Etiket arşivi: dut

Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes 4. Gün

28 Nisan Cumartesi

(K arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Yenipazar – Buharkent – Tosunlar köyü

(Resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir)

 

“Farzet hiç ayrılmadık
Gözümde tütüyor
Gözümü tütsülüyorsun hala
Hep birlikteyiz sanki
Seninle ben ve DÜNYA”

Can Yücel

 

Öne çıkmış olan görsel, eğimi fazla olan su kanalından çağlayarak akan su köpürerek geniş bir kanala hızlıca dökülüyor.

20180428_123134_HDR

Yumuşak yatakta, duş alınmış olarak uyumanı verdiği rahatlıkla sabah erkenden uyanıyorum gün ağarırken. Dağınık olan eşyaları toplamaya başlıyorum. Odanın penceresindeki perdede bisiklet deseni basılmış. Altına da iki çanta yerleştirilmiş ve bisikletle seyahat etmeyi anlatıyor sanki. Güneş arkadan vuruyor perdeye.

20180428_075303_HDR

Otelde kimse olmadığı için hazırlanıp dışarı çıktık. Kahvaltıyı yolda yapacağız. İki katlı oteli dışarıdan resmini çekiyorum. Üst katlardaki odaların balkonları var. Üst katta duvara altın yaldızla boyanmış Osmanlı tuğrası konulmuş. Balkon korkulukları ve çerçevesi altın renge boyalı. Alt katta mescit bölümü var. Bisikletlerimiz park edilmiş durumda.

IMG_2426

Anahtarları benzincideki görevliye verip yola çıktık. Kasabanın meydanına gelip Yörük Ali Efe’nin heykelini gündüz gözüyle çektim. Heykelin etrafı çiçeklerle bezenmiş. İlerideki binaya büyükçe bir Türk bayrağı asılmış. Burası aynı zamanda kavşak, tabelada sol tarafı Sultanhisar -Aydın – Denizli yönünü. Düz olarak Bozdoğan – Kavaklıdere yönünü belirtmiş. Biz düz gideceğiz.

20180428_081413_HDR

Belediye önündeki geniş meydanda deve heykeli konulmuş. Eskilerden kervanlarda develerden yararlanırmış. Buralarda hala deve yetiştirenler var ve her yıl deve güreşleri olur. Mermer plaka döşeli meydanın ortasına bir köpek yatıp uyuyor.

IMG_2429

Yenipazar içinden bir çay akıyor. Kenarları yüksek taş duvarla örülmüş. Zemini de beton dökülerek çay yatağında dümdüz bir kanal gibi görünmesi sağlanmış, çay tertemiz.

20180428_082325_HDR

Tepeye çıkan merdivenlerin basamakları mavi ve lacivert renkte sanki kıvrıla kıvrıla akan bir çay görüntüsü verilmişler. Tepede çam koruluğu ve bir Türk bayrağı dalgalanıyor direkte. Merdivenlerin ortası beton duvarla bahçeye dönüşerek elektrik aydınlatma direkleri konulmuş yukarıya kadar. Yukarıları sarı renkle boyanmış. Görüntüsü çok güzel merdivenlerin. Merdivenlerin solunda üç, sağında iki katlı ev var.

IMG_2430

Yenipazar kasabasından çıktık. Biraz gittikten sonra güzel bir çay bahçesine denk geldik. Burada kahvaltıyı yapacağız.

20180428_093912_HDR

Taze gevreklerden alıp masanın birini işgal ederek sofrayı kurduk. Bakkaldan yumurta alıp tencerede pişirdik omlet olarak. Zeytin, peynir, bal ile bir güzel kahvaltıyı yaparken Ferdimen bizi çekiyor masada Mehmet ile.

IMG_2435

Kahvaltıdan sonra toparlanıp yola çıktık. Borudan suyu akan çeşmeden şişeleri dolduruyoruz hepsini. Ferdimen kendi bisikleti ile çeşmeyi çekiyor. Çeşme yüksekçe bir duvar ve beyaz badana ile boyalı, yalağı betondan yapılmış.

IMG_2437

Yolumuz üzerinde antik kentlere giden tabelalar karşımıza çıkıyor. Bunlardan birisi Orthasia antik kenti. Tabelada 2 Km mesafede olduğunu gösteriyor. Yol üzerinde olmadığı için gitmiyoruz antik kente.

20180428_094732_HDR

Orthasia antik kentinin buralarda olması ve bu gibi antik kentlerin çevrede çok olması yöre halkının mezarları bize o çağlardan beridir yaşadıklarının kanıtı. Mezar taşları çok eski. Sanki binlerce yıldır öylece duruyorlar.

20180428_095602_HDR

Yol kıyısında yüksekçe bir tarlanın yamacında gelincik çiçekleri açmış. Kırmızı rengi ile yeşil otlara ayrı bir desen oluşturmuş. Mehmet bisikleti ile durmuş cep telefonu ile resmini çekerken ben de onu çekiyorum. Bisikletinin arka bagajında güneş panelini açmış yedek bataryasını şarj ediyor.

20180428_104535_HDR

Bir tabelada Arapapıştı kanyonu iskelesine 45 Km kaldığını gösteriyor. Elbet bir gün gideceğiz böyle yerlere ama şimdilik yolumuza devam etmek zorundayız.

20180428_104945_HDR

Yolumuz üzerinde olan Akçay köprüsünden geçerken korkuluk demirlerine tabelamızı bağlıyorum

20180428_105355_HDR

Akçay sakince akıp Büyük Menderes nehrine, oradan denize kavuşup hasreti bitecek suyun. Çayın kıyıları sazlıklar ve söğüt  ile kaplanmış.

20180428_105505_HDR

Tarlaların arasından geçen su arkları tertemiz akıyor.

20180428_105708_HDR

Sulama kanallarını besleyen sular 20 santimlik borudan tertemiz akarken yakından çekiyorum. Su borudan tamamen dolu ve basınçlı olarak dışarı çıkıyor. Suyun rengi ve berraklığı insanı kendinden alıyor. Borunun altından su damlacıkları akarken donduruyorum resimde. Su akışını saatlerce seyredebilirim.

20180428_110229_HDR

Yüksek bir yerden geldiği belli olan borudan su gürül gürül akıyor kanalın içine. Boru aşağıdan yukarı gelip dirsek ile yatay konumunda 2 metre kadar gittikten sonra su çıkmadan dirsekle döndürülerek kanalın içine dökülüyor.

20180428_110242_HDR

Yol kıyısında bir çeşme ama çeşme akmıyor maalesef. Çeşme geniş ve yüksek bir duvara yapıştırılmış. Çeşmenin yanlarındaki kare sütunların biri uzun, biri kısa. Üstüne de bir mermer yerleştirmişler.

20180428_111623_HDR

Yol işlek olmadığından rahat gidiyoruz. Etrafta tarlalar, bahçeler, yol kıyısında ağaçlar dikili. Uzun boyları ile kavaklar göğe yükselmiş. Mehmet önde bisikleti ile giderken gölgeler yola vurmuş.

20180428_112535_HDR

Yolumuz üzerinde dut ağaçlarına rast gelince durup tadına bakmadan geçmiyoruz. Dut bol, pembeden siyaha kadar her tonda dut var. Biz olgunlaşmış siyah dutları yiyoruz. Dutları yakından çekiyorum.

20180428_113123_HDR

Köyün birinden geçerken beleş tuvalet bulunca girip rahatlıyoruz. Yolda hep yemek içmek olmaz. Tuvaletin duvarı pembe renge boyanmış.

IMG_2438

Köyün bakkalında mola verdik. Dükkanın yanındaki boş dükkanda masa ve plastik sandalyede oturup soğuk sodaları içiyoruz.

IMG_2461

Yukarıdaki tepelerden gelen geniş bir kanaldan biraz eğimli olarak su hızlıca akıyor. Kanalın sonunda daha geniş bir kanala köpürerek dökülüyor. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

20180428_123134_HDR

Harita uzmanı olan Ferdimen’in çizdiği rotaya göre köy yollarının sonuna geldik. Gittiğimiz yöne göre sola, Aydın – Denizli yoluna doğru gideceğiz. Büyük Menderes nehrinin sağından gittik şimdiye kadar. Bu kez Büyük Menderes nehrinin solundan gideceğiz. Büyük menderes nehrinin üzerine geldik. Köprü üzerindeki korkuluk demirlerine tabelamızı bağladık. Tabelanın bir kısmını sazlar örtmüş.

20180428_132402_HDR

Nehir koyu bej renginde akarken resmini çekiyorum köprünün üzerinden. Kıyılar sazlıklar ve söğüt ağaçları ile kaplı.

20180428_132106_HDR

Yol kıyısında tamamen beyaza boyalı bir bisiklet dik olarak konulmuş. Bu beyaz boyalı bisiklete “Hayalet Bisisklet” diyoruz. Bisiklet üzerinde arabanın çarpıp katlettiği bisikletçinin ruhunu temsil ediyor.

20180428_173702_HDR

Bir süre kuzey yönüne gittikten sonra ana yola çıktık. Haliyle burada trafik yoğunluğu çok. Gürültü çoğalıyor motor homurtuların sesleri ile. Emniyet şeridinden Denizli yönüne doğru gideceğiz.

20180428_180443_HDR

Aydın’ın havası ve Büyük Menderes nehrinin bereketi ile buralarda çok güzel incir yetiştiriliyor. İncir tarlalarını yol kıyısında görmek olası.

20180428_180456_HDR

Buharkent’e geldik, tabelasında 12.500 kişinin yaşadığını gösteriyor. Burada fay çatlağına giren yeraltı suları ve Büyük Menderes nehrinin suları magmanın ateşinde buharlaşıp yer yüzüne çıkıyor. O yüzden buraya Buharkent kasabası kurulmuş.

IMG_2466

Hazır buhar çıkarken boşa gitmesin diye elektrik santrali kurularak enerji elde ediyorlar. Bu elektrik santralları giderek çoğalmaya başlamış çevrede. Haliyle bunu yapan şirketler çevre koşullarına göre kuyuları açmamış, çıkan zararlı buhar sularını arıtmadan doğaya salıyorlar. Şirketlerin patronları doymak bilmeyen aç gözlülükleri yüzünden çevreye bilerek zarar vermekte ve bunu önleyecek ne yasa var nede uygulayacak yönetici. Dağın etekleri dibine kurulmuş buhar elektrik santralı altı yerden havaya buhar salıyor.

20180428_180927_HDR

Santralın hemen aşağısında ekili buğday tarlaları görmek olası. Buhar santrali ovayı, tarlaları, yetişen ürünleri kontrolsüz biçimde zehirlemeye devam ediyor.

20180428_181449_HDR

Ana yolda hızımız yüksek, Savcılı köyünden geçiyoruz ama köye girmeye niyetimiz yok.

IMG_2468

İzmir – Denizli tren hattı yol ile paralel gidiyor. Büyük Menderes ovası tarlalar sıralı, ekilip ürünler yetiştiriliyor.

20180428_182704_HDR

Yol kıyısında bir demet halinde pembe çiçek açmış Zakkum yola renk katmış. Yol kıyısında böyle bir çok Zakkum görüyoruz.

20180428_182951_HDR

Ana yola çıktıktan sonra bir süreliğine Büyük Menderes nehrinden uzaklaştıktan sonra sonunda nehre kavuşunca kıyıları saz kaplamış olarak sakince akıntısını çekiyorum.

20180428_183759_HDR

Güneş alçalmaya başladı, Sarayköy’e gelmeden sola doğru döndük. Yolumuz nehri takip etmek ve akşam için kamp alanı bulmalı akşam olmadan. Güneş alçalmış kavşak üzerinde, ortada kırmızı erik ağaçları dikilmiş. Güneş ışıkları yaprakları tamamen kızıla döndürmüş rengini.

20180428_184400_HDR

Kavşağı döndükten sonra Alaşehir yolunda giderken tamamen sararmış buğday tarlası görünce durup resmini çekiyorum. Buğday sapları o kadar sarı ki izlemeden geçmek olmaz. Tarlanın ötesinde köy evleri var.

20180428_185720_HDR

Tosunlar köyüne geldik, akşam olmadan kalacak bir yer bulmamız gerek.

20180428_190818_HDR

Köy girişinin karşısında küçük bir koruluk görünce buraya daldık. Bu arada bisikletçi arkadaşım Baattin Şimşek beni cep telefonundan arıyor. Bana neredesiniz deyince bulunduğumuz yeri tarif ediyorum. Baattin bu kez bisikletle değil motor ile tur yapıyor. Bizi facebook tan paylaştığımız resimlerden takip ettiği için buralardan geçerken buluşuyoruz. Kısa sürede geldi yanımıza. Ne de olsa motorlu. Bisikletimin aparatına cep telefonumu takıp otomatik resmimizi çekiyorum. Ben, Ferdimen, Baattin ve Mehmet. Arkada tel örgü ve DSi tabelasında burasının bakım yolu olduğunu belirtmiş.

20180428_191824_HDR

Koruluk yoldan biraz içeride, servi ağacı dikilmiş. Resmi çektiğim yer biraz yüksekçe, buradan yol görünüyor servilerin arasından.

20180428_192218_HDR

Bazı yerler çam ağaçları ekilmiş. Biz kampımızı oraya kuruyoruz. Tepedeyken aşağıdaki KUZ ve bisikletleri çekiyorum.

20180428_192239_HDR

Kamp yerimiz güzel ama çeşme yok. Durum böyle olunca Baattin bize köyden iki tane beş litrelik su getiriyor. Akşam yemeğini hazırlayıp hep birlikte karnımızı doyurduk. Ardından kahve ve çay içerek sohbet ederek zaman geçirdik. Pankartımızı ağaçları gövdesine bağlayıp gerdik. Gecenin karanlığında flaş ışığını kullanarak resmini çekiyorum pankartı. Ortam kapkara olunca flaş ışığının aydınlattığı Suyun Kaynağına Yolculuk yazısı ve yeşil renkli görsel parlıyor.

20180428_221435_HDR

Korulukta ateş yakmadık tehlike olmasın diye. Fenerlerin ışığı altında fazla geç olmadan oturup sohbet ettik. Uykumuz gelince herkes kendi çadırına çekilip uyumaya başladık.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 80 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes 3. Gün

27 Nisan 2018 Cuma

(K arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Akçakaya – Koçarlı – Çakırbeyli – Yenipazar

(Resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir)

 

“Bir derin uykudaydım ölümün içinden
Açtım ki gözlerimi
Bir suyun gölgesi gibi
Kendisi adeta bir suyun
Ayakucumda sen oturuyorsun
Şiir getirenlerin çok olsun çocuğum!”

Can Yücel

 

Öne çıkmış olan görsel. Etraf yeşillik bir alan, uzayıp giden asfalt, kenarında kırmızı çizgili üçgen trafik tabelasında ! (dikkat işareti). Altında da neye dikkat edileceğini belirtir şekil. Top ağacın sol alt köşesi yola çıkmış. Bir kamyon da ağacın yanından geçerken çizilmiş. Dikdörtgen kasalı kamyon ağaca değmeden geçiyor.

20180427_185145_HDR

Güzel bir uykunun ardından erkenden uyandım. Köy havasında uyanmanın keyfini yaşıyorum. Arkadaşlar da benimle birlikte uyanıyor. Hemen karşıdaki camide elimizi, ayağımızı yıkanıp tuvalet ihtiyacımızı giderdik. Çadırları kurduğumuz yer kapalı düğün salonunun girişi. Giriş çok geniş olduğu için çadırlar rahatça sığıyor. Düğün yapılan yer üst kattaki salonda. Alt katta muhtarlık odası ve dükkanlar. Ama hepsi boş, köyde kim ne alıp satacak. Bakkal yeter bile. Üst katta koca bir tabelada “Akçakaya Düğün Salonu” yazılmış mavi renkte. Üst köşede de Türk bayrağı.

IMG_2346

Çadır alanımız çok geniş, sabah yaptığımız sıcak duşta kurulandığımız havlu ve yıkanan çamaşırlar ipe serilmiş kurusunlar diye. Mehmet çadırında toparlanmaya çalışıyor bu arada.

IMG_2347

Cami avlusunda tarihi eserler görüyorum. Yakınlarda tarlalarında bulduğu sütun ayağı ve başlığı getirip cami avlusuna koymuşlar bir kenara.  Başlıklar mermer ve meşe yaprağı işlemeli.

20180427_074905_HDR

Camide sıcak su var, ben de su donumu giyip bir güzel duş alıyorum sabah sabah. Akçakaya köyü dağın yamacının başladığı yere kurulmuş şirin bir köy. En fazla iki katlı olan evler dağınık olarak bahçelerin içinde kaybolmuş. Sadece yol kenarındaki evlerin bir kısmı bitişik. Çadırları, eşyaları toparlayıp çantalara yerleştirdik.

20180427_090929_HDR

Köyün tek bakkalı dükkanı açmamış. Henüz ekmek te gelmedi, ekmeğin gelmesini, dükkanın açılmasını bekliyoruz. Bakkal dükkanı tek katlı bağımsız bir oda şeklinde. İki kanatlı demir sac kapısı kapalı. Penceresinde parmaklık var. Binanın sağında camekan ekmek dolabı boş duruyor.

20180427_091401_HDR

Henüz kahve de açılmadığından kendi çayımızı kendi ocağımızda çaydanlıkta demliyoruz. Ocak çok olunca yumurtalar da ayrı ocakta pişiyor. Yumurtaları bakkal bize ikram olarak verdi para almadan.

IMG_2348

Kahvaltılıkları masaya serip yumurtaların kaynamasını bekliyoruz bir süre. Çay demlendi, hazır. Cem masada hazırlık yaparken Ferdimen ortalıkta dolanıp duruyor.. Beyaz badanalı kahvenin duvarına el arabası dayalı.

IMG_2349

Kahvaltıyı yapıp bulaşıkları yıkadıktan sonra bisikletlere yükledik çanak çömleği. Benim havlum henüz kurumadığından bisikletimin üstüne seriyorum kuruması için.

IMG_2350

Son hazırlıkları yaparken şarjda olan aletleri Ferdimen alıp geliyor. Cem Ve Mehmet bisikletlerin başında hazırlıklarını bitirmek üzere.

20180427_091408_HDR

Sonunda yola çıkabildik. Ferdimen üçümüzü çekiyor köyü henüz çıkmadan, az ilerdeyiz. Cem bizden ayrılacak bu gün. Bir süre daha bizimle gelip Aydın yoluna çıkarak İzmir’e doğru pedal çevirecek.

IMG_2352

Büyük Menderes nehrini besleyen bir çok çay, dere var. Az da olsa akan çay az ileride Menderes nehrine kavuşacak. Çay yatağını çekiyorum bir poz.

20180427_095421_HDR

Üzerinde bulunduğumuz köprüde yazan Sarıçay tabelası ve Karaatlı köyüne giden yolu gösterir tabelayı çekiyorum köprü demirleri ile birlikte.

20180427_095502_HDR

Sakin köy yollarında yol almak çok güzel. Etraf yeşil, manzara harika, köylerden geçerken fark etmiyoruz bile. Tabelaları olmazsa köy olduğu belli bile değil. Haydarlı köyünden geçerken resmini Ferdimen çekiyor.

IMG_2354

Şimdi de Yağhanlı köyünden geçmekteyiz. Köyler birbirine yakın konumda. Yağhanlı tabelasının arkasında kocaman bir fıstık çam ağacı. Etraf yeşil bitkilerle dolu.

IMG_2355

Başka bir köy tabelası daha karşımızda; Kasaplar köyü. Ben öndeyim, arkamda Cem ve Mehmet bisiklet sürüyoruz üçümüz.

IMG_2356

Adam arsızlığından fazla arazi sahibi olmak için dağı bile tel örgü ile çevirmiş. Herhangi bir şey de ekili değil ama tel örgüye astığı tabelada 24 saat kamera ile gözetliyor arazisini. Sanki arazisini çalacaklarmış gibi.

IMG_2357

Benzin istasyonunda toprak yollarda tozlanmış olan bisikletleri su ile yıkayıp temizliyoruz. Arada bir yıkayıp temizlemek gerekiyor. Benzinliğin hava -su istasyonunun önünde üç bisiklet yıkanmış, paklanmış. Burada Cem Tabanlı ile yollarımız ayrılıyor. Biz düz gideceğiz, Cem ana yol olan Aydın yoluna doğru devam edecek.

IMG_2358

Temizlenmiş, paklanmış bisikletlere binerek yolumuza devam ettik. Karşımıza Güdüşlü köyü çıkıyor. Köyde inek çok olmalı ki araçların dikkatini çekmek için kırmızı çizgili üçgen tabelada inek resmi uyarı olarak konulmuş.

IMG_2359

Yuvarlak, bombeli bir aynada kendimizi çekiyorum bir poz. Aynanın bombeli yapısından olacak yakında olmamıza rağmen sanki uzaktaymış gibi çıkıyoruz. Mehmet, ben ve Ferdimen bisikletlerimiz ile birlikte.

20180427_111254_HDR

Tekeli köyünde suyu güzel akan bir çeşmede mola verdik. Buradaki çeşmenin ismi ” Gelin Çeşmesi”.  Dört tane çeşmeden şarıl şarıl su akıyor. Ben şişelerimin suyunu tazeliyorum bu arada. Çeşmenin üzeri sac ile örtülüp kapatılmış. Bu çeşmeden o kadar çok su alıyorlarmış ki uyarı levhası asmalarına neden olmuş. Levhada yazan;

İlan Su dolduran vatandaşlara önemle duyurulur. 30 Lt den fazla su doldurulması yasaktır. Köylülere öncelik verilmesi önemle duyurulur.

Arsızlar o kadar su alıyorlarmış ki köylülere bile fırsat vermiyorlarmış. Neredeyse tankerle su alacaklarmış. Sanımda damacanaları doldurmaya getirenden belli değil mi? Yanındaki küçük kızı da merakını çekmiş olmalı ki bana dikkatlice bakıyor.

IMG_2360

Buranın köy mezarlarındaki taşlardan anlaşıldığına göre epey eski yerleşim yeri olmalı. Mezar taşının üstünde zeytin dalı işlenmiş. Mezar taşının üzerine kertenkele çıkmış Güneşten ısı enerjisini topluyor kımıldamadan.

20180427_112042_HDR

Yol kenarındaki kahvede mola veriyoruz. Koca çınar ağacı o kadar büyümüş ki bahçeyi ve kahve binasını neredeyse tamamen kaplamış durumda. Kahvenin dışında çeşitli motorlar, traktör ve bizim bisikletlerimiz park etmiş.

20180427_113208_HDR

Burası köylülerin ve gelip geçenlerin uğrak yeri. Tabelada; Necip dedenin yeri tost – köfte – kavurma – ciğer – çay ve meşrubat yazılmış

20180427_113220_HDR

Hep köylerden geçecek değiliz ya. Karşımıza Koçarlı kasabası çıkıyor. Tabelada yazdığı kadarı ile 23.100 nüfusu var.

20180427_120739_HDR

Koçarlı kasabasının çiçek bezeli bulvarında Mehmet yol kenarında bisikletinin üzerinde durmuş, Ferdimen de henüz gelmekte yanımıza. İkisini de bir poz çekiyorum.

20180427_121605_HDR

Başka bir kasabaya vardık; Çakırbeyli. Burada sıcak asfalt yeni döşenmiş, sarı çizgiler çekilmiş yol işareti olarak.

20180427_131629_HDR

Kaymak gibi asfaltta gitmek mükemmel diyebilirim. Bisiklet yağ gibi akıyor, neredeyse pedal çevirmeden gidiyoruz sanki. Ferdimen Mehmet ile beni önden çekiyor kaymak gibi yolda akarken.

IMG_2376

Kasabanın içine vardık ve burada öğle yemeği yiyeceğiz. Aydın ve çevre illerinde meşhur olan pide yiyeceğiz. Kasabanın meydanında bir pidecide oturuyoruz. Bisikletler de masaların yanında park etmiş durumda.

20180427_134423_HDR

Pidelerin pişmesini bekledik bir süre, sonra gelince sıcak sıcak mideye indirirken Ferdimen beni yakinen çekiyor bir poz. Pidenin yanında soğuk gazoz iyi gidiyor . Başımda mavi renkli buff.

IMG_2383

Yola çıktık, hava sıcakladığı için sık sık gölgede mola vermek zorunda kalıyoruz. Yine bir mola anı; dut ağacı altında Mehmet, ben ve bisikletlerimiz. Ferdimen bizi çekiyor.

IMG_2388

Daha çok yol kenarında evleri görüyoruz, Ferdimen bizi çekerken en fazla iki katlı, bahçeli, çatısı kiremitli olan evler görüntüye giriyor.

IMG_2390

Büyük Menderes nehrini besleyen çaylardan birisinin daha yanına geldik.  Çayın ismi Çiftlikburnu çayı. Burada bisikletim KUZ ve köprü başını çekiyorum bir poz. Tabelalardan birini daha köprü demirine bağladım.

20180427_144720_HDR

Köprünün üzerinden akan çayın resmini çektim. Çay pek temiz akmıyor. Suyun rengi bunu belli ediyor.

20180427_144736_HDR

Dikdörtgen yapıda, üzerine kubbe yapılmış tamamen taştan bir bina tarla kenarında öylece duruyor. Kubbesinde otlar çıkmış. Yanında da metruk bir yapı var, sanki terk edilmiş gibi. Bu taş bina ev mi yoksa sarnıç mı? Pek emin değilim. Yanına gidip bakamadım.

IMG_2391

Denizden uzaklaşsak ta Akdeniz iklimi buralara kadar geliyor. Zeytin ağaçları bunu belirtiyor. Bahar ayındayız ve zeytinlerin altına sıra sıra yüzlerce arı kovanı konulmuş.

IMG_2405

Köyün içindeki yol kavşağında Ferdimen durmuş beni beklerken bir poz çekiyorum. Sola dönen yolun kıyısındaki yüksek elektrik direğinde leylek yuvasını görüyorum. İçinde bir tane leylek var. Direkte elektrik telleri yok. Leylek yuvası var diye direk öylece kalmış. Elektrik ve telefon kabloları yer altına alınmış olmalı. Sadece aydınlatma direği ve leyleğin olduğu direk var meydanda.

20180427_171033_HDR

Kavşaktan sağa, şehir merkezine döndük. Mehmet kahveyi bulup oturmuş bizi bekliyordu. Duble çayları ısmarlayıp içiyoruz. Buralarda su bol olmalı ki kahveci içelim diye cam sürahi içinde su getiriyor. Su bedava, bizdeki gibi yarım litrelik pet şişelerde getirip içtiğimiz çay parası kadar su parası almıyor. Aslında bütün köy ve kasabalarda bu uygulama yapılıyor. Şehirlerde hayat zor, daha da zorlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir bardak sudan bile para kazanıyorlar. Masada oturmuş çaylarımızı içerken elçek ile üçümüzün resmini çekiyorum. Masada duble çaylar, içi dolu sürahi, krom bardaklar duruyor.

20180427_171631

Yolda ilginç bir tabela görünce durum resmini çekiyorum. İleride yol kıyısında top bir ağaç var. Ağacın dalları yola doğru uzamış durumda. Yoldan geçen kamyonlar ister istemez ağacın bir köşesini budamış. Yani bir geçit şeklinde açmış yolu. İşte bu durumu tabelaya çizip anlatmışlar ileride geçecekleri yeri. Üstte kırmızı çizgili üçgen tabelada ! işareti. Altında da kare kasalı kamyon ağacık köşesinden geçerken resimleri çizilmiş siyah renkte. Bu resmi görsel olarak seçtim.

20180427_185145_HDR

Yenipazar kasabasına geldik, tabelada yazdığı kadar 12.900 nüfusu var. Kasabanı giriş tabelası olsa da henüz görünürde herhangi bir bina yok. Ferdimen’i arkadan bisikleti ile tabelayı birlikte çekiyorum. Yenipazar kasabasının pidesi meşhur, yemek gerek.

20180427_185501_HDR

Yenipazar kasabasına girer girmez hemen yolun solunda Kurtuluş Savaşı milli kahramanlarından olan Yörük Ali Efe evi ve müzesine giriyoruz. Evin girişinde kültür ve turizm bakanlığı mermer levhaya; T. C. Kültür ve turizm bakanlığı Yenipazar Yörük Ali Efe evi ve müzesi yazılmış. Bahçe duvarı kalın taş duvar, giriş kapısı demirden. Duvarın üstünde de demir parmaklıklar var.

20180427_190132_HDR

Evin geniş bahçesinde Bronzdan yapılmış Yörük Ali Efe’nin taşa oturmuş, sol elinde mavzeri ve sağ elini gözlerinin üzerinde siper yaparak ufka baktığının belirtmişler. Yanında da ayakta, mavzerini çapraz tutmuş kızanlardan birisi duruyor.

20180427_190230_HDR

Osmanlı şairlerinden Ziya Gökalp Malta adasında sürgünde Yörük Ali’nin yaptığı kahramanlıkları duyunca adına şiir yazmış;

Yörük Ali

Ey Yörük Ali! Sen bir kahramansın

Güneşin dudağı anlından öper;

Yirmi beş yaşında genç bir arslansın

Baş eğer önünde dağlar, tepeler…

İzmir’e girerken Yunan askeri,

Çobandın, elinden kavalı attın…

Düşmandan vurarak pek çok neferi,

Tatlı şarabına zehirler kattın…

Tunçtan ayakların iki hisarda,

Her kıt’a üstünde bir elin olsun!

Göstersin daimdir Türk bu diyarda,

Boğaz’da dev kadar heykelin olsun!.

Ziya Gökalp 1919 Malta

20180427_190238_HDR

Kurtuluş savaşında Yunan askerlerine yaptığı baskınlarla halk kahramanı olan Yörük Ali Efe için halk tarafından adına türkü yapılmıştır.

Yörük Ali

Şu Dalmadan geçtin mi ?

Soğuk ta sular içtin mi ?

Efelerin içinde

Yörük de Ali’yi seçtin mi ?

Hey gidinin efesi,

Efesi efelerin efesi…

Cepkeninin kolları,

Parıldıyor pulları,

Yörük Ali geliyor

Açıl Aydın yolları…

Hey gidinin efesi,

Efesi efelerin efesi…

Anonim

20180427_190321_HDR

Yörük Ali Efe’nin mezarı bahçenin içinde. Kaide beyaz Afyon mermerinden yapılmış. Başlığında iki uzun sütun, üstünde süslenmiş kemeri ve mezar taşı. Mermerde; Yörük Ali Efe 1896 – 1951 yazılmış.

Yörük Ali Efe’nin ruhuna Fatiha okuyup dua ediyorum. Nur içinde yatsın.

20180427_190542_HDR

Yörük Ali Efe’nin müze haline getirilmiş evi iki katlı, üzerinde kiremit kaplı dikdörtgen bir yapı. Beyaza yakın çok açık bir renk ile boyanmış. Evin uzun tarafı iki katta da beşer pencereli, dar tarafta dörder pencereli. Alt katta pencereler demir parmaklık takılmış. Üst katta kanatlı panjur kahverengi boyalı. Bahçe çim ekili, bir kaç ağaç serpiştirilmiş.

20180427_190611_HDR

Evin içine giriyorum, ilk gözüme çarpan Yörük Ali Efe’nin bir kaç resim çeşitli boyutta. Duvarda bir ayna, kısa dolap, iki çekmeceli komodin, üstünde duvar saati. Pencerenin önünde iki sandalye. Yere serili halı, taban tahta döşeli. Pencerelerde tül perdeler.

20180427_190735_HDR

Yatak odasında iki kişilik karyola, beyaz çarşafla örtülü, yanında iki çekmeceli komodin, üzerinde eski tip siyah bir telefon, masa lambasının camı pembe renkte karpuz biçiminde. Yanda çeyiz sandığı, üzerinde yuvarlak bir plaket ve çerçeveli iki resim.

20180427_190739_HDR

Merdiven tahtadan yapılmış, altında aynalı komodin, üç çekmeceli

20180427_190801_HDR

Üst kata çıkan tahta merdiven, basamakları geniş, yanında tahtadan korkuluk.

20180427_190806_HDR

O zamanlarda yemekler yer sofrasında yeniyormuş. Tahta altlığın üzerinde epey geniş bir tepsinin içinde altı tabak. Ortadaki tabak kapaklı. Tabaklar ve tepsi bakır, kalay kaplı. Üç tane yer minderi sofranın etrafına konmuş. Duvarlarda kırmızı renkte, motif işlemeli olarak yastıklar sıralanmış. Bir efe mankeni de sofranın başında çömelmiş olarak duruyor.

20180427_190814_HDR

Mutfak olarak kullanılan yerde ocak, içinde bakır kazan sacayağı üzerine konmuş. Altında odunlar konulmuş. Kibriti çak yanmaya hazır bir ocak. Duvarda çiviye çakılı biri büyük, biri küçük iki tava asılı olarak duruyor. Duvarın dibinde taştan oyulup yapılmış dibek, köşede büyükçe geniş cam şişe. Çıkıntı üzerine konmuş bakır tepsi.

20180427_190828_HDR

Yörük Ali Efe’nin eşyaları; körüklü çizme, pantolon ve yeleği. Süslü, işlemeli kemer ve İstiklal madalya camekanın içinde.

20180427_190838_HDR

Yörük Ali Efe çektirdiği tam donanımlı resmi çerçevelenip duvara asılmış. Efe kıyafetlerini giymiş, belinde kaması, bir elinde mavzeri. Başında poşusu bağlı, sağ bacağı kayada poz vermiş.

20180427_190855_HDR

Yörük Ali Efe’ni iki tabancası, dört mermi, makas, dürbün ve çeşitli boyda üç kama.

20180427_190901_HDR

Eskiden kullandığımız defter nüfus cüzdanı, Solda vesikalık resim, sağda bilgiler yazılı.

20180427_190908_HDR

Yörük Ali Efe’nin kullandığı iki mavzerden biri solda.

20180427_190911_HDR

Biri sağda duvara dayalı mavzer.

20180427_190917_HDR

Yörük Ali Efe’nin bronzdan yapılmış büstü.

20180427_190928_HDR

Müzeyi tamamen gezip dışarı çıktık. Müzede sanki geçmişe gitmişim gibi. Bunu dışarı çıkınca anladım. Belediye önündeki meydanda çocuklar paten kayıyor, iki çocuk ta bisikletlerle akrobasi hareketler yapmaya çalışırken bir poz çekiyorum.

20180427_192022_HDR

Akşam olmak üzere, Yeni Pazar kasabasına gelip te pide yemeden geçmek olmaz deyip pideciye oturduk. Pideleri ısmarlayıp sıcak sıcak fırından çıkmış pideleri yerken pideci ile sohbet ediyoruz. Yaptığımız turun amacını anlatıyoruz. Pideleri yerken elçek resim çekiyorum üçümüzü bir poz.

20180427_193623

Pideci bir arkadaşını arıyor, o da zaman geçirmeden yanımıza geldi, tanıştık. Yenipazar enduro motor kulübünün başkanı Murat Kocabıyık ve arkadaşı Ahmet Eldeniz. Onlar da Büyük Menderes nehri çevre platformu kurmuşlar. JES, yani jeotermal elektrik santrallarına karşı hareketin içinde mücadele ediyorlar. Bizlere kısaca bilgi veriyorlar. JES’ler her ne kadar doğal olsa da kuyular açılırken, işletme esnasında kullanılan yöntemler ve atıkların Büyük Menderes nehrine boşaltmaları nedeni ile çevreye, tarım ürünlerine ve havzaya büyük oranda kirlilik yaratmakta. Ülkemizde işletmelerin az güvenlik çok kazanç felsefesi nedeni ile çevreyi düşünmeden aşırı miktarda para kazanmaya çalışıyorlar. Kapalı geri dönüşüm masrafları nedense ağır geliyor ve bu günü düşündüklerinden geleceğimizi zehirlemeye devam ediyorlar.

Bu konu hakkında aşağıdaki linkte detaylı açıklamalar bulabilirsiniz.

https://www.emo.org.tr/ekler/c3ef98f7b7293f3_ek.pdf

Sohbetin sonunda başkan Murat Kocabıyık bizi bu gece kalacak yeri ayarladı. Aydın yolunda boş bir otele götürecek.

Kasabanın meydanında Yenipazar halk kahramanı Yörük Ali Efe’nin bronz heykelini dikmişler ve ne kadar gurur duysalar azdır. Bir ayağını önündeki kayanın üzerine koyarak elinde mavzeri ile betimlenmiş heykel.

20180427_221443_HDR

Altında da tabelada; Milli Mücadele Kahramanı Yörük Ali Efe 1896 – 1951 yazılmış.

20180427_221447_HDR

Park yanından geçerken sekiz köşeli uyarı levhası ilginç geldi. Üzerinde bisiklet ve motosiklet kırmızı şerit ile yuvarlak içine alınıp çapraz çizgi ile çizilmiş. Altına da iyice belirtmek için Bisiklet Motorsiklet giremez yazılmış. Nedense bazı yerlerde hep bu uyarı levhalarını görmekteyim. Belediyede çalışan ve hiç bir zaman bisiklete binmemiş birisi önerip koydurtmuştur bu levhayı.

IMG_2423

Murat Kocabıyık’ın arabasını takip ederek otele geldik. Bize bir odayı açtılar, kendisine teşekkürlerimizi sunduk. Bu gece sıcak duş ve yumuşak yatak lüksünü yaşayacağız. Odada üç tane yatak var, biz de üç kişiyiz. Bundan iyisi Şam’da kayısı. Sırayla duşumuzu alıp rahatlıyoruz. Mehmet hemen yatağa girip uyumaya başladı bile. Ferdimen üç yatağı çekiyor. İki yatağın başlığı beyaz, biri siyah. Çarşaflar, yorgan ve yastık beyaz.

IMG_2424

Ferdimen ile ben biraz daha oyalandık. Telefonları ve bataryaları şarja bağladık dolsunlar diye. Sonra duşun verdiği gevşeklikle yatıp uykuya daldık.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 77 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

 

 

 

 

 

10. Gökova Bisiklet Turu 5. Gün

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Ören – Akyaka

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

 

İnsanları sevmek kolay değil, 
bir hürriyet bu; 
çetindir memleketimde.

Ben, ille varım dersen, 
bir gün pusuya düşersen, 
insanları sevmek 
büyük hüner…

Bu dünyada yaşadığın şu kadar yıl, 
gerçek’ten, güzellikten, yiğitlikten, 
payına düşeni alabilmişsen, 
vermişsen, payına düşeni; 
gerçek için, güzellik için, 
gücüne karşı konmaz, 
korkusuz, direnirsin…

Bilirsin, 
bir kere korku düşerse adamın içine, 
bir kere koparsa sevdiklerinden, 
mümkünü yok, 
gitti gider…

Söner gözlerinde güzelim ışık, 
kararır, çirkinleşir yüzü.
Önceleri, utanır belki, 
sonra vız gelir, 
umurunda olmaz dünya.

İnsanları sevmek büyük hüner, 
İnsanlarla beraber! …

Arif Damar

 

Öne çıkan görsel, Üç kemerli su yolu, etraf çam ormanı.

İki gecedir düzgün uyumadığımdan bu gece derin bir uyku ile dinlenip sabahın erken saatlerinde uyandım. Gördüğüm rüyaları bile hatırlamıyorum, o kadar dalmışım demek ki. Ören de uyumanın bedeli termik santralın bacasından çıkan zehirli gazları solumak. Havada görünmese de genzimi yakmasından dolayı anlıyorum. Kalkar kalkmaz ilk iş olarak eşyaları ve çadırı toparlayıp bisikletimin bagajına bağlamak oluyor. Sonrası kendime okkalı bir kahve pişiriyorum. Yanımda şanslı olan üç kişi de kahvemden içiyor. Kahvaltıya başlamadan önce yola çıkmaya hazırım. Kahvaltıda verilen küçük reçel, bal, tereyağı gibi şeyler pek iyi değil. İçinde ne olduğunu okuyamadığımız, bilmediğimiz maddeler var. Doğal olmayan yapma tatlandırıcılar ile yapılan kahvaltılıkları almıyorum bile. Peynir, zeytin, domates gibi yiyecekleri alıp çay ile, daha çok ekmek yiyerek karnımı doyurdum. Kahvaltıyı veren firma kar etmek için ucuza kaçıyor anladığım kadarıyla. Neyse hareket saati gelince yola çıkıyorum. Meşekayası dağının geçit vermeyen kayalıkları yolu dağın etrafından dolaştırarak biraz uzatmış oluyor.

Henüz düzlükteyiz, önüme bir tabela önümüzde ki yerlerin kilometresini yazıyor. Tabelada yazan ; Yerkesik 43 altta ise Muğla 62 Kilometre kaldığını belirtiyor. Tabelanın arkasında zeytinlik bahçesi. Yolun sonunda dağlar görünmekte.

Sağımdaki kayalıklarda oluşmuş mağaralar dikkatimi çekiyor. Durup resimlerini çekiyorum.

Herkes kendi temposunda gidiyor. Arkamdan gelen üç bisikletçi var. Birisi daha önde. Yolun sağı solu çam ağaçları kaplamış.

Çam ormanının dibinde kendine yer açıp zeytin bahçesine dönüştüren birisi küçük tekgöz bir oda yapmış. Bina kapısı, penceresi ve küçük çatısı ile çok sevimli görünüyor. Bahçe yol kıyısında tel çit ile kapatılmış. Sahiplenmek bu olsa gerek.

Keramos antik kentin kemerli surlarını görüyorum kayalığın dibinde çam ağaçları arasında.

Surdan çok su kemeri yapısına benziyor. Çünkü kemerler kayalıklara yapışık şekilde yüksek olarak örülmüş. Kemerli sur duvarları su kemeri olarak kullanılmış olabilir.

Daha ileride düzlük yerde üç gözü kalmış su kemerinin kalıntılarını görüyorum. Dağlarda kente suyu bu kemerler sayesinde getiriyorlar. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Dağın arkasında yokuş başlıyor, yokuşu çıkan bisikletçiler sanki zorlanıyorlarmış gibi bisiklet sürüyorlar.

Önümde bir grup bisikletçi kenarda durmuş olarak beklerken görüyorum,  acaba bir şey mi oldu?

Yanlarına varınca yokuşta yorulan, tıkanmış olanların dinlendiklerini görünce yoluma devam ediyorum.

Zeytin ağaçları çamların alanını daraltmış. Arada bir kaç çam ağacı kalmış, zamanla onları da yok edeceklerini biliyorum.

Meşekayası dağının etrafını dolaşmak biraz zorlu oluyor. Dağın arkası inişli, çıkışlı tepelerden oluşmuş. Önümde tek bir çam ağacı ve ardı tepeler uzanıp gidiyor.

Önümde iki bisikletçi gidiyor ve hala çıkmaktayız yokuşu.

Sonunda ismini de alan Alatepe köyüne geldik. Yokuş burada bitiyor, rakım 425 metre.

Bir zamanlar deniz kıyısında kumsal olan bu yer zamanla depremlerin etkisiyle 400 metreleri aşmış. Yolun yamacında kumul kayalıkları görüyorum.

Alatepe köyünde mola veriyoruz, burada çay ucuz; 50 kuruş. Bakkaldan atıştırmalık bir şeyler alıp sabah pek içemediğim çayı bolca içiyorum. Karia Yolu tabelası Akbük’e 10 Kilometre kaldığını belirtiyor. Bu arada İzmir deki arkadaşları arayıp Şafak Omaç’ın sağlığı hakkında bilgi alıyorum telefondan. Durumu iyiye gidiyor olması beni sevindirdi. Artık yarın ziyaretine giderim sevgili arkadaşımın.

Köyün iç yolu, kıyılarda evler ve üç tane beton direk. Direğin birinin tepesinde köyün elektrik trafosu var. Sağda ise kendi direği olan Karia Yolu tabelası var. Karia yolu yeşil boyalı, diğer yer sarı renkte.

Geriden gelen bisikletçiler gelmeye devam ediyor.

Molada aldığım çay takviyesi ile yola çıktım. Büyük bir bayrak direğinin yanında dut ağacından dut yiyenleri görünce ben de durup biraz dut yiyorum.

Yol sürekli inişte, neredeyse pedal çevirmeden gidiyorum. Önümde dağlar ve kayalıklar görünüyor.

Akbük kumsalı ve denize çıkıntı yapmış burnu tepeden güzel görünüyor. Ben de durup resim çekerek manzarayı izliyorum. Karşıda Datça yarımadası siyah bir hayalet gibi duruyor.

Akbük te öğle yemeği yiyoruz. Yemeğin ardından köşede bir yer bulup duvarın dibine oturarak kahve yapmaya başladım. Daha önce burada oturan iki kişi de kahvemden yararlanıyor. İlk defa kahvemi içenlerden erkek olanı tanımıyorum. Kadını da tanımıyorum ama sohbet sırasında adının Meliha Tekin olduğunu sonradan öğrendim. Hatırımda kalan bu kadın Kayseri de oturduğunu söyleyince benim Kayseri de askerlik yaptığımı, anılarımın olduğunu söyledim. Kayseri Perşembe akşamı bisikletçileri’ni kuran Türker Ergene’yi tanıdığını söyledi. Demek bir ortak tanıdık arkadaşımız var. Belki o yüzden hatırımda kalmış olabilir. İsmi aklımda kalmamıştı, sonraki festivalerde karşılaşınca ismini ezberleyebildim. Sonradan anlattığına göre kahve hoşuna gitmiş ve bu anı unutamamış.

Meliha ben ve bir kişi yere oturmuş kahveleri içiyoruz.

Ulaşılması araba ile ve sapa yerde olması aynı zamanda sezon da açılmadığından temiz bir deniz görünümünde. Deniz masmavi turkuaz rengi, kıyıya vuran dalgaların beyaz köpükleri çakıl taşlarını sürekli yuvarlıyor bir ileri bir geri. Zamanla çakıl taşları kum tanelerine kadar küçülecek ama bizler bunu göremeyiz. Kum tanelerine dönüşmesi binlerce yıl sürer. Denizin ötesinde kayalıklı koca bir dağ.

Sağ tarafımda da çakıllı deniz ve buruna doğru çam ormanları. İleride bir kaç yelkenli demirlemiş doğal limanda.

Mola bittikten sonra yola çıktık. Bundan sonra hep deniz kıyısından küçük iniş ve çıkışları olan düz bir yolda gideceğiz ta Akyaka’ya kadar. Uzayıp giden yol ve solda dik yamaçlı kayalıklar.

Etraf çam ormanları ile kaplı. Buralarda arıcılık yapan çok. Çam balı üretimi en çok bu bölgede oluyor.

Yol bazen yükseliyor, çam ağaçlarından deniz aşağıda görünmekte.

Pek araçların geçmediği çam ormanının içinde sessiz ve sakin gidiyorum. Bol oksijeni ciğerlerime doldurarak.

Bazı yerlerde yamaçlar öylesine dik ki neredeyse 30 – 40 metre yükseklikte. Kayaların çatlaklarında çam fidanları kendine yer bulmaya çalışıyor.

Buraların bitkileri arasında keçi boynuzu ağaçları da var. Sallanan keçi boynuzları henüz yeşil, olgunlaşmamış. Keçi boynuzlarının hepsi düz olarak sarkmış durumda. Demek ki olgunlaşınca boynuz gibi eğriliyorlar ve kahverengine dönüşüyorlar.

Akyaka’ya geldik sayılır, evler görünmeye başladı. Bunlar Akyaka dışındaki yayılan evler. Ormanın içine yapılmış iki katlı bir ev ve yanında tahtadan yapılmış bir tesis. Zamanla buraları dolacağı kesin.

Yol kıyısında küçük bir su havuzu görüyorum. Havuzda nilüfer bitkisi var. Yaprakları geniş bir tabak gibi su yüzeyinde. Kimi açmış, kimisi de açmakta olan nilüfer çiçekleri havuzun dibinden su yüzeyine çıkmış.

Akyaka’ya vardım bir de ne göreyim Muhlis Dilmaç Bekir Kocamaz’ın arabasına binmiş gidiyor. Bir de bana el sallaması garibime gitti. Demek ki ekildik. Ne yapayım onun bileceği iş, kafama bile takmıyorum. Ben kendi yoluma kendim giderim, kimseye muhtaç değilim.. O kadar katılımcı birbirleriyle vedalaşmadan alelacele gitmeye çalışıyor. Sadece bu turda tanıştığım Sevil Doğrugüven gelip benimle vedalaştı. Bisikleti kamyonete yükleyip minibüs ile Muğla garajının olduğu yere vardık. Minibüs önceden geldiği için bisikletlerin olduğu kamyonet henüz gelmemişti. Kamyoneti beklerken yakında olan tesisin bahçesini dolaşıyorum. Bahçede müşterileri çekmek için uyguladıkları çocuk psikolojisini iyi kullanmışlar. Kafeslerde çeşitli hayvanları koyup çocukların ilgisini çekmişler. Çocuklar da anne -babalarını hayvanların olduğu yere gidelim diye tutturunca buraya gelip hem hayvanları görüyorlar hem de yiyip içiyorlar. Böylece daha çok müşteri gelip kazanıyorlar işletmeciler.

Kafeslerdeki hayvanlardan birisi peruk takmış bir horoz. Tepesindeki tüylerden ibiği görünmüyor.

Omuzların aşağısından başına kadar kırmızı, ortası yeşil. Kuyruğa kadar olan yer mavi. Kuyruktan çıkmış bir tüy gövdesi boyunda. Üçte ikisi kırmızı, üçte biri mavi renkte papağan. Papağan ayakları ile kafesin tellerine tutunmuş arkası bize dönük olarak duruyor. Aşağıda profil demire de diğer papağan konmuş, aynı renklerde bize dönük durumda.

Tamamen beyaz renkli tavus kuşu benzeri bir kuş. Kuyruk tüylerini tamamen yelpaze gibi açmış.

Kafesin içinde hapis hayatı olarak yaşayan sincap durmuş bana bakıyor siyah gözleri ile. Artık insanlara alışmış, benden kaçmıyor. Yuva olarak yaptıkları tahta kutunun üzerinde duruyor sincap.

Sonunda bisikletlerin yüklü olduğu kamyonet geliyor. 16 tane bisiklet yüklü ve eşyalarımız üzerinde.

Kamyoneti beklerken Manisa dan biri ile tanışıyorum. İsmini bir türlü ezberleyemediğim bir arkadaş. Kendi arabası ile tek başına gelmiş, beni de İzmir’e kadar götürebileceğini söyleyince seviniyorum. Otobüs ile gitmektense yoldaşlık yaparım. Bu benim için çok iyi oldu. Bisikletleri ve eşyaları kamyonetten indirdik. Ön ve arka tekerlekleri söküp arabanın arka koltuğunu yatırdıktan sonra iki bisikleti dikkatlice yerleştirdik. Çantaları da yükledikten sonra yola çıktık. Akşam yemeği için bir yerde mola verdik, haliyle hesabı ben ödedim. O kadar arabasına bindik, yemek ısmarlamak iyi olur. Güzel bir yolculuk ettik ama ismini bir türlü ezberleyemediğim Manisalı arkadaştan özür dilerim. Unutkanlık başa bela, ezberim çok kötü. Arkadaş beni Bornova kavşağında bıraktı. Hava kararmıştı, arkadaşa teşekkür edip bisikletimin tekerleklerini takıp bagaj çantalarımı da yerleştirdikten sonra evin yolunu tuttum. Alsancak tarafına kadar trafikte gittikten sonra bisiklet yolundan ağır ağır eve vardım.

Bir tur daha bitti, yeni arkadaşlarla tanıştım, keyifli olduğu anlar olduğu kadar arkadaşım Şafak Omaç’ın geçirdiği kaza beni çok endişelendirmişti. Neyse ki kuvvetli bünye yapısında dolayı iyileşti. Buna çok sevindim, beraber bir çok tur yapmıştık. Çok güzel anılarımız olmuştu, eğer kötü bir şey olsaydı kahrolurdum. Ben yanında olmasam da dostlarım onu hastanede yalnız bırakmadı ve bana sürekli sağlık durumu hakkında bilgi verdiler. Yarın ilk işim onu ziyaret etmek olacak.

Başka turlarda görüşmek dileği ile.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 72 Kilometre civarı

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Bornova – Üçkuyular yol haritası

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes 4. Gün

28 Nisan 2016 Perşembe

Çatak vadisi – Bayındır Ergenli köyü

(Kör arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır.)

 

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, Bisikletim KUZ ve kıytırık. Bu kez arkadaşım Gürel Gürselp üzerinde.

Çayın kıyısında uyumak iyi değilmiş.  Bunu gece çaydan buharlaşan nem, üşümeme neden olunca anladım ama gece vakti çadırın yerini değiştirmek benim için uygun olmadı. Hava o kadar soğuk olmasa da nem üşütüyor. Pek iyi uyudum sayılmaz. Yarım yamalak bir uyku ile uyandım. Çay doğal olarak tüm gece aktı ve hala akmaya devam ediyor. Sadece bu sabah ben varım burada. Yattığım yerden doğrulunca çadırın fermuarını açtım. Şarıl şarıl akan çayı görüyorum ilk önce. Karşı kıyıda ağaçlar ve çalılar.

Kalkar kalkmaz elimi yüzümü yıkadıktan sonra ilk işim kahve yapmak oldu. Hemen piknik masasında kahveyi cezveye sürüyorum ocağa. Ocakta kahve pişerken gözüm pembe açmış güllere takıldı. Ne de güzel görünüyorlar. Kokusu burnuma gelmeye başladı, mis gibi. Gül kokusunu ciğerlerime çekiyorum burnumdan, ohhh dünya varmış, sanki cennetteyim.

Pembe güller açmış, cezve ocağın üzerinde pişiyor, yanında da kahve fincanı boş.

Sabah kahvaltısını birlikte yapıyoruz çay kıyısında. Ben, Gürel, Sevil ve Şafak piknik masasında el birliği ile güzel bir kahvaltı sofrası.

Kızlar buluştu sabah sabah, ikisi de sarışın. Buranın işletmecisini kızı, o da erkenden uyanmış bizlerle beraber. Sevil ile beraber resim çekiliyorlar. Arkada yeşil ağaçlar arasında akan çay.

Minik ilk okul öğrencisi sarışın kız Sevil için peçeteye kırmızı kalemle bir şeyler karalamış;

SEVİL ABA Seni

ÇOOOOOOOOOK

SEVİYORUM

Size İYİ Yolculukla

R DiLiyorum

Sevil ABa cım

Gürel profesyonel makinası ile küçük kızın yüzünün resmini çekiyor. Saf temiz ve güzel bir yüzü var. İri gözleri yeşile çalan bir rengi var.

Sabah kahvaltısını yaptıktan sonra çadırları ve eşyalarımızı toplayıp bisikletlere yükledik. Artık dönüş yoluna çıkma zamanı. Yola çıkmadan önce işletmeci aile ve iki kızı ile birlikte topluca bir resmimizi çekiyor Gürel. Bizleri ağırladıkları için kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Yemyeşil Çatak vadisinden aşağıya doğru görünümü. Birazdan inişe başlayacağız. Çayın yanlarında düz olan küçük tarlalar sürülmüş, kimisi de yonca ekilmiş hayvanlar için.

Dün çıkarken gördüğümüz bentleri tekrar görüyoruz. Çayın sağından gidiyoruz.

Şimdi de yol sol tarafa geçti. Neredeyse pedal çevirmeden inişteyiz bir süre ve çabuk iniyoruz.

Saçlı köyü kavşağında duruyoruz. Buradan bazı arkadaşlar aramızdan ayrılacak. Düz yoldan Ödemiş’e daha çabuk varıp İzmir’e gidecekler.

Aramızdan ayrılacaklardan birisi Ahmet Nail Yavuz. Beraber resim çekiliyorum ayrılmadan önce. Tura katıldığı için kendisine teşekkür edip vedalaşıyorum tekrar görüşme dileği ile.

Sonra Sadi Abi ile kucaklaşıp veda ediyorum. Bu benim için çok değerli bir an olarak kaldı. Bu son kucaklaşmamız oldu Sadi Bilguvar ile. Geçtiğimiz yıl amansız kanser hastalığına yenik düşüp aramızdan ayrıldı. Kendisini epeydir tanıyorum ve bir kaç turu beraber yaptık. Sessiz, sakin, mütevazi bir insandı, ben öyle tanıdım ve sonsuza kadar öyle kalacak. Kahve içmesini severdi ve kahve cezvesini ocağa her sürüşümde yanımdan ayrılmaz pişene kadar sabırla beklerdi. Pişince de fincandan zevkle içer, kahve için teşekkür ederdi. Nur içinde yatsın, toprağı bol olsun……

Sadi abi ile yan yana son resmimizi de çekildik bir anı olsun diye ve anılarda kaldı. Aramızdan ayrılan biri daha var ; Hüseyin Dölçek. Sadi abiyi yalnız bırakmıyor.

Aramızdan ayrılan arkadaşlarla vedalaştıktan sonra biz sağa doğru döndük dönmesine de birden bire karşımıza ucu bucağı görünmeyen bir yokuşa sardık. Ne güzel de iniyorduk değil mi?

Neyse taktık birinci vitese ağır ağır çıkmaya başladık. Zorlandığım yerde merkep vitesi otomatik olarak devreye giriyor. Ferdimen beni yokuşu çıkarken çekiyor bir kare. Bisikletim KUZ ve kıytırık ile beraber. Şafak ta ABAK’tan kalan sarı sprey boya ile gideceğimiz yönü ok ile belirtmiş asfaltta.

Çık, çık, çık sonunda bitti 5 kilometrelik yokuş Bu zaferi kutlamalıydık KUZ ve kıytırık ile. Aşağılarda Ödemiş kasabası ve ovası hayal meyal görünüyor.

Arkamdan gelen Ferdimen’i aynı yerde resmini çekiyorum.

Aşağılarda bir yerlerde düzlükten önce. yamaçta yangın göleti yusyuvarlak içi su dolu görünüyor. Orman yangınlarında kullanmak için yangın ekibi bazı yerlerde böyle göletler yapmış. Yangın sırasında helikopter ile su alıp yangına müdahale ediliyor. Yamaçlarda tarlalar, bahçeler çitlerle birbirinden ayrılmış.

Sol tarafımda ise tarla ve meyve bahçeleri kare çit ile birbirinden ayrılmış dağın dik yamaçlarına kadar. Yamaçlarda ise paralel olarak düzeltilmiş ağaç dikim yerleri yapılmış ormancılar tarafından.

Dönemeçten aşağıya doğru biri geliyor.

Yakınlaşınca bizim Ferdi Kızıl olduğunu görüyorum, nam-ı diğer Ferdimen. Kahramanımız.

Yolun biraz üstünde simsiyah bir at görüyorum. Durup resmini çektim. At lekesiz siyah, değerli bir cins olabilir. İncir ağaçları arasında otluyor kendi haliyle.

Kemal Lale de aramızdan ayrılıyor, biz Birgi’ye doğru gideceğiz o düz Ödemiş’e doğru devam ediyor. Katıldığı için teşekkür edip vedalaşıyoruz.

Hazır durmuşken Cem Koç’u yakalayıp beraber bir resim çekiliyorum. Bir daha nerde bulacağım bu fırsatı.

Bir zamanlar deniz kıyısı olan bu yerlerde şimdi asırlık zeytin ağaçları var. Yerlerde ise papatyalar coşup coşup açmış bahar halısı gibi papatya desenli. Sadece iki tane gelincik kırmızı renkte açmış papatyalar arasında.

Bu güzelim yeşil cennette olumsuz olanlar hemen göze çarpıyor. Bunlardan birisi gözümün önünde yol kıyısına dökülmüş çöpler, atıklar. Kendine ihanet eden bazı insanlar geleceğine zarar vermekten başka bir şey yapmıyorlar.

Papatyalar yol kıyısında, asfaltın bittiği yerde açıvermiş bir kaç tane. Bıraksalar bir kaç yıl içinde tüm asfaltı kaplayabilir.

Birgi’ye doğru tırmanıştayız, yukarıda Birgi’ye has evler görülüyor yeşillikler arasından.

Biraz tırmanış ve Birgi’deyiz. Tırmanışın getirdiği yorgunluğu atmak için kahve olan bir yere konuşlanıyoruz. Çay, soğuk soda içerek bir sürre dinleniyoruz.

Hazır dinlenmekte iken yanıma gelen Gökay Terzi nam-ı diğer Android ile bir resim çekiliyorum. Daha önce planladığımız ama yokuşu zorlu olduğundan vaz geçtiğimiz Yılanlı köy yolundan bizim Android geldi. Ona bu yokuşlar vız gelir, adı üstünde Android. Bisiklet üzerinde gitmediği yol yok gibi. Belki de kendi deyimi ile bir milyon kilometreden fazla yol yapmış. Ben ona inanıyorum. Güçlü bir yapısı var ve kansere dur diyerek ölüme meydan okudu.

Madem resim çekiliyoruz diğerleri kıskanmasın diye diğer arkadaşlarla da resim çekileyim dedim. Hasan Ata ile bir resim çekildim, sessiz sakin, pek konuşmaz. Sadece bisiklet sürer.

Kardeşim Gürel Gürselp ile yan yana hiç resmimiz olmamıştı. Şimdi ise yan yana anca gelebildik. Bir çok turda beraberiz ve ABAK turunu beraber yapıyoruz diğer gönüllülerle birlikte. İznini ona göre almış, ABAK turundan hemen sonra Suyun Kaynağına Yolculuk turunda bizimle beraber. Her konuda anlaşırım kendisi ile.

Şimdiye kadar katıldığı en uzun soluklu bir tur gerçekleştiren Sevil Gülgün biraz şikayet etse de başlarda şimdi alıştı ve keyifle bisiklet sürüyor. Yıllardır beraber günü birlik turlar yaptık. İlk zamanlarda biraz zorlansa da cesaretlendirerek turları tamamlattım. Şimdi ise günlerdir kamplı tur yapıyor ve halinden gayet memnun.

Figen Gülgör, Laz bisikletçi. Hem de kadın. Sayısını hatırlayamadığım tur yaptık beraber. Turlarda uyumludur, sadece bahçelerden meyve araklamasını sever küçük çocuklar gibi. Yolda bir meyve ağacı görmeye görsün.

Ankara dan katılan Kaya Palancılar. Büyük bir turcu, kendi blok sayfası var oradan gezdiği yerleri paylaşıyor. Örnek bir insan. http://kayapalancilar.blogspot.com ta HAYATIM İKİ TEKER olarak yazılarını yazıyor.

Birgi tarihi bir yer, kendine has taş evleri, yapıları ve camileri ile.

Kasabanın ortasında dere yatağı var ama dere çok az akıyor. Dere yatağını ot bürümüş.

Kargalar toplantısı başlamış, bu kargalar bildiğiniz kargalar gibi değil. Ağaçtan oyulup yapılmış, bir de siyaha boyanmış sanırsın ki kargalar demirlere tünemiş. Yanına yaklaşınca kaçmıyorlar, kaçmayınca ağaç olduğunu anlıyorsunuz.

Ümmü Sultan Türbesi.

Tarihi doku bozulmadan tarihi taş binalar onarılarak müzeye dönüşmüş durumda. Bunlardan birisi de yöresel el yapımı ipek dokumaları işliği.

İşliğin içine giriyoruz, içeride dokuma tezgahları sergilenmiş. Tezgahlar tahtadan yapılmış, renkli ipliklerle dokuma yapıyorlar tezgahta.

Dokuma tezgahının yandan görünüşü. Sık olarak yatay çekilmiş iplikler, dikine gerilmiş iplikler. Yatay ipliklerde ileri geri hareket eden mekik geçtikçe dokuma yapılmış oluyor.

Dokunan tarafın tersinde iki boru konulmuş. 1. borunun altından gelen iplik 2. borunun üstünden geçmiş. Yanındaki iplikte bunun tersi. Böylece sıralı bir ters bir düz gitmiş. Ne olduğunu anlayamadım doğrusu. Tam önde de demir bir zincir sarkıtılmış yukarıdan aşağıya.

Birgi’nin tarih kokan sokaklarında dolanıyoruz. Sokaklar Arnavut kaldırımı taş döşeli. Evler taş bina, en fazla iki katlı ve üzerinde kiremit döşeli çatı var.

Kimi sokak daralarak gidiyor. Evlerin avluya giriş kapıları kocaman çift kanalı ahşaptan yapılmış. Kapının üstüne küçük bir çatı yapılıp üzeri kiremit döşeli.

Ana cadde kıyısında boydan boya fıstık çamı dikili. Kaldırımda da çit ile yoldan ayrılmış.

Birgi

İzmir İli, Ödemiş İlçesinde yer alan Birgi, sırasıyla Frig Uygarlığı (MÖ 750-680), Lydia Uygarlığı (MÖ 680-546), Pers Krallığı, Bergama Krallığı, Roma ve Bizans İmparatorluğu hakimiyeti altında bulunmuştur. Kent Anadolu Beylikler döneminde, 13. ve 14. yüzyılda Aydınoğlu Beyliği’ne başkentlik yapmıştır. 1426 yılında ise kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçmiştir. Birgi, kendine has geleneksel mimari dokusunu günümüze kadar koruyabilmiş ender yerleşim yerlerinden biridir. Konakları, camileri, türbeleri, medreseleri, hamamları, çeşmeleri ve daha birçok eseriyle, beylikler döneminden başlayıp günümüze ulaşmış çok sayıda tescilli yapıya sahiptir. Beldede geleneksel mimari dokuyu en iyi biçimde yansıtan iki mimari yapı; ahşap süsleme ağırlıklı mihrabı ve minberiyle döneminin en başarılı örneklerden biri olan Ulu Cami ile ahşap işçiliği ile dikkat çeken Çakırağa Konağı’dır. UNESKO Dünya mirası geçici listesine eklenmiştir.

http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,45343/birgi-tarihi-kenti-izmir.html

Kadıoğlu camisi.

Üst katta tahta kanatları açık bir pencere. Demir parmaklık kaynak görmemiş geçme olarak yapılmış. Pencerenin olduğu yer cumba, altında destek ağaçları tahta ile kaplanmış. Taş bina eski bir yapıyı oluşturmuş, altta giriş kapısı ile binaya giriyorlar.

Binanın ön kısmı ise harabeye dönmüş, kaplama tahtaları zamanla çürüyüp dağılmış. Sıvası çoktan dökülü. Burada iki tane pencere, birinde soba borusu çıkmış. Büyük bir olasılıkla onarımı bekliyor gibi.

Taş duvarla örülü avlular, duvarların üzeri kiremit ile korunmuş yağmura karşı.

Çakırağa konakları o kadar meşhur olmuş ki içeriye girmek için para ödemek gerekiyor. Haliyle girmiyorum, zaten ilgimi çekecek bir şey olduğunu sanmıyorum.

Birgi’nin sokaklarını gezmeye devam ediyoruz. Birgi yamaçta kurulu olduğundan bir yukarı çıkıyoruz bir aşağı iniyoruz.

Bıçakçı Çeşmesi (Koca Çeşme)  yazıtı siyah bir mermere yazılmış;

Bıçakçı Esseyyid Hacı Ali Ağa tarafından 1807-8 yılında yaptırılmıştır. Tuğla ile yapılmış köşe silmeleri üstte kirpi saçağa dönüşür. Çökertme içme alınan cephesinde oluşturulan sivri kemerli yüzeyi çökertilmiş olup, kabartma bezemeli mermer çeşme aynası vardır ve üzerinde lüle deliği yer alır. Yapı kitabesi vardır. Roma döneminden kalma, girlandlı boğa başlı mermer lahit taslağı da köşesinde delinerek yalak olarak kullanılmıştır. Pişmiş topraktan su künkleri ise çeşme duvarı içindedir.

Çeşme de aşağıdaki resimde. Şimdi yukarıdaki yazıtı niye yazdım onu anlatayım size ; Bıçakçı Hacı Ali hayrına çeşme yaptırmış, Allah kabul etsin, çeşme yaptırmak iyidir de Roma döneminden kalan, o zamanlarda mezar olarak kullanılan Lahit neden yalak olarak kullanılmış bu kafama takıldı. Bir zamanlar içinde ölmüş bir insanın yattığı mermer taş sandukayı kullanırken dini inancı gereği hiç mi Allahtan korkmamış. Bir yalak yaptıracak usta bulamamış mı? yoksa parası mı bitmiş. Büyük bir olasılıkla hazıra konma, beleş işçilik. Zaten binlerce yıl önceki işçiliği beceremeyeceklerinden olsa gerek hali hazırda sandukayı yalak yapmışlar. Yazık…

Onarım çalışmaları yapılan taş binada yenileme çalışmaları yapılıyor. Çıtalardan perdeler yapılmış, çatıya tahta iskelet çakılmış öyle duruyor, henüz kaplanmamış. Bina iki katlı, yukarıya eski bir tahta merdiven ile çıkılıyor.

Taş binalar kademe kademe yukarıya doğru odalar şeklinde kiremit kaplı olarak yapılmış. Bu görünümü ile ayrı bir görsellik meydana çıkarmışlar.

Tarihi doku içinde yaşayan güller kırmızı açmış, ayrı bir renk katmış tarihin içine.

Tarihi dokuyu bozan yeni yapılmış yamaçtaki binalar. Bunlar betonarme, bir de sokaklardaki arabalar. Bence arabaları kasabanın içine sokmamak gerek. Sokakların görüntüsünü bozuyor. Resim çekerken bunu daha iyi görüyorum.

Kimi bina metruk kalmış bakımsızlıktan yıkılmaya yüz tutmuş. Evin duvarları yok olmuş odaların içi görünüyor.

20160428_130030_HDR

Bir duvarda gördüğüm ilgin örnekler dikkatimi çekti. Örülmüş taşların içinde bir taş farklı, bu taş yontulu olduğu belli. Belki de antik bir kentten sökülüp getirilmiştir. Bir de duvarın içinden pişmiş topraktan yapılmış künk çıkmış, ne olduğu belli değil. Künk yarım yuvarlak bir taşın ortasından geçirilmiş. Taşın üzerine de pişmiş kiremit ile kemer biçiminde duvarın içinde.

Gezmekten yorulanlar dinlenmeleri için kahveler var. Dut ağaçları gölgesi altında oturup çay, kahve yada soğuk bir şeyler içebilirsiniz.

Aydınoğlu Mehmet Bey cami girişi.

Cami girişinde tabela yazılmış ; Aydınoğlu Mehmet Bey cami, altında İngilizce ve Fransızca dillerinde de yazılmış. En altta Y. Tarihi H. 412 (Miladi 1312 Yılı)

Caminin kapısından içerisinin resmini çekiyoruz. .Görünen 6 tane sütun, toplam 15 sütun ile yapılmış. Üstüm başım ve ayaklarım pis olduğundan içeriye girmiyorum.

Caminin yanında Birgi tarihini yazan tabela konulmuş. Tabelada yazan;

BİRGİ TARİHİ

Birgi M.Ö. 3000 Yıllarına dayanan bir tarihe sahiptir. Bölgede zamanla Frig, Lidya, Pers, Bergama Krallığı ve Roma dönemlerini yaşadıktan sonra Bizans imparatorluğu idaresine geçmiştir. Bölgeye ilk Türk akınları XI. Yüzyılda Selçuklular tarafından gerçekleştirilmiştir. Selçukluların dağılışından sonra ortaya çıkan Beylikler döneminde Menteşoğlu Sasa Bey tarafından Türk hakimiyetine giren Birgi 1307 yılında Aydınoğlu Mehmet Bey tarafında Aydınoğullarının merkezi yapılmıştır. Aydınoğlu Mehmet Bey 1312 yılında kendi adıyla bu camii inşaa ettirilmiştir. Camii kare planlı olup 15 sütun üzerine konmuş ahşap tavanı, turkuaz çinili mihrabı ve Muzafferuddin usta tarafından yapılan minber Türk İslam sanatının en güzel örneklerinden olup hiç çivi ve tutkal kullanılmadan geçme (Kündekari) tekniği ile yapılmış ağaç oymacılığının en güzel örneklerindendir. Ayrıca pencere kanatlarında da aynı sanat görülmektedir. Bu caminin en öneml,i özelliklerinden birisi ise emsallerine göre minaresinin sağ arka köşede değil, sağ ön köşesinde yer almaktadır. Beldemizde bir çok tarihi eser vardır. Bunlar arasında Birgivi Mehmet Efendi merdesesi, Sultan Şah türbesi, Birgivi hamamı, Çakırağa konağı, Karaoğlu camii, Kütüphane binası, Aydınoğulları türbesi, Çukur medrese ve Güdük camii sayılabilir.

Birgi’nin dar sokaklarını gezmeye başladım. Her köşesi, her bina ayrı özellikte. Hepsinin resmini çekiyorum.

İki ev neredeyse birbirine değecek kadar yakın. Binanın birisi düz duvar, diğeri cumbalı çıkıntısı kiremitleri aynı hizaya getirmiş.

Sokaklar dar ve kısa.

Kimi sokakta bahçeli evler de var. Bahçe duvarının ardında meyve ağaçları dikili.

Evlerin çoğu iki katlı.

Evler taş bina olsa da güneş ısıtma sistemi de kurulmuş kimi çatıya.

Sokakları dolaştıktan sonra meydana tekrar geliyorum. Aydınoğlu Mehmet bey camisinin aykırı minaresi. Caminin köşe taşları arasına aslan kabartmalı bir taş yerleştirilmiş.

Aydınoğlu Mehmet Bey heykeli. Savaş zırhları giymiş, başında başlığı, sağ eli ile kılıcını yarım çekmiş kınından. Göğsünün tam ortasında kocaman çift başlı kartal kabartması yerleştirilmiş. Artuklu sikkelerinde ve Anadolu’daki Selçuklu yapılarında kullanılan çift başlı kartal simgesi surlarda, cami ve medreselerde, saraylarda; koruyucu ve hakimiyet sembolü olarak ve kötü güçlerden koruyucu olarak kullanılmıştır. Bu arada; çift başlı kartal motifinin, Bizanslılar tarafından da kullanıldığını görüyoruz. Heykelin yanında da Kocaman gemi çapası zinciri ile birlikte. Aydınoğlu Mehmet Beyin denizcilikle bir ilgisi olmalı.

Aydınoğlu Mehmet Bey

Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusudur. Aydınoğlu Mehmed Bey ilk zamanlarında Germiyan ordusu subaşısı, yani ordu komutanı idi. Bizans İmparatorluğu’nun taht ve taç kavgaları sebebi ile çöküntüsünden istifade ederek Germiyan Hükümdarı I. Yakup Bey’in emriyle Ege denizi’ne inerek elde ettiği yerlerde babası adına bir beylik kurmuştur.
Mehmet Bey, 1310 tarihinde Müslüman İzmir’ini ve daha sonra da Ayaslug ( Selçuk) , Tire, Sultan Hisarı ve Bodemya’yı ve 1326 da Gavur İzmir’i denilen sahil İzmir’i almıştır.
Kendisine Mübarizüddin lakabı verilen Mehmed Bey ele geçirdiği yerlerden ; Ayaslug ( Efes – Selçuk ) ile Sultan Hisar’ının büyük oğlu Hızır Bey’e; İzmir’i ikinci oğlu Umur Bey’e ; Bodemya (Ödemiş) ise Üçüncü oğlu İbrahim Bahadır Bey’e ; Tire’yi de dördüncü oğlu Süleyman Bey’e verip en küçük oğlu İsa Bey’i yanında bulunduruyordu.
Deniz sahillerine sahip olan Mehmed Bey, İzmir’i henüz almadan önce donanmasını Ayaslug’da yaparak denizciliğe başladı; fakat Rumlardan Cenevizlilere geçmiş olan İzmir’i aldıktan sonra burada da ayrıca bir donanma meydana getirdi.
Mehmed Bey, 1334 de bir av esnasında suya düşüp hastalandı ve sonra vefat etti. Yerine diğer kardeşinin ittifak ve ısrarı ile İkinci oğlu Umur Bey , Aydınoğlu beyliğinin başına geçti.
Mehmed Bey Birgi’de cami ve medrese yaptırmıştır. Beşinci asrın alimlerinden Saa’lebi’nin ” Arais-ül Mecalis” adlı ” Peygamberler Tarihi ” Mehmed Bey adına tercüme ve ithaf edilmiştir. Yine Mehmed Bey’in emriyle aynı kişi farsça ” Tezkire-i Evliya” yı Türkçeye çevirmiştir.
Mesalik-ül-ebsar Aydınoğlu’nun 60 şehri ve 300’Den fazla kalesi ve 70.000 süvarisi olduğunu, donaması ile rum ve Frenklerle devamlı olarak savaştığını yazmaktadır.

http://www.evliyalar.net/aydinoglu-mehmet-bey/

Birgi yerleşim haritası. Haritada tarihi yerler işaretlenip numaralandırılmış. Mavi numaralar tarihi yapıları, kırmızı çizgi yürüme rotası, yeşil renk ise yeme içme yerlerini haritada belirtilmiş. Numaraya göre; 1- Çakırağa konağı, 2- Aydınoğlu Mehmet Bey camii 8Ulu cami), 3- Aydınoğlu türbesi, 4- Küp uçuranlar kulesi, 5- İmam-ı Birgivi, 6- Kadıoğlu cami ve şadırvanı, 7- Aydınoğlu hamamı (Osmanlı hamamı), 8- Dervişağa merdesesi, 8- Dervişağa Cami, 10- Dervişağa hamamı, 11- Sasallı (Kırkızlar) hamamı, 12- Ümmü sultan türbesi (Sultan Şah),13- Kerimağa konağı, 14- Su terazisi, 15- Güdük minare mescidi, 16- Bıçakçı Esseyit Ali ağa çeşmesi, 17- İmam-ı Birgivi medresesi (Ataullah efendi medresesi), 18- Sandıkoğlu konağı, 19- Sarı berber medresesi, 20- Gazi Umurbey anıtı, 21- Çekül evi, 22- Demirli mağaza, 23- Taşpazar çeşmesi, 24- Demir baba çeşmesi, 25- Kazım Dirik (Paşa) çemesi, 26- Çarşı çeşmesi, 27- Kale medresesi, 28- Akmescit çeşmesi.

Birgi’nin ana caddesi, yolun yarısı kazılıp toprak ile kapatıldıktan sonra öyle duruyor. Caddenin iki kaldırımında fıstık çam ağaçları dikilmiş.

Onarılmış örnek taş bina, iki katlı. Girişi yan tarafta bahçeli. Bahçe kapısı aralıklı tahta çit şeklinde yapılı.

Organik ürünler satılıyor gelen turistlere, alacaklı olmadığım için ne kadar ediyor bilmiyorum ama pahalı olduğunu tahmin ediyorum.

Benim olmayan lokantada ucuz yollu yemek yiyoruz. Fiyatları gayet uygun, sulu sebze ve et yemekleri nefis. Baba Lokantası’nın girişinde resim çekiliyorum, arkamda da sevil peydah oluyor resim çekildiğimi görünce.

Yemek sonrası bisikletleri bıraktığımız kahveye geldik. Kahvenin camında daha önce görmediğimiz, şimdi ise farkına vardığımız bir yazı dikkatimizi çekti. Resmi Sevil çekiyor. Yazıda ise şöyle yazıyor;

Bu gavede dedikodu

yapmak, mişli muşlu

gonuşmak yasaktır.

Yemekte sonra bisikletlere binip yola çıkıyoruz, Birgi yüksekte olduğundan hızla düzlüğe indik. Arkadaşlar bir benzinlikte mola vermişler. Fazla yemiş olmalıyım, bir soda hazmı kolaylaştırır umudu ile içiyorum. Karşımda Gürel yemek sonrası mahmurluğu çökmüş şekerleme yapıyor. Gökay da diğer masada olmasına rağmen kareye girmiş.

İnsanlar yiyor içiyor, devamlı tüketiyor. O kadar çok tüketiyorlar ki çöplerini atacak yer bulmakta zorlanıyorlar. İşte çöplerini attıkları yer. Kocaman asırlık bir ağacın çürümüş gövdesinin içi. Bekli de utanmışlardır, yere atmamak için kimse görmesin diye ağacın kovuğuna bırakıvermişler. Yazık, bu görgüsüzlüğü ne zaman bitireceğiz bilemiyorum.

Biraz dinlenme yetiyor, yola çıkıyoruz. Ödemiş’e geldik bile, Ödemiş tabelası önündeyim. Nüfus 132000 yazıyor tabelada.

Rüzgara karşı gidiyoruz, Sevil 8 gündür yolda, yorulmuş olmalı ki bizim Android Gökay eliyle götürmeye çalışıyor Sevil’i.

Ferdimen benim resmimi çekiyor ama bisiklet benim değil.

Benim bisiklette de Gürel binmiş gidiyor. Yolda giderken Gürel bana “Urimbaba biraz süreyim senin bisikleti. Römorklu hiç kullanmadım şimdiye kadar.” Ben de “Olur” deyip bisikletleri değişip bir süreliğine sürüyoruz. Gürel gayet başarılı sürüyor KUZ ve kıytırığı, huysuzluk yapmıyorlar anlayacağınız. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Yine bir mola veriyoruz kahvenin  birinde bu kez katılımcılardan Bahadır Özer ile resim çekiliyoruz, sessiz sakin kendi halinde bir vegan olan Bahadır hayvansal besinleri yemediğinden karnı bir türlü doymuyor.

Bayındıra gelmeden kamp yapacağımız Ergenli kaplıcalar yoluna saptık. Yolumuz hafif rampa.

Bu gün biraz fazla yol yapmamız nedeni ile yorgunluk baş göstermeye başlayınca hemen yol kıyısına oturup yorgunluk kahvesi pişirmeye başladım. Gelen geçen arabalar yol kıyısında oturmuş bu insanlar ne yapıyor diye merakla baka dursun biz keyfimizi sürüyoruz. Kahveler pişti, şanslı olan 3 kişi yanımda kahvesini içecek. Bunlardan biri Sevil, biri Ferdimen biri de Gökay. 4 Fincan olunca böyle oluyor mecburen, kahveler pişti, nefis görünüyor.

 

Kahve molası iyi geldi, güneş henüz batmamış. son ışıklarını çam ağaçlarının üzerine vurmakta. Geride kalan 4 kişi tekrar yola çıktık kamp yerine doğru.

Güneş dağların ardında batıyor. Biz daha yoldayız ama az kaldı.

Daha önce Bayındırdan tanıdığımız Spor ilçe müdürü Erdal İnce sayesinde Bayındır belediyesi ile görüşmelerimizde bize konaklayacağımız yer olarak Ergenli köyü, ılıcaları verdiler. Köye vardık sonunda güneş batmadan.

Köyün girişinde uzun ve dar bir tabelaya Ergenli Köyü’ne ve Ilıcalara Hoş Geldiniz yazısı yazılmış. Gökay ve Sevil önde köye doğru çıkarken.

Belediyenin tesisleri olan yerde duruyoruz. Geniş bir avlusu ve çevresinde banyo odaları var. Avluda ağaçlar dikilmiş zamanında, gölge yapıyor. Bu tesislere bakan görevli geleceğimizden haberi var. Bize 2 tane odayı açıyor yıkanabilmemiz için. Avludaki masaları birleştirdik, burada yemeğimizi yiyeceğiz.

Tesisin yanından küçük bir çay akıyor. Kıyılarda çınar ağaçları var.

Banyo odalarında bol sıcak su ile yıkanıp rahatlıyoruz sırayla. Sonra oturup kendi hazırladığımız yemekleri yedikten sonra günün yorgunluğunu masalarda oturup şarabı yudumlayarak, sohbetimizi koyulaştırıyoruz. Bir tarafta Sevil ile beni çekiyor Ferdimen.

Diğer tarafta Gökay ve Şafak.

Gecenin fazla ilerlemesine izin vermedik, yoksa muhabbet bitmez sabaha kadar. Hem uyku kapı arkasına gelmedi, çünkü kapımız yok ki! Ama uykunun geldiği doğru. Sıcak suda yıkanmanın rehaveti üzerime çökünce çadırıma çekilip derin bir uykuya daldım

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 71 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 2. Gün

20 Mayıs 2015 Çarşamba

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Resimlerin bir Kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

2. Gün

Tire – Kiraz – İğdeli

 

Siz yok musunuz siz derya kuzuları

Kestim kılıcımla karanlığını dibin

Yakamoz içinde bıraktım suları

Ah ayaz gecelerde olur ne olursa

Sırtımda bir zıpkın yarası

Halim Şefik GÜZELSON

 

Öne çıkan görsel, Ferdi ve ben bisikletlerimizle birlikte yolda ayakta duruyoruz. Ferdinin bisikletinde küçük Türk bayrağı var, Bisikletim KUZ’un arkasındaki kıytırıkta iki çubukta sarı ve turuncu renkli üçgen bayrak takılı.

IMG_0372

Özgürlüğümün ilk sabahı, çadır yaşamı bana çok iyi geliyor. Kendimi bağımsız, özgür, hür ne derseniz deyin ve çok mutlu hissediyorum. Para ile alınmaz, bedava anlayacağınız. Neyse pek derin olmasa da iyi bir uyku çektim sayılır. Park yola yakın, araç gürültüleri, daha çok egzozsuz motorların gece sessizliğini yırtmaları biraz rahatsız etse de hazır uyanmışken etrafı ve tuvaleti şöyle bir kolaçan ederek sabahı ettim. Sabahın ilk ışıkları çadırıma vurmaya başladığında bir süre tembellik hakkımı kullanmak gerek diyerek parkta yaşayan kuşları dinledim. Çadırımın içinden dışarıdaki çimenler, ağaçlar ve park duvarı görünüyor.

20150520_070209_HDR

Parkta çadır kurduğumuz alan, sabahın körü. Henüz kimse gelmemiş. O yüzden kalkar kalkmaz hemen toparlanmaya başladık. Benim toplanmam daha kısa sürede oluyor Ferdiye göre. Kıytırık bana daha pratik geldi. Eşyalar daha düzenli ve ulaşılması daha hızlı olduğundan yerleşmesi de daha çabuk oluyor haliyle. Ferdi’nin yeri kısıtlı olduğu için neyi nereye yerleştireceğim diye endişeden dolayı toplanması daha geç oluyor. Toplandıktan sonra hızlıca kahvaltıyı hazırlayıp kuş seslerinin melodileri ile karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Çam ağaçları altında çadırlarımız kurulu durumda.

20150520_072705

Kahvaltının üstüne okkalı bir kahve iyi gitti doğrusu. Güne iyi şeylerle başlamak güzeldir. Biz de bunu yapmaktan geri kalmadan yerine getiriyoruz. Ferdi kendi kahve fincanını ve beni yakından çekiyor.

IMG_0363

Kahve keyfinden sonra hemen yola çıktık. Yol biraz kalabalık, Ödemiş yolunda bir süre gideceğimizden yapacak bir şeyimiz yok. Güneş yükselmeye başladı, bu durumdan yararlanmak gerek diyerek yeni aldığım güneş panelini denemeli. Gece telefonu yedek bataryadan şarj ettiğimden boşalan bataryayı takıp şarj etmeye başladım. Bakalım nasıl sonuç alacağım. Güneş enerjisinden şarj olayını merak edenler daha önce yazdığım

Bisiklet ve Donanımları başlığındaki Güneş Enerjisinden Şarj yazımdan detaylarını okuyabilirsiniz. http://www.urimbaba.net/?page_id=5353

Bisikletim KUZ, arkasındaki kıytırık üzerinde güneş paneli.

20150520_094907

Mevsim İlkbaharın son ayı, aylardan Mayıs. Bu ayda dutlar olgunlaşmaya başlar ve bizlere nefis tadı ile yolda harcayacağımız enerjiyi vermekte. Aynı yerde bir de çeşme bulunması burada mola vermemiz kaçınılmaz. Bisikletim KUZ, kıytırık ve Ferdi dut ağaçlarının önünde.

20150520_101626

Sağ olsunlar rahatça dutları toplayıp yiyebileceğimiz tahta merdiven işimizi kolaylaştırdı. Dut yolcunun vazgeçilmez meyvesi, doğanın bizlere verdiği bu nimetten faydalanmak gerek. Dut yerken Ferdi resmimi çekiyor merdiven duta dayanmış haliyle.

IMG_0368

Bir de duta yakından bakmak gerek değil mi? Kara dutlar da nefis görünüyor. Kimisi olgunlaşmış gel beni ye diyor. Elbette sadece bize sunmuyor taze meyvelerini. Arılar, kuşlar, karıncalar da bundan nasipleniyorlar. Dutlar cezbedici tatlı bir meyve ama fazla yememeli yoksa cırcır olmak işten bile değil. Hele uzun bir tura çıkmışsanız fazla yemeden, kararında yemelisiniz. Yoksa yolda perişan olmanız işten bile değil. aklıma bir Hint atasözü geliyor ;

“Eğer birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa kesinlikle altını pislemiştir!”

20150520_101726

Yola çıkmadan Ferdi’nin tripodu ile bir resim çekiliyoruz ikimiz beraber. Bisikletlerimiz, ardımızda Bozdağlar muhteşem görünüyor. Ferdinin bisikletinin arkasında çubukta Türk bayrağı. Kıytırığın arkasında sarı ve turuncu üçgen bayraklar çubukların ucunda. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0372

Yol kıyısında bir köy kahvesinde mola verdik. Babası ile kahvede oturan sevimli bir kız çocuğu ile sohbet etmeye çalışıyoruz ama kız utangaç. Henüz yabancı biri ile şimdiye kadar konuşmamış. Çekingen tavırları daha da sevimli yapıyor.

20150520_114014

Yolda topladığımız henüz olgunlaşmamış kayasıları mideye indirdik. Tadı fena değil, biraz mayhoş. Bir süre daha geçmesi gerek, o zaman tadına doyum olmaz. Elimde iki kayası.

20150520_114349

Köylerde çay şehirlerdeki gibi pahalı değil, ucuz. Çay da bize gizli bir enerji veriyor. Çay da ucuz olunca öyle küçük barakta olmaz. Su bardağında duble olarak içilmeli. Çaya doyuyoruz nefis tadı ile. Duble çaylarımızı içerken elçek resim çekiyorum ikimizi.

20150520_114505_HDR

Küçük Menderes nehrinin suladığı bereketli ova. Tarlaların hepsi ekilmiş durumda ve henüz yeşil. Havalar biraz daha ısındıktan sonra olgunlaşıp hasat yapılacak.

20150520_124419

Menderes nehrini besleyen çaylardan biri. Ana kola kavuşmaya gidiyor. Hasret sona erecek çağlamasından belli. İlkbahar yağmurları Küçük Menderes nehri ve çayların bir süre temiz akmasına neden olmuş. Küçük Menderes havzasında bisiklet sürerken bir kaç kez nehrin ve çayların üzerinden geçtik. Aklıma insan eliyle oluşturulan Erozyon, toprak kaybı ve sanayi artıkları ile kirletilen bu nehir için ne yapılabilir? Bu konuda bir proje yapmalı, örneğin Suyun kaynağına kadar bisikletle yolculuk yapmak geldi aklıma. Nehrin denize kavuştuğu yerden toprak alıp suyun kaynağına kadar yerel yönetimleri ve insanların nehirleri ve erozyon ile yapılan kayıpları anlatabiliriz. İyi bir proje olabilir, üstünde çalışmak gerekir diye düşündüm. Nehirler temiz akmalı değil mi? Neredeyse aynı düşünceleri Ferdi de aklından geçirmiş. Kalpler bir olmuş demek ki!

20150520_125216

Küçük Menderes havzasının Aydın dağları kıyısından giden yoldayız. Yol pek işlek değil, o yüzden rahat gidiyoruz yol boyunca.

20150520_132639

Yolda tıngır mıngır giderken aynı dünkü gibi biri önümüze atıldı birden bire. Yalnız bu atılan biraz farklıydı. Türkçe ” Gelin bir kola ısmarlayayım size! ” deyince hadi bir kısa mola verip dinlenelim diyerek teklifini kabul ettik. Misafirperverlik her yerde devam ediyor. Bisikletleri park ettik, adamların yanına oturduk. Oturunca durum anlaşıldı! Biralar almışlar kafayı çekiyorlar. Genç olanı bizleri uzun saçlı, hippi gibi görüp ” ciğaraluk var mı ciğaraluk?” diye sordu. Biz uyuşturucu kullanmadığımızı ve her türlü uyuşturucu kullanımına karşı olduğumuzu söyleyince adamın hayalleri suya düştü birden bire. Ardından bira ısmarlamamızı isteyince hani bize kola ısmarlamak için durdurdun? Kolalar nerede deyince adam hala bira ısmarlayın diye konuşuyor. Zaten kafayı bulmuş kör kütük sarhoş olmuş. ” Ben buranın babasıyım” diye böbürlenmez mi? Anlaşılan Urimbaba’yı tanımamış. Tanışmaya gerek yok diyerek size afiyet olsun, biz yolumuza devam ediyoruz diyerek yola çıktık. Artık sarhoşlarla uğraşmanın gereği yok, onları takmadan bisikletlere binip yolumuza devam ettik. Böyle soysuz insanlarla sohbet edilmez, bu gibilere dikkat etmek lazım. Alkol alınca kendini bir şey sanmaları ne sohbet etmeyi nede selam vermeyi gerektirir. Boş yere insanın enerjilerini tüketir bunlar. Ferdi bizi çekiyor konuşurken.

IMG_0390

Yol çatağındayız, gideceğimiz yol ve geldiğimiz yol tabelaları üçüncü yoldan gelenler için. Sağa Tire, sola Beydağ yönünü gösteriyor.

20150520_135759

Yol bazen güzelleşiyor, ben bunun farkındayım ama Ferdi de farkında. Çaktırmadan bu güzel kareyi yakalamış sağ olsun. Arkamdan çekiyor ağaçların arasından giderken.

IMG_0396

Derken yol çalışmaları olan yerden geçiyoruz. Yola toprak dökmüşler, henüz asfalt yok. Bir de yol kıyısındaki ağaçlar da yolu kaplamış durumda olunca bir bisikletçinin arayıp ta bulamadığı hayale dönüşüyor. Yolun toprak oluşu şansımızın iyi olduğunu gösterir. Sanki gerçekten ormanda gidiyoruz gibi. Daha ne olsun. Yol kısa olsa da tadını çıkardık. Ferdi kamerası ile elçek ikimizi bisiklet sürerken çekiyor, yolun üstü tamamen ağaç kaplı. İkimizin de saçları uzun.

IMG_0403

Karnımız açıktı, Beydağ’a vardık. Beydağ dağların yamacına kurulmuş küçük bir kasaba. Kasabanın merkezine gelerek meşhur olmayan köfteciden nefis köfteleri afiyetle yedik uygun fiyata. Bir yerde Meşhur yazarsa siz köfte yediğinizi zannedersiniz. Aslında yediğiniz Meşhur dur. Yani Meşhur kazık. Köfte her yerdeki köftelere benzer. Karnımız doyduktan sonra üstüne birer çay iyi gitti doğrusu. Bisikletlerimiz dükkanın köşesinde park etmiş, yanında Ferdi duruyor.

20150520_151058

Beydağ da bir süre dinlendikten sonra ilk önce hangi yoldan gideceğimize karar verdik. Önümüzde Beydağ barajı var. Barajın iki yanından da yol gidiyor. Bize önerilen sağdaki yolun trafiği daha az olduğu. İki yol da Kiraz da birleşiyor, uzunluğu da hemen hemen aynı. Bizim için trafiği daha az olan yolu seçmemiz en uygun olur diye biraz daha engebeli olan yola girdik. İlk önce baraj seviyesine kadar bir tırmanıştan sonra hafif iniş ve çıkışlarla baraj gölet manzarasında ilerlemeye başladık. Manzarada bulutlar toplanmaya başladı. Yağmur ha yağdı ha yağacak.

20150520_154701

Bozdağ sıradağların sonlarındayız ve bundan sonra bizi tırmanışlar bekliyor ta Buldan’a kadar.

20150520_164148

Gökyüzünü kapatan bulutlar iyice toplanıp ağırlaşınca sonunda ağırlığa dayanamayıp yağmur olarak yağmaya başladı damla damla. Bulutların altında olunca ıslanmamak elde değil. Yağmurlukları giyip yola devam ediyoruz, yağmur bizi durduramaz. Bakırköy de çay molası verdik. Seçim propagandaları her yerde olduğu gibi bu köyde de kendini belli ediyor.

IMG_0420

Bir süre sonra yağmur azaldı ve durdu, Kiraz’a da vardık zaten. Burada alışverişimizi yapıp yola devam edeceğiz. Tabelada; Kiraz, Nüfus 44000 yazıyor.

20150520_184327

Kiraz da marketten alışverişi yapıp yola devam ettik. Birden yağmur boşalınca bir benzinlikte yağmurun azalmasını bekledik bir süre. Yağmur azalınca yola koyulduk. Hava henüz aydınlık, gidebildiğimiz yere kadar gideceğiz.

IMG_0426

Yağmur hafif yağsa da Kiraz dan sonra başlayan tırmanış hızımızı kesti. Geldiğimiz yol da az değil, Karaburç köyünde bir mola vermek gerek diyerek kahvenin birine oturduk. Köylülerle sohbet etmeye başladık. Bizleri merak ediyorlar haliyle. İki bisikletli, iki uzun saçlı, bisikletin birinde römork var, nerden nereye gidiyor diye. Biz de sorulan sorulara yanıt verdikten sonra yolda nerede çadır kurabiliriz diye sorunca herkes kendine göre yer belirliyor. Akla en yatkın olan çeşmenin başı diye karar kıldık. İçtiğimiz çayların paralarını bize ödetmediler sağ olsunlar. Kahvedekilere teşekkür edip yola koyulduk. Yolun eğimi giderek artmakta ve rakım yükselmekte. Yorgunluk ta baş göstermeye başladı bir süre sonra.

Yol kıyısında serası önündeki çardakta yetiştirdiği çiçek ve fidanları satan yerde durup satıcıya selam verdim. Biraz nefes almalıyım. Adam selamımı aldıktan sonra henüz bir şey konuşmadan gülümseyerek ” Burada kalabilirsiniz, isterseniz evime sizleri misafir edeyim, hem Allah ne verdiyse bir şeyler yeriz ” deyince şaşırdım. Hiç beklemediğim bir teklifle karşı karşıyayım. Ne diyeceğimi bilemeden nefesimin düzelmesinden sonra ” Teklifin beni çok memnun etti, çok çok teşekkür ederim ama bir süre daha gideceğimizi ve bir arkadaşım daha var deyip nazikçe reddettim. Adamın hiç tanımadığı yoldan geçen birine böyle buyur etmesi beni duygulandırmıştı. Çiçekçiye teşekkür edip yoluma devam ettim. Bir süre daha devam edip çeşmenin yerini bulmaya çalışıyoruz Ferdi ile birlikte. Tarif ettikleri yere gelmiş olmamız gerek ama çeşme yok ortalıkta.

Sağımızda dere akıyor ama epey aşağıda. Dereye inip yoldan uzaklaşmamız gerek gürültüden kurtulmak için. Karşımıza dereye inen biraz dik bir girintiden aşağı bisikletler elde inerek derenin içinden geçerek düz alan olan harika bir yere geldik. Buraya çadır kurulur deyip çiseleyen yağmur altında çadırları hızla kurup eşyalar ıslanmadan içine yerleştirdik. Ardından akşam yemeği için hazırlıklara başladık. Ferdi de benzin ocağı var. Yemek çabuk olacak derken benzin ocağı su koyuverdi. Neyse benim ocakla yemekleri yapıp neşemizi bozmadan karnımızı doyurduk. Harika bir gün daha yaşamıştık ve yemeğin üstüne bol köpüklü birer kahve iyi gider deyip kahve pişirdim. Etrafta hiç ışık yok, gecenin karanlığında kahveleri keyifle içtik. Bizden daha mutlu yoktur bu dünyada, olacağını da zannetmiyorum. Akşam sohbetimizi çaydanlıkta demli çayımızda son buldu. Yorgunuz ama neşemiz ve keyfimiz yerinde olunca dünya umurumuzda değil. Yol her zaman olduğu gibi bizlere nimetlerini ve güzel yerlerini sunmaya devam ediyor.  Hava kapalı olması yıldızları görmeye engel ama yıldızların orada olduğunu bildiğimizden çadırlara girip rahat bir uykuya daldık.

Çamların altında bisikletim ile yürürken Ferdi beni çekiyor.

IMG_0430

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 81 Kilometre civarı. Düne göre bu gün biraz daha fazla yol almışız.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc