Etiket arşivi: hakan eşme

İki Garip Bir Akdeniz 1. Gün

2 Eylül 2017 Perşembe

İzmir – Kemer – Tekirova

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum

Atilla İlhan

 

Öne çıkan görsel, altı kişi, bisikletlerimiz yüklü olarak poz vermişiz yan yana.

2017 Eylül ayında Keşan dağ bisiklet festivalinde kullanılan formanın tasarımı çok hoşuma gitmişti. O yüzden kendime ücretini ödeyip sevgili Hakan Eşme’den sipariş ettim. Formadaki tasarım evrende bulunan karadeliklerin bisikletçilere uyarlanmasını anlatıyor. Formanın ön yüzünde karadeliğin solucan denen giriş kısmı çizgilerle belirtilmiş. Bisiklet parçaları, bir kadın, bir erkek, aşkı temsil eden kalp, müzik notası çizilmiş. Boşlukta karadeliğin muhteşem çekim gücüne yakalanmış, dağınık olarak merkeze doğru çekiliyorlar. Üstte solda ismim Urim Baba’CAN olarak yazılı. İsmimin üstünde ise burcum olan Balık takımyıldızı konulmuş. İngilizce Piece yazılı. Karadeliğin dış kısmı siyaha yakın koyu renkler, iç tarafı mavi renkte. Formanın arkasında da karadeliğin çıkış kısmında tüm parçalar birleşip bisiklete binen kadın ve erkek var. Yani gelecekte olacak olayları şimdi yaşamasak ta tasarımı güzel olan formayı giyerek uzayda zaman yolculuğu yapacağım.

Antalya’daki bisikletçi dostlar yine beni festivale davet ettiler. Ben de onları kırmayıp davetlerini kabul ettim. Cem Tabanlı da festivale yazılmış. Cem ile kendimize bir program yaptık. Program üç aşağı beş yukarı şöyle; Antalya’ya bisikletlerimizle otobüs ile gidip dönüşte bisiklet süre süre gezerek İzmir’e dönmek. Bunu kararlaştırdıktan sonra biletleri alıp hazırlıkları yaptım. Yola çıkmadan önce tam zamanında Keşan’dan formam geldi.

Formamı giyerek bir poz çekiliyorum, arkamda yağlıboya resim asılı ve üstünde zamanı gösteren duvar saati. Saat 8:25 olarak resimde kalmış. 8:25 derken akşam saati. Biletler gece 12:00 de, Hazırlıklarımı tamamlayıp eşyalarımı ve tencere, tava ne varsa çantalara, yerlerine yerleştirdim.

Zaman yolculuğuna başlamadan önce karadelik zamanını kurmalıyım. Karadelik saati mekanik, el anahtarı ile kuruluyor. Mekanik saatin dişlileri kurulmuş zembereğinin yayı ile sarkacın her gidiş gelişi ile saniye saniye çalışıyor. Mekanik olarak kurulan zemberek yaklaşık 10 -12 gün idare ediyor. Bakalım bu turda zaman yetecek mi? Umarım karadeliğin solucanında seyahat ederken solucanın kıvrımlarına takılmam. Saatim akşam 8:32, sağdaki delik dişlilerin zemberek yayını kuruyor. Orası zaman ile ilgili bölüm. Soldaki delikte ise saat başı vuran gong zembereği. Her saat başı saatin olduğu kadar ve yarımlarda bir kez olmak üzere toplam 90 kez vuruyor bir turda. Şimdi zaman saatinin çalışmasını anlatayım; Dişliler uzay – zamanda yolculuk eden kişiyi karadelikte ışık hızında gitmesini sağlıyor. Yolculuk ederken zaman duruyor, gece dinlenirken zaman ilerlemeye başlıyor. Düşünün saniyede 300.000 kilometre hızla gidiyorsun uzay – zamanda. Karadeliğe girip solucanın içinde giderken sarkaç bir gidip gelmesi 1 saniye. Her tık sesi ışık hızında sürekli gitmeyi sağlıyor. Solucanın içinde giderken kıvrımlarına takılmamak için yarım saatte ve saat başında vuran gong sesi solucanın içinde titreşim yaparak takılan yerleri düzeltip rahat seyahat etmeyi sağlıyor. Gonk titreşimi çok önemli burada. Eğer saat durup gonk sesi evrendeki karadeliği titretmezse solucanın kıvrımlarında takılıp kalırsın.

Yani kısaca saat böyle çalışıyor, uzay -zamanda karadelikte yolculuk yapmak böyle bir şey. Fizik kuralları evrende buna göre işliyor.

Akşam saat ona doğru evden çıkıyorum. Üçkuyular’da Cem tabanlı ile buluşuyorum. Oradan geçen birisine bizi çekmesi için cep telefonumu verdim. O da bizi çekiyor sağ olsun. Resimde bisikletlerimiz ile birlikte uzay – zamanda yolculuğa çıkmadan önceki halimiz. Karadeliğe girmeye hazırız. Gecenin karanlığında ortalığı aydınlatan lambaların sarı ışıkları parktaki bitkileri aydınlatıyor. Sağda tahtadan bir koltuk duruyor.

Resim çekilme işi bittikten sonra bisikletlerimize binip karadeliğin içine giriyoruz. Ortalık karanlık, sokak lambalarının aydınlığında otobüs garajına geldik. Şimdiye kadar bisikletlilere sorun çıkarmayan Kamil Koç firmasının olduğu yerde bisikletlerin ön tekerleğini söküp çantaları da ayırıp bagaja yerleştirdik sorunsuzca. Hareket saati gelince koltuklarımıza yerleştik. Cem ile yan yana oturuyoruz orta sıralarda. Otobüs Aydın dan iki bisikletli daha aldı. Zaten otobüs boş, pek yolcu da yok. Dört kişi elçek ile koridorda kendimizi çekiyorum bir poz. Cem önde kafası kocaman, arkada ben kolumu uzatmış elçek olarak. Arkada Aydın’dan binen iki arkadaş.

Isparta’dan iki bisikletli daha otobüse bindi. Toplam bisikletçi 6 kişi olduk. Daha da yer var. Biletleri Kemer ilçesine kadar almıştık, sabaha karşı ortalık aydınlanınca Antalya garajına vardık. Kemer’e sadece bisikletliler kalınca muavin bizi indirdi otobüsten. Buraya kadar dedi, başka otobüs ile gideceksiniz deyince hemen firmayı arayıp bu nasıl oluyor, bizi niye indirdi şikayetlerimizi dinleyip tekrar aynı otobüse bisikletleri yükledik. Boşuna eziyet ve zaman kaybı. Gong sesi buralara kadar pek gelmedi anlaşılan. O yüzden solucanın kıvrımında bir süre kaldık. Herhalde buçukta çalan tek gonk olmalı. Arkada otobüsler, önde bisikletler yerde bekliyoruz sonuç ne olacak diye.

Neyse karadelik normal çalışmaya başlayınca yakında olan Kemer ilçesine geldik. Sezon bittiğinden ortalıklarda kimseler yok. Sadece bisikletliler var. Otogarda bisikletleri indirip ön tekerleği takıyoruz hepimiz. Çantaları da bagaja yükletip hazır duruma geldim. Diğer arkadaşların yüklenmesine yardım ediyoruz.

Herkes hazır olunca birlikte yola çıktık. Kamp alanı olan Tekirova’ya doğru gideceğiz. Yola çıkar çıkmaz ilk olarak benzin istasyonunda durup tuvalet ihtiyaçlarımızı giderdik. Benzincideki marketin önünde görevli arkadaşla bir resim çekiliyorum. Sol altta yuvarlak tabelada yazan yazı dikkatimi çekti. Tabelada; “Çanakkale Ruhu Burada” yazılmış. Market üzerine İngilizce “Shop” yazılı, turistlik yer olunca Türkçe “Bakkal” olarak yazacak değiller ya. Zaten her yerde mandacı zihniyetli yabancı isim yazma hayranlığı var yeterince.

Resim çekildiğim benzinciye bizi çekmesini söyledim. Otobüsle gelen 6 kişi resim çekiliyoruz bisikletlerimizle yan yana. Hepsi beni tanıyor ama ben pek tanımıyorum arkadaşları. En sağdaki arkadaş kadın, diğer 5 kişi erkek. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Yola çıktık, yakında olan Tekirova’ya doğru gidiyoruz ana yolda. Yolun ilerisini gösteren tabelada; Kumluca, Finike, Muğla düz gidileceğini ok işareti ile belirtmiş. Sağa giden yol ise şehir merkezi ve sanayi sitesini belirtmiş. Yoldaki emniyet şeridi bisiklet için gayet geniş ve güvenli. Yol çizgileri ile belirgin halde görülüyor.

Ana yolda ilerliyoruz, sağ tarafımızda Beydağları ve Olimpos dağı.

Tekirova’ya gelmemiz fazla uzun sürmedi, oyalanmadan kamp alanın olduğu yere geldik. Sadece kısa sürede bu günlük yiyeceğimiz yiyecekleri alış -verişte hallettik. Tekirova çıkışında asfalta işaret konulmuş sola girin diye. Biz de giriyoruz, Cem önde ben arkada yol kıyısındaki okaliptüs ağaçları arasından çam koruluğuna doğru gidiyoruz. Geçtiğimiz yıl yine burası kamp alanı olarak kullanılmıştı. O yüzden yolu biliyorum. Cem buralara ilk defa geliyor. Girdiğimiz yerde kapalı otobüs durağı var. Yerde sola ok ve bisiklet resmi boyanmış beyaz renkte.

Yolun karşı şeridinde yine ok işareti ve Antbisfest amblemi yola boyanmış. Bisikletim KUZ yol kıyısında park etmiş durumda beni bekliyor sakince.

Çam ağaçlarının bolca olduğu bir yerde Yıldırım kamp alanına geldik. Girişte festivalin pankartı asılmış. Durup resmini çekiyorum. Pankartta yazanlar; VI. Uluslararası Antalya -Kemer Bisiklet Festivali. Altında festivalin amblemi. 28 Eylül – 01 Ekim2017 Alt kısım dalgalı deniz olarak çizilip maviye boyanmış. Solda koca bir ahtapotun denizden çıkmış iki kolu yukarı doğru. Sağda korsan gemisi kare yelkenlerini açmış. Yelken direğinin tepesinde korsanların bayrağı kurukafalı siyah bayrak dalgalanıyor. Pankartın en altında sponsor olan firmaların amblemleri.  Pankart iki çam ağacına iplerle bağlanıp gerilmiş. Kartal tüyüm de resme girmiş en altta.

Kamp alanında festivali düzenleyen arkadaşlar karşıladı bizi. Sevinçle kucaklaşıp hasret giderdik. Sonrası beğendiğimiz bir yerde çadırları kurup eşyaları içine yerleştirdik. Kamp yeri sabit olduğunda sadece bir çantayı bisikletimde bırakıyorum. O da kahve takımları ve alet çantam. Renkli çadırların arasında dolaşan Cem elleri ceplerinde. Bisikletler de park etmiş öylece bekliyorlar. Bu arada festival için kaydımızı yaptırıp çantalarımızı alıyoruz.

Akşama kadar denize girip duşumuzu aldıktan sonra  kendi yemeğimizi kendimiz pişirip yiyoruz. Sonrası biraz uyku derken akşam oluyor erken. Festival akşamdan başlıyor. Akşam yemeğini hep birlikte yiyoruz. Yemeği dağıtan firma bu kez iki yerden yemekleri dağıtıyor. Arkadaşlar iyi düşünmüşler. Katılımcılar çok olunca uzun kuyruklar ve beklemede geçen zaman çok oluyordu. Şimdi ise iki koldan çarçabuk yemekleri alıp yiyoruz. Festivali düzenleyen Antalyalı arkadaşlar Perşembe Akşamı Bisikletçileri. O yüzden  festival Perşembe akşamından başlıyor. Türkiye’nin bir çok yerinde düzenlenen Perşembe akşamı bisiklet turu saat 20:00 de belki de en kalabalık Perşembe akşamı bisiklet turu yapılmış oluyor. Hep birlikte ışıklarımızı açıp Tekirova içinde bisikletlerimizi sürüyoruz. Meydanda durup toplanıyoruz. Bisikletler park etmiş, ışıkları yanar durumda bekliyoruz.

Biraz geriden toplu olarak katılımcıları çekiyorum arkadan. Atatürk heykeli önünde bisikletiler meydandaki uzun direkteki aydınlatma lambasının güçlü ışığı altında.

Bisikletliler bisikletleri ile yan yana diziliyor toplu resim çekilmek için.

Resim çekildikten sonra kamp alanına doğru gidiyoruz. Festivalden festivale buluşup görüştüğüm arkadaşlarla görüşüp muhabbet ediyorum. Kimisini tanıyorum, kimisini de tanımıyorum. Ama onlar beni takip ettiklerinden tanıyorlar. Böyle duruma kimse alınmıyor, beni normaldir diye teselli ediyorlar. Tanıyayım tanımayayım muhabbet etmek güzel oluyor. Bisiklet üzerine, turlar, festivaller üzerine konuşuyoruz. Nasıl geldin, neyle gideceksiniz söylemleri karşısında bisikletle sahil boyu İzmir’e kadar gideceğiz karşılığını veriyorum. Sonbahar aylarına girmiş olsak ta Antalya bölgesinde en güzel aylardayız. Hani şarkılarda geçer ya “Akdeniz akşamları” diye. İşte öyle bir havası var kamp alanında. Şehir gürültüsünden uzak, çam ormanı içinde tertemiz havası, denizden gelen iyot kokusu ile akşamları daha da güzel kılıyor. Hava ne soğuk, ne sıcak. Yazlık kıyafetlerle duruyoruz rahat biçimde. Uyku zamanı geliyor ve çadıra girip yatıyorum.

Bu gün yaklaşık olarak toplam 38 Kilometre civarı bisiklet sürmüşüm.
Aşağıda Üçkuyular – garaj arası yol haritası Yaklaşık 16,56 Kilometre civarı

Powered by Wikiloc

Aşağıda Kemer – Tekirova yol haritası Yaklaşık 17,32 Kilometre civarı

Powered by Wikiloc

Aşağıda Tekirova tur haritası yaklaşık 4,21 Kilometre

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 14. Gün

15 Eylül 2013 Pazar

İğneada – Demirköy – Ahmetbey

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Hadi

Ne duruyorsun ?

Sen de bir yıldız olmaya çalış

Yıldızları sayacak yerde

Yıldızlara karış

 

Agim Rıfat Yeşeren ( Işıktan Bir Saray mıdır Ay adlı şiir kitabından )

 

Öne çıkmış olan görsel, akşamüstü, Can ve benim biçilmiş tarlaya vuran gölgelerimiz. Bisikletlerin gölgesi üç tekerlekli.

150920133756

Tembellikten doğan hakkımızı gecenin tatlı uykusuyla pekiştirdik. Sabah 07:00 de uyanıyorum. Vücudum iyice dinlenmiş halde kalkıp hazırlanmaya başlıyorum. Artık İzmir’e dönüş başlıyor, yolumuz birazcık uzun. Eşyaları ve çadırı toplayıp bisikletin bagajına bağlıyorum. Sabah kahvaltısını kampingi işleten çapulcu Mehmet’in lokantasında  yapmaya karar verdik. Kahvaltıda yumurta kaynatırken çapulcu Mehmet biraz bozuldu yumurtaya ama yumurta bunu anlamadı. Zaten pişmek üzereydi. Kahvaltıdan sonra İzmir’e dönüşe başlıyoruz hayırlısıyla. 14 gündür evden uzaktayım hem de en uzak noktada. Demirköy’e aynı yoldan dönüyoruz, Demirköy’den sonra Pınarhisar yönüne sapacağız. İğneada çıkışında, Longoz ormanları içine gireceğiz.

150920133716

İğneada’ya özgü doğal oluşmuş Longoz ormanları milli parkı tabelasında göllerinin yönlerini gösterir tabela. Bu göllerin hepsine uğramak vardı ama başka tura artık, sadece Longoz ormanlarında yapılması çok güzel olur düşüncesindeyim. Her yola girip, her gölde konaklamayı, doğa ile iç içe yaşamalı bir süre burada. Tadına doya doya bisiklet sürülmeli.

Longoz Ormanları bilgi edinmek için şu siteye bakabilirsiniz.

http://www.longozukoru.org/longoz/detay/LONGOZ/13/6/0

Tabelada; İğneada Longoz ormanları milli parkı, Mert gölü 3,4 km, Pedina gölü 6,0 km, Hamam gölü 8,5 km, Saka gölü 17,3 km mesafede olduğunu sağa doğru ok işareti gösterilmiş.

150920133717

Deniz seviyesinden yavaş yavaş yükseliyoruz, arada yokuş iyice dikleşiyor. Yavaş gitsem de yokuşun sonunda iniş var nasıl olsa. Ara sıra hem dinleniyorum dik yokuşlarda hem de KUZ bana resim çekme fırsat veriyor. Onu kırmamak lazım, nazlanmadan beni ve 30 kg civarında yükümü taşıyor. Demir atım benim. Demir atım KUZ orman kıyısında.

150920133718

Buradan İğneada’ya inerken hiç pedal çevirmemiştim. Şimdi pedal çevirme zamanı. Can biraz önümde gidiyor, arkasından yetişecem diye bir sorunum yok. 1 viteste eşek nalınım ara sıra alttan vura vura yokuşta bana ses vererek yardım ediyor.

150920133719

Yol kıyısında yine plastik şişeleri karşıma çıkıyor. Durup alıyorum doğanın ahengini bozmadan, bagajıma koyup yoluma devam ediyorum. Hazinem giderek çoğalıyor çöp tenekesine kadar bu devam edecek.

150920133722

Uzun çam ağaçları içinden giden yoldayız.

150920133723

Yılmadan hazinemi topluyorum, orman değerli benim için. Temiz bırakmak gerek, çocuklara kalsın bu güzelim ormanlar. Yol kıyısında pet şişe.

150920133722

Orman ve kayın ağaçları güzelliğini bana gösteriyor uzun gövdeleri ile.

150920133725

Oha diyorum bu 19 litrelik damacanayı atana. Bu nasıl iştir, nasıl attın pencereden bu damacanayı. Hiç mi utanmadın atarken, ya da bıraktığında! Bir gün önce olan fırtına ve yağmur damacanayı nasıl yok edecek ormanın kıyısında. Akıl alır gibi değil. Acaba damacanayı atan mı kabahatli yoksa ona eğitim vermeyen annesi ve babası mı kabahatli. Gel çık işin içinden çıkabilirsen.

150920133724

Demirciliye kadar böyle gideceğim anlaşılan. Bitki örtüsü sık sık değişiyor, bir kayın ağaçları, bir çam ağaçları. Şimdi çam ağaçları içinde yol alıyoruz. Her ikisinde de temiz ve saf oksijeni ciğerlerime çekip yol alıyorum.

150920133726

Ağaç bir sehpaya tutturulmuş üst üste bağlanmış üç huni, en altta bir kapalı kap var. Ne olduğunu anlayamadığım bir alet gördüm. Durup yakından inceledim, ne olduğunu neye yaradığını ve ne işe yarayacak anlamadım. Etrafta insan olmadığı için soramadım da. Ormancıya sormak gerek bu aletin neden konduğunu. Neyse ormancıları tanıyan arkadaşım Gürcan Yılmaz’dan bilgi alıyorum, bunları böcekler ormana zarar vermesin diye karşı cins kokusu ile böcekleri toplayıp ormanları koruma amacına yaradığını öğreniyorum. Detaylı bilgi aşağıdaki linkte bulabilirsiniz.

http://web.ogm.gov.tr/birimler/bolgemudurlukleri/eskisehir/Haberler/HaberGoruntule.aspx?List=5d2bbd8d%2D1548%2D4e1f%2D85b4%2Ddd91b6373b3b&ID=179

150920133727

Demirköy’ü geçince önümüzde rampalar beliriveriyor. Hem de kıvrıla kıvrıla tepelere doğru gittiğini aşağıdan görüyorum.

150920133728

Pınarhisar’a 42 km kalmış, fazla değil ama dağları aşacağız. Bu turda Kırklareli’ne uğramak isterdim. Trakya da topu topu 3 tane il var. Edirne’ de konakladık, gezdik gördük. En ünlüsü ciğer tavanın tadına doyamadık. Badem ezmesi ve Edirne kurabiyesini tadamadım. Artık ne zaman gelirsem bunları mutlaka tadacağım. Tekirdağ’a da uğrayacağız ama orada kalır mıyız kalamaz mıyız henüz bilmiyorum. Tekirdağ köftesi en ünlüsü, bakalım yiyebilecek miyim. Üzümü ve peynir helvası ünlüymüş, kısmet. Kırklareli ortada kaldığı için uğrama şansımız yok. Elbette bir gün uğrayıp gezmeyi isterim. Her zaman her yeri gezip görmemek gerek. Bazı yerleri bırakıp yeniden geldiğin zaman görmeli. Arkanda bir tat bırakmalı. Kırklareli’nin ünlüsü Hardaliye, peynir ve pancar pekmezi. Yemek üstüne öyle belirli bir çeşidi yok. Tabelada; Pınarhisar 42, Kırklareli 73 Kilometre mesafe kaldığını belirtiyor.

150920133729

Demirköy – Pınarhisar yolunu genişletip yeni asfalt yapmışlar. Haliyle mıcırlar daha tam ezilmemiş, gidişimizi az biraz etkiliyor. Eski yol dar ve bozuk imiş, şimdi yol genişleyince bisiklet için rahat gidile bilir olmuş. Eh biraz dik ama ne yapalım iki pistona kuvvet. Yol kıyısında ineğin biri yayılmış geviş getirirken görüyorum. Otlamaktan mı yoksa dağ bayır gezmekten mi yoruldu bilemiyorum öylece bir ayağı önde keyif çatıyor.

150920133730

Çıktıkça çıkıyoruz, bitmiyor yokuş. Elbette bitecek ama görünürde bitme belirtisi görünmüyor. Istranca dağları devam ediyor. Ağaçlar uzun, orman yine harika görünüyor. Yeni yapılan yol pek hoşuma gitmedi. Genişliğinden dolayı fazlasıyla ağaçlar kesilmiş. Kendimi ormanın içinde hissetmiyorum. Belki de yol yeni yapıldığından bana öyle geldi. Edirne’den İğneada’ya kadar köy yolları harika gelmişti. Ormanın sesini duyabiliyordum, rüzgarın fısıltısını, kuşların en güzel mevsim şarkıları ta içime kadar işliyordu. Bu yolda araç trafiği yoğun, araçların çıkardığı motor gürültüleri ormanın sesini bastırıyor. Elden geldiği kadar böyle kalabalık yollardan kaçınmak gerek. Daha çok köy yollarında yol almalıyız. Hem yol yeni yapıldığından çeşmeler de yok olmuş sanki. Suyumuz bitse susuz kalacağımız kesin. Sevmedim bu yolu.

Ormanlık bir alandan geçen yolun bazı bölümlerinde çok keskin dönemeçler var, öyle ki ormanın içinde ilerlerken dönemeçlerin keskinliğinden yolunuzun bittiğini zannettiğiniz anlar oluyor. 180 derece dönen yol yeniden yapılsa da aynı dönemeçler hala var. Çünkü dağa çıkışta başka yer olmadığından böyle yapılmış mecburen.  Her ne kadar yapım çalışmaları ile yollar düzeltilmiş ise de dönemeci çok olan bu yollarla ilgili buralarda söylenen “ Yol bitti, komutanım “ sözü varmış. Söylentiye göre yıllar önce Demirköy’e askerliğini yapmak için gelmiş olan bir asker gece komutanlarla beraber askeri araçla buradan geçiyorlarmış. Asker ilk defa geçtiği bu yolları bilmediğinden bir dönemece gelince yolun bittiğini sanarak komutanına ” yol bitti komutanım” diyerek durmuşlar. Asker dönemeci fark edememiş, yol da o kadar darmış ki anca bir araç geçebiliyormuş. Haliyle geriye de dönememişler sabaha kadar aracın içinde beklemişler. Sabah gün ağarıp etrafı araştırınca dönemeci fark etmişler ve yollarına devam etmişler.  O gün bu gündür bu dönemeç “yol bitti komutanım” olarak anılır olmuş.

150920133731

Aşağıda Demirköy görünüyor, dağa çıktığımızdan yavaş gidiyoruz. Haliyle fazla yol da alamıyoruz.

150920133732

Epey yüksekteyim, ufukta Karadeniz görünüyor. Kendimi elçek çekiyorum Karadeniz’i ve aşağıdaki tepeleri. Yol kıyısında odunlar kesilip istif halinde sıralanmış.

150920133733

Yol arkadaşım Can kendi temposunda çıkıyor yokuşu. Arkadaki manzara gösteriyor ki yol yapımında gereğinden fazla ağaç kesilmiş. Böyle açıklık olunca ormandan uzakta gidiyormuşum gibi geliyor bana, bilmem anlatabildim mi. Belki de Yapılması bazen gündeme gele şu nükleer santral için yol hazır hale geliyor olabilir. Can bisikletinin üzerinde, solda kayalık yamaç yeni kırılmış.

150920133734

Yükseldikçe yükseliyoruz dağlarda, Karadeniz ufukta görünmeye devam ediyor. Hazır Karadeniz bize son kez yüzünü gösterirken birer resim çekilelim değil mi ? Bakalım bir daha ne zaman Karadeniz yüzünü gösterecek. Can bisikleti ile yol kıyısında Karadeniz manzarası ile bir poz çekiyorum.

150920133735

Can ile birlikte elçek resim çekiliyoruz aynı manzarada.

150920133737

Can bu kez beni çekiyor. Böylece bir süre dinleniyoruz resim çekilirken.

150920133738

“Niye dağlara çıkıyorsunuz?” diye sorulduğunda John Mallory o tarihe geçen ünlü yanıtını vermiş sorana: “Çünkü onlar orada…”

Peki, “Biz niye bineriz bisiklete?”

Bir çok yanıtı olsa ve hepsi birbiri içinde farklı anlamlar taşısa da, bunun -bence- tek yanıtı var: “Çünkü üzerine binince, tekerleri döndürüyor ve gidiyorsun…”

Sondaki üç noktaya kişi kendi düşüncesini, dünya görüşünü, kültürünü, politiğini ekleyebilir.

Üç noktadan sonra her şey serbest.

“Yolun çağrısı, rüzgarın esintisi, ulaşmak, oyuncak, gitmek, özgürlük, aşk…”

Hepsi dengede durup tekerlerin dönüşüne bağlı.

Biniyor, çeviriyor ve gidiyorsun.

Yüreğinin, pedallarının, soluğunun götürdüğü yere.

Hepsi bu, sadece bu.

Durma öyleyse, bin ve bas pedalına; gerisi üç nokta…

Yazı: Hakan EŞME

Ağaçlar sık ormanın başladığını gösteriyor.

150920133740

Çık çıkabildiğin kadar, nereye çıkacaksın derken dağın zirvesine varmışız. Kadın kule 640 metre yükseklik. İyi çıktık, bisikletim KUZ’u tebrik ederim. Dağ zirve demeden tırmanıyor, yeter ki pedala bas. Rakımı gösteren  tabelada biraz nefes almak için kısa mola vererek hatıra resmi çekip dinleniyoruz. Tabelada; Kadın Kule, Rakım 640. Ben bisikletim KUZ ile resim çekiliyorum.

150920133741

Yine bir damacana yol kıyısında öylece duruyor. Biraz durumu iyi olan birisi araba alıyor. Araba olunca ailesini pikniğe götürmek için aile çoluk çocuk hepsi biniyor cümbür cemaat. Geliyorlar buralara, mangal vazgeçilmezi piknik yapmanın. Çeşme olsun olmasın su gerek, yanına damacanalarla ve plastik şişelerle su alıp arabanın bagajına diğer eşyalarla birlikte yüklüyorlar. Nasıl olsa sırtında taşımıyorlar! Araba olmazsa piknik yapacakları da yok. Kendilerince güle oynaya yiyip, içip piknik yapıyorlar. Piknikten sonra bazı getirdikleri malzemeleri bunları da taşımayalım diyerek ya piknik alanında, yada yolda giderken arabadan dışarı atıyorlar.

Şimdi önemli olan nokta burada başlıyor; Arabada bulunan çocuklar anne ve babalarının yaptıkları bu hareketleri görerek büyüdüklerinden onlar da aynı davranışları bilinç altına yerleştirdikleri için alışkanlık edinerek arabadan her türlü çöpü dışarıya hiç te utanmadan atıyorlar. En tehlikelisi de yazın kuru otların olduğu zaman meydana geliyor. Arabasında kül tablası olmasına rağmen kötü alışkanlıkla yanık sigarasını pencereden dışarı atınca kuru otların içine düşen sigara izmariti otları tutuşturarak ormanlarımızın yanmasına sebep oluyorlar.

İşte anne ve babasından gördüğü hareketleri uygulayan çocuklar nasıl eğitilecek? Okulda Öğretmenler istediği kadar çevre bilincini aşılamaya çalışsın, çocuklar daha çok anne babasının yaptığını yapıyor ve peşinden gidiyor, üzücü bir durum. Yazık!

150920133742

Dağın zirvesine çıktığımı zannediyordum ama yanılmışım, hala çıkıyoruz. Ve hala Karadeniz bize yüzünü gösteriyor. Karadeniz’i yeniden görmenin heyecanı kaplıyor içimi. Gerçi fazla sürmedi ayrılmamız ama Karadeniz bir başka. Elçek ile resmimi çekiyorum Can ile birlikte. Aslında bisiklete telefon için bir aparat yapmam gerek. 10 saniyelik otomatik çekim modu var, kendimizi rahatça çekebiliriz böylece.

150920133743

Ufukta Karadeniz hayal mayal azıcık ta olsa kendini göstermeye devam ederek çıkıyoruz zirveye doğru. Daha ne kadar çıkacaksak. En güzel tarafı da ormanın oluşturduğu yeşil deniz hoşuma gidiyor. Yeşil deniz uçsuz bucaksız göz alabildiğine uzanıyor. Elbette ki böyle bir manzarayı görmek için epey çıkmak gerekiyor zirveye doğru. Biraz yoruluyorsun ama çıktığına değiyor doğrusu. Yükseklerde olma duygusu bambaşka oluyor. Çevreyi seyretmek, yukarıdan ve rüzgarını hissetmek zirvenin insana uçma hissini veriyor. Hani kuşlarda olan hava kesecikleri bizde de olsaydı kanatları açıp kendimi rüzgara bırakarak ormanın üstünde şöyle bir dolaşmayı çok isterdim. Bu uçma isteğini zirvelere çıktıktan sonra bisikletle yokuş aşağı kendimi bırakarak 50 -60- 70 km hıza ulaşınca hissediyorum. Yalnız yol güvenli olunca bunu yapıyorum. Diğer durumlarda kontrollü iniyorum kendimi tehlikeye atmadan. Siz siz olun kendinize güvenmeden fazla hız yapıp kendinizi tehlikeye atmayın. Yolun sağında kayın ormanı sık ağaçlar kendini gösteriyor.

150920133744

Nihayet demiyorum ama bir zirve tabelası daha görüyorum. Neme lazım daha önce yanıldım zirveye çıktım diye. Bu gün ikinci zirve. Buralarda da amma kule varmış, her zirvede bir kule. Jandarma kule 810 metre rakımı gösteriyor, bayağı iyi çıkmışız. Birer anı olarak resmimizi çekiyoruz sırası ile. Gerçi yolun zirvesindeyiz, dağın zirvesi daha yükseklerde. Bulunduğumuz yerde buz gibi akan çeşmede sularımı tazeleyip kana kana su içiyorum. Daha önce bahsettiğim gibi buraya kadar hiç çeşme yok. Buradan bisikletle geçecekler için suyu yanınızda bol miktarda taşımanızı öneririm. Yoksa susuz kalmanız içten bile değil. Tabelada; Jandarma Kule, Rakım: 810. İlk önce ben çekiliyorum bisikletim KUZ ile.

150920133747

Ardından Can’ı çekiyorum tabela önünde bisikleti ile. Can henüz bisikletine isim takmamış, adı sanı yok.

150920133749

Zirveden sonra iniş başlıyor. İnmeden önce Trakya’nın düzlüklerinin resmini çekmeden geçmek olmazdı. Önümüzde dağ tepe yok, düzlükte gideceğiz bundan sonra.

150920133751

İnişte bisikletimi tamamen salıyorum. Kendi ağırlığımla pedal çevirmeden zaman zaman 60 km/hızı geçiyorum. Tabi ki araçların olmadığı zamanlarda tehlike yaratmadan bu hıza ulaşıyorum. İyice aşağılarda, Yenice köyüne gelmeden az yukarılarda resimde gördüğünüz hafif eğimli yolda ilginç bir olay yaşanıldığını Can bana söylüyor. Hafif rampa olan yer manyetik yokuş olarak adlandırılmış. Can kendisi bu bölgede çalıştığı için burayı duyduğunda test yapmış arabasıyla. Resmin sağ tarafında yokuşun alt kısmında aracın motorunu durdurarak vites boşta, araç geri durumda yokuş yukarı kendi kendine geriye çıktığını yaşamış. Tabi burada bisikletle denedim ama öyle bir şey yaşamadım doğrusu. Bunu araçla denemek gerek, inanılması zor bir olay.

150920133753

İki tepe geçtik, biri 640 metre rakımlı biri 810 metre rakımlı. Eh bu kadar yükseğe çıkınca inişi gayet güzel oldu. İnişte pedal çevirmediğimizden pistonlar biraz dinlendi. Yenice köyünde yemek molası vererek karnımızı doyurduk. Yemek dediğimiz bakkaldan sucuk, yumurta ekmek alarak yumurtalı sucuk yaptık çabucak. Kahvemizi de pişirip  keyfimizi de yaptıktan sonra yolumuza devam ettik. Düz yola çıkınca hızımız arttı, fazla oyalanmadan Pınarhisar’ın yakınlarından teğet geçip Ahmetbey köyüne doğru hızla yol alıyoruz. Arada resim çekmek gerek diyerek resim çekiyorum. Köyleri birer birer geçip gidiyoruz son sürat. Nedense eve dönüş yolu daha hızlı oluyor. Tabelada yazdığına göre Tozaklı köyünden geçeceğiz.

150920133754

Güneş batıda alçalmaya başlayınca gölgelerimiz uzuyor. Ben de bir kaç resim çekmeden edemiyorum. Can ve benim gölgemi çekiyorum bisiklet üstünde.

150920133755

Gölgelerin gücü adına öyle bir an yakalıyorum ki iki kişilik bir bisiklet ama üç tekerlekli. Gölgelerimiz hasadı yapılmış Ayçiçeği tarlasına vuruyor.

150920133756

Hafif bir yokuşu çıkarken yamaca vuran gölgemi çekiyorum. Güneş yol hizasında.

150920133757

Gölgeler uzayınca çevrede koyun sürüleri otlaya otlaya ağıllarına doğru gidiyorlar.  Memelerini süt dolmuş ağırlığını zor taşıyor. Tabi ki sürüde çoban köpeği de var. Şimdiye kadar öyle saldıran olmadı. Ahmetbey köyüne yakın koyun sürüsünün köpeği saldırdı. Ben de o kadar bağırmama rağmen bir türlü peşimi bırakmadı. Baktım papuç  pahalı bastım pedala köpek yetişemedi. Köpekten korkmam ama bu biraz vahşiydi ve durmadım, durmayınca korkum köpeğin dengemi kaybettirip beni düşürmesiydi. Her zaman durmayı tercih etmişimdir. Durunca köpekte saldırısını durduruyor. Eh arada bazen olur böyle şeyler. Neyse yolumuza devam ettik. Hava karardıktan sonra Ahmetbey köyüne vardık. Köyün girişinde benzin istasyonunu gözüme kestirince hemen istasyonun bir köşesinde çadır kurabilir miyiz diye izin istiyorum. Görevli de elbette kurabilir siniz hatta dükkan gibi kapalı kullanılmayan yapıda kalabilirsiniz diyerek içimizi ferahlattı. Görevliye köyde karnımızı doyurup geliriz diye izin isteyerek yanından ayrılıp köyün merkezine gidiyoruz Can ile birlikte. Buranın da kasap köftesi ünlü, yemeden olmaz diyerek kendimizi de ödüllendiriyoruz böylece. Köfteleri ısmarlayıp beklemeye başladık. Lokanta da kalabalık, sıra anca geliyor. Her şey yerinde  olunca tadı da bir başka oluyor. Şimdiye kadar yediğim en lezzetli köfte diyebilirim. Bu arada ocakta çalışan emekçinin resmini çekiyorum. Bütün gün ateşin başında, dumanı bir taraftan, sıcağı kavuruyor, kokusu ayrı. En zor iş onda. Bakır renginde ocak, ızgarada köfteler ve yarım ekmekler ısıtıyor pişirici. Gülerek bana poz veriyor tüm sevimliliği ile.

150920133758

Bu günkü ödülümüzü tıka basa midemize indirdikten sonra kahvelerimizi de içerek tat katsayımızı yükseltiyoruz. Ardından benzin istasyonuna geri dönerek yatmak için dükkanın birine eşyaları yerleştirerek hazırlığı yapıyorum. Mat uyku tulumu yeter uyumak için. Kapalı yerdeyiz. El yüz ayaklar yıkandıktan sonra uyku tulumuna girerek günün yorgunluğunu uzanıp dinlenerek değerlendiriyorum. Haliyle vücut gevşeyince uyku da kapı arkasına gelip hemen içime giriyor ve tatlı bir uykuya dalıyorum.

Bu gün çok güzel geçti, iki tane zirve, ormanlar  ve düz ova. Yol da harika idi, daha ne olsun.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 87 Kilometre civarı.

Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Keşan Bisiklet Festivali 7. Gün

8 eylül 2013 Pazar

Gökçetepe sahil – Çamlıca – Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Dünyanın fısıltılarını dinle kalbim, o fısıltılardır ki dünya senin için aşk dokur”
Tagore

 

Öne çıkmış olan görsel, Keşan Dağ Bisiklet Festivaline katılan katılımcılar Gökçetepe sahilinde toplu olarak poz vermişler. Yaklaşık 200 bisikletli var.

7-2-1

Dünkü zorlu bisiklet turu ve akşamında kurtları dökmemiz gece iyi uyumaya yetti. Sabah dinlenmiş olarak uyandım erkenden. Kalkar kalkmaz çadırımı ve eşyaları toplayıp bisikletime yükleyip erkenden hazırlanıyorum. Bisikletim hazır olduktan sonra sabah kahvaltısı için kuyruğa girerek hep birlikte kahvaltımızı yapıyoruz neşeyle. Kahvaltı neşe içinde, tatlı sohbet ile dostluğumuzu pekiştiriyoruz. Kahvaltı için kuyruğa girenler bekliyor kahvaltısını almak için.

7-1

Keşan turunda tanıştığım güleç yüzlü Tevfik Oytun Aka. Gülümsemesi hiç eksik değildi festival boyunca. Oytun burada kalıyor, arabası burada olduğu için akşama kadar tatiline devam edecek. Oytun ile vedalaşıyorum, ardından hatıra resmi çekiliyorum. Oytun benden yarım baş daha uzun.

7-2

Saroz körfezinin bu cennet köşesinde festival resmini hep birlikte çekiliyoruz. 200 demir atlı DOÇEK selamı vererek festivalin güzel karesinde yerimizi alıyoruz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

7-2-1

Resimden sonra yola çıkıyoruz. Deniz ile vedalaşıp kamp alanından, kumsaldan çıkarken resmimizi çekiyorlar.

7-3

Elbette yol dikleşmeye başlıyor ama herkes kendi temposunda çıkıyor. Koru dağı mükemmel manzarası ile kendini hissettiriyor.

7-4

Sabahın ilk saatlerinde birden bire yokuşa sarınca haliyle kısa molalar başlıyor. Ara sıra lastikler de patlamıyor değil. Şansıma bu turda, taşlı topraklı yollarda henüz lastiğim patlamadı. Patlak lastiğini onaranların yanında durup yardım gerek var mı? diye soruyorum. Hallederiz deyince kameraya poz veriyorum bisikletim KUZ üzerinde.

7-4-1

Gördüğünüz gibi yolumuz da bu gün harika. Asfalt yoldan çıkmışız, toprak yolda doğanın içinde ilerlemeye başladık. Elbette yaz aylarında güzel oluyor, yoksa yağmurlu havalarda kesinlikle çamurlara batmıştık. Buralardan yol bisikleti ile kışın, bir de yüklü olarak gidemezdim.

7-5

Kendimi ormanın içinde kaybolmuş gibi hissettim. Ormanın içi loş, güneş ışıkları yaprakların arasından süzülerek ışık oyunları arasında, ormanın sesini dinleyerek şu anı yaşamaya çalışıyorum. Orman kuşları bana harika müzik ziyafeti çekiyor resmen. İçime tatlı bir huzur doluyor, buradan hiç ayrılmak istemiyorum ama gruptan geri kalmamam gerek. Bisikletim KUZ yüklü olarak park etmiş, ben ayakta durmuş ormanı dinlerken.

7-6

DOÇEK ekibi bizleri susuz bırakmadı yol boyunca. Zaten çevrede herhangi bir çeşme yada su pınarı yok. Bizlere su takviyesi olarak yarım litrelik pet şişede su dağıtarak susuz bırakmıyorlar. Fakat ormanın içinde suyunu içenler nedenini bir türlü anlayamadığım, çözemediğim bir şekilde şişeleri yerlere atıyorlar. Ben de ormanı böyle plastik şişelerin kirletmesine dayanamayıp bütün şişeleri toplamaya başladım. Kimisi bagajları ve çantaları olmadığı için dolu şişelerini  düşürmüşler. Böylece 6 adet su dolu pet şişe ve bir sürü boş şişe topluyorum. İlerde çöp tenekesine atmak için bagajımda taşıyorum. Yapacak bir şey yok. Doğayı birileri korumak zorunda, bir yerde hazinemi de toplamış oluyorum böylece. Doğaya ait olmayan nesneler ormanın güzelliğini bozuyor. Bu bana bir fikir veriyor, önümüzdeki yılda bir proje hazırlayacağım çevre için. Bisikletimin yanında durmuş halde çekiyorlar beni. Ön bagajımın üstünde topladığım pet şişe.

7-7

Dünyayı hemen hemen on kez tavaf etmiş bir bisiklet gezgini Rahman Karataş. Rahman bisiklet kompedanı, bisiklet hakkında bilmediği bir şey yok. Aralıkta Başak ile birlikte Morocco da tur düzenleyecekler. Ben ve Rahman yan yana bisiklet sürerken çekiyorlar toprak yolda.

7-8

Buradan aşağıya indim, gördüğünüz gibi ormana aykırı herhangi bir şey yok. Etraf tertemiz gayet güzel görünüyor. Ormanı seviyorum, sizleri sevdiğim gibi, kardeşcesine ve hür. 7-9

Çam ormanı içinde orman yolu açılmış yangını söndürmek için.

7-10

Bazı yerler iniş için bayağı dik ve tehlikeli. Kimisi bisikletten inip yürüyerek aşağı iniyor. Ormanda geçtiğimiz yer yangın yolu, ormanda yangın olduğu zaman diğer ağaçları korumak için orman ekibi böyle yollar açarak bir nebze olsun diğer ağaçları koruyor. Önümde bir kişi bisikletinden inip eliyle dik yokuşu inerken.

7-11

Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik, bir de baktık ki yol bitmiş. Önümüzde patika ve dere, patika bile yok o derece yani. Gideceğimiz yöne doğru ağaçlara şeritler bağlayarak bizlere yardımcı oluyor. Kalabalık olduğu için arkadaşların inmesini bekledim bir süre.

7-12

Patikadan iniş dik olduğundan patikanın boşalmasını bekliyorum. Çünkü bir tek bende bagajlar yüklü, ağır vasıta olduğum için bekliyorum. Ön ve arka bagajlar yüklü çantalarla. Arkadaki çantalarımın üstüne fosforlu sarı yelek bağlı.

7-14

Resimde görüldüğü gibi bisikletleri dere yatağından böyle geçiyoruz. Derede su olmaması bizlerin ıslanmamasına sebep oluyor. Yoksa sudan çıkmış balığa dönerdik.

7-15

Dere yatağını geçip diğer yola çıkıyoruz. Dere tarafında çınar ağaçları ormana ayrı bir renk katıyor. Çınar ağaçları suyu sevdiğinden dere yataklarında, su kaynakları ve göl kenarlarında görürüz. Doğal ortamda ormanın içinde her yerde göremezsiniz.

7-17

Yine bir bisikletçinin lastiği patlamış, yardıma ihtiyaç olup olmadığını soruyorum. Kendisi halledebileceğini söyleyince yoluma devam ediyorum. Üç gündür bisikletim yüklü olarak, taşlı topraklı ve dikenli yerlerden geçtim, şansıma lastiklerim patlamadı. İçimde bir his var dikenler benden korkunç bir şekilde intikamını alacak gibi geliyor. Hadi hayırlısı.

7-18-1

Orman içinde giden yol dönemeçten sonrası görünmüyor. Karşıma neler çıkacak belli değil. Bilinmeze doğru gidiyorum, bu daha heyecan verici.

7-20

Güçmen kızı Mavie’nin hikayesi

III

Yanık türküsünü duyan Bilge Urim Baba,
Oduncu Sencer’in yanına çöker, demir atından çıkardığı cezvesinde kahvesini yapar ikram eder.
– Diyesin derdini kızancık, türkünü ürekten sülersin yanık yanık. Bilirim ki dolaştırır durursun kervanı. Daglar aştık dereler geçtik çetrefilli yolları kat ettik, bilirim ki düner düner aynı yere celiriz. Uzaklaşmayız Cennet köyünden. Diyesin derdini, dolaştırmayasın bu ka demir atlıyı, Çeyiz toz toprak , güçmen celini Mavie perişan.
– Mavia benim sevdamdır Kosovali Bilge, biz kurduk birlikte hayalleri, kasap aldı akıttı paraları. Bilirim yoktur o ka para bende ama bilırım üregim doldukça taşar Mavie sevdamla. Süliyesin Kosovali Bilge nasıl verırım bu ka yanıkken sevdalimi el eline. Bu ka demiratlıyı sürün üstüme üldürün beni cürmesin bu cüzlerım….
Uzaklara baktı koyu kahvesini içen Kosovali Urim Bilge. İçtiği kahve kadar acıydı, dingediği hikaye.

Yol kıyısında oturmuş kahve içerken. Kahve takımları önümde.

7-20-1

Topladi Kosovali bilge Kumandan Aakan’ı ve kurmaylarını.
-Bir angi şey mi oldi? Neden topladın bizi anglamayz Kosovali?
– İsteym bişey sülema size. Bir angi şey olmuştur.
Kosovali Bilge Urim anlatır Sencer ile Mavie’nın sevdasını, ürekleri sızlar dingleyenlerin. Aakan kumandan kurmaylarına döner
– Süleyin yigitler bu durumda biz ne ederiz bir yanda emanet var bir yanda yanık sevda?
Faruk kararlıdır bakar Ayşe’ye :
– Biz sevdik kavuştuk pişman olmadık, üregımız tek atar, biz aşktan yanayız
Selda tutar elini Ayhan’ın
– Yolumuz sevda yoludur, biliriz aşik dilinden
Bıçkın Aykut ayağa fırlar:
– Tek başıma ordu olurum gene korurum bu aşikları. Yolu aşktan geçenlerin yılmaz bekçisiyiz
Gülayşe heyecanla
– U vakit süzümüz süzdür yolumuz birdır.

Demir Atlı Kervan, zengin çeyizi Sarozun dalgalarına bırakıp yula koyulur. Cennet çüyüne gelerek toplanırlar. Kasap Raci beklemektedir üfke ile. Kumandan Aakan ve kurmayları dikilir karşısına:
– O ka para döktüm size, emanet verdim. Siz ki içe sayarak geri dündünüz olsun aram gıram yıkılın karşımdan.
– Biz bu ka demir atlı senin parana degil ayırlı bir işe toplandık. Emanetine gözümüz gibi baktık, lakin… diyerek dikildi karşına Aakan Kumandan.
– Lakin nedir korkaklar? Er bir taraftan toplandınız bu ka demir atli ne işe yaradınız süleyin?
– Attırmayın Arnavutun kafasini! Bizim yolumuz cünül yolidir? Bileymisin kari diye aldığın Mavie’nın cünli çimdedir. Dükeysin paranı alaysın kızı. Bileymisin isteymidir seni!
Diye cürledi Urim Bilge.
Cünüle cünül vermiş bütün demiratlilar bi agızdan kaskları havada: “ Biz uzun yollardan celdık, yetmedi dagları aştık, zirveleri cürdük, derelere indık çiktık, emanete zarar cetirmedik. Ama cürdük ki Güçmen Kızı Mavie ve Oduncu Sencer’in aşklari Yüce daglar kadar büyük, güğü delen ağaçlar kadar yeşildir. Bundan büledir ki biz demir atlilar her yıl bu vakit Cennet Çüyünde buluşacak Güçmen Kızı Mavie ve Oduncu Sencer’in aşkını yad edecek Rumeli aşk türküleri ilen kutlayacagız. Şimdi bu Cennet Küyünden ayrılacagız lakin Mavie ve Sencer’in aşki bizim aşkimizdir , daglarda bıraktıgımız ayak ve teker izlerimiz aşkın izidir….”

O cün bu cündür Keşan’da demir atlilar her yıl toplanır, daglari dulanır Mavie ve Sencer’in aşkına…

Esma Eser Açıkgöz…2013

mavie-3 by urimbaba

Kahve cezvem 4 kişilik olduğundan şanslı olanlardan ilk önce Masalcı Esma, ardından Selim geliyor. Şehnaz Başaran Karabulut ve Betül Gezen kahvemi maalesef içemiyor. Kahveyi içerken Afyon Başmakçı’dan masalcı Esma bacı bize Güçmen Kızı Mavie’nin masalını anlatıyor bize güzel sesi ile. Masalı o kadar güzel anlatıyor ki zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Bütün bisikletçiler bizi geçiyor, böylece grubun gerisinde kaldık.  Kahve takımları önünde bağdaş kurup otururken bizi resim çekiyorlar. Betül, kadın bisikletçi, kafasında kask var. ben, Esma ve Selim kahve içerken.

7-20-2

Orman yolu yol değil sanki, cennette bisiklet sürüyorum. Nedense buradan ayrılmak istemiyorum. Keyifle, etrafıma bakarak, düşük tempoda ilerliyorum. Bol bol temiz havayı ciğerlerime sonuna kadar çekiyorum. Aklıma 18 yıl demir çelik fabrikasında soluduğum zehirli gazlar geliyor. O zamanlarda sigara içiyordum. Fabrikada bazen deli poyraz esince ortam o kadar duman ve toz oluyordu ki sigara dumanı daha temizdi inanın. Bununla beraber 30 kusur yıl boyunca sigara da içtim. Bisiklete başlamam sigaradan kurtulmama neden oldu. 5 yıl oldu sigarayı bırakalı, umarım bisiklete binip sigara içen arkadaşlarım bir an önce sigarayı bırakırlar.  Ve böyle ormanda bol bol bisiklete binip ciğerlerini temizlerler. Böyle yerde bisiklete binilmez mi?

7-21

Her ne kadar orman yolundan ayrılmak istemesem de bir süre sonra Koru dağından düzlüğe, tarlalara varıyorum. Burada tarlalar yemyeşil, İzmir deki gibi tarlalar sarı değil. Yeşil tarlanın ardı çam ormanı.

7-22

Burada Ayçiçeği tarlaları bile yeşil, hala sarı taç yaprakları duruyor.

7-24

Her bir saz dalı uzandığında gökyüzüne, her bir saz dalı gördüğünde bu gözler; dile gelip dolanır İrem’in kadife sesinden dökülen nadide dizeleri. Dizeler dile gelir de tınısı geri mi kalır.

Islık olur, söz olur, şarkı olur…

Sazlıklardan havalanır ördekler, kanat sesleri karışır boşluğa ve Yolcu, ıslak, yorgun ama tutkuludur.

Tutkusu yoldur, yolda olmaktır. Yolun boyundaki sazlıkların arasından geçerken böyle düşer sözcükler aklına, aklından diline ve kaleme. Bir ıslık oluvermiştir, si bemol.

Yol devam eder, Yolcu akar gider, yolunda, sazlıkların arasında…

Hakan EŞME / Kavak Kumulu

Sazlıklar arasından Ayçiçeği tarlası. Sazların ucunda sopa gibi çiçeği çıkmış.

7-26

Konvoyun en gerisindeyiz, ama acelemiz yok. Yolda bol bol resimler çekerek ilerliyorum. Haliyle benim de resimlerimi çekenler de olmuyor değil. Bisikletimi sürerken arkada Ayçiçeği tarlası resme giriyor.

7-24-1

Çantamda daima kahve içmem için gerekli edevat bulunur. 4 kişilik bir cezve, 4 adet porselen fincan, kendi yapımım ispirto ocağım, 1,5 litre mavi ispirto, şeker, kaşık ve su bulunur. Su kenarı, güzel bir manzaralı yer yada canım çektiğinde hemen dururum. Kahve takımımı çıkarıp 4 kişilik kahve hazırlayıp ispirto ocağına sürer kahvemi üşenmeden pişiririm. Eh dere kenarı bulunca kahvemi pişiriyorum. Kahveyi pişirirken konvoyun en arkasından gelen orman aracı geliyor ve yanımızda duruyor. Bize burada durmayın yola devam etmemiz konusunda ikaz ediyor. Ben de kahvemizi içip peşinizden geliriz diyerek savmaya çalışıyorum ama ısrar ederek kalkıp yola devam etmemizi istiyorlar. Eee ne de olsa Arnavut’uz, inadım galip gelince mecburen orman aracı devam ediyor yoluna. Biz de kahvemizi keyifle içiyoruz. Daha önce kahvemi içemeyen Betül Gezen ve Şehnaz Başaran Karabulut kahvemi içecek. Kahve ocağı önümde, üzerinde cezvede kahve pişiyor. Dört tane fincan yerde. Arkada ilginç bir bisiklet var. Küçük tekerlekli, üçgen bir kadro, sele dik olan kadroya tutturulmuş. Bisikletim KUZ arkada park etmiş beni bekliyor sakince.

7-26-1

Sevgili yol arkadaşımla birlikte keyifle kahvelerimizi içiyoruz. Böyle uyumlu sakin ve nazik yol arkadaşım var keyfimizi kimse bozamaz. Güzel sohbet eşliğinde kahve içerek dostluğumuzu da pekiştiriyoruz. Resimde görünen sigara paketi bize ait değildir, büyük bir olasılıkla resmimizi çeken çeken arkadaşa aittir. Umarım en kısa zamanda sigarayı bırakır.

7-26-3

Kahveleri içip toplanıyorum. Yola çıktık, İstanbul’dan Gönül Akkurt arkadaşımla Şehnaz Başaran Karabulut’a poz veriyoruz birlikte.

7-26-4

Tarlaların arasında yolumuzu kaybetmemek için işaretleri takip ederek grubu kaybetmiyoruz. Kanalın betonuna bisiklet ve sola doğru işaretli ok işareti gideceğimiz yönü belirtmiş.

7-26-5

Öğle yemeği molasından sonra yola koyularak Keşan’a ulaşıyoruz. Altın parka varıp festivali böylece kazasız belasız bitirmiş olduk. Altınpark kenarında bizleri çekiyorlar bir poz.

7-27

Parkın içinde çadırımı kurup eşyalarımı çadırın içine yerleştiriyorum. Bahçe hortumu ile duş alıp kirlenmiş, tozlanmış bütün çamaşırlarımı ve çantalarımı bir güzel yıkayıp kurumak üzere ipe asıyorum. Ben ve birkaç arkadaş bu gece burada kalıp yarın yolumuza devam edeceğim.

İzmir’den festivallerin gülü Timukan Karaca tüm samimiyetinle gülerek poz veriyor.

7-28

Festivale katılan diğer bisikletçilerin çoğu ile vedalaşıp onları uğurluyorum. Kalan bir kaç kişi ile sohbet ederek çay içiyoruz. Birlikte geçirdiğimiz 3 günün hatıralarını konuşup anılarda yaşıyoruz.

Ayraboludan sevimli çift Sema Güvendağ Karabulut  eşi Ayhan Karabulut, Alper Kaçar ve yol arkadaşım Burcu ile tur sonu yorgunluk çaylarımızı içerek sohbet ediyoruz hep birlikte.

7-29

Keşan DOÇEK ekibi ile başta Başkan Hakan Eşme olmak üzere, Faruk Eker, Haluk Akalın, Nail Özkan, Mert Akpınarca, Mahmut Aksu, Aykut Celep  ve gülüşüyle, tatlı sohbetiyle tur boyunca güzel resimler çeken sevgili Kızçe Ayşegül Gökalp’a bu güzel festival için kendilerine teşekkürlerimi sunarım. Çok iyi organize olarak 3 gün boyunca Kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği boyunca bizlere doyurucu yemekler sundular. Akşamları, hoş sohbetleri ile eğlence ile bizleri coşturarak festivale renk katarak gönüllerimize taht kurdular. Hepsine kendi adıma çok teşekkür ederim. Keşanlılar iyi ki sizleri tanıdım, harikasınız…

Bu arada Orhan Şentürk ile tanışıyorum, Karadeniz uşağı. Kendisi Edirne’ye gidecek yol arkadaşı arıyor, bu vesile ile tanışıyoruz. Ertesi gün birlikte yola çıkacağımız için yolculuk için plan yapıyoruz birlikte.

Akşam yemeğinden sonra  otobüs ile İzmir’e gidecek arkadaşları garaja hep birlikte götürüyoruz. Marmaris’ten Fırat Okutucu arabasıyla Esma’nın bisikletini ve diğer bagaj çantalarını garaja getiriyor. Ben,  Burcu, Ömer Uz, Tuğba Dağlar bisikletlerimizle garaja geliyoruz.  Burcu, Ömer, Tuğba  İzmir yolcusu. Masalcı Esma Denizli’ye gidecek. Burcu’ya bizimle tura devam etmesini söylüyorum ama babasın la buluşacağını söyleyerek teklifimi kabul etmiyor. Garajda otobüsün gelmesini beklerken birer çay içip, sohbet ederek zaman geçiriyoruz. Otobüs terminale gelince beklenen an geliyor ve 4 adet bisikleti otobüsün bagajına nasıl sığdıracağımıza geliyor sıra. Muavin ve şofer ile kısa bir tartışma yaşadıktan sonra tabi ki biz galip geliyoruz. Ömer ile bagajda 4 bisiklete yer açıp bisikletleri bir güzel yerleştirerek rahat bir nefes alıyoruz. Ne de olsa biletleri alırken bisikleti bagaja konulacağını arkadaşlar belirtmişler biletlerine. Haliyle otobüsün hareket saati biraz gecikiyor. Burcu ile birlikte yaptığımız 7 günlük turumuzda gayet uyumlu, sakin, hiç bir olumsuzluğa meydan vermeden, beni ve beraber yol yaptığımız arkadaşları hiç üzmeden ve gerçek bir yol arkadaşı, dost olduğu için kendisine teşekkür edip İzmir’de buluşma dileği ile vedalaşıyorum. Masalcı Esma ile başka bir turda buluşup yeni masallarını dinlemek üzere vedalaşıyorum. Ömer ve Tuğba ile vedalaşarak hepsini otobüse bindirerek arkalarından su dökerek uğurluyorum. Otobüs gittikten sonra park alanına gelerek çadırıma girip dinlenmek üzere yatıyorum.

Aşağıdaki resim DOÇEK ekibinin hazırladığı rotayı gösteriyor.

Bu yazıdaki bazı resimler diğer arkadaşlara aittir.

1236444_10201352344202917_1091643509_n

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 42 Kilometre civarı.
Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc