuğlanın yanında taş duvar başlıyor. Kapının üstündeki kiriş çok ilginç. İki sıra, düzensiz birbirine tutturulmuş, çoğu blok tuğla, kimisi dolu tuğla. Altında tuğlaları tutan bir şey yok, öylece duruyorlar altı boş olarak. Nasıl duruyorlar merak konusu. Kerpiç duvarın büyük bir bölümü sıvalı ve beyaz badanalı. Kerpiç duvar ve taş duvarın üzerine 12 santim kadar beton dökülüp üzerine blok tuğla örülerek üst katı yapmışlar. Yeni duvarlar ve üst kat yapılmadan önce kullanıldığı anlaşılan elektrik borusu ve anahtar kasasının kendisi yok ama izi duruyor duvarda. Şu an kullanılmadığı kesin. Kapını iç kısmı karanlık, bir şey görünmüyor. Sadece 1 metre kadar bir panel konulmuş kapı girişine.

DSCN3015

Eskiyi anlatır bir kapı daha görünce durup resmini çekiyorum. Kapı bir adam boyundan daha büyük, çift kanatlı. At arabası yada traktör girecek kadar geniş ve uzun. İki yanda kerpiç duvar var, kapı üstüne kiriş olarak kalın bir kalas konulmuş boydan boya. Kalas çok sağlam ağaçtan yapılmış ki üzerindeki ağırlığı taşımasına rağmen herhangi bir sarkma görünmüyor. Kapının çerçevesi de kalın tahtalardan çerçevelenmiş. Kapı kahverengi ahşap boyası ile boyanmış bir zamanlar. İnsanların el ile ulaşacağı bir aralık iyice aşınıp boyaları çıkarak ağacın kendi dokusu ortaya çıkmış. Bir kuşak şeklinde boydan boya. Tam orta yerinde çakılmış çivilerin başı ortaya çıkınca demir pasları zamanla aşağıya akıp pas izi meydana getirmiş. Bu izlerin oluşması için epey bir zamanın geçmesi gerek. Kapının boyutuna göre küçük asma kilit göze çarpıyor. Asma kilit kilitli durumda. Kapının üstünde ev olduğunu belirtir tuğla ve 5 X 10 kalaslar var. Kalaslar dik olarak düzensiz aralıklarla konulmuş. Tuğlalar delikli pişmiş tuğla. Altışar delikli tuğlalar yan konulmuş kapı bitimine kadar. Sonrası dikine konulmuş. İlk sıradaki tuğlaların delikleri görünüyor. Tam Arabesk bir durum.

DSCN3016

Engebeli arazide bisiklet sürdüğümüz için ilk molayı Güney köyünde verdik. Köyün meydanındaki kahvelerin hepsini bisikletçiler işgal etmiş. Herkes kendine göre çay, soda, ayran, gazoz içip serinlemekle meşgul. Bisikletler meydanın kıyısında park etmiş. Arkada büyük yapıda bir cami görünüyor. Sık sık budandığı belli olan çınar ağaçları da meydanın kıyısına dikilmiş. Her yıl dalları budandığı için fazla uzamadan top ağaç gibi duruyor çınar ağaçları.

DSCN3017

Mola bitiminde yola çıkan grubun arkasından ben de gitmeye başladım Daha köyü çıkmadan yine bir kerpiç bina çıkınca durdum. Uzunca bir duvar örülüp dam yapılmış. Duvar kerpiçten ve dam olduğu için sıvanmamış. Uzun aralıklı iki kapısı var, kapalı durumda. Üzeri kiremit çatı ile kaplı. Bulunduğum tarafta evin köşesi görünüyor. Dam hizasına kadar kerpiç ve çamur sıvalı duvarın üstünde pişmiş tuğladan ev yapılmış. Evi ayakta tutan kalın kalaslar. 20 ila 25 santim kalınlığında bir kalas kolon olarak konuşmuş. Kolonun üstüne içeriye giren aynı kalınlıkta kalas kiriş. Bu kirişin üzerine aynı kalınlıkta bir kiriş daha yanlamasına, yol boyu paralel konulmuş. İşte bu binayı ayakta tutar. O kadar sağlam yapılmış.

DSCN3018

Yol boyu giden, yeşilimtırak renkli formaları ile bisikletçiler. Henüz önümdeler ve gözden kaybolmadılar. Etrafta söğüt, meşe ağaçları var.

DSCN3019

Bir koru oluşturmuş meşe ağaçları.

DSCN3020

Aynası taş duvar olan bir çeşme yanında duruyorum. Duvar kalın örülmüş. Yalağı beton ve uzun. Duvarın ortasında bir borudan yalağın içine su akıyor az da olsa. Yalağın içi su dolu. Buradan biraz su içerek mataramı dolduruyorum. Dengesiz arkadaşım İrfan’ın dediğini yapıyorum; “Her çeşmede durup su içeceksin!”

DSCN3021

Akdağ köyünden geçiyoruz. Burada mola vermemişler ama ben duruyorum. Görülmesi gereken köy evlerini görmeden geçersem yazık olur. Hem bir daha ne zaman geçeceğim böyle yerlerden. Geçsem bile köy dokusu değişecek. Belki de kerpiç evlerin yerine betonarme ev yapacaklar. Köyün hiç bir özelliği kalmayacak. Bu şansı kaçırmak istemem. Okuyucularıma ve gelecekte okuyacaklara gösterip anlatmam gerek köyün gerçek dokusunu. Solumda tamamen kerpiçten bir ev var. Evin giriş kapısı büyük. Giriş kısmı tek katlı, üzeri kiremit kaplı. Devamında iki kat yüksekliğinde, alt katta pencere yok, üst kata iki pencere var. Üzeri kiremit çatı, bir metre kadar binanın dışına taşmış. Çatıda güneş su ısıtma paneli konulmuş. Üst kattaki balkonda derme çatma tahta perde ile kapatılmış. Çatıya çıkmak için tahta bir merdiven dayatılmış. Yolun daha ilerisinde bir kerpiç ev daha görünüyor. Kapısı yok, herhalde oturan yok, hayvan damı olarak kullanılıyor besbelli. Daha ileride betonarme iki katlı bir ev ve arkasında caminin minaresi görünüyor.

DSCN3022

Kamerayı evin tahta kapısına çeviriyorum. Kapı çift kanatlı, kapı içinde kapı var. Kapı içindeki küçük kapı insanların girip çıkması için yapılmış. Kapının üstü yarım yuvarlak düzgün kesilmiş. Kapı geçmişte her ne kadar boyansa da zamanla solup aşınmaya başlamış bile. Kapının altı daha çok aşınmış. Yağmur damlalarının yerden sıçrattığı çamurlar kapının alt kısmına yapışıp rengini toprak rengine bürümüş. Kapı direkleri ve üst kiriş kalın kalas ile yapılmış.

DSCN3023

Daha önce, Güney köyünde Şeref hoca bizi uyarmıştı. Yolun bir kısmı toprak diye ve ince kumlu. Dikkatli sürün ki kayıp düşmeyesiniz. Toprak yola gelince daha yavaş ve dikkatli sürmeye başladım. Daha önce geçen yüzlerce bisikletlinin bıraktığı izleri görünce durup resmini çektim. Değişik izler, her tekerlek kendi izini bırakmış toprağa. Kimi düz bir iz bırakmış, kimi sola doğru, kimi sağa doğru. Bisikletin ve üzerindeki bisikletçinin ağırlığına göre derin izler bırakan da var, hafif, belirsiz izler de görünüyor. Sağdaki belirgin izde ön tekerlek sol sağ yapıp yalpalamış gibi iz bırakmış, arka tekerlek düzgün bir iz bırakarak ön tekerleği takip etmiş. İki iz ayrı durumda.

“Herkes kendi yolunu çiziyor ama farkında değil.”

DSCN3024

Toprak yolda farkına varmadan iz bırakan bisikletçiler önümde gelişi güzel gidiyorlar. Herkesin düşüncesini okuyabiliyorum. “Yine yokuş çıktı, nasıl çıkacağım! Zorlanır mıyım” diye düşündüklerine eminim. Oysa önümüzdeki yokuş o kadar uzun değil. 150 – 200 metre kadar var. Önümde üç tekerlekli, yatay oturup sürülen bir bisiklet var. Ön tekerlekler iki tane, arkada tek tekerlek var.

DSCN3025

Kütahya bölgesi sodalı beyaz toprak örtüsü ile kaplı. Burada da beyaz toprak görüyorum meşe ağaçlarının arkasındaki yamaçlarda.

DSCN3026

Yokuşları bitirip inişe geçtiğimiz yerde Efir köyünün gizli kalmış evlerini meşe ağaçları arasından görüyorum. Yol köyün dışından geçtiği için köye uğramadan yolumuza devam ettik.

DSCN3027

Yolda giderken solumdaki yükseltide yaşlı bir çoban gördüm. Durup selam verdim çobana. O da selamımı aldı. “Resmini çekebilir miyim?” diye sorudum, çoban teklifimi kabul edince kameram ile bana poz veren yaşlı çobanı çektim. Yaşlı çobanın saçları seyrekleşmiş ve tamamen beyaz. Ak bıyıkları gülümseyen dudakların üzerinde ezelden beri yapışmış gibi. Başında siperli şapkası olmasına rağmen yüzüne gelen Güneş ışıkları gözlerinin kısılmasına neden olmuş. Gözlerin kısılmasından yüzünde derin çizgiler oluşmasına neden olmuş. Üzerinde mor çizgili, uzun kollu gömlek, gri yeleği, aynı renkte bol pantolonu ve ayağında lastik çarıkları ile değneğine yaslanmış duruyor. Üzerine çapraz taktığı çıkınının kuşağı görünüyor. Çıkın torbası arkada kalmış. Günlük yiyeceği azık torbanın içinde olmalı. Sabahtan akşama, bütün gün küçük sürüsünü otlatıyor.

Artık köylerde genç çobana denk gelmek zor biraz. Şimdiye kadar yaptığım bisiklet turlarında çok ender genç çobana denk geldim. Çoğu yaşlıydı. Şimdilik şanslıyım ki çobana selam verebiliyorum. Türünün son örneklerinden olan çoban bu dünyadan göçüp gittikten sonra belki sürü de olmayacak birisinin otlatmayacağına göre. Köylerde yaşlı nüfus kaldı, çocuk, genç bulmak zor, neredeyse hiç yok. Yaşlılar gücü el verdiğince ekip biçiyor tarlaları, bahçe işleriyle uğraşıyor, elinde kalmış bir kaç koyun, keçiyi otlatmaya çıkıyor. Bakalım zaman ne gösterecek.

DSCN3028

Çobanla vedalaşıp yoluma devam ediyorum. Toprak yol neredeyse kum taneleri ile kaplanmış, bazı yerlerde bisikletin ön tekerleği kayıyor. Dikkatli sürmezsem kendimi yerde bulabilirim. Zemin çok kötü, meşe ağaçları arasında giden kumlu yolda, önümde üç bisikletçi gidiyor.

DSCN3029

Tabelası olmasa da Simav çayına geldiğimi anlıyorum. Bisikletim KUZ’u köprünün soluna park ediyorum. Köprünün iki yanında korkuluk demirleri var. Çay yatağında ağaçlar epey büyümüş.

DSCN3030

Köprü üzerinde resim çekerken bisikletli kadın geçerken çekiyorum. Üzerinde sarıya yakın yeşil forma var. Gülümseyerek yanımdan geçiyor.

DSCN3031

Köprüden aşağıya bakıyorum, söğüt dallarından az bir kısmı görünen çayın rengi simsiyah.

DSCN3032

Diğer tarafta da durum aynı; simsiyah renkte akan Simav çayı.

DSCN3033

Küçük bir gölet oluşmuş yerde çay köpürerek akıyor. Bu siyahlığın  nedeni besi çiftliklerindeki hayvanların dışkılarını çaya dökmeleri olduğunu zannediyorum. Her gün sürekli ortaya çıkan dışkıları biriktirmek olmadığından çaya getirip döküyorlar. Denetleyen, ceza kesen de olmadığına göre her şey serbest. Çayın kıyıları yoğun ağaçlarla kaplanmış.

DSCN3034

Çayın yatağına inmek için yol ararken bir çeşme gözüme ilişiyor. Çeşme yoldan görünmüyor, aynası yolun altında taş duvar olarak yapılmış. Aynanın ortasında bir borudan sürekli su akıyor yalağa. Yalak betondan yapılmış, içi su dolu. Yalağın yanına bir boru konmuş üst tarafa. Taşan su buradan dışarıya akıyor. Bu çeşmeyi yöredeki insanlar biliyor sadece. Yoldan geçerken görünmediği için kimse fark etmiyor. Tıpkı buradan geçen tüm bisikletçiler gibi. Ben de tesadüfen keşfediyorum çeşmeyi. Burada suyumu içiyorum, boşalan mataramı da dolduruyorum.

DSCN3036

Yoluma devam ederken karşıma tulumba çıkıyor. Tulumba turuncu renkte ve rengi nedeniyle fark ediliyor. Daha yeni su içtiğimden tulumbanın yanına inmiyorum. Sadece resmini çekiyorum. Tulumbanın önünde dikdörtgen bir yalak yapılıp sıvanmış.

DSCN3039

Ağustos ayının son günleri olsa da her tarafta su görmek olası. Yol kıyısında bir metre kadar yüksekte su kanalından sular şarıl şarıl akıp logara dökülüyor. Kanalı, akan suyu ve dökülme anını çekiyorum.

DSCN3041

Bu arada İzmir’den bisikletçilerin duayeni Günay abi geçiyor yanımdan. Günay abiyi çekiyorum bisiklet üstünde. Yaşı benden büyük olan Günay abi uzun süredir bisiklete bindiğinden dizleri hasar görmüş. Bisikletten de kopmak istemediğinden kendine elektrikli bir bisiklet almış. Pedal çevirdikçe devreye giren motor sayesinde dizlerini zorlamadan yokuşları çıkıyor. Sağ dizine de bandaj yapmış.

DSCN3043

Bir ceviz ağacı kurumuş, dalları çıplak olarak görüyorum. Az ileride bir ceviz ağacı daha var, o yemyeşil. Sağda mısır tarlası coşmuş yeşillikten.

DSCN3044

Kurumuş ceviz ağacını çekerken yoldaki şanslı üç bisikletçiyi de çekiyorum bir poz. İkisi kadın, biri erkek. Arkadaki fonda ağaçlardan yeşil bir duvar görünüyor.

DSCN3045

Buralarda çokça elma ağacı var, henüz olgunlaşmamış yeşil elmalar.

DSCN3046

Yol dümdüz devam ediyor, sağdaki tarlanın dikenli tel çitleri ip gibi. Yol ovayı geçip karşıdaki dağlara doğru gidiyor.

DSCN3047

Bir ceviz ağacı daha kurumuş. İnsana hüzün veriyor çıplak dalları. Yaz sonunda, henüz sonbahar gelmeden her taraf yemyeşilken ağacı çıplak görmek insana dokunuyor. Kim bilir neden kurumuş bu ağaç?

DSCN3048

Saman balyaları üst üstte 10 katlı piramit gibi dizilmiş. Bütün kış yetecek kadar saman balyaları büyük ve küçük baş hayvanlara veriliyor. İşte bu samanları yiyen ineklerin dışkıları Simav çayına dökülüyor.

DSCN3049

Hisarbey köyüne geldik. Köy tabelasını görmesem de kırmızı renkli itfaiye aracında yazan “Hisarbey köy muhtarlığı” yazısı köye geldiğimizi belirtiyor. Kamyon kasasında su deposu var, üzerinde uzayabilir merdiven, ucunda da sepet.

DSCN3050

Köyden yukarıya doğru toprak yolda gidiyoruz. Yukarıda gölet var, çay yatağı kuru ama çınar ağaçları geniş bir alana yayılmış.

DSCN3051

Gideceğimiz yere geldik, burası Hisarbey değirmen alanı piknik yeri. Tabelada öyle yazıyor. Altında “Piknik alanında alkollü içecekler tüketilmesi yasaktır” yazısı. Ayrıca kanuni işlem de yapılacağını belirtmişler. Soldaki tabelada ise iş makine çıkabilir uyarısı yapılmış.

DSCN3052

Hemen hemen bütün bisikletçiler gelip yerleşmiş yemek yiyeceğimiz alana. Piknik alanı asırlık dev çınar ağaçları ile kaplı. Çınar ağaçlarının dalları birbirine kavuşmuş, neredeyse güneşi toprağa değdirmeyecek gibi. Akmayan çay yatağı üzerine köprü yapılmış. Korkuluklar eğerti duruyor, neredeyse düşecek gibi.

DSCN3053

Bisikletçilerin yanına gelince bisikletim KUZ’u park ediyorum. Bir kısım bisikletçi poz veriyor kameralara. Ben de bir poz çekiyorum. Kimisi yere oturmuş, kimisi ayakta.

DSCN3054

Asırlık çınar ağacı o kadar geniş bir alana gölge yapıyor ki bütün bisikletçiler gölgede oturuyor. Yemeğin gelmesini bekliyorlar

DSCN3056

Hava sıcak olunca bisiklet sürmek terletiyor. Teri soğutmak için de su gerek. İşletmenin balık havuzu var küçük te olsa. Burada alabalıklar konulmuş, müşteriler isterse havuzdan alıp pişiriyorlar taze taze. Havuza yukarıdan hortumla su akıtıyorlar sürekli olarak. Alabalıklar soğuk suda yetişir. İşte o yukarıdan akan suyun altına girip serinliyorum. Elimi, yüzümü, ayaklarımı bir güzel yıkadım. Yıkanırken havuzun dışında hallediyorum balıklara kirli su gitmesin diye. Serinledim bir güzel, henüz yemek arabası gelmediğinden kenarda bulunan bir masaya davet ediliyorum. Beni davet eden Bergamalı bisikletçi Emine Pür Aktürk. Bisikletimdeki çantayı masanın yanına koydum. Yemekten sonra kahve içeceğiz. Bulunduğum yer ve diğer taraflar çınarların uzun dalları ile gölgelik oluşmuş.

DSCN3057

Çınarın gölgesinde beklerken nihayet yemek arabası geldi. Bir kaç masa üzerinde hazırlıklara başladılar. Yemek henüz dağıtıma hazır değil.

DSCN3063

Yemek dağıtıcıları tezgahını kuruyorlar. Elbette en ön sıradakiler en çok acıkanlar. Yemek arabası gelmeden önce sıraya çoktan girmişlerdi bile. Bu kadar çok acıkanlara öncelik vermek gerek, en sonlarda sıraya giriyorum yemek almak için. Çınarların altında, solda yemek dağıtanlar ve uzun kuyruk olmuş acıkanlar.

DSCN3058

Yemekler dağıtıldı, sıra bitti, yemeği yedik, dinlenme zamanı devam ediyor. Boşuna beklemek olmaz deyip kahve takımımı çıkarıp kahve pişirmek için hazırlıklara başladım. Önümde cezve, kahve kutusu, ocak, fincan kutusu ve şeker şişesi ile Emine resmimi çekiyor. Başımda siperli şapka.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (2)

Kahveyi cezveyi koyup ocağa sürüyorum. Sonra fincanları kutusundan çıkarıp masaya dizdim. Emine ilk defa kahvemi içecek, heyecanlı. Merak ta ediyor ve logolu fincanlarımı çekiyor yakından. Dört tane logolu fincan yan yana. Emine logolu fincanlarımı ilk defa gördü. Sosyal medyadan takip ediyor ve orda kahve resimlerini gördü ama ilk defa canlı olarak karşısında duruyor. Bu turda yeni tanışıyorum Emine Pür Aktürk ile.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (4)

Emine kızı ile birlikte gelmiş festivale. Kahve ocağın üstünde pişerken Emine ile ilk resmimizi yan yana çekiliyoruz. Masada sandalyeye oturmuş durumdayız. Emine’nin başında yeşil baş örtüsü var, üzerinde uzun kollu forma. Benim başımda siperli şapka, saçlarım omuzlarımda. Yerde ocak, üstünde cezve siperlikli, yanında su şişesi.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (1)

Emine kahve pişirmemi ilk defa gördüğünden detaylı resim çekiyor. Üzerinde logo olan alüminyum siperliği yakından çekiyor. Bakır cezvenin sapı dışarıda.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (3)

Kahve cezvede taşmaya başlarken üstten resmini çekiyor.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (5)

Masada üç kişi oturmuş poz veriyoruz. Kahve henüz pişmedi. Yanımda Emine, karşımızda Doktor Aydın duruyor. Kahveyi Emine’nin kızı ile birlikte dört kişi içeceğiz.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46

Kahvemizi afiyetle içiyoruz muhabbet ederek. Emine ile iyice tanışıyorum, ilk defa kahve içtik. Kahve içtikten sonra fincanları Emine yıkayıp getirdi. Kahve takımlarını toplayıp çantaya yerleştirdim. Çantayı bisikletime götürdüğümde Zeybek oyun havası çalmaya başladı. Yöresel Zeybek oyununu festivali düzenleyen Öğretmen Şeref Akdemir ve festivalin motorize ekibinden Yüksel Yıldırım ile oynamaya başladı karşılıklı. İkisi de oyuna göre hafif çömelmiş durumda

DSCN3059

Sağ ayağı yerde, hafif dizden kıvrık, sol ayak havada ve ileride. Kollar yanlara iyice açılmış kartal kanatları gibi. İkisi de aynı yöne dönmüş durumda.

DSCN3060

Dönerek iki ayağını yere koyup birbirlerine bakıyorlar. Kollar aşağıda.

DSCN3061

Oyunun temposuna göre yaylanıp kolları açarak sırtlarını birbirine döndürüyorlar. Sağ ayaklar yerde, sol ayaklar bu kez geriye doğru dizden kırık.

DSCN3062

Dinlenme bitti, yola çıktık, yol düz ve yokuş yok. Ana yoldan Simav’a doğru gitmekteyiz. Tempo hızlı, bir kaç bisikletçi yol kıyısında durmuş çeşme başında. Ben de durup su içerek dinleniyorum. Vücut ham olunca yorgunluk belirtileri göstermeye başladı. Bisikletim KUZ park halinde, arkada beyaz badanalı çeşme ve çınar ağaçları görünüyor.

DSCN3064

Yol kıyısında ilginç bir korkuluk görünce durup resmini çekmeden geçmek olmaz deyip duruyorum. Bahçe duvarı önünde dik olarak duran meyve kasası üzerine oturmuş korkuluk. Önünde de ters olarak konulmuş meyve kasasına sol ayağı ile basmış durumda. Sağ ayağı ise yerde. Ayaklarında çizmeler geçirilmiş. Mavi renkli kot pantolon giymiş. Üstüne uzun kollu, ince çizgili gri bir gömlek, ellerinde ise sarı renkli eldivenler geçirmiş. Sol eli selam verir gibi kaldırmış. Sağ eli kalçasının altında duruyor. İlginç olan kısma geldik! Kafasında beyaz renkli bir saksı konmuş. Keçeli kalemle; kaş, göz ve dudaklar çizilmiş. Gömleğin yakaları kalkık. Bahçede tek katlı bir ev ve geniş yayılan servi ağacı var yemyeşil.

DSCN3066

Artık yolda durmadan devam edip kamp alanına vardım. Öyle bir uykum geldi ki yatacak yer arıyorum gölgelik bir yerde. Çadırda, Güneş altında yatmanın anlamı yok, tavuk gibi pişerim. Kaplıcaların girişinde çam koruluğu var küçük bir alanda. Hemen bisikletim ile girip uygun iki ağaç gövdesine hamağı bağlıyorum. Bisikletim KUZ ve ağaca bağlı mavi renkli hamağım. Akşama kadar dinlenip uyuyacağım.

DSCN3067

Öyle bir yorulmuşum ki yorgunluktan uyku tutmadı, arada kestirmiş olabilirim bilemiyorum. Ama uzun olarak hamakta yatmak gibisi yok. Akşama kadar kendimi sallayıp yatıyorum. Yemek zamanı gelmeden kalkıp hamağı topladım. Kamp alanına gelerek su donumu, sabunu ve havlumu alıp doğru hamama. Bir güzel yıkanıp sıcak su havuzunda yumuşuyorum. Sıcak su iyi geldi doğrusu. Kuru elbiseleri giyip çadırın yanına geldim. Akşam yemeğini yemek için uzun kuyruğa girdim. Yemekler doyurucu ve leziz. Hepsini belediye karşılıyor. Sadece Şeref Akdemir organize ediyor her şeyi. Bir güzel karnımı doyurup çadırın olduğu yere gelerek kahve takımlarını çıkardım. Bir kahveyi hak ettik sanırım. Yakınımda olanlar da kahve içecek. Kahve değirmenini kahve öğütmesi için yol arkadaşım cengiz Çarkacı’ya veriyorum. O da kahve çekiyor. Sonra diğer arkadaşlara veriyor kahve değirmenini. Bu akşam müzik var. İzmir’den bisikletçi arkadaşım, kahve dostu Aysun Dizici’nin arkadaşı Süleyman Kahraman kanun aleti ile kamp alanına geldi. Kendisi Simav’da oturuyor. Bizlere kanun çalacak. Kamerayı tripoda takıp otomatik zamanlayıcı ile kendimizi çekiyorum. Değirmen elinde olan bir arkadaş, ben sehpanın önünde oturmuşum. Cengiz ayakta, kanunu kucağında çalan Süleyman. Ayakta Ekrem Ceyhan ve bez sandalyede oturan Aysun Dizici.

DSCN3070

Doktor Mete Güney de gitarını alıp yanımıza geldi. O da gitarın tellerine vurmaya başladı. Kanun bir yandan, gitar bir yandan müziğe doyacağız bu akşam. Hava da karardı. Makam ve nota bilmediği halde sesi güzel ve şahane söyleyen Ferah Bayramoğlu bizlere şarkılar söylüyor. Dinleyiciler de yanımızda sandalyelerini getirip oturuyor.

DSCN3071

Ferah kanun çalan Süleyman’ın yanına gelip Türk sanat müziğinin güzel parçalarını çalıyor. Tam ikisi yan yana gelince resimlerini çekeyim dedim. Güzel bir kare olacak. Kamerayı elime alınca Aysun Dizici ben de çekileceğim deyip kareye girince hemen müdahale ettim kareden çık diye. O da alındı ani çıkışıma. Kareden çıkınca çekiyorum Ferah ile Süleyman’ı

DSCN3073

Sert çıkışıma alınıp küsen Aysun yerine oturunca kızgınlıktan ve alkolün etkisiyle söylenmeye başladı beni niye çekmedim. Sol elinde bardağı, sağ elini ileri uzatıp söylenirken o kızgın halini çekiyorum. Aysun Dizici’nin kalbini kırdım galiba. Şimdilik kızgın ve alkolün etkisinde. Yarın sabah özür diler durumu düzeltirim.

DSCN3074

Neyse Süleyman hızını alamadı, sürekli kanunun tellerinde parmakların uçlarına takılan metal mızrap’ı gezdiriyor. Ferah ta ona eşlik edip şarkıları söylüyor. Bizler de onlara eşlik ediyoruz bildiğimiz kadarı ile. Süleyman’ı kanun çalarken yandan arkadaşlarla beraber çekiyorum.

DSCN3075

Ay da yarıdan biraz fazla aydınlık yüzü ile doğdu. Optik zoom ile iyice yakınlaştırıp çekiyorum kraterleri ve beyaz denizleri ile gecenin karanlığında.

DSCN3076

Kanuncumuz Süleyman yeter deyip kanununu almadan evine gitti. Kendisine teşekkür edip uğurladık giderken. Kanunu götürmeyip bana bıraktı. Süleyman gittikten sonra Doktor Mete gitarı ile çalmaya devam etti. Elinde gitarı ile bir poz çekiyorum yanındaki iki arkadaş ile.

DSCN3077

Gece yarısına kadar çalıp söyledik. Müzik eşliğinde türküler, şarkılar söyleyerek dinlendik sayılır. Belli bir saatte müzik ve şarkıyı kestik. Gürültü yapmamak gerek O yüzden herkes kendi çadırına çekildi. Ben de çadırıma girip yatıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 57 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc