Etiket arşivi: domuz

10. Gökova Bisiklet Turu 3. Gün

19 Mayıs 2016 Perşembe

Aktur – Datça – Bodrum

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

 

Kimin umurunda dedi ama kendimi inandıramadım buna da
Yakışmıyordum eski pencerelere yosunlu sulara
Ölür kalırdım belki de sokak aralarında bir kenarda
Uyandırılacak çocuklarım vardı uyuyorlardı uykularında

Arif Damar

 

Öne çıkan görsel, dört kişi, dar sokakta oturmuş kahve içiyoruz, Datça’nın taş evleri. Soldaki tahta kapı şair Can Yücel’in evi.

Gece boyu, sabahın ilk ışıklarına kadar dua ettim arkadaşım için. Bir yandan da evrene mesaj veriyordum; “Sen güçlüsün, iyileşip ayağa kalkacaksın. Yaşamın boyunca teslim olmamışsın, bu yaşama gücü seni iyileştirecek. Yine aramızda olup beraber bisiklet süreceğiz bilinmeyen yerlere. Yeni yerler keşfedeceğiz, yeni rotalar. Köylerde mola verirken çocukları sevindireceğiz dondurma ısmarlayıp. Sonra bisiklete bindirip köyü dolaştıracağız çocukları tek tek. Sen başaracaksın sevgili arkadaşım.” Böylece hiç uyumadan yattığım yerden kalkıyorum. Uyumasam da uzanıp dinlenmek bana yeter bu gün. Eşyalarımı ve çadırımı toplayıp bisikletime yükledim. Kahvaltının ardından piknik masasında toplaşan arkadaşlara kahve yapıyorum taze, köpüklü muhabbet ile birlikte. Resmi de Muhlis Dilmaç çekiyor.

Piknik masasında 4 kişi oturmuşuz, 3 kişi ayakta. Kahve cezvesi ocağa sürülmüş pişiyor. Bekir Kocamaz da elinde kahve değirmeni çekip duruyor. Kamp alanı çam ağaçları altında.

Sabahın erken saatlerinde doktor Serhat aradı, Şafak kritik durumu atlatmış, durumu iyiye gittiğinden ilaç tedavisine devam ediyorlar. Bu haber içime su serpti. Ettiğim dualar kabul oldu, Tanrıma binlerce şükürler ediyorum dualarımı kabul ettiği için. Akşam ve sabah yanında olan arkadaşlar da arayıp durumu bildiriyorlar. Artık iyice rahatım arkadaşımın hayata dönmesiyle.

Yola çıkma zamanı deyip yola çıkıyoruz hep birlikte. Önümüzde kısa bir yokuş var, kolayca çıkıyoruz. Dağlar, tepeler arasında yol sola doğru kıvrılmakta. Bu yol karayollarında D400 adıyla geçiyor. Datça yarımadasının ucundan başlıyor tüm Akdeniz kıyısından devam edip güney doğu Anadolu bölgesinden Hakkari’ye kadar gidiyor. Biz tersine buruna doğru gidiyoruz.

Yokuşu çıkıp inişe geçtik bile, önümüzde Emecik köyü var. Aşağıda deniz ile birlikte köy görünüyor.

Artık düzlükteyiz, yol tabelalarına dikkat etmek gerek. Kırmızı çerçeveli üçgen uyarı levhasında yaban domuzu resmi var. Demek ki karşımıza domuz çıkabilir. Bizler için tehlike yok ama arabalar hızlı gittikleri için yolun karşısına doğal olarak geçmeye çalışan domuza çarpabilir. Hızlı giden bir araç kaza yapar bir domuza çarparsa. Yoldaki çizgilerden de anlaşılacağı gibi sollama yasağı da uyarı levhasında bittiğini gösteriyor. Levhada yuvarlak ortası kalın çizgi ile ayrılmış, yanlarda iki araba resmi. Rengi de siyah baskıların.

Geldik Datça’ya, Datça şairlerin ilham alacağı bir yer konum itibarı ile. Bir tarafı Ege denizi, bir tarafı Akdeniz. Havası ve suyu insanı şair eder. Bir de sıcak yaz gecelerinde kıyıda içtiğin şarap. Kumsalda oturup kafayı buldun mu yıldızlar çoğalır gökyüzünde. Işıl ışıl parlar Samanyolu ile birlikte.  Akdeniz’in ılık rüzgarları iyot kokusu ile birlikte öyle sarhoş olursun ki ilham perileri denizden çıkıp kulağına fısıldar en güzel dizeleri. Sen de bağıra bağıra söylersin şiirini. Şiir yazıya dökülmez, dizeler havada asılı kalır. İpe dizilmeden;

Akdeniz yaraşıyor sana
Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
Köpekler havlıyor uzaktan
Demin bir çocuk ağladı
Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
Ali Dumdum anasına sövüyor saatlerdir
Denizi tokmaklıyor balıkçılar
Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
O senin sardunyalar gibi konuşkan sessizliğini
Hayatta yattık dün gece
Üstümüzde meltem
Kekik kokuyor ellerim hâlâ
Seninle yatmadım sanki
Dağları dolaştım
Ben senden öğrendim deniz yazmayı
Elimden düşmüyor mavi kalem
Bir tirandil çıkar gibi sefere
Okula gidiyor öğretmenim
Ben de ardından açılıyorum
Bir poyraz çizip deftere
Bir ada var sırf ebabil
Dönüyor dönüyor başımda
Senle yaşadığım günler
Gümüş bir çevre oldu ömrüm
Değişince güneşine
Neden sonra buldum o kaçakçı mağrasını
Gözlerim kamaşınca senden
Ölüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanmaktır
Durdukça yosundan yeşil
Kulaç attıkça mavi
Ben düzde sanırdım yıkıntım
Örenim alkolik asarım
Mutun doruğundaymışım meğer
Senle çıkınca anladım
Eski Yunan atları var hani
Yeleleri büklümlü
Gün inerken de öyle
Ağaçtan iz düşümleriyle
Yürüyor Balan Tepeleri
Yürüyor bölük bölük can
Toplu bir güzelliğe doğru
Kadınım
Yaraşıyorsun sen Akdenize

Can Yücel

Can Yücelin büstü, altında camekan içinde yarım şişe Evin şarabı ve bir bardak. Bardakta yarım kalan şarap kurumuş, lekeli olarak kalmış. Notta da Can Baba’nın yarım kalan şarabı” yazısı el yazısı ile yazılmış.

Can Yücel kahvenin sahibi muhtar Orhan için yazdığını öngördüğüm bir şiiri çerçevelenip duvara asılmış. Şiir şöyle;

Orhan’a

Pisi pisi otların rüzgardan sağdan sola sallanışı,

Bizim muhtar Orhan’ın konuşuşu.

Fena adam değil.

Düşe düşe motosikletten yüzü boksör.

Adam muhtar değil bir muhtariyet.

Zahiti’de kadınlara klarnet çalmak istiyor,

Ama olmuyor iki kadın istiyor.

Kocaman büyüyen kavuçuk ağacıyla yetiniyor kahvesinde.

Can Yücel

Kahvenin Can Yücel köşesinde kocaman karakalem çizilmiş portresi duvarda asılı. Altında büstü, onun altında yarım kalmış şarap şişesi ve şarap bardağı camekanın içinde. Mavi örtü örtülmüş bir masanın üstünde duruyor. Yanındaki sandalyede ben oturup poz veriyorum. Kahve eski, tarih kokuyor. Bunu pencerelerin yapısından anlıyorum. Mavi boyalı çerçevesi, üst kısmı yarım daire üç tane üçgenden yapılmış. Altta pencere kanatları. Kapısı da mavi boyalı üstü basık bir daire tek cam bölmeli. Kapı önünde 4 basamaklı beton yapılı. Kapı ve pencere kapalı, yaza girildiğinden bahçeye oturuyor müşteriler.

Zaman geçirmeden Can Yücel’in evinin önüne gidiyoruz. Daha önceki Gökova bisiklet turunda şansıma içeriye girip Güler teyze ile tanışmış oturup sohbet etmiştim. Rahatsız etmemek için kapının önünde oturup kahve pişirmeye koyuldum. Solda 2 kişi Can Yücel’in evinin tahta kapısı. Sağda ise duvarın gölgesinde ben ve Sevil yanımda oturmuş. Sokak dar ve hafif bir yokuşu var. Bahçe duvarından kimi çiçek açmış ağaçlar sarkıyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Poetika

Yalnızlığı sevmiyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim…
Kendimin kendini sevmiyorum
Kediler hariç…
Kahve ocakçısı olacaktım ben
Tuttum kavlimi
Yazdıklarımsa hep nafile
Hep nişanlı angaje ısloganlı
Can, diyorlar, bir kahve yap şu dümenin ağzına
Kallavi olsun!
Bende yoksa kahve, yemişçiden tedariklenip
Ve cezveyi ateşe sürüp, üstüne yemeni, şekerini
Taşırmadan pişiriyorum
Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
Ocağımızı bucağımızı
Isıtamayacağımı!
İşte onun içinde de içim titreyerek
Cezvenizi sürüyorum ateşe

Can Yücel

Taş duvarın dibinde gölgede bağdaş kurup oturmuşum bir güzel kahve pişiriyorum. Tam da benim için yazdığı Poetika şiirini düşünerek.

Can Yücel’in evi, giriş kapısında yaşadığı zamanlarda kendi eli ile yazdığı komik sorulu cevaplı ağaç yazı tahtasında şunlar yazılı;

Sorulu Cevaplı

Ne harika yer burası !

Nereden buldun bu Datça’yı

“Elimle koymuş gibi buldum”

Can Yücel

Şair Can Yücel bizlere bıraktığı şiirlerle anıp saygı ile andıktan sonra evinin önünde Bisikletim KUZ bana poz veriyor. Ben de onu kırmayıp evin kapısının önünde resmini çekiyorum.

Vasiyet

Beni kuzum Datça’ya gömün
Geçin Ankara’yı İstanbul’u!
Oralar ağzına kadar dolu
Alabildiğine de pahalı,
Örneğin Zincirlikuyu’da
Bir mezar 750 milyona
Burası nispeten ucuzluk
Ortada kalma tehlikesi de yok
Hayır dua da istemez,
Dediğim gibi beni Datça’ya gömün
Şu deniz gören mezarlığın orda,
Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!

CAn Yücel

Can Yüceli şereflendirmek için birer bira içmek gerek diye evini kahveye çevirmiş bahçeli bir yere oturduk. Biraları Sevil ısmarlayacak o yüzden endişelenmeye gerek yok. Bahçede ilginç tasarımlar var, bunlardan birisi misinalarla asılmış bir çok anahtar. Anahtarlar birbirine benzemiyor.

İçilen şarap mantarlarını toplayıp bir dikdörtgen iki kare çerçeve içine yüzelli tane kadar dizelemiş. Üstte dikdörtgen çerçevenin yanlarına birer asker oyuncak mantarları koruma nöbeti tutuyorlar. En üstte üç tane minnak bebek oyuncak, saçları dikine yukarıya doğru. Erkek oyuncak takım elbise giymiş, bir eli pantolonun cebinde, bir eli de havada sanki bana selam veriyor. Tüm bunları bağlayan bir keten ip sağdan sola ve yukarıdan aşağıya, ortada düğüm atılıp pencerenin demirine bağlanmış. Solda küçük bir fırdöndü tutturulmuş.

Muhlis dilmaç benim yüzümü çekiyor yakından. Boynumda yeşil buff, saçlarım omuzlarıma salınmış dururumda. Arkada mantar koleksiyonu, iki çam kozalağı ve iki alçı maske. İşletme sahibi kendine alçı kalıplarda çeşitli çalışmalar yapmış. Pencerenin alt sol köşesindeki renkli horozdan anlıyorum bunu.

Datça da öğle yemeği yedikten sonra yola çıkıp iskelenin olduğu yere geldik. Bisikletleri park ederek gemilere binmeyi bekliyoruz.

Yolda oluşan ekip olarak küçük olan gemiye bindik. Bisikletleri dip tarafa doğru yerleştiriyoruz. Teknenin ismi Fahri Kaptan 1. Üst güverteye çıkış merdivenleri var iki yanda da. Güvertede oturma sandalyeleri görünüyor.

Teknenin üst güvertesine çıkıp oturuyoruz hep birlikte. Sırtımı kaptan köşküne dayayıp yanıma aldığım çantamdan kahve takımlarını çıkarıp kahve yapmaya başladım. Deniz dalgalı ve dalga önden vurunca güverteye deniz suyu da geliyor biraz. Sudan kendimi sakınarak ve ocak ile cezveyi elim ile sıkıca tutarak bir sağa bir sola dalgaların sallamasına uyum sağlayarak kahveyi dökmeden pişirdim. Yemeğin üzerine iyi gitti bu kahve. Her dalga vuruşunda tekneyi şöyle bir kaldırıp indirerek Bodrum’a doğru gitmeye başladık. Muhlis Dilmaç kamerası ile elçek yaparak resmimizi çekiyor. Hepimiz de gülerek poz veriyoruz.

Kahve faslından sonra takımları toplayıp çantama yerleştirdim. Artık Bodrum’a yaklaştık sayılır. Dalgaların boyu da küçülünce sallantı durdu. Sandalyelere oturup sohbet ederek zaman geçiriyoruz.

Bodrum evleri ve kalesi görüldü. Açıkta bir kaç yelkenli demirlemiş. Bodrum evleri yamaçlara doğru beyaz kutu şeklinde sıralanmış. Giderek kalabalıklaşan Bodrum bir gün gelecek karşıda görünen tepeler tamamen evler ve beton binalarla kaplanacağı kesin.

Limanın dışına taşmış yelkenli tekneler yan yana demirlemişler. Yelkenli direkleri uzun. Küçük dalgaların etkisi ile bir sağa bir sola yatıp duruyorlar. Aşağılarda belli değil sallantıları ama direğin tepesinde gözle görünür bir salınım var.

Tekne limanda iskeleye yanaştı. Bisikletlerimizi alarak karaya çıktık. Karaya çıkmamızın hayrına birileri sanki lokma döktürüyor. Biz de nasibimizi alıp bir kaç tane yiyoruz sıcak pişmiş, şerbetli lokmalardan.  Lokma döken arabanın önünde kalabalık lokma almayı bekliyor.

Ara sıra Bodrumda yaşayan bisikletçi abimiz Erdal Sıral bizim geleceğimizi bildiğinden karşılamaya gelmiş. Erdal abiyi epeydir görmemiştim, hasretle kucaklaştık birbirimizi görmenin sevinci ile. Erdal abinin digital makinesi ile hatıra resmi çekiliyoruz. Solda Sevil Doğrugüven, Bekir Kocamaz, Levent Sevil, Muhlis Dilmaç, ben ve Erdal Sıral.

Ayrıca Erdal abi ile birlikte yan yana resim çekiliyoruz bisikletim KUZ önünde. Sağda tekneler kıyıya bağlanmış, direkleri uzun.

Kocaman bir köy olmuş Bodrum sokaklarında bisiklet sürerek Bitez yalısında ki karavan kamp alanına geldik. Çadırları kurup yerleşiyorum. Yemek faslından sonra oturup sohbet ediyoruz ve çaycımız Aydan Çelik elinde askı ile çıkageliyor çaylarla. Biz de afiyetle içiyoruz çayları.

Turizmin patlattığı aşırı kalabalık yerde olmak zorundayız. Her taraftan gelen gürültü kulaklarımı rahatsız ediyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde çadıra girip yatıyorum ama uyumanın olanağı yok gürültüden. Bir yerlerden de sadece ritim sesi geliyor sürekli olarak. Daha önce de kalmıştım bu kampta, aynı duygularla yine kalmak zorundayım. Arkadaşlardan sürekli haber geliyor Şafak Omaç tan. Kendisi hala komada ama yaşamsal tehlikeyi atlatmış görünüyor. Elbette doktor Serhat’ın verdiği bilgiler ışığında arkadaşımın iyileşeceğine inanıyorum. Biraz moralim düzeldi, o yüzden dönmeyi düşünmedim İzmir’e. Turu tamamlamalıyım artık, gözüm arkada kalmadan. Bu düşüncelerle uykuya dalıyorum cıstak cıstaklar arasında.

Bu gün yaptığımız yol toplam olarak 35 Kilometre civarı

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 14. Gün

1 Haziran 2015 Pazartesi

14. Gün

Tefenni – Korkuteli – Antalya

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bır kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Gülüş bir yanaşımdır bir öbür kişiye;

Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye..

Anılarından kale yapıp sığınsa bile,

Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.

Özdemir Asaf

 

Öne çıkan görsel, Ferdimen ile yan yana, arkamızdaki çam ormana Güneşin son ışıkları vurmuş. Daha arkalarda Toros dağlarının zirveleri.

IMG_0124

Henüz palazlanmış sokak köpeğinin annesi ile birlikte her geçene havlaması kendi bölgesini korusa da beni rahat uyuttu diyemem. Ara sıra uykuya dalmam sabaha kadar geçen süre içeresinde toplam olarak bana yetti. Sabah işe gidenler geçip giderken bizim içeride olduğumuzu fark etmiyorlar bile. Sabah mahmurluğu, işe yetişme telaşı, her gün geçtikleri yerde etrafta değişik bir ortamına dikkat etmiyorlar bile. Kimse bakmadı dönüp te. Gün aydınlanır aydınlanmaz kalkıp sabah kahvaltısını hazırladık. Kahvaltıyı bir güzel yapıp mutluluğu ilişkilendirdik şairin isteği doğrultusunda. Sıra geldi toplanmaya, benim eşyaları toplamam Ferdi’ye göre her zaman olduğu gibi daha kısa sürdü.  Güneş panelini de bataryaya takıp kıytırığın üstüne düşmeyecek şekilde kancalı lastikle bağladım.

Artık yola çıkma zamanı. KUZ ve kıytırık hazır durumda.

20150601_091257

Tam harekete geçtik çorbacının önünden geçerken çorbacı bizi durdurdu. Nerden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz gibi sorularla tanıştık. Kendisinin kullandığı orta demir amortisörlü bisikletle şehir içinde ara sıra bindiğini belirtti. Bizi çorba içmeye davet etti dükkanına ama yeni kahvaltı yaptığımızdan isteğini teşekkür ederek geri çevirmek zorunda kaldık. Çorbacı ortamızda iki kolunu omuzlarımızda, birlikte resim çekiliyoruz.

20150601_091655

Yolumuzu ve hikayemizi anlatıp çektiğimiz resimleri facebooktan nasıl görebilirim deyip beni takip edebilirsin diye ismimi söyleyince anlamadı. Anlamayınca içimde ki formamda yazan ismimi göstererek anca anladı. Çorbacının  ismi Bekir Yıldıran. Cana yakın ve bizim gibi gezginlerle sohbet hoşuna gitti ama yolcu yolunda diyerek izin isteyip yola çıkmamız gerektiğini belirttik. Çorbacıya formamdaki ismi gösterirken üçümüz çekiliyoruz.

20150601_091704

Ana yoldan değil de daha kestirme bir yoldan gideceğiz Korkuteli’ne. Bu yolu pek kullanan yok o yüzden trafik gürültüsünden uzak olmak bizi rahatlatacaktır. Ana yoldan sapınca ilk köy karşımıza çıktı. Hüyük köyü az haneli küçük bir köy. Adını da yanında bulunduğu höyükten almış. Henüz küçük olduğundan köye giriş tabelası resmi değil. Kendileri yaptırıp dikmişler yol kıyısına. Köyü girişindeki tabela ile çekiyorum.

20150601_094038

Bir süre ovada gidiyoruz, 8 – 9 Kilometre civarı, hava açık. Bisiklet sürmek için harika bir gündeyiz. Yağmur yağma olasılığı yok. Yolumuz uzun ve 20 Kilometrelik bir tırmanış yapacağız. Sonrasında Antalya’ya sadece iniş olacak. düz olan yolda Ferdimen gidiyor. Biraz uzakta yokuşun dağlara doğru tırmandığını görüyorum.

20150601_095946

Ova bitti ve tırmanış başladı, vitesler küçüldü, tempo yavaşladı. Şimdilik eğim o kadar fazla değil. Ferdimen beni çekiyor yokuşa sarmış halde.

IMG_0014

Yolda gördüğümüz ilk çeşmede suları tazeleme ve kana kana su içme molası verdik. Çeşmenin aynası yüksek be şekilli yapılmış.

20150601_102053

Dün yağmur yağmasaydı büyük bir olasılıkla bu çeşmenin yakınında bir yerlere kamp atabilirdik. Bisikletlerimiz park etmiş, ben mataramı çeşmeden doldururken Ferdimen beni çekiyor.

IMG_0017

Bisikletler dağlara doğru bakıyor, “Ne rampalar çıktık, bu rampalar bize vız gelir” der gibiler.

20150601_103424

Rakım yükseldikçe kar çubukları yol kenarında görünmeye başladı. Demek kış aylarında buralara epey kar yağıyor. Araçların yoldan sapmamaları için iyi bir uygulama.

20150601_105442

Kent deresinin yanımızda aktığını görüyorum aşağıya doğru. Dere ta tepeye kadar bizimle beraber. Çakıllı dere yatağı ve bisikletimi çekiyorum.

20150601_110210

Daha önce denk gelmedi ama bisikletle turlara başladıktan sonra fark edebildim “Dikkat tepeden taş düşebilir” uyarı levhasını. İşte tam da uyarı levhasının önünde toprak kayması olmuş, yolun yarısını kapatmış durumda. Toprak kayması yeni olmuş henüz uyarı işaretleri konmamış. Zaten pek te araç geçtiği yok. Karayolları öğrenesiye kadar epey zaman geçecek belli.

20150601_110838

Yolun kıyısında kocaman yuvarlak bir kaya parçası bir anıt gibi duruyor. Yol yapım sırasında dozerin kıyıda bıraktığı belli oluyor.

20150601_111221

Yol kıyısında yıllık otsu bitki mor çiçeklerini açıp baharı karşılamak için. Henüz yaprakları yok ortada, sadece çiçekler var.

20150601_111419

Derenin yamacında küçük bir bahçe, bahçenin etrafı ulu kavaklar boy göstermiş. Bahçenin yanında 5 yada 10 dönüm tarla. Ekinler büyümekte, henüz diz boyu. Küçük şirin bir yer, acaba bir köylüyü geçindirmeye yeter mi? Zannetmiyorum. Kıt kanat, boğaz tokluğuna belki yeter bir kişi için. Büyük bir olasılıkla bahçenin sulaması dereden sağlanıyor. Etrafta pek ağaç ta görünmüyor, sadece küçük çalılar var. Adam çalışmış çabalamış küçük bir cennet bahçesine dönüştürmüş kırsal alanı. Böylelerine saygı duymak gerek. İnsan istedikten sonra neler yapmaz ki…

20150601_112811

Tırmanma devam ediyor, sık sık hem resim çekmek için hem de nefes dengeleme molası vererek çıkmaya devam edeceğiz. Ferdimen beni çekiyor. Ardımda çıktığım yokuş ve tepeler var.

IMG_0056

Yeni bir ile giriş yaptık, gerçi pek değişik bir şey olmuyor ama sınırlar ve tabelalar durumu belirtiyor. Şimdiye kadar geçtiğimiz iller aklıma geliyor. İzmir den çıktık yola, Manisa, Denizli, Burdur. Şimdi de Antalya sınırlarındayız. Bakalım bundan sonraki il neresi olacak.

20150601_120437

Anadolu’nun bozkır yapısı buraları sarmış durumda. Dağlar, tepeler tamamen ağaçsız bir durumda kıraç. Kıraç olması yerleşim yerinin de olmaması anlamına geliyor. En önemli etken de su kaynakları. Sadece yağan yağmur yada kar ile bitkiler yaşamlarını sürdürüyor. Yol kıyısında çeşme olmaması da bunun göstergesi. Zirveye yaklaştık demektir. Bisikletimin arkasındaki dağda mermer ocağı görünüyor.

20150601_121959

Önümüzde ki yokuşun son yokuş olduğunu tahmin ediyorum. Bakalım tahminlerim doğru çıkacak mı?

20150601_123834

Artık yaylada olduğumuzu gösterir tarla ve bahçeler görülmeye başladı. Küçük bir yalak buralarda su kaynağı olduğunu gösterir. Söğüt ağacı ve kavak ağaçları en önemli kanıtı.

20150601_124126

Sonunda en yüksek noktaya çıkmayı başardık. Ali Belindeyiz, rakım 1560 metre. Ferdi ile zaferimizi kutluyoruz. En yüksek zirvemize çıkmanın mutluluğu tüm yorgunluğumuzu alıyor. Zirveye yakın bir yerde Mersin den Yavuz arkamızdan bize yetişti. Salda festivalinde beraberdik, sonradan yola çıkmış. Yükü de yok, Antalya’ya gidiyor bizim gibi. Resmi çekmek için cep telefonumu veriyorum Yavuz’a. Sonrasında gitmesi gerektiğini söyleyip inişte basıp gitti. Bizim ise acelemiz olmadığından etrafı seyrederek, resim çekerek ineceğiz. Tabela önünde Ferdimen ile ellerimizi havada birleştirip poz vermişiz.

20150601_124922

Bizi buraya kadar çıkaran bisikletlerimiz KUZ ve kıytırık övülmeyi hakkediyor. Sorunsuz, sabırla, sessiz buraya kadar çıkardı. Bundan sonra da daha nerelere çıkaracaklar. Tabela önünde iki bisiklet.

20150601_125000

Artık yayladayız ve etrafta yayla evleri aralıklarla görülmeye başladı. Yavuz ile Ferdimeni çekiyorum. Yavuz buradan sonra basıp gidiyor Antalya’ya doğru.

20150601_132038

Yaylanın çimenleri yemyeşil düz arazide. Toroslar alabildiğine uzanıp gidiyor. Sağda bir tane top ağaç görülüyor. Geri kalan yerde ağaç yok.

20150601_132041

Bu evler de yazlık gibi site şeklinde yapılmış tek katlı. Yaz aylarında Akdeniz’in bunaltıcı sıcaklarından kaçıp serin yaylanın havasında yazı atlatıyorlar. Kış aylarında da kar tatili yapmaktalar ama uzun süreli değil.

20150601_132334

Artık inişteyiz Torosların zirvelerinden bereketli su kaynakları derelerin gürül gürül akmasını sağlamış. İndikçe su çoğalmakta.

20150601_132640

Karasal iklimden Akdeniz iklimine geçtik, Etraftaki çam ormanları bunu belirtiyor. Anadolu’nun iç kısımlarında bozkır havası etkisini burada kaybetmiş durumda.

20150601_133745

Yol kıyısında Ahlat ağacını Armut ile aşılamışlar yoldan gelip geçenler yesinler diye. Armutlar ham, henüz olgunlaşmadığı için yolcu hakkını alamıyoruz.

20150601_140817

Sorumsuz, hayın, ahlaksız bazı kendini bilmez çevre düşmanı cahiller burayı çöp ve moloz ile berbat etmişler. Yazıklar olsun. Hadi bir kaç çöp attın, doğa bunu zamanla yok edecek ama buraya atılmış çöp gören diğer sorumsuzlar devamlı buraya attıkları çöplerle yığın çoğalmakta. Doğa ne yapsın bu duruma. Yazık…

20150601_142052

Çamların arkasında gölet gibi su birikintisi görünüyor uzaklarda. Sonradan bunun Korkuteli baraj göleti olduğunu öğrendim. Demek gürül gürül akan dere boşuna akmıyormuş. Aşağısında kocaman bir barajı besliyor.

20150601_142115

İnişte olmamıza rağmen öyle kendimizi salmıyoruz. Ara sıra durup etrafı resim çekmeden geçemedik. Bisikletlerimiz bizi sakince bekliyor yol kıyısında.

20150601_143311

Korkuteli ufukta göründü, öğle zamanı yaklaştı. Karnımızın acıkması bunu gösteriyor. Bakalım bir varalım da Korkuteli’ne.

20150601_143711

Kısa sürede Korkuteli girişine geldik. Artık yeni bir ilin ilk ilçesindeyiz. İlçe bereketli ovaya kurulmuş ve bir çok tarım arazisi yerleşim yeri olduğundan yok olmuş durumda. Yanlış kentleşmenin sonucu. Etrafta dağların yamaçlarında kurulsaydı Korkuteli çayının bereketli ovasında ürün yetiştirilerek Ülke ekonomisine katkı sağlardı. Ama emlakçılar, müteahhit bozuntuları kolay yerde, fazla uğraşmadan düz ayak binaları dikmişler temeli sağlam olmadan. Tabelada yazan; Korkuteli, Nüfus: 52900. Tabelayı bisikletim ile çekiyorum.

20150601_144821

Şehrin sokaklarında ilerliyoruz yavaşça. Karnımızı doyuracak bir yer bakınarak ilerlerken merkeze yakın, çarşıda hem de yol kıyısında bir lokantaya oturduk. Yemekler nefis ve bol kepçe, porselen tabaklar kocaman öksüz doyuran cinsten. Bir tabakla iki kişi rahat doyar. Hem de hesaplı. Yemek ve bol salata ile karnımızı bir güzel doyurduk. Şehrin ana caddesinden bir manzara, arabalar, insanlar, bisikletle işini görenler.

IMG_0094

Yemeğin ağırlığı çökmeden yola çıktık, tabela gideceğimiz yönü belirtiyor. Antalya yönüne sapıyoruz. Tabelalar; sağa Antalya, sola Tefenni, Burdur yönünü gösteriyor. Ben yolun kıyısında gidiyorum.

IMG_0095

Henüz şehirde ilerlerken meşhur yanıksı dondurma yazan pastaneyi görünce merak edip durduk. Birer dondurma ısmarlayıp tadının nasıl olduğuna baktım. Dondurma is kokuyordu. Yedikçe tadına varıyorsun, öyle bir şey işte. Kendimi külahta dondurmam ile elçek çekiyorum. Arkamda dondurma külahları.

20150601_160104_HDR

Benim hoşuma gitti tadı ama Ferdi’nin pek hoşuna gittiğini söyleyemem. “Ne biçim tadı var, safi is kokuyor” diye düşüncesini belirtti. Sıcaklaşan havada dondurma yanık ve is koksa da bir nebze serinletti boğazımı. Garsondan dondurmanın hikayesini dinledim. Hikayesi şöyle;

“Vakti zamanında dondurma yapmak için süt tenceresini ocağa koyan usta çırağa süt kaynayınca ocağı kapat ve makinaya dök sonra makinayı çalıştır diye tembih edip bir süreliğine dükkandan ayrılmış. Çırak ta süt kaynadıktan sonra kapatmayı unutunca sütün dibi tutmuş. Çırak ne yapsın onca süt boşa gitmesin diye dibi tutmuş süt ile dondurma yapmış. Ustasına çaktırmadan dolaba koyup dondurduktan sonra satmaya başlamışlar. Dondurma öyle dışarıdan kokusu anlaşılmıyor. Usta da dondurmanın tadına bakmadığından anlamamış ilk önce. Dondurmayı alan ilk önce is kokusunu almış ama hoşuna gidince tekrar istemiş. Usta da dondurmayı beğenenlere anlam verememiş. Daha sonra yaptığı dondurma yanıksı is kokusu olmadan yapılınca dondurmayı alan müşteriler ustadan dünkü yanıksı dondurmadan istiyoruz diye söyleyince iş ortaya çıkmış. Çırağından ne yaptığını sorunca çırak ta “Usta sütün dibi tuttu ben de senin korkundan o sütle dondurmayı yaptım ondan olsa gerek” diyerek anlatmış olan biteni. Müşteriler de beğenince yanıksı dondurma ortaya çıkmış ve meşhur olmuş.”

Yanıksı dondurma külahları elimizde Ferdimen ile elçek çekiyorum bir poz.

20150601_160110_HDR

Korkuteli ana yolunda gidiyorum, hava masmavi, güneş tepede. Ferdimen beni arkamdan çekiyor.

IMG_0096

Korkuteli’nin başka bir meşhur ürünü varmış. Bunu kasabanın çıkışındaki dev mantar heykelinden anlıyorum. Kasabanın çoğu evinde bodrumlarda rutubetli ortamda kültür mantar yetiştiriciliği yapılmaktaymış. Kültür mantarı ile önemli bir gelir kaynağı yaratmış kasabalılara.

20150601_162440

Artık ana yolda, gürültülü trafikle beraber Antalya’ya kadar gideceğiz mecburen. Tabela sağa saparsak; Elmalı, Çavdır, Fethiye ve Denizli’ye gidileceği belirtilmiş. Düz olarak; Antalya yönünü gösteriyor. Biz düz gideceğiz. Ben önde gidiyorum.

IMG_0099

Dağların arasında geniş bir düzlük göründü. Arazi komple tarla olarak ekilmiş durumda. Etrafında, içinde herhangi bir yapı da bulunmamakta. Korkuteli daha geniş bir düzlükte kurulmuş, burada ise sadece tarım arazisi olarak kullanıldığından sevindim. Düşünün bu arazinin binalarla kaplı olduğunu.

20150601_170109

Düzlük bitti, önümüzde hafif bir rampa görünüyor. Daha henüz çıkmadan ön tekerlekte bir çalı takıldığını görüp sol ayağımla atayım diye uzatınca maşa demiri arasında tekerleğin telleri ayağımı kaptı birden bire. Haliyle ayak girince hop yana devrildim bisikletle beraber. Süratli olmamam nedeni ile fazla bir hasar oluşmadı. Hemen ayağımı aradan çıkarıp bisikletimi kaldırdım. Ayağımda hafif bir sıyrık dışında herhangi bir şey yok. Tekrar bisiklete binip yoluma devam ettim. Ferdimen durumun farkında değil, önde gidiyor.

20150601_174410

Bisikletin bir DEVRİM olduğunu düşünüyorum. İnsanlığın tekerleği bulduktan sonra yaptığı en büyük icat bisiklettir. Kim ne derse desin bisiklet bir DEVRİM’dir. Yazılan yazıda TEK YOL DEVRİM yazsa da biz zaten o yoldayız. İşin garip tarafı zaten Devrim’e gidiyorduk. Bisikletim ile betondaki Devrim yazısını çekiyorum.

20150601_180150

Toros dağlarının zirvelerinde bisiklet sürmek ve aşmak güzel bir duygu. Zirve her zaman kayalık olur, biz de kayalık olan geçide doğru tırmanıyoruz.

20150601_180438

Hafif olsa da rampa çıkmaktayız bir süredir. Rampanın sonunda iyi bir iniş olacağını tahmin ediyorum. Yol tabelası sağa dönemeç olduğunu belirtmiş.

20150601_183020

Rampa sonunda bitti, Tahtalı belinde 970 metre rakımda durup bir resim çekiyorum. Bu gün ikinci beli aşmaktayız. Tabela ile bisikletimi çekiyorum Yol burada daralıyor uyarı tabelasına göre.

20150601_183726

Dağlar fazla yüksek olmasa da yalçın kayalıklarla kaplı dorukların yanından hızla aşağıya bıraktım kendimi. O kadar rampa çıktık artık ödül pedal çevirmeden kendiliğinden inmek.

20150601_184533

Kendimizi öyle salmıyoruz paldır küldür. Torosların her tarafı ayrı bir güzel, sıradağlar alabildiğine uzanınca  manzara sürekli değişmekte. Bu güzellikleri kaçırmamak gerek. Yokuş yukarı çıkarken Ferdimen beni hep geçip beklerken buluyorum. Yükü az olunca ben kıytırıkla tın tın çıkmaktan gerilerden gelerek anca yetişebiliyorum. Ama inişte ağırlık bu kez hızı değiştiriyor, Ferdimenden  daha hızlı iniyorum. Ağırlıktan ivme fazla olunca ben de bırakıyorum. Kıytırık ta ardım sıra ip gibi sarsmadan geliyor. Torosların kayalık zirvelerini çekiyorum.

20150601_184806

Güneş ufukta iyice alçaldı, tepelerin gölgeleri üzerimizde. Çam ormanına vuran güneşin son ışıkları manzarayı daha da güzelleştiriyor. İşte burada Ferdimen tripodu kurarak manzarayı ölümsüzleştiriyor prodüksiyon kurgulayıp. Sanatçı olmak ayrı bir şey. Ferdimen ile yan yana, arkamızda çam ormanları ve Toros dağlarının zirveleri. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0124

Sonrasında yine kendimi salıyorum, Ferdimene azıcık avans veriyorum önden gitsin diye. Resmini çekmek için durunca ara da açılsa da nasıl olsa yetişirim. Fizik kuralları benden yana nasıl olsa. Ferdimen beniz bir zirvenin altında giderken çekiyor.

IMG_0125

Dikkat yabani hayvan çıkabilir uyarısı ile karşılaştım. Ceylan çıkabilir uyarısı her zaman karşıma çıktığından alışkınım ama ilk defa domuz çıkabilir uyarısını görüyorum. Demek buralarda fazla domuz var anlaşılan.

20150601_185843

Hızlı ve sert iniş kayaçların derin yarıklarından devam ediyor. Her dönemeç değişik doğal kompozisyon ile karşılamama neden oluyor. O yüzden birden bire frenlere asılıp kısa sürede duruyorum bu manzarayı kaçırmamak için. Resim çekerken de hiç bir aracın kadraja girmemesine dikkat ediyorum. Yolda sadece kendi gölgem var.

20150601_190303

Birileri bir yolunu bulmuş ormanın kıyısına molozları dökmek için. Bu duruma pek te engel olunamıyor. İnsanlara ahlak ve vicdan yüklemesi yapılmadan geçeceğe benzemiyor bu hastalık.

20150601_190315

Güneş ışınları ve gölge oyunları sürekli karşıma güzellikleri görmeme neden oluyor. Biz şu anda gölgedeyiz ama karşıdaki dağın zirvesi gölgeli, Güneşli kayaların şekline göre. Ben önde gidiyorum.

IMG_0137

Doğal oluşmuş derin yarıklar biraz kırılarak geçide dönüşmüş durumda.

20150601_190729_HDR

Dağların zirveleri ve gölge oyunları eşliğinde gidiyorum. Anlaşılan Arap yarımadası Anadolu’nun altına girerken kıyıları iyice kabartmış. Bizler bu kabarmayı gözlemleyemeyiz kısa ömrümüzde ama binlerce yıl sonra bu manzaranın değişeceğine eminim.

20150601_191404

Antik kent kalıntılarının kale duvarlarını görünce duruyorum. Yakınlarda bulunan Termessos antik kentine ait olmalı.

20150601_192002

Binlerce yıl önce buradan yol geçtiği anlaşılıyor. Geçit surlarla kapatılmış ve kontrol altına alınarak gelip geçenler öyle kolay Antalya’ya inememiş. Şimdi ise rahatça antik yoldan geçebiliyorum. Romalı nöbetçi askerler yok görünürde.

20150601_192009

Surları geçtikten sonra düzlüğe iniyoruz, artık pedal çevirmeye başladık. Döşemealtı ilçesine geldik, yol ayrımındayız. Aynı zamanda gördüğümüz kale kalıntılarının antik kenti olan Termessos girişi de buradan.

20150601_192328_HDR

Yolumuza düz devam ediyoruz çam ormanı içinden. Yol ormanı ikiye bölmüş durumda, ormanın içine girilmesin diye tel örgü ile kapatılmış. Ferdimen bana ağaçların arasında bir geyik gördüğünü söyledi. Durup ormana bakmaya başladım ama Ferdimenin dediğine göre geyik hemen ağaçların arasında gözden kaybolmuş. Fazla durmanın anlamı yok ilerlemeye başladım, bir taraftan da sürekli ormana bakıyorum. Acaba geyiği görebilir miyim diye. Anlaşılan geyiğin bana görünmeye niyeti yok. Elbet bir gün göreceğime eminim, daha zamanım var demek ki. Umutla bekliyorum. Sağdaki tabelada; Ormanı bekçi değil, sevgi korur yazılmış.

20150601_192916_HDR

Daha önce geldiğimizi haber vermiştim İlkay arkadaşıma. O da mesaiden sonra arabası ile bizi karşılamaya gelmiş. Tam da Antalya giriş tabelasının önünde. Tabelada; Antalya, Nüfus: 1204000, Rakım: 39 yazılmış. Hasretle kucaklaşıyorum, özlemişiz birbirimizi. Ferdimen ile tanıştırıyorum İlkay’ı.

20150601_194903

İlkay eşyalarımızı almak istiyor ama artık alıştık deyip vermiyoruz. Güneş battı bu ara, akşam olmak üzere. Batarya şarj olmuş, güneş panelini toplatıp çantama yerleştiriyorum Artık endişeye gerek kalmadı, İlkay’ın evinde kalacağız bu gece. Ferdimen henüz kararmadan beni bisikletimle çekiyor. Arkamda İlkay’ın arabası duruyor.

IMG_0149

İlkay arabası ile arkadan bizi takip etti bir süre ana yolda. Kestirmeden ara yollara sapınca öne geçerek yolu bize göstererek gidiyoruz. Artık hava zifiri karanlık oldu. Bir de orman yolunda gidiyoruz, asfalt ta bitti. Toprak yolda karanlıkta ormanın içindeyiz. Arka yollardan ormanın içinden geçerek Varsak Karşıyaka mahallesine doğru giderken bir devriye polis arabası bizi durdurdu. Nereye gittiğimizi sorunca Aklımda kalan Karşıyaka mahallesi deyiverdim. Gecenin karanlığında iki bisikletli, iki uzun saçlı görünce karşılarında şaşırdılar tabi ki. Kimliklere baktıktan sonra bıraktılar. İlkay’ı ise durdurmamışlardı. Gelmediğimizi anlayınca beklemiş bizi. Gelir gelmez yolumuza devam ederek İlkay’ın evine geldik. Evleri müstakil, ormanın kıyısında. Bisikletleri bahçeye park edip İlkay’ın annesi, babası ve kız kardeşi bizi sofrada beklerken bulduk. Onlarla tanışıp hemen yemeğe başladık. Karnımız da iyice acıktı doğrusu. Yemeğin ardından kahve takımımı çıkarıp keyif kahvesi pişirip sohbet ederek içtik Akdeniz akşamında.

Sonrasında sıcak birer duş iyi gitti doğrusu. Yatağa huzur ve dingin girmenin rahatlığı ile hemen uykuya daldım

Bu gün biraz fazla yol yapmışız, rampadan daha çok iniş olması nedeni ile bu kadar yol yapabildik.

Bu gün yaptığımız yol 117 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 10. Gün

10 Nisan 2014 Perşembe

Ayazma – Kaz dağının öte yüzü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ACIGÖL’de

Dedi ki neredesin sen?

 Dedim ki gitmek gerekti

 Dedi ki sen yokken ….

 Dedim ki ben olmasam da olur

 Dedi ki oldu, güneş doğdu-battı

Dedim ki gitsem de sende doğan pınara, batan güneşe gelirim

 Dedi ki güneşim de pınarında senin gözünde, gönlünde. Nereye gitsen gelir senle.

Esmaeseraçıkgöz

 

Öne çıkan görsel, Dağdan akan dere çağlayıp akarken ben bisikletim KUZ ile geçiyorum. Derede bir kaç kuru dal var.

1601094_10152336428234861_1298975074120669047_n

Güzellik havuzunda buz gibi suda yıkanmam tüm yorgunluğumu aldığından gece misler gibi uyudum. Ormanda temiz havada uyumak şehirde uyumaktan daha kısa oluyor. Şehirde ne kadar uyursan uyu kirli havada soluduğun oksijen miktarı az olduğundan yorgun uyanıyorsun. Ama burada kısa süre de uyusan temiz oksijen vücudunu temizleyip dingin kalkmanı sağlıyor. Bu sabah öyle dingin, uykumu almış olarak kuş cıvıltılarıyla uyanıyorum. Bu gün zorlu olacak, bakalım dengesiz bizi nerelere götürecek? kim bilir!!

100420146499

Çadırları toplayıp bisiklete bagajları yükledik. Güzel bir kahvaltının ardından yola çıkma zamanı. Yolun sağında duvar, çam ağaçları ve çiçek açmış elma ağacı.

100420146500

Dün buraya, güzellik havuzuna girmiştim. Tahta köprüden aşağı dökülen suyu bir süreliğine seyrettim. Kaz dağlarında o kadar su var ki hiç tükenmeden sürekli akıyor dereler. Ta denize kavuşasıya kadar.

100420146501

Ayazma dan Evciler köyüne hızlıca iniyoruz. Zaten yol sadece iniş. Evciler köyünde alış veriş yapıp eksiklerimizi tamamladık. Bolca ekmek almayı ihmal etmedik. Ne olur ne olmaz Kaz dağlarında kaybolabiliriz belli mi olur. Tek çam gövdesi uzun, aşağıda kavak ağaçları ve elma bahçeleri.

100420146502

Çam ormanı içinde giden yol.

100420146503

İşte Kaz dağları, antik çağın İda dağı. Görkemli görünüyor, bereketli ormanları bir çok canlının yaşam kaynağı durumunda. Biz de biraz olsun faydalanıyoruz İda dağlarından. Evciler köyünde Sarıkız yolunu soruyoruz her kes değişik cevap veriyor. İrfan da Çavuşlu köy yolundan gitmeye karar verince peşine takılıyoruz.

100420146504

Çiçek bürümüş elma bahçeleri arasında ilerliyoruz. Bir süre asfalttan gittikten sonra Kaz dağlarına doğru toprak yola girdik. Artık dağlarda asfalt olacak değil ya. Zaten olması da gerekli değil, toprak kalsın. Biz toprakta da süreriz bisikletleri. Çiçek açmış elma ağaçları arasında bisiklet sürüyoruz.

100420146506

Elma bahçeleri arasında giden yol birden bire bitti! Hadi bakalım ne olacak şimdi ? Elma bahçelerinin ortasında kaldık. İlerisi de görünmüyor…

100420146511

Elma da bu yıl bereket var, çiçeklerinden belli oluyor. Tomurcuk halinde pembe olan dış yüzeyi çiçeğin taç yaprakları açınca bembeyaz bir gelinlik gibi görünüme dönüyor. Bu harikulade olayın evrelerini aynı anda görmek olası. Tanrının insanlara bahşettiği en güzel meyve de elma. Hatta din kitaplarında bahseder Adem ve Havva yasak olan elma yüzünden Cennetten yeryüzüne kovulurlar.  Belki de yemeselerdi elmayı bu kadar çok yenmezdi. Dünyada en çok tüketilen meyvelerin başında elma olduğunu biliyor muydunuz.

100420146509

Artık yapacak bir şey yok geri dönüyoruz. En arkadan gelmemden ötürü bu kez en öndeyim. Yine en önde dengesiz İrfan geliyor. Kendimi ve arkamdakileri elçek çekiyorum.

100420146510

Ardından diğerleri geliyor, Mustafa, Hakan ve Özcan.

100420146511

Dengesiz yolu şaşırdı, ama olabilir her ne kadar dengesiz olsa da o da bir insan eninde sonunda. Sevinçle onu takip ederim, her zaman beni en güzel yerlere en güzel yerlerden götürmüştür. Ona güvenim tamdır ve şimdiye kadar çok güzel maceralarımız oldu. Bu da maceranın bir parçası. Yaşamak gerek…

100420146512

Mustafa da sessiz ve sakin başına neler gelecek diye bizlerin peşinde bisiklet sürüyor. Mustafa’nın bu durumdan hiç şikayet etmediğini, hatta hoşuna bile gittiğini tahmin ediyorum. Zaten macerayı seven biri, Bana katılmak için ilk görüşmemizde her türlü yola geleceğini sezmiştim.

100420146513

Papatya gibisin beyaz ve ince,

Deli oluyorum seni böyle görünce.

İsmin dudaklarımı yakıyor neden ?

Papatyam seni özlüyorum..

Hep elma ağaçlarının çiçeklerini çekecek değilim ya biraz da papatya çiçeklerini yakından çekeyim bari.

100420146515

Neyse sonunda doğru yolu bulduk galiba. Orman yolu olduğu belli oluyor. Çam ağaçları bunu gösteriyor. Yola ilk başladığım yerden itibaren her kavşakta nereye gittiğimizi not ediyorum. İlk sapakta sola girdik, bunu defterime not ettim. Geri dönmek zorunda kalırsak gerekebilir.

100420146516

Artık doğa ile baş başayız ormanın içinde. Toprak yol gayet düzgün, yerde araç tekerlek izlerini görüyorum. Araç görmesem de demek ki buradan araç geçiyormuş.

100420146517

Mustafa ağır ağır geliyor peşimizden.

100420146518

Kavşakları defterime not etmeye devam ediyorum. Gerçi araç izleri gideceğimiz yola doğru. Diğer yolda hiç araç izi görünmüyor.

100420146519

Akan sularda durup dinlenmek gerek. Hem suları tazeliyoruz hem de nefesler normale dönüyor.

100420146520

Mustafa da akan dereden suyunu doldururken papatya çiçeği ile birlikte çekiyorum.

100420146522

Ağır tempoda çıkmaya devam. Önümde Hakan gidiyor.

100420146523

Dağa çıkan yol kıvrıla kıvrıla eteklerin yamaçlarında. Yukarıda kıvrılmış yolda ağaçların arasında çıkan bir bisikletçi.

100420146524

Yollar çatallanıyor sürekli, ormancılar her yana olası bir yangına ulaşabilmek için yapmış. Ayrıca orman gençleştirme çalışmalarında yaşlı ağaçları kesip bu yollardan aşağı indiriyorlar.

100420146525

Dört yol ağzına geldik, nereye gideceğimizi tahmin etmeye çalışıyor İrfan. Araç izleri sağa doğru gidiyor ama doğru yol mu? belli değil. Sağa gitmeye karar veriyoruz. Dört yol ağzında arkadaşları çekiyorum.

100420146526

Çam ağaçları kalem gibi uzun ve düz. O kadar sık dikilmiş ki ağaçların gövdeleri göze görünüyor sadece.

100420146527

Çam ağacı dışında ki ağaçlar yapraklarını dökmüş. Şimdi ise baharın coşkusuyla yeni yaprak açmaya başlamış bile.

100420146528

İki dengesiz bazen geride kalıyor, böylece resimlerini çekmeye fırsatım oldu.

100420146529

Yol boyunca çeşmelere denk geldik. Hepsi de şarıl şarıl akıyor. Suyumuz bittikçe takviye yapmaktan da durmuyoruz mataralarımızı. İrfan çeşmenin yanından geçerken.

100420146530

Tırmanış devam ediyor.. Ağaçların arasından bisikleti ile geçen arkadaşı çekiyorum.

100420146533

Bazı dereler de bol su var, durup resmini çekiyorum. Ormancılar künk koymalarına rağmen bir şekilde tıkanmış. Dere dışarıdan, yoldan akmakta.

100420146534

İşte bu dereden geçerken İrfan benim resmimi çekiyor çaktırmadan. Bu resmi sonradan gördüm. Fakat ne kadar dengesiz olsa da sanatçılık var İrfan da. Güzel estantaneler yakalamaya çalışır ve harika resimler de çeker. Bu da onlardan biri, tam kapak resmi. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1601094_10152336428234861_1298975074120669047_n

Kavşak ve sola dönüş, zaten araç izleri o yönde.

100420146535

İşte bisiklet bizi böyle yerlere, böyle güzellikleri görmemize neden oluyor. Ormanda ki yaşam öyle güçlü ki insanlar ne yaparlarsa yapsınlar kendi kanunları geçerli. Yol dozer ile açılıp taşlı topraklı olmuş. İşte orman bitkisi tohumu tam yolun ortasına gelip yeşermiş. Baharın etkisi ile mor çiçeğini de açmış durumda. Sanki yapılan yola meydan okurcasına;

“İşte ben her yerde çiçek açarım, küçük te olsam ben ormanım. Yaşam benim.”

Tek yapraklı mor çiçek ve bisikletim KUZ.

100420146536

Çam ormanı içinde kaybolduk sanki.

100420146537

Yol kıyısında genç çam ağaçlarının yapraklarının yeşil tonu tazeliği belirtmiş.

100420146538

Kalem gibi düz olan çam ağaçlarının boyu o kadar uzun ki gökyüzünü çok az görebiliyorum.

100420146539

Ormanda ki yaşamın içinde çam kurtları yoldan başka bir çam ağacına gitmeye çabalıyorlar. Bu kurtlar çam ağaçlarına büyük zarar veriyor. Eğer mücadele edilmezse ormanı kurutur bu küçük canlılar. Ormancılar çam kurtlarına karşı çeşitli tuzaklar kurarak ormanı bir şekilde koruyorlar. Tabi ki her tarafa yetişmek imkansız. Bazı yerlerde çam kurtları görmemiz mümkün.

100420146540

Yol kıyısında park etmiş KUZ sakince beni bekliyor.

100420146541

Artık bir yerde karnım iyice acıktı. Hep beraber durup karnımızı doyurmak için ekmek, konserve, zeytin, peynir yiyerek açlığı bastırdık. Üstüne bir de neskafe içmek iyi geldi doğrusu. İrfan da bisikletini yolun kıyısına, tam da ucuna park etmişti. Birden bire Mustafa “Eyvah gitti” diye bağırmaya başladı. İlk önce ne olduğunu, niye öyle bağırdığını anlayamadım. Meğerse Mustafa yol kıyısında duran İrfan’ın bisikletinin aşağıya düştüğünü görmüş. O yüzden heyecanla bağırmaya başlamış. Yamaçtayız ve yamaç ta dik. Hep birlikte koşarak bisiklete baktık. İrfan’ın bisikleti 15 – 20 metre aşağı takla ata ata yuvarlanmış bir ağacın gövdesinde durmuş durumda gördük. Hemen bisikletin yanına indik. Bisiklette görünen bir şey yok. El birliği ile yukarı çıkarmaya başladık. Ben aşağı inmeden önce bir resim çekiyorum önce sonra yardıma başladım. Üç kişi bisiklet başında, Mustafa yanımda, yardıma iniyoruz.

100420146542

Bağıra çağıra ite kaka neşe içinde yukarı, yola çıkmaya çabalarken dengesiz birden bisikleti bırakıp yukarıdan resmimizi çekmeye başladı. Eh resim olunca her durumda poz vermek gerek. Bu da bize tatlı bir anı olarak kaldı. Bisikleti kontrol ettik, herhangi bir arıza, kırık yok şükürler olsun. Yoksa onaramayacak bir arıza durumunda bisiklet elde epey yolumuz yayan olarak sürecekti. Dört kişi bisikleti iterken.

10176124_10152336434504861_5846232510678981741_n

Yemekte harcadığımız suları tamamladık çeşmenin birinde. Çeşmenin başında bisikletler, çeşmeden taşan sular yol kıyısında kendine küçük bir yatak yapmış bile.

100420146544

Derme çatma ağaçtan yapılmış eserler gördük. Dibinde de çeşme var. Durup mola veriyoruz çeşmenin başında. Mustafa yanıma gelince  “Urim baba yukarıdan sana doğru bir domuzun geldiğini görünce bağırdım domuza. Domuz da yönünü değiştirerek sana doğru gelmekten vaz geçti” dedi. Ben de “Hiç farkında değilim” dedim. Şimdiye kadar domuz dahil hiç bir hayvan rahatsız etmedi ve saldırmadı ormanın içinde. Yollarda sadece köpeklerin saldırılarına karşılaşıyorum. Eh onları da bir şekilde defediyorum. Çeşmenin başında otururken beni çekiyorlar.

100420146547

Bir ağaç diğerlerine göre epey uzun, başı göğe ermiş. Resmi çekerken gök yüzüne bakınca bulutların çoğaldığını görüyorum. Umarım yolda yakalamaz yağmur.

100420146548

Ormancılar kesilen ağaçların tomruklarını yol kıyısına dizmişler. Burada biriktirip işlenmek üzere sanayiye götürülmeyi bekliyorlar.

100420146549

Yine bir kavşak, ilk önce Mustafa durup bizi bekliyor. Sağa giden araç izlerini takip ediyoruz.

100420146550

Karşımıza başka bir kavşak çıkıyor. Bu kez İrfan tecrübelerine dayanarak durup etrafı incelemeye başladı. Diğer giden yolları kontrol etmek için keşif yapmak için yanımızdan ayrıldı. Biz de onu bekledik bir süre. Geldikten sonra “Bu yöne gideceğiz” dedi. Rehberimiz o olduğuna göre takip ediyoruz İrfan’ı.

100420146551

Henüz bahar aylarında olmamız dolasıyla piknikçileri görmesek te ormancılar uyarı levhası asmışlar ta buralarda. Her yerde olduğu gibi buraya da çöplerini bırakıyorlar demek ki. Yoksa uyarı levhaları ormanda yaşayan hayvanlar için konmamış. Zaten orman hayvanları insanlar gibi çöp üretmiyorlar ki.

100420146552

Birden bire karşımıza ormanın içinde bir gölet beliriyor. Büyük bir olasılıkla orman yangın ekibi için yapılmış. Dağlarda çıkabilecek bir yangını söndürmek için yangın helikopterleri buradaki suyu kullanıyorlar. İyi bir düşünce. Umarım hiç yangın çıkmaz.. Bu gölette hayvanların sulama göleti olur. Buradaki çam ağaçlarının rengi daha koyu. Demek ki çok kar yağıyor. Kaz dağının zirvesi bulut ile kaplandı. Dağ bulutu tuttuğuna göre kolay kolay bırakmaz. Hadi bakalım hayırlısı…

100420146553

Eyvah haydutlar yolumuzu kesmiş. Ne yapacağız şimdi?  Çam ağacını kesilip yolu tamamen kapatmışlar.

100420146554

Neyse haydut maydut yok şimdilik. Kesilmiş ağacın etrafından dolanıp yola giriyoruz. Az ileride 2 tane bina görünce durup incelemeye başladık. Tabelada yazdığına göre Düden alanı dedikleri yerdeyiz Rakım da 1270 metre. Bayağı çıkmışız. Binalarda ve etrafta kimseler yok, terkedilmiş. Yada yangın zamanı değil, henüz yangın ekibi iş başı yapmamış. Yangın ekipleri Mayıs ayının sonlarına doğru, havalar iyice ısınıp otlar kuruduktan sonra iş başı yapıyorlar. Binanın kapısı da yok, içine girip baktık. Bomboş, pislik içinde, yan odada ocak var. Daha önce ateş yakmışlar bu belli.

100420146555

Hakan ve Özcan bizden biraz ileride gidiyorlardı. Burada durup etrafı inceledikten sonra tam hareket edecekken birden bire yağmur başladı. Bisikletlerimizle birlikte fazla ıslanmadan binanın içine girdik. Binanın içinden ormana yağan yağmuru çekiyorum. Hava mis gibi, çam ve ot toprak kokuyor.

100420146556

Bir süre sonra yağmur şiddetini iyice arttırdı. Bizden fazla uzaklaşmamış olan Hakan ve Özcan geri dönerek yanımıza geldiler.

100420146557

Baktık ki yağmur devam ediyor yan tarafta bulunan odunları fazla ıslanmadan içeri alıyoruz. Belli değil ne kadar süreceği yağmurun. Yağmurun şiddetinden sis gibi oldu ortalık. Binanın yanında beton dökülmüş, üzerine demirden çardak yapılmış.

100420146559

Yağmur uzun süreceğe benziyor. Hiç durmadan aralıksız yağdığından öylece binada mahsur kalmış gibi bekliyoruz. Hava serinlemeye başladı, yağmur kendini doluya bıraktı. Resimde dolunun izleri belirgin görünüyor.

100420146561

Ortalık birden bire beyaza bürüdü dolu taneleri ile. Hava birde başka bir ortama dönüştü. Kaz dağının tepesindeyiz, ne olacağını kestirmek güç. Dolunun yağışını izliyoruz sadece.

100420146562

İşte bahar aylarında sarı çiçekler böyle olaylarla karşılaşıyor. Herhalde alışkın olmalılar ki başları dik dolu umurlarında değil sanki. Beyaz dolu taneleri arasında sarı çiçekler.

10155357_10152336444174861_2502089116309977292_n

Saat öğlen biri geçti, hatta ikiye geldi sayılır. Bu yağmurda fazla gidilmez deyip binanın içinde kalmaya karar verdik. Bu gece buradayız, kamp atacağız mecburen. Yarın Allah kerim. İçerisini şöyle bir temizleyip toparladık. Ardından çadırları kurduk, içerisi geniş. Beş kişi için rahatça kalabilecek kadar yer var. Ardından ocağa odunları verip ateş yaktık bir güzel. Serin olan havada fazla üşütmeden ısınmak gerek. Yanan odunları yakından çekiyorum.

100420146563

Yağmur yağmaya devam ediyor.

100420146564

Akşam olmak üzere, hala yağmur yağıyor. Hiç kesmedi. İyi ki yola devam etmedik yoksa çamura saplanacağımız kesin. Yağmurda da kamp atmak kolay değil. Burada kalmakla hiç olmazsa ıslanmadan kapalı bir yerde kampımızı attık. Biraz şanslı mıyız ne?

100420146565

İyi ki odunları ıslanmadan içeri taşıdık. Odunumuz bol, sürekli ateşi besliyoruz. Ateş içimizi ısıtıyor alevleri seyrederken.

100420146566

Ateşin karşısına oturmuş 5 mahzun. Elçek ile kendimizi çekiyorum.

100420146567

Odunlar da bir güzel yanıyor ki seyretmeye doyum olmuyor. Ateşin sanki bir büyüsü varmış gibi.  İnsan bir türlü karşısından kalkmak için çaba sarf etmeden öylece hayallere dalmaktan kendini alamıyor. Boşuna ilk insanlar ateşe tapmamış.

100420146569

Herkes nevalesini çıkarıp ortaya döktü. Ortak yemek makarna ve ton balığı. Bir güzel karnımızı doyurduk afiyetle. Ardından çayı demledik odun ateşinde. Çay da pek güzel oldu hani. Odun lezzeti var sanki. Çaydanlık ateş üzerinde ve yanında odunlar yanıyor.

100420146570

Hava kararmaya yüz tuttu ve yağmur yağmaya devam ediyor. Ne bereketliymiş bulutlar. Bu kış fazla yağış almadı. Dereler, kaynaklar pek coşkulu değildi bu baharda. Daha çok yağması gerek. Dün Ayazma da gördüğümüz suyun gözü akmıyordu. Yağışın az olmasından dolayı çoğu su gözlerinden su çıkmıyor. Kocaman Kaz dağları, tüm heybetiyle kilometrelerce alanı kaplıyor. Yağan bu yağmurlar dağın derin çatlaklarına dolarak muazzam bir su deposu haline geliyor. Çatlaklarda biriken milyonlarca ton su yavaş bir şekilde çatlakların ucunda su gözlerinden fışkırarak dereleri ırmakları oluşturuyor. İşte bu yıl dağın suları azalması dolayısıyla bazı kaynaklar kurumuş durumda. Bizler burada mahsur kalsak da yağmurun yağmasına seviniyorum. Hava kararmadan dışarısını, ormana yağan yağmuru son bir kez çekiyorum.

100420146571

Sıra geldi urimbaba’nın kahvesine. Köz ateşi olur da kahve olmaz mı? Hemen kahve takımını çıkarıp üç kişilik kahveyi cezveyle birlikte közün üstüne sürüyorum. Közün ağır ateşinde kahve pişmeye başlıyor. Zaten kahvenin lezzeti burada, ağır ateşte pişireceksin.

100420146572

Üç fincan da hazır, diziliyor cezvenin karşısında. Fincanlar pek se sabırsız. Bir an önce kahvenin pişmesini istiyorlar. Durun bakalım, urimbaba kahvesi öyle aceleye gelmez. Biraz sabır.

100420146573

Sabırla pişen urimbaba kahvesi herkese nasıp olmaz. Şanslı olan iki kişi içebilir. İlk önce doğal olarak İrfan ve Mustafa içiyor. Kahveler içildikten sonra diğer şanslı iki kişi olan Özcan ve Hakan da kahveden nasibini alıyor. Keyfimizin kahyasına bu akşam diyecek yok. Cezve ve köpüklü kahve dolu üç fincan.

100420146574

Gecenin ilerleyen saatlerinde ateş köze dönüştü. Sadece közden yayılan ışıkla aydınlanıyor bulunduğumuz yeri. Ateşin karşısında başımızdan geçmiş ilginç hikayeleri anlatmakla geçiyor zaman. İnsan gezgin olunca anlatacak hikayeleri de çok oluyor.

100420146575

Hikayelerimizin ardından herkes çadırına girip uyuyor.

Bu gün büyük bir çoğunluğu kaz dağlarına tırmanmakla geçti. Yağmur yağması erken kamp atmamıza neden oldu. Islanmadığımıza şükür ediyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 30 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc