Etiket arşivi: ferman

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 24. – 25. Gün

8 Haziran 2015 Pazartesi

24. – 25. Gün

Mersin Toroslar Tatil – Dönüş

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

 

bir başka bakışında da gökyüzleri vardır, düz

kuş sürüleri vardır, eğri

bir sana bir ayak bileklerine bakanların dünyası da vardır ki

ister kıyıları çekine çekine döven sulara benzet

ister ağır ağır yanan yaprak kümelerine

anlıyor musun

anlıyorsun elbette

ne yaparsan yap yürürlüktedir yetinmezlik.
Edip Cansever

 

Öne çıkan görsel, Çukurda kurulu üç çadır, etrafı sis basmış.

IMG_0001

Sabahın seherinde uyanıyorum ama seherin serinliğini hissetmenin olanağı yok. Artık çadırda, açık havada değilim. Ev halkı uyandıktan sonra güzel bir kahvaltının ardından hazırlıklara başladık. Bakalım “Dost” bizi nerelere götürecek. Çadır, uyku tulumu, mat ve giyecekler. Biraz da erzak yemek için yanımıza alıyoruz. Hazırladığımız eşyaları Dost’a yükleyip yola çıktık. Yol henüz bitmiş değil. Feyyaz’ın her zaman gittiği yaylalara, Torosların serin bağrına doğru gidiyoruz. Yolda Dost için yakıt takviyesini yapmayı unutmadık. Yol bir yere kadar asfalt, sonrası toprak ama arabanın gideceği sert bir zemin. Toprak yolda kıvrıla kıvrıla tırmanırken Feyyaz’ın seçtiği müzik kulaklarımızın pasını sildi. Bisiklette gider gibi yavaş gitmediğimizden durup resim çekme olanağı da yok. Bir süre gittik müzik eşliğinde şarkılar söyleyerek. Derken Dostun yağ lambası yağ yok uyarı lambası yandı! Durup yağ var mı diye yağ çubuğunu kontrol edince yağın normal olduğunu gördük. Her olasılığa karşı bir miktar yağ katarak işi sağlama alıyoruz. Yağ muşuru kablosunu kontrol ettim. Kablo sağlam. Başka bir şey var, o kadarını anlamam. Hararet te normal derecede gösteriyor.

Neyse yolumuzun az kaldığını söyleyen Feyyaz yola devam ederek varacağımız yere geldik. Burası 2000 metrenin üzerinde, ağaçların yetişmediği yayladayız. Yaylanın ardı karlı Toros dağları devam etmekte. Bulutlara çok yakınız, üzerimizden geçiyor. Dağlarda karlar yer yer görünüyor.

20150611_133528

Bulutla aramızdaki ara fazla değil ve hızla üzerimizden geçip gidiyor.

20150611_133542

Derin vadilerin dibi görünmüyor bile.

20150611_133610

Çadırları kurmadan önce temiz yayla havasını ciğerlerime çekiyorum bir süre çevredeki dağları izlerken.

 

20150611_134155

Bulunduğumuz yerden daha yüksek olan tepeler de var. Ama bizden uzak yerde, gitmenin de olanağı yok.

20150611_134208

Bitki örtüsü de sert yayla iklimine göre yetişiyor. Saksılarda yetişen süs bitkileri burada doğal ortamda görmek ne güzel.

20150611_134324

Dostun arka camında “Ferman padişahın dağlar bizimdir” yazan yazının önemi dağların bağrında belli oluyor.

20150611_134454

“Dost” Toros dağlarının muhteşem manzarasını sakince izliyor.

20150611_134526

Yağmur damlaları serpiştirmeye başladı. Bir ara iyice artınca Dost’un içine girip yağışı camın ardından izlemeye başladık. Torosların bağrında Dost’un bağrı ayrı bir önemi oluyor. Bizi ıslanmaktan koruyor. Camda yağmur damlaları birleşip aşağı akıyor.

20150611_135618

Bir süre yağmurun yağışını izledikten sonra yağmur dindi. Ama hava hala kapalı. Yayla bitkileri mor çiçekler açmış doğal güzelliğinde. O kadar yağmur yağdı ne çamur var ne de su birikintisi. Toprak, suya hasret gibi hepsini içmiş.

20150611_143219

Kamp attığımız yer krater çukuruna benziyor. Etraf kayalık duvarlarla çevrilmiş durumda.

20150611_143257

Kayalığa doğru tırmanmaya başladım ve çiçekler, mavi kokan dağ çiçekleri her yanı sarmış. Hayallere dalıp uzaklara giymeye gerek yok. Zaten uzaktayım, o kadar uzaktayım ki mavi kokan çiçeklerin dibindeyim. Kır çiçekleri küçük olur, minik, sade. Bir o kadar da saf ve duru. Buralarda bahar ayları yeni gelmiş. Soğuk ve karlı günlerin ardından birden bire coşmuş doğa. Öyle coşmuş ki memleketimde ki bahar aylarında bahar kutlamaları yapılırken söylediğimiz çocuk şarkısı aklıma geliverdi.

Yarın  öbür gün biz çiçeğe gideriz

Haydi be Denis bizimle beraber

Ben, çocukluğumu yaşıyorum mavi kokan çiçeklerle.

20150611_143857

Kayaların arasında güneş yüzü görmese de güneşe hasret pembe çiçekler de bahar şenliklerine katılmış. Pembe çiçekler daha da küçük.

20150611_143939

Kayaların kimi yarılmış boydan boya. Yarığın dibi görünmüyor.

20150611_144148

Ferdimen de boş durmuyor bu arada. Uzaktan çaktırmadan kendi resimlerini çekiyor. Çekerken de sanatı elden bırakmadan en güzel kareleri yakalamış. Siuletler Atlası Anadolu gibi. Ufuktaki dağların önünde çekilmiş.

IMG_0014

Beni da kayaların tepesinde çekiyor.

IMG_0026

Yüzüm dönük, yakınlaştırıp çekiyor kayaların ucunda.

IMG_0027

Kır çiçekleri arasında güneşe daha yakın olmak için boyları uzamış, neredeyse bulutlara değecekmiş gibi çiçekler de var. Buradaki çiçeklerin hiç birisinin adlarını bilmiyorum. Zihnimde adlandırıyorum sessiz. Zaten çiçeklerin ada ihtiyacı yoktur. O sadece doğaya renk katmak için her bahar açar  kış aylarına kadar. Çubuk şeklinde, uzun çiçekler, beyaz ve küçük taç yaprakları ile sarılmış durumda.

20150611_144551

Derin kayaların arasından yukarıya doğru tırmanışım devam ediyor. Bir yandan da etrafı yakından inceliyorum. Bir çeşit kaya tırmanışı oluyor benim için. Çocukluğumdaki gibi gelecek kaygısı olmadan. Hep güzel yerleri görmek, güzel yerlerden dünyaya bakmak için. Yarılmış kayanın içini çekiyorum.

20150611_144802

İşte dünyaya güzel yerlerden bakılan yer. Aşağıdan pek yüksek göremediğim yerdeyim şimdi. Yukarıdan bakınca aşağısı küçük görünümünden ne kadar yüksekte olduğumu hissettiriyor. Dost çukurun içinde küçük oyuncak araba gibi görünüyor.

IMG_0024

Aşağı indikten sonra çadırları kuruyoruz. İçine eşyaları yerleştirip her an yağmur yağma ihtimalinde çadırlara sığınabiliriz. Araba olunca daha büyük ve ağır eşyaları da yanımıza aldık. Oturacak sandalye, sahra çadırı bunlardan birileri. Sahra çadırı biraz büyük olsa da etrafı açık üstü kapalı pratik kurulan bir çadır tipi. Hoşuma gitti bu çadır. Çadırlar kurulu, sahra çadırının altında üçümüz oturmuş halde çekiliyoruz. Haliyle kameraman Ferdimen otomatik zaman ayarlı çekiyor.

IMG_0029

Sahra çadırının altında müzik aletlerini çıkarıp başladık çalmaya. Ben blok flüt ile bir nebze çalabiliyorum. Biraz paslanmışım, uzun zamandır çalmamışım. Pasları silmek gerek. Ferdimen, elçek çubuğu ile ikimizi çekiyor.

IMG_0031

Dostum feyyaz da kemanını çıkardı. Pratik olarak bildiği parçaları çaldı kulaklarımızın pası silinsin diye. Feyyaz keman çalarken ben dinliyorum.

IMG_0032

Beraber en iyi çalabildiğimiz parçanın başında Nazım Hikmet’in yazdığı şiiri, en güzel yorumlayan Zülfü Livaneli bestesi ile;

Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri :
“Amca, dese, gir içeri.”
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova…

Nazım Hikmet Ran

Feyyaz keman çalarken, alttan çekiyorum.

20150611_160638

Pas silme çalışmalarım devam ediyor flüt çalarak.

20150611_153121

Cep telefonumda ki Navigasyonu çalıştırıp konumumu belirledikten sonra ekranın resmini çekiyorum. İşte bulunduğumuz noktada Toros dağlarında yaylada olduğumuz yer. Akşam fazla geç olmadan çadırlara girip uyku tulumunun sıcaklığını hissetmek gerek. Yayla geceleri soğuk oluyor ve ateş yakabileceğimiz ne bir çalı, ne de bir odun parçası bulmak olası değil. Ateş yakıp ısınmak bir hayal olduğuna göre erkenden uyuduk bu akşam.

QuickMemo+_2015-06-11-20-55-39

Güneş henüz doğmadan uyanıyorum. Bu gece iyi uyudum yaylanın serininde. Çadırdan dışarı çıkınca etrafın sisli olduğunu gördüm. Üzerimize çöken sis aslında bir bulut olduğunu biliyorum. Bir süre sonra sisin içinde Güneşin doğuşu başladı. Sis bulutu pek kalın değil. Güneş kendini belli ediyor parlak ışıkları görünmese de. Güneş tam dağın tepesinden çıkmış olarak çekiyorum.

20150612_070227_HDR

Her tarafımızı sis kaplamış göz gözü görmüyor. Biraz yukarıdan kamp alanını çekiyorum, çadırlar görünmüyor sisin içinde. Sadece dost silik olarak görünüyor.

20150612_070940

Ortalık sisten görünmese de çan seslerinden bir sürünün buraya yaklaştığını duyuyorum.

20150612_071257_HDR

Gelen keçi sürüsü, bir kaç keçinin boynuna asılı çanlar çangur çungur sesleri yaylaya yayılıveriyor birden bire. Bizim çukurda olmamız nedeni ile etrafımızdan dolanıyorlar. Tam da tepedeki keçilerin siste siuletleri görünüyor kurşuni gri renkte.

20150612_071311_HDR

Otlanacakları yerleri işgal ettiğimizden aşağı inmeyip çevremizden dolanıyor keçi sürüsü. Buradaki eşi benzeri olmayan otları yiyen keçilerin sütü bence çok değerli olmalı. Zengin besin kaynağı olarak insana sağlık verir.

20150612_071457

Güneş yükselmeye başladı, siz tabakası giderek incelmekte. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_0001

Dünyanın neresinde olursan ol yaşam bir şekilde kendine yer buluyor. Yer örümceği de kendine yerde yuvasını yapmış. Besin zincirinin bir parçası olarak ta ağlarını örüp avını bekliyor sabırla. Gerçi ben göremiyorum etrafta uçan sinek, böcek gibi yaratıklar ama örümceğin bildiği bir şey var demek ki. Dağların başında yaylada beslenebiliyor. Hani derler ya “Kader ağlarını örmüş” diye. İşte örümcek te ağlarını örmüş avını bekliyor. Elbette günlük nevalesi gelecektir ve ağa eninde sonunda düşmesi kaçınılmaz bir kaç sinek. Sabahın serinliğinde çiğ taneleri örümcek ağının üzerinde damlacık taneleri yağmış olsa da ağı ıslatıp zarar vermiyor. Güneşin sıcaklığında buharlaşıp gidecek bir süre sonra. Yaşam döngüsünü yerinde görmek gibisi yok. Kendimi şanslı hissediyorum doğanın bir parçası olarak.

20150612_071956

Çadırlarımız da çiğ damlalarından nasibini almış ıslak durumda. Artık güneşin kurutmasını bekleyeceğiz. O yüzden çadırları toplamaya gerek yok şimdilik. Mavi çadırıma vuran gölgemi ve çiğ damlalarını çekiyorum.

20150612_073217

Sabahın seherinde yaylanın serininde sıra geldi kahve keyfine. Ben sandalyede oturmuş kahve pişirirken, karşımda oturan beni cep telefonu ile çekerken, Ferdimen de bizi çekiyor.

IMG_0004

Kahve keyfi olur da kahve pişirmenin keyfi olmaz mı? Olur elbette, işte bulunulmaz bir yerlerdeyim ve Toros dağlarının yaylalarında ilk defa kahve kokusu yayılıyor buralara. Bunu bilip kahvenin pişmesi daha bir değerli oluyor benim için. Kahve pişirme keyfini yaşıyorum böylece. İlk önce Ferdimen çekiyor kahve pişirme keyfini.

IMG_0005

Aynı anda Fernando da değişik açıdan kahve keyfini çekiyor. İkisinin de çekimleri çok güzel. Anı ölümsüzleştiriyoruz. Çünkü yaylada ilk defa kahve pişiyor. Kır çiçeklerinin kokusu kahve kokusunun o müthiş çekici kokusu ile değişik bir aromaya dönüşüyor.

20150612_075817

Gece o kadar yağmur yağdı ve çukurda olmamıza rağmen su baskını olmadı. Yağmurun bütün suyu yok olup gitmiş. Su birikintisi bile yok. Belki de çatlaklar var aşağıda. Yağmur suları çatlaklardan akıp gidiyor. Güneş epeyce yukarı çıkıp dikleşince sıcak hissettirmeye başladı. Çadırlar kuruyunca toparlanmaya başladık.

IMG_0007

Ben etrafta resim çekerken beni de çekenler var. O da Ferdimen.

IMG_0010

Toparlandıktan sonra Dost’a binip dönüş yoluna geçtik. Etraf kaya kümeleri ile manzaramızın bir parçası oluyor.

20150612_093042

Yol toprak olsa da zemini sert olduğundan rahatça gidiyoruz.

20150612_093053

Kaya kümelerinin kimisinde sığınılabilecek küçük mağaralar var.

20150612_093103

Yörükler yaylaya taşınmış, sürüler otlanmaya çıkmış bile. Obada kalanlar da günlük işlerine başlamış.

20150612_093139

Yaylanın deniz tarafı set biçimde duvar gibi kayalıklar oluşmuş.

20150612_093336

Dost’un yağ lambası yanmaya devam ediyor. Bir süre gittikten sonra motordan “Vırç vırç vırç” sesleri gelmeye başladı. Durup kontrol ettik ama görünürde bir şey yok. Herhangi bir tamir olanağımız da görünmüyor. Yola devam ediyoruz, biran önce Mersin’e varıp tamirciye göstermemiz gerek.

20150612_093342

Erken olgunlaşsa da hala çocuk kalabilen dostum Feyyaz gece yağan yağmurun oluşturduğu yol üzerindeki küçük su birikintisinden ortalayıp hızlıca geçince sular arabanın üzerinden sıçrayıp, damlaları camda kalıyor. Geriye yaramaz çocuğun Dost’un çamurlu su ile yıkanmış olarak kalması. Özgürlüğün tadını bir an olsun yaşadık çılgınlar gibi. Bize bu çılgınlığı yaşatan çocuk hep içimizde yaşayacak.

20150612_093515

Ara sıra durup resim çekiyorum arabadan inip. Her yer ayrı bir güzellikte ve ben nereyi ilk önce çekeyim telaşı yaşıyorum. Ferdimen beni çekiyor uzaktan.

IMG_0015

Tepesi masa gibi yüksek kayalığı çekiyorum.

20150612_094050

Yol kıvrımları belli bir eğim ile arazi yapısına göre yapılmış.

20150612_094109

Vadide kıvrılarak inen yolu çekiyorum.

20150612_094419

Dönemeçler o kadar keskin ki dönmeden önce yavaşlamak zorunda kalıyoruz. Yoksa yüzlerce metre aşağı yuvarlanmak içten bile değil.

20150612_095055

Ormancılar buraları seven Katran ağacını her tarafa dikmişler. Zamanla Katran ağaçları yayılarak bir orman oluşturmuş durumda. Katran ağaçlarının görünümü çok güzel. “Yaşamak güzel be kardeşim bir ağaç gibi hür ve orman gibi kardeşçesine.” Ne güzel demiş şairimiz Nazım Hikmet, ne güzel demiş bizler için.

20150612_095147

İşte ulaşılmaz bir yerde mağara. Tam inzivaya çekilecek yer. Her şeyden uzak, herkesten ırak. Kimseye ihtiyaç duymadan tek başına. Gelirse sadece kartal gelip arkadaşlık yapar.

20150612_095521

Mağaranın aşağısı bir başka güzel, yeni çıkmış taze otlar çayır çimen oluşturmuş. Ve ağaçlar biraz seyrek, biraz sık.

20150612_095541

Çayır çimen olur da koyun kuzu olmaz mı? Olur elbette, hem de sürü ile. Davar sürüsü yolu geçerken karşılaşınca durup sürünün geçmesini bekliyoruz bir süreliğine.

20150612_100408

Koyunların arasında keçiler de var. Sürünün bekçiliğini yapan çoban köpekleri de yanımızdan geçiyor ses etmeden. Bisikletle olsaydık haşır neşir olmak işten bile değil. Mutlaka birbirimize selam verirdik. Her ne kadar köpeklerle hırlaşsak da onlar görevini yapıyor bir şekilde. Gerçi bizim sürüye bir zarar vereceğimiz yok ama köpekler bunu anlamaz. Ayağımızı denk almamız için ısrarla hırlaşmadan kaçınmazlar.

20150612_100722

Henüz sabah kahvaltısını yapmamıştık ve karnımız acıktı. Feyyaz’ın daha önce bildiği bir köyde durup pide yaptırıyoruz. Pideler köy peynirinden yapılıyor. Yukarılarda gördüğümüz sürülerin sütlerinden yapılıyor olması ayrı bir değer. Yenmeden de geçip gitmek olmaz. Yaylaların taze otlarının tadına bakan ve sütü sağılıp peynire dönüştükten sonra odun ateşinde pide hamuru ile buluşunca nefis oluyor. Pidecinin sundurmasını Ferdimen çekiyor, Un çuvalları duvarın dibinde istiflenmiş.

IMG_0038

Köylerde odun bol olunca Kahve’nin ocağı da odun ateşi ile yanıyor. Yedek te bakırdan yapılmış. Odun ateşinde demlenen çayın tadı hiç bir yerde bulamazsınız. Evlerimizde kullandığımız gaz ocakları odun ateşi ile karşılaştırılamaz bile. Odun bedava olunca gaz tüpüne para vermeye gerek yok. Hem gaz tüplerinin fiyatları malum, vergilerden dolayı almış başını gitmiş. Dünyanın başka bir ülkesinde evlerin mutfağından bu kadar vergi alınmaz. Odun ateşinde demlenmiş nefis çayları bardak dolusu içtik. Çay ocağını yakından çekiyorum.

20150612_102819

Kahve gündüz zamanı herkes işte olduğu için boş. Duvardaki saat ise 10:30 olarak zamanı gösteriyor. Ortada odun sobası kocaman, anca bu salonu ısıtır. Toros dağları kışın çetin geçiyor demek. Sağda iki bank yan yana, solda plastik sandalyeler sıralanmış.

20150612_102825

Kışın çetin geçtiğini duvarda asılı olan kar terliği, yani bulmacalarda hep karşımıza çıkan soru ; “Karda yürümek için ayağa takılan şey” diye. Ben de bulmacalarda sık sık karşıma çıkan bu sorunun cevabını öğrendim yılar önce “LEKEN” diye. İzmir’de Akdeniz iklimi ılıman geçtiği için leken pek görme olasılığı olmaz. İlk defa bulmacalarda karşıma çıkan leken’i gördüm. Yaz ayına girdiğimizden kar da yok leken’i takıp karda yürüyelim.

20150612_113149

Güzelyayla köyünde durup fırından taze ekmek alıyoruz eve götürmek için. Güzelyayla köyü küçük şirin bir köy. Aynı zamanda belediye olduğunu gösteriyor. Ben o kadar belediyelik bir yer olarak göremedim.

IMG_0043

Karnımız doyup çaylarımızı içip yolumuza devam ettik. Araba motorundaki ses iyice artınca Ayvagediği kasabasında durup tamirciyi aradı Feyyaz. Tamirci de orada durup beklemesini, çekici ile arabayı almaya geleceğini söyledi. Dost’un başına gelenlere bakın, çaresini bulamadığımız bir arıza yüzünden beklemeye koyuldu. Motora fazla zarar gelmemesi için çalıştırmamak gerek. Dost’u benzinciye park edip beklemeye başladık çekicinin gelmesini. Tam o ara Cuma namaz çağrısı için ezan okunmaya başladı.

Hazır beklerken yakınımızda bulunan epey büyük camide Cuma namazını kılayım deyip camiye geldim. Cami tam bitmemiş, abdest alınacak şadırvan henüz inşa halinde. Küçük bir çeşmeden abdestimi alıp kapıdan içeri girince caminin içinde ne hoca ne de cemaat vardı. İçerisi bomboştu, yerler yeni yapılan inşaat yüzünden malzemeler duruyordu. Oysa ki minareden ezan okunup bitmişti bile içeriye giresiye kadar. Sadece imanın orası taban tahtaları 5 metre kadar çakılmış, yongaları henüz duruyordu. Tahtaların üzerindeki yongaları temizleyip taze rendelenmiş yonga kokusu ile Cuma namazımı tek başında kıldım koskoca camide. Artık Allah kabul etsin.

Cuma namazından çıkarak kasabayı dolaşmaya başladık. Boş bir berber dükkanına girip sinek kaydı sakal tıraşı oldum.  Şirin bir kasaba, yeni açmış pembe güllerin kokusu etrafa yayılıyor. Koparmadan dalında kokluyorum. Evlerin bahçelerinde kiraz ağaçlarından da bir kaç kiraz yiyoruz. Pembe gülleri yakından çekiyorum.

20150612_132957

Çekici geldi, Dost’u kasasına çekip bir güzel bağladıktan sonra kamyonette yer olmadığı için kendi arabamıza binip Mersin’e doğru inmeye başladık. Arabanın üstünde arabada olmak bambaşka bir duygu. İlk defa bu durumdayım. Yüksekten bakıp etrafı seyretmek keyif verici. Daha geniş bir bakış alanın oluşuyor. Elçek ile kendimizi arabanın içinde çekiyorum.

20150612_141340_HDR

Mersin göründü sonunda.

20150612_144618

Mersin sokaklarında ilerlerken dükkanların camlarından kendimizin yansımasını görünce fırsatını bulup bir resim çekiyorum.

20150612_150759_HDR

Tamirciye varıp arabayı indirdik hep beraber. Yapılan kontrolde yağ pompasının mili kırılmış. Yağ pompalanmayınca eksantrik mili yukarıda olduğundan yatak sarmaya başlamış. Bu durumda dağ başında bir şey yapamayacağımız belli oldu. Maceramızın böyle sonuçlanması beni biraz üzdü. Elimden bir şey gelmemesi de cabası.

Feyyaz’ın babası arabası ile tamirciye gelerek eşyalarla bizi alıp eve götürdü. Uzun süredir evden uzaktayım, artık özlem başladı iyice. Zaman geçirmeden otobüs biletlerini akşam saatlerine aldık. Ferdimen İstanbul’a ben ise İzmir’e yolculuk edeceğiz. Benim endişem bisikletten öte kıytırığı otobüse nasıl aldıracağım. Kendi yaptığım güneş enerjisinden şarj ünitesi ve panelini Feyyaz’a hediye olarak bıraktım. Feyyaz da bana kaz tüyü bir uyku tulumu vererek beni sevindirdi. Akşam üzeri olunca Feyyaz ile vedalaşıp garajın yolunu tuttuk Ferdimen ile.  Otobüs perona gelince muavin ile birlikte bisikletim KUZ ve kıytırığı sorunsuzca bagaja yerleştirdik. İçimdeki korku bitmişti böylece. Rahatça koltuğuma oturup Feyyaz dan aldığım kitapları okumaya başladım. Yolum uzun 18 saat kadar sürecek. Gecenin ilerleyen saatlerinde uyku bastırınca sabaha kadar uyudum koltuğumda. Mola yerlerinde sadece tuvalet ihtiyacı haricinde pek bir şey yiyip içmedim. Yolculukta mola yerlerindeki yiyecekler nasıl piştiği belli değil. Midemi boşuna bozmak istemem.

Sabaha karşı 07:00 sıralarında İzmir’e vardık. Hemen KUZ ve kıytırığı bagajdan çıkarıp  KUZ’un ön tekerleğini taktım. Kıytırığı da bağladıktan sonra eve doğru sürmeye başladım otobüste şişen bacaklarımla. Pedal çevirdikçe su toplayan bacaklarımda rahatlama oldu. Bir süre İzmir’in yoğun trafiğinde bisiklet sürüp Alsancak ta bisiklet yoluna gelince pedal aheste dönmeye başladı. Gökyüzü maviye boyanmıştı…

“maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
bir renk değildir mavi huydur bende
ve benim yetinmezliğimdir
ve herkesin yetinmezliğidir belki
denecektir ki bir süre
ve denenecektir
bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki
gönül gözü görendedir, derinler mavidir…”

Edip Cansever

Mahallemizin takımı Göztepe iskelesine geliyorum. Sarı kırmızı renkleri ile asma köprü masmavi gök yüzü altında özlemişim buralar. KUZ ve kıytırığı köprü ile beraber çekiyorum.

20150613_114500

Mahallemizin odun ateşinde pişen taze sıcak ekmeğimi de alıp eve geldim. Bahçemdeki ağaçlar coşmuş, yemyeşil. Limon çiçekleri açmış, ıhlamur ağacı ve melisa çiçeği sokağımızı mis gibi kokuyor. Bahçe kapısının kemeri üzerinde kara kartal karşıladı beni. Bir yandan da köpeğimiz Leo sevinçle mıyıklamaya başladı kuyruğunu sallayıp. Güzel evime sonunda kavuştum uzun ve yorucu 25 günlük bir maceranın ardından. Bahçemi ve bisikletimi çekiyorum birlikte.

20150613_121301

Ferdimen’in çizdiği yol haritasında kendisi Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinden çıkıp İzmir’e kadar geldi. İzmir den sonra Mersin’e kadar 1450 kilometre kadar yol yaptık beraber. O beni biliyordu, ben de onu, yol boyunca hep uyum içinde güzel anlarımız maceralarımız oldu. Hiç kavga etmedik, gerek te yoktu kavga etmeye. İnsanlar kavga etmezler.

Yeni bir yolda yeni maceralar, yeni hikayelerde görüşmek üzere sağlıcakla…

Aşağıda Ferdimen’in yaptığı yol haritada çizili.

11422040_10153413503484802_4431693392352857614_n