Etiket arşivi: hamzakoy

100. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu Gelibolu 6. Gün

22 Mart 2015 Pazar

Gelibolu – Bolayır – Gelibolu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Çanakkale Destanı

Yaşamaz ölümü göze almayan.

Zafer, göz yummadan koşana gider.

Bayrağa kanının alı çalmayan,

Gözyaşı boşana boşana gider!

 

Kazanmak istersen sen de zaferi

Gürleyen sesinle doldur gökleri

Zafer dedikleri kahraman peri

Susandan kaçar da coşana gider.

Bu yolda herkes bir ey delikanlı

Diriler şerefli ölüler şanlı

Yurt için döğüşen başı dumanlı

Her zaman bu şandan, o şana gider

Faruk Nafiz Çamlıbel

 

Öne çıkmış olan görsel, Çanakkale savaşında çekilmiş resimde iki asker bağdaş kurmuş oturuyor, birinin yanında bisiklet, diğerinin yanında bir köpek var.

 

Gayet soğuk geçen bir gecenin sabahında uyanıyoruz. Gecenin soğuk olduğunu dışarıdaki yağmış olan kırağı sayesinde daha iyi anlıyorum. Uyku tulumunun içine koyduğum sıcak su dolu pet şişe gece beni idare etti. Çadırdan çıkıp kalkmış olanlara günaydın diyerek, kalkmamış olanları uyandırmaya başladım. Yavaş kıpırdanmalar olmaya başladı çadırların içinde. Bir süre sonra dışarı çıkan doğru yemek yenen kapalı alana kaçıyor. Ne de olsa hava çok soğuk. Sabah kahvaltısını yapıyoruz hep birlikte, ardından herkesin bisikletini hazır edip yolda beklemesini sağlıyorum. Tesisin altında toplanıldıktan sonra çadır alanında kimse kaldı mı diye kontrol edip bisikletimi alınca bir baktım ki lastiğim patlamış. Telsiz ile Doktor Serhat’a lastiğimin patladığını bildirerek hemen tekeri söküp iç lastiği değiştiriyorum. Tabi ki ilk önce dış lastiği kontrol ediyorum patlatan nesneyi. Bir kaç kişi yardıma geliyor bu arada. 5 Dakika civarı gibi kısa sürede işi halledip beni bekleyen gruba katılıp hareket etmelerini sağlıyorum.

Bu gün İlk önce Gelibolu Şehitliğini ziyaret ediyoruz. Saygı duruşu ardından İstiklal marşını okuyarak Şehitlere saygımızı sunduk. Hüseyin Şahin de bizlere Çanakkale savaşını kısaca anlatıyor. Bulunduğumuz şehitlik hakkında da bizlere bilgi veriyor. Çanakkale savaşında şehit olanlar burada yatıyor. Aynı zamanda Kore Gazileri ve günümüzde şehit düşen askerler de burada yatıyor. Hüseyin aynı zamanda lisanslı rehber. Şehitliği giriş kapısı üssünde Türk bayrağı asılmış.

20150322_085802

Şehitlikteki törenin ardından yola çıkıyoruz. Bu günkü hedefimiz Bolayır. Yolumuz da eski İstanbul yolu. Yeni yapılan yoldan gitmiyoruz. Bu yolu araçlar pek kullanmadığından bakımsızlıktan yol bozulmuş toprak yola dönüşmüş. Geçen yıl Keşan dan dönerken bu yolu kullanmıştık ve çamura saplanmıştık. Burayı geçerken anımsıyorum o geceyi. Sağda buğday tarlası yeşil.

20150322_103759

Çimpe Kalesi Gelibolu İlçesi ile Bolayır arasında, Bolayır’a 1.5 Km mesafededir. Tarihte Çimpe, Çimbi, Cimbini, Cembini, Cibni, Çimen ve Çemenlik gibi adlarla anılmıştır.

Çimpe Kalesi Gelibolu’nun 10-12 km dışında Kara Yokuş mevkiinde, yüksekçe bir tepenin üzerinde bulunmaktadır. Kalenin 4 km ilerisinde Marmara Denizi yönünde Namaztepe bulunmaktadır. Burası 1354 yılında Gazi Süleyman Paşa‘nın Rumeliye ilk ayak bastığında Allah’a şükran namazını kıldığı tepedir. Buranın adının Namaztepe oluşunun nedeni budur.
Çimpe Kalesi Türklerin Rumelide ilk aldıkları kalenin adıdır. Eski kaynaklarda kalenin adı değişik şekillerde yazılmıştır. Bizanslı tarihçi Ionnes Kanta Kuzenos, İstanbul tarihine ait Rumca eserinde, bu adı Tzympe şeklinde kaydeder. Yine Bizans kaynaklarına dayanarak yazan Von Hammer N. Jorga gibi tarihçiler de bu adı kullanmışlardır.
Türk kaynaklarında ise; Aşık Paşazade tarihinin Ali Bey baskısında kalenin adı Çint Hisarı, tarihçi Friedtich Giese ise Çimbi diye bahsetmektedir. Gazi Süleyman Paşa, Osmanlı tarihçilerine göre 1357 yılında Anadolu yakasındaki Çardaktan 2 sala bindirdiği 80 savaşçı ile bugün Namaztepe olarak bilinen Rumeli kıyısına gelerek Bizanslıların elinde bulunan bu Hisara gizlice girerek fethetmiştir.
Batılı tarihçilere göre, bu küçük kale Türklerin Bizanslılara yardım ederek, 1352 yılında Sırp-Bulgar ordusunu dağıtarak, Bizanslıların bir kenti olan Edirne’yi kurtarması karşılığında hediye edilmiştir. Gazi Süleyman Paşa, bu kalede üslenip buradan Bolayır ve Gelibolu’yu fethederek Rumeli fethine başlamıştır.

Bolayır’a yakın, her iki denizi görüp kontrol edebilen Çimpe kalesine vardık.

20150322_104257

Bahar ayına giriyoruz, tarlalar sürülmüş ekime hazır. Tarlalara daha çok ayçiçeği ekiliyor.

20150322_104301

Bir arkadaşımızın lastiği patlıyor, yanında alet ve yama takımı olmayınca bendeki alet edevatı kullanıyoruz. Yanına oturarak şunu şöyle yap, bunu böyle yap diye talimat verip lastiği tamir ettiriyorum. Bir yerden öğrenmesi gerek lastik patlağını onarmasını. Biz lastik tamiri ile uğraşırken diğer arkadaşlar kaleyi gezip bilgi alıyorlar rehberimiz Hüseyin’den.

20150322_105030

Lastik tamir edilirken oturuyorum. Arkada kalenin gözetleme tabyaları var.

20150322_105155

Kale ziyareti bitti, yola çıkarak yakında olan Bolayır’a gelerek Süleyman Paşa ve Vatan Şairi Namık Kemal’in mezarlarının olduğu yere geliyoruz.

20150322_112642

Bisikletleri dışarıya park edip içeri giriyoruz. Giriş kapısının üst demirine, solda Süleyman Paşa 1359, sağda Namık Kemal 1888 yazılmış. Bisikletim KUZ kapı önünde.

20150322_112743_HDR

İlk önce Namık Kemal’in mezarını ziyaret edip rehberimizden bilgi alıyoruz.

20150322_112841

Namık Kemal (d. 21 Aralık 1840 Tekirdağ – ö. 2 Aralık 1888 Sakız adası), Türk milliyetçiliğinin  öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu yazar, gazeteci, devlet adamı ve şairdir.

Yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarına bağlı bir Tanzimat devri aydınıdır. Bu kavramları Türk fikir hayatına ve edebiyatına sokan kişi kabul edilir. Heyecanlı, kavgacı kişiliği, akıcı, parlak üslubu nedeniyle devrinin diğer yazarlarından daha fazla tanındı. “Vatan Şairi” ve “Hürriyet Şairi” olarak anılan Namık Kemal, şiirin yanı sıra tenkit, biyografi, tiyatro, roman, tarih ve makale türlerinde eserler verdi. Özellikle Türk edebiyatının ilk edebi romanı olan “İntibah” ve batılı anlamda Türk edebiyatının sahnelenen ilk tiyatro eseri olan “Vatan yahut Silistre” eserleriyle ünlüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü eserleri ve fikirleriyle etkiledi.

20150322_112930

Bolayır yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuş olduğundan Saroz körfezi manzarası da görülmeye değer bir güzellikte ve biz de bu güzelliği kaçırmıyoruz. Saroz körfezine bakanları çekiyorum.

20150322_113450

Süleyman Paşa, Gazi Süleyman Paşa veya Süleyman Gazi (1316 (?) – 1357/1360 arası),  Osmanlı Padişahı Orhan Gazi’nin büyük oğlu olup, annesi Nilüfer Hatun’dur. Osmanlı Devleti’nin Rumeli’ye, başka bir deyişle Avrupa’ya geçişinin öncüsü ve sembolü olan şahsiyettir ve Rumeli Fatihi olarak bilinir.

İlk defa Gerede’de yönetici olarak hizmete başlamıştır. İzmit, Göynük ve Mudurnu civarı kendisine tımar olarak verilmiştir.  İznik (1331) ve İzmit (1337) fetihlerine katılmış, fethinde büyük rol oynadığı Karesioğulları Beyliği’ne bey tayin edilmiştir (1335). Sırplara karşı, Bizans’a yardıma giden Osmanlı kuvvetlerine kumanda etmiştir. Rumeli’ye geçerek Selanik’i Sırplardan almış ve Bizanslılara vermiştir (1349). Rumeli’ye ikinci geçişinde (1352), Bulgar’ları Dimetoka’da yenmiştir. Bu harekatlarında Çimpe Kalesi, kendisine üs olarak verilmiştir. Gelibolu başta olmak üzere Marmara’nın batı kıyısındaki şehirleri ele geçirdiyse de, Bizanslılarla yapılan antlaşma îcabı, buraları daha sonra boşaltmıştır. Eretna Beyliği beyi Alaeddin Eretna’nın ölümünden sonra bölgede doğan karışıklıktan istifade ederek Ankara’yı zap tetmiştir (1354). Bizans’ta imparator değişikliği üzerine, dikkatini yeniden Trakya’ya yöneltmiştir.

Üçüncü geçişinde, Biga’da topladığı ordularını Çardak limanında gemileri yan yana koyarak Çanakkale Boğazı’ndan geçirmiş ve Bolayır’ı kendisine üs edinerek, artık Osmanlı’nın Rumeli’de yerleşmesine dönük bir politika izlemiştir. Anadolu’dan getirttiği Türkmen ailelerini Rumeli’de kurduğu köylere yerleştirmeye başlamıştır. Daha önceki harekatlarda yapılan keşifler ve edinilen bilgilerin de yardımıyla Gelibolu Yarımadası nın kısa bir sürede Osmanlı yönetimine katılması sağlanmış, daha sonraki fetihler için hareket noktası oluşturulmuştur.

Ölüm tarihi konusunda farklı görüşler mevcuttur. Bir görüşe göre 1360’ta, Bolayır ile Seydikavağı arasında doğanla avlanırken atından düşerek vefat etmiş, cenazesi vasiyeti doğrultusunda Bolayır’da imareti civarında yaptırmış olduğu türbeye defnedilmiştir.  Kendisi için daha önce yaptırdığı türbe boş olarak Yenişehir, Bursa’da bulunmaktadır. Aşık Paşazade bölüm tarihini 1356 olarak verirken, Anonimler ve Oruc Tarihi 1357 olarak vermektedir. Ruhi  Süleyman Paşa’nın Rumeli’de altı yıl boyunca mücadele verdikten sonra öldüğünü söyler. Kendisinin 1352 yılında Cimbi’yi aldığı göz önünde bulundurulursa,  Ruhî’nin verdiği yıl 1356 civarına tekabül etmektedir. Takvimlerden biri, Orhan Gazi’nin Süleyman Paşa’dan beş yıl sonra sonra öldüğünü kaydeder ki Orhan Gazi’nin 1362 Mart’ında öldüğü bilindiğinden, takvimin verdiği tarih 1356 civarına denk gelmektedir. Bizanslı tarihçi Nikeforos Gegoras ise Süleyman Gazi’nin ölümünün, kardeşi Şehzade Halil’in esir edildiği 1357 yılından kısa bir süre sonra gerçekleştirdiğini yazmaktadır.

Gazi Süleyman Paşa, yanında Lalası ve Atı ile beraber mezarda yatmaktadır.

20150322_113818

Hava güzel, ortam güzel, biz de güzel olunca resim çekilmeden olmaz. Yanımızda da köpek arap yiyecek aranmakta Zerrin’in poşetinde. Resimde 6 kişiyiz.

20150322_114551_HDR

Bolayır gezimiz bitti, dönüşe geçiyoruz. Aynı yoldan döneceğiz. Çanakkale boğazının bir kısmı görünüyor tarlaların ardında.

20150322_115620

Sırtta olmamız nedeni ile manzara süper. Ege denizi ve Saroz körfezi bir tarafımızda.

20150322_115626

Diğer tarafta Marmara denizi ve Çanakkale boğazı.

20150322_124153

İniş olunca kısa sürede Gelibolu’nun ilk evlerine giriş yaptık bile. Geçen yıl buraya zor ve gece karanlığında inmiştik.

20150322_141506

Şehre gelince ilk önce tarihi konserve fabrikasını gezip görüyoruz. Fabrika eski ve tarihi olmasına karşın hala çalışılıyor. Fabrikanın dışında park etmiş bisikletler.

20150322_143007

Aynı sırada bulunan antika traktör müzesini de gezelim dedik. Girişindeyiz müzenin.

20150322_143011

Müzenin girişinde ilk olarak resimde gördüğünüz traktör gözümüze çarpıyor. Makine alışılmadık biçimde yapılınca daha önce görmediğimiz için sanki uzaydan gelmiş gibi. Tekerlek yok, palet takmışlar.

20150322_143025

Diğer traktörler de değişik ve ilginç traktörler. Birbirinin aynısını görmek olası değil. Hepsi de pırıl pırıl boyanmış, lastikleri gıcır gıcır. Gelibolu çiftçilerinden Dursun Keskin özel merakından dolayı ne kadar traktör varsa hepsini alıp boyatarak kendine ait binada müze haline getirmiş. Dünyada ve Türkiye de bir ilk olan müze gezilip görülmesi gereken yerlerden biri. Müze iki katlı ve 38  traktör sergilenmekte.

Gövde mavi, jantlar sarıya boyanmış.

20150322_143055

Kırmızıya boyanmış traktör, jantları beyaz renkte.

20150322_143104

Sarı traktör, jantlar kırmızı renkte.

20150322_143112

Kırmızı boyalı traktör, jantları beyaz renkte.

20150322_143120

Başka kırmızı boyalı traktör. Jantları beyaz renkte.

20150322_143128

İki tekerlekli, elle idare edilen traktör. Boyutu normal traktörlere göre küçük.

20150322_143148

Kırmız renkli başka bir traktör.

20150322_143154

Yeşil renkli traktör, jantları kırmızı boyalı.

20150322_143205

Açık kırmızı traktör, jantları sarı renkli.

20150322_143216

Yeşil renkli traktör, Jantları sarı.

20150322_143223

Gövdesi ve jantları kırmızı, motor kaportası beyaz renkli.

20150322_143232

Yeşil renkli traktör, jantları sarı.

20150322_143242

Çok açık mavi traktör.

20150322_143245

Tamamen sarı renkli traktör, motor ve kasnak kısmı kabartma kapak ile kapatılmış.

20150322_143251

Gri renkli bir traktör.

20150322_143312

Tarımda makineleşmenin başlaması ile sabanın yaptığı iş gücünün kat kat üstü iş yapması tarımda devrim başlattı. Kısa sürede büyük arazileri bir çırpıda işlemesi ve yetişen ürünleri toplayıp pazara sürmesi toprak sahiplerini zengin etmiştir. İlk traktörlerden sayılabilecek ilginç bir traktör. Motor gövdesi değişik, yanda volanı var. Tekerleklerinde lastik yok, ön tekerlek düz. İç kısımları çemberli. Arka tekerleği büyük, iç kısmı düz çember. Bu normal yol için. İç kısmı geniş ve çıkıntılı, toprağa iyice tutunması için. Traktör yeşil, tekerlekler sarı renkte.

20150322_143320

Çıkıntılı kafa gibi kaportası olan traktör. Kırmızı boyalı, jantlar açık sarı renkte.

20150322_143326

Normal traktörlerin dışında maket traktörler de camlı dolapta sergileniyor. Biri kırmızı renkli büyük, diğeri yeşil renkli küçük maket traktör.

20150322_143346

Solda metal renkli traktör, tekerlekleri silindir biçimde maket ve geniş yarış lastikli yeşil renkli maket traktör.

20150322_143356

İki kırmızı maket traktör ortasında sarı renkli traktör.

20150322_143403

Kırmızı renkli maket traktör.

20150322_143407

Sağda beyaz renkli maket traktör, solda yeşil renkli kepçeli maket traktör.

20150322_143410

Kırmızı renkli traktör.

20150322_143507

Sarı renkli traktör.

20150322_143513

Lacivert renkli traktör.

20150322_143523

Kırmızı renkli traktör.

20150322_143532

Turkuaz yeşil renkli traktör.

20150322_143554

Bu da turkuaz mavi renkli traktör.

20150322_143600

Açık yeşil renkli traktör.

20150322_143609

Bu da turuncu renkli traktör.

20150322_143634

Egzozu dışarı, yana çıkmış yeşil renkli traktör.

20150322_143642

Kırmızı renkli traktör.

20150322_143649

Oturma yeri tek olan kırmızı renkli traktör.

20150322_143657

Açık mavi renkli traktör, jantları kırmızı renkli.

20150322_143710

Yeşil renkli, jantları sarı renkli traktör.

20150322_143717

Gri renkli gövdesi, jantları turuncu renkli traktör.

20150322_143727

Tamamen kırmızı boyalı traktör.

20150322_143733

Çok açık gri traktör.

20150322_143739

Kırmızı renkli traktör.

20150322_143750

Yeşil renkli traktör, dışında kasnak var.

20150322_143810

Turuncu renkli traktör.

20150322_143815

Kaportası kırmızı, motor kısmı gri renkli traktör.

20150322_143827

Kırmızı renkli traktör.

20150322_143833

Traktörlerin hepsi birbirine benzemez, hepsi ayrı renkte ve pırıl pırıl boyalı, lastikleri de yeni. Görülmeye değer bir müze. Traktör müzesinden çıktık.

Traktör müzesinin sırasında Gelibolu savaş müzesine sıra geldi. Doktorum Mete Güney müzeye giriş yaparken bir resmini çekiyorum.

20150322_144520

Müzenin girişinde Çanakkale savaşını hatırlatan UNUTMADIK yazısı karşılıyor. Elbette bizler 100 yıl önce kazanılan Çanakkale zaferini ve bu yarımada da yatan şehitlerimizi hiç bir zaman unutmayacağız.

20150322_144601

Kanlı çarpışmaların yaşandığı bu topraklarda savaşın acımasızlığını görmek mümkün. Hepsi de düşman askerini öldürmek için kullanılmış ama öyle az buz değil. Toplam Beş yüz bin askerin öldüğü düşünülürse ne kadar silah, bomba, mermi, top, tüfek kullanılmış siz düşünün. Müzeyi gezsek te sadece öldürmede kullanılmış bu korkunç silahlar ürkütücü. Ama bu yaşanmışları da unutmamak gerek. Maket bir uçak, yanında el bombaları, mermiler. Bir tane de asma kilit anahtarı ile beraber.

20150322_144616

Çeşitli bomba ve top gülleleri.

20150322_144655

Top mermisi, içinde küçük bilyeler var.

20150322_144702

Çeşitli bomba parçaları.

20150322_144716

Mermilerin konulduğu kütüklük ve çeşitli mermiler, tek ve sıralı mavzer mermileri.

20150322_144720

Metal tabak, kaşık ve çatallar.

20150322_144739

Çeşitli metal para ve elbise düğmeleri.

20150322_144813

Cep saatleri takılar ve tel kesme makası.

20150322_144818

Dört tane su matarası.

20150322_144822

Hücum borazanı.

20150322_144824

Üç kılıç, bir kama ve elbise düğmeleri.

20150322_144847

Haberleşme telefonu, ahizesi ayrı, mikrofonu ayrı, kablosu da yanında karmaşık halde.

20150322_144856

Süngü, kama ve kılıç.

20150322_144859

Parçalanmış top mermileri.

20150322_144929

Palaska tokaları.

20150322_144934

Askerlerin uyuduğu sığınak, raflı dolapta kap kacak, yatakta yatan asker, ön tarafta kum torbalarından duvar yapılmış.

20150322_144944

Sapsız kazma ve kürekler.

20150322_144959

Pişmiş topraktan yapılmış şişeler.

20150322_145006

Vazo.

20150322_145009

1 Litrelik bira şişesi.

20150322_145030

Bir tane cam şişe ve kırık şişe parçaları.

20150322_145040

Şeffaf ve renkli cam şişeler.

20150322_145049

Çeşitli boyda çömlekler.

20150322_145111

Seramik, geniş şişe bir kulplu şişe, dibinde delik var. Üzerinde Gin, rum, whisky yazdığına göre içki şişesi olmalı. Yanında aynı genişlikte, biraz daha boylu kahverengi şişe ve bir seramik kavanoz.

20150322_145117

Biri saplı, biri sapsız iki kürek, yanında kum içinde bazı yerleri kalmış şarapnel, bomba parçaları. Bunların hepsi sandık içine konmuş.

20150322_145155

Camekanlı bölmede battaniye ile örtünmüş bir manken asker yatıyor. Yanında kum torbaları ile kısa bir duvar oluşturmuş. Mankenin başındaki şapkaya bakılırsa İngiliz askeri olmalı.

20150322_145218

Hazırolda beklerken çekilmiş Türk askeri resmi duvarda asılı. Altında da katlanın konmuş asker elbisesi, üstünde de asker şapkası var.

20150322_145252

Uzun namlulu tüfekler ve mermileri. Dik olarak konmuş mermi sandığına benzer bir şey.

20150322_145241

Top mermi kovanları, kimi yatık, üst üste, kimi dik konulmuş.

20150322_145309

Kurşun mermilerle delik deşik olmuş tahtalar.

20150322_145424

Sapı olan silindir duvarda vidalanmış.

20150322_145459

Çoğu çürümüş konserve kutuları.

20150322_145513

Çanakkale savaşında çekilen resimlerden biri dikkatimi çekiyor ! Askerlerin birinin yanında bir bisiklet var. Askerler beş sıra dizilmiş arkaya doğru. Öndekiler çömelmiş, arkaya doğru ayaktalar. Daha önde beş asker bağdaş kurup oturmuşlar yere. Birisinin yanında küçük bir köpek var. Yanlarında biraz ayrı iki asker yere oturmuş, birisinin yanında bisikleti yere yatırmış durumda. Yanındaki askerin yanında da bir köpek var. 100 kadar asker var.

20150322_145615

Bisikleti ve onu kullanan askeri daha yakından çekiyorum. 100 Yıl önce savaşta kullanılan bisiklet, 100 yıl sonra benim bisikletle İzmir den Çanakkale’ye kadar gelip resmi görmek kadar ilginç bir durum olamaz. Bisikleti kullanan asker sanki sevgilisi yanındaymışçasına sevgiyle kucağına yatırıp sarılarak poz vermiş. Anlaşılan toz kondurmuyor bisikletine. O yıllarda bisiklete binmek bir mucize olsa gerek ve en şanslı askerlerden biri olmalı. Belki de şanslı olması nedeni ile bisikletine öyle sarılmış. Kim bilebilir ki? Bisikletli asker ve yanındaki askerin yanında bir köpek.

20150322_145706

Bunlar da çürümeye yüz tutmuş metal su mataraları.

20150322_145717

Mermi sandığında beşli tüfek mermileri. Sandığın kapağının içinde cam kavanozlar.

20150322_145722

Eski bir radyo, ahşaptan yapılmış, üstünde de uçak maketi.

20150322_145819

Mekanik duvar tipi telefon.

20150322_145832

Savaş müzesinden çıkıp bisikletlerimizle Gelibolu limanında bulunan ayakta kalmış tek Burç’a vardık. Burası aynı zamanda Piri Reis Denizcilik Müzesi.

20150322_150527

Müzenin giriş yerini daha önceden fark etmemiştim. Yol tarafında 5 basamak aşağı inip dar bir kapıdan giriş yapılıyor. Müzeye giriş bize bedava. Burca büyük bir afiş asılmış, üste “Bir asır geçse de…” diye yazılmış. Altında imzası ile Gazi Mustafa Kemal’in Çanakkale savaşında çekilmiş resmi. Üstte Ay -Yıldız. En altta da “Zaferler ve onları gerçekleştiren kahramanlar asla unutulmazlar” diye yazılmış.

20150322_150638

İşte müzenin daha doğrusu Burç’un giriş yeri içeriden görünüşü. Giriş kısmı dar bir koridordan yapılmış, dikdörtgen kesme taştan.

20150322_150725_HDR

Koridor orta kesiminde geniş bir salona açılıyor. Korkuluk demir ile çevrelenmiş bir delik görünüyor.

20150322_150756

Ortada deniz ile bağlantısı olan geniş ve derin bir kuyu var.

20150322_150809

Mazgal deliklerinden vuran ışık yeterli olmuyor iç aydınlatmaya. Mazgal deliği ve dışardaki ışık parıldıyor dar bir alanda.

20150322_150828

Mazgal deliğinden dışarısı, iç liman denilen yere bakıyor. Kayıklar bağlı duruyor iç limanda.

20150322_150856

Başlıyoruz müzede sergilenen denizcilikte kullanılan alet, edevat, haritalara bakmaya. İki yanda kürekleri olan gemi maketi. Bir sırada 20 den fazla kürek var.

20150322_151115

Burç tavanı kemerler yardımı ile kapatılmış.

20150322_151145

Burcun kubbesi pişmiş tuğladan örülerek yapılmış.

20150322_151150

Piri Reis’in çizdiği dünya haritasının bir kopyası. Harita ile birlikte defterleri ve kullandığı harita çizim aletleri.

20150322_151218

Küçük kaide üstüne ikişer çember konulmuş dönebilen küre üç tane. Bir tane de kum saati.

20150322_151229

Küçük bir gemi topu maketi.

20150322_151234

Pusula.

20150322_151321

Osmanlıca yazılmış defter ve pergel. Soldaki sayfada harita çizilmiş.

20150322_151336

Sağda 360 dereceli açı çemberi, solda kum saati.

20150322_151411

Küçük bir sandık içine konmuş cetveller, rulo kağıtlar sığmamış.

20150322_151421

Ortasında delik olan tahta fıçı dik konulmuş, Üstünde gemi seyir defteri ve harita defteri.

20150322_151448

Osmanlıca yazılmış haritalı defter.

20150322_151457

Küre dünya haritası, harita çizimleri şimdiki dünya çizimlerine hiç benzemiyor. Yanda da çerçeveli harita.

20150322_151539

Üst kata çıkan dar merdivenler. Merdivenlerde bir güzel.

20150322_151650

Derken üç güzel  daha gelip poz veriyorlar.

20150322_152200

Müze ziyareti de bitti. Bisikletlere binip çarşıya gidiyoruz. Çarşı esnafı bize tavuklu pilav, ayran ve peynir tatlısı ikram ediyor. Bizler de esnafa teşekkür edip ikramları afiyetle yiyoruz. İnsanların kimisi aç mı? Yoksa aç gözlülüğünden mi bilinmez esnafın dağıttığı pilavı alabilmek için aramıza sıraya girip alması beni şaşırttı doğrusu. 5 Kişi bir bankta oturmuş pilav yerken.

20150322_152850

İkramları yedikten sonra rehberimiz Hüseyin bizi Gelibolu fenerinin bulunduğu tepeye götürüyor. Burada bir çok eser, yapı, türbe var. Hüseyin hepsi hakkında kısa bilgiler sunuyor bizlere. Bir kısım yerde kaldırıma oturmuş, bir kısmı da ayakta Hüseyin’i dinliyorlar. Herkes sarı, fosforlu yelek giymiş.

20150322_155527

Bayrak Baba türbesi aşağıda görünüyor.

20150322_155532

Fransız mezarlığı, binsekizyüzlü yıllarda kırımda ölen askerlerini getirip bu bayıra gömmüş, bayrağını da dikmiş. Burası benim toprağım benim askerim yatıyor diye sahipleniyor ve kaldırmaya kalktın mı savaş ilanı sayıyor. Çanakkale savaşında düşmanımız olan Fransızları öldürmemize ve bir çok gemilerini boğazın sularına gömmemize rağmen buradaki mezarlığı kaldıramamışız. Acaba neden?

20150322_155539

Hamzakoy kumsalı, henüz havalar soğuk. Kumsal pırıl pırıl temiz görünüyor.

20150322_161041

Üç güzeli manzaralı çekiyorum.

20150322_160153_HDR

Gelibolu deniz feneri.

20150322_161406_HDR

Dumlupınar denizaltı batığı ve açık hava müzesi.

20150322_161432

Artık tur bitti ve kamp alanına giderek aracı ile gelenler ve otobüse binecekler telaşla eşyalarını toparlayıp bir an önce yola çıkmak için hazırlanıyorlar. Bizim acelemiz yok, bu gece burada kalacağız. Dönüş için otobüs biletlerini ertesi gün için aldık. Sadece benim kıytırığı Asuman Şen’in arabasına verdim. İzmir de alırım artık. Gidenlerle vedalaşıp yolcu ediyoruz birer ikişer. Kamp alanında bir kaç kişi kalıyor bizlerle birlikte. Akşam yemeğinden sonra fazla geç olmadan çadıra girip yatıyoruz.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 38 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc

 

Ertesi sabah hava kapalı ve yağmur atıştırıyor. Yağmur yağışı bir kaç gün sürecek hava raporlarına göre. Havalar da serin ve geceleri soğuk olacağından otobüs ile dönmeye karar verdik. Eşyaları ve çadırı toplayıp bisikletin bagajına yerleştirdikten sonra kahvaltı yapmak için uygun bir kahve aramaya başladık. Yanımızda kahvaltılık malzemeler var. Şehrin balıkçı kahvesine gelerek içeri giriyoruz. Burası bir balıkçı kasabasında eski bir kahve görünümünde. Balıkçılar yanan sobanın sıcaklığında olta takımlarını hazırlıyor.

Denizin Delisi

Unutmak mı, delisin,

Gitmesem de bekler orada deniz.

Gelirsem, bilmelisin

Benim beklememdir burada deniz.

 

Gitmek gibi geleceğim

Denizin delisine.

Delinin denizi gibi

O ne kadar giderse.

Özdemir Asaf

20150323_101022

Her bir masada oltalar hazırlanıyor, havalar düzelince Marmara denizinde küçük tekneleri ile balık tutacaklar.

20150323_101433

Balıkçıların deniz ile hikayeleri çoktur, anlatmakla bitmez. Dinlemek gerek. Masada oltalarını hazırlayan balıkçı, İrfan ve ben muhabbet ediyoruz. Arkada soba ve uzun boruları.

20150323_101524

Balıkçı kahvesinde ağların kokusunda güzel hikayelerle zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Otobüsün hareket saati yaklaştı, bisikletlerle garaja giderek otobüsü beklemeye başladık. Tura katılan bir arkadaş ta İstanbul’a gidecek. O arada bisiklet dinamosundan şarj ünitesini sordu bana. Artık eve döndüğümden bendeki şarj ünitesini arkadaşa satıyorum. Nasıl olsa evde hazır var, onu takarım. Otobüs perona girince hemen bisikletleri bagaja yükleyip yerimize oturduk. Yaklaşık 5 – 6 saat sonra İzmir’e vardık. Menemen’i geçince garaja gideceğimize metro istasyonunda inip metro ile gidelim deyince otobüsten yolcu indirme sırasında biz de inerek bisikletleri bagajdan indirerek sökmüş olduğumuz ön tekerlekleri takıyoruz. Metroya bisikletlerin binme saati olan 20:00 ye kadar bir süre beklemek zorunda kaldık. Neyse 20:00 olmadan güvenlik görevlisi bizi içeri alıyor. Metroya binip gitmeye başladık, İrfan Karşıyaka da indi. Tamam Bayraklı da, ben ise Alsancak ta indim. Sahilden, bisiklet yolundan tatlı bir yorgunlukla ama mutlu olarak aheste aheste eve vardım.

Böylece bir turu da bitirmiş oldum. Yeni arkadaşlarla tanıştım. Yeni dostluklar kuruldu. Hazinem zenginleşiyor her turdan sonra. Heybelerim yeni dostlar için her zaman yer bulacaktır.

Yeni bir turda görüşme dileği ile sağlıcakla kalın Dostlar….

Aşağıda Alsancak – Üçkuyular yol haritası

Powered by Wikiloc

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 5. Gün

4 Eylül 2014 Perşembe

Gelibolu – Bolayır – Keşan

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Geçiyorum denizin geçtiği yerlerden,

Bu fersah fersah su

Sevdalım olur benim

Şahitlik ediyor zamana

Yanık tenim

Evler sıralı boncuk boynumda

Gurbet gerdanımda bir yalan.

Çiğdem Baydar

 

Öne çıkmış olan görsel, çadırımın içinde Marmara denizinde sabahın erken vakitleri Önde bir ağaç var. Güzel bir uykunun ardından dinlenmiş olarak kalkıyorum deniz manzaralı çadırımdan. Güneşin doğduğu yerde bulutlar var, ufukta ışıkları belli oldu.  Bulutlar biraz geciktirecek güneşin ışıklarını anlaşılan.  Güneş henüz doğmamış, benim kalkmamı bekliyor.

040920148059

Çadırdan çıkmadan güneşin çıkmasını bekledim bulutların arasından. Ve sonunda güneş yüzünü gösterdi tüm görkemiyle. Hava neredeyse durgun, deniz hafif çalkantılı. Marmara denizi sakinliğini koruyor.

040920148061

Güneş bulutun üstünde kendini gösterince digital zoom ile yakınlaştırıp çekiyorum.

040920148062

Çadırı kurduğum yer, gün ışığında güzel görünüyor. Burada her zaman kamp atabilirsiniz. Duvar örülü iki kademeli olan yerde birinci kademede kurmuştum çadırı. Alanı da tam bir çadır boyunda. Arkada tuvalet, yanda da büfe, önü kumsal ve deniz.

040920148063

Kumsal ince kumu ile harika bir görüntü oluşturmuş. Belediye her sabah traktör ile kumsalı düzeltiyor. Kumsal el ayak değmemiş oluyor. Kumsalın resmini çekerken köpeğini gezdiren biri ile tanışıyorum; Hüseyin Şahin. Biraz sohbet ederken bisiklet söz konusu olunca aslında facebook ta birbirimizi tanıdığımızı fark ettik. Hüseyin bisiklet gezgini ve Avrupa da, Asya da turlar yapmış birisi. Şafak’ı, Selim’i tanıyor, Gelibolu küçük bir kasaba değil ama bisikletten diye tahmin ediyorum. Sonradan öğrendim ki mahalle arkadaşları imişler. Selim işe giderken uğruyor yanıma arabası ile. Bana iyi yolculuklar dileyerek iş yerine doğru gidiyor. Şafak gelesiye kadar sohbet ediyoruz Hüseyin ile.

040920148064

Şafak geldikten sonra kahvaltı yapmak için kahveye doğru yola çıktık.  Yolumuzda açık hava müzesi durumunda olan Dumlupınar denizaltısının kalıntıları ile karşılaşıyoruz. 1953 yılında bir gemi ile çarpıştıktan sonra batmış Dumlupınar denizaltısı. Camekan içinde Dumlupınar denizaltısının resmi, Altında; Dumlupınar, 4 Nisan 1953 tarihinde Çanakkale Nara burnunda İsveç bandıralı Nabalant gemisi ile çarpışma sonucunda batmıştır. Subay 7, Astsubay 35, 39 er şehit olmuşlardır.

040920148065

Dumlupınar denizaltısının anıtı. Benzer denizaltı dük olarak batarken, kuyruğu havada.

040920148066

Radar anteni sergileniyor batık yanında.

040920148067

Dumlupınar denizaltısının maketi.

040920148068

İki tane denizaltı torpili.

040920148069

Açık hava müzesinden sonra üzerinde Gelibolu feneri olan falezler geliyor. Hava şartlarından ilginç bir şekil oluşturmuş falezler.

040920148072

Falezler kumdan oluşmuş, girintili çıkıntılı şekiller oluşmuş.

040920148073

Falezlerin bitiminde Çilehane çıkıyor karşımıza. Tabelada yazdığına göre:

Çilehane

Tasavvuf yoluna girenlerin manevi olgunluğa ulaşmak için insanlardan ayrılıp küçük bir odada yalnız Allah’ı düşünmek, ona ibadet etmek, onun isimlerini anmak, susmak, az yemek yemek, az içmek gibi uygulamalar ile zihnin Allah düşüncesine yoğunlaşma yeteneği elde etmesinin sağladığı bilinmektedir. Bu uygulamanın temelinde Peygamber Efendimizin S.A.V. peygamberlik gelmeden önce Hira mağarası’nda bir süre insanlardan uzak kalması, yine onun Ramazan ayı’nın son 10 gününde itifaka çekilmesi esas alınmıştır. Yazıcızade Mehmet efendi, çilehanede iken rüyasında peygamber efendimizi gördüğünü ve kendisinden onu anlatan bir eser yazmasını istediğini belirterek 7 (Yedi) yılda “Muhammediyye” adlı eserini 1449 yılında burada yazılmıştır.

040920148074

Bisikletleri sokak kıyısına bırakıp Çilehane bahçesine giriyoruz.

040920148075

Kayalara oyulmuş Çilehane odaları iç içe iki oda olarak yapılmış. İçerisi rutubet kokuyor kimse oturmadığı için.

040920148076

Esas Çilehane odası burası. Parmaklıkla kapatılmış, içeri kimse girmesin diye. Ayakta durulmayacak kadar alçak, ancak bir kişinin sığabileceği kadar genişlikte kayaya oyulmuş bir oda.

040920148077

Çilehane ziyaretimiz bittikten sonra kahvaltıyı karşıda kahvede yaptıktan sonra biraz sert bir yokuştan falezlerin üzerine çıkıyoruz. Gelibolu tarih kokuyor, her tarafta tarihi binalar, yerler, yapılar görmek olası. Falezlerin üstüne çıktıktan sonra Bayraklı Baba türbesini ziyaret ediyoruz.

Bayraklı Baba

Asıl adı Karacabey olan Bayraklı Baba, Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlı ordusunda sancaktar olarak görev yapmıştır. Ankara savaşı’nda Timur yenilgisinden sonra Emir Süleyman saflarında yer almıştır. Ankara savaşında ordunun sol kanat komutanı olan Süleyman çelebi yenilgiden sonra Çandarlı Ali paşa ile Rumeli’ye doğru çekilmiştir. Ağustos 1402’de Gelibolu’ya Venedik ve Ceneviz gemileri, O’nu ve askerlerini Rumeli yakasına taşımış, Edirne’ye giderek tahta oturmuştur. 1410 yılında yapılan bir savaşta etrafı düşmen askerlerince çevrilen Karacabey, taşıdığı sancağın düşman eline geçmemesi için parçalayarak yutar. Yaralı olarak bulunduğunda, kendisine taşıdığı sancak sorulur. Arkadaşları anlattıklarına inanmayınca palasıyla karnını yarar ve midesindeki kanlı sancak parçalarını gösterir. “Kıyamete kadar üzerimden bayrak eksik etmeyin” der. Gerçeği ispatlamanın huzuru ile ruhunu teslim eder.

040920148078

Bayraklı Baba türbesi bayraklarla donanmış, içerisi dışardan görünmüyor.

040920148079

Türbenin içine girerek anca mezarı görüyorum. Ruhuna bir Fatiha okudum burada yatan Karacabey’e. Bayraktar olan Karacabey, sancağı vermemek için parçalayıp yutmuş ve sancağı soranlara karnını yarıp sancak parçalarını göstererek ispat ettikten sonra şehit olmuş. Türklerin Şaman inanışından gelen adet üzerine türbeye gelenler Türk bayrağı satın alıp türbeye asarak dilek ortamına çevirmişiler. Anlayacağınız iş çığırından çıkmış başka yöne kaymış olan biten tarih. İşin sevindirici tarafı mezar bayraklardan görünmüyor.

040920148080

Bayraklı Babanın türbesinin bahçesinde güzel beyaz çiçekler de görselliğe renk katıyor asil rengi ile. Gramafon çiçeği.

040920148081

Osmanlı mezar taşları nerden getirmişlerse bahçe duvarının bir köşesine konulmuş öylece duruyorlar.

040920148082

Bahçede salyangozlar da boş durmuyor, yavaş hareketlerle olmadık yerlerde dolaşıyor. Mermerde salyangoz hedefine gidiyor.

040920148083

Hamzakoy kumsalı, falezlerin üstünden harika görünüyor.

040920148084

Fransız mezarlığı, Kırım savaşında ölenleri Osmanlılar zamanında Fransa’ya kadar götürmemiş buraya gömmüş ölülerini. Fransa’nın sömürgeciliği işte burada. Kendine toprak elde etmek için yaptığı bir uygulama. Osmanlı bitmiş Türkiye Cumhuriyeti kuruşmuş ama mezarlık kaldırılamıyor. Mezarlığı kaldırmaya kalktın mı kendi topraklarına saldırıldığını sayarak savaş ilan ederim diyor Fransa.

040920148085

Dumlupınar denizaltı batığı açık hava müzesi. Marmara denizi ve geçen yük gemileri.

040920148086

Elbette buraya İnsan eli değmemiş. Bazı kendini insan sananlar akşam gelip içmişler…. Gerisini siz getirin artık ortalık çöp dolu.

040920148087

Gelibolu Feneri

Çanakkale boğaz girişini kontrol edebilecek konumda bulunan Gelibolu Feneri denizden 50 metre yükseklik bulunuyor. Kâgir bina olarak inşa edilen ve 25 metre yüksekliğe sahip kulesinden çakan ışığı, 19 deniz mili uzaklıktan görülebiliyor. Osmanlı İmparatorluğu dönemi 1856 yılından bu yana görev yapan fenerin bulunduğu görkemli panoramaya sahip burun park olarak düzenlenmiş.

040920148088

Fenerden sonra az ileride Namazgah var. Namazgahı ziyaret ediyoruz.

Namazgah (Azepler camii)

1407 yılında Beşeroğlu İskender bey tarafından yaptırılmıştır. Sefere çıkan azep erlerinin (Denizci savaş eri) topluca namaz kılmaları için yaptırılmıştır. Sayısı az olan açık hava camiinin en önemli örneğidir. Mihrabı bir niş içindedir. Ladikli Süleyman oğlu aşık tarafından yaptırılan Rumi yazıtlı kapısı vardır. Osmanlı donanmasının savaş gemileri sefere çıkmadan önce Hamzakoyda toplanır ve hazırlıklarını burada yapardı.

040920148089

Yaz boyu Ramazan ayında teravi namazları burada kılınıyor. Namazgah küçük bir avlu şeklinde, kenarları bir sıra taş örülmüş. Girişinde kapı var. İmamın durduğu mihrap tarafı duvar olarak yapılmış, Sağda minber, kapısı, merdiveni ve kubbeli bölümü ile dikkati çekiyor. Solda ise kürsüye (vaaz verilen yer) merdiven ile çıkılıyor.

040920148090

Falezlerin üzerinde Çanakkale boğazı girişi manzarasında Şafak benim bir resmimi çekiyor. Hemen hemen aynı bölgede 5 ayrı tarihi yapı var. Hepsi de başka özellik taşıması ve falez üzerinde olması gezenler için bulunması imkansız bir yer. Aslında daha çok tarihi bina, yapı var çevrede. Hepsini gezmeye zamanım yok. Şafak buralı olduğundan önemli yerleri dar alanda hızlıca gezmemi sağladı.

040920148094

Hallac-ı Mansur türbesi. Kare bina üstünde altı köşe çatı ve kubbesi var.

040920148095

Gelibolu da sağlam kalan tek burç, iç limanın başında heybetli duruşu ile geçmişten kalmış. Restore edilerek Deniz müzesi olarak kullanılmakta.

040920148097

İç liman kapalı, sadece kayıklara ev sahipliği yapıyor. Eski zamanlarda normal savaş gemileri koruma yeri olarak kullanılıyormuş. Şimdi yolda köprü yapılınca anca küçük kayıklar girebiliyor.

040920148098

Gelibolu’nun her tarafı tarihi eserlerle dolu. Adeta açık bir müze gibi, iç limanın yanında mermer bir lahit meydanın yeşil alanında sergileniyor. Erkek mezarı olarak yapılan bu lahit biraz zengin, üst tabakasına ait olmalı. Mermerden yapılması bunun kanıtı. Fakir halkın böyle bir mezar yaptırmasına imkanı yok. Lahit kapağında haç var. Bu kapak lahite ait değil, başka yerden getirilip buraya konmuş.

040920148099

İç limanın başka bir açıdan resmi, burç ile beraber.

040920148100

İç limana giriş yeri.

040920148101

Şafak ile beraber burç ve iç limanda resim çekerken birisi “Urim Baba” diye seslenince bir baktım İlkay Celal Genç karşımda bisikleti ile duruyor. İlkay ile kucaklaşıyoruz hasretle. İlkay ile Az bilinen antik kentler turunun son gününde tanımıştım. Burada karşılaşmamız beni şaşırttığı kadar sevindirdi de. Hoş beşten sonra bir resim çekiliyoruz birlikte. Antalya dan otobüsle buraya gelmiş. Buradan Keşan’a pedallayacakmış. Desenize yine yalnız yolculuk yapamayacağım. Şafak ikimizi yan yana çekiyor bisikletlerimiz ile.

040920148103

Üçümüz beraber resim çekiliyoruz elçek ile. Arkada iç liman ve burç.

040920148106

Bisikletimin yanına gelince arka tekerlekte bir jant teli kırılmış. Bu teli değiştirmemiz gerek diyerek Şafak bizi bisiklet tamircisine götürüyor. Gelibolu sokaklarında ilerliyoruz.

040920148107

Gelibolu her yeri tarihi eser  dedim ya her taraftan değişik tarihi binalar çıkıyor. Bunlardan biri de iki katlı ahşap bina. İçi boş, kimse oturmuyor.

040920148108

Bisikletçi tamirci dükkanına varıyoruz ama dükkan kapalı. Çırağı da gelmiş dükkanın önünde ustasının gelmesini bekliyordu. Ustanın da ne zaman geleceği belli değil. Yola çıkmamız gerek, tarihi yerleri gezelim derken zaman geçmişti. Bagaj çantalarımı ve yükümü indiriyorum ve tekerleği çıkarıp kaset dişlisini söktüm. Ardından kırık olan teli çıkarıp yedek teli takarak tekerleği yerine taktım. Jant ayarını yaptıktan sonra yola çıkmaya hazırdı KUZ. Kendi işini kendi yapmalı insan, her türlü bisiklet onarımı için takım ve gerekli olacak parça da var. Bisiklet tamircisi gelmese de olur.

040920148109

Bisikletimin onarımı bittikten sonra yola çıkmağa hazırız deyip Şafak’ın kılavuzluğunda ara sokaklardan Keşan yoluna doğru ilerlemeye başladık. Ara sokaklarda bile tarihi eserler görmek olası. Taş bina iki katlı, çatısı yok üstünde.

040920148110

Hepsinin ayrı bir yapısı, ayrı bir dokusu var. Bu cami de onlardan biri. Bildiğimiz kubbeli değil, normal evlerdeki gibi kiremitli çatısı var.

040920148111

Caminin çeşmesinden su şileleri dolduruyoruz. Çeşme duvarda iki derin kemerli niş içinde. İlkay sularını doldururken.

040920148112

Şehirden çıkmadan önce marketin birinden yol için erzak alıyoruz. Ne olur ne olmaz diyerek. Şafak şehrin çıkışına kadar bize eşlik ediyor. Artık vedalaşma zamanı deyip Şafak ile vedalaşıyorum. Şafak iyi ve uyumlu bir yol arkadaşı, hem rota konusunda uzman hem de turcunun konaklayacağı kamp yerleri bulmada tecrübeli. Ben sadece onu takip ettim ve çok güzel dört gün geçirdik. Muhabbetimiz hep uyum içinde, hiç bir tartışma konusu da olmadı aramızda. Benim için kendi turunu ileri bir tarihe atarak beraber Gelibolu’ya kadar geldik. Çok teşekkür ederim yol dostum, arkadaşım, kardeşim. Mükemmel insan. Şafak ile vedalaştıktan sonra İlkay ile şehirden ayrılıp Keşan yoluna çıkarak ilerlemeye başladık.

Bu sabah tarihi yaşadım Gelibolu da. Sağımızda Marmara denizi göründü.

040920148114

İlkay bazen önde, bazen de arkamda yolun emniyet şeridinde gidiyoruz. İlkay cep telefonu kullanmıyor ve benden uzaklaşmadan bisiklet sürmekte.

040920148115

Bolayır yol ayrımına vardık, Bolayır biraz yukarıda olduğu için uğramadan geçeceğiz. Tabelada düz olarak; Keşan, Edirne, İstanbul, sağa doğru; Bolayır ve kahverengi zemine Gazi Süleyman paşa türbesi yazılmış.

040920148116

Bolayır yüksekte, koyu ağaçların olduğu yerde Namık Kemal ve Gazi Süleyman Paşa mezarı var. Geçmiş yılda girip görmüştüm. Trakya da en çok ayçiçeği tarlası görebilirsiniz.

040920148117

Geçen yıl buradan geçerken yolun bazı kısımları yapım aşamasındaydı. Bazı yerler de yeni asfalt dökülüyordu. Yol bitmiş durumda ve kaymak gibi asfaltta gidiyoruz. Hızımız yüksek kaymak gibi yolda.

040920148118

Düzlük bitmeden uygun bir yerde öğle yemeği molası verdik. Koru dağlarına çıkmadan önce enerji almamız gerek. Yol kıyısında pek uygun bir yer bulunmuyor, küçük ağaçlar olan bir yeri zar zor bulduk. Hava sıcak, güneş altında yemek pişiremezsin, dinlenemezsin bile. Gölgede makarna pişirerek içine ton balığı takviyesi ile güzelce karnımızı doyuruyoruz İlkay ile. Yemek molasını fazla uzatmadan yola çıkıyoruz. Koru dağları tırmanışımız başladı bile. Yol kıyısında çam ağaçları, aşağıda tarlalar ve Ege denizi.

040920148121

Saroz körfezi görünmeye başladı yükseldikçe. Denizde, sahile yakın iki adacık görünüyor.

040920148122

Tam yokuşa vurmuştuk ağır ağır çıkmaya çalışırken Çanakkale den İhsan Beceren arkamızdan gelerek bize yetişti. İhsan da bizimle beraber Keşan’a kadar gelecek. Yolun karşı tarafından arkadaşları bisikletleriyle çekiyorum.

040920148123

Koru dağı zirvesine gelmeden önce sağda dinlenme tesislerinde bir çay molası vermeden geçmek olmaz. Burası araçların uğrak yeri, çay, kahve, yiyecek, ne ararsan var.

040920148124

Koru dağı zirvesini gördük sonunda. Geçen yıl hem yol çalışması vardı hem de tabelası eskiydi. Şimdi ise yol bitmiş, tabela yenilenmiş. KUZ’un resmini çekmeden olmaz. Tabelada; Korudağ Rakım; 350 yazılmış.

040920148125

Edirne il sınırına girdik, bundan sonra Trakyalıyız beeaa.

040920148126

Koru dağları inişi başladı, yeşil çayırlıklarda koyun sürüsü tek sıra giderken dikkatimi çekti. Uzaktan hoş bir görüntü oluşturmuş. Eylül olmasına rağmen burada iklim değiştiği için çayırdaki otlar yemyeşil.

040920148127

Keşan’a az bir mesafede İlkay’ın lastiği patladı. Herhalde sert bir cisim battı. Yoksa patlamaz lastik vardı, kolayca patlamayan cinsten. Bazen denk geldi mi denk geliyor, illa patlayacak. İhsan ve İlkay beraber lastiği söküp yama yaparak işi hallediyor. Ben sadece resimlerini çekmekle yetindim. İkisi de lastik tamiri konusunda acemi biraz.

040920148128

Havanın nereden kaçtığını bulmaya çalışıyorlar.

040920148129

Sonunda deliği bulup yamamaya başladı İlkay.

040920148130

Lastik tamirinden sonra yola devam ederek Keşan’a vardık. Hava karardı, karanlıkta ışıklarımızı yakarak daha önceden bildiğim kamp yeri olan parkı bularak içine girdik. İşte bundan sonra curcuna başladı. Keşanlı dostlar sıcak karşıladı, beni gören hoş geldin Urim Baba diyerek kucaklıyor. Buluşma uzun sürdü, parkın içinde daha önce gelmiş arkadaşlarla resim çekiliyoruz.

10533431_10203437876882504_4888575640257408132_n

En sonunda bazılarının minik civciv dediği, benim ise GülAyşe dediğim Ayşegül bana posta ile yolladığı davetiye henüz ulaşmadığı için elden almaya geldiğimden GülAyşe bana ikinci davetiyeyi elinden sunuyor. Ben de büyük bir mutlulukla davetiyeyi kabul ederek alıyorum GülAyşenin elinden.

GülAyşe bana yeni bir fikir verdi davetiyede yazdığı yazıda. Benim adım soyadım Urim Babacan, GülAyşe bunu bir üst virgülle bambaşka bir duruma getirmiş. Hem de bana uygun olarak. Bisiklet camiasında beni herkes Urim Baba olarak tanır. Dostluğum da CAN dandır. GülAyşe Babacan keliemsini can olan kısmına ‘ koyarak Urim Baba’CAN olarak yapınca beni ben yapan özelliğim yazıya dökülmüştü. Gençler iyi fikirler üretmede olağan üstü olduklarını kabul etmişimdir her zaman.

Abe yaşayasın kızçe, yaşayasın GülAyşe. Eep gülesin, gülücüklerin eekssik olmasın… Elimde davetiyeyi GülAyşe den alırken bizi çekiyorlar.

040920148131

DOÇEK kutlaması yapıyoruz pasta ile. Mumlar yandı, 21. yaş gününü kutluyoruz DOÇEK’in. Hep beraber mumları üfleyerek sonsuz yaş günler diledik hep beraber. DOÇEK’in amblemi orfoz balığı pastanın üzerine resmedilmiş. Mumlar yanıyor pastanın üzerinde.

050920148132

DOÇEK başkanı Hakan Eşme pastayı kesiyor ilk önce. Ben ise pastaya dalmaya hazırım. DOÇEK başkanı Hakan Eşme pastayı keserken.

10665121_10203438020086084_97899332848316677_n

Pastaya dalmaya hazır, ağzını açmış olarak bekleyen Rahman’ı zor zaptediyoruz. İlk önce Urim Baba olarak tadına bakmam gerek diye parmağımı daldırıyorum pastaya. Pasta yumuşaktı, parmak hiç zorlanmadan, boya bırakmadan içine girerek kalitesini göstermişti. Pasta ilk testi başarı ile geçti. Bakalım tadı nasıl?

10653337_10203438021446118_2493717193075572633_n

Parmağımda pastanın bir parçası alınmış olarak ağzıma götürüyorum. Mmmm tadı iyi, ağızda dağılıyor. Sanki Saroz körfezi kokusu vardı tadında. Yenebilir diye onay veriyorum dedikten sonra daha kesilmesini beklemeden millet daldı pastaya. 5 dakikada pastadan eser kalmamıştı. Rahman yanaşamadan pasta bitti bile.

10556406_10203438022526145_4650620553668704236_n

Pasta kutlamasının ardından çadırları kurup eşyaları içine yerleştiriyorum. Ardından bahçe hortumu ile güzelce bir duş aldım. Ohh kendime geldim. Daha sonra masalara oturarak kahve pişirip sohbete daldık. Her zaman görmediğim dostlarla birlikte olmak, sohbet etmenin tadına doyum olmuyor. Fazla geç olmadan çadırlara girip yatma zamanı gelince yatıyoruz. Dostları tekrar görmenin huzuru içindeyim

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 74 Kilometre civarı. Gelibolu içinde dolaştığım Kilometre hariç.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 4. Gün

3 Eylül 2014 Çarşamba

Torasan göleti – Çan – Umurbey – Lapseki – Gelibolu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Kaçırma gözlerini hayattan.

Hep hayatın içinde olsun bakışların.

Hep kendi içinde.

Baktığın kadar varsın bu hayatta.

Hatta sadece bakmakla da yetinme.

Görmen de lazım.

Görüp de bilmen, bilip de sevmen lazım.

Hayatı kendi içinde, kendini hayatın içinde.

Bir nefeslik molaları çok görme kendine.

Arada bir karanlıkta kalsa da bir yanın,

sakın pes etme..!

Çekil kendi kabuğuna bir süre.

Sadece içine bak.

Kendi aydınlığın senin içinde.

Ara ve bul..!

Gerçeğin düşlerle bölünmesine,

düşlerin gerçeğin altında ezilmesine izin verme.

Paulo Coelho

 

Öne çıkmış olan görsel, Orman içinde yol sağa kıvrılıp aşağı iniyor. Daha ileride sağa çıkıp gidiyor.

030920148038

Bizi koruyan köpeğimizin ara sıra havlaması ve bir kaç domuzun homurtuları haricinde iyi bir uyku çektik diyebiliriz. Temiz havada uyumanın hafifliği ile güneş doğmadan uyandım. Çadırımın fermuarını açınca gördüğüm ilk manzara KUZ. Öylece sakin, iki ayaklı sehpasının üzerinde duruyor. Güne  böyle bir manzara ile güne başlamak bana büyük bir mutluluk veriyor.

030920147993

Uyku mahmurluğunu üzerimden atmak için çeşmenin başına gidiyorum. Hava aydınlık olduğundan çeşmenin her tarafını görebildiğimden dün akşam duş aldığımız yerde bir şişe dibi kırık ve sivri olarak dimdik durduğunu dehşetle gördüm. Ayaklarımızla içine girip şişenin dibinde üzerine basmadan kurtulmuşuz farkında olmadan. İnsanların bu kötü alışkanlığından nasıl kurtaracağız bilemiyorum. Hadi pisliklerini, çöplerini olduğu bırakıp gidiyorlar. Cam şişelerini kırıp bir de çeşmenin yalağına niye atıyorsun bre ayvan! (Ayvan = ne olduğu belli olmayan yaratık.) Yazık! Çok yazık böyle insanlar aramızda yaşıyor maalesef…

030920147994

Neyse ben çadırımda bir süre doğayı dinleyip meditasyon yapıyorum. Yaşadıklarımı düşündüm bir süre. Bazı olumsuz olaylar olmasına rağmen sakin ortamda bunları düşünüp zihnimden atmaya çalışıyorum. Sonrasında olumlu düşünceler sarıyor ve huzurlu olmak her zaman olası. Çadırımın içinde bağdaş kurmuş düşünürken Şafak beni çekiyor. Çadırımın arkası çam ormanı. Üzerimdeki tişörtte yel değirmeni var, saçlarım salınık.

030920147995

Gölet küçük bir su birikintisi, sabahın serinliği su üzerinde hafif bir sis tabakası öylece duruyor. Kuşlar etrafta uçuşuyorlar bir o yana bir bu yana. Kuşlardan iri olanını ilk önce leyleğe benzettim. Gagası kısa ve rengi bildiğim hacı leyleğe hiç benzemiyor. Su yüzeyinde uçuyorlar. Yakından görünce turna kuşları olduğunu anlıyorum. Cep telefonunla resimlerini çekmeye çalıştım ama pek başarılı olamadım. Bu sabah güzel bir görüntü ile daha da mutlu oldum. Turna kuşunun uçuşunu seyrediyorum. Havada rüzgar yok, su düz ve durgun. Turna su yüzeyinin bir karış üzerinde kocaman kanatlarını açmış göletin diğer tarafına uçuyor. Kanatlarını kaldırıp her aşağı indirişinde kanat uçları su yüzeyine değince halkalar oluşmaya başlıyor, halkalar küçükten büyüğe genişliyor. Geniş ve uzun kanatlar yavaş kanat hareketleri ile su yüzeyine değip kalktıktan sonra ikinci değiş arası dört yada beş metre ileride oluyor. Turna kuşunun bu hareketlerini dikkatlice izliyorum sadece. Bu görüntü kısa bir süre sonra sona eriyor. Ama ben bunu sadece seyretmekle yetindim. Bazı şeylerin görüntüsü çekilmez, işte bu onlardan biri. Zaten çekeceksen en iyisini en iyi makine ile çekmek gerek. Kanatların ucu su yüzeyine sadece 10 mili saniye değip küçük halka meydana getirmesini her zaman seyredemem. Güne böyle bir olayı seyrederek başlamam çadırda yaptığım meditasyondan daha iyi geldi. Doğada olmak çok güzel dostlar, yaşanmalı..

030920147996

Su kenarı piknik alanı ya, belediye ormanı yakmasınlar diye tuğladan ocak yapmışlar ateş çam ormanına sıçramasın diye. Gel gelelim hep aynı manzara karşımıza çıkıyor. Fazla detaya girmeye gerek yor. Resim her şeyi özetlemiş durumda. İki tane tuğladan örülmüş ocak, her tarafı pislik, isli, yanık odunlar ve çöpler.

030920147997

Bizi tüm gece tehlikelerden koruyan köpeğimiz. Gerçi domuzlar ziyarete gelince pek sesi çıkmadı. Zaten bir tane köpek var, erkekliğin gereği yok deyip domuzlara bulaşmamış anlaşılan. Elimizde sadece ekmek var ve bir kısmını onunla paylaşıyorum. Piknik masasını bir süre boş bırakınca peynir parçasını kaşla göz arasında alıp midesine indirmiş bile. Bizi koruduğu için kızmıyorum koruyucumuza. Yedek peynirimiz var. Köpek mahzun bakıyor.

030920147999

Ve güneş yüzünü gösteriyor tüm ışıltılarıyla. 10 Gün önce Nemrut dağının tepesinde güneşin muhteşem doğuşunu seyretmiştim. Güneş aynı güneş ama bulunduğum yer farklı bu gün. Yine de aynı duygularla doğuşu seyrediyorum. Gidonumda Nemrut turunun plakası hala duruyor, numarası da 034.

030920148000

Kahvaltımız mükemmel, manzaramız daha da mükemmel. Mutluluğu yakalıyoruz kahvaltıda. Zaten biliyorum ki bir ilişkisi var kahvaltının. Cemal Süreya da öyle dememiş mi? Kahvaltı sofrası, gölet ve ilk ışıklarını saçan Güneş.

030920148001

Yumurtalar bile çift sarılı. Daha ne olsun. Çatal kaşık ta odundan, domatesler ve biber tarladan dün toplayanlar vermişti. Bal, zeytin, salça, köy ekmeği çantada keklik. Mutluluk bizimle olsun.

030920148002

Kahvaltıyı güzelce yaptıktan sonra toplanıp kamp yerinden ayrılıyoruz. Yolda çilek tarlasına denk geldik. Hala çilek var ama yaz sonları olduğu için verim düşmüş. Şimdi ayva mevsimi gelmekte.

030920148003

Salçalık biber tarlaları devam ediyor yol boyu. Marmara bölgesinin güneyi bu tarlalarla dolu.

030920148004

Gittiğimiz yolun yanında eski yolu görünce hemen eski yola girdik. Yol kullanılmadığı için asfalt bozulmaya başlamış yer yer. Araç olmadığı için rahatız. Ve yolun iki yanı çınar ağaçları zamanında dikilmiş. Çınar ağaçları da büyüyünce neredeyse ağaç tüneli içinde gideceğiz. Yeni yapılan yol daha geniş ve düz. Böyle eski yollar Gökova da Marmaris yolunda var. O yolda dev okaliptüs ağaçları kaplamış yolun üstünü. Bir de Selçuk –  Pamucak arası eski ağaçlı bir yol var. Bisiklet yolları böyle olsa keşke.

030920148005

Salçalık biber tarlaları kıyısında gül dikilmiş. Bu dikkatimi çekti doğrusu. Güllerin rengi pembe.

030920148006

Yolun yüz yıl önce, belki de daha önce yapılmış olduğunu ağaçların gövdelerinin kalınlığından anlıyorum.

030920148007

Bazı yerler neredeyse kapanmak üzere çınar dallarından. Buralarda asfalttan eser kalmamış. Yol toprağa dönüşmüş durumda. Biz de zevkten dört köşe bisiklet sürüyoruz.

030920148008

Düz olmayan yamuk düzlemde bile tarla yapılabiliyor demek ki.

030920148009

Yol uzmanı Şafak nereye gideceğimizi işaret ediyor. O da ne? İki yöne de işaret ediyor. Şimdi nereye gideceğiz ? Neyse Şafak Çan yönüne yönlendiriyor. Sola doğru Bayramiç, Çanakkale, sağa doğru; Çan, Biga, Bandırma. şafak kollarını iki yana açmış, orta refüjde duruyor bisikleti ile.

030920148011

Çan ilçe merkezine giriyoruz, merkezde bir çay molası vermek gerek. Kahvenin birine oturup duble çayları içerek güç topluyoruz. İki yanı ağaçlı yolda Şafak gidiyor.

030920148012

Molanın ardından fazla zaman geçirmeden yola çıkıyoruz.

030920148013

Seramik fabrikalarının yanından geçiyoruz. Kamyonlar yolları biraz bozmuş durumda. Fabrikaların dibinden geçerken kötü kokuları çekmek zorunda kaldık. Bir an önce burayı terk etmeli.

030920148014

Kestirme yoldan gidince biraz topraklı yolda gitmek durumunda kaldık.

030920148015

Toprak yol kısa, asfalt yola bağlanınca geriye dönüp bakınca Çan manzarası  pek iç açıcı değil. Seramik fabrikaları şehrin dibinde olduğundan bacalardan çıkan dumanlar şehrin kötü bir dumanla zehirlenmesine neden oluyor. Çan şehri de çukurda olunca fabrikaların dumanları pek dağılmıyor.

030920148016

Demiştik ; Çan çukurda kalmış, önümüzde bir dağ silsilesi çıktı. Bu dağları aşmak durumundayız. Gerçi bir çok dağ tepe aştık, bu ne ki?

030920148017

Çıkışlar biraz sertleşmeye başladı. Eğim %10’un üstünde sanki. Gerçi ağır ağır çıkıyoruz buraları, yapacak bir şey yok. Şafak önde gidiyor.

030920148018

Çıkış hala sürüyor, çeşme başında Şafak beni beklerken buldum. Yokuş biraz yordu, hazır çeşme bulmuşuz biraz dinlenmek gerek. Hem suları tazelemek gerek.

030920148019

Çeşmeden suları doldururken tavanda kırlangıç yuvasını görünce yok artık, bu kadarı olmaz dedim. Bir insanın bunu yapmasını anlamış değilim. Bunu yapana ruh hastası bile denmez. herhangi bir kategoriye de gireceğini zannetmiyorum. Bu kadar mı doğa düşmanı olur, ne istiyorsun bir kuş yuvasından?, niye boyadın kırmızıya ? Neden, neden, anlaşılır gibi değil. Bunu yapan ruhsuz insanı hemen yok etmeli, yaşamamalı, nefesi ile dünyayı kirletmemeli.. Yazık! Çok yazık….. Tam bir ayvan.

030920148020

Çeşmeden suları tazeledikten sonra öyle bir yağmur indirdi ki göz gözü görmedi bir süre.  Yağmurluk diye taşıdığım pek yağmurluğa benzemediğini burada sırılsıklam olunca anladım. İyi bir yağmurluk almak gerek. Yağmur fazla sürmedi ama her tarafım ıslanmıştı. Yağmur dinince yağmurluk diye giydiğim rüzgarlığı çıkardım. Neyse cep telefonum ıslanmamıştı, buna şükür. Evi sırtında bizim gibi gezen kaplumbağa çıktı yol kıyısında. Sanki benden utanmış gibi yüzünü saklıyor benden. Kaplumbağa az önce yağan yağmurdan dolayı kabuğu ıslanmış.

030920148021

Kocayayla köyüne geldik, köyler güzel, hem de köy yolları daha da güzel. Burada ağaçlar değişti, çam ağaçları yerine meşe ağaçları seyrek olsa da küçük korular görmek olası.

030920148022

Şafak meşe koruluğundan çıkmış üzerime geliyor, ben de bir resmini çektim.

030920148023

Ardından beni geçip gidiyor devam eden meşe koruluklarında.

030920148024

Meşe korulukları tarla kıyılarında kalmış, geçmiş yıllarda komple meşe ormanı olmalı buraların. Kese kese bu kadar kalmış demek ki!

030920148025

Yolun ortasında koca bir kemik. İnek kemiğine benziyor, at ta olabilir. Belki de eşek kemiğidir. Yani kemiği kapıp kemirdikten sonra yol ortasına bırakıp gitmiş. Kemikte kemirilecek bir şey kalmamış.

030920148026

Yağmurun ardından güneş açınca iyice ısınan hava terletiyor. Zaten yokuş çıkarken iyice enerji harcıyoruz. Havanın sıcaklığı ile birleşince siz düşünün.

030920148027

Karnımız acıktı, uygun bir çeşme başı ararken havuzu olan bir yer görünce benden önce gelip bulgur pilavını hazırlayan Şafak bana bir iş bırakmamış. Çeşmeden de su akıyor. Çeşme dedimse borudan su akıyor sürekli. Bulgur pilavını ton balığı ile takviye edip yiyoruz afiyetle. Yanında da bir baş soğan, mis. Ardından birer kahve iyi gidiyor. Keyfimize diyecek yok doğrusu.

030920148028

Dondurma köyü, ilginç bir ismi var. Herhalde Türkiye de aynı isimde başka bir köy bulamazsın. Aynı isimde onlarca köy var, örnek Ovacık köyleri. O kadar var ki sayısı belli değil. Dondurma köyü özel bir köy oluyor isminden dolayı. Seyyar satıcıların köye girişi yasak. Acaba seyyar satıcı dedikleri dondurmacılar olmasın? Sağa doğru; Kocayayla, Çan tarafını gösteriyor. Altta; Dondurma köyüne hoş geldiniz. Ve Seyyar satıcıların girmesi yasaktır uyarı levhası.

030920148029

Dondurmacı köyüne girmeden yola devam ediyoruz çam ormanı içinde.

030920148030

Köy yollarını seviyorum, ara sıra geçen arabalar beni pek rahatsız etmiyor. Köyler yolumuzun üzerinde, yanından, içinden geçip gidiyoruz. Tek katlı basit evleri, kocaman bahçeleri. Avlu kapıları büyük. At arabası geçecek kadar. Her köy bir başka güzel, bir başka yapıya sahip.

030920148031

Balcılar köyüne giriş yapıyoruz.

030920148032

Ara sıra lastik patlağı olmazsa olmaz yolculukta. Arka tekerleğim patladı, durup tekerleği çıkarıp patlak lastiği yedeği ile değiştirerek pompa ile şişiriyorum yeterli basınca ulaşıncaya kadar. Öncesi dış lastik iyice kontrol ediliyor. Diken, tel, cam varsa çıkarılmalı. Yoksa aynı yerden hemen patlar bir daha lastiği sökmek durumunda kalırsın. Onarılan lastiği yerine takarak bagaj çantalarımı yerleştirdim. Şafak beni tekerlek ile çekiyor.

030920148033

Lastiği onardım, bisikletim yola çıkmaya hazır. Şafak önden çıkış yapıyor, ben de arkasında.

030920148034

Yol böyle bir eğri çizerek gitmesi beni yola daha çok bağlıyor. Düz yolda bir süre sonra pedal aynı tempoda basmaktan sıkılıyorum. Yolun sonu görünmeyecek, karşına ne çıkacağını oraya varınca göreceksin. Orada başka bir bilinmez çıkacak karşına. Yolda böyle daha çok mutlu oluyorum. Bilinmeyen yerler her zaman cazibelidir.

030920148035

Ormancıların ormanda kestiği ağaçları burada tomruk hale getirip istif yapıyor. Biz de bir mola verelim dedik. Bisikletler park halinde duruyor.

030920148036

Hazır mola vermişken yanımızda taşıdığımız fakat fırsat bulup içemediğimiz nescafeler aklımıza geliyor. Hadi içelim deyip çaydanlıkta su ısıtarak birer bardak nescafe içmeyi hakkettik. Nescafeleri içerken elçek çekiyorum ikimizi. Bardağım nazar boncuklu. Şafak’ta ise metal bardak var.

030920148037

İşte sevdiğim yol manzarası. Aşağı iniş, sola dönüyor sol tarafta görünmüyor yol. Ardından görüş alanına giriyor yukarı, sola doğru kıvrılıyor. kıvrılan yol daha da kıvrılıyor sola ve gözden kayboluyor çam ormanının içinde. Orası bilinmez, gidince göreceğiz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

030920148038

İşte bilinmeyen yere vardık, yol aşağı gidiyor ama yine bilinmeze doğru.

030920148039

Bir süre indikten sonra tekrar çıkış başladı. Burada çam ağaçları dikkatimi çekiyor. Ağaçlar henüz genç ve gövdeleri ince. Orman gençleşmiş sanki.

030920148040

Yokuşun başında şekilli bir kaya gözüme çarpıyor.

030920148041

Etrafta benzer kayalıklar görünmekte, yapıları neredeyse aynı elden çıkmış gibi.

030920148042

Yerler ıslak, biz gelmeden az önce yağmur yağdığı belli oluyor.

030920148043

Fazla uzun sürmedi güzel bir yağmur indirdi. Telefonu ıslatmadan anca bir kare çekiyorum. Bagaj eşyalarım çöp torbası ile sağlama almıştım. Üzerime de bir tane çöp torbası geçiriyorum. Hem ıslansan ne olacak, yaz yağmuru, çabuk geçer, hemen kurursun.

030920148045

Sırtın tepesi yarılmış yol ucunda Şafak iki kolunu açmış beni bekliyor. Bu hareket dağların bittiğini, buradan sonra inişe geçeceğimiz anlamına geliyor.

030920148044

Genç çam ormanına yeni yağmış, ortaya pırıl pırıl ıslak bir yeşillik çıkmış. Marmara denizi ve sol tarafta Çanakkale boğaz girişi manzarası.

030920148046

İniş başladı ve çabuk iniyoruz. Akşam olmak üzere, hava bulutlu. Az sonra hava kararacak. Hedefimiz Gelibolu, hava kararsa da fark etmez.

030920148047

Hava karardıktan sonra Umurbey’e indik. Karnımız da acıktığından ne yiyebiliriz diye aranırken kahvenin birinde yanında tostçu görünce birer atom tost yaptırıp çay ile birlikte bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Yemekten sonra kamyonetin birinde kavun karpuz satan çocuklarla sohbet ediyoruz. Nereden?, nasıl?  oraya kadar mı? bisikletle mi? diye soru cevap şeklinde. Ardından bize bir kavun hediye ediyor. Teşekkür edip alıyoruz hediyeyi. Yolun hakkı, yolcunun nasibi,  almamak olmaz. Umurbey yamaçta kurulmuş bir kasaba, ucu ovada. Gece olduğu için sokak lambalarının gösterdiği kadarını görüyoruz. Alan geniş bir yer.

030920148048

Umurbey den ayrılıp Çanakkale – Lapseki yoluna girdik.  Yol düz ve kaymak gibi olunca hızlı gidiyoruz. Işıkları da açtık gecenin karanlığında emniyet şeridinden araç gürültüleri arasında ilerliyoruz. Bazen araç geçmiyor, işte o zaman gecenin sesi kulaklarıma gelmeye başladı. Binlerce Ağustos böceği yazdan kalma şarkılarını söylüyorlar hep bir ağızdan. İlk defa bu kadar Ağustos böceği sesi duyuyorum. Yol boyunca araçların geçmediği anlarda seslerini hep duydum Ağustos böceklerinin.  Gece karanlığında kısa sürede Lapseki’ye vardık.

030920148049

Lapseki feribot iskelesine vardık, Bizi kanatlarını açmış Pegasus karşıladı gecenin karanlığında.

030920148050

Arabalı vapur henüz dolmamış, biletleri Şafak alıp gemiye biniyoruz. Kuvvetli lamba ışığı altında vapur ve iskele.

030920148051

Bisikletleri emin bir yere park edip doğru yukarıya çıktık. Şafak buralı olduğu için bana fırsat vermeden çayları kapıp geldi bile, Şafak çay bardakları ile masada oturuyor.

030920148052

Çayları içerken masada oturan biri bizi görünce yanımıza gelerek ;

” Bisikletle en arkada gelen kimdi?” diye sordu.

“Bendim” diye cevap verdim.

” Kamyonla arkanızdan gelirken koca bir domuz senin arkandan yola fırladı, tam da önümde. Sana çarpacak diye çok korktum. Kıl payı kurtuldun domuzdan” dedi. Ben de ;

” Hiç te farkında değildim domuzdan.” dedim. Adam anlaşılan gözü önünde olan bu olay yüzünden epey korkmuş. Anlatırken bile heyecanla anlatıyordu domuzu. Boyu ta bu kadardı diye elini göğüs hizasına kadar kaldırıp domuzun ne kadar iri olduğunu anlatıyordu. Ben ise domuzu görmediğimden sakince adamın anlattıklarını dinliyordum. Bunu da ucuz atlatmıştım farkında olmadan.

Bu arada çaylar nefisti, tavşan kanı gibi. Şafak beni çekiyor çay bardağı ile.

030920148053

Kamyoncu ile yaptığımız sohbet ile farkında olmadan Gelibolu kıyısına varmışız bile. İskeleye yanaşıyoruz.

030920148055

Gemi iskeleye yanaşıyor yavaşça. Acelemiz yok bizim, aracımız bisiklet olunca daha güzel oluyor.

030920148056

İskeleye indik. Marmara dan Çanakkale boğazına giriş yapan devasa yolcu gemisi ışıklarını yakmış şıkır şıkır sessizce süzülüyor. İskelede Şafağın mahalle arkadaşı Selim bizi karşıladı. Selim facebook’tan beni tanıyordu. Şafak ta bahsetmiş benden. Hemen tanışıp kucaklaşıyorum Selim ile. Arabası ile bizi karşılamaya gelmiş. Benim bu gece kalacağım yeri gösterecek. Şafak’a nereye gideceğimizi tarif ederek arabası ile önden yola çıktı. Biz sahilden gidecektik, gideceğimiz yerden araba geçmiyor.

030920148057

Şafak ile beraber Hamzakoy kumsalına gidiyoruz. Selim’in arkadaşı olan işletmeye vardık. İlk önce birer yarım ekmek kokoreç ve bira ısmarladı Selim. Bu arada sohbet ediyoruz. Sonrasında işletmenin yanında, ağaçların altında çadır kuracağım yeri gösteriyor. Yer iyi, tuvalet te yakında. Bu gün uzun bir yol oldu bizim için, yorgunuz ve leş gibi ter kokuyorum. Karnımız doyduktan sonra Şafak Annesinin yanına gidiyor. Ben Selim ile bir süre daha oturuyorum. Selim de evine gidiyor, sabah erkenden işe gidecek. Ban kendim ile baş başa kalıyorum. İlk planlamamda turu tek başıma yapacaktım ya olmadı Şafak bana arkadaşlık etti yol boyunca. Buradan sonra Keşan’a kadar tek başınayım, yaşasın. Çadırımı kuruyorum, gece karanlığında çadırımı çekiyorum. Çadırın içinde lamba mavi rengi çadırdan alıyor.

030920148058

Eşyalarımı içine yerleştirdikten sonra şortumu giyip havlumu da yanıma alarak deniz kıyısına vardım. Terlik ve havluyu kumsala koyup denize dalıyorum gecenin 12 sinde. Kimse de girmiyor benim gibi. Ohhh serinliyorum biraz tuzlu deniz suyunda. Biraz yüzdükten sonra çıkıp havlu ile kurulandım. Çadırıma gelerek ıslak şortumu çıkarıp kuru çamaşırları ve eşofmanı giyerek saçları havlu ile kurutuyorum. Artık yatma zamanı, ortalık iyice tenhalaştı, İşletme sahibi de kapatıp gitti evine. Ben de çadıra girip uyku tulumunun içine girerek rahatlamış biçimde tatlı bir yorgunlukla uykuya dalıyorum.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık 102 Kilometre civarı

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc