Etiket arşivi: elçek

Suyun Kaynağına Yolculuk Gediz Nehri 4. Gün

27 Nisan 2019 Cumartesi

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Kurşunlu kaplıcaları – Demirköprü barajı – Delibaşı köyü

 

Işıldıyor kanat seslerinde kuşların 
İlk uçtukları günün altın sevinci. 
Karlı dağlardır sefere çıkmış, 
Vadideki suyun şırıltısında. 
Ben gülüm, ben karanfil, ben de yasemin diyor, 
Renk renk kokularla çiçekler, 
Sahiplerinden memnun evlerin bahçelerinde.
Cahit Sıtkı Tarancı

Öne çıkmış olan görsel, servi ağacının gölgesine oturmuşum, taş duvara Lava çiftlik sahibi olan Lale hanım ile kahve içerken. Aşağıda Demir köprü baraj göleti manzarası.

IMG_20190427_174236

Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile zor tabiat şartlarında, balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam etmiş.

Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı birden durmuşlar. Taşıdıkları yükleri yere indirmişler ve hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar. Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini, bir an önce yola devam etmeleri gerektiğini anlatarak, yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece bekliyorlarmış. Bu anlaşılmaz durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir süre konuştuktan sonra arkeologlara dönüp yerlilerin neden durup beklediklerini bir cümle ile anlatmış;

“Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.”

Akşam sıcak havuzun getirdiği rahat bir uykudan sonra erkenden uyanıyorum. Gün henüz ağarmakta ve bütün bülbüller, kara tavuklar en güzel aşk şarkılarını söylüyorlardı akan çayın etrafında. Uyanır uyanmaz yatığım yerden doğrularak kuş seslerini bir süre dinledim çadırımın içinden. Ne güzel dinlemek kuşların aşk şarkılarını, insana huzur veriyor. Bu aşk şarkılarını duyuyorum ama ruhum sanki yokmuş gibi, hissetmiyorum. Afrikalı yerlilerin ruhlarını bekledikleri durum aklıma geliyor. Dün hızlı gelerek ruhumun geride kaldığını hissettim. Bir süre ruhumun geri gelmesini bekleyeceğim. O yüzden acele etmemeliyim bu gün. Sabah olmasına rağmen çadırımı toplamadım. Festivaldekilerle birlikte kahvaltıyı yapıp yiyorum. Kahvaltıdan sonra fotoğraf makinemi alıp resim çekmeye başladım. İlk olarak festivalin pankartını çekiyorum. Pankartta Kurşunlu çayı manzarası ve 4. Manisa bisiklet festivali Salihli yazısı yazılmış. En üstte de Manisa bisiklet spor kulübü derneği 2014 logosu etrafına yazılmış.

DSCN7666

Bentten dökülen suların köpükleri ile yakından çekiyorum.

DSCN7667

Sık sık bentler ve dökülen suları çekiyorum. Çayın dibinde çınar ağaçları kaplamış.

DSCN7668

Yukarıdan akan suyu ve tam dökülürken yakınlaştırıp çekiyorum Suyun temizliği buradan belli oluyor.

DSCN7671

Festivale katılan bisikletçiler bu gün ki rotalarına gidecekler. Rotaları Bozdağ, zorlu bir tırmanış bekliyor. Yeşil çitler arasından toplanmaya giden bisikletçiler dar yürüme yolundan gidiyorlar.

DSCN7675

Bisikletçiler yolda toplanmaya başladılar.

DSCN7677

Epey kalabalık bir grup oluşturdular, yolu kapladılar tamamıyla.

DSCN7678

Aralarında tanıdığım Akay Özkan ve arkadaşı poz veriyorlar bisikletin üzerinde. Ben onlara iyi turlar diliyorum. Onlar da bana iyi yolculuklar diliyorlar.

DSCN7679

Bisikletçiler hareket edip gittiler. Kampta yalnız kaldım bir kaç kişi dışında. Hiç acelem yok, ruhum geride kaldığı için bekleyeceğim gelmesi için. Bentten dökülen çay ve çadır kamp alanını çekiyorum ağaçların arasından.

DSCN7680

Kurşunlu çayının yukarısına doğru gitmeye başladım. Çay kıyısında taş döşenip piknik masaları konulmuş. Çay kendi yatağında akıyor sakince. Vadinin dibinde olduğumuzdan henüz güneş ışıkları ulaşmıyor çay yatağına.

DSCN7681

Karşı kıyıdaki yamaçta küçük bir su değirmeni ve çarkını görüyorum. Yukarılardan gelen su ağaç kabuklarından yapılmış arklardan çarka akıyor. Çarkın olduğu yerde küçük bir bina yapılmış tahtadan. Çarktan dökülen sular taşlardan yapılmış kanaldan çaya doğru düz olarak akıyor.

DSCN7682

Düz duvar gibi yamaçlardan akan suların meydana getirdiği sarkıtlar oluşmaya başlamış kayalarda

DSCN7683

Sanki cennette yürüyor gibiyim, çay üzeri ince dallı ağaçlarla kaplanmış. Ortada yatağında akan çay, cıvıldayan kuşlar. Güneş ışıkları az olarak gelse de hava mükemmel.

DSCN7684

Yamaçtan sular çaya minik bir şelale gibi akıyor. Aktığı yerde yosunlar tutmuş.

DSCN7686

İki kademeli bent çok yakın birbirine. Arkadaki bent öndekinin üç katı yüksekliğinde. İki bentte de su perdesi boydan boya kaplamış, köpürerek akıyor aşağıya. Suların köpürerek dökülürken çıkardığı ses insana dinginlik veriyor. Burada bir süre durup ruhumun gelmesini bekliyorum. Böyle güzel bir yerde ruh anca geriden sessizce gelir. Ve ruhumun içime girdiğini hissediyorum. Doğa böyle istiyor, ben de doğada doğaya uyuyorum. Buradan öteye patika yada yürüyüş yolu yok. Bentler duvar gibi geçit vermiyor.

DSCN7687

Küçük bentten dökülen suları yandan çekiyorum. Benttin altında kara bir taş var.

DSCN7688

Büyük olan benttin dibine kadar gelip yandan su perdesi olmuş köpüklü sahneyi çekiyorum yakından. Hızlı geldiğimden geride kalan ruhum beni bulabilmek için yükseklere çıkmış olmalı. En yüksek dağ olan Bozdağ’ın tepesinden aşağı akan bereketli sulara karışarak bedenimi arıyor. Mutlaka bir yerlerde beklediğini biliyor olmalı ki suyla birlikte akarak beni buluyor sonunda. Bedenim ruhuma kavuşuyor ve artık yoluma devam etmeliyim. Bu bekleyiş yeterli olmalı. Artık ruhu geride bırakmadan gitmek yok. Ruh geçtiği yerleri içine sindirmeli.

DSCN7689

Artık ruhumla beraberim, aşağıya, çadırların olduğu yere geldim. Ortalıkta kimseler yok.

DSCN7690

Geriye dönüp akan çaya teşekkür ediyorum ruhumu getirdiği için.

IMG_20190427_091125

Eşyalarımı ve çadırımı toparlayıp bisikletim KUZ’a yerleştirdim. Cennet köşesi olan Kurşunlu kaplıcalarından aşağı iniyorum sakince. Salihli içinden geçip Demirköprü barajına giden yola girdim. Gediz ovasının bereketli tarlaları yeşillikler gözümün önünde. Durup bu güzelliği izliyorum. Üzüm bağları, nadasa bırakılmış tarla, yeni sürülmüş tarla ve yol kıyısında sürülmemiş olan yerde gelincikler halı gibi kıpkırmızı.

IMG_20190427_112254

Yol kıyısında gördüğüm çeşme çok ilginç. Yeni yapılmış yol epey kazılıp aşağı inmiş. Çeşme de bir metreden fazla yukarıda kalmış. Çıkılması olanaksız. Mermerden yapılmış çeşmede iki delik kalmış sadece, oradan da su akmıyor ne yazık ki. Eski kaldırım taşları çeşmenin seviyesinde kalmış.

IMG_20190427_130022

Adala köyü yakınından geçip Demirköprü barajına doğru tırmanışa geçtim. Burada gördüğüm volkanik siyah kayalıklar ilginç geldi. Normal boz renginde olan arazide sanki siyah volkanik kayalar akmış gibi belli yere kadar. Yakınlardaki Divlit yanardağının lavları Gediz nehri ile beraber akmış.

DSCN7691

Demirköprü barajının bent duvarı göründü uzaktan.

DSCN7692

Lav kalıntısı volkanik kayaların dibinden geçiyorum. Etraf yeşil ağaçlarla kaplı olmasına karşın siyah kayalıklarda ot bile yok.

DSCN7693

Demirköprü benttin üzerine çıktım, yol buradan devam ediyor karşı tarafa. Bu yol Simav tarafına gidiyor. Yolun iki tarafında da korkuluk demirleri konulmuş. Köprü başında tabela konulmuş Demirköprü yazan.

DSCN7694

Baraj göletini çekiyorum, havada rüzgar olmadığı için su durgun, çarşaf gibi.

DSCN7695

Geri dönüp daha önceden çizdiğim rotaya giriyorum. Yol biraz aşağıdan orman yoluna giriyor. Baraj göleti uzayıp gidiyor kilometrelerce.

DSCN7696

Girdiğim yol toprak, yolun bitimine tel örgü çit çekilmiş. Bu yolu daha önce kullandıkları belli. Çünkü tel örgü içinde kalan çeşme bunun belirtisi. Çeşmenin oluğu tarafa giremiyorum bile.

DSCN7697

Kim bilir kim çevirmiş buraları, tel örgü çekerek kapatmış. Sağ taraf çam ormanı, sol taraf tel örgülü bahçe.

DSCN7698

Cep telefonumdan wikiloc harita uygulamasını açıyorum. Daha önce haritaları indirmiştim cep telefonuma. Cep telefonu taşıyıcısını gidonuma bağlamıştım, telefonu da takıyorum ve haritaya bakarak ilerliyorum. Bir ara düz gitmişim, navigasyon rotadan çıktığımı bildiriyor. Hemen geri dönerek rotaya giriyorum. Yanlış yola girmemin nedeni yolda tel örgüler ve kapı var. Yanında da “Özel mülktür girilmez” uyarı yazısı var. Haliyle uyarı yazısı yazıldığına göre yol buradan gidiyor diyorum. Navigasyon uyarınca girmediğim kapıdan girip yoluma devam ediyorum. Bakalım karşıma ne çıkacak? Yine bir yol ayrımındayım, ayrımda tabela konulmuş. Üstteki tabelada kahverengi zemine “Eşekli Efe” yazılmış, sola ok işareti, altında da “Şantiye” ve sağa ok işareti gösteriyor. Eşekli efe yazdığına göre tarihi bir yer olmalı ama yol şantiye yazan yerden gidiyor.

IMG_20190427_145524

Yoluma devam ederken karşıma kalın gövdeli meşe ağacı çıktı. Ağacın gövdesinde kovuk var, kim bilir hangi hayvanın yuvası.

DSCN7699

Şantiye yazan yola girdim, bakalım nereye çıkacağım. Şimdilik yolda dönemeç var, yol gidiyor ama nereye?

DSCN7700

Yol kıvrımlı ve hafif tümsekli devam ediyor. Yanardağın lav kalıntıları da yol kenarında renginden dolayı belli oluyor.

DSCN7701

Şantiye denilen yere geldim. Yüksekçe kapalı bir atölyenin önünden geçerken orada çalışan işçi arkadaşlar beni durdurup çaya davet ediyorlar. Ben de davetlerini kabul ediyorum, masada oturup çay içiyoruz birlikte. Sohbet ediyoruz çay içerken, nereden gelip nereye gittiğimi soruyorlar. Ben de turu, amacımı ve bu yolun nereye çıktığını soruyorum. Yol çiftlik ve tarım arazilerinden geçtiğini söylediler. Bu çiftlikte badem ağaçları dikilmiş. Devlet araziyi vermiş, arkadaşlar da ağaçları kontrol ediyorlar her gün, işleri bu. Demli çay iyi geldi ve ne olursa olsun yola devam etmeye güç sağladı diyebilirim. Yolda kaybolmak ta var. Bunu sorun etmiyorum, nasıl olsa ruhumu geride bırakmadan gidiyorum. Masada iki kişi ile çay içerken elçek resim çekiyorum.

IMG_20190427_151330

Buz dolabından soğuk suları depoluyorum şişelerime. Çay için işçi arkadaşlara teşekkür edip yoluma devam ediyorum. Yine karşıma özel arazi, girmek yasak uyarı levhası çıktı. Artık aldırmıyorum bu yazılara. Çünkü eskiden açılmış yol şimdilerde tarım çiftliklerin içinde kalmış. Bu arazide zeytin ağaçları yamaçlara dikilmiş bir çiftlik. Hafif tırmanışların ardından düz giden bir yol karşıma çıktı. Yol düz olmasına karşı eğimi % 20 den fazla olduğuna eminim. Yola beton dökülmüş gelişi güzel. Ama bisikletle çıkılması olanaksız. Bisikleti ittiriyorum, 10 metrede bir nefesim kesiliyor ve dinleniyorum sık sık. Yolun yarısında motoru ile inen bir adamla karşılaştım. Bir süre dinlenip sohbet ettim. Buranın sahibi imiş, yardım gerekip gerekmediğini sordu. Ben de teşekkür edip gerekli olmadığını söyledim. Adamın işi vardı herhalde yoluna devam etti. Ben de kan ter içinde tepeye ulaştım sayılır. Biraz zorlasa da geriye dönüp baktığımda baraj göletinin manzarası görülmeye değer. Önümdeki arazide lav kalıntısı kayalıklar, gölet ve gölette yarım ada görünüyor.

DSCN7702

Yaklaşık 1000 metrelik bir yolu çıktık KUZ ile. 275 metreden 420 metreye çıktım bir anda. Tepeye ulaştığımda çiftlik evinin bahçesine vardım. Bahçede beni gören çiftlik sahibesi ve çalışan elemanlar karşıladı. Son dik yokuş beni epey yordu ve acıktırdı. Öğle yemeğini henüz yememiştim. Düzlüğün dibindeki duvarın yanına, ağacın gölgesine soframı kuruyorum. Menüde barbunya konserve var. Hızlı bir şekilde yiyorum yemeğimi. Epey acıkmışım demek ki. Normalde bu kadar hızlı yemem. Ev sahibesi masaya davet ediyor yemem için ama ağacın gölgesi daha güzel ve manzaralı olduğu için gitmiyorum. Elemanlarına börek getirtiyor çay ile birlikte. Böreği de afiyetle yiyorum, midede bir şey kalmamış ki böreğe de yer varmış. Yemekten sonra Lale hanıma kahve pişiriyorum, elemanları cezve ve fincan getiriyor ama kendi takımlarımı çıkarmıştım çoktan. Kahveyi güzel manzarada muhabbet ederek içiyoruz Lale hanım ile. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20190427_174236

Kahve fincanımı elimi uzatarak çekiyorum Demirköprü baraj gölet manzaralı ile.

IMG_20190427_174534

Çiftlik evi tepede kurulmuş, yamacına da zeytin ağaçları dikilmiş sıralı olarak. Ekili ağaçlar baraj göletine kadar dikilmiş. Çok geniş bir arazi ekilmiş.

DSCN7705

Beni misafir eden Leyla hanıma teşekkür edip yoluma devam ediyorum. Çiftlik evinde iki tane azman köpek vardı. Leyla hanım uğurlarken yanıma geldiler ve birisi pis pis baktığını gördüm. Sahibi yanında olmasa kim bilir ne olurdu. Yol baraj seviyesinin çok üzerinde devam ediyor. Bu bölgede bir çok küçük yanardağ krateri görüyorum. Onlardan birisini yakınlaştırıp çekiyorum

DSCN7706

Akşam olmak üzere, bu gece kalabileceğim bir yer bakıyordum ki Delibaşı köyü çıkışında çeşme görüyorum, hemen gerisinde boş bir bahçe var. Burada kamp yapabilirim deyip duruyorum. Bahçenin arkasındaki eve yanaşarak burada çadır kurabilir miyim diye izin istedim. Evdekiler de olur deyince zeytin ağacının dibine çadırımı kurdum. Yoldan da pek görünmüyor çadırım. Bisikletim KUZ ve çadırım bahçede.

DSCN7708

Hava kararmadan yemeğimi yiyorum, hava karardıktan sonra çayımı demleyip içiyorum sıcak sıcak. Rakım 400 metrelerde olunca gece serinliyor. Gece karanlığında kamp yerini çekiyorum, çadır ve KUZ.

IMG_20190427_201519

Tek başına, yapacak bir şey olmayınca fazla geç zamana kadar oturulmuyor. Hemen çadırıma girip yatıyorum. Bu gün biraz zorlansam da fazla yol kat etmedim.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 43 Kilometre civarı

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Kayseri Festa 2200 1. Gün

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Tekir yaylası kamp alanı ve Koç dağına yürüyüş.

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

 

Küçük heyecanlara paydos
Çünkü rüzgarla aynı yaşdayım
Çünkü güneş kardeşim
Bir ırmakla şevişmekteyim

Ataol Behramoğlu

Öne çıkmış olan görsel, Hakan Sevin ve ben Koç dağında kayanın üzerinde oturmuş kahve içerken. Elimizde fincanlar, arkamızda Erciyes dağı.

20180725_143804

Merhaba sevgili okurlar, yeni bir yazı dizisi daha başlıyor. Eskişehir bisiklet festivalinde iyice tanıştığım ve beni Kayseri de Festa 2200 bisiklet festivaline davet eden Meliha Tekin telefonla aradı. Bana “Urim Baba festivale geliyorsun değil mi?” diye sorunca ben de “Elbette geleceğim”  diyerek nazik davetini kabul ettim. Zaten Kayseri’yi özlemiştim, 1982 – 83 yıllarında askerlik yapmıştım hava indirme tugayında. Gitmemek olmaz, gidip te görmemek hiç olmaz diyerek hazırlıklara başladım. Festivali düzenleyenlerden biri olan Aslı Azman da bana mesaj yazarak özellikle davet etti. Kayseri’ye otobüs biletini aldım. Hakan Sevin ile telefonla yaptığım görüşmede bana bir gün öncesinden Kayseri’ye gel dedi.

Hazırlıklarımı yaptım, yanıma alacakları ayarlayıp bisiklete yükledim ve hazırım Kayseri Festa 2200 macerasına. Otobüs hareket saati öğle zamanı olduğu için 2 saat öncesinden evden çıkıyorum. Yaklaşık 17 Km yol yaparak otogara geldim. Bisikletimin ön tekerleğini ve çantaları çıkardım. Bisikletim KUZ sorunsuzca otobüsün bagajına yerini aldı. Yaklaşık 14 saatlik bir yolculuktan sonra Kayseri’ye vardım. Otogara indim, bisikletin ön tekerleğini takıp hazır hale getirdim. Ardından Meliha Tekin’i telefonla aradım. Kayseri’de olduğumu, ne tarafa gideceğimi sordum. O da bekle, seni almaya geleceğiz diye söyleyince beklemeye başladım. Otogarın yeri değişmiş görmeyeli. Yeni ve modern otogar yapılmış. Meliha bir arkadaşı ile birlikte arabası ile geldi. Bisikleti taşıyıcıya yükledik ve 2200 metre rakımda olan Tekir yaylasına geldik.

Hakan benden önce kendi motoru ile gelip çadırını kurmuş bile. Ben de yanına çadırı kurdum. Zaman geçirmeden kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişiriyorum. Otobüste, koltukta pek rahat uyunmuyor, az biraz uyku sersemiyim. Yorgunluk kahvesi iyi gider. Kahveye festivale sponsor olan inşaat firmasının patronunu Erkut’u da davet ediyorum. Yanında iki elemanı ve bir arkadaş ta yanımızda olmak üzere toplam 6 kişi resim çekiliyoruz. Arkamızda Erciyes dağı, üzerinde bulutlar dolaşıyor. Az ileride otel binası. Erkut ayakta, diğerlerimiz yere oturmuş durumdayız.

DSCN4445

Festivali düzenleyenlerden Aslı Azman yanımıza geliyor. Tanışıyorum kendisi ile. Ona da kahve pişirip ikram ediyorum. Haliyle kahve pişirilince bitiyor, kahve bitince de kahve çekmek gerekiyor. Kahve çekme işini Hakan’a veriyorum. O da elinde değirmeni ile yanında Aslı Azman olduğu halde bana poz veriyor.

DSCN4447

Öğle yemeğini kayak merkezindeki lokantanın birinde yiyoruz. Sonra kampa döndük, ne yapalım diye kendimize sorarken Hakan hadi Koç dağına çıkalım dedi. Ben de olur diyerek Hakan’ın motoruna bindik. Toprak yoldan gidebildiğimiz kadar gittik. Motoru park edip yürümeye başladık. Yanımıza sadece kahve takımlarını ve fotoğraf makinelerini aldık. Elimde iyi makine olunca iyi resimler çekmek zorunda kaldığımı hissediyorum. Yürüdüğümüz yönde, Koç dağının tepelerinde kayalıkları yakınlaştırıp çekiyorum

DSCN4452

Yükseldikçe arkamda kalan Erciyes dağı da benimle birlikte yükseliyor sanki. Erciyes dağını ve üzerinde dolanan bulutları, yaz aylarında bile erimeyen buzulları çekiyorum. Dağın yüksekliği 3917 metre. Buradan muhteşem görünüyor Erciyes dağı.

DSCN4454

Hakan da elinde fotoğraf makinesi, resim çeke çeke geliyor arkamdan.

DSCN4455

İkiz tepe olan dağ arkada kalacak şekilde Hakan’ı daha da yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4456

Beyaz renkli gramafon çiçeğini yakından çekiyorum.

DSCN4457

Bu kadar yüksek rakımlarda papatya çiçekleri yeni açmış sanki.

DSCN4458

Erciyes dağının zirvesini iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Optik zoom 40 X, zirvedeki kayalıkları, buzulları pek net olmasa da biraz puslu görünüyor.

DSCN4459

Daha da yakınlaştırıp zirveyi parça parça çekiyorum.

DSCN4460

Zirvenin diğer yanı.

DSCN4461

Orta bölümü.

DSCN4462

Minare gibi iki sivri kaya yan yana.

DSCN4463

Zirvenin Güney tarafı.

DSCN4464

Hava parçalı bulutlu, bulutlar daha çok. Erciyes dağını, etekleri ile birlikte komple çekiyorum.

DSCN4465

Kuzey tarafındaki etek daha da uzun bir alana yayılmış.

DSCN4466

Çıktığımız Koç dağının zirvesi kayalık.

DSCN4467

Hakan önümde ağır adımlarla yukarıya doğru çıkıyor. Toprak yol da yukarılara doğru gidiyor.

DSCN4468

Küçük su birikintileri görüyorum, içindeki otlar biraz daha uzun çevredeki otlara göre.

DSCN4469

Papatyaların yanında çakır dikeni çıkmış, yakından dikenli yapraklarını ve henüz açmamış çiçek goncasını çekiyorum.

DSCN4471

Çakır dikeni arkasında eflatun renkli bir çiçek var ama kamera odaklamayı dikenli yapraklara yapınca dikenler net, çiçek bulanık çıktı.

DSCN4474

Neyse biraz daha optik zoom yapınca eflatun renkli çiçeği netleştirip çektim. Çiçek başlı başına harika bir görüntüsü var. Nedense dağdaki çiçekler daha güzel oluyorlar. Yüksek rakımlarda, geceleri dondurucu soğuklara dayanmak ve az bir zaman sıcak aylarında açarak kısa ömürlerinde en güzel giysilerini giyerek böcekleri toplamaları gerek. Çiçeklerin döllenmesini kısa sürede tamamlayıp gelecek yıl tekrar yetişip o muhtelem görünümlü çiçekler açarak soyunu devam ettirmeye çalışıyor.

DSCN4475

Kaynağı yukarılarda olan küçük bir dere kendine yatağını oluşturmuş, az da olsa çağlayarak akıyor.

DSCN4481

Etrafta yer sıçanı yuvalarını görüyorum. Bizler olunca yuvalarına kaçıp gizleniyorlar.

DSCN4483

Zirvede iri iri kayalar yan yana gelerek büyük bir küme oluşturmuşlar.

DSCN4484

Kayalıklar altta olmak üzere Erciyes dağını çekiyorum.

DSCN4485

Erciyes dağının geniş eteklerinde olan, Kayseri’ye yakın Ali dağının zirvesini çekiyorum yakınlaştırıp. Zirvesi iki tepeden oluşmuş.

DSCN4486

Bulunduğum yerden Kayseri şehri görünüyor. Dağın eteklerinde alçalan tepelerin zirveleri ile biraz yakınlaştırıp Kayseri şehrini çekiyorum ama binalar silik görünüyor.

DSCN4487

İyice yakınlaştırdığım halde havadaki duman sayesinde net görünmüyor Kayseri. Solda kayalık tepenin zirvesi.

DSCN4488

Henüz zirveye gelemedik bir türlü, zirveyi optik zoomla yaklaştırsam bile hala uzak. Zirvedeki kayalıklar yakınımda sanki.

DSCN4490

Yol yok, patika yok, kayaların arasında yürüyoruz. Kayalar irili ufaklı.

DSCN4491

Kayalık kümeye geldik, kimi kaya toprakla bütünleşmiş. Kimisi de üst üste binmiş, dağınık durumda.

DSCN4493

Bir kaya dikkatimi çekti, iri ve üzeri düz olan kaya enlemesine düzgün bir biçimde kesilmiş sanki.

DSCN4494

Kesik yeri yakından çekiyorum yandan. Sanki cetvelle çizilip makine ile kesilmiş gibi. Kayada liken bitkileri yapışıp yeşil desenler oluşturmuş.

DSCN4495

Yaprakları katır tırnağı, beyaza yakın pembe çiçekler açmış.

DSCN4498

Daha değişik bir bitki görüyorum, enginar gibi taç yaprakları olan bitki içi ve göbeği yeşil renkte. Taç yaprakları pembe, kızıla çalan bir renkte. Bitki yana doğru genişlemiş. Soğuk iklime göre yetişen bitki yassı, sanki üzerinden silindir geçmiş gibi. Adı sanı olmayan bitki çiçekleri irili ufaklı küme halinde, birbirine yakın yerde çıkmışlar.

DSCN4501

Başka bir bitkinin yaprakları tarak biçiminde küme oluşturmuş, çiçekleri görünmüyor.

DSCN4503

Kır çiçekleri nedense daha güzel görünüyor. Belki de kısa ömürlerinde en güzel giysilerini giymek zorunda olduklarındandır. Tıpkı resimde görünen sarı çiçekler gibi.

DSCN4504

Zirveye doğru çıktıkça ilginç kaya kütleleri görmeye başladım. Tıpkı önümdeki masa gibi kaya kütlesi gibi. Yerdeki kaya üzerinde tek parça başka kayanın kondurulması gibi. Üzerine çıkıp kahveyi burada pişirmeye karar verdik.

DSCN4505

Hafif eğimle fışkırıp çıkmış kaya parçaları.

DSCN4506

Ana kayadan kopmuş bağımsız kocaman kaya kütleleri.

DSCN4507

Tekir yaylasında bulunan Tekir göleti tamamen görünüyor Koç dağından. Buradan küçük görünse de dar ve uzun bir alana yayılmış.

DSCN4510

Erciyes dağı tüm muhteşemliği ile kendini gösteriyor. Sivri kayalıkları bazı yerlerde minareyi geçmiş. Zirvede hiç erimeyen karlı, buzlu yamaçları çok az güneş görmesi yüzünden hiç bir zaman erimiyor.

DSCN4512

Bölgenin en yüksek dağı olan Erciyes dağı zirvelerinin muhteşemliğine yakışan kuş ta kartaldan başkası olamaz. Kartal göklerin hakimi olarak yükseklerde uçarak avını arıyor. Dev kanatlarını açmış, kanat çırpmadan süzülüyor.

DSCN4513

Fotoğraf makinesi ile optik zoom çekimlerine pek alışamasam da güç bela kartalı yakından çekiyorum bir – iki poz. Kartalın arkasından kanatları açık durumda, kanat uçlarındaki tüyler yukarıya doğru kıvrık. Şimdiki uçakların kanatlarının uçları da tıpkı kartalın kanatlarının ucunu taklit etmişler. Demek ki doğanın bir bildiği var.

DSCN4514

Hazır yakından yakalamışken bir poz daha çekiyorum havada uçan kartalı.

DSCN4516

Buğdaygillerden olan uzun otlar yabani başakları rüzgarda hafiften salınım yapıyor.

DSCN4517

Yükseklerde olmak, etrafı iyi görmemize neden oluyor. Kayalıkların ardından aşağıya doğru olan eğimde tepeler, yaylalar göz alabildiğine izliyorum.

DSCN4518

40 X Optik zoomu sonuna kadar karlı buzlu Erciyes dağının buzullarını çekiyorum. Buzullar vadiden sanki dere akıyormuş gibi.

DSCN4521

Masa gibi üzeri düz olan kayanın üzerine çıktık güç bela. Sırt çantamdan kahve takımlarını çıkarıp cezveyi ocağa sürüyorum. Can Yücel şiirinde dediği gibi;

Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
Ocağımızı bucağımızı
Isıtamayacağımı!

Erciyes dağındaki karları, buzları ısıtıp eritemeyeceğimi ama bu güzellik, bu manzara karşısında kahveden başka ne içilebilir ki. Kayanın üstünde içi kahve dolu cezve, ocağın etrafında rüzgarlık, dört tane fincan. Manzara karlı Erciyes dağı.

 

 

DSCN4525

Kahve pişiyor, fincanlara dolduruyorum. Dört fincanı paylaşacağım Hakan ile, ikişer fincan içeceğiz. Kahve fincanı elimde uzatmışı Erciyes dağının o muhteşem görüntüsüne doğru bir poz çekiyorum.

20180725_143720_HDR

Bu kez elçek ile Hakan ve beni kahve fincanlarımız elimizde Erciyes dağı fonda çekiyorum pozumu. Bu resmi öne çıkmış olan görsel olarak seçiyorum.

20180725_143804

Kahve içerken ziyaretçilerimizin olduğunu fark ettik. Uzun süredir kahve pişirip içerken hareket etmeyince kertenkeleler tehlikenin geçtiğini fark edip kayaların arasından çıkarak Güneşten enerji toplamaya başladılar. Biz de fazla hareket etmeden dikkatlice kamerayı ayarlayıp yakından çekiyorum kertenkeleyi.

DSCN4529

Kayanın yarığında güneşlenen kertenkelenin dişisi de sadece uzun kuyruğu fark ediliyor resimde.

DSCN4532

Yarığın sonunda Güneşlenen diğer kertenkeleyi zuumlamaya çalıştım ama makine otomatik olarak odaklamayı kendi kafasına göre yapıyor. O yüzden net bir görüntü alamadım Sadece otlar ve kayaların ucu net görünüyor. Kertenkele bulanık bir siulet biçiminde.

DSCN4534

Buradan kap yaptığımız Tekir yaylası görünüyor. Yayladaki belediye çadırları dışında kendi çadırlarımızı da yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4539

Biraz daha yakınlaştırıp mavi çadırımı ve Hakan’ın turuncu çadırını çekiyorum. Bizden başka bir kaç çadır daha kurulmuş şimdilik. Bu gece ve yarın dolacağı kesin.

DSCN4540

Makinayı deniyorum, sürekli olarak etraftaki manzarayı izlerken çok uzaklarda koyun sürüsünü gördüm. İyice yakınlaştırıp çekiyorum koyunları. Yaylada yedikleri otlardan çok iyi süt çıkacağına eminim. Uzaktan fark edilmese de sürünün arasında siyah keçi ve bir tane siyah koyun olduğunu görüyorum.

DSCN4549

Muhteşem olan Erciyes dağı tüm azameti ve çekim gücü ile etrafındaki bulutları toplamaya  başladı ve bize tüm güzelliğini gösterdikten sonra birden bire zirvesi bulutlandı. Bulutlar toplanırken zirvede fır döndüklerini kameradan takip ediyorum. Erciyes dağına teşekkür ediyorum bize tüm güzelliğini gösterdiği için. Kendimi şanslı hissediyorum. Yaşamda bazı şeylerin en güzelini yaşamalı, nasıl olursa olsun. Daha ne isteyebilirim ki! Mutluyum gördüklerimden.

DSCN4550

Akşam olmadan aşağıya iniyoruz motorun yanına. Güneş batıya devrilince hava birden bire serinliyor ve yaylanın soğuğu başlıyor. Tüm canlılar yuvalarına çekildi bile. Biz de çadırlara dönmeliyiz bir an önce. Motora binip kamp alanın dönerken Hakan Sevin müzik çalardan yabancı bir parça çalarken kısa bir video çektim. Video bağlantısı aşağıda;

https://www.youtube.com/watch?v=trJsk48rXF4

Çadır kamp alanına geldik, Güneş batmak üzere, son ışıklarını salarken gecelerin Tanrıçası Koç dağının ardından ortaya çıktı; Ay.

DSCN4551

Ay tüm güzelliği ile gümüş bir tepsi gibi kendini gösterirken optik zoom ile iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Kraterleri, deniz gibi görünen koyu alanları ve parlak kayalardan daha çok yayılan ışıltıları görüyorum ekrandan.

DSCN4558

Böylece akşam oldu ve hava soğudu iyice. Kalın ne varsa üzerime giydim. Akşam yemeği, sohbet derken fazla geç olmadan çadırlara girip yastıyoruz ama üşümeye başlayınca belediyenin çadırına girip uyumaya çalıştık. Çadır büyük olunca biraz daha sıcak bizim çadırlara göre. Bizim gibi bir kaç kişi daha çadıra gelip yattı.

Evden otogara gidiş 17 Km civarı.

Haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Tekir yaylası – Koç dağı yürüyüşü 6.42 km

Powered by Wikiloc

İki Garip Bir Akdeniz 1. Gün

2 Eylül 2017 Perşembe

İzmir – Kemer – Tekirova

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum

Atilla İlhan

 

Öne çıkan görsel, altı kişi, bisikletlerimiz yüklü olarak poz vermişiz yan yana.

2017 Eylül ayında Keşan dağ bisiklet festivalinde kullanılan formanın tasarımı çok hoşuma gitmişti. O yüzden kendime ücretini ödeyip sevgili Hakan Eşme’den sipariş ettim. Formadaki tasarım evrende bulunan karadeliklerin bisikletçilere uyarlanmasını anlatıyor. Formanın ön yüzünde karadeliğin solucan denen giriş kısmı çizgilerle belirtilmiş. Bisiklet parçaları, bir kadın, bir erkek, aşkı temsil eden kalp, müzik notası çizilmiş. Boşlukta karadeliğin muhteşem çekim gücüne yakalanmış, dağınık olarak merkeze doğru çekiliyorlar. Üstte solda ismim Urim Baba’CAN olarak yazılı. İsmimin üstünde ise burcum olan Balık takımyıldızı konulmuş. İngilizce Piece yazılı. Karadeliğin dış kısmı siyaha yakın koyu renkler, iç tarafı mavi renkte. Formanın arkasında da karadeliğin çıkış kısmında tüm parçalar birleşip bisiklete binen kadın ve erkek var. Yani gelecekte olacak olayları şimdi yaşamasak ta tasarımı güzel olan formayı giyerek uzayda zaman yolculuğu yapacağım.

Antalya’daki bisikletçi dostlar yine beni festivale davet ettiler. Ben de onları kırmayıp davetlerini kabul ettim. Cem Tabanlı da festivale yazılmış. Cem ile kendimize bir program yaptık. Program üç aşağı beş yukarı şöyle; Antalya’ya bisikletlerimizle otobüs ile gidip dönüşte bisiklet süre süre gezerek İzmir’e dönmek. Bunu kararlaştırdıktan sonra biletleri alıp hazırlıkları yaptım. Yola çıkmadan önce tam zamanında Keşan’dan formam geldi.

Formamı giyerek bir poz çekiliyorum, arkamda yağlıboya resim asılı ve üstünde zamanı gösteren duvar saati. Saat 8:25 olarak resimde kalmış. 8:25 derken akşam saati. Biletler gece 12:00 de, Hazırlıklarımı tamamlayıp eşyalarımı ve tencere, tava ne varsa çantalara, yerlerine yerleştirdim.

Zaman yolculuğuna başlamadan önce karadelik zamanını kurmalıyım. Karadelik saati mekanik, el anahtarı ile kuruluyor. Mekanik saatin dişlileri kurulmuş zembereğinin yayı ile sarkacın her gidiş gelişi ile saniye saniye çalışıyor. Mekanik olarak kurulan zemberek yaklaşık 10 -12 gün idare ediyor. Bakalım bu turda zaman yetecek mi? Umarım karadeliğin solucanında seyahat ederken solucanın kıvrımlarına takılmam. Saatim akşam 8:32, sağdaki delik dişlilerin zemberek yayını kuruyor. Orası zaman ile ilgili bölüm. Soldaki delikte ise saat başı vuran gong zembereği. Her saat başı saatin olduğu kadar ve yarımlarda bir kez olmak üzere toplam 90 kez vuruyor bir turda. Şimdi zaman saatinin çalışmasını anlatayım; Dişliler uzay – zamanda yolculuk eden kişiyi karadelikte ışık hızında gitmesini sağlıyor. Yolculuk ederken zaman duruyor, gece dinlenirken zaman ilerlemeye başlıyor. Düşünün saniyede 300.000 kilometre hızla gidiyorsun uzay – zamanda. Karadeliğe girip solucanın içinde giderken sarkaç bir gidip gelmesi 1 saniye. Her tık sesi ışık hızında sürekli gitmeyi sağlıyor. Solucanın içinde giderken kıvrımlarına takılmamak için yarım saatte ve saat başında vuran gong sesi solucanın içinde titreşim yaparak takılan yerleri düzeltip rahat seyahat etmeyi sağlıyor. Gonk titreşimi çok önemli burada. Eğer saat durup gonk sesi evrendeki karadeliği titretmezse solucanın kıvrımlarında takılıp kalırsın.

Yani kısaca saat böyle çalışıyor, uzay -zamanda karadelikte yolculuk yapmak böyle bir şey. Fizik kuralları evrende buna göre işliyor.

Akşam saat ona doğru evden çıkıyorum. Üçkuyular’da Cem tabanlı ile buluşuyorum. Oradan geçen birisine bizi çekmesi için cep telefonumu verdim. O da bizi çekiyor sağ olsun. Resimde bisikletlerimiz ile birlikte uzay – zamanda yolculuğa çıkmadan önceki halimiz. Karadeliğe girmeye hazırız. Gecenin karanlığında ortalığı aydınlatan lambaların sarı ışıkları parktaki bitkileri aydınlatıyor. Sağda tahtadan bir koltuk duruyor.

Resim çekilme işi bittikten sonra bisikletlerimize binip karadeliğin içine giriyoruz. Ortalık karanlık, sokak lambalarının aydınlığında otobüs garajına geldik. Şimdiye kadar bisikletlilere sorun çıkarmayan Kamil Koç firmasının olduğu yerde bisikletlerin ön tekerleğini söküp çantaları da ayırıp bagaja yerleştirdik sorunsuzca. Hareket saati gelince koltuklarımıza yerleştik. Cem ile yan yana oturuyoruz orta sıralarda. Otobüs Aydın dan iki bisikletli daha aldı. Zaten otobüs boş, pek yolcu da yok. Dört kişi elçek ile koridorda kendimizi çekiyorum bir poz. Cem önde kafası kocaman, arkada ben kolumu uzatmış elçek olarak. Arkada Aydın’dan binen iki arkadaş.

Isparta’dan iki bisikletli daha otobüse bindi. Toplam bisikletçi 6 kişi olduk. Daha da yer var. Biletleri Kemer ilçesine kadar almıştık, sabaha karşı ortalık aydınlanınca Antalya garajına vardık. Kemer’e sadece bisikletliler kalınca muavin bizi indirdi otobüsten. Buraya kadar dedi, başka otobüs ile gideceksiniz deyince hemen firmayı arayıp bu nasıl oluyor, bizi niye indirdi şikayetlerimizi dinleyip tekrar aynı otobüse bisikletleri yükledik. Boşuna eziyet ve zaman kaybı. Gong sesi buralara kadar pek gelmedi anlaşılan. O yüzden solucanın kıvrımında bir süre kaldık. Herhalde buçukta çalan tek gonk olmalı. Arkada otobüsler, önde bisikletler yerde bekliyoruz sonuç ne olacak diye.

Neyse karadelik normal çalışmaya başlayınca yakında olan Kemer ilçesine geldik. Sezon bittiğinden ortalıklarda kimseler yok. Sadece bisikletliler var. Otogarda bisikletleri indirip ön tekerleği takıyoruz hepimiz. Çantaları da bagaja yükletip hazır duruma geldim. Diğer arkadaşların yüklenmesine yardım ediyoruz.

Herkes hazır olunca birlikte yola çıktık. Kamp alanı olan Tekirova’ya doğru gideceğiz. Yola çıkar çıkmaz ilk olarak benzin istasyonunda durup tuvalet ihtiyaçlarımızı giderdik. Benzincideki marketin önünde görevli arkadaşla bir resim çekiliyorum. Sol altta yuvarlak tabelada yazan yazı dikkatimi çekti. Tabelada; “Çanakkale Ruhu Burada” yazılmış. Market üzerine İngilizce “Shop” yazılı, turistlik yer olunca Türkçe “Bakkal” olarak yazacak değiller ya. Zaten her yerde mandacı zihniyetli yabancı isim yazma hayranlığı var yeterince.

Resim çekildiğim benzinciye bizi çekmesini söyledim. Otobüsle gelen 6 kişi resim çekiliyoruz bisikletlerimizle yan yana. Hepsi beni tanıyor ama ben pek tanımıyorum arkadaşları. En sağdaki arkadaş kadın, diğer 5 kişi erkek. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Yola çıktık, yakında olan Tekirova’ya doğru gidiyoruz ana yolda. Yolun ilerisini gösteren tabelada; Kumluca, Finike, Muğla düz gidileceğini ok işareti ile belirtmiş. Sağa giden yol ise şehir merkezi ve sanayi sitesini belirtmiş. Yoldaki emniyet şeridi bisiklet için gayet geniş ve güvenli. Yol çizgileri ile belirgin halde görülüyor.

Ana yolda ilerliyoruz, sağ tarafımızda Beydağları ve Olimpos dağı.

Tekirova’ya gelmemiz fazla uzun sürmedi, oyalanmadan kamp alanın olduğu yere geldik. Sadece kısa sürede bu günlük yiyeceğimiz yiyecekleri alış -verişte hallettik. Tekirova çıkışında asfalta işaret konulmuş sola girin diye. Biz de giriyoruz, Cem önde ben arkada yol kıyısındaki okaliptüs ağaçları arasından çam koruluğuna doğru gidiyoruz. Geçtiğimiz yıl yine burası kamp alanı olarak kullanılmıştı. O yüzden yolu biliyorum. Cem buralara ilk defa geliyor. Girdiğimiz yerde kapalı otobüs durağı var. Yerde sola ok ve bisiklet resmi boyanmış beyaz renkte.

Yolun karşı şeridinde yine ok işareti ve Antbisfest amblemi yola boyanmış. Bisikletim KUZ yol kıyısında park etmiş durumda beni bekliyor sakince.

Çam ağaçlarının bolca olduğu bir yerde Yıldırım kamp alanına geldik. Girişte festivalin pankartı asılmış. Durup resmini çekiyorum. Pankartta yazanlar; VI. Uluslararası Antalya -Kemer Bisiklet Festivali. Altında festivalin amblemi. 28 Eylül – 01 Ekim2017 Alt kısım dalgalı deniz olarak çizilip maviye boyanmış. Solda koca bir ahtapotun denizden çıkmış iki kolu yukarı doğru. Sağda korsan gemisi kare yelkenlerini açmış. Yelken direğinin tepesinde korsanların bayrağı kurukafalı siyah bayrak dalgalanıyor. Pankartın en altında sponsor olan firmaların amblemleri.  Pankart iki çam ağacına iplerle bağlanıp gerilmiş. Kartal tüyüm de resme girmiş en altta.

Kamp alanında festivali düzenleyen arkadaşlar karşıladı bizi. Sevinçle kucaklaşıp hasret giderdik. Sonrası beğendiğimiz bir yerde çadırları kurup eşyaları içine yerleştirdik. Kamp yeri sabit olduğunda sadece bir çantayı bisikletimde bırakıyorum. O da kahve takımları ve alet çantam. Renkli çadırların arasında dolaşan Cem elleri ceplerinde. Bisikletler de park etmiş öylece bekliyorlar. Bu arada festival için kaydımızı yaptırıp çantalarımızı alıyoruz.

Akşama kadar denize girip duşumuzu aldıktan sonra  kendi yemeğimizi kendimiz pişirip yiyoruz. Sonrası biraz uyku derken akşam oluyor erken. Festival akşamdan başlıyor. Akşam yemeğini hep birlikte yiyoruz. Yemeği dağıtan firma bu kez iki yerden yemekleri dağıtıyor. Arkadaşlar iyi düşünmüşler. Katılımcılar çok olunca uzun kuyruklar ve beklemede geçen zaman çok oluyordu. Şimdi ise iki koldan çarçabuk yemekleri alıp yiyoruz. Festivali düzenleyen Antalyalı arkadaşlar Perşembe Akşamı Bisikletçileri. O yüzden  festival Perşembe akşamından başlıyor. Türkiye’nin bir çok yerinde düzenlenen Perşembe akşamı bisiklet turu saat 20:00 de belki de en kalabalık Perşembe akşamı bisiklet turu yapılmış oluyor. Hep birlikte ışıklarımızı açıp Tekirova içinde bisikletlerimizi sürüyoruz. Meydanda durup toplanıyoruz. Bisikletler park etmiş, ışıkları yanar durumda bekliyoruz.

Biraz geriden toplu olarak katılımcıları çekiyorum arkadan. Atatürk heykeli önünde bisikletiler meydandaki uzun direkteki aydınlatma lambasının güçlü ışığı altında.

Bisikletliler bisikletleri ile yan yana diziliyor toplu resim çekilmek için.

Resim çekildikten sonra kamp alanına doğru gidiyoruz. Festivalden festivale buluşup görüştüğüm arkadaşlarla görüşüp muhabbet ediyorum. Kimisini tanıyorum, kimisini de tanımıyorum. Ama onlar beni takip ettiklerinden tanıyorlar. Böyle duruma kimse alınmıyor, beni normaldir diye teselli ediyorlar. Tanıyayım tanımayayım muhabbet etmek güzel oluyor. Bisiklet üzerine, turlar, festivaller üzerine konuşuyoruz. Nasıl geldin, neyle gideceksiniz söylemleri karşısında bisikletle sahil boyu İzmir’e kadar gideceğiz karşılığını veriyorum. Sonbahar aylarına girmiş olsak ta Antalya bölgesinde en güzel aylardayız. Hani şarkılarda geçer ya “Akdeniz akşamları” diye. İşte öyle bir havası var kamp alanında. Şehir gürültüsünden uzak, çam ormanı içinde tertemiz havası, denizden gelen iyot kokusu ile akşamları daha da güzel kılıyor. Hava ne soğuk, ne sıcak. Yazlık kıyafetlerle duruyoruz rahat biçimde. Uyku zamanı geliyor ve çadıra girip yatıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak toplam 38 Kilometre civarı bisiklet sürmüşüm.
Aşağıda Üçkuyular – garaj arası yol haritası Yaklaşık 16,56 Kilometre civarı

Powered by Wikiloc

Aşağıda Kemer – Tekirova yol haritası Yaklaşık 17,32 Kilometre civarı

Powered by Wikiloc

Aşağıda Tekirova tur haritası yaklaşık 4,21 Kilometre

Powered by Wikiloc

İki Ada Bir Yarımada 1. Gün

23 Ağustos 2017 Çarşamba

İzmir – Bursa gidiş

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

 

Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine…
-Bin türlü mavi akar Boğaz\’dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.

Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hâlâ yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;

Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.

Orhan Veli KANIK

 

Öne çıkan görsel, Gölyazı köyündeki çınar ağacının devasa gözdesi. Üstte yaprakları görünüyor.

İnsan hayaller kurar ya ben de hayaller kuruyorum ve hayallerimin peşinden gidiyorum. Daha öncelerinden Kapıdağı yarımadasını bisikletimle turlamak istemiştim ama kısmet olmadı. O da bu günlere denk geldi. İstanbul Büyükçekmece bisiklet grubunun düzenlediği Marmara adası bisiklet turunu facebooktan duyunca katılma kararı aldım. Eh madem Marmara adasına gideceğim gitmişken bir taşla üç kuş vurayım dedim. Kafamda oluşan tur rotası şöyle; İlk önce Avşa adası, ardından Marmara adası festivali ve dönüşte Kapıdağı yarımada turunu birlikte çıkarmak. İsmi de hazır; İki ada bir yarımada. Cem Tabanlı ile durumu konuştuk, o da Marmara adası festivaline katılacağından hazırladığım tur planını beraberce konuşup ayarladık. Erdek tarafına Cem Tabanlı’nın arabası ile gideceğiz. Sonra Avşa adasına geçip adayı dolaşacağız. Ardından Marmara adasına geçerek festivale katılacağız. Festivalden sonra Erdeğe geçip Kapıdağı yarımadasını dolanıp turu noktalayacağız. Cem sonradan karar verdi. Erdek’ten sonra bisiklet sürerek İzmir’ dönecek. Aramıza Yıldız Uyulgan da katılacak. Yıldız ve Cem bisiklet sürerek döneceklerinden ben arabayı İzmir’e getireceğim.

Planımızı yaptık ve yola çıkmaya hazırız. Bu arada Bursa da düzenlenecek olan Eşpedal Bursa çalıştayına da katılacağız. O yüzden bir gün erkenden yola çıkacağız. Hazırlıkları yapıp sabah erkenden Cem’in arabasına bisikletleri yükleyip yola çıktık. Benim bisikletimin arka tekerlek ruble dişlisi kaydırma yaptığından Bornova da Selim ustanın dükkanına uğradık ilk önce. Ruble dişlisini alıp çantama koydum. Uygun bir zamanda değiştiririm.

Bornova da Selim ustanın dükkanının olduğu yerde bisikletlerimiz arabanın arkasında askı demirine yüklü durumda iken yola çıkan üç kişi poz veriyoruz kameraya. Bizi Selim usta çekiyor. Solda Cem, ortada ben ve sağda Yıldız. Selim usta bizi yolcu ediyor kazasız belası diye.

Bornova sokaklarında yola çıktık. Bir yerde trafik sıkışıktı ve dur kalk ilerliyoruz yavaş yavaş. Yolun sağında bir çekici araba yüklediğinden yolu daraltmış, o yüzden trafik sıkışmış. Tam trafik lambalarında bize kırmızı ışık yandığında durunca arkadan biri bize güm diye vurdu. Başlarımız vurmanın etkisi ile ileri geri sertçe sallandı. Neyse ki fazla şiddetli vurmamıştı arkadan çarpan araba. O anda sanki kafamdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Bisikletler pert oldu ve tur başlamadan bitti diye düşündüm. Arkadan yediğimiz darbe bisikletleri ezmiş olmalı endişesi ile hışımla arabadan indim. Hemen arkada bağlı olan bisikletlere baktım ki bisikletler zarar görmemiş. Vuran arabanın burnu bisikletlerin tekerleğinden alçak. Bizim arabada ve bisikletlerde bir şey yok. Vuran arabanın kaportası pedalın birisi biraz çizmiş. İçime soğuk sular serpildi ve rahatladım. Vuran genç adam biraz şaşkındı. Büyük bir olasılıkla dur kalk ilerleyen trafikte cep telefonuna bakarken bizim durduğumuzu göremeyip çarpmıştı. Bizde bir şey olmayınca gevşeyen kayışları gerip tekrar yola koyulduk. Bu küçük kazayı fazla önemsemeden daha beterinden korusun duaları ile atlatıp neşemiz yerinde Susurluk tarafına geldik. Şimdiye kadar hep otobüs firmalarının durduğu alışveriş ve kazık işletme tesislerinde durmayıp daha önce keşfettiğimiz Çaylak mesire  piknik alanına geldik. Nasıl olsa yanımızda atıştırmalıklarımız ve kahve var. Tuvalet  bedava, daha ne olsun.

Çınar ağaçları altında piknik masasına oturup kahve takımlarını çıkarıp yedekte kahve olmayınca değirmende kahve öğütmeye başladı Yıldız. Elçek ile resmimizi çekiyorum. Cem ve Yıldız karşımda oturmuş, Yıldız’ın elinde kahve değirmeni. Masada, kahve, cezve, fincanlar ve su şişesi çuvalın içinde. Resmin sağ kısmında yüzüm daha önde.

Susurluk molası iyi oldu, biraz dinlendik ve serinledik. Kahvemizi de beleş içip para ödemeden tuvalet ihtiyacımızı giderdi. Tekrar yola koyulup bir süre gittikten sonra bu kez Bursa’ya gelmeden önce Gölyazı’ya girdik. Ana yoldan 5 Kilometre içeride Gölyazı. Arabayı uygun bir yere park edip Ağlayan çınar ağacının olduğu yere yürümeye başladık. Karşımda asırlık tarihi Ağlayan çınar, sağda Gölyazı adasına giden köprülü yol.

Kocaman gövdesi ve yerden fazla yüksek olmayan dalı altından desteklenmiş. İç kısmı çürüyüp boşluk oluşmuş gövdenin içi. Ağacın önünde kahverengi zemine beyaz çınar figürü ve Ağlayan Çınar yazısı. Altında da tarihi ile ilgili açıklama tabelası var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Ada tarafına gidip çınarların altındaki çay bahçesine oturup çay ısmarladık birer tane. Gölyazı gidilip görülmesi gereken yerlerden birisi. Tarihi, doğal güzellikleri ile insanı huzur içinde bırakan bir havası var. Ulubat gölünün durgun suları, ördekler, leylekler harika bir yer. Turizm potansiyeli iyice gelişen Gölyazı belediye destekli çay bahçelerinin masaları ve sandalyeleri yenilenip oturulacak duruma gelmiş. Sandalyeler dökümden yapılmış ve yerinden kaldırmak için epey bir güç ister. Masada üç kişi oturmuş çayları içmiş olarak elçek çekiyorum

Gölyazı da bir çay içimi durup dinlendikten sonra yola devam edip Bursa’nın ilk ilçesi Nilüfer’e girişte trafik tıkandı ve durduk. Dur kalk gitmeye başladık yine. Gideceğimiz yer belli ama Nilüfer içinde trafik iyice durdu. Arabadan inip yürüdüm ileriye doğru ama faydası yok. Ne olduğu da belli değil. Bu arada Eşpedal Bursa çalıştayına Ankara dan gelen Merve Eroğlu ve arkadaşı ile karşılaştım. O da trafikte kalmış birkaç araba önümüzde buldum. Gideceğimiz yer karşı şeritte bir yer ama trafik hiç ilerlemediği için gidemiyoruz ki! Eşpedal ile bisiklet sürüşü var, ona yetişmemiz olanaksız. Akşam olmak üzere ve biz hedefe ulaşamadan yerimizde çakıldık. Bu böyle olmayacak deyip sağ tarafta bir benzin istasyonuna araçlardan güç bela yol açarak vardık. Arabayı park edip bisikletleri indirerek elde karşı şeride geçerek çalıştayın yapılacağı yere geldik. Bizi Mehmet Doğancı karşılayıp götürdü. Hava da kararmıştı. Toplantı başlamış durumda içeriye girdik. Sunumu yapan İzmir’den arkadaşım Muhlis Dilmaç. Dinleyiciler koltuklara oturmuş anlatılanları dinliyorlar.

Sahnede Muhlis Dilmaç ve Rabia Özdilli var. Ortada perdede gösterim var projeksiyonla. Sağda Türk bayrağı ve Nilüfer belediyesine ait olan Dernekler Yerleşkesi tabelası.

Elçek ile İzmir’den gelen bizleri çekiyorum. Yanında Yıldız ve Cem oturuyor.

Sahneye Mehmet Doğancı ve Merve Eroğlu çıkıp Eşpedal ile ilgili bir şeyler anlatıyorlar dinleyicilere.

Sunum bitiminde salonda olan herkes sahneye çıkıp poz veriyor. Ben de onları toplu halde çekiyorum.

Çalıştay bitti, herkes dağıldı. Biz de bisikletlere binip arabanın olduğu yere geldik. Trafikte tıkanıp kalmamız ve çalıştaya gitmemiz nedeni ile akşam yemeğini de yememiştik. Karnımız zil çalıyordu ve şeker iyice düştü. Bursalı arkadaşlar bizi arabayı park ettiğimiz yerin yakınındaki kafeye götürdü. Gece 12’yi geçmişti ve yiyecek pek yoktu kapanma saatine yakın. Neyse ki melemen yapıyorlarmış. Melemen ile karnımızı doyurup kendimize geldik. Hesabı ödedikten sonra kalacağımız yer olan daha önce kaldığımız Gümüştepe deki Mysia kamp alanına geldik. Merve Eroğlu de bizimle beraber kamp atacak. Onlar da çadırlarını getirmişler. Çadırları kurup yerleştik ve herkes birbirlerine iyi geceler dilekleri ile yatıp uyuduk.

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 21. Gün

8 Haziran 2015 Pazartesi

21. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerim bir kısmı Ferdimen’e aittir)

Toros Dağları – Karaman Civler

 

Yeni sözler demeye geldim yeni seslerle,

Bağırmalarla değil, canımdan nefeslerle..

Sana kalacak ne var dersen, anlamı derim;

Susmalarında bile bulur seni seslerle

Özdemir Asaf

 

Öne çıkmış olan görsel, Sağda yol, Solda yolun altı derin uçurum. Yol dağların eteklerinde tepelere doğru gidiyor.

CAM01750

Dumanlı dağlarda uyumanın rahatlığı ile sabahın erken saatlerinde yanımıza kadar gelen bir motorun sesi ile uyanıyorum. Bu gece de harika bir uyku çektim. Motor durduktan sonra bir kadın ve adamın sesleri duyuldu ilk önce. Sonrasında iki çocuğun kendi aralarında konuştuklarını duydum. Çadırımın fermuarını açınca iki kafa, dört meraklı göz ile burun buruna geldim. İşte resmi çekilmeyen anlardan birini yaşadım. Bazı şeylerin resmi çekilmez ya! O anın resmini çekmek istemezsin de sadece sen görürsün. Çocukların kocaman kafaları çadırıma uzanmış merakla; “Acaba içinden ne çıkacak, kim çıkacak?” diye gülüşerek beklerken göz göze gelmek. Sabahın bana sunduğu sürpriz ile güne başlamak harika.

Dışarı çıkınca, aile ile tanışıyorum. Kadın hemen kuzineyi yaktı ve gözleme için hazırlıklara başladı. Bu arada çay da hemen demlenmeye başladı. Ailenin reisi Hüseyin ile sohbete başladık. İlk önce kimse olmadığından burada izinsiz kaldığımız için özür diledik. Yolda sisten dolayı çardağa sığınmamızı anlattık. Hüseyin de önemli değil diyerek ailesini ve dün niye gelmediğini anlattı. Dün hem seçim vardı hem de çocuklar hasta olduğu için doktora götürmüş. O yüzden gelememişler. Çocuklar biraz zayıf görünüşlü ve sık sık hasta oluyorlar. Tek geçim kaynağı da burası ve pek para kazanamıyor anlaşılan. Köydeki uğraşı anca boğaz tokluğuna. Biraz para kazanayım diye karısı ile birlikte bazlama, çay gibi şeyler satmaya çalışıyorlar. Hüseyin tatlı ve sakin bir yapıya sahip.

Sohbetten sonra çay olasıya kadar çadırları ve eşyaları toplayıp bisikletlere yükledik. Kahvaltı malzemelerini hazırlayıp çayı da Hüseyin den aldık. Katkımız olsun diye ilk müşteri olarak birer bazlama da ısmarlayıp sıcak sıcak yedik. Kahvaltının ardından kahveler benden deyip kahve pişirip Hüseyin ve karısına ikram ederek içtik bir güzel. Sonrasında da yediğimiz bazlamanın ve çayların ücretini verdim Hüseyin’e. Bir miktar para da çocuklara vererek sevindirdim. Çok tatlılar ya, utanarak aldılar parayı. İki çocuk, plastik sandalyede oturuyorlar.

20150608_081936

İşte kaldığımız bazlamacı ve çardağı. Derme çatma, kendi olanakları ile yapmış Hüseyin. Bisikletler yola çıkmaya hazır bekliyorlar.

20150608_082344

Hüseyin ile yola çıkmadan birer resim çekiliyoruz. Bir ben çekiliyorum.

20150608_082407

Ardından Ferdi çekiliyor. Ferdimen’in boyu Hüseyin’den bir baştan fazla.

20150608_082419

Hüseyin ve ailesi ile vedalaşarak yola çıktık. Dün akşamki bulut dağın tepesinden kalkmış. Hava pırıl pırıl güneş ışığı ile masmavi. Mis gibi çam kokusu ortalığa yayılmış. Taze oksijen ciğerlerime doluyor. Yol bir süre daha tırmanacağımızı gösteriyor. Dik yamaç ve çam ağaçları.

20150608_082639

Sıradağlar sıralanıp gitmiş, etrafta bir tane bile bulut yok. Güneşin ilk ışıkları ile ısınmaya başlayan toprak hafif buharlaşmanın etkisi ile serinliğini hissettiriyor.

20150608_082642

Toros dağları muhteşem ve heybetli. Bir çok yaşama hayat veriyor bereketi ile. Buraları gezebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Görüyorum ve yaşıyorum uzaktaki dağlardan çam ağaçlarına kadar.

20150608_083849

Vadi çok derin ve dibi görünmüyor.

20150608_083856

Yola ilk çıkışımızda tırmanışla başlamak biraz zorluyor. Sıkça durup dinleniyoruz. Bisikletim KUZ ve Ferdimen. Yol dik kayalıkta kıvrılarak gidiyor.

20150608_083905

Dinlenirken elçek ile bir resim çekmeden olmaz. Arkada dağların heybetli manzarası da kareye giriyor.

20150608_084238_HDR

Yükseldikçe ağaçların yapısı değişiyor ve daha da yükseklerde seyrelmiş durumda. Zaten ortalık kayalık.

CAM01771

Bir çam türü olan Katran ağacı gözüme ilişiyor, durup resmini çekiyorum. Ağacın tepesi kırılıp yana doğru uzamaya başlamış. Katran ağaçları değişik biçimde dalları yere paralel üzeri de yayılmış bir düzlük gibi. Seyretmesi bile insana terapi gibi bir etki yaratıyor.

20150608_084930

Yolun sağ tarafı yüksek ve dikine kesilmiş kayalıklar. Yolu nasıl yapmışlar acaba bu dik ve çetin yerde. Epey uğraştıkları, zor şartlar altında çalıştıkları belli.

20150608_084949

Sağda, dağların kıvrımları aşağıdaki derin vadiye çıkıyor.

20150608_085041

İşte bitkilerin yaşam savaşı ve bir çam ağacının  en uç noktada yaşama tutunması. İnsanı hayretler içinde bırakıyor. Doğa müthiş bir şekilde yaşamı devam kılmakta. Doğanın bu yaşam gücünü hayranlıkla ve anlamaya çalışarak izliyorum sadece. Çam ağacı, dik kayalığın ucunda göğe doğru yükselmiş.

20150608_085047

Kimi yerlerde toprak kayması olmuş koca çam ağaçları toprakla beraber aşağıya kaymış durumda. Kimisi devrilmiş, tutunacak toprak altında kalmayınca.

20150608_090822

Yamaçta toprakla beraber kaymış çam ağaçları.

20150608_090824

Toprak kaymaları yüzünden tünel yapım çalışmaları başlamış. Henüz inşaat halinde tüneller var.

20150608_090826

Tünel yapılırken yol da genişletiyorlar.

20150608_091126

Toros dağlarını izlemek muhteşem.

20150608_091130

Bir taraftan tünel yapım çalışmaları devam ediyor, diğer taraftan toprak kaymaları sürekli olmakta. Kayan toprak yığınları kaldırmak ta kepçe ile sürekli çalışılıyor. Toprak kaymasın diye beton ile önlemeye çalışıyorlar ama o da yeterli gelmemiş anlaşılan. Dağ hareket etti mi karşısında hiç bir şey duramaz bunu görüyorum.

20150608_092101

İş makinaları ve kamyonların arasından dikkatlice geçiyoruz. Hafriyat nedeni ile kamyonlar asfalt filan kalmamış. Yol toprak ve düz değil.

20150608_093233

Büyük bir olasılıkla tüneller bitince buralardan geçemeyeceğiz anlaşılan. Hele bisikletle geçmek zorlaşacak. Çünkü tüneli sadece arabalar için yaptıklarından bisiklet için yer yok ve tehlikeli. Yol yamacı ikiye bölmüş.

20150608_093950

İşte yolun durumu bu, biraz ileride “Kuş Yuvası” denen yer varmış. Köylüler öyle söylemişti. Yol çok tehlikeli olduğunu, her yıl bir kaç arabaya yukarılardan kaya parçaları düşerek uçuruma sürüklüyormuş. Aylar sonra araba bulunup haberleri oluyor insanların. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

CAM01750

Biz de anlatılanlardan etkilenip riske girmeden yeni açılmış tünelden gitmeye karar verdik. Tünelin ağzı görünüyor.

20150608_094330

Tünelin içindeki yolu görüyorsunuz değil mi? Sağda hiç pay bırakılmamış bisiklet için. Belki kaldırımdan yürüyerek bisiklet elde geçilebilir.

20150608_094612

Tüneli rahat geçtik, pek te araç yok denecek kadar az. Tünel çıkışında iki yabancı bisikletli gezgin ile karşılaştık. Onlar da tünele girmeye hazırlanıyorlardı. Tarzancam çok iyi olduğu için yolun tarifini verdim. Sadece tünel çalışmalarının olduğu yerde dikkat etmelerini söyledim. Yollarının hep iniş olduğunu, akşama Alanya’ya çabuk varacaklarını anlattım Tarzanca. Tüneli ucunda güneş ışığı ile yüzlerimize vuran yolcu mutluluğunu bir anı olarak yakalıyorum. Elçek ile dördümüzü çekiyorum.

20150608_095418_HDR

Yokuş tünelin çıkışında bitti, artık pedal çevirmeden ineceğiz. Kendimizi bırakıyoruz ağırlığımızın ivmesi ile.

20150608_100912

İnişimiz hızlı oluyor düzlüğe kadar. Petrol istasyonuna denk gelince biraz mola vermeli deyip duruyoruz. Hazır da çay varmış. Çay iyi geldi, bakkaldan bisküvi takviyesi ile atıştırdık ara öğün olarak.

20150608_104004

Etrafta evler var ve dağınık yapılmış durumda.

20150608_104400

Fazla düz yerde gidemiyoruz. En aşağı seviyeye inip Toros dağlarının ikinci dağ sırasını aşacağız ve tırmanış hemen başladı hafif te olsa.

20150608_104403

Yalçın kayalar burada yine var ama yola yakın değil ve tehlike yaratmıyorlar. Buranın hakim bitki örtüsü Katran ağacı. Lübnan dan yayıldığı için adı Lübnan sediri olarak ta bilinmekte. Akdeniz bitki örtüsüne ait bir ağaç olarak daha çok Toros dağlarında yetiştirilmektedir. Katran ağacı denmesinin nedeni yakılınca katran gibi bir yağa dönüşüp doğal ilaç olarak kullanılmakta.

20150608_104727

Karapınar köyüne geldik, Köy dere kenarında dağınık olarak yerleşilmiş. Kahve, bakkal gibi bir şey bulamadığımızdan durmadan yola devam ediyoruz.

20150608_105354

Dere yatağı çınar ağaçları ile kaplı, Toros dağları arasında çukur olarak oluşmuş. Sanki dağların arasına sıkışmış bir yayla. Kış aylarında iki yöndeki dağların tepelerinde oluşan kar soğuğu aşağıdaki sıcak dere yatağını ayaz içinde bıraktığı kesin.

20150608_105652

Meşhur Gevne köprüsündeyiz. Neden meşhur olduğu belli değil ama harita öyle gösteriyor. Magandanın birisi de atış talimi yapmış arabanın camını açarak. Erkek ya, tabancası belinde olacak. Canı istediğinde tabancasını çekip rast gele ateş edecek. Kime gelirse gelsin önemli değil onun için. Belki de en yakın birisini öldürmüştür maganda kurşunuyla. Ağlayıp sızlamıştır bile, acısı geçince adam olmaz. Erkek ya Allah’ın magandası! olarak yine aynı şeyleri yapar.

20150608_105827

Gevne köprüsünden sonra Gevne çayının geldiği yöne doğru gitmeye başladık. Eğim fazla değil, çay da akan su miktarı fazla. Ama sakin akıyor.

20150608_110559

Çay, KUZ, kıytırık ve dağlar hepsi uyum içinde güzel bir manzaranın parçası.

20150608_110955

Meşe ağaçlarının altına girip biraz dinleniyoruz. Burası piknik alanı, insanlar gelip mangal yakarak kültürümüzü devam ettiriyorlar. Haliyle çöplerini alıp götürme gibi bir huyları da olmayınca ortalık her piknik alanında olduğu gibi çöp içinde. Cam içki şişeleri de nedense hiç birisi sağlam değil. Şişe toplayıcılar burada aç kalır.

20150608_111405

Bisikletim KUZ ve kıytırık, meşe ağaçlarının dibindeki gölgede dinleniyor.

20150608_111516_HDR

Buralarda Mut kelimesi yaygın olarak kullanılıyor. Gevne çayı ile birleşen küçük bir kol olan Sarımut çayı.

20150608_111933

Gerçek yayla kirazı henüz oluşmakta. Pembe kimisi, olgunlaşan kırmızıya dönüşmüş koparılmayı bekliyor. Biz de kirazların bu isteğini yerine getirdik. Yoksa kiraz küser bizi koparmadınız diye, karalar bağlar olduğu yerde çürürler. Kirazlar naziktir ve nazlanır. O yüzden biri baktı mı pembeleşir önce. Elini uzatınca utancından kızarır. Kiraz bilir dudakların kırmızı olduğunu. Kendini hazırlar, dudaklara değmeden dudak kırmızısı rengine bürünür.

20150608_112847

Kayalar yerden öyle bir hışımla fırlamış ki şaşılacak derecede muhteşem heybeti ile akan çayı korumak için sanki nöbet tutuyor.

20150608_113134

Kayalık vadiden coşkun akan çay zamanla toprağı alıp götürmüş kendine göre yatağını bulduktan sonra sakince akmakta.

20150608_113447

Katran ağacı, yada Libya sediri. Sonradan açılan yolun kıyısında kalmış tek başına ormandan koparılarak. Şimdi kavak ağaçları ile birlikte yaşayıp gidiyor. Yaşlı gövdesi asırlara dayanmış bilge bir ağaç. Genç kavaklar daha bir şey görmeden bir süre sonra kesilip işlenecek. Kavaklar kesildikçe yerine yenisi dikiliyor. Köylüye bir miktar da olsa gelir getiriyor kavak ağaçları. Köyde yaşam zor, sürekli çalışmak durumundasın.

20150608_114121

Çınar ağaçları çayın kıyısında her zaman görmek olası.

20150608_114229

Çayın solunda bir minare görüyorum. Bir köye yaklaştığımızı zannediyorum. Gidince göreceğiz bakalım nasıl bir yer?

20150608_114232

Çay bazı yerde sakin akıyor.

20150608_114415

Bazı yerde ise coşkulu akmakta.

20150608_114627

O da çay yatağına göre değişmekte, bir coşkun, bir sakin.

20150608_114705

Minaresini gördüğüm yere geldik, burası iki çayın birleştiği yer. Çayın önüne taşlardan set yapılarak geniş bir su havuzuna dönüştürülmüş.

20150608_114709

Burası Çayarası köyü, evler dağınık yapılmış küçük şirin bir köy. Akdeniz’i Anadolu’ya bağlayan yollardan birisi olduğu için gelen geçen için çay bahçeleri, aşevleri, dükkanlar yapılarak satabildikleri şeylerden geçiniyor. Öyle alışmışlar ki kıytırığın tekerleğine biraz hava bastım sadece ve borcumuz ne diye sorunca utanmadan 1 Lira diyerek aldı. Parasından değil de sineğin kanadından yağ çıkarmaları beni üzdü. O yüzden burada durulmaz deyip yola devam etme kararı aldık.

20150608_115041

Bir süre giderek köyden uzaklaşınca alabalık pişiren bir yere geldik. İlk önce fiyatları sordum ne kadar diye? Sonradan kazık yemeyelim ne ödeyeceğimizi bilmek gerek. Kesemize uygun olunca birer kiremitte alabalık ısmarladık.

20150608_120500

Tesisin arka kısmında, çayın aktığı yere oturup balıkların pişmesini beklerken manzaramızın hidrolik santralın olduğunu gördüm. Kısaca HES denen yerdeyiz. Yıllık debileri yüksek çayların içine yapılan hidroelektrik santralları yapılmış. İlk defa görüyorum bu santralleri. Balıklar pişince afiyetle salata ile yiyip karnımızı doyurduk. Balık ile birer de bira gazoz niyetine soğuk iyi gidiyor. Böylece balığı üzmüyoruz.

20150608_120827

Yemeği yedik karnımız doydu yola çıkma zamanı diyerek yola koyulduk. Yol çayın geldiği yöne doğru, şimdilik hafif tırmanışlarda ilerliyoruz.

20150608_125956

Çeşme bulunca durup şişelerdeki suları tazeliyorum. Bir miktar da içmek gerek diyerek içiyorum kana kana. Ferdimen çeşme başında sularını dolduruyor.

20150608_130248

Yolu öyle bir yapmışlar ki genç katran ağacı öylece kalakalmış. Eğer toprak kayarsa ağaca yazık olacak. Ağaç tam da yamacın ucunda kalmış.

20150608_130548

Bir ara eğim artmaya başladı, dağların tepeleri sıralı gidiyor.

20150608_130826

O kadar yükseğe çıktık ki çayın dibi epey aşağılarda kaldı. KUZ ve kıytırık yolun kıyısında.

20150608_131728

Derin kayalık vadide kanyon oluşturan çay, kendine yol açmış. İşte HES’lerin yarattığı durum açıkça görülüyor. Borulardan geçen su çayın yatağından akmadığı için su miktarı çok az. Şimdilik akıyor ama yaz sıcaklarında kuruduğu kesin. Hayvanların ve bitkilerin susuz kalacak. Doğal yaşam alanı dengesini kaybediyor bu tür  yapılan santrallerde. Su akmazsa yaşam da yok olacak.

20150608_132109

HES’lerin bir özelliği de baraj duvarı yapıp suyu tutmuyorlar. Su debisi sürekli fazla olunca belli yerlerdeki yükseklikte bent yapılarak suyun boruların içine girmesi sağlanıyor. Çaydan akan tüm suyu tutup boruya yönlendirdiklerinden bundan sonra su akmıyor çayın yatağında. Neredeyse çayın dibi elektrik türbininin olduğu santrala kadar kuru. Böylece hem santrali gördüm hem de suyun tutulup borulara yönlendirdiği yeri gördüm. HES’lerin nasıl olduğunu, nasıl elektrik üretildiğini anladım.

20150608_132645

Bir süre suyun akmadığı çayda gittikten sonra çağlayarak akan coşkun sular beni mutlu ediyor. Suyun akışı beni etkilediği kadar diğer canlıları da etkilediği kesin.

20150608_133303

Ferdimen önde ben arkada tıngır mıngır gidiyoruz yukarı doğru. Bazen vadi genişliyor ve görüş alanı iyice çoğalınca durup resim çekmeden olmaz.

20150608_133624

Önemli bir kavşağa geldik, Konya yolu düz gidiyor, tabela yön işaretlerinden bunu anlıyoruz. Geldiğimiz yön ise zaten Alanya yolu. Biz ise Sarıveliler yolundan Ermenek tarafına gideceğiz.

20150608_133856

Köprüden karşıya geçmemiz gerek. Köprü üzerinden geçerken durup bir kaç resim çekeyim dedim. Önümüzde yokuş başlıyor ve akan suyu bir daha ne zaman görürüz belli değil. Doyasıya seyretmek gerek değil mi?

20150608_133950

Yokuş başlayacak dedik ya hadi bir de çimelim diyerek coşkun akan çaya şöyle bir girelim bakalım. Ama o da ne su buz gibi soğuk. Soğuktan öte bir şey çivi gibi. Çivi gibi sulara çok girdim. Çayın suyu o kadar soğuk ki iğne gibi desem yeridir. Yavaş yavaş giriyorum, ayaklarım buz kesti sanki.

20150608_134732

Alıştırmaya çalışıyorum ama çok soğuk, kendimi bırakamıyorum sulara.

20150608_134734

Neyse nefesimi tutup salıyorum kendimi, donmaya fırsat bulamamış buzdan öte, soğukluktaki coşkun akan çaya.

20150608_134751

Suyun içinde kalmak kolay değil, bir dakika bile duramadan çıkıyorum suyun içinden. Ben böyle soğuk su görmedim şimdiye kadar.

20150608_134754

Su hızlı aktığı için fazla ileri gidemiyorum, akıntıya kapılmamak gerek. Onun için temkinli olarak bitkilere tutunmaya çalışıyorum.

20150608_134758

Fazla duramasam da kollarımı açarak, zafer kazanmış biri olarak poz veriyorum. Üzerimdeki ter gitti çay ile birlikte. Gevne çayına girmek öyle herkesin harcı değil galiba, bunu anladım. Suyun bu kadar soğuk olmasının nedeni de HES santrallerinin burada olması. Boruların içinden geçen su toprak altından geçerken toprağın soğuğunu alıp santraldan geçtikten sonra güneş altına çıkıyor. Coşkun akan su da ısınmadan tekrar boru içine girince katmerli soğuyor.

20150608_134805

Fazla durmanın anlamı yok diyerek çaydan çıkıyorum. Terli olan forma ve atleti yıkayıp suyunu sıktıktan sonra Ferdi de bağıra çağıra suya şöyle bir dalıp çıkıyor hemencecik.

20150608_134814

Kurulandıktan sonra giyindim. Yıkadığım çamaşırları da bagajın üstüne, lastiklerle sabitleyerek kurumaya bıraktım. Yolcu yolunda gerek diyerek tırmanma bölümüne başladık. Çıktıkça manzara artmakta, görüş alanım genişlemekte. Geldiğimiz vadiyi gözlemliyorum bir süre. Pek tırmanış görünmese de bayağı çıkmışız. Durum öyle gösteriyor.

20150608_144553

Eğim yer yer değişiyor, bazen %10 dan fazla olduğu kesin.

20150608_144601

Bazen değişik anıt taşlar gözüme çarpıyor. Öylece tak başına, dimdik ayakta bekler gibi beni selamlıyor. Ben de selamımı çakıp bir resmini çekerek anılarıma kaydediyorum.

20150608_150543

Çıktıkça çıkıyoruz, ağaçlar seyrek olsa da görsel güzelliği seyredilmeye değer. Hele bir kaç ağaç katran ağacı olunca bambaşka bir güzellik katıyor yelpaze gibi dallarıyla.

20150608_151518_HDR

Kış aylarında buralardan geçmek imkansız gibi. Belki de yollar kardan dolayı kapanıyordur. O kadar kar yağıyor ki buralara çığ tehlikesi olasılığı fazla olunca uyarıcı tabela konulmuş dikkat çekmek için. Çığ tehlikesi 3 Km boyunca devam ediyor.

20150608_152115

Kendimi çok şanslı hissederim ger zaman. Yolun getirdiği güzellikler hep karşıma çıkar. Ben de şansımın bana sunduğu bu güzellikleri kaçırmadan seyrederim, tadına varırım doyasıya. Ve Tanrıma dua ederim bu güzellikleri bana yaşattığı için. Bazı dinlerdeki inanışlara göre Tanrı yukarılarda, dağların tepesinde daha yakın olarak inanırlar. Bana göre Tanrı her yerdedir, gökte de, yerde de. Bakmasını bildikten sonra.

20150608_152836

Derin vadi manzarası çekiyorum, epey çıkmışız.

20150608_152839

Çetin kış şartlarına direnen yaşam, işe bu ağaçta görüyorum. Kış aylarında gecenin ayazına dayanan, yaz güneşi altında kavurucu güneş ışınlarına aldırmayan bu ağaç. Her fırtınaya dayanan güçlü gövdesiyle yaşama tutunmasını bilmiş. Orada tek başına orman olamamış, kardeşleri uzakta, yapayalnız dimdik ayakta. Bu ağaçta yaşamın gücün görüyorum. Pek toprak olmasa da kayaların çatlaklarına köklerini daldırıp az toprak parçası ile yaşama tutunmuş.

20150608_152845

Ben ağacı seyrederken KUZ ve kıytırık sakince beni bekliyor mızmızlık etmeden.

20150608_152849

Bazı ağaçların tepesi yok, belli ki yağan karların ağırlığına dayanamayıp kırılmış. 100 yıldan fazla olduğu belli gövdesinin kalınlığına bakarak. Üç çam ağacı görünüyor.

20150608_154152

Tırmanış sürekli olunca artık bir şey düşünmeden gidiyorum. Nasıl olsa bir an gelecek ve inişe başlayacağım. Bunu düşünmek bana yetiyor ve yılmadan çıkmaya devam ediyorum. Hedef zirve, Toros dağları öyle kolay aşılmıyor. Bunu terleyerek ödüyorum bedelini. Alın terinden öte bir şey, tüm vücudum terliyor. Ben de memnunum bu durumdan. Vücudumdaki zararlı tüm mikropları terleyerek atıyorum. Bazen de kaslarıma enerji olsun diye mikropları yakıt olarak kullanıp yakıyorum bile.

20150608_154911

Yolun yeni yapıldığı belli, çeşmenin sadece plastik hortumu kalmış ama nereden geliyorsa su hala akmakta. Temiz su olduğu belli, hemen şişelerimi tazeliyorum akan sudan.

20150608_160023

Sularımı tazelediğim çeşmesi olmayan borudan su doldururken sanki zirveye gelmişiz gibi. Öyle hissettim birden bire. Arazi öyle gösteriyor. Bisikletim KUZ ve kıytırık zirveye doğru çıkmaya hazır gibi duruyor.

20150608_160033

Aşağısı geldiğimiz vadi, epey çıkmışız anlaşılan.

20150608_160235

Zirvede bir süre dinlenip son yokuşu da tırmanmak gerek diyerek yola devam ediyor Ferdimen.

20150608_160413

Tam da burası Antalya – Konya – Karaman sınırı olan dağların tepesi. Yaklaşık 2 Kilometre Konya sınırları içinde gideceğiz. Kısa da olsa Konya’ya ayak bastım ya bu bana şimdilik yeter.

20150608_160821

Bir süre daha Konya’da olmanın tadını çıkarıyorum. Kim bilir bir daha ne zaman gelirim Konya’ya. Ferdimen kendini aşağı saldı gitti. Nasıl olsa ona yetişirim. KUZ ve kıytırık, zirvede poz veriyor.

20150608_160832

Konya toprakları, arazi yapısı daha bir başka. Tepelerde ki kayalıklar değişik yapıda. Sanki masa gibi üzeri dümdüz.

20150608_175046

Rahmetli Barış Manço’nun TV programı geldi aklıma. 7 den 70 e diye gezip gördüğü yerlerde çocuklardan yaşlılara hazırladığı neşeli, eğlenceli, sohbetli, şarkılı program. Kendine has sunumuyla el kol hareketleri ile öne çıkan, her parmağındaki değişik yüzüklerle dikkatimizi çekerek geçmişten geleceği anlatırdı. Yani 70 yaşındaki geçmişten geleceğimiz olan çocukların yaşı 7 ye. Severek, ilgiyle, Pazar günlerini sabırsızlıkla beklerdim. O günlerde zaten tek kanal vardı. Evde başka eğlence yoktu, hem de siyah beyaz. Barış Manço ve 7 den 70 e bir an aklıma geldi. Neden derseniz Antalya’nın plaka numarası 07, Karaman’ın plaka numarası sonradan il olması dolayısı ile 70. Ben de bu sınırda 7 den 70 e geçmekteyim. Antalya il sınır tabelası.

20150608_175714

Burası da Karaman il sınır tabelası. Ferdimen poz veriyor bana, bisikletlerle birlikte.

20150608_175723

Zirveden sonra kendimizi yokuş aşağı bırakıyoruz, iniş harika ve çabuk oluyor. Ama zevkli, bunun tadına doyum olmaz. Kısa da olsa.

20150608_180142

İnişten sonra yine kısa bir çıkış yapmamız gerek diyerek sarıyoruz pedalla yokuşu. Çıkmadan zirvesini göremeyiz ki! Küçük bir vadide, çam ormanı içinde kendimizi salıyoruz.

20150608_180832

Kısa bir yokuştan sonra uzun bir iniş oldu. Bu inişte hız rekorumu kırdım. Şimdiye kadar en fazla yapabildiğim hız 69.5 Km/h. Arkada kıytırık ta olunca onun ağırlığı ve itmesi ile hızım biraz daha arttı. Yol uygun olunca hızın artması kaçınılmaz oluyor. Kilometre saatine bir baktım 60’ı geçtim ve kıytırık arkamda ip gibi beni takip ediyor. Denge mükemmel, savurma falan yok ve hızım 71.5 Km/h olunca kısa bir an öyle gittim. Sonrasında fazla abartmaya gerek yok diyerek frenlere yavaşça asılarak hızımı 50 Km/h düşürerek inişimi gerçekleştirdim. Bu kadar hızlı inersen kısa sürede yolu bitirirsin. Ama bisiklet için tehlikeli, en ufak bir hata kötü sonuçlar getirebilir. Siz dikkatli olun ve bu kadar hız yapmayın derim. Bundan sonra ben de yapmam artık bu kadar hız. Hem sonra gerek yok değil mi?

Neyse kısa sürede inince Civandere köyünde bir çay molası verdik. Köyün kahvesinde otururken kahvedeki köylüler ile sohbete başladık. Köylüler pek alışkın değil bisikletlilere. Hele bir de yerli turisti sanki hiç görmemiş gibi merakla bakıp habire sorular soruyorlar. Biz de uygun cevapları veriyoruz Ferdimen ile birlikte. Bir süre konu hep aynı olunca hemen değişik bir konu açarak muhabbeti renklendirdim. Köydeki durum, seçimler, geçim derdi derken benim hız rekoru yaptığım yerde olan bir kazayı anlatıyor köylünün biri. Aslında tehlikeli bir iniş ve bir çok kaza oluyormuş inerken. İstanbul da silahlı çatışmada sağ olarak ele geçen Hizbullah lideri cezaevinden nakledilirken cezaevi arabası yokuştan inerken kaza yapıyor. Jandarmaların hiçbirisi kurtulamıyor. Sadece hükümlü sağ kurtuluyor arabayı bulduklarında. Tabi bu anlatılanları bizler bilmiyorduk ve kaza beni biraz ürküttü doğrusu. Bir daha o kadar hız yapmam artık. Temkinli olmak gerek. Çaylarımızı tatlı sohbetle içtik ve bizlere para ödetmedi köylüler. Biz ordayken arabalı seyyar manav geldi. Hazır manav geldi bari biraz sebze, meyve alalım diyerek biraz soğan, domates, salatalık, elma, armut, kiraz ve 4 tane muz alarak erzağımızı zenginleştirdik. Fırından da ekmeğimizi alarak en önemli yiyeceğimizi de aldıktan sonra yolumuza devam ettik. Köy olunca ağaçlar kavak oluyor haliyle. Yolun kıyısında kavak ağaçları var.

20150608_181035_HDR

Düzlük bitti, artık yine rampa başladı. Karşıki yamaçta çam ağaçları var., yol sağa dönemeç.

20150608_181043

Güneş batarken durup batışını her zaman olduğu gibi izlemeye başladım. Bu muhteşem olayı kaçırmam. Güneşin son ışıkları bana enerji verir hep. Ben de depolarım bu enerjiyi sabaha kadar idare eder. Kıytırığın arkasından, batan güneşi izliyorum.

20150608_194504_HDR

Konya – Mersin ana yoluna çıkıyoruz. Artık buradan sonra fazla trafik var ve gürültülü. Ana yola çıktıktan sonra kamyonun biri yanımdan geçip az ileride durdu. Hurda toplayanlara beziyordu kamyonun içindekilere bakarak. Bana “Nereye gittiğimizi “sorunca ben de “Mersin’e” gittiğimizi söyledim. “İsterseniz sizi götürelim” diye söyleyince “Arkadaşım var ona söyleyeyim” diyerek Ferdimen’i bekledik bir süre. Ferdimen’e sordum gidelim mi kamyonetle. Ferdimen kamyona bir de adamlara şöyle bir baktıktan sonra “Olmaz deyip tekliflerini nazikçe geri çevirdik. Anlaşılan Ferdimen’in gözü tutmamıştı adamları. Kamyon gidince yolumuza devam ettik. Sonradan düşündüm de iyi ki binmedik kamyona, yolda ne olur bilinmez. Üç kuruşluk bisiklete göz koymuş olabilirler. Tabelada; Konya, Mersin yoluna bağlanacağımızı işaret etmiş.

20150608_194858

Tekrar çıkmaya başlayınca güneş yine doğdu ama kısa bir süreliğine. Dağların ardına batmaya başlayınca ikinci defa güneşin ışıklarını topluyorum.

20150608_194907

Yol kıyısında yaban mersini çiçek açmış beyaz gelinliğini giyerek. Bu güzelliğe bakmadan geçersen çok şey kaçırmışsındır demektir yaşamında. Ben tadını çıkarmayı yeğlerim her zaman. Çiçeğin taç yaprakları ince ve zarif. Beni cezbettiği gibi arıları da kendine çekiyor bu görüntüsü ile. Doğanın döngüsünde ilk önce böcekler çiçeklerden faydalanıyor, sonra çiçekten meyveye dönüşünce kuşlar ve diğer hayvanlar faydalanıyor. Sonrasında birbirini yiyerek en sonunda toprağa karıştıktan sonra gübre olarak bitkiye geçip tekrar çiçek açarak döngüyü başlatıyor. İşte yaşamın sırrını burada çiçeğin taç yapraklarında ve yaydığı cezbedici kokusunda saklı.

20150608_200154

Güneş batınca hava kararması uzun sürmez, hemen hava kararmadan çadır kurabileceğimiz bir yer bakmaya başladık. Gözümüze bir kiraz bahçesini kestirerek hemen daldık. Kiraz bahçesinde bir tane bile kiraz yoktu, yeni toplanmış. Yoldan ve gözden biraz uzakta çadırları kurup yerleşiyoruz. Akşam yemeğini beraber hazırlayıp yiyerek karnımızı doyurduktan sonra serinleyen havanın etkisinden giyinerek ve sıcak çay demleyerek kurtuluyoruz. Kamp yaptığımız yer 1500 metrenin üzerinde olunca geceler Haziran ayı olsa bile soğuk oluyor. Sıkı giyinmek gerek. Yol boyunca dinamodan şarj ettiğim batarya şimdi telefonumu şarj etmede kullanacağım.

Fazla geç olmadan yol yorgunluğunun getirdiği ağırlık ile erkenden yatmaya karar verdik ve çadırlara girip yattık.

Bu gün yaptığımız yol 58 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc