Etiket arşivi: festival

Antalya Manavgat – Mersin Bisiklet Festivali 5. 6. 7. Gün

5 – 6 – 7 Ekim 2015 Pazartesi – Salı – Çarşamba

5. Gün 6. Gün 7. Gün

Manavgat – Mersin Gidiş Mersin Tatili

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup

Gitmişti o kentten anımsamıyor artık

Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala

Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği

Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine

Korkular geçiren o kız nerededir şimdi

Sensiz olursam yaşayamam diyen

O liseli kız hangi kentte kaldı

Ve o sarışın

O afeti devran bekler mi hala

Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

AhmetTelli

 

Öne çıkan görsel, dostum Feyyaz Alaçam, sandalyede oturmuş bana bakıyor. Arkada dağların manzarası.

Her zaman olduğu gibi Güneş doğmadan uyanıp sabah kahvesinin hazırlığını yapıyorum. Kahveyi kendime göre hazırlayıp cezveyi ocağa sürüyorum. Zamanı da bildiğimden tam güneş doğarken kahvem pişecek.

Bakır cezvem, içinde bir fincanlık kahve ocağın üstünde pişiyor.

Kahvem pişti artık güneş doğabilir.

Cezve ocağın üstünde, kahve fincanında kahve içilmeye hazır. Önümde Manavgat sakin akıyor. Güneş tepelerin altında henüz doğmamış, eli kulağında.

Bu sabah yanımda yeni tanıştığım biri var. Sevim Salkım, Eskişehir den katılıyor kendisi. Kahve içerken benim resmimi çekiyor güneş doğarken. Tanışmamız da ilginçti doğrusu. Aspendos antik tiyatro gezisinden sonra daha henüz dönüş yolunda önümde pedallayan bir kadın şarkı söylüyor durmadan. Hep şarkıların mırıltısını duyuyorum. Kendi kendime kulaklıktan dinlediği müziğin etkisiyle şarkıları mırıldanıyor diyorum. Bir süre sonra disk freninden ses gelmeye başlayınca durup neden ses yaptığını sordu. Ben de durup disk bölümüne bakıp fren balatası diske sürttüğünü görünce alyen anahtar ile ayarını yapıp sesi kestim. Böylece Sevim ile tanımış oldum. Arızayı gidermiştik ama Sevim ile daha yakın olunca her nefes alışında ses tellerinden melodiler, notalar, şarkı mırıltıları gibi sesler çıktığını duyuyorum. Sevim’e bunun nedenini sorunca geçirdiği bir hastalıktan dolayı boğazından ameliyat olmuş, ses telleri hasar görmüş. O yüzden melodi gibi ses çıkarıyor her nefes alışında. Daha sonra geçirdiği kaza sonucunda ölümden dönmüş. Uzun süre yatakta yatıp bir deri bir kemik kalmış ve sporcu azmi ile yattığı yerden çeşitli hareketlerle tekrar kilo alıp normal hayata dönmüş. Bunun sonucunda nefes darlığı da başlayınca doktorlar spor yapamazsın, bisiklete binmen doğru olmaz deseler de o bisikleti bırakmamış. Sadece yokuşlarda biraz nefes alış verişi hızlanıyor ve tatlı melodiler daha da çoğalıyor. Birlikte Manavgat’a kadar geldik ve ben hep o tatlı melodileri büyük bir zevkle dinlemiştim yol boyunca.

İşte böyle tanışmıştık Sevim Salkım ile. Hikayesi de etkilemişti beni ve kendisini taktir ettim bu büyük azmi için.

Yüzümü güneşe dönmüşüm taburem de oturup. Elimde kahve fincanı tam da yeni doğmuş güneşin altında. İlk ışıklarını kahve fincanıma vuruyor. Güneşten geçen bir ışık hüzmesi fincanımdan geçip yere kadar ulaşıyor. Güneşin doğuşunu kahve içerek izliyorum. Sırtımda uzun kollu forma, bisiklet dişli çarkları desenli doçek forması. Kırmızı renkte ağırlıklı. Yanımda kahve takımı ve su şişem.

Beraber kahvelerimizi içtik gün doğumunda Yeşim ile beraber, kendisi çekilmek istemedi sadece benim resmimi çekmekle yetindi. Bu güzel resimler için kendisine teşekkür ederim. Tabi bu arada her nefeste melodileri dinlemek bir başka.

Güneş tepelerden kurtulup gök yüzünde yükselmeye başladı.

Festival bitti, bu sabah kahvaltı yok o yüzden kahvemi içtikten sonra eşyalarımı ve çadırımı toparladım. Sadece uzatma kablomun başlangıcında bulunan çoklu priz ortadan kaybolmuştu, artık yapacak bir şey yok. Sağlık olsun diyorum. Arkadaşlarla ve festivali düzenleyip beni davet eden Işıl Tutucu, Adnan Tutucu, Ceyhun Altın, Mustafa Sayan, Mehmet Ali Akyüz, Halil Şenel, Yıldız Güneş Güder, Emel Topaloğlu, Cem Yarımbıyık, Emel Müftüoğlu Türkücü dostum Nevzat Özdemir, Gültekin Yıldız ve adını anımsayamadığım arkadaşlara teşekkür edip kamp alanından otobüs garajına gittim. Garaj yakındı, garajda sabah kahvaltısını gevrek peynir ve çay ile yaptım. Sonra Mersine gidecek otobüslere baktım. Her zaman tercih ettiğim otobüs firması Kamil Koç akşama otobüsü varmış. Araya sora Akdeniz denen bir firmanın otobüsü sabah olunca biletimi ondan aldım. Peronunda bagaj çantalarımı ve ön tekerleğimi sökerek beklemeye başladım. Benle beraber Edirne den İlhan Balkan da Mersin’e gidecek, onunla beraberim bu yolculukta. Otobüs geldi perona yanaştı.

İki bisikletin ön tekerleği sökük, eşyalar yanında. Perona otobüs yanaşıyor.

Bisikletçiler hep sorun yaşar, ben şimdiye kadar pek yaşamadım ama bu gün bu firmanın muavini ile yaşamaya başladım. Adam resmen 20 TL istedi yoksa almam diye diretti. Tartışmanın sonunda yapacak bir şey olmadığı için mecburen kabul ettik. Arabanın plakasının resmini de çektim. Maliyeye şikayet edeceğim, benden ücret aldılar ve karşılığında fiş fatura kesmediler diye.

Otobüs firmasının ismi Güney Akdeniz yazısı ve plakası 31 AKT 01

Böylece yolculuğa sıkıntılı başlamış oldum. Otobüs sahil yolundan Mersine gitti, Gazipaşa dan sonra yol gerçekten dar, tehlikeli ve çok inişli çıkışlı olduğunu gördüm. İlkbahar sonunda Mersin’e giderken iyi ki bu yoldan gitmemişim. Akşama doğru Mersin garajına indik. İlhan Balkan kamp yeri olan Erdemli Kumkuyu’ya gidecek. Ben ise henüz erken diyerek dostum Feyyaz’ın yanına gideceğim. İlhan Balkan ile festivalde görüşürüz diye şimdilik vedalaşıyorum. Feyyaz’ın evinin adresi var. Navigasyonda adresi girince bana gideceğim yolu hemen çiziverdi. Ara sıra haritaya bakıp evi buluyorum. Dostumu ilkbahar da görmüştüm. Hemen hemen 4 ay geçmişti. Hasretle buluşup kucaklaştık. Bisikleti ve eşyaları evin balkonuna çıkarıp yerleştiriyoruz. Ailesi ile de buluştum bu arada. Yemek faslından sonra kahveler benden diyerek kendi ocağımda pişirip ikram ediyorum ev halkına.

Evin balkonundan sokak ve fazla çok katlı binalar. İki demir direk baz istasyonu cep telefonları için. Sağ tarafta tenis kortu, kimileri tenis topu oynuyor karşılıklı.

İyi bir gecenin ve dost ile tekrar karşılaşmanın verdiği mutlulukla  iyi bir uykunun ardından sabah her zaman olduğu gibi güneş doğmadan kalkıp balkonda güneşin doğuşunu apartmanların arasından hissetmeye çalıştım. Hava parçalı bulutlu, sonrasında yağmur geçişi beton yığınlarını yıkayıp geçti. Yağmur yağarken kahvemi içiyorum. Apartman aralarındaki bir kaç ağacın yeşilliği bana yetti.

Sokaktan geçen arabalar, yerler yağmurdan ıslanmış. Apartmanlar ve karşı apartmanda sarmaşık duvara tırmanmış. Giderek cepheyi kaplamış yeşil yapraklarıyla.

Ev halkı ve dostum Feyyaz uyandıktan sonra hep birlikte kahvaltıyı yaptık sohbet eşliğinde. Bu gün dostum beni yine Toros dağlarına götürmeye karar verdi. Bu kez değişik bir yere gidecektik. Annesinin kasabası olan Gözne’ye. Ama Gözne olmadı maalesef. Onun yerine Gözne’nin daha yukarılarında bulunan yangın gözetleme kulesine Dost ile götürdü. Dost hiç itiraz etmeden bizi zirvelere çıkardı. İlkbahar da yaşadığı yağ pompası arızasından sonra motor kısmen yenilenmiş  çalışması gayet iyi. Bulunduğumuz yer dağın burun şeklinde uzantısının ucundayız.

Dostum şair Feyyaz Fernando katlanır koltuğuna oturmuş, bacak bacak üstüne atarak bana poz verdi. Ben de resmini çekiyorum ardında sıra dağların uzak görünümüyle. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Katlanır sandalyelerimizi açıp oturarak birbirimize anlatacağımız hikayeler yavaş yavaş dökülmeye başladı. Açık hava, bol oksijenli temiz havada düşüncelerimiz duru olarak ne çok anlatacaklarımız varmış. Sadece bir hikayesini anlatmadı bana. Sonradan yaptığı sürprizden sonra ağzından sürprizi bozacak kelimeleri kaçırmamak için kendisini zor tutmuş. İyi ki de tutmuş yoksa benim aldığım en güzel hikaye anlamsız kalacaktı. Sen çok yaşa dostum.

İkimiz sandalyelerde oturmuş durumda cep telefonum ile elçek yapıyorum.

Epey yüksekteyiz ve üç tarafımızda çok aşağılarda. Kuş bakışı izliyoruz etrafı.  Geniş ve uzakları izlemek için doğal oluşmuş olan yerde boşuna yangın gözetleme yeri olarak seçilmemiş.

Önümde iki dikenli tel çekilmiş, aşağıda adını bilmediğim bir köyün minik evleri görünüyor.

Yangın gözetleme evi, bekçi yaz boyunca burada devamlı kalıyor.

İki katlı taş bina, alt kat geniş, üstte bir odalı, onun üstünde gözetleme terası. 5 Metre boyunda beyaz boyalı bayrak direği. Rüzgardan dalgalanan Türk Bayrağı. Bekçinin arabası binanın yanında park etmiş durumda.

Bulunduğum yerden etrafın resmini çekiyorum. Dağlar tepeler ufukta sıralanmış, bulutlar da rüzgara göre devinim içinde. Her an yağmur yağabilir.

Diğer yanımın da resmini çekiyorum. Tepeler sıralanmış. Buluttan bir parça aralık bulmuş güneş hüzmesi bize doğru demet halinde vuruyor.

Sol tarafımızda yangın kulesinden daha yüksek tepe var. Sık olmayan ağaçlar serpilmiş. Bu tarafta bulut pek yok, hava açık.

Bulunduğumuz yere yakın olan yerler sık ağaçlar orman oluşturmuş.

Dostum güzel insan olunca Toros dağlarının en güzel yerlerini seçmiş. Zaten bir şairden başka ne beklenebilir ki? İlham perisi buralarda dolaşıyor. Geniş ufuklara bakarken ilham perilerini görmemek imkansız gibi. Düşünecek zaman çok böyle yerlerde. Zaman da durmuş sanki, geçmek bilmiyor. Domates fidanı ne zaman büyümüş, çiçek açmış. Güneşten aldığı ışıkla ne zaman olgunlaşıp kızarmış belli değil. Domatese göre zaman çabuk geçmiş kısa ömründe. Şair ise mevsimleri yaşamış sanki bunları düşüncelerinde canlandırıyor.

Yangın kulesi tam bir burun ve üstü düzlük bir alan. Düzlüğün kenarları dik bir yamaç. Tehlikeye önlem olarak dikenli tel ile çevrilmiş durumda. Dikenli telin dibinde domates dikilmiş. Sonbahara girdiğimiz bu günlerde domates fidanı artık son ürünü pişirip kızartmış. Çiçek açmaya niyeti yok, yapraklarının çoğu kurumuş.

Sedir ağaçları koyu yeşil rengi ile sert kış şartlarına uyum sağlamış. Tohumlarını saklayan mor renkli kozalakları artık etrafa saçılıp yeni fidanlar oluşturacak.

Akşama kadar sohbet ediyorum Feyyaz ile. Akşam henüz hava kararmadan yangın gözetleme tepesinden Gözne’ye inip Gözne’yi ve uzaklarda hayal meyal görünen Mersin’i seyredeceğimiz park ve mesire yerinde oturuyoruz. Aşağılarda bulutlar bazen inip yağmur olarak yağıyor. Biz bulutlardan biraz yukarılardayız sanki.

Mersin’i tamamen bulutlar kaplamış iyi bir yağmur yağdığı belli. Aşağıda Gözne kasabasının evleri.

Hava karardı, Gözne manzarasını seyrederek ev yapımı Balkan rakısının şişesi yanımızda arada birer tek atıyoruz. Şişeyi İlkbaharda 1450 kilometre taşıyıp dostuma hediye etmiştim. Şişe değerli olunca dostum Feyyaz özel günlerde ve benim bir daha gelmemi beklediğinden azar azar içiyor. Tekrar buluşmamızın şerefine rakı şişesinin fa büyüklüğündeki kapağı ile sırayla kaldırıyoruz yozlaşmış dünyanın şerefine.

Aşağıda kasabanın ışıkları, daha da aşağıda Mersin şehrinin daha yoğun ışıkları göz kamaştırıyor.

Şehirlerin pisliğini yıkayan yağmurların insanların kötülüklerini de temizlenmesini umarak fa notası büyüklüğündeki kapaktan boğazımızı yakan alkol bir umut oluyor.

Karanlıkta bulutlar görünmüyor ama büyük bir devinim içinde olduklarını arada çakan şimşeklerin mavi ışıklarından görebiliyorum.

Gecenin karanlığında Zeus’un yıldırımları şimşek hızıyla bulutları aydınlatırken biz de buna karşılık avazımızın çıktığı kadar naralar atıyoruz. Kimin sesi daha çok çıkacak diye yıldırımları gürültüsüyle yarışıyoruz. Naralarımızı duyan var mı yok mu umurumuzda değil. O kadar bağırıyoruz ki yıldırımlar kendini bizden saklıyor. Sadece bulutların ardından ışıkların yansıması görünüyor.

İsyan değil bizimkisi, daha zamanı değil. Haykırışımız bulutlara, ilerde bize lazım olacak hecelere yüksek perdede buluta yükleyerek saklaması için. Zamanı gelince bulutlar haykıracak naralarımızı. Özgürlük, barış ve güzel bir dünya için.

“İstemem başımın üstünde dam,

Tabiat odam”

A. Kutsi Tecer

Gökyüzü ile karşılıklı atışmalardan sonra ortalık sakinleşiyor. Bulutlar yükünü boşaltmış yükselip gidiyor. Mersin yıkanmış paklanmış ışıkları ile bize kendini gösteriyor. Böylece ruhumuz da temizlenmiş oluyor üzerimize yağmur yağmasa da.

Gecenin ilerlemiş saatinde Mersine eve geliyoruz. Uykuyu bekletmeden yatağa girmeli. Ertesi gün Mersin’in meşhur yemeği “Tantuni” yemek için Mersin de meşhur olmayan lezzetli tantuni yapan bir yerde afiyetle yiyoruz. Bu akşam hava kararmadan Erdemli’ye kamp yerine varmalıyım. O yüzden eve gelip eşyalarımı hazırladıktan sonra bisikletimi aşağı indirip eşyaları yükledim. Dostum Feyyaz ve ailesi ile vedalaşıp yola çıkıyorum. Haritaya baktım 46 Kilometre civarı bir yolum var ve Mersin sahil yolu beni epey ileriden ana yola kadar götürecek. Yolun yarısı sahilden gidiyor. Evden yola çıkınca ilk önce sahili buluyorum.

Akdeniz ağacı olduğu belli olan geniş bir alanı gölgede bırakmış 6 – 7 ağaç sık dalları ve yeşil yaprakları ile muhteşem. Sıcak Akdeniz ikliminde bu ağaçların gölgesinde serin oturulacağı kesin.

Şöyle Akdeniz’i göreyim dedim, görmez olaydım. Resmen künklerden denize lağım akıyor ve pis bir koku burnumun direğini kıracak neredeyse. Bu manzara Mersine hiç yakışmamış. Yazık….

İnsanların ilgisini çekmek için sahil boyunca belediye savaş silahları ve araçları koymuş. Bunlardan birisi bir tane top, ne de olsa Türk’üz ve askerlikten başka bir sanat ta bilmeyiz. İnsanları öldürmek için top yeşile boyanmış.

Başka bir yerde savaş uçağı, yukarılardan insanların kafalarına bombalar yağdıran uçak.

Yakınlarda ise bir savaş gemisi, artık nasıl bir öldürme aracı olduğunu siz tahmin edin.

Sahil yolundan keyfime göre fazla basmadan aheste aheste akşamı ettim. Güneş dağların ardında kaybolmaya yüz tuttuğunda durup izliyorum.

Sağımda küçük bir sedir ağacı, solda iki uzun kavak. Dere olduğunu tahmin ettiğim çalılıkların örttüğü bir alan ve Güneşin son ışıkları tepeden kaybolurken köyün camisinin minaresine vuruyor.

Sadece bir kez mola verdim yol kıyısında bir kahvede. Akşam hava kararırken kamp alanını bulup giriş yapıyorum. Benden önce gelenler olmuş. Girişte festivalin afişi gözüme çarpıyor ilk önce. “Mersin Bisiklet Festivaline HOŞ GELDİNİZ” Ben de hoş bulduk diyorum.

Kendime iyi bir yer seçip çadırımı kurdum, Tanıyanlar hoş geldin diyor. Yeni kişilerle tanışıyorum. Festivali düzenleyen Zerrin Aslantaş ve ekibinle merhabalaşıp kaydımı yaptırdım.

Festivali düzenleyenlerin ana çadırı. Palmiye, güneş ve deniz çizilmiş bir afiş ağaca asılmış. Aynı ağaca asılmış bir bisiklet. Bisikletin ön tekerine vuran mor ışık hüzmesi. Çadırlar yeşil yeşil kurulmuş yan yana.

Eski dostlar ve yeni dostlarla oturup sohbet ediyoruz masalarda. Güzel bir festival olacağına eminim. Ortam ve dostlar güzel, sohbette anlaşılıyor. Fazla geç olmadan arkadaşlardan izin isteyip çadırıma çekilip yatıyorum.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 47 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

 

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 9. Gün Dönüş

8 Eylül 2014 Pazartesi

Keşan – Bolayır – Gelibolu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Önce bir insan durur

sonra bir sokak

derken bir semt

ve bir şehir

bir bakmışsınız

paldır küldür yıkılır

bütün bulutlar”

(a.ilhan)

 

Öne çıkmış olan görsel, hava kararmaya yüz tutmuş, Marmara denizinin üstünde dolunay aydınlatıyor denizi. Bolayır sırtlarındayız.

 

Dün bisiklet ve çamur beni epey yormuştu. Güzel ve derin bir uyku uyudum sabaha kadar. Saatim sabah 07:00 de çalmasına rağmen biraz tembellik yapıyorum bu sabah. 8 de kalkıp çadırımdan dışarı çıkıyorum. Parkta ki kuşlar güzel bir günün habercisi olarak cıvıldaşıp duruyor. Bir süre kuşların cıvıltılarını dinliyorum. Festival bitmişti ve yeni bir macera başlayacaktı bu gün. Eve dönüş başlıyor ve nereden nasıl gidecektim belli değil. Artık “Kervan yolda düzülür” diyecektim. Yanımda Antalya dan gelen İlkay ve Kosova dan gelen Yaşar yol arkadaşlarım olacaktı. Belki Şafak ile Gelibolu da karşılaşıp beraber de gidebilirdik. Bakalım yol bize ne gösterecek.

GülAyşe fırından bir sürü gevrek, simit, poğaça ne varsa almış gelmiş. Toplam 5 kişiyiz, fırını komple getirmenin anlamı yok. Aç kalmayalım diye biraz abartmış gibi. Neyse kahvaltı masasını hazırlayıp aç kurtlar gibi çatal, kaşık elimizde bekliyoruz çayın demlenmesini Rahman Karataş ile. Benim elimde tahta kaşık ve çatal var. Rahman’ın elinde demir çatal – kaşık bir arada.

10444342_10152673757573559_4803321019224593815_n

Rahman’da bulunan benzin ocağını kullandık çayı demlerken. Benzin lpg ocağa göre daha çabuk kaynatıyor çay suyunu. Piknik masasında 5 kişiyiz, Rahman, ben, Yaşar, İlkay ve GülAyşe.

10641138_10152673757058559_4683509847050411965_n

Güzel bir havada, güzel bir ortamda, güzel insanlarla mutluluğu yakalıyoruz şairin dediği gibi. Acele etmeden, yavaşça, sohbet ederek, sindire sindire kahvaltıyı yaptık. Masada; ben, Yaşar, İlkay ve GülAyşe var.

080920148250

Elinde güzel makine olunca sanatçılık ortaya çıkıyor. İlginç, değişik, şimdiye kadar çekilmemiş, illa ben çekeceğim, anı çekmek için şekilden şekle giren Rahman. Bazen bankın üzerine çıkarak resimler çekmeye başladı. Gerçi çektiği resimleri henüz göremedim ama ne yapalım çeksin bakalım, Allah çektirmesin. Alttan Rahman’ı fotoğraf makinesi ile resim çekerken ben de onu çekiyorum.

080920148251

Muhteşem kahvaltının ardından toparlanmaya başladık, ipte kuruyan eşyaları çantalara katlanıp kondu. Ön arka çantalar yerine takıldı, içine diğer eşyalar konulduktan sonra mat dürüldü, uyku tulumu torbasına sığacak kadar küçültülüp sığdırıldı. Ardından çadır söküldükten sonra bir güzel katlanıp torbasına yerleştirildi. Uyku tulumu, mat ve çadır arka bagajın üstüne konulup kancalı lastik ile sıkıca bağlandıktan sonra yola çıkmaya hazırım. Diğer arkadaşlar da hazırlandıktan sonra parkın dışında muhteşem dörtlü pozu verdik GülAyşe’ye. Park önünde, ben, Rahman, Yaşar ve İlkay. Parkın kapısında Mehmet Gemici cennet parkı yazılmış

Yollar bizim… diyerek kollarımızı kaldırıyoruz.

1501396_805147452870923_1329128817325903180_o

GülAyşe rehberliğinde Hakan Eşme’nin iş yerine gelerek hem festivalin bitişini kutlamak için hem de vedalaşmak için uğradık. İşyeri daracık bir merdivenden yukarı çıkıp ofisine girdik. Elbette ziyaretlerin vazgeçilmezi misafirlere çay ikram edildi.

10672289_10152673758803559_4212442376738348405_n

Çaylar içildikten sonra hep beraber DOÇEK derneğinin lokaline geldik. Kirası ucuz olsun diye ara sokakta bir yerlerde tutulmuş. Hakan bize birer tişört hediye ediyor derneğin. Hep beraber coşkuyu vererek resim çekildik bir DOÇEK anısı olarak. Hakan, Yaşar, GülAyşe, Rahman, ben ve İlkay.

080920148254

Dün aldığım bez ayakkabının arka kısmı, dikiş yerinden sökülmeye başladı bile. Dernek lokaline gelirken gördüğüm ayakkabı tamircisine gelerek ayakkabımın sökülen yerini diktirerek rahatladım. Eee ucuz etin yahnisi yavan olur derler ya işte öyle. Bakalım eve kadar götürecek mi bez ayakkabılar. Ayakkabı tamircisini tezgahının başında ayakkabımı tamir ederken.

080920148252

Ayakkabı tamircisinden lokale geri döndüm. Arkadaşlar içeride beni bekliyorlardı. Bisikletim KUZ park halinde lokal önünde.

080920148253

Ben geldikten sonra yola çıkmağa hazırız deyip GülAyşe’ye bir poz daha veriyoruz birlikte. Rahman İstanbul’a gidecek. Yolumuz burada ayrılıyor. İlkay, Yaşar ve ben İzmir’e kadar beraber gideceğiz. Hakan, ben, İlkay ve Yaşar eller omuzda. Rahman eli ile zafer işareti yapmış.

10608247_805147522870916_3463891203384830683_o

Arkadaşlarla vedalaşma seremonisinin ardından üçümüz ara sokaklardan yola çıktık. İlk önce ana yola çıkmamız gerek. Arkamızdan GülAyşe bizi çekmiş giderken.

10580943_805147709537564_2568536192985181828_o

Ana yola kısa sürede çıkıp normal tempoda yeşil tarlaları seyrederek yolculuğumuz başladı.

080920148255

Neredeyse öğlen oldu Keşan dan ayrılmamız. Kaymak gibi asfaltta tempoyu biraz artırmak gerek deyip asılıyoruz pedallara. Elçek ile kendimi ve arkadaki Yaşar ve İlkay’ı çekiyorum.

080920148257

Festivalin şamatası, telaşı, yeni arkadaşları, eski dostları hepsi geride kaldı. Yolun, yolculuğun sessizliği başladı. Yolda olmak başka bir şey. Sanki yeni yaşama doğru gidiyorum. Önümde yol boş, araç yok.

080920148258

Güneş enerjisi ile dolan feneri lastiklerle direksiyona bağlayıp şarj olacak yolda giderken. Gece fener olarak kullanıyorum. Nasıl olsa güneş bedava. Haliyle şarj da bedava oluyor. Yanında da ön aydınlatma feneri takılı.

080920148259

Arada bir durup nefes almak gerek. Hazır durmuşken Yaşar’ın bir resmini çekeyim dedim, o da pozunu bisikleti ile verdi. Koru dağlarını tırmanmaya başladık. Bulutlar toplanmaya başladı, belki yolda yakalar belli mi olur.

080920148260

Koru dağı zirvesine çıktıktan sonra tam inişe geçerken hava değişti. Birden yağmur başladı, hemen çöp torbalarını ile çantalarımı koruma altına aldım. Yağmurluğu da üzerime giyip inişe devam ettik. Gerçi yağmur fazla sürmedi, öyle bir yağıp geçti üzerimizden. Çay içmek için dinlenme tesislerine karşıdan karşıya geçerken.

080920148261

Yokuş aşağı olunca iniş te çabuk oluyor Koru dağlarından. Gelibolu’ya az kaldı. Gelibolu da ki Selim ile telefonla görüşüyorum bu arada. Gelibolu’ya az kaldı dedim. Şafak ile de telefonlaşıyorum bu arada. O da bizi beklememiş yola çıkmış Gelibolu dan Bizden 50 Kilometre önde. Bana yarımadanın köylerini dolaşarak Eceabat tan Çanakkale’ye geçecek. Belki yakalarız seni dedim. Tabelada; Gelibolu 26, Eceabat 68, Çanakkale 78 Kilometre yazılmış.

080920148262

Bazı yerlerde yol yapım çalışmaları dolayısı ile trafiğe kapatılmış durumda. Duble yapılmış yolu son kat asfalt atılmış, yer çizgileri çizilmiş. Ufak tefek işleri henüz bitmediğinden trafiğe açılmamış yola geçerek bir süre böyle gidiyoruz istediğim şeritte. Bir daha zor gideriz sol şeritte bisikletle. Yaşar’ı çekiyorum bisikletin üzerinde, hem de sol şeritte.

080920148263

İlkay’ı da çekiyorum bisikletinin üzerinde.

080920148264

Yaşar İlkay ve beni çekiyor yan yana bisiklet sürerken.

080920148265

Bolayır’a vardık, karnımız da acıktı. Bolayır da 2 Kilometre kadar yukarıda. Mecbur çıkacağız yemek işi için. Hem Namık Kemal hem de Gazi Süleyman Paşa türbesini ziyaret ederiz. Gerçi ben daha önce ziyaret etmiştim. Yaşar daha önce hiç gelmemiş buralara. İlkay da ilk defa geliyor Bolayır tarafına. Onların görmesi gerek.

080920148267

İlk önce bir lokantada yemeği yiyoruz, ardından mezarların olduğu yere geliyoruz. Katran ağaçları parkı süslüyor yeşil olarak.

080920148268

İlk önce Gazi Süleyman Paşa türbesini ziyaret ediyoruz.

080920148269

Ardından Vatan Şairi Namık Kemal’in mezarını ziyaret ediyoruz.

080920148270

Bolayır yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş şirin, küçük bir kasaba. Etrafa hakim bir tepe olması dolayısı ile manzaranın seyrine doyum olmuyor. Bir süre de olsa Saroz körfezinin güzelliğini seyre daldık. Buralara da yağmur yağıp geçmiş, hava şu an açık.

080920148271

Buradan Çanakkale boğaz girişi görünüyor.

080920148272

Ziyareti bitirip yola çıkacağız, kahvede bizi gören biri bize bu yolu devam edin Gelibolu’ya çıkarsınız. Eski İstanbul yolu olduğunu, sadece yol biraz bakımsızlıktan bozuk olduğunu söylüyor. Hem araç ta geçmiyor bu yoldan. Biz de eski yoldan gitmeye karar vererek yola çıktık. Yol tam Gelibolu yarımadasının başladığı yer olan Bolayır dan itibaren sırt üzerinde gidiyor. İki yan da manzaralı ve bize göre tam istediğimiz bir yol.

080920148274

Trakya’nın en önemli ürünü Ay çiçeği, tarlada olgunlaşmış toplanmayı bekliyorlar. Başı öne eğik, öylece mahzun durumda.

080920148276

Bazı tarladaki ürünler toplanmış.

080920148277

Saroz körfezinin ucunda, Ege denizinde güneş batmak üzere. İşte burada öyle bir an yakaladık ki her zaman denk gelmez. Güneş batıda ufukta alçalmakta. Doğuda ise Ay yeni doğmuş. Güneş batarken çekiyorum sağ tarafımdan.

080920148278

Biz de Gelibolu yarım adasının sırtında her iki yönü de rahatça görüyoruz. Doğuda Marmara denizi üzerinde Ay yeni doğmuş, henüz yükselmekte. İşin ilginç yanı bu gün dolunay. Tepsi gibi büyük olan ay muhteşem görünüyor gümüş renkli ışıltılarıyla. Bu anı dakikalarca seyrediyorum  ve kendimi çok şanslı hissettim birden bire. Güneş batı ufkunda, Dolunay doğu ufkunda. Batıda Ege denizi, Doğuda Marmara denizi. İki ayrı deniz, iki ayrı gök cismi, biri bize hayat veren yıldız, birisi de o yıldızın gezegeninin uydusu. İkisi de 180 derecede bana göre ve ben de yüksek bir tepeden bu olaya şahit oluyorum. Acaba bu durum ne kadar zamanda bir oluyor? Gerçekten kendimi şanslı hissediyorum. Normal yoldan, ana yoldan gitseydim bu durumu yaşayamazdım. Tesadüfler beni doğada erişilmeyecek anlara şahit olmama neden oluyor.

080920148279

Bu anı dakikalarca seyredip durduk, güneş bir süre sonra battı. Gecenin kraliçesi Dolunayın ışıkları gün kararırken daha da artıyor. Dolunayın yükselişini seyrediyoruz bir süre daha. Bisikletler park halinde ayçiçeği tarlası yanında.

080920148280

Digital zoom ile yakınlaştırıyorum Ayı. Ay parlak ışıkları ve dolunay olması nedeni ile gökyüzü biraz mavi gözüküyor.

080920148283

Ay iyice yükseldi, hava da karardı. Marmara denizine vuran ayın şavkı gümüş – altın bir yansıması gözler önüne seriliyor. Ayın büyüleyici ışığı dünyayı kapladı. Hayali bir dünya çıkıyor ortaya, tüm çirkinliklerin üzeri örtülerek ay ışığının büyüsü ile her şey güzelleşiyor gözümüze.

080920148286

Artık inişe başladık, Tüm Gelibolu ve Çanakkale boğaz girişi için kurulmuş olan baz istasyonunun önünden geçerken ağaçlı yolun arasından ayın muhteşem görüntüsü karşıma çıkıyor birden bire. Ben de bu anı çekiyorum.

080920148288

İnişe başladıktan sonra ışıkları yakıyoruz bisiklet üzerindeki. Yol ayın ışığında gündüzmüş gibi görünüyor. Bir ara Yaşar geride kaldı ve durdu, ne oldu diyerek bekledik bir süre. Yanımıza gelince anladık ki tekerlekleri çamurla dolmuş. Gündüz yağan yağmur yerdeki toprakları yumuşatmış. Yaşar’ın lastikleri dağ lastiği olduğu için çamurları toplamaya başlamış yerden. Yoldaki asfaltın büyük bir bölümü yok olmuş. Toprak olan yerler daha çok. Biraz daha aşağıda sağımızda boru döşenmiş ve taze toprak ıslanıp yola yayılmış durumda. Bu kez bizi de çamur tutmaya başladı. Öyle bir hal aldı ki dünkü olayı tekrar yaşamaya başladık. Yeni yapılan toprak harfiyatının artıkları yağmurun etkisi ile sakız gibi olmuş. Yapışkan çamur bizi bırakmıyor yine. 10 Metre gidip çamurları temizlemekten yorulmaya başladık. Böyle çamurla mücadele ederken Selim beni arıyor telefonla. Neredesiniz diyor, ben de Bolayır’dan, eski İstanbul yolundan geldiğimizi, inişe geçtiğimiz sırada çamura battığımızı anlatıyorum. Hemen gelip bizi kurtarmasını söyledim. Selim de merek edip karşılamak için ta Bolayır’a kadar gelmiş, bizi bulamayınca Gelibolu’ya geri gelip telefonla aradı. Biz Selim gelesiye kadar çamurla mücadele ederek inmeye çalıştık. Asfalt yola 500 metre kala Selim arabası ile geldi. Bisikletteki tüm çantaları arabaya verdikten sonra Boş bisikletle çamurları yara yara çıkıp asfalta ulaştık.

Daha önce kaldığım yere giderek arabadan eşyaları alarak çadırları kurduk. Kafeteryada yarım ekmek kokoreç mideme nasıl indi anlamadım bir bira ile. İki gün çamurla uğraşmak yıpratmıştı, yolda böyle olur diyerek moralimizi bozmaya gerek yok. Selime teşekkür ettik bizi çamurdan kurtardığı için. Ayrıca yediğimizin hesabını da bize ödetmedi. Sağ ol var ol Selim, borcumuzu nasıl ödeyeceğim bilemiyorum. Saat 12’ye doğru Selim evine gitti. Ben de deniz şortumu giyerek şöyle bir deniz duşu alayım diyerek denize girip üzerimdeki teri attım. Bu duş iyi geldi doğrusu. Kurulanıp eşofmanlarımı giyerek çadıra güzel bir uyku çekmek için arkadaşlara iyi geceler dedim. Çadıra girip yatıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak 70 Kilometre civarında yol yaptık.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc