Etiket arşivi: hakan sevin

Bahar Turu Diğer Günler

29 – 30 – 31 Mart – 1 Nisan 2022

Köyceğiz – Göcek – Fethiye

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Erik rakısını kim daha çok içecek diye

Kadehleri ardı ardına içerek

Arnavut kaldırımında naralar atıp yalpalayacaktık

Ardından boza iyi gider diyerek bozacıda soluğu alacaktık.

Çarşıda kafede oturup kahve içecektik sevdiğimle

Yüzüne doyasıya bakarak

Uzun, çok uzun yıllar

Neredeyse yarım asır…

Urim Baba’CAN Ağustos 2015

 

Öne çıkmış olan görsel, sığla ormanı içinde devrilmiş sığla ağacı. Kökü toprakla dolu.

DSCN4066

Gün erken başlıyor, kaçırmamak gerek diye henüz Güneş doğmadan kalktım. Güzel bir güne başlamak için iyi uyumak gerek. Artık iyice alıştım her yerde uyumaya, ister çadırda, ormanın içinde. İster yumuşak bir yatakta uyuyayım, fark etmez, her zaman rahat uyur ve dinç kalkarım. Sabahları serin oluyor, üzerime kalın deri ceketimi giyip balkona yerleştim. Sabah kahvesini Güneş doğarken içmek gerek. Köyceğiz’in suları güzeldir, her yerden fışkırır. Şişedeki suyu tazeliyorum çeşmeden. Kahvemi Köyceğiz suyu ile pişiriyorum. Evdekiler henüz uyanmadı daha, o yüzden kahveyi tek başıma içiyorum.

Cam saksı üzeri cam piramit içinde çiçekler masanın üzerinde kahve fincanı ile birlikte. Arkada sığla ormanı.

IMG_20220329_080056

Ev halkı uyanıyor sonunda, ev halkı dediğim Tuğba ve Cüneyt. Evin mutfağında ne nerede, çayı nerede demlediklerini bilmediğimden hiç karıştırmadım. Cüneyt kalkınca çayı demliyor, birlikte kahvaltıyı yapıyoruz. Cüneyt küçük tostlardan ikişer tane yapıyor kahvaltı için. Benim hazır kaynamış yumurtaları da tüketiyoruz bu arada. Kahvaltıdan sonra, işe başlamadan önce kirli çamaşırları yıkamam gerek diyerek bahçede poşet çamaşır makinesinde terli olan çamaşırları yıkayacağım. Siyah poşetin içine çamaşırları atıyorum. Biraz da deterjan, bahçe hortumu ile yeteri kadar su dolduruyorum. Yerde bahçe hortumu ve içi çamaşır dolu siyah poşet.

IMG_20220329_104251

Çamaşırlar  ve su hazır olunca çamaşır makinesini kaldırıp çalkalamaya başlıyorum. Böyle 5 dakika kadar çalkaladım. Benim çamaşır makinem kısa süreli programda çalışıyor. Hem pratik hem çabuk yıkıyor. Cüneyt beni poşet çamaşır makinesini çalkalarken çekiyor.

IMG_20220329_104324

Deterjanlı yıkama bitince  iki kez daha su ile durulayıp çamaşırları çıkararak suyunu sıkıyorum. Kuruması için de çamaşırları çamaşırlığa asıp kurumaya bıraktım. Tuğba’nı öğrencileri var. Öğrencilere dans kursu veriyor, o yüzden erkenden gitti. Zalım ev sahibi de beni boş oturtmuyor. Bahçe bellenecek, illa ki çalışacaksın deyip bel küreğini elime veriyor. Boğaz tokluğuna çalıştırıyor. Neyse iki kişi kısa sürede son kalan yeri belliyoruz. Yıllarca bakılmadığı için toprak sertleşip ayrık otları sarmış. Biraz zorlasa da bitiriyoruz bel işini. Cüneyt beni bel küreği ile bahçeyi bellerken çekiyor. Elimde sarı iş eldiveni var.

IMG_20220329_112258

Bel işi biraz yordu, bir süre dinleniyoruz. Bu günü Cüneyt ile birlikte zaman geçireceğim. Ne yapalım diye karar vermeye çalışırken fazla uzak olmayan bir yerden tavus kuşunun sesini duyuyorum. Cüneyt’e soruyorum nerede bu tavus kuşu diye. Cüneyt te bana ormanın içinde her halde diye cevap veriyor. Ben de buralarda serbest yaşayamaz tavus kuşları diye cevap veriyorum. O zaman hadi ormanı biraz gezip tavus kuşlarını bulalım teklifinde bulundum.

Yanıma fotoğraf makinemi alıp ormanın içine dalıyoruz. Sığla ormanında sadece sığla ağaçları ve ağaçlara tutunup büyüyen sarmaşık bitkileri var. Diğer bitki çeşitleri barınamıyor ormanın içinde. Sığla ağaçlarının gövdeleri ve gövdelere tutunan sarmaşıklar.

DSCN4053

Tavus sesi kuvvetli ve uzaklardan bile duyulabiliyor. Sık sık sesi gelince nerede olduklarını bulduk. Ormanın dibindeki bir evin arka bahçesinde kümesin içindeki tavus kuşlarını bulduk sonunda. Yakınlaştırıp tavus kuşunu kümesin içinde çekiyorum.

DSCN4055

Sığla ormanı tam bir bataklık örneği. Gerçi batma tehlikesi yok ama her tarafta küçük su akıntıları görmek olası. Sular, az eğimli yerde küçük dereler halinde sakince akıyor Köyceğiz gölüne doğru.

DSCN4056

Su akıntısını yerden çekiyorum. Akıntı belli belirsiz.

DSCN4057

Ormanda büyüyen sığla ağaçları belli bir kalınlığa gelince güçlü fırtınalara dayanamayıp ya devriliyor, ya da gövdesinin ortasından kırılıyor. Tıpkı yarım gövdesi kalmış bu sığla ağacı gibi.

DSCN4058

Sığla ormanı içinde bir tek yaşayan bitki sarmaşık. Hani tarzan ormanda sarmaşıklara tutunup atlıyor ya aynısı burada da var. Sarmaşık ağacın en yüksek yerine kadar tırmanmış. Ben de tarzan gibi sarmaşık demetine tutunup sallanayım dedim. Ağırlığımı taşımayıp yukarılardan koptu. Sarmaşık kurumuş, neyse ki kopan sarmaşık hala yukarılarda bağlı ki kafamıza düşmedi. Cüneyt beni sarmaşıkla beraber çekiyor.

DSCN4061

İşte sarmaşıklar, gövdeleri 10 – 12 santim kadar kalınlıkta. Yerden çıkıp yana doğru gittikten sonra tutunacak bir ağaç bulunca yukarıya doğru kendini çekerek yükselmiş.

DSCN4062

Sığla ağaçları sık ve kimi yerde ince gövdeli. Güneşe ulaşmak için boylarını çok uzatması gerek. Tahminime göre 15 metreden fazla var. Sarmaşıklar da öyle. İşin ilginç yanı sarmaşığın birisi yaklaşık 8 metre ötedeki ağaca nasıl atlayıp tutunmuş. İki ağaç arasında ve yüksekte köprü olup birleştirmiş. Sığla ağaçları daha yeni yaprak açmaya başlamış.

DSCN4063

Sular her yerde akıp duruyor. Ayaklarımız çamura, suya batırmadan yürümek güç.

DSCN4064

Uzun yıllar önce devrilmiş bir sığla ağacından geriye kalan kalın kütük.

DSCN4065

Bir hafta önceki fırtınada devrilen sığla ağacı yere yatmış durumda. Daha kökündeki topraklar duruyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN4066

Sığla ağaçlarının gövdesinde kabuklar belli bir yere kadar sıyrılmış. Bu sıyrık yerden akan sıvıları topluyorlar.

DSCN4067

Orman içindeki su birikintilerinde, akan küçük derelerde canlılar var. Onlardan biri su kaplumbağası. Bizi görünce durup bakmaya başladı. Biz de durduk ve resmini çekiyorum.

DSCN4069

Su kaplumbağasını ürkütmeden optik zoom ile yakınlaştırıp su üstündeki kafasını çekiyorum bir poz.

DSCN4070

Sığla ormanı içinden sulara, çamurlara batmadan çıkıp eve geldik. Cüneyt komşudan el arabasını almıştı bahçeden çıkan otları ormanın içine dökmek için. Ama el arabasının tekerleği dağınık. Mil yatağındaki ince sac yırtılmış. Cüneyt’e hadi tekerleği yapalım çarşıdaki demircide deyince o da yapalım dedi. Tekerleği söktük. Benim bisikletimin bagajına sıkıca bağlayıp yola çıktık. Köyceğiz içindeki dondurmacıya gittik ama sezon açılmadığı için dondurmacı kapalıydı. Cüneyt’e burayı iyice belle. Köyceğiz’de yiyebileceğin en güzel dondurma burada bulabilirsin. Sonda Hakan Sevin’in evine gittik. Hakan İstanbul’da şu an. Evde kimse yok, içeri girmedik zaten. Yakında olan çarşıdaki sıcak demirci dükkanına gittik. Burada tekerleği kaynak yapıp yürür hale getirecektik. Demirci ustasına tekerleği gösterip neler yapabiliriz deyince usta tekerleği alıp inceledi. Bize; “Bu tekerlek adam olmaz, sacı çok ince ve kaynak tutmaz. Siz en iyisi sanayiye gidin, orada hurdacıda çıkma tekerlek bulabilirsiniz” diye söyledi. Tamam deyip sanayiye doğru gitmeye başladık. Köyceğiz çayı üstünden geçerken köprüden çay yatağını çekiyorum. Çay hızlı akmasın diye bentler yapılmış bir çok. Çay yatağı da çok geniş. Akan çay bentlerden aşağı dökülüyor.

DSCN4072

Sanayideki hurdacıyı bulduk. Bize gerekli olan el arabası tekerleğini sorduk var mı diye. Adan ayağını kırmış kenarda bir yerde sandalyede oturuyor. Geçmiş olsun dileklerimizi söylüyoruz. Hurdacı bize yerini gösterip oralara bakmamızı söyleyince dediği yere bakmaya başladık. Ama gözüme istediğimiz bir tekerlek ilişmedi. Hurdacının yanına gelip; ” Bulamadık” deyince hurdacının elemanı; “Sizin aradığınız burada var” deyip elinde bir tekerlekle çıka geldi. Tam aradığımız tekerlekti. Hurdacıya” Bu tekerlek ne kadar?” deyince pazarlık başladı.

“100 Lira”

“50 Lira verelim” deyince ilk önce olmaz dese de

“Eskisini de size bırakacağız, 50 Liraya anlaşalım. Zaten yenisi 120 Lira” deyince Hurdacı olumlu cevap verdi. Hemen 50 Lirayı verip tekerleği alıp eve geldik. El arabasına taktım, Şimdi el arabası yalpa yapmadan düzgünce gidiyor.

Akşam yemeğimizi yerken yanımda taşıdığım şarap şişesini çıkardım. Birer bardak içiyoruz şaraptan. Gerçekten şarabın tadı nefis ve içimi de güzel. Tadı damağımızda kaldı ama elimizde olan bu kadar. Bununla yetinip tadı damağımızda kalsın deyip kadehleri tokuşturduk.

Dalamanda oturan Zehra ve Tarkan çifti benim geldiğimi duyunca oturmaya geldiler. İlk önce kahve yapıyorum, birlikte muhabbet ederek içtik, ardından çay demledik. Muhabbet geceye kadar sürdü. Cüneyt uzun boylu olunca beşimizi birden uzun kolu ile elçek resim çekiyor. Tarkan, Tuğba, Zehra ve ben kanepede oturmuş durumda. Cüneyt kendinle birlikte çekiyor.

WhatsApp Image 2022-03-31 at 20.02.59

Ertesi sabah yine erkenden uyandım ve balkonda yerimi aldım sabahın seherinde. Güneş doğarken kahvem hazır. Masada kahve fincanı, içi köpüklü kahve dolu. Masada logolu rüzgarlık ve cam kavanoz duruyor. Güneş sığla ağaçları arasından doğmuş, ışıklarını saçıyor.

DSCN4074

Kahvemi içerken en korkak kuşlardan olan alakarga ormanın kıyısında bir direğe konmuş halde görünce içeriden fotoğraf makinesini alıp gelesiye kadar hayvan beni beklemeden uçup gitti. Ben de konduğu direği yakınlaştırıp boş olarak çekiyorum. Sığla ağacının kalın gövdesi yeşil yosunlarla kaplı. Bu yosunlar kuzey yönünde.

DSCN4073

Hazır fotoğraf makinasını elime almışken ormanın derinliklerini çekeyim deyip optik zoom ile daldım ormanın içine. Güneş ışıkları az miktarda ormanın içine girse de derinliklerdeki yaprakları yeni açmaya başlamış sığla dallarını çekiyorum. Sığla ağaçlarının kalın gövdeleri, gövdeye tutunan sarmaşıklar ve Güneş vurmuş dallar.

DSCN4075

Balkonda otururken ürkek ve korkak alakarganın bir o yana, bir bu yana uçtuğunu görünce takip etmeye başladım. En sonunda bana poz vermeye karar vermiş olmalı ki henüz tomurcuk halinde olan bir ağaca kondu ve pozunu verdi. Ben de iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Alakarga kuşların en ürkeği, nedeni ise diğer akrabası olan kuzgun ve kargalara benzemiyor olması. Ayrıca tüylerinin rengi bambaşka. Başının tepesinde ve gözlerinin altındaki yanak kısmı siyah, gövdesi gri. Esas bu kuşu güzelleştiren kanatlarındaki mavilik. Kanadının dış kısmında, küçük bir alan masmavi bir renk. Bu renk o kadar güzel dokunmuş az beyaz renkle ki görmeye doyamazsın. Bana özel poz veren alakargaya teşekkür ederim kendini gösterdiği için. Şanslıyım demek ki. Yoksa her zaman böyle resmini çekmek neredeyse olanaksız. Alakarganın kanatlarının diğer yanı ve kuyruğu siyah. Normal kargalarla bir tek bu siyah yerler benziyor. O da az miktardan

DSCN4077

Bu gün mahalle çocuğu, arkadaşım Mehmet Ertekin’e ziyarete gideceğim. Cüneyt’in soyadı da Ertekin. Bir Ertekin’den diğer Ertekin’e gideceğim. İkisi de akraba değil, sadece soyadı aynı. Bu tura çıkmamın esas amacı Mehmet’e gelmek. Çünkü yapacağım kano hakkında bazı fikir alış – verişinde bulunmam gerek. Mehmet’in Göcek marinada ve Dalaman’da tekne ve yat yapım atölyesi var. Kano yapımında kullanacağım malzemelerin bir kısmını da o verecek. Hem tekne yapımında uzman olur kendisi.

Telefon ile Mehmet’i arıyorum sana nasıl gelebilirim diye. Mehmet te bana; “Neredesin, olduğun yerde baba konum at gelip seni alayım” dedi. Ben de; “Gelmene gerek yok, minibüs ile gelirim” desem de ısrar edip beni Köyceğiz’e kadar gelip aldı arabası ile. İlk önce Göcek’teki atölyesine gittik. Marina içindeki yazıhanesine uğradık. Orada sekreteri ile bazı işlerini hallettikten sonra koca bir yata götürdü. Üzeri tamamen örtülü koca yat içine girdik. Yat süper lüks bir yat olacağı bir çok yatak odası ve geniş bir salonunun olmasından belli. Marina içinde bir yere oturup kazandibi yiyelim dedik ama kazandibi kalmamış. Onun yerine muhallebi yemeğe karar verdik. Masadaki menüde fiyatlara bakınca bir fincan kahvenin 28 Lira olduğunu görünce şaşırmadım. Böyle lüks yatların olduğu marinada kahveyi benim gibi beleş veremezsin.

Yatın içini şöyle bir gezdik, çalışan işçilere bir kaç yerin nasıl yapılacağını tarif ettikten sonra kendi teknesine gittik. Tekne marinada kıyıya bağlı. İçine girip oturduk. Teknede her şey var. Bu tekneyi satıp kendisine daha büyük bir teknenin geleceğini söyledi. Göcek’ten geri dönüp Dalaman’daki atölyesine geldik. Burada da büyük yat kalıpları ve yaptığı tekneler var. Elemanları çalışıyor vızır vızır. Akşam olmadan Mehmet’in eşi Şirin’i kursa gittiği yerden alıp eve geldik. Şirin halı dokuma kursuna gidiyor hobi olarak. Kendisi de kilim dokumuş, koridora sermiş bile.

Mehmet Ortaca da oturuyor. Çatı katında dubleks bir dairesi var. Şirin bize fırında kefal pişirdi. Kefal da iri bir balık. Balkonda yemeğimizi yiyoruz. Ardından kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirdim. Mehmet’in Sabri isminde bir oğlu var. Ortaokul son sınıfta, seneye liseye gidecek. Mehmet Sabri’yi denizcilik lisesine gönderecek. Sabri babası ile İzmir’e geldiği bir zaman bahçemde kahve pişirip içirmiştim. Bu Sabri’nin hayatında içtiği ilk Türk kahvesi. Hala unutamamış ve o günden sonra içtiği ikinci kahve olduğunu söylüyor. Şirin iki mahalle çocuğu ile birlikte balkonda oturmuş, ben kahve pişirirken çekiyor.

WhatsApp Image 2022-03-30 at 19.21.05

Ertesi gün Mehmet beni Göcek girişinde arabası ile bırakıyor. Amacım Fethiye’ye gitmek. Bu gün arkadaşım Filize gideceğim. Minibüs erken kalkmış olmalı ki yaklaşık 45 dakika bekledim gelmesini. Başka minibüsler buradan yolcu almıyorlar. Minibüs beklediğim benzin istasyonundan kalktı sonunda. İlk olarak Köyceğiz tarafına doğru gitti, Tünellerden geri dönüp kalktığımız yere gelip şehir içine girerek yolcuları topladı. Böylece bir süre sonra Fethiye içine geldik. Filiz bana nerede ineceğimi söylemişti. Minibüs sürücüsü beni söylediğim yerde indirdi. Filiz’in attığı konuma göre biraz yürüdüm ve evini buldum navigasyon haritası ile. Eve gelmeden önce Filiz’e hediyelik bir eşya alıyorum. İlk defa evine gideceğim.

Filiz ile epeydir görüşmemiştim, kendisi resim Öğretmeni. Emekli olunca Fethiye’ye yerleşti, Tuğba ve Cüneyt ile birlikte. Tuğba Fethiye’den sıkılmış, o yüzden Köyceğiz’e taşınmaya karar vermiş. Filiz bahçeli bir evin zemin katında, küçük bir dairede oturuyor. Buralarda balık ucuz ve bol olmalı ki Filiz de fırında balık pişirmiş. Balık ta nefis olmuş. Birlikte muhabbet ederek yiyoruz öğle yemeğini. Yemekten sonra ne gider, tabi ki kahve. Hemen sırt çantasında taşıdığım kahve takımlarını çıkarıp sehpa üzerinde kahve pişiriyorum. Filiz beni kahve pişirirken çekiyor salonun ortasında.

WhatsApp Image 2022-03-31 at 18.32.24

Filiz ile bir süre zaman geçirdikten sonra vedalaşıyorum. Geldiğim yoldan yürüyerek durağa gelince minibüsün geldiğini gördüm. Bir süre koşup minibüs gelmeden durağa gelip bindim. Bu kez hiç beklemedim. Köyceğiz girişinde iniyorum. Yürüyerek Tuğba’nın evine doğru giderken evin birinde babası ile oturan küçük bir çocuk el sallayıp “Dede, dede” diye seslendi. Ben de ona el sallıyorum. Ne güzel bir çocuk hiç tanımadığı birisine, bana “Dede” diye el sallaması. Çok hoşuma gitti. Umarım torunlarım olur ve bana dede diye seslenirler. Umutla bekliyorum.

Tam eve yaklaşmıştım ki Tuğba ve Cüneyt balkonda oturduklarını gördüm. Yanlarında birisi vardı; kel kafalı. Hemen tanıdım, bizim Gürel gelmiş, balkonda oturuyorlar. Çaktırmadan Gürel’i tam telefonla arayacaktım ki gürel beni görünce el sallayarak “Urim Baba” diye seslendi. Gürel ile daha önceden konuşurken bu yörede bisikletle geçeceğini söylemişti. Ben unutmuşum. Gürel’i görünce aklıma geldi. Birlikte tur yapacağı arkadaşlarla buluşacak burada.

Yemekten önce aperatif olarak şarap içiyoruz kadehleri kaldırarak balkonda. Tuğba bizi elçek ile çekiyor.

WhatsApp Image 2022-03-31 at 18.04.11

Akşam Hakan Sevin beni aradı, Köyceğiz’e geldiğini bildirince sabah kahvaltıyı birlikte yapalım diye söyledim. Sabah erkenden kalkıp ilk önce kahvemi içiyorum. Ardından eşyaları toplayıp çantalara yerleştirip bisiklete yükledim. Gürel de kalkıyor, o da hazırlığını yapıp yola çıkmaya hazır. Ev sahipleri olan Tuğba ile Cüneyt’i uyandırıp vedalaşıyoruz. Beni evlerinde misafir ettikleri için çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız. Gürel ile birlikte evden ayrılıp merkeze geldik. Bakkaldan yumurta, fırından da taze ekmek alıp Hakan’ın evine geldik. Hakan da çayı çoktan demlemişti bile. Balkonda nefis bir kahvaltı yapıyoruz. Tam kahvaltıyı bitirdik ki Gürel’i arkadaşları arkadaşları arıyor telefonla. Gürel hemen bisikletine binip gitti. Ona iyi turlar diledim giderken.

Hakan ilginç bir adam. Nereden bulduysa sığla ağacının kütüğünü, getirip balkona bırakmış. Hakan da bir süredir evinde yoktu. Haliyle kütük bile Hakan’ı beklemekten ağaç olacak neredeyse. Kütük her ne kadar kesilip buraya geldiyse de bahar ayında yaprak açan sığla ağaçları gibi filiz verip yaprak açmaya başlamış. Kütük 35 santim boyunda, 30 santim kalınlıkta ve hala yaşadığını, yaşamaya tutunduğunun canlı kanıtı.

Yeşermiş kütüğü yakından çekiyorum.

IMG_20220401_082830

İzmir’e dönüş için biletimi almıştım dünden. Hakan ile vedalaşıp otogara geldim. otobüsün gelmesine daha var. Otobüsü beklerken serçelerin cıvıldaşarak uçup kırlangıçların yuvasına girdiklerini görünce fotoğraf makinesini çıkarıp kırlangıç yuvasını işgal eden serçeleri yakından çektim.

DSCN4080

Kırlangıçlar yuvayı terk etmiş, ya da bir şekilde dönmemiş olacak ki boş kalan yuvalara serçeler sahiplenmiş. Diğer yuvadaki serçeyi de çekiyorum.

DSCN4081

Daha önceden çantaları bisikletten indirmiştim. Ön tekerleği de söküp hazır halde beklerken otobüs yanaştı. Otobüsün muavini bana bisikleti bagaja yatır deyince yatırıyorum. Şöfer de bunu görünce benden bagaj ve bisiklet için bilet almamı söyledi. Neden diye sorunca eşyaların çok, böyle alamam deyince yeni bir bilet aldım. Yazıhanedeki kıza bisiklet diye söylesem de bagaj bileti ve 6 numaralı koltuk bileti kesti. Otobüsün bagajında bisikletim KUZ ve çantaları çekiyorum. Şimdiye kadar hep kamil koç firması ile seyahat ettim ve hiç sorun çıkmadan bisikletimden para almadılar. Bu ilk defa başıma geldi. (Eve dönünce firmaya şikayet ettim ama fazladan ödediğim ücreti geri vermediler. Bir daha asla bisiklet düşmanı kamil koç ile seyahat etmeyeceğim, bu böyle biline)

IMG_20220401_105911

Yolda muavin ikramlarda bulundu ama hiç bir şey kabul etmedim. Neme lazım, verdikleri sudan bile para isteyebilirler, kamil koç firmasını yabancı bir şirket satın almış. O yüzden bu firmayı asla kullanmayacağım. Bisikletçi arkadaşlarıma da binmemeleri konusunda uyaracağım. İzmir’e varınca hemen bisikletleri ve çantaları indirdim. Ön tekerleği yerine takıp çantaları yükledikten sonra bir süre araçların arasından dikkatlice giderek Alsancak’taki bisiklet yoluna vardım. Bisiklet yoluna çıkınca rahatladım ve ağır ağır pedala basarak İzmir’de olmanın, denizin keyfini çıkarıyorum yol boyunca. Göztepe iskelesine yaklaşınca bisikletim KUZ ve Göztepe iskeleti ile birlikte asma köprüyü çekiyorum. İskelede bir vapur bekliyor. Bisikletimin yanında hurma ağacının kalın gövdesi görünüyor.

DSCN4084

Sonunda evime kavuştum, insanın evi gibisi yok. Uzun süredir bisikletle bu kadar yol almamıştım. Biraz denge problemi olsa da dikkatli olarak bisikleti sürdüm. Her ne kadar planladığım gibi olmasa da esas amacımı gerçekleştirdim. Bu turda en çok ta tek başıma, yalnız olarak gerçekleştirmek oldu. İnsan bazen yalnız kalmalı, kendi halinde, kendini dinleyerek. Bu turda da ilham perileri beni yalnız bırakmadı. Kulağıma fısıldadıkları şiirleri, hikayeleri yazdım. Hala da yazıyorum kulağıma fısıldadıkça. Hayallerim olduğu sürece yeni yerler keşfedeceğim, büyümeden, çocukça.

Yeni yerler gördüm, dostlarımla zaman geçirdim, güzel muhabbetlerimiz oldu. Çocukluk arkadaşım Mehmet’ten kano yapımı için gerekli bilgiyi ve desteği aldım. Artık denizlere yelken açmanın zamanı geldi. Kısa sürede kanoyu yapmaya başlayacağım. Kanoyu da yaparken yapım aşamasını not edip ilerde sizlerle paylaşacağım. Bununla da bitmeyecek; Denizdeki maceraları ve denizi anlatacağım sizlere. Denizin maviliklerini. Bunlar hep hayallerim. “Hayal kurmayan büyür, hayal kuran hep çocuk kalır ve hayatın tadına çocuklar varır”

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 17 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

8. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 4. Gün

23 Nisan 2029 Salı

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Urla İskele – Urla – Kuşçular Bademler – İnciraltı kent ormanı – Konak

 

Hepimiz bir yerlerdeydik
Başka bir yere geldik
Değişen dünyanın sürecinde
Karanlık bir sudan geldik

Ruhi Su

 

Öne çıkmış olan görsel, 23 Nisan Çocuk bayramı kutlamaları. Bir masada kız ve erkek öğrenci oturmuş. Arkasında kızlar, erkekler alkışlıyor okul bahçesinde.

DSCN7376

Sabah erkenden kalktık, çadırları, eşyaları toplayıp kıytırığa yükledim. Buradaki kum denizinde pankartımızı bağlayacak ağaç pek yok. Bir tane okaliptus ağacının gövdesine bağlayıp diğer taraftan Sezer ipi çekip pankartı germiş oluyor. Hatıra çektirmek isteyenler resim çekiliyorlar. Olan baytar Sezer’e oluyor, kolları koptu germekten. Pankartta “Az bilinen antik kentler turu Hatırası, #abakheryerde #abakseninlegüzel” yazıyor. Bisiklete binmiş kadın ve erkek resmi, sadece başları delik. Burada başları çıkarıp resim çekiliyoruz.  Bisikletler taş tekerlekli ve kadrosu kemikten. Ortada sütunlu tapınak var

DSCN7317

Kahvaltıdan önce kahvemi pişiriyorum, yanımda bacanağım var. Birlikte resim çekildik. Bacanağım çömelmiş, ben sandalyemde oturmuşum.

DSCN7319

Kahvaltıyı birlikte yaptık. Ketring Ayşe son kez kahvaltıyı sundu ve takımları toplayıp Aliağa’ya döndüler. Biz de yola çıktık, bu gün 23 Nisan Çocuk bayramı. Bademler köy ilk okulunda kutlayacağız. O yüzden erkenden, fazla oyalanmadan okulda olmamız gerek. Urla’ya ana yoldan  değil de bahçeler arasından, trafiğin olmadığı yerden gideceğiz. En arkadan geldiğim için benden başka Enes ve Cem var. Bahçeler içinden geçen yeşil yolda bisiklete biniyorlar.

DSCN7325

İzmir – Çeşme yoluna çıkmaya çok az kaldı. Arkadaşlar benzinlikte bizi bekliyorlar. Aradan onları görüyorum. Cem ve Enes önümde gidiyorlar.

DSCN7327

Bizi bekleyenlerle buluştuktan sonra fazla zaman geçirmeden yola çıktık. Urla’nın içinden hızlıca geçip arka yola geçerek Bademler köyüne gideceğiz. Sarı çiçeklerin ardından yola çıkmış bisikletçiler giderken.

DSCN7328

Urla’nın arka mahallesinde üstü kapalı, önü açık çeşme var. Yaz kış üç borudan sürekli akar. Tamamen beyaz kireç vurulmuş çeşmeye.

DSCN7331

Üç borudan akan sular yalağa dökülüyor. Üç çeşmeyi sığacak şekilde çekiyorum.

DSCN7332

Tek çeşmeyi daha yakından çekiyorum. Dibi yosun tutmuş çeşmenin.

DSCN7333

Grubun arkasından ben de yola çıktım. Yol iniyor ve tekrar küçük bir yokuşu aşmak gerek. Epey arkalarda olduğumdan tüm bisikletçileri yokuşu çıkarken yakınlaştırıp çekiyorum. Beton direkler ve sarkan elektrik telleri de görüntüye girdi.

DSCN7334

Tepeye çıkınca manzara da güzelleşti. Urla, Karantina adası, İskele, Çeşmealtı ve adalar manzarayı oluşturuyor deniz ile birlikte.

DSCN7339

Düzlükte resim çektikten sonra Hakan fotoğraf makinesini alıp orada küçük bir sürüyü otlatan çobanı yakından çekiyor bir kaç poz. Kazak giymiş, üzerinde deri ceket, saçı sakalı kırlaşıp uzamış soluna doğru derin bakışları atıyor.

DSCN7342

Yüzü ve anlı kırışmış, şimdiye kadar neler yaşadığının derin izlerini oluşturmuş. Her kırışıklığın bir hikayesi olmalı ama çoban sessizliğini bozmadan her şeyi anlatıyor sanki. Ne şapkası var, ne güneş gözlüğü. Yüzü Güneşten yanmış gözlerini kısarak resim çeken Hakan’a bakıyor. Açık alınlı, kısa kır saçı sakalına karışmış, sigaradan sararmış bıyıkları ile dertlerini anlatamıyor bile.

DSCN7358

Fazla yüksek olmayan tepeleri aşıp Bademler köyünün içindeki okulun bahçesine geldik. Okul bahçesinde Öğrenciler ve Öğretmenler toplanmış bizleri dört gözle bekliyorlardı. En son ben geldikten sonra hemen törenlere başladı çocuklar. Geleneksel hale gelen Az bilinen antik kentler bisiklet turunun bir özelliği olan 23 Nisan çocuk bayramını çocuklarla birlikte, çocuklar gibi kutlamak. Her zaman olduğu gibi en küçüklerden başlıyor gösteriler. Ana okulundaki öğrenciler oyunlarını bizlere göstermeye başladı.

DSCN7360

Diğer öğrenciler kıyılarda toplaşmışlar gösteri yapanları izliyorlar yere oturmuş.

DSCN7361

Üç erkek öğrenci merdivenin basamağına oturmuş elinde Türk bayrağı ve Türk bayraklı tişört gitmiş halde izliyorlar.

DSCN7362

Sonra 1. sınıf öğrencileri çıktı sahneye. Kırmızı etek, beyaz uzun kollu tişört, önünde Atatürk resmi basılı oynuyorlar.

DSCN7364

Gösteriyi sunan biri kız, biri erkek öğrenci mikrofondan gösteri yapanları sunuyorlar.

DSCN7366

Karşı köşede ABAK bisikletçileri toplaşmışlar gösterileri izliyorlar. Çoğu oturmuş, bir kaç kişi ayakta. Solda kaide üstünde Atatürk büstü var.

DSCN7367

ABAK bisikletçilerini komple kareye sığdırıyorum.

DSCN7369

Erkek öğrenci şiir okuyor bizlere mikrofonla.

DSCN7370

Henüz 23 Nisan çocuk bayramını bilmeyen Güneş ilk defa bayrama katılıyor. Annesi Şeyma de yanında. Turkuaz mavi elbiseler giymişler ana -Oğul.

DSCN7371

Başka bir çocuk ta annesi Merve ile birlikte 23 Nisan çocuk bayramını kutluyor.

DSCN7373

Bu yıl çocuklu ailelerin tura katılmalarını sağladık daha çok, Bebekler olduğu kadar daha büyük çocuklar da var. Feyzan ve kızı yere oturmuş gösterileri izliyorlar.

DSCN7374

Öğrenciler Gelin ve Damat oyununu nikah masasına oturmuş olarak oynuyorlar.

DSCN7375

Gelin ve Damadın arkasında çocuklar da onlara alkış tutarak eşlik ediyorlar. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN7376

Şimdiye kadar tarih boyunca kurulmuş Türk devletlerinin bayrakları çocukların elinde bizlere tanıtıyorlar.

DSCN7382

Küçük öğrenciler toplanmış olarak 23 Nisan şiirini okuyorlar.

DSCN7388

Masal gibi küçük bir kız çocuğunun bayramı değil 23 Nisan ama ilk defa katılıyor annesi Senem ile. Masal elinde oyuncağı ile oynuyor.

DSCN7389

Sıra geldi ortaokul öğrencilerine. Ellerinde püsküllü toplarla oyun oynuyorlar.

DSCN7396

Sevimli Güneş’i başkasına verip yan yana oturuyor Şeyma ve Olcay. İkisini bir arada görmek zor.

DSCN7399

Ortaokula giden kız öğrenciler grup dansı yapıyorlar seyircilere.

DSCN7404

En son olarak ABAK bisikletçileri ile öğrenciler dans ediyorlar birlikte.

DSCN7406

Törenler, gösteriler, şiirler bitti, sıra geldi öğrencilerin hediyelerini vermeye. Hazırladığımız hediye torbalarını çocuklara ABAK bisikletçileri tek tek veriyorlar sırayla. Bir erkek öğrenci hediye torbasını almış.

DSCN7410

Ben de bir öğrenciye hediye torbasını verirken İlknur Sözündeduran çekiyor.

58383323_2131390343616681_3066955392098500608_n-1024x683

Sıranın sonuna kaçak olarak giren yaramaz çocuklar da var. Boyunu küçültmek için çömelerek giden Hakan sıranın sonunda. Boyunu küçültmeye gerek görmeyen bacanağım Selahattin de sırada hediye almaya çalışıyorlar. Elbette onlara vermiyoruz.

DSCN7509

Uzun süredir görmediğim, turda da işlerinden dolayı pek konuşamadığım Esra Alkan ile sohbet etme fırsatı doğuyor. Birlikte resim çekiliyoruz bisikletlerimize binmiş olarak.

DSCN7516

Bisikletim KUZ ve kıytırık yola çıkmaya hazır. Ben erkenden yola çıkacağım, o yüzden arkadaşlardan önce yola çıktım. Çünkü İnciraltı kent ormanından geçen ABAK katılımcılara kendi yerimde kahve pişirip ikram edeceğim. Erkenden gidip hazırlıklarımı yapmalıyım. Bisiklete binmiş yola çıktığım an.

58599148_2131380356951013_2658123820333793280_n-1024x683

Hakan ile birlikte yola çıktık, hızlıca İnciraltı kent ormanına vardık. Burada fotoğraf makinesini Hakan’a veriyorum. O da resim çekiyor kafasına göre. Ama güzel çekimleri var, bu işi biliyor. Zaten fotoğraf makinesini o vermişti. İnciraltı kent ormanı kıyıları kumluk ve sığ. Burada kum midyesi yetişiyor ve bu kum midyesini çıkarıp satanlar var. Balıkadam elbisesi giymiş midye çıkarıcıları, elinde kürek ve elekle akvades (kum midyesi) çıkarıyorlar. Deniz dibindeki kumları kürekle eleğin içine atarak eliyorlar kumları. Elekte akvadesler kalıyor. Bunları torbaya koyarak akşama kadar topluyorlar. Sonra alıcıya gidip tartarak satıyorlar ve iyi para kazanıyorlar. Bu akvadesleri İtalya’ya ihraç ediyorlar.

DSCN7521

İnciraltı kent ormanına girdik, burada eskiden balık çiftliği dalyan vardı, şimdilerde dalyanın büyük bir bölümü toprakla doldurulup ağaçlar dikilerek kent ormanı oluşturuldu. İzmir’de en büyük yeşil alan burası. Dalyan lagüne dönüştü. Deniz ile bağlantısı var iki kanaldan. Sular yükselince deniz içeri akıyor, alçalınca dışarı akıyor sürekli. Kanalların biri küçük, birisi büyük. İkisinde de köprü var. Büyük kanalın üzerine yapılan köprünün ismi Barış Manço köprüsü. Hakan Sevin beni bisikletin üzerinde köprüden aşağı inerken çekiyor. Köprünün iki yanında mavi boyalı korkuluk demirleri var.

DSCN7522

Lagün tarafı çok sığ, burada su kuşları gelip besleniyor. en önemli kuşlardan flamingo kuşları sürekli buraya gelip yemleniyor. Kanalın ağzında kamış olta ile balık avlayan birisi ayakta. Lagün üzerinde bazı yerler yosun ile kaplı. Karşıda Narlıdere dağları.

DSCN7563

Lagünün daimi sahipleri flamingo kuşları için cennet sayılır. Burada rüzgarın durumuna göre yer değiştiriyorlar. Uzun ayakları sayesinde sığ olan lagün içinde gezinerek yemlerini yiyorlar bütün gün. Uçmadıkları zaman tüylerinden dolayı beyaz görünüyor. Kanatlarını açıp uçmaya başlayınca tüm güzelliği ortaya çıkıyor. Kanat altı ve uç kısımları turuncu ve siyah tüyleri ortaya çıkıyor. Bu görsel anı yakalamak için uzunca beklemek gerek. Uçmaya başlayınca beklemeye değdiğini göreceksiniz. Bir flamingo kuşu uçuyor deniz üstünde. Geniş kanatlarını açmış deniz üstünde turuncu ve siyah renklerini gösteriyor. Diğer flamingo kuşları geziniyorlar uzun bacakları ile.

DSCN1859

Martılar denizlerin hakimi, her yerdeler ve hem denizi hem de karayı kontrol ediyorlar sürekli olarak. Bir martı çok yüksek olan aydınlatma direğindeki lambaya konmuş etrafı gözetliyor. Burada bir gerçeği söylemek istiyorum “Martılar telgraf tellerine konmaz” Nedeni ise perde ayaklı olmaları. İnce telleri kavrayacak pençeleri olmadığı için telgraf tellerine tutunamazlar. Düz olan zeminlere konarlar.

DSCN7569

Sonunda kahve yaptığım yer  olan Çakalburnu’na geldim. İnciraltı kent ormanında, denizin kıyısında, tam da burun ucunda kahvemi yapıyorum. 2015 Yılının Ekim ayından beri İzmir de olduğum zamanlarda her Cumartesi günü kahve etkinliği yapıyorum. Burada kahvenin duvarı yok, çatısı da yok. Açık alan, bir ılgın ağacının dibinde Urim Baba’nın kahvesi. Hani soruyorsunuz ya dükkan nerede? Dükkanı kime bıraktın? İşte dükkan burası, kimseye de bırakmıyorum. Ben neredeysem dükkan orada. İzmir de en uygun yerde arkadaşlarıma, dostlara, tanıdıklara, tanıdık olmayanlara, yoldan geçenlere muhabbet eşliğinde kahve pişirip ikram ediyorum. Hem kahve beleş, sadece fal bakılmıyor. Arkadaşım Emre Kanat tarafından dron kamera ile havadan çekilmiş kent ormanı, ağaçları, çimenleri ve yolları görünüyor. Evim da karşıki yamaçta, yani buraya 4 Kilometre yakınlıkta.

50946102_2292843507432462_6092584660414496768_o

Kendi yapımım olan kuş yuvasını ılgın ağacına bağladım. Belki bir kuş yuva yapabilir. Bu kuş yuvalarından çokça yaptım ve ormandaki ağaçlara astık arkadaşlarla birlikte. Çoğuna kuşlar yuva yaptığını gözlemledik ve her baharda yavrular yetiştiğini gördük.

IMG_20190727_152614

Arkeologların İnciraltı kent ormanında, Çakalburnu civarında yaptıkları kazılarda elde ettikleri tek bulgu bir tablet oldu. Yapılan incelemede bu tablet pişmiş topraktan yapıldığı, yapıldığı zaman ise M.Ö. 8.000 yıl dönemine ait bir çalışma olduğunu tahmin ediyorlar. Bunun kanıtı tabletteki sol üst köşesindeki işaretten anlaşıldığını söylüyorlar. İşaretin ortasındaki 8 küçük üçgen belirtiyor yapıldığı tarihi. Demek ki bir bilinmeyen dönemle karşı karşıyayız. Turumuzun adından anlaşılacağı gibi Az Bilinen Antik Kentler turuna uygun bir yerdeyiz. Buraya o yüzden Urim Baba’nın kahvesi adı verilmiş. Tablette Urim Baba’nın kahvesi logosu basılmış. Bisiklet tekerleği, siyah bir tüy, ucu beyaz ve kahve cezvesi.

IMG-20190621-WA0003

Ben Urim Baba’nın kahvesine gelip tezgahı açtıktan sonra ilk olarak Eczacı Demet geldi.

DSCN7570

İlk gelenlere kahve pişirip ikram ediyorum. Kahve içerken resim çekiliyoruz, kahve tezgahı olarak üzer düz olan mermer blok taşını kullanıyorum. Bisikletim KUZ ve kıytırık solda. Toplam 7 kişiyiz.

DSCN7571

Sonrasından tüm katılımcılar geldi, hepsine kahve pişirip ikram ettim. Kimseden para almadım, zaten kahve beleş. Kahve içerken her zaman olduğu gibi bol bol muhabbet edildi. Kahve değirmeni sürekli çalıştı, taze kahve çekildi. Kahve kokusu ormana yayıldı. Buradan İzmir de oturanlar evlerine dağıldı. Son kalanlarla birlikte Konak meydanındaki Saat Kulesinde turu bitiriyoruz.

Böylece bir turun ve tur yazısının sonuna geldik. Bu turdaki bir kaç yeri daha önceki yazılarımda yazıp paylaşmıştım. İlk defa Vapurla Foça dan Mordoğan’a vapur ile geçerek bir yenilik yaptık. Elimden geldiği kadar resim çekip sizlerle paylaştım. Her resimde görme engelli arkadaşlar için betimleme yaparak onların da dünyasına gezdiğim yerleri bir derece göstermeye çalıştım. Yeni turlarda görüşme dileği ile

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 49 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

8. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 3. Gün

22 Nisan 2019 Pazartesi

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Ildırı- Barbaros – Özbek – Çeşmealtı – Urla İskele

 

Hangi taşı kaldırsam
Anamla babam
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam
Ne güzel bir dünya bu

Ruhi Su

 

Öne çıkmış olan görsel, yeşil renkli çadırın içinden fışkıran aile mutluğu, Anne, Baba ve Çocuk gülümsüyorlar.

DSCN7110

Sabah erkenden uyanıp toparlanıyorum, bisikletim KUZ ve kıytırık yola çıkmaya hazır. Kahvaltıyı yapıp hızlıca antik kente çıkıyoruz. Hakan Sevin de beni takip ediyor. Köy sokaklarında, taş evlerin arasından yukarıya doğru yürüyoruz.

DSCN7113

Evlerin bahçelerinde limon ağaçları görüyorum, üstünde de bir sürü limon var. Sahibi henüz toplamamış, halbuki çiçek açma zamanı.

DSCN7114

Yukarıya çıkarken turdaki en yaşlı kişiyi görüyorum bankta oturmuş dinleniyor. Halit Gener bisiklete başladığından beri tanıdığım abimiz. Nedense kaskı eline almış sallıyor. Elinde de eldivenlerini giymiş. Bankta Çeşme belediyesi yazılmış.

DSCN7115

Eritrai Antik kentine çıktık, girişindeki tabelada ok işareti ile; Tiyatro, Agora, Akropol, Athena tapınağı, Matrone kilisesi yazılmış. Antik kenti yeşillikler kaplamış durumda.

DSCN7116

Antik kentin kalıntıları, mermer temel taşları.

DSCN7117

Ağaçların arasından giden dar bir geçitten tiyatroya doğru gidiyorum.

DSCN7118

Antik kentin düzlüğünde tarlada enginar ekilmiş, tam da başları olgunlaşmış durumda.

DSCN7119

Enginar tarlasının içinde kırmızı başlıklı kızı gördüm. Elinde fotoğraf makinesi enginarları yakından çekiyor. Nedense bu kız kaskını hep kafasında unutuyor.

DSCN7120

Enginar tarlasında kırmızı başlıklı kız olur da kırmızı gelincik çiçekleri olmaz mı? Olur tabi ki. Boyları kısa olup enginarların gölgesinde olsalar da yeşilliğe ayrı bir renk kattıkları kaçınılmaz.

DSCN7121

Mor çiçek açmış yaban otları da kıyıda kendini gösteriyor çekinmeden.

DSCN7122

Bahar ayının müjdecisi sayılan, Aşk fallarında yaprakları koparılsa da papatyalar açmaya devam ediyorlar. Mor çiçekler arasında papatya çiçekleri.

DSCN7123

Kırmızı rengi ile insanı adeta büyülüyor gelincik çiçeği.

DSCN7124

Tiyatro yamaca yapılmış doğal oturma yerleri bitkilerin örtüsü altında kalmış. Gerçi çoğu taşlar taşınıp götürülmüş, çok az taş kalmış.

DSCN7125

Sahnenin ortasındaki ağacın dibinde toplanmış arkadaşlar. Ben de yanlarına gidiyorum.

DSCN7126

Arkeolog Selen Kanat bir taşın üzerine çıkmış Eritrai hakkında bilgileri aktarıyor dinleyicilere.

DSCN7127

Sahnede  yontulmuş taşlar dizilmiş yan yana.

DSCN7129

Dinleyiciler arasında, annesinin yanına oturmuş bir kız çocuğu konuşulanlardan bir şey anlamıyor, kendi dünyasında.

DSCN7130

Selen Kanat gayet ciddi bir eda ile anlatmaya devam ediyor çıktığı taş üzerinde. Tanzer Kantık ta pür dikkat dinliyor anlatılanları.

DSCN7131

Mor çiçek açmış yabani otlar arasında resim çeken Hakan’ı yukarıya çıkan taş basamaklarının altında.

DSCN7132

Tiyatroda sağlam bir tek bu taş merdivenler kalmış, büyük bir olasılıkla kaçak kazı yapanlar ve köylüler rahat yukarı çıkıp inebilsinler diye sağlam bıraktıklarını tahmin ediyorum. Hatta eksik olan basamakları da küçük taşlarla örmüşler çimentolu harç ile.

DSCN7134

Tiyatronun en üst bölümüne çıktım. Aşağıda toplanmış dinleyicileri çekiyorum bir poz. Etraf yeşil ağaçlarla kaplı.

DSCN7135

Buradan uzaklardaki tarihi değirmenin yapısını da görüyorum. Yakınlaştırıp çekiyorum. Arkası masmavi deniz manzaralı.

DSCN7139

Tiyatrodan sonra patika devam ediyor. Buraya tabela konulmuş üç tane. Athena tapınağı, Matrone kilisesi. En altta da kırmızı zemine; Arkeolojik alanda ateş yakmak, piknik yapmak ve çadır kurmak, çöp atmak yasaktır ibareleri yazılmış. Bu yasakların yanına kaçak kazıları da yazsalardı daha iyi olur. Çünkü tüm antik kentlerde  resmi kazılardan çok kaçak kazılar yapılmakta ve sadece altın bulup zengin olma hayalleri karşısında dikkat etmeden tarihi kalıntılara büyük zarar vermekte ve yok etmekteler.

DSCN7140

Athena tapınağı görünürde yok, otların arasında kalmış bir kaç temel taşından başka. Bunun yakınında Matrone kilisesinin bir kaç duvarı ayakta duruyor. O da zamanla küçülüyor sanki. L biçiminde kalmış duvarda büyük bir niş var.

DSCN7142

Athena tapınağına ait temel kalıntıları otlar arasında neredeyse kaybolmuş.

DSCN7143

Kilisenin kalın duvarlarındaki kapı.

DSCN7147

Yuvarlak, küçük bir aydınlatma penceresi dört taş ile yapılmış. Yanlardaki iki taşın uç kıvrımlarında çıkıntılarla süslenmiş. Pencere deliğinden bakınca manzarada yeşil tarlalar ve dağlar görülüyor.

DSCN7152

Yukarısını merak eden iki kadın çıka geliyor.

DSCN7154

Athena tapınağının temel duvarı düzgün taşlardan örülmüş. Aşağıdan yukarıya doğru bir sıra ince taş, bir sıra kalın taşla örülmüş 7 sıra.

DSCN7155

Tabelada yazmasa da buradaki duvarda taşların pentagon şekli ile örülen duvar. Pentagon (beşgen) örülmesi nedeni ile Eritrai sarayının duvar kalıntısı olduğu kesin. Duvar taşları beşgen, ölçüsüz ama birbirine sıfır olarak yontuşmuş. Bu bir zenginin, ya da kralın sarayı olmalı.

DSCN7156

Yabani buğdaygillerin başakları arasında fışkıran kahverengi, tüylü bir çiçeğin tomurcuğu boy göstermeye başlamış.

DSCN7159

Bir gelincik çiçeğinin içinde bir böceği görünce resmini çekmeye çalıştım. Kameranın özelliklerini bilmediğimden bir türlü ne gelincik çiçeğini ne de içindeki böceği çekebildim. Makine çiçekte odaklanmıyor da daha arkadaki otların sapları netleşiyor. Kırmızı taç yaprakları içinde yeşil renkli osuruk böceği. Dibinde de siyah renkli erkek ve dişi organlar bulanık çıkmış.

DSCN7162

Yukarıdan aşağıdaki toplanmış bisikletçileri görüyorum park yerinde. Antik kente çıkmamış olanlar burada toplanmışlar. Otoparkın ötesinde papatya tarlası var. Köylülerin yol kıyısına kurdukları renkli pazar şemsiyeleri açık durumda. Gölgede ürünlerini satıyorlar yoldan geçenlere.

DSCN7163

Kıyıdaki en yüksek tepe olan antik kent uzaklardan görülüyor. Birisi de bir direkte Türk bayrağı dikmiş.

DSCN7164

Köy dışında giderek artan yapılaşma kıyı şeridini talan etmeye devam ediyorlar. Çirkin beton evler sahili neredeyse kaplamış durumda. Sahipleri yılda sadece bir kaç gün, ya da en fazla bir ay oturdukları yazlıklar ölü yatırım olarak sakin duruyor.

DSCN7165

Buradan oniki adalar dedikleri manzara görülüyor. Adalar düz ve yassı mavi denizin içinde.

DSCN7166

Demirlemiş bir balıkçı teknesi denizde.

DSCN7170

Aşağıya baktığımda yola çıkmışlar bile. Bir kişiyi yakınlaştırıp çekiyorum bisikleti sürerken.

DSCN7171

Kıyıya yakın küçük bir ada, adada maki çalılar, yeşil çimenler ve ucunda bir ağaç var sadece.

DSCN7173

Ağacı iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Yeşil çimenleri tam ucunda kayaların başladığı yerdeki ağaç sanki denize, rüzgara meydan okuyormuş gibi.

DSCN7174

İsmini bilmediğim bisikletçi kadını kayaya oturmuş olarak çekiyorum. Türk bayrağı rüzgarda dalgalanıyor deniz manzaralı.

DSCN7183

Antik kentten aşağı, köye indik. Köylü kadınların yaptığı bez bebeklerden Nazende’yi çekiyorum. Ayağında papuçları, çorapları, çiçek desenli elbisesi, baş örtüsü ve örgülü saçları.

DSCN7199

Arap bacı bez bebek, ismi  Çitlembik. Rengarenk eteği, kırmızı elbisesi, boyun bağı, başına bağladığı baş örtüsü ve halkalı küpeleri ile taş duvar kenarına oturtulmuş

DSCN7200

Aralarında da İsmet abi de var. Mavi spor ayakkabısı giymiş, kahverengi pantolonu, bir bacağını altına alarak oturmuş tahta sandalyeye. Kare desenli gömleğini giymiş, başında şapkası ile bıyıklı İsmet abi keyif çatıyor. Yanındaki taburede tepside kahve fincanları var.

DSCN7201

Bunun gibi bir çok bebek daha var yan yana konulmuş. Herhalde satıyorlar bez bebekleri.

DSCN7203

Resim çekme işini bitirip hızlıca aşağı inerek bisikletime biniyorum. En arkada kalanların peşinden gitmeye başladım. Deniz kıyısından sonra yokuş başlıyor, tırmanacağız biraz. Önümde Hakan ve yokuşu tırmananları çekiyorum.

DSCN7204

Yokuş başlayınca zorlanıp çıkamayanlar var. Kimisi bisikletten inmiş duruyor, kimi yürüyor, kimi de  S çizerek sertleşen yokuşu tırmanmaya çalışıyor.

DSCN7205

Yoldaki tek çeşme olan yerde duruyorum, sıkıştım ve tuvalete girdim. Tuvaletin içerisi karanlık, küçük penceresinden aydınlıkta kalan bisikletim KUZ ağacın gölgesinde dinlenirken çekiyorum. Çerçeve duvarların karanlık kısmı oluyor resmin.

DSCN7208

Çeşme bir evin yanında, borudan sürekli su akıyor. Su şişelerini dolduruyorum çeşmeden, sıcaklaşan havada biraz terledim. Kollarımı ve elimi yüzümü yıkıyorum bol su ile.

DSCN7209

Bu gittiğimiz rota Eurovelo bisiklet rotası. Tabelada Efes – Mimas bisiklet yolu, Pınar yazıyor. Tabela akan çeşmede olduğumuzu gösteriyor.

DSCN7210

Çeşmeden sonra sertleşen bir yokuşu çıkmaya başladık. Yol yukarıya doğru zig zak olarak çıkıyor, Sağımız zeytinlik, solumuz çam ormanı.

DSCN7211

Yokuşun ucunda dönemece yaklaşan bir bisikletçi ağır ağır pedal basıyor.

DSCN7213

Kısa sürede olmasa da tepeye yaklaştım. Üç bisikletçi tam yokuştan aşağı inerken yakalıyorum bir poz. Üçü de omuzun az aşağısına kadar görünüyor asfaltın ardında.

DSCN7217

Zirvede her zaman kayalıklar olur. Yağmur, erozyon, rüzgar burada fazla toprak biriktirmez. Kayalar ortada kalır yalnız olarak. Zirve böyle bir şey; Yalnızlık.

DSCN7218

Zirvede bir süre soluklanıyorum. Bundan sonra Barbaros köyüne kadar iniş ve düz olacak. Karşıda Kadıovacık köyü görünüyor.

DSCN7219

Kadıovacık köyünde mola vermeden geçiyoruz. Biraz daha gidince Barbaros köyü göründü uzaktan.

DSCN7221

Herkes gelmiş, en son ben geliyorum Barbaros köyüne. Bisikletler yol kıyısına park edilmiş durumda. Köy sokağında geziniyor arkadaşlar.

DSCN7222

Köy kahvesine yerleşmişler bile, herkes çay, soda, kahve içerek dinleniyor.

DSCN7224

Bizi araba ile takip eden Şeyma ve Güneş gelmişler. Güneş mavi kahve sandalyesine tutunmuş ayakta duruyor annesinin yanında. Başına güneş geçmesin diye mavi şapka takmış Güneş’e.

DSCN7225

Kahvede oturacak yer bulamayanlar kaldırıma, duvar dibine gölgede oturmuş dinleniyorlar.

DSCN7226

Kahvenin küçük sehpasının yanına Cem oturmuş, ayakta İlknur ve Tanzer poz veriyorlar çay içerken.

DSCN7230

Başkasının gözünden yansıyan başkası. Güneş gözlüğünün camı ayna gibi Hakan’ı yansıtıyor. Hakan sandalyede oturmuş poz veriyor sanki.

DSCN7231

Barbaros köyünde kumanyaları yedik, Herkes dinlendikten sonra yola çıktı. Manzara kahvesine çıkan yokuştan değil de küçük bir ovadan düzlükten giderek İzmir – Çeşme otobanını yanından gidiyoruz. Burada tarihi Tatar köprüsü var. Burada kahve molası vereceğiz. Saçlarım salınık halde Hakan benim makinem ile yakından çekiyor.

DSCN7241

Tatar köprüsünün üzerinde yere oturarak kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Hakan da beni çekiyor kahve ocağının üzerindeki cezve ile.

DSCN7253

Sonra Hakan da yanıma gelip oturdu. İkimiz beraber çekiliyoruz. Tepede rüzgar türbinleri dönüyor.

DSCN7255

Olcay da yanımızda, telefon ile konuşurken uzaklaşsa da ben yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN7256

Kahvemizi içtik, Hakan ve Gündüz’e köprü üstünde durmalarını söyleyip aşağıdaki yola geldim. Bisikletim KUZ ve Kıytırık ile köprüyü olduğu gibi çekiyorum.

DSCN7260

Hakan ve Gündüz bisikletleri elinde poz veriyorlar köprü üzerinde. Köprüde üç göz kemer var.

DSCN7262

İyice yakınlaştırıp tanınacak kadar yakınlaştırdım optik zoom ile. Hakan, Gündüz ve bisikletleri kafa kafaya vermiş.

DSCN7263

Resim çekildikten sonra bisiklete binip yola çıktılar. Bisikletin üstünde ilk önce Hakan’ı çekiyorum.

DSCN7268

Ardından Gündüz’ü çekiyorum.

DSCN7269

Otobanın altından geçerken tünelin içi karanlık, dışarısı aydınlık olunca Hakan ve Gündüz karanlık, önlerindeki çam ormanı aydınlık ve görünür durumda.

DSCN7271

Otobanın yanındaki toprak yoldan inmeye başladık dikkatli olarak. Yerde mıcırlar var ve tekerleği kaydırıyorlar. Birden bire keçi sürüsü çıktı önümüze. Mecburen kenara çekilesiye kadar bekledik.

DSCN7274

İki at ve yeni doğmuş bir tay otlakta otlanırken. Anne at simsiyah, tay açık kahverengi. Diğer at siyaha yakın kahverengi renginde. İleride iki katlı çiftlik evi.

DSCN7276

Biraz daha gittikten sonra kahverengi bir at, yeni doğmuş tay yerde yatıyor. Acaba bir şey mi oldu diye dikkatli bakınca tay yerde bir süre yatıp kalktı. Biz de yolumuza devam ettik.

DSCN7277

Grup bizden epey ileride ama neredeler bilemiyorum Peşlerinden gidiyoruz. Ana yola çıktık, Deniz kıyısındaki İskender köprüsünde durmayıp  Torasan yönüne saptık ana yoldan. Buradaki yol denizden yüksekliği 50 santimden ağağıda. Neredeyse denize sıfır dedikleri yerden bisiklet sürüyoruz. Gel – gitler de deniz yola kadar gelip uzaklaşıyor. Şimdiki durum deniz epey ileride. Yer kumluk ve çamur.

DSCN7278

Özbek köyüne doğru düz yoldan gidiyoruz. En arkada kalan üç kişiyiz. Hakan, Gündüz ve ben.

DSCN7280

Düz yoldan giderken akan küçük bir dereye yaklaşınca birden bire deniz tarafından gelip yolun altından, dere yatağından geçen masmavi, yaldır yaldır, parlak mavi arı kuşu önümüzden geçti. Ben ve Hakan bisikletin üzerinden arı kuşunun uçup gitmesini izledik sadece. Her şey bir anda olup bitti. Masmavi arı kuşu acelesi varmış gibi bize bir resmini çekecek fırsat vermedi. İşte o derede sular akıyor usul usul. Başlarında çilli horoz ve 7 tavuk hiç bir şey olmamış gibi yemleniyorlar dere kıyısında. Derenin bir kısmında otlar coşmuş, yemyeşil.

DSCN7281

Özbek köyüne geldik, burada grup geçip gitmiş bile. Özbek köyünün geçmişi epey eskilere dayanıyor. Buradaki iki aynalı çeşme taştan yontulup yapılmış. Osmanlıca harflerle aynasına yazılar yazılmış. Haliyle Osmanlıca bilmediğimden anlamıyorum ne yazdıklarını. Çeşme var ama akan bir musluk yada boru yok maalesef. bir de güzelim taşları beyaz kireç ile tamamen boyamışlar.

DSCN7282

Hakan köy sokağında bisiklet sürerken.

DSCN7283

Tipik bir köy evi, yeşil kapısı ve yeşil panjuru olan ev tek katlı. Kiremitlerin yarısı eski oval kiremit, diğer yarısı yeni tip kiremitle kaplı. Tuğladan örülmüş bacası iki kiremit ile piramit olarak kapatılmış yağmur girmesin diye. Duvarlar beyaz kireç vurulmuş.

DSCN7284

Caminin bahçesinde bilmem kaç asırlık servi ağacı zamana karşı direniyor. Üst kısmındaki kalın dallarının çoğu kurumuş, yanlardan yeni dallar yeşerip açmış.

DSCN7285

Gövdenin yarısı yukarıya kadar kuru olan servi ağacı yine de yeni sürgünlerinden yaşamaya tutunmuş. Yeni sürgün dediğime bakmayın, kim bilir kaç yıl olmuştur çıkalı. Dalların kalınlığından belli. Asırlardır yaşamasına rağmen hala kozalak vermeye devam ediyor.

DSCN7290

Özbek köyünden kestirme yoldan Çeşmealtı’na gideceğiz. Biraz yokuş olsa da çıkmayı başardık ve zirvedeyiz. Zirvede rüzgarlıkları giyiyoruz inmeden önce.

DSCN7294

Zirveden Urla karantina adası ve İzmir’e doğru  olan evler, Güzelbahçe tarafları ve Narlıdere üstünde olan ikiz tepeler dağı görünüyor. Karantina adasına bağlı taş döşeli bir yoldan geçiliyor.

DSCN7299

Hızlıca inişe geçtik, Çeşmealtı yazlık evleri görünüyor daha düzlüğe gelmeden. Denize çıkıntı yapmış bir adacık karaya bağlantılı. Daha ileride adalar var.

DSCN7310

Urla İskele de kum denizine geldik akşam olmadan. Burada kamp yapacağız bu akşam. Olcay önceden gelmiş, Güneş’i salıncağa bindirmiş sallıyor. Olcay ile konuşuyorum, biz geldik herkes geldi mi diye soruyorum. O da herkesin geldiğini bildiriyor.

DSCN7312

Kendime uygun bir yerde çadırımı kurup yerleşiyorum. Akşam yemeğini birlikte yedikten sonra henüz havaların sıcak olmadığı bir zamanda olduğumuzdan kapalı bir yerde toplaştık. Çay içerek içimizi ısıtan muhabbetlerle zaman geçiriyoruz. Akşam geç olmadan gidip yatıyorum çadırıma.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 65 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

8. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 2. Gün

21 Nisan 2019 Pazar

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Foça – Karaburun – Balıklıova – Ildırı

 

Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben, öldüren benden

Ruhi Su

 

Öne çıkmış olan görsel. Üç kişi bisikleti sürerken birbirine kolları omuzlarda tutuşmuş halde.

DSCN7077

Gece biraz serin olsa da rahat bir uyku uyudum sayılır. Her zamanki gibi erkenden kalkıp eşyaları ve çadırı toplayıp kıytırığa yükledim.  İlk işim fotoğraf makinemi boynuma asmak oldu. Bazen umulmadık manzaralar çıkıyor karşıma. Havada pek rüzgar yok, ortalık sakin. Yelkenli tekne denizde yelkeni açık olarak demirlemiş.

DSCN7005

Sabah kahvaltısını birlikte yaptık, Herkesin çadırlarını toplayıp hazır hale gelmesi için uyarıları yaptıktan sonra vapur hareket saatine kadar Foça kalesini gezmek için yola çıktık. Foça’da mendirekli liman yok, gerek te duyulmamış, çünkü doğal bir liman durumunda. Bu yüzden denizden gelecek dalgalar olmayınca yelkenli yatlar kıyıda bağlanıp demirlemiş.

DSCN7006

Foça belediyesi kordondaki gezinti yerine bir tekne koymuş. Hem yelkenli hem de birer düzineli kürekle gidebilen eski bir tekne. Tekne siyah boyalı tamamen ve yerde sabit duruyor. Kıyıya bağlı bir çok tekne de var. Sahiplerinin gelip binmesini bekliyorlar.

DSCN7007

Tarihi Foça kalesine geldik. Onarılmış kale surları yeni gibi duruyor. Sur kare biçiminde, burçları dört yanda. Kale duvarları yüksek, içerisi görünmüyor.

DSCN7009

Kale kapıları kemerli taşlarla yapılmış deniz tarafına.

DSCN7010

Yukarıda gördüğümüz kapılar toplam beş tane. Buraya Beşkapılar olarak isim verilmiş. Denizdeki kayıklar burada karaya çekilip tamir edilirmiş. Aynı zamanda kayıkhane olarak ta kullanılmış. Kapılardan içeri girip malzeme, erzak alımı yapılıyormuş zamanında. Beşkapıların olduğu yere tabela konulmuş, üzerinde;

Beşkapılar

Foça’nın bekçisi Beşkapılar

Önünden zümrüt bir derya akıyor

Gözünü dört açmak yetmemiş ona

Denize beş gözle bakıyor

Ataol Behramoğlu

Foça, Ağustos 2016

DSCN7011

Hakan elinde fotoğraf makinesi ile otu, boku, böceği çekerken ben de onu çekiyorum.

DSCN7013

Kalenin deniz tarafındaki burçları.

DSCN7014

Merve önünde kucaklıkta oğlu ile birlikte Mustafa Güven ile sohbet ederken deniz manzaralı çekiyorum.

DSCN7015

Arkeolog etrafında toplanıp Foça tarihini, kaleyi ve antik dönemi anlatıyor kale dışında, deniz kıyısında.

DSCN7016

Beşkapılardan birindin içinden resim çeken bir kadını resmediyorum. Kafasında kırmızı kaskı var, nedense çıkarmamış, çok seviyor olmalı kaskını.

DSCN7017

İçeri girip yüksek kale duvarını, burçları ve dibindeki Beşkapıları çekiyorum. Ortadaki kapı diğerlerinden daha geniş.

DSCN7018

Kapıların birisinin içinde eski bir top kaya blok üzerinde öylece duruyor.

DSCN7019

Görme engelli İso (İsmail) Kıyıda birisi ile konuşurken çekiyorum çaktırmadan.

DSCN7020

Deniz tarafındaki surların dibinde hendek kazılmış, Eskiden hendeği atlamak zordu, içerisi su ile doldurulup düşmanı bir derece tutuyor. İçinde çok az miktarda su birikintisi var.

DSCN7021

Kale dibinde beton dökülerek yürüme yolu yapılmış. Demir korkuluk sadece hendek tarafında. Deniz tarafında dolgu kayalıkları var.

DSCN7022

Foça’nın dağında, yamaçtaki orman içinde doğal kayalıklar fışkırmış. Sanki kale gibi yüksek kayalıkların bir tarafı düz. Buraya büyük bir direk konulmuş ve Türk bayrağı dalgalanıyor.

DSCN7023

Foça tipik bir balıkçı kasabası, şimdilerde balıkçılardan çok dışarıdan gelmiş ve yerleşmiş olanların ikişer, üçer katlı evleri sahil boyunca gidiyor. Bakalım nereye kadar talan edecekler güzelim kıyıyı.

DSCN7024

Kale sağlam kayaların üzerine kurulmuş. Denizin dibinde kocaman kaya kütlesi bunu belirtiyor.

DSCN7025

Uzaktan gördüğüm cami minaresini yakınlaştırıp çekiyorum. Çekmemin nedeni minarenin tarihi ve tamamen kesme taştan yapılması. Minarenin şerefesi demir korkulukla çevrelenmiş. Üstünde 6 penceresi, kubbesi ve üzerinde alem kondurulmuş. Alemin yanına da yıldırımı çeken paratoner takılmış.

DSCN7027

Kale içini geziyoruz, kazı çalışmaları hala devam ediyor. Kazıya İzmir büyükşehir belediyesi bünyesinde yapılmakta. Kazı alanı kafes çit teli ile çevrelenmiş.

DSCN7029

Kazı yapılan yer derin bir çukur.

DSCN7030

Kalenin içinde tek olarak kalmış çam ağacı zamana ve denize karşı direniyor.

DSCN7031

Çam ağacına doğru tek sıra yürüyen arkadaşları uzaktan çekiyorum.

DSCN7032

Çukurdaki kazı alanının ötesinde toplanan grup ve çukurda iri papatyalar açmış durumda.

DSCN7033

Kazı başkanı bizlere bilgilerini anlatıyor.

DSCN7035

Çakıl, kum, kaya da olsa bitkiler kendilerine yaşam alanları buluyor. Onlardan birisi iri papatya çiçeği. Bunun gibi bir çok bitki ve papatya seyrek olsa da alanı kaplamış.

DSCN7036

İki Selahattin, bir Mesut, üçünü bir çekiyorum.

DSCN7038

Saat 11:30 civarında Foça kalesini bitirip vapurun olduğu iskeleye geldik. Katılımcılar bisikletlerini vapura yerleştiriyorlar. Belediyenin Foça iskelesine yaz aylarında seferler düzenleniyor İzmir’den ve Karaburun’dan.

DSCN7039

ABAK gönüllülerinden İlknur bisikletinin üzerinde iken zafer işareti yapıyor eli ile.

DSCN7040

Herkes binip bisikletini vapura yerleştirdi.

DSCN7041

En son olarak ben vapura binmeden önce aşağıdan iskelede duranları çekiyorum bir poz.

DSCN7048

Bisikletimi içeri yerleştirdikten sonra  vapurun üst güvertesinden iskelede toplanmış ABAK turcularını topluca çekiyorum.

DSCN7046

İskelenin karşısındaki binanın terasından bizleri çeken kameraman ve fotoğrafçıları ben bir poz çekiyorum karşılık olarak.

DSCN7051

İskeledekiler vapura binmeye başladılar. Saat 12:00 de vapur hareket etti.

DSCN7052

Bisikletim KUZ elimi uzatabileceğim bir yere park ettim. Vapur hareket etti, kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım ikili koltuğa oturup. Bacanağım beni çekiyor kahve pişirirken. Ocak, cezve ve fincanlar yerde.

DSCN7053

Bacanağım yanımdan ayrılmıyor, kahve içecek illaki. Bizi çekenler var ne de olsa. Üst kata çıkan merdivenler yanımızda, bisikletler kenarda park etmiş, güvertede gezinenler var.

DSCN7056

Yaklaşık 27 Kilometrelik deniz yolculuğu 1 saat sürdü. Deniz bize izin verdi ve fazla dalgalı olmadan Mordoğan iskelesine vardık. Vapurdan indik, Çocuklar arkada bağlı olarak koltuklarına oturmuş hareket saatini beklerken bana bakıyorlar. Öndeki çocuğun ağzında kocaman su matarası var.

DSCN7057

İskelede toplanıp harekete geçince tüm katılımcıların videosunu çektim, videoyu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz. İyi seyirler.

https://youtu.be/Rz-znVkAtZ0

Yeşil bir ormanın içinde bisiklet sürmesi gibi yoktur Dünyada. Önümde kaybolan bir yol var ve ben kaybolmuşum sanki. Bazen öyle anlar olur ki kaybolduğunuzu hissedersiniz. Önümde, arkamda kimseler yok. Yeşil bir sessizlik içindeyim. Sadece kuş cıvıltılarına izin veriyor doğa. Ben de huzur içinde bisiklet sürüyorum gelecek kaygısı olmadan.

DSCN7060

Neyse yolu bildiğimden kaybolmadım. Yolda giderken bir de baktım haylaz çetesi yol kıyısında bir ağacın gölgesinde piknik masasına oturmuş kahve pişiriyorlar. Hep ben yapacak değilim ya, başkaları da kahve yapıyor. Ama benim gibi Türk kahvesi değil de filtre kahve pişiriyorlar. Beni davet ediyorlar ve davetlerine katılıp kendi tasım ile biraz filtre kahve içiyorum.

DSCN7063

Kahve molasını bitirip arkadaşları yola çıkardım. Derin bir deniz mavilikte pedal çeviriyoruz. Yol biraz yüksekte, deniz manzarası bisiklet sürmeye değer. Önümde iki kişi gidiyor, Mustafa ve evleneceği kadın Pınar ile dönemeci dönerken çekiyorum.

DSCN7065

Karaburun yarımadası bakir, el değmemiş hali yavaş yavaş bozulmaya başlamış bile. Deniz kıyısını takip eden yol hem dar hem de çokça dönemeçli olduğundan doğa bozguncuları bu yola pek girmek istemiyorlar. Yakın zamanda yapılan Çeşme yolu ile Mordoğan arasındaki yeni yol hem düz hem de geniş olması buralara daha çok arabanın girmesi demek. Araba girdi mi bakir olan yerler giderek yok olacak. Karşıdaki koyun yamacına yapılan yüzlerce ev gibi. Şimdiden kıyı şeridi yok olmaya başlamış bile.

DSCN7068

Yeni yoldan eski yola girerek daha sakin bir trafikte gitmeye başladık. Öğle zamanı da geldi de geçti bile, daha önce deniz kıyısındaki bir sitenin kafesi ile anlaşmıştık. Buraya girip öğle kumanyalarımızı yiyeceğiz. Ben en son geldiğimden arkadaşla çoktan çimenlere oturup kumanyalarını yemeğe başlamışlar bile. 6 Kişi oturmuş kumanyalarını yerken bana bakıyorlar.

DSCN7069

Kimisin yanında pratik koltuklarını taşıyor benim gibi. Hemen kurup oturmuşlar bile. Kimi yere uzanmış sosyal medya ile uğraşıyor.

DSCN7070

Bacanağım ve Mesut koltuklarına oturmuş dinleniyorlar.

DSCN7072

Grup grup küme halinde kumanyalarını yiyenleri çekiyorum.

DSCN7073

Kumanyaları yiyip dinlendikten sonra yola çıktık, Deniz tarafında bitik bir taş bina var. Yüksek duvarlı, çokça penceresi olan taş binanın çatısı yok. Ne olduğunu, ne amaçla kullanıldığını bilmiyorum, kaderine terkedilmiş olarak öylece duruyor.

DSCN7074

Dönemeçli sakin yollardan bisiklet sürerek geçiyoruz. Balıklıova’ya vardık. Burada çay ve un kurabiyesi molası verdik bir süre. İnsanları yola çıkarmak ne de zormuş. Dağınık oturanları yola çıkarıp peşlerinden ben de yola çıktım. Karaburun yarımadasının ortalarında en alçak yeri aşıp Ildırı yoluna saptık. Burada çam ormanları var ve en arkada kalmış olanları hafif yokuşa tırmanırken çekiyorum.

DSCN7075

Tam yokuşun başında resim çekerken bir da baktım arkadan gelen delifişek tayfası çıka geldi. Hem de birer elini omuzlarına atmış olarak gelirken bir poz yakalıyorum. Üç kişiler, kıyıdakiler birer eli, ortadaki iki eli yanlarındakinde değmiş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN7077

Bana pozlarını verdikten sonra sertleşen yokuşta normal olarak çıkmaya başladılar.

DSCN7080

Ildırı yol ayrımı denize gelmeden sola sapıyor. Biraz yokuş çıkınca denizi ara sıra görüyorum çalıların arasından.

DSCN7081

Şimdiki adı Akdağ, antik dönemdeki adı Mimas dağını çekiyorum. Karaburun yarımadasının en yüksek dağı. Denizde karaya yakın küçük bir adayı görüyorum.

DSCN7083

Adayı yakınlaştırıp çekiyorum, karşı kıyılara Gerence adı veriliyor. Bir zamanlarda çok çipura tutmuştuk kıyıdan.

DSCN7084

Bu da Mimas dağı, yani Ak dağ 1212 metre yüksekliğe sahiptir.

DSCN7085

Ildırı koyunda bir çok adacık var. Bunlar ıssız olarak koyda demirlemiş gemi gibi.

DSCN7086

Ekilmemiş tarla nadasa bırakılmış. Haliyle yabani otlar da tarlayı işgal etmiş. Bu tarlayı ise sarı çiçekli bir bitki tamamen kaplamış durumda. Sarı bir halı gibi.

DSCN7087

Havada martılar uçuyor, denizden içerideler. Havada uçarken yakalıyorum.

DSCN7089

Denizden yiyeceği balıktan umudu kesmiş martılar tarladaki böcekleri, solucanları yemek için gelmişler. İki martı tarlaya konmuş, sanki benim varlığımı hissetmişler, tedirgin bakıyorlar başını havaya kaldırıp.

DSCN7090

Ildırı da günü birlik olta balıkçı tekneleri var. Bir kaç arkadaş toplanıp tekneyi kiralıyorsun. Oltalarını, yemlerini alıp tekneye binerek balıkların olduğu yere götürüyor kaptan. Burada akşama kadar balık tutup stres atabiliyorsun. İşte o teknelerden birisi akşam üzeri balıktan dönüyor limana. Tekne adanın yanından geçerken.

DSCN7091

Yassı bir ada, tamamen rüzgarlara açık ve korumasız.

DSCN7092

Koyun rüzgarı eksik olmaz, rüzgar olunca da yel değirmenleri de olmalı. Eski bir yel değirmeni, değirmenin rüzgar kanatları ve çatısı yok.

DSCN7093

Ildırı köyü göründü, köy evleri, camisi tipik balıkçı kasabası. Daha uzakta düzgün, sıralı yapılmış çirkin sitelere hiç benzemiyor. Deniz kıyısında demirli tekneler var. Solda yüksek bir tepe görünüyor. Orası antik kentin bulunduğu Eritrai. Yarın antik kenti gezeceğiz.

DSCN7094

Uzakta olsam da fotoğraf makinem yakınlaştırıyor gördüğüm yerleri. Onlardan birisi Eritrai deki en yüksek yapı olan kilise kalıntıları. Sadece kilise görünüyor, diğer yapıları çalılar, ağaçlar kapatmış durumda.

DSCN7095

Eritrai tepesini tamamen görünecek şekilde çekiyorum. Kilise görünüyor tam tepede. Köy evleri tepenin yamacında.

DSCN7096

Köyün içine okul bahçesine geldik. Daha önce muhtar ile konuşup kamp için izin almıştık. Okulda eğitim yok maalesef diğer köylerdeki gibi. Benden önce geldikleri için kimisi çadırını çoktan kurmuş bahçedeki taş döşeli yolda çocuklarını gezdiriyor.

DSCN7097

Okul bahçesi denize yakın, rengarenk çadırlar da düz alana kurulmuş bir oba gibi.

DSCN7099

Henüz daha yeni yürümeye başlamış bir çocuğu yürüme antrenmanı yapan bir baba. Aferin babaya, kollarından tutmuş yürütüyor bir güzel.

DSCN7101

Selahattin Tavkaya beni görünce elini kaldırıp hoş geldin diye selamlıyor. Ben de karşılık veriyorum. Başındaki kaskı çıkarmayı unutmuş nedense.

DSCN7102

Eline megafonu alan Olcay kamptakilere anons geçiyor. Yemek saatinin yaklaştığını, yemeği köyün kahvesinde yiyeceğimizi belirtiyor. Ketring Ayşe Aliağa dan ta buralara bizi doyurmak için yemek getiriyor üşenmeden. Hem de sabah kahvaltısı dahil.

DSCN7103

Duygu da boş durmuyor, şimdiden çocuk yürütmesini öğreniyor. Güneş’i iki elinden tutmuş yürütürken çekiyorum. Güneş henüz yaşını doldurmamış, 1 hafta sonra 1 yaşına basacak 1 Mayıs’ta.

DSCN7104

Çadırı kurup eşyaları içine yerleştirdim. Sonrasında yemek için kahveye gittim. Tabldot usulü yemekleri gönüllüler dağıtıyor. Leziz yemekleri yiyoruz masalarda. Yemek olayı bittikten sonra havanın serin olması nedeni ile kahvedeki yerimizi bırakmıyoruz. Burada oturup şarkılar türküler çalıp söyleyeceğiz. Benim sazım, kabak kemane ve flüt Olcay’ın arabasında, kabak kemane ustası Özgür Tekeli ve Öğretmen olan usta flüt sanatçısı Burak Çardak. Saz ustasını da yanımda getirdim; Hakan Sevin. Bizlere saz çalacak. Akşam boyu türküler, şarkılar çaldılar biz söyledik hep birlikte.

ABAK Şarkıları videosu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

https://youtu.be/Az_Cf9_X2XU

Belli bir saate kadar şarkılar, türküler çalıp söyledikten sonra hep birlikte çadırlara gidip yattık.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 72 Kilometre civarı. 21 Kilometresi denizde, 51 Kilometresi karada.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc

Kayseri Festa 2200 1. Gün

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Tekir yaylası kamp alanı ve Koç dağına yürüyüş.

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

 

Küçük heyecanlara paydos
Çünkü rüzgarla aynı yaşdayım
Çünkü güneş kardeşim
Bir ırmakla şevişmekteyim

Ataol Behramoğlu

Öne çıkmış olan görsel, Hakan Sevin ve ben Koç dağında kayanın üzerinde oturmuş kahve içerken. Elimizde fincanlar, arkamızda Erciyes dağı.

20180725_143804

Merhaba sevgili okurlar, yeni bir yazı dizisi daha başlıyor. Eskişehir bisiklet festivalinde iyice tanıştığım ve beni Kayseri de Festa 2200 bisiklet festivaline davet eden Meliha Tekin telefonla aradı. Bana “Urim Baba festivale geliyorsun değil mi?” diye sorunca ben de “Elbette geleceğim”  diyerek nazik davetini kabul ettim. Zaten Kayseri’yi özlemiştim, 1982 – 83 yıllarında askerlik yapmıştım hava indirme tugayında. Gitmemek olmaz, gidip te görmemek hiç olmaz diyerek hazırlıklara başladım. Festivali düzenleyenlerden biri olan Aslı Azman da bana mesaj yazarak özellikle davet etti. Kayseri’ye otobüs biletini aldım. Hakan Sevin ile telefonla yaptığım görüşmede bana bir gün öncesinden Kayseri’ye gel dedi.

Hazırlıklarımı yaptım, yanıma alacakları ayarlayıp bisiklete yükledim ve hazırım Kayseri Festa 2200 macerasına. Otobüs hareket saati öğle zamanı olduğu için 2 saat öncesinden evden çıkıyorum. Yaklaşık 17 Km yol yaparak otogara geldim. Bisikletimin ön tekerleğini ve çantaları çıkardım. Bisikletim KUZ sorunsuzca otobüsün bagajına yerini aldı. Yaklaşık 14 saatlik bir yolculuktan sonra Kayseri’ye vardım. Otogara indim, bisikletin ön tekerleğini takıp hazır hale getirdim. Ardından Meliha Tekin’i telefonla aradım. Kayseri’de olduğumu, ne tarafa gideceğimi sordum. O da bekle, seni almaya geleceğiz diye söyleyince beklemeye başladım. Otogarın yeri değişmiş görmeyeli. Yeni ve modern otogar yapılmış. Meliha bir arkadaşı ile birlikte arabası ile geldi. Bisikleti taşıyıcıya yükledik ve 2200 metre rakımda olan Tekir yaylasına geldik.

Hakan benden önce kendi motoru ile gelip çadırını kurmuş bile. Ben de yanına çadırı kurdum. Zaman geçirmeden kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişiriyorum. Otobüste, koltukta pek rahat uyunmuyor, az biraz uyku sersemiyim. Yorgunluk kahvesi iyi gider. Kahveye festivale sponsor olan inşaat firmasının patronunu Erkut’u da davet ediyorum. Yanında iki elemanı ve bir arkadaş ta yanımızda olmak üzere toplam 6 kişi resim çekiliyoruz. Arkamızda Erciyes dağı, üzerinde bulutlar dolaşıyor. Az ileride otel binası. Erkut ayakta, diğerlerimiz yere oturmuş durumdayız.

DSCN4445

Festivali düzenleyenlerden Aslı Azman yanımıza geliyor. Tanışıyorum kendisi ile. Ona da kahve pişirip ikram ediyorum. Haliyle kahve pişirilince bitiyor, kahve bitince de kahve çekmek gerekiyor. Kahve çekme işini Hakan’a veriyorum. O da elinde değirmeni ile yanında Aslı Azman olduğu halde bana poz veriyor.

DSCN4447

Öğle yemeğini kayak merkezindeki lokantanın birinde yiyoruz. Sonra kampa döndük, ne yapalım diye kendimize sorarken Hakan hadi Koç dağına çıkalım dedi. Ben de olur diyerek Hakan’ın motoruna bindik. Toprak yoldan gidebildiğimiz kadar gittik. Motoru park edip yürümeye başladık. Yanımıza sadece kahve takımlarını ve fotoğraf makinelerini aldık. Elimde iyi makine olunca iyi resimler çekmek zorunda kaldığımı hissediyorum. Yürüdüğümüz yönde, Koç dağının tepelerinde kayalıkları yakınlaştırıp çekiyorum

DSCN4452

Yükseldikçe arkamda kalan Erciyes dağı da benimle birlikte yükseliyor sanki. Erciyes dağını ve üzerinde dolanan bulutları, yaz aylarında bile erimeyen buzulları çekiyorum. Dağın yüksekliği 3917 metre. Buradan muhteşem görünüyor Erciyes dağı.

DSCN4454

Hakan da elinde fotoğraf makinesi, resim çeke çeke geliyor arkamdan.

DSCN4455

İkiz tepe olan dağ arkada kalacak şekilde Hakan’ı daha da yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4456

Beyaz renkli gramafon çiçeğini yakından çekiyorum.

DSCN4457

Bu kadar yüksek rakımlarda papatya çiçekleri yeni açmış sanki.

DSCN4458

Erciyes dağının zirvesini iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Optik zoom 40 X, zirvedeki kayalıkları, buzulları pek net olmasa da biraz puslu görünüyor.

DSCN4459

Daha da yakınlaştırıp zirveyi parça parça çekiyorum.

DSCN4460

Zirvenin diğer yanı.

DSCN4461

Orta bölümü.

DSCN4462

Minare gibi iki sivri kaya yan yana.

DSCN4463

Zirvenin Güney tarafı.

DSCN4464

Hava parçalı bulutlu, bulutlar daha çok. Erciyes dağını, etekleri ile birlikte komple çekiyorum.

DSCN4465

Kuzey tarafındaki etek daha da uzun bir alana yayılmış.

DSCN4466

Çıktığımız Koç dağının zirvesi kayalık.

DSCN4467

Hakan önümde ağır adımlarla yukarıya doğru çıkıyor. Toprak yol da yukarılara doğru gidiyor.

DSCN4468

Küçük su birikintileri görüyorum, içindeki otlar biraz daha uzun çevredeki otlara göre.

DSCN4469

Papatyaların yanında çakır dikeni çıkmış, yakından dikenli yapraklarını ve henüz açmamış çiçek goncasını çekiyorum.

DSCN4471

Çakır dikeni arkasında eflatun renkli bir çiçek var ama kamera odaklamayı dikenli yapraklara yapınca dikenler net, çiçek bulanık çıktı.

DSCN4474

Neyse biraz daha optik zoom yapınca eflatun renkli çiçeği netleştirip çektim. Çiçek başlı başına harika bir görüntüsü var. Nedense dağdaki çiçekler daha güzel oluyorlar. Yüksek rakımlarda, geceleri dondurucu soğuklara dayanmak ve az bir zaman sıcak aylarında açarak kısa ömürlerinde en güzel giysilerini giyerek böcekleri toplamaları gerek. Çiçeklerin döllenmesini kısa sürede tamamlayıp gelecek yıl tekrar yetişip o muhtelem görünümlü çiçekler açarak soyunu devam ettirmeye çalışıyor.

DSCN4475

Kaynağı yukarılarda olan küçük bir dere kendine yatağını oluşturmuş, az da olsa çağlayarak akıyor.

DSCN4481

Etrafta yer sıçanı yuvalarını görüyorum. Bizler olunca yuvalarına kaçıp gizleniyorlar.

DSCN4483

Zirvede iri iri kayalar yan yana gelerek büyük bir küme oluşturmuşlar.

DSCN4484

Kayalıklar altta olmak üzere Erciyes dağını çekiyorum.

DSCN4485

Erciyes dağının geniş eteklerinde olan, Kayseri’ye yakın Ali dağının zirvesini çekiyorum yakınlaştırıp. Zirvesi iki tepeden oluşmuş.

DSCN4486

Bulunduğum yerden Kayseri şehri görünüyor. Dağın eteklerinde alçalan tepelerin zirveleri ile biraz yakınlaştırıp Kayseri şehrini çekiyorum ama binalar silik görünüyor.

DSCN4487

İyice yakınlaştırdığım halde havadaki duman sayesinde net görünmüyor Kayseri. Solda kayalık tepenin zirvesi.

DSCN4488

Henüz zirveye gelemedik bir türlü, zirveyi optik zoomla yaklaştırsam bile hala uzak. Zirvedeki kayalıklar yakınımda sanki.

DSCN4490

Yol yok, patika yok, kayaların arasında yürüyoruz. Kayalar irili ufaklı.

DSCN4491

Kayalık kümeye geldik, kimi kaya toprakla bütünleşmiş. Kimisi de üst üste binmiş, dağınık durumda.

DSCN4493

Bir kaya dikkatimi çekti, iri ve üzeri düz olan kaya enlemesine düzgün bir biçimde kesilmiş sanki.

DSCN4494

Kesik yeri yakından çekiyorum yandan. Sanki cetvelle çizilip makine ile kesilmiş gibi. Kayada liken bitkileri yapışıp yeşil desenler oluşturmuş.

DSCN4495

Yaprakları katır tırnağı, beyaza yakın pembe çiçekler açmış.

DSCN4498

Daha değişik bir bitki görüyorum, enginar gibi taç yaprakları olan bitki içi ve göbeği yeşil renkte. Taç yaprakları pembe, kızıla çalan bir renkte. Bitki yana doğru genişlemiş. Soğuk iklime göre yetişen bitki yassı, sanki üzerinden silindir geçmiş gibi. Adı sanı olmayan bitki çiçekleri irili ufaklı küme halinde, birbirine yakın yerde çıkmışlar.

DSCN4501

Başka bir bitkinin yaprakları tarak biçiminde küme oluşturmuş, çiçekleri görünmüyor.

DSCN4503

Kır çiçekleri nedense daha güzel görünüyor. Belki de kısa ömürlerinde en güzel giysilerini giymek zorunda olduklarındandır. Tıpkı resimde görünen sarı çiçekler gibi.

DSCN4504

Zirveye doğru çıktıkça ilginç kaya kütleleri görmeye başladım. Tıpkı önümdeki masa gibi kaya kütlesi gibi. Yerdeki kaya üzerinde tek parça başka kayanın kondurulması gibi. Üzerine çıkıp kahveyi burada pişirmeye karar verdik.

DSCN4505

Hafif eğimle fışkırıp çıkmış kaya parçaları.

DSCN4506

Ana kayadan kopmuş bağımsız kocaman kaya kütleleri.

DSCN4507

Tekir yaylasında bulunan Tekir göleti tamamen görünüyor Koç dağından. Buradan küçük görünse de dar ve uzun bir alana yayılmış.

DSCN4510

Erciyes dağı tüm muhteşemliği ile kendini gösteriyor. Sivri kayalıkları bazı yerlerde minareyi geçmiş. Zirvede hiç erimeyen karlı, buzlu yamaçları çok az güneş görmesi yüzünden hiç bir zaman erimiyor.

DSCN4512

Bölgenin en yüksek dağı olan Erciyes dağı zirvelerinin muhteşemliğine yakışan kuş ta kartaldan başkası olamaz. Kartal göklerin hakimi olarak yükseklerde uçarak avını arıyor. Dev kanatlarını açmış, kanat çırpmadan süzülüyor.

DSCN4513

Fotoğraf makinesi ile optik zoom çekimlerine pek alışamasam da güç bela kartalı yakından çekiyorum bir – iki poz. Kartalın arkasından kanatları açık durumda, kanat uçlarındaki tüyler yukarıya doğru kıvrık. Şimdiki uçakların kanatlarının uçları da tıpkı kartalın kanatlarının ucunu taklit etmişler. Demek ki doğanın bir bildiği var.

DSCN4514

Hazır yakından yakalamışken bir poz daha çekiyorum havada uçan kartalı.

DSCN4516

Buğdaygillerden olan uzun otlar yabani başakları rüzgarda hafiften salınım yapıyor.

DSCN4517

Yükseklerde olmak, etrafı iyi görmemize neden oluyor. Kayalıkların ardından aşağıya doğru olan eğimde tepeler, yaylalar göz alabildiğine izliyorum.

DSCN4518

40 X Optik zoomu sonuna kadar karlı buzlu Erciyes dağının buzullarını çekiyorum. Buzullar vadiden sanki dere akıyormuş gibi.

DSCN4521

Masa gibi üzeri düz olan kayanın üzerine çıktık güç bela. Sırt çantamdan kahve takımlarını çıkarıp cezveyi ocağa sürüyorum. Can Yücel şiirinde dediği gibi;

Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
Ocağımızı bucağımızı
Isıtamayacağımı!

Erciyes dağındaki karları, buzları ısıtıp eritemeyeceğimi ama bu güzellik, bu manzara karşısında kahveden başka ne içilebilir ki. Kayanın üstünde içi kahve dolu cezve, ocağın etrafında rüzgarlık, dört tane fincan. Manzara karlı Erciyes dağı.

 

 

DSCN4525

Kahve pişiyor, fincanlara dolduruyorum. Dört fincanı paylaşacağım Hakan ile, ikişer fincan içeceğiz. Kahve fincanı elimde uzatmışı Erciyes dağının o muhteşem görüntüsüne doğru bir poz çekiyorum.

20180725_143720_HDR

Bu kez elçek ile Hakan ve beni kahve fincanlarımız elimizde Erciyes dağı fonda çekiyorum pozumu. Bu resmi öne çıkmış olan görsel olarak seçiyorum.

20180725_143804

Kahve içerken ziyaretçilerimizin olduğunu fark ettik. Uzun süredir kahve pişirip içerken hareket etmeyince kertenkeleler tehlikenin geçtiğini fark edip kayaların arasından çıkarak Güneşten enerji toplamaya başladılar. Biz de fazla hareket etmeden dikkatlice kamerayı ayarlayıp yakından çekiyorum kertenkeleyi.

DSCN4529

Kayanın yarığında güneşlenen kertenkelenin dişisi de sadece uzun kuyruğu fark ediliyor resimde.

DSCN4532

Yarığın sonunda Güneşlenen diğer kertenkeleyi zuumlamaya çalıştım ama makine otomatik olarak odaklamayı kendi kafasına göre yapıyor. O yüzden net bir görüntü alamadım Sadece otlar ve kayaların ucu net görünüyor. Kertenkele bulanık bir siulet biçiminde.

DSCN4534

Buradan kap yaptığımız Tekir yaylası görünüyor. Yayladaki belediye çadırları dışında kendi çadırlarımızı da yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4539

Biraz daha yakınlaştırıp mavi çadırımı ve Hakan’ın turuncu çadırını çekiyorum. Bizden başka bir kaç çadır daha kurulmuş şimdilik. Bu gece ve yarın dolacağı kesin.

DSCN4540

Makinayı deniyorum, sürekli olarak etraftaki manzarayı izlerken çok uzaklarda koyun sürüsünü gördüm. İyice yakınlaştırıp çekiyorum koyunları. Yaylada yedikleri otlardan çok iyi süt çıkacağına eminim. Uzaktan fark edilmese de sürünün arasında siyah keçi ve bir tane siyah koyun olduğunu görüyorum.

DSCN4549

Muhteşem olan Erciyes dağı tüm azameti ve çekim gücü ile etrafındaki bulutları toplamaya  başladı ve bize tüm güzelliğini gösterdikten sonra birden bire zirvesi bulutlandı. Bulutlar toplanırken zirvede fır döndüklerini kameradan takip ediyorum. Erciyes dağına teşekkür ediyorum bize tüm güzelliğini gösterdiği için. Kendimi şanslı hissediyorum. Yaşamda bazı şeylerin en güzelini yaşamalı, nasıl olursa olsun. Daha ne isteyebilirim ki! Mutluyum gördüklerimden.

DSCN4550

Akşam olmadan aşağıya iniyoruz motorun yanına. Güneş batıya devrilince hava birden bire serinliyor ve yaylanın soğuğu başlıyor. Tüm canlılar yuvalarına çekildi bile. Biz de çadırlara dönmeliyiz bir an önce. Motora binip kamp alanın dönerken Hakan Sevin müzik çalardan yabancı bir parça çalarken kısa bir video çektim. Video bağlantısı aşağıda;

https://www.youtube.com/watch?v=trJsk48rXF4

Çadır kamp alanına geldik, Güneş batmak üzere, son ışıklarını salarken gecelerin Tanrıçası Koç dağının ardından ortaya çıktı; Ay.

DSCN4551

Ay tüm güzelliği ile gümüş bir tepsi gibi kendini gösterirken optik zoom ile iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Kraterleri, deniz gibi görünen koyu alanları ve parlak kayalardan daha çok yayılan ışıltıları görüyorum ekrandan.

DSCN4558

Böylece akşam oldu ve hava soğudu iyice. Kalın ne varsa üzerime giydim. Akşam yemeği, sohbet derken fazla geç olmadan çadırlara girip yastıyoruz ama üşümeye başlayınca belediyenin çadırına girip uyumaya çalıştık. Çadır büyük olunca biraz daha sıcak bizim çadırlara göre. Bizim gibi bir kaç kişi daha çadıra gelip yattı.

Evden otogara gidiş 17 Km civarı.

Haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Tekir yaylası – Koç dağı yürüyüşü 6.42 km

Powered by Wikiloc