Etiket arşivi: halil ibrahim

Eşpedal EGE Turu 6. Gün

11 Ağustos 2017 Cuma

Çandarlı

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır. )

 

Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
sen ülkemin yaz geceleri gibisin
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
beni unutma
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkan görsel, minderlere oturmuş Eşpedal ailesi. Çember olarak muhabbet ediyoruz, arkada, kırmızı, yeşil renklendirilmiş ağaçlar.

Yağmur yağmayacağından çadırın tentesini örtmedim. Tül perdeli çadırda uyudum bu gece. Hamak kurmak için uygun ağaç yok. Sabah erkenden uyanıyorum. Bu gün buradayız o yüzden tembellik hakkımı kullanıyorum sonuna kadar. Güneşin ilk ışıkları ile uyanıp kendimi dışarı attım. Her sabah olduğu gibi kahve keyfimi yapacağım ama kahve bitmiş kutumda. Değirmene kahve koyup çekmeye başladım. Beni kahve çekerken gören Rabia Özdilli yanıma gelerek kahve içmek isteyince hemen değirmeni ona verip “Hadi çek bakalım, öyle beleşe kahve yok”  dedim. Yeteri kadar kahve çekilince çekilen miktarı kutuya boşaltıp tekrar değirmeni çekmesi için Rabia’ya verdim. Cezveye dört kişilik kahve koyup ocağa sürüyorum.

Tentesiz çadırım, yanında turuncu sosis çanta duruyor. Mat yere serili, üzerinde bağdaş kurarak oturuyorum. Önümde kahve cezvesi ocağın üstünde pişerken çuval içinde su şişesi, fincan kutusu, kapağında bir fincan ve çakıl taşı yığınının üstüne oturmuş Rabia değirmeni çekerken.

Artık herkes uyandı, sabah kahvaltısı için Çandarlı da yazlığı olan Baattin Şimşek’in evine geldik. Kahvaltılık malzeme ve ekmek alıp bahçede kurduğumuz masalarda güle oynaya kahvaltımızı yapıyoruz. Kalabalık olduğumuz için iki gruba ayrıldık. Bir grup çardağın alındaki masalara oturdu.

Masalarda kahvaltı yapan Eşpedal katılımcıları. Ev sahibi Baattin çay işinle uğraşıyor. Çayı biten doldurması için ona veriyor. Hakan hazır bizi bir arada bulmuşken bu gün ve yarın yapacaklarımız hakkında nutuk çekmeye başladı.

Daha azınlıkta olan grup bahçedeki tek masaya oturup kahvaltısını yapıyor. Burada Emine, Merve, Baattin, Cem, ben ve Hüseyin oturmuş durumda mutluluğun resmini çekiliyoruz. Ne de olsa “Kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı” demiş şairimiz.

Kahvaltı bittikten sonra bulaşıkları yıkayıp ortalığı temizliyoruz. Bu arada pis su gideri tıkanınca alttaki tuvaletin zemin giderinden sular çıkmaya başladı. Artık kimse suyu kullanmasın dedik ve taşan suları temizledik. İşimiz bitince yanımıza Eşpedal derneğinde olan ama aramızda bisiklet sürmeyen ve yazlığı olan Suat Güler geliyor. Suat’ı tanımıyordum, burada tanışıyorum kendisi ile. Tanışırken dikkatimi çeken giydiği ayakkabılar oldu. Eldivende beş parmak var, bunun çorabını da yapmışlar, onu gördüm ama ayakkabısını ilk defa görüyorum. Beni şaşırtan da bu. Her parmak için bir çıkıntı var. Eldiven gibi ayağına giyiyorsun. On parmak birbirinden ayrılıp bağımsız olmuş. Ayakkabı siyah renkte, sadece parmaklarının üzerinde beyaz şeritler var. Bu ayakkabılarla nasıl koşulur acaba merak içindeyim. Sadece ayakkabı-diven’i çekiyorum Suat’ın ayakları ile.

Suat gelip aramıza katılınca görmeyenler için bisiklet bakımı çalışmasını yapmaya başladık. Sokakta demir mazgallarda mazot ile zincirin yağlarını temizlerken resimlerini çekiyorum. Gören tarif ediyor, görmeyen de parmakları ile dokunarak neyin nerede, nasıl bir şey olduğunu beynine yazıyor. Bisiklet temizliği ve bakımı nasıl yapılır dokunarak öğreniyor. Zincir, aktarıcılar nerede hepsini öğreniyor. Bu eğitim çok iyi oldu görmeyenler için. Ufukları genişledi desem yeridir.

Bu arada şimdiye kadar sürmediğim tandem bisikletini arkada kimse olmadan biniyorum. İlk defa kullanırken biraz zorlandım alışasıya kadar. Daha çok dönüşlerde zorlandım ama uzun olan tandem bisikleti çarçabuk öğreniyorum biraz binince. KUZ gibi olmasa da fazla zor değilmiş sürmek.

Tandem bisikletin arka tekerleği mazgal demirlerinde. İki kişi çömelip bisikletin bakımını yapıyor.

Cem Tabanlı da sözlü olarak bisikleti, parçalarını, vitesleri anlaşılır biçimde ağaçların gölgesinde anlatıyor.

Eğitim bittikten sonra bisikletlere binip Çandarlı kalesine geldik. Kaleyi ve çevresini gezerek hakkındaki gerekli bilgiyi paylaşıyoruz buraya ilk defa gelenlerle. Kale surları dibinde hep birlikte, kimimiz ayakta, kimimiz çimenlere oturarak 22 kişi resim çekiliyoruz.

Aynı pozu daha uzaktan kalenin burçları ile birlikte çekiyorum.

Tam Çandarlı kalesinden ayrılacakken Merve ve Emine pedala ilk basışlarında zinciri koptu. İki kadın o kadar güçlü basmışlar pedala zincir kopunca ayna kolun küçük dişlisine üç kez dolanmış. Ben yanlarında olduğum için hemen durdum, diğerleri gözden kayboldu bile. Emine’yi kenarda bir yere oturttuk. Takımları çıkarıp tornavida ve pense yardımı ile epey bir uğraşı sonucu zinciri dolandığı yerden çıkardım. Ardından zincir söküp takma aparatı ile zinciri birleştirip kullanır duruma getirdikten sonra Baattin’in evine geldik.

Öğle yemeği için bolca makarna pişirip yoğurtla karnınızı doyuruyoruz. Elbette kahve de içiyoruz sonrasında. Kahve sürekli çekiliyor değirmende çünkü sürekli bitiyor kutuda. Şimdiye kadar onlarca yıl kahve değirmeninde kahve çektim ama hiç aklıma gelmedi değirmenin kolunu kaç kere çevireceğiz diye. Saymak ta zor. Bu zinciri kıran biri çıktı karşıma; Hüseyin Alkan. Hüseyin Alkan, meraklı, girişken, araştırmacı. Ayrıca el futbolu, bolgol da oynuyor. Sportif birisi, bisiklete binmekten de hoşlanıyor. Ankara Eşpedal kurucularından. Kahve çekirdeklerini doldurup değirmeni eline verdikten sonra hiç üşenmemiş kolu her turda çevirip saymış. Değirmenin içinde çekirdek kalmayıp kol boşa dönünce bana söylediği; “Urim Baba saydım, kolu tam 1200 kere çevirince kahve bitmiş oldu.” Vay be hiç üşenmedi saydı kaç kere kolu çevirdiğini.” Böylece öğreniyorum değirmenin kapasitesini, kolu kaç kere çevireceğimi. Hüseyin akıllı adam ve zekası süper derecede çalışıyor. Gözleri görmese de diğer şeyleri kolaylıkla yapıyor. Dört duyusu gözlerinin yerini almış.

Çandarlı denize girinti yapmış küçük bir yarımada. Üç tarafı deniz ile çevrili. Tam burunda Çandarlı kalesi yapılmış. Burasını yazlıkçılar doldurmuş durumda. Konumu itibarı ile rüzgar nereden eserse essin her zaman denize girebilirsiniz. Eğer Güneyden Lodos eserse Kuzey tarafındaki deniz sakin olur. Kuzeyden Poyraz eserse, Güneydeki deniz sakin olur. Dalgadan hoşlanmayan burada denize girebilir. Burada yazlıkçıların tekneleri de var, kimisi kıyıya bağlı, kimisi alarga da. Güney tarafındaki denizi iki tekne arasından yanmış olan çamlık tepesini çekiyorum.

Akşama kadar tembellik yapıp biraz şekerleme yapıyorum çadırımda. Herkes kendi havasında, kimi denize giriyor, kimi yürüyüşe çıkmış geziniyor. Ben ise biraz denize girdikten sonra çadırda biraz şekerleme yaptım. En çok sevdiğim anlardan birisi şekerleme yapmak. Akşam yemeği için işletmeden birer porsiyon köfte, meze, bira, rakı söyledik. Fiyatları da uygun. Kamp alanında 6 tane sehpa plastik masaları yan yana koyup uzun bir sofra hazırladı. Büyük yer döşeklerini de altımıza serip oturduk sofraya. Tam da Halil İbrahim sofrası gibi, yok yok, var olanla idare ediyoruz. Aklıma Barış Manço’nun şarkısı geldi;

İnsanoğlu haddin bilir kem söz söylemez iken
Elalemin namusuna yan gözle bakmaz iken
Bir sofra kurulmuş ki Halil İbrahim adına
Ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Daha çatal bıçak kaşık icat edilmemişken
İsmail’e inen koç kurban edilmemişken
Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna
Kapağı ver kulbu al kurbanı ne hiç soran yok
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Buyurun dostlar
Barış Manço
Halil İbrahim sofrasının hikayesi de şöyle;
“Halil ve İbrahim adında iki kardeş varmış. Büyük olan Halil evli çoluk çocuk sahibiymiş. Küçüğü İbrahim ise bekarmış. Bu iki kardeş tarla eker biçermiş, mahsulü de ortak olarak bölerlermiş. Yine bir hasat sonrasında buğdaylarını bölecekleri zaman İbrahim abisi Halil’e “Sen git çuval getir demiş” Abisi gittikten sonra İbrahim düşünmüş. Ben bekarım, abim evli. Üstelik çocukları da var. Onun bu buğdaya daha çok ihtiyacı var. Kendi payından abisinin çuvallarına bölüştürmüş. Abisi Halil geldikten sonra kardeşine “Sen şu çuvalları içeri taşımaya başla” demiş. İbrahim gittikten sonra Halil düşünmüş. Ben evlendim. Çoluk çocuk sahibi oldum. Benim kardeşim bekar. Şimdi onun evlenip bir yuva kurması gerek. Onun daha çok ihtiyacı var bu buğdaya. Diyerek kendi payından kardeşinin payına buğday dökmeye başlamış. İki kardeş birbirinden habersiz kendi paylarını birbirlerine paylaştırmışlar. Allah onlara öyle bir bereket vermiş ki günlerce o buğdayı taşımışlar ama bitirememişler. Onlar hallerine şükredip birbirlerini düşündükçe Allah onların buğdaylarının bereketini artırmış.”

Yemeği yedik sıra geldi türkülere. Suat bize bir saz bulup getiriyor. Sazın akort ayarını Hakan yaptıktan sonra Deniz Kel alıyor sazı eline, başlıyor çalmaya. Bizler de ona eşlik ediyoruz. Türküler ardı ardına geliyor, sazın teline vurdukça söylenen şarkılar dudaklarımızdan çıkıp denize ulaşıyor. Denize ulaşan ses dalgaları tüm dünyanın deniz kıyılarına ulaşıyor. Sesimizi sadece kulağına deniz salyangozu dayayıp dinleyenler duyabiliyor. Onlar müzikten anlayan kimseler ve deniz her sesi kıyılara ulaştırır. Kaynağı nereden olursa olsun. Deniz salyangozunu alıp kıyıda denizi dinlerseniz belki de siz de Afrika’nın bir kıyısında söylenen şarkıyı duyabilirsiniz, ya da Avusturalya da Aborjinlerin dans müziğini duyabilirsiniz. Belki de Alaska da Eskimoların. Belli mi olur, her yerde müzik var.

Yuvarlak biçimde oturmuş, önümüzde sehpalar. Sazı elinde Deniz çalıyor, bizlerde ona eşlik ediyoruz.

Gecenin karanlığında sadece bizim sesimiz duyuluyor. Çandarlı sus pus bizi dinliyor sanki. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Bu gecenin başka bir özelliği daha var Emine ve Hüseyin Alkan çiftinin evlilik yıl dönümü. Bu evlilik yıl dönümü anısına Alkan çifti birbirine sarılıp dans ederek kendi yıl dönümlerini kutluyorlar. Bizler de onları tebrik ederek uzun yıllar birlikte mutlu, sağlıklı bir yaşam diliyoruz.

Cep telefonumla biraz titrek çektiğimden bulanık bir görüntü ile dans eden Emine ve Hüseyin’i çekiyorum bir poz.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar oturup türküler söyleyip sohbet ettik. En güzel gecemiz bu gece oldu. Yarın son gün, İzmir’e gidip turu bitireceğiz. Gecenin geç saatinde herkes çadırına girip mutlu bir şekilde yatıyor.

Bu gün sadece Çandarlı’nın içinde bir tur attık, yaklaşık olarak 2.5 – 3 Kilometre civarı yol yapmışız

Aşağıda yaptığımız yolun ve Çandarlı haritası

Powered by Wikiloc