Etiket arşivi: hüseyin yavuz

III. AzBilinenAntikKentlerBisikletTuru 2. Gün

20 Nisan 2014 Pazar

Malkoç – Balıklıova – Ildır – Barbaros – Malkoç

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

kuşlar göç zamanı geldiğinde

k

u

ş

l

a

r

yürek atışı gibi kanat çırpar

özlem nereye, kiminle

ya

gittiğin yerde de

aşk

varsa

…..

 

Öne çıkmış olan görsel, seyirci oturma yerinin alt kısımları içe doğru yontulmuş.

200420146780

Gece yatmadan önce hava açık ve yıldızlı olmasına rağmen yağmurun çadırımın üstüne vuran damlaları beni uyandırıyor gecenin geç zamanında. Çadırın havalandırma örtüsünü takmamıştım. Hemen çıkıp takıyorum örtüyü yoksa çadırın içi epey ıslanacak. Bir süre yağmur yağdı gece boyu. Yağmurun sesiyle güzel bir uyku çekiyorum sabaha kadar. Saat 07:00 de uyanıp dışarıya çıkıyorum. Yerler ıslanmış gece yağan yağmurla. Çadırımın altında branda su toplamış azıcık uyku tulumum ıslanmıştı. Neyse yapacak bir şey yok, ıslaklığın kuruması için uyku tulumunu seriyorum matın üstüne. Akşama kadar kurur. Kalkıp hazırlanmaları için diğer çadırda yatanları kaldırıyorum. Gece bizimle kalan Ketring Osman eşi ve turumuzun şef garsonu Selahattin usta ile birlikte bizlere sabah kahvaltısı hazırlıyorlar. Bizlere kahvaltıyı verdikten sonra Osman arabasıyla Bergama’nın İsmailler köyüne gidecek. Akşama yemekle beraber geriye buraya dönecek. Masa üstünde domates, salatalık, tepsiler.

200420146725

Hava parçalı bulutlu, yağmur görünmüyor ufukta. Ördeklerin denizde yüzüşünden anlıyorum bu gün yağmur yağmayacağını. Akşama ne olur belli olmaz. Ördekler neşe içinde denizde yüzüyorlar.

200420146726

12 Gün boyunca  Çanakkale’ye birlikte pedal bastığım arkadaşım Mustafa deniz kıyısında sandalyeye oturmuş, evini özlemiş bir halde düşüncelere dalmış. 3 haftadır evden uzak ve hala gezmeye devam edecek.

200420146727

Kahvaltının ardından telsizleri açıp hazır hale getiriyoruz. Ardından grup yola çıkıyor, ben, Ahmet Mumcu ve Doktorumuz Burcu kampta kalanları yola çıkarıyoruz. Dün bir türlü gidemeyen Burcu Uçurum arkadaşımız bana ön tekerleğinin dönmediğini söylüyor. Bakıyorum bisikletin ön tekerleği sıkışmış dönmüyor. Fren ayarı bozuk olduğundan fren papucu  janta sürttüğünden tekerlek sıkışmış. Hemen fren ayarını yapıp tekerleğin sürtmemesini sağlıyorum. Kızcağız ta Konaktan buraya kadar böyle sürterek pedal basmış. Biz de söylenince bozulmuştu biraz. Kendi de görünce tekerleğin zor döndüğünü ve hemen hallettiğimizi bizlerden özür diliyor. Önemli olmadığını söylüyorum, eğer dün farkına varsaydı zorlanmazdı şimdiye kadar. İşimiz bittikten sonra herkesi yola çıkarıp ben de en son çıkıyorum kamp alanından. Kamp alanında çadırlarımız duruyor, çünkü tekrar buraya geleceğiz. Önümde Doktor Burcu ve Ahmet mumcu gidiyor.

200420146728

Grup önde olduğu için henüz yetişemiyorum, Karaburun kavşağına geldim. Buradan Balıklıova’ya doğru gideceğiz. Balıklıova da çay molamız var orada toplanacağız. Tabelada Alaçatı ,Çeşme düz olarak devam ettiğini, sağa doğru ise İ.Y.T.E kampüsü, Mordoğan ve Karaburun gittiğini gösteriyor.

200420146729

Grubun arkasında kalan bir kaç kişiye Gülbahçe köyüne girerken yakalıyorum. Karaburun kavşağından sonra hemen ilk köy Gülbahçe yazan tabela ve köy.

200420146731

Ardından Gümüşkoy köyüne varıyorum. Buralar daha çok yazlıkçıların oluşturdukları köyler. Yolumuz boyunca bir çok girinti çıkıntı arasında güzel koylara denk geleceğiz. Ve her koyda insanların yaptığı yazlıkların giderek çoğalan bir yapılaşmanın içinde kalması beni hep üzmüştür. Koy manzarası resmi çekeyim diyorum her birinde bir kaç yazlık yüzünden manzaranın bozulduğunu görüyorum. Tabelada Gümüşköy yazıyor, önümde bir bisikletçi gidiyor.

200420146732

Karapınar köyüne varıyorum, burası da yazlıkçıların kalabalıklaştırdıkları köylerden biri. Yalnız daha önce geçtim buralardan araba ile, bu kadar köy gördüğümü hatırlamıyorum. Amma da çok köy varmış art arda.

200420146733

Köyde genç delikanlı bizleri görünce çeşitli hareketler yapmaya başlıyor. Bizlere özendiğinden köyün çıkışına kadar eşlik ediyor bize.

200420146734

Bakir demeyelim de yazlık yapılmamış ender koylardan biri. Bir kaç baraka türü yapı var sadece. Üst tarafta gördüğünüz yol yeni yapıldı ve fazla olmadı açılalı araç trafiğine. Bizim gittiğimiz yol eski yol, gidiş geliş, dar ve çok virajlı yol. Yeni yapılan yol duble ve virajı olmayan yol. Bir kaç yıla kalmaz buraların bakirliği kalmaz. Yol güzel olmadığından insanlar arabalarını böyle yollara sürmek istemiyordu. Şimdi ise yeni yolda güzel olunca araba trafiği artacak ve buralardan rant elde edecek emlakçılar talan edecek ta Karaburun’a kadar tüm kıyıyı. Biz şanslıyız, henüz doğal haliyle güzel koyların yanında bisikletlerimizle gezip görüyoruz.

200420146735

Güzel deniz manzaralı yolda kıvrıla kıvrıla gidiyoruz. Önümde Gözde ve Abdurrahman gidiyor bisikletleriyle. Yol denizden biraz yüksekte.

200420146736

Ve ilk lastik patlağına geliyoruz. Hemen teknik ekip olarak Ahmet Mumcu patlağa girişerek çarçabuk hallediyoruz.

200420146737

Patlak yamandıktan sonra iç lastik yerine takılıyor. Tamir işinden anlamayanlar Ahmet Mumcu’ya bakıyorlar öylece.

200420146738

Biz lastik tamiri ile uğraşırken Devrim de kamerası ile hepimizi çekiyor. Yerde bir kişi, beş kişi de ayakta toplam altı kişi varız.

10252120_10152403548082369_1615348403924880920_n

Patlak işini hallettikten sonra yola devam ediyoruz. Mola yeri olan Balıklıova uzaktan görününce daha hızlı pedala basıyoruz. Bir an önce çay içmeli.

200420146739

İşte Balıklıova köyü, deniz kıyısında, güzel ve geniş bir koyda kurulmuş eski bir köy. Adından da anlaşılacağı gibi eskiden balık kaynıyormuş burası. Bilinçsiz balık avlanma balıklar büyümeden, üremeden avlandıkları için balık bulmak mucizelere kalmış durumda. Balıklıova Köyü’nün tarihteki ilk ismi Polikhne dir. Yerleşim yerinin ismi tarihte komşuları Klazomenai’nin MÖ 413’deki istila girişiminde geçmektedir. Yakın tarihte, Osmanlı zamanında da bu isimle anılagelmiş bir Rum köyüdür. Cumhuriyet sonrası Rumların göce zorlanması ve mübadele ile köy boşalmış, köyün eski yerleşim yeri terk edilmiştir. Şu anki ismi Polikne den Türkçe ye Balıklı ve Balıklıova olarak geçmiştir.

200420146740

Balıklıova böyle kalabalık bisikletli grubu 2 yıl önce görmüştü. Bu yıl da aynı bisikletli kalabalığı görünce pek şaşırmamışlardır. Köyün kahveleri bisikletçiler tarafından işgal edilmiş durumda. Ben de arkayı toplayıp geldikten sonra grup tamamlanmış oluyor. Önde bisikletler park etmiş, arkada kahvede kalabalık bisikletçiler masalara oturmuş.

200420146743

Balıklıova da balık kalmazsa bile esas ünlü olanı Un Kurabiyesi. Her yerde Un Kurabiyesi yapılır ama buranın Un Kurabiyelerinin tadı bir başka oluyor. Her zaman gelip yiyebilirsiniz. Un Kurabiyesinin tadı eskiden Rumlar tarafından yapıldığından şimdiki ustalar Rumların tarifi ile yaptıklarından bu kadar lezzetli oluyor. Fırınlar sürekli pişiriyor Un Kurabiyesi taze taze her zaman yiyebilirsiniz.

1-1

Un Kurabiyesi canavarları ortaya çıkarmış durumda. Enes’i zaten canavar olarak biliyorduk. Doktor Serhat, Burcu ve Onur’un Kurabiye canavarı olduklarını bilmiyorduk. Kurabiyeleri görünce asıl kimlikleri ortaya çıkmış oldu böylece. Bundan sonra kendimizi bu arkadaşlardan sakınacağız, demedi demeyin. Gerçi beni de davet ettiler ama sadece 2 tane yedim. Daha fazla aralarında bulunmak hayati tehlike yaratabilir.

1-3

Yol kıyısında enginar satıcısı  amcam kavalı almış eline öttürüyor kimseye beş para vermeden. Kendi havasında kendi havalarını çalıyor.

200420146742

Kaval sesinden yayılan türküler Ahmet Mumcu’yu türkü sever olarak enginar satıcısı amcanın yanına gelerek türkü çığırmaya başlıyor. Bizlere bir türkü söyleyerek kulaklarımızın pasını biraz olsun silinmesine neden oluyor.

200420146741

Mola yeter deyip grubu Doktor Serhat yola çıkarıyor. Yolumuz Balıklıova dan sola doğru Ildır da bulunan Eritrai antik kentine. En sonda olarak herkesi yola çıkardıktan sonra tam köyden çıkacağım ki cep telefonum çalıyor. Telefonda kahvede şarjda bir telefon unutulmuş olduğunu söylüyorlar. Geri dönüp telefonu şarj aletiyle birlikten kahveciden alıyorum. Ardından yola tekrar çıkıyorum.

Dağın yamacında gördüğünüz eski Polikne köyü. Evlerin tamamı taştan yapılmış eski bir Rum köyü. Mübadelede Rumlar gidince köy terkedilip deniz kıyısına taşınmış. Kim bilir taş evlerde ne anılar yaşanmıştır. Acı, tatlı ve hüzünlü hikayeler.

200420146744

Balıklıova’nın bir diğer ünlüsü de Enginar. Tam mevsimindeyiz Enginarın, tarlalarda Enginar başları yeni olgunlaşmış toplanmayı bekliyor. İnsanların sağlıklı besinlerinden olan Enginar Ege bölgesi kıyı şeridine ait bir bitki. Doktorların yalancısıyım her derde deva hatta kanseri bile önlüyormuş. Yalnız Enginarı yerken başındaki taç yaprakları yemeyin yoksa boğazınızda kalır. Taç yaprakları gayet sert, taç yaprağının iç kısmında dibinde beyaz olan kısmı yeniyor. Enginarın esas yenen kısmı göbeği. Zeytinyağlı dolması çok lezzetli olur. İnsanın ömrüne ömür katar.

200420146745

Az bilinen antik kentler turunda bisikletçileri serbest bırakıyoruz. Buraları ve yolu bilmeyenleri kaybolmasınlar diye  önemli yerlerde yola işaretler yaparak doğru yola gitmelerini sağlıyoruz. Bu işaretleme işini dünya turunu yapan arkadaşımız Gürkan Genç ile 3 ay boyunca pedalladıktan sonra yeni Türkiye ye gelmiş Canavar-ül velosipet Enes Şensoy’a vermiştik. Enes 3 ay boyunca Gürkan Genç’in ekipmanlarını ve kendi ekipmanlarını mahvettikten sonra daha fazla zarar olmasın diye Türkiye ye gelerek Gürkan’ın rahat nefes almasını sağlamış oldu. Yoksa Gürkan dünya turunu yarıda kesmek zorunda kalacaktı. Enes canavarı motorlu olarak önden gidip sprey boya ile yola gideceğimiz işaretleri yaparak bize yardımcı oluyor. Enes ile birlikte ekibimizde Emin Mengüaslan da motorlu olarak gruba yardımcı oluyor. İkisinde de sprey boya olunca iki tane ok değişik renkte görüyoruz asfaltta.

200420146746

Enes canavarı kurabiyeleri fazlasıyla yedi herhalde yolda garip yönlendirme ok işaretlerini görüyorum. Acaba yediği Un Kurabiyesi canavara ters etki mi yaptı, yoksa kafayı mı buldu bunu anlayamadık. Doktor Serhat hocaya bu durumu sormak gerek. Böyle işaret dünyada ilk defa görünüyor. Sarı renkte olan çizgi alttan yukarı düz gidiyor biraz. Sola dönüp yuvarlak çizdikten sonra sağa çiziyor. Orda da bir yuvarlak çizdikten sonra ileri doğru ok işareti ile bitiyor.

200420146747

Karaburun yarım adasının tam ortasında, en dar yerinde, doğu yönünden batı yönüne doğru gidiyoruz. Burası yarım adanın en alçak geçiş yeri. Yarım adanın diğer yerleri yüksek dağlar geçit vermiyor.

200420146748

Zeytin ağaçları altında kocaman bir boğayı görüyorum otlarken. Etrafında inekler usul usul otluyorlar. Boğanın azameti ineklerde güven oluşturmuş durumda. Taze yeşil çimenler leziz olmalı ki bizlere bakmıyorlar bile. Daha önce ineklerin önünden sırayla bisikletlerle geçerken nedense trene benzetip bize bakıyorlardı. Bu boğa hiç tren görmemiş anlaşılan.

200420146749

İnekler da sakin sakin boğanın gözetiminde otluyorlar. Kimisi genç boğa, yani dana.

200420146750

Yolun sağ tarafında mermer ocağı var. Buradan önemli miktarda mermer blok kesip işlenmek üzere fabrikalara götürülüyorlar devamlı olarak.

200420146751

Nihayet yarımadanın sırtına varıyorum, bundan sonrası iniş. En son süpürücü olarak en arkada geldiğimden tek başıma ilerliyorum. Ahmet Mumcu ve Doktor Burcu görünürde yoklar.

200420146752

Yol kıyısında çeşme görüyorum, mataralarımı tazeliyorum burada. Çeşmenin taşlarına yazı yazmasalar daha güzel görünecekti. Nedense insanlar mağara duvarlarına yazı yazar gibi yazı yazıyorlar. Sanki önemli bir şey yazmışlar gibi. Görüntü kirliliği yaptıklarının farkında olamayacaklar hiç bir zaman.

200420146753

Asfaltta yazı yazmaya başladı Enes canavarı, Un kurabiyeleri insanlaştırmış canavarı. İşaretlerden yazıya geçmiş baksanıza. Yerde Alayına gider yazılmış.

200420146754

Deniz kıyısına gelmeden yol ikiye ayrılıyor. Tabela nereye gideceğimizi gösteriyor, sola doğru. Yardımcılarım Ahmet Mumcu ve Doktor Burcu burada beni bekliyorlardı. Ben geldikten sonra hareket etik Ildır’a doğru. Tabelalarda; Küçükbahçe ve Karaburun sağ tarafa, Ildır ve Çeşme sol tarafa gidileceğini ok işareti ile belirtmişler.

200420146755

Artık yarım adanın diğer tarafında, batı kısmındayım. Deniz ve Ildır’ın koyu göründü. Resimde gördüğünüz gibi her koyda siteler oluşturmuşlar. Beton yığınına dönüşmüş güzelim koy, yazık buraya ve yatırılan paraya.

200420146756

Idırı köyüne az kaldı, karşıda göründü alçak tepeler arasından.

200420146757

Tepelerden sahile iniyoruz, sahil yolu denize sıfır. Bu yolda bisiklet sürmenin keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Her yerde böyle deniz kıyısında, yeşillikler içinde temiz hava ve iyot kokusunda bulamazsınız. Sağda deniz, önümde üç kişi gidiyor bisikletleriyle.

200420146758

Artçı olarak geride kalanları süpürerek ilerliyorum. Solumuzda bir yel değirmeni, biz de Don Kişot’luk yapıyoruz yel değirmenine karşı bisiklet sürerek. Önümde Gözde, Esma ve Apo var.

200420146759

İzmir dışından gelenler resim çeke çeke bisiklet sürüyorlar. Buraları ilk defa gördükleri için hem manzaraları seyrediyorlar hem de resim çekiyorlar. Bunlardan biri de Devrim, Antalya’dan geldi ve buralara hayran kaldı. Kamerası elinde habire resim çeke çeke grubun en arkasında gidiyor. Arada benim de resmimi çekiyor bir kaç poz. Bisikletim KUZ ve ben üstündeyim.

2-1

Devrim beni bisiklet sürerken deniz ve kayıkların manzarasında çekiyor. Bagajda sarı yelek dikkat çekmek için.

2-2

Yolda bisikletle gelirken Devrim beni ve Ahmet Mumcu’yu çekiyor. Arkamızda birisi daha var.

2-3

Köyde taş evler güzel yapılmış, fakat bazı taşların antik kentten olduğu görülüyor. Her antik kentin yanında olan yerleşim yerlerinde olduğu gibi hazır yontulmuş bir kaç taşı evlerin duvarlarında görüyoruz.

200420146762

Evlerin bahçeleri, duvarları rengarenk çiçekler ve güllerle donatılmış. Baharın coşkusunu yaşıyor taş evler. Evin sahibi olan kadın güllerin altında çekiyorum bir poz.

200420146763

Devrim’i kendi kamerası ile çekiyorum güllerin önünde. Güller kırmızı, duvar dibinde sarı çiçekler var.

2-5

Devrim bu kez beni çekiyor çiçekler arasında.

2-8

Köyün merkezi azıcık yukarıda, biraz tırmanıyoruz haliyle. Tırmanırken Devrim beni çekiyor. Yokuş bayağı sert.

2-10

Köylü amca dağlardan topladığı şifalı otları satmaya çalışıyor. Ildırı köyünde öğle yemeği yiyoruz. Telefonunu unutan Esra’ya telefonunu veriyorum bu arada.  Bir süre dinlendikten sonra Antik kente doğru yürümeye başlıyoruz hep birlikte. Yaşlı adam başında kırmızı başörtüsü takmış, önündeki kasada taze kekik demetleri var.

200420146765

Eritrai köyün yukarısında, bisikletleri aşağıda yemek yediğimiz alanda bırakıyoruz. Kahverengi tabelada Ildırı (Erythrai) yazılarak gideceğimiz yönü belirtiyor. Sola doğru gideceğiz.

200420146768

Antik kente tırmanırken köyün duvarlarındaki mor çiçekleri çekmeden edemiyorum.  Katırtırnağı mor çiçekler açarak yüksek duvardan aşağı sarkmış.

200420146766

Köyde eski taş evler görmek mümkün. Yüksek tavanlı, düzgün taşlardan olan evler Rumlardan kalma.

200420146767

Ildırı köyünün genç muhtarı antik kentin girişinde bizlere hem köy hakkında bilgi veriyor hem de antik kenti anlatıyor. Muhtar genç, dinamik, köye bir şeyler yapmaya çalışan biri. Konaklamalı turizm, olta balıkçılığı ve zeytinciliği anlatıyor heyecanla.

200420146771

Muhtarın konuşması bittikten sonra antik kenti dolaşmaya başlıyoruz. Tabelada sola doğru; Akropol, Tiyatro (Theater) yazılmış.

200420146769

Daha çok turistlere gezilecek yerleri yazan tabelada; Tiyatro The Theatre, Agora, Akropol Acropole, Athena tapınağı Temple Of Athena, Matrone  Kilisesi The Matrone Church yazılmış Bizlerin pek yazılanlara dikkat ettiğimizi zannetmiyorum. (Örnek olarak tabelada yazdığı halde okumayan birisi “Tiyatro ne tarafta? diye sorması gibi) Gidilecek yön sağ tarafı işaret ediyor.

200420146772

Erythrai

Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “kırmızı” anlamına gelen Erythros’tan türediği, kent toprağını kırmızı renginden dolayı Erythra’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını ilk kurucu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythros’tan almıştır.

Kentte ele geçen bulgular, bu yörede ilk Tunç Çağ’ından bu yana yerleşimin olduğunu göstermiştir. İkinci kolonileşme döneminde kent, Atina Kralı Kadros soyundan gelen Knopos yönetimindeydi. Başlangıçta krallık ile yönetilen kent sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği Basileuslar tarafından yönetildi. Ion kentlerinin aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katıldılar. Kent Pythagoras’la birlikte kısa süreli tiranlık dönemi yaşamış, bu dönemde üreterek dışarı sattığı değirmen taşlarıyla önem kazanmıştır.

Erythrai, Lidya ve daha sonra da Persler’in eline geçer. Pers boyunduruğuna karşı diğer Ion kentleri gibi ayaklanmaya katılan kente, bütün Ion kentleriyle birlikte M.Ö. 334’te İskender, bağımsızlığını kazandırır. İskender’in ölümünden sonra çıkan kargaşalar sonucu birçok el değiştiren Erythrai Pergamon (Bergama) Krallığı’nın eline geçer. M.Ö.133′ te Roma İmparatorluğu içinde özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Sibyl ile Herophile ile ün kazandı.

M.Ö.1 yy.’da depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden büyük yıkıma uğrayan yöre; 16.yy’dan sonra Ilderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başladı.

Şehirde 1963-1966 yılları arasında Prof.Hakkı Gültekin ve sonraları Prof. Ekrem Akurgal tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. İlk önce M.Ö. 3.yy. sonlarında yapıldığı sanılan akrapolün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro toprak altından çıkarıldı. Akrapol’ün en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda da Athena tapınağına ait kalıntılar bulundu. Şehrin etrafının 5 km. uzunluğunda surla çevrili olduğu anlaşıldı. Tiyatro kısmen açığa çıkarıldı ve restorasyon çalışmaları yarım kaldı. Araştırmalarda akrapolde M.Ö. 6. ve 7.yy’dan kalma çanak, çömlek, taş ve topraktan figürler bulundu. Bunlar Erythrai şehrinin en eski tarihi buluntularıdır.

Erythrai harabelerinin bulunduğu bölgede, tarlalarda bulunan eserler, ören yeri bekçisi Hüseyin Yavuz tarafından toplanarak, orada bulunan bir bina da muhafaza edilmeye çalışılmaktadır. Hüseyin Yavuz bu yıl aramızdan ayrılmıştır, Nur içinde yatsın. Kapı içinde, elinde şapkası ile yaslanmış Hüseyin Yavuz.

575945_10150764519966170_191596698_n

Zeytin’in Masalı

I

Tek göz taş evin kapısını buruşmuş elleriyle açtı yaşlanmış parlak zeytin yeşili gözlü kadın. Yine sabah olmuş yine yine, lakin gelmemişti yıllar yıllar sabahı beklediği. “Bekle…” demişti bekliyordu, “Gelecem…” demişti inanıyordu, “Seviyom…” demişti daha çok seviyordu. Kapının hemen yanında koca bir zeytin ağacı dibinde çeşmeye gitti yüzünü yıkadı sarıdan Beyaza dönmüş saçlarını boynunun kıvrımlarını yıkadı baharın yağmuruyla gecede yıkanmış bahçesi esintiyle hışırdadı yıkanan yüzünü dondurdu. Omzundaki şalına sarındı. Kapının önündeki sekide kurulmuş beyaz ferfoje küçük masa iki sandalyeden birine oturdu. Kahvaltısını dışarıda yapacaktı içeri girmeye niyeti yoktu “hayat dışarıda” idi –hayatı dışarıda idi- küçük evinde asma katının altında kurduğu mutfağında çayını demledi yaptığı ekmeği zeytini çıkardı dışarıya masaya yerleştirdi. Yıllardır yemeği buydu sabah akşam. Zeytin, ekmek, çay… hiç değişmedi, beklemek gibi… Kapının önünde üşüyen kuru bedenini sıcak çay ile ısıttı içinin üşümesine çare değildi. Neydi çay, sevdiğinin muhabbeti, kapkara gözleri, dem-di dem kokusu sevdiğinin kokusu. Neydi ekmek? Kavuşturandı umuttu elleri bir gün evet bir gün tutuşturan-dı. Sabır dı yoğrulmaktı, pişmekti, kıvamdı… Neydi zeytin? Bakmaktı o tepeye, Gözdü gönüldü kutsanmaktı aşk ile…

 

Demir atlar yükünü tutmuş geliyordu, aramaktaydı taşın sütunun altında… Geçmişten geleceğe şahitlik eden taş şehirlerde gömütleri, dikitleri limanları dolaşarak araya araya geldiler. Kâh dedesinden öğrendiğini anlattırdı köyün yaşlısına, ya da muhtarına bildiklerini saydırdı. Demir atlılar geliyordu şarkılarla türkülerle, Aradıkları- anlam – dı. Yaşamanın anlamı, çiçeğin böceğin, mavinin yeşilin anlamı. Her iklimden her satıhtan basıp pedala gelmiş birlikte bilmek istemişler.”

Lider Serhat sürati dengeleyerek ekibi dağıtmıyor, en süratli süvarileri bakışlarıyla yönetip yol açtırıyor. Akşamları onları ödüllendirip onurlandırıyor yiğitliklerini ilan ediyordu. Olcay ise iletişimi ile önü arkayı araları kontrol edip ekip birliği sağlıyor. En geç yatıp en erken kalkıyor. Bazen türküler söylüyor dolunaya, bazen susuyor denizin dibine…

Urim Baba ise ardını toplayandı demir atlıların geride bıraktıklarını toparlayıp, yorulanı bekliyor “aartık aydeee” diye en geride yol alıyordu. Grubun hekimi Burcu ve tekniği Ahmet Urim Baba ile aynı hareket edip grubun ihtiyaçlarını yerinde görüp inceleyip raporluyorlardı. Akşamları grup toplanıp aradıklarının peşine düşüp gördüklerini anlatıyor, Ateşin başında türküler söylenip ozan gibi atışılıyordu.

Grup gene koca sütunların başına gelmiş antik devirin masallarını genç Arkeolog Ali Burak paylaşırken sütuna dayanmış yalın ayak başı kaçak bir adam bilmediğiniz masalların peşine düştünüz bunca insan dedi. Doğruldu dinlendiği taştan ağarmış saçları dağınıktı, kararmış gözlerini kapatmadan. Karanlık bir mağara gibi açtı  ağzını yaşlı adam.

Hüseyin Yavuz yakından yüzü görünüyor.

548335_10150764519746170_176263664_n

Bu kadar insan düşmüşsünüz yola bir nedeni olmalı. Kızlı erkekli, genci yaşlısı nedir aradığınız.

“Bir derdimiz var” dedi sözü aldı Lider Serhat. “Paylaşmak!” Biz bildiklerimizi gördüklerimizi paylaşırız dedi”

Olcay. “Senin paylaşacağın var mıdır? desen, dinlesek ?” dedi, artçı Urim Baba. “Nedir Senin yaşamanın anlamı” diye sordular.

Urim Baba; “ Biz bu kaa insan sözü paylaşmaya geldik. Bilirsin masallar söz ilen paylaşılır bu güne gelir. Bu koca taşlarda şahittir zamana karşı.”

Peşimden gelirsiniz benim yol hikaye mi, benim yaşamımın anlamını görürsünüz dedi yolcu ihtiyar.

Devam edecek…

 

Esma Eser Açıkgöz

 

Amfi tiyatrodayız, tiyatronun seyircilerin oturduğu taşların çoğu yerinden sökülüp alınmış. Çok az taş var, merdiven olan yerde ve üst kısımlarda. Taş merdivenin solunda otların içinde iz var, işte orada demir raylar var. Büyük bir ihtimalle taşları raylardan aşağıya taşıyıp götürmüşler. Antik kentlerde korumasız olduğundan bu kadar büyük yağmalara rağmen yine de hepsini götürememişler. Bizlerin görebileceği kadar taş eserler var.

200420146779

Amfi tiyatronun seyirci oturma yerlerindeki yontulmuş taşlar bir sanat eseri gerçekten. Adamlar sanata, estetiğe, güzelliğe önem vermişler ta o zamanlarda. Bir tiyatro eserini seyretmek için oturulan yerin alt tarafı. Ama insan otururken ayakları alta sallamak için taşları içe doğru yontmuşlar. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

200420146780

Tiyatronun en üstüne çıkıp Akropol, Athena Tapınağı ve Matrone Kilisesini dolaşacağız. Bu yapılar antik kentin en tepesindeler. Tabelalar gideceğimiz yönü belirtiyor sağa doğru.

200420146781

Bahar ayında olmamızdan dolayı tabiat yeşil elbisesini giymiş, en güzel çiçeklerle başına taç yapmış, arılar ve böceklerin vızıltıları içinde bizi karşılıyor. Otların ve çiçeklerin yaydığı kokular, havada uçuşan polenler insanın aklının bir karış havada olmasına neden oluyor. Hele gençleri bir başka yapıyor bahar ayları. Soludukları havada bolca olan polenler kana karıştıktan sonra beyne ulaşınca akıl bir karış havaya çıkarak yerine AŞK nöronları doluyor beyinde. Sadece AŞK’ı düşünmekten kan dolaşımı yavaşlayıp tembelliğe doğru giderek bahar yorgunluğu yaşıyorlar. Ama suçları yok ki! doğa zaten AŞK tan oluşmuş. Doğa bütün canlılara bunu aşılamış, kaçacak yerimiz yok AŞK tan yana. Mor çiçekler açmış otlar yeşillik içinde.

200420146782

Sarı çiçekler de insanları Aşk’a davet ediyor. Patikada yürüyenlerin ayakları.

200420146783

Papatya gibisin beyaz ve ince,

Deli oluyorum seni böyle görünce,

İsmin dudaklarımı yakıyor, neden ?

Papatyam seni özlüyorum…

Bahar aylarında açan iri papatyalar içinde bir adam.

200420146784

Kilisenin iki duvarı hariç diğer yerleri yıkılmış. Burası Matrone kilisesi.

200420146785

Athena tapınağının temel duvarları kalmış sadece.

200420146786

Antik kent yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş. Körfezin manzarası harika. Batı, Güney ve kuzey rüzgarlarına açık olduğu için devamlı olarak esinti var. Yükseklikten dolayı da biraz sert esiyor rüzgar. Hani aşağıda rüzgar ekersen burada fırtına biçersin o derece yani. Tepenin batı kısmı yamacı dik bir uçurumla oluşmuş. Denizde bir çok irili ufaklı ada görünüyor buradan.

200420146789

Körfezde 12 ada var irili ufaklı, üzerinde yapı yapılmamış olması çok güzel görünmelerine neden oluyor. Umarım bundan sonra turizm diye adaların doğal güzelliklerini bozmazlar. Sağ tarafımda Ildırı köyü ve büyük bir ada var.

200420146790

Duvarların görünen yüzlerini Poligonal (Beşgen) şekilde yontulup örmüşler taşlardan. Böyle taş örme biçimi diğer İyon kentlerinde görmek mümkün. Bu duvar biçimi saraylar ya da zenginlerin evinde oluyor.

200420146787

Papatya çiçekleri ile adalardan oluşmuş körfez manzarası, daha ne olsun ki. Hele bahar ayında iseniz !

Seviyor,

Sevmiyor!

Papatya fallarında…

200420146788

Uçurumun kenarında oturup hem dinleniyoruz hem de manzaranın tadına doyum olmaz seyrini gerçekleştiriyoruz hep birlikte.

200420146794

Rüzgar bayağı kuvvetli esiyor, insanı üşütecek serinlikte.

Yorulmuş pistonları dinlendiren Abdullah keyfini çıkarıyor manzaranın.

200420146795

Bulunduğum tepede düşüncelere dalıyorum. Martı kuşu olmak istiyorum, şöyle kanatlarımı açıp kendimi rüzgara bırakmak, hiç kanat çırpmadan rüzgara karşı durdukça beni havada tutmasını istiyorum. Hayat ta böyle sanki, nasıl kuşlar rüzgara karşı kanatlarını açıp durdukça havada kalıyorlarsa, yaşamda da zorluklara karşı durdukça ayakta kalabiliyoruz. Zorluklara karşı durmazsak bir anda yere düşer yaşamdan koparız. Bisiklete binmek gibi devamlı pedala basmak gerek gidebilmen için. Kendimi bir an kollarımı açıp uçurumdan aşağıya bırakmak geçiyor, sadece bir an öyle düşünüyorum. Bıraksam kuşlar gibi rüzgara karşı süzülsem. Ta bulutlara çıkıp körfezi baştan başa dolaşsam, engin denizlerin üzerinde uçsam, uçsam. Sınırlar olmadan, pasaportsuz diğer ülkeleri gezsem. Hem de vize parası ödemeden! Bu düşüncelerden sıyrılıp kendime geliyorum. Demek ki bir an düşüncelerde kalsam kendimi uçurumdan boşluğa bırakacaktım. Yaşam bu mudur, pamuk ipliğine bağlı…

2-4

Bisikletçilerin ağır topları Ahmet Mumcu, Hakan Kayışlıgil, Bekir Kocamaz ve ben. Bekir Kocamaz açmış ellerini kocaman soyadı gibi. Doktor Burcu arada kalmış garibim.

2-6

Erytrai antik kentini bitirip bisikletlerin yanına dönmeye başlıyoruz. Elimde pankart katlanmış olarak önde ben, Arkamda Hakan Kayışlıgil, ve Ahmet Mumcu adalar manzarasında yürüyoruz.

2-9

Balıkçıların demirledikleri kayıklara selam verip aşağıya, sahile inmeye başlıyoruz. Denizde bir çok tekne demirlemiş, karada ise yazlık evler kaplamış yamacı.

548558_10150764532971170_2054027807_n

Köyden bisikletleri aldıktan sonra yola çıkıyoruz. Elinde fotoğraf makinesi ile habire resim çeken Devrim artık artçı fotoğrafçı olarak görevlendiriyorum. Zaten resim çekmekten hep geride kalıyor bari bir ünvanı olsun turumuzda. Devrim’e Barbaros köyünde bir süprizim olduğunu söylüyorum. Herkes yola çıktıktan sonra ben de yola çıkarak grubun en arkasında yol alıyorum. Kıyıda balıkçı tekneleri eşliğinde gidiyorum. Kayıklara ulaşmak için küçük iskeleler yapmışlar aralıklı. Kıyıda ters olarak konmuş polyester kayıklar duruyor üç tane.

200420146797

Yolumuz bundan sonrası biraz tırmanış olacak. En sert tırmanışlar ve en çok bu gün yol alacağız. Çadırlarımız kamp alanında olduğu için yüksüz daha hızlı hareket ediyor grubumuz. Arkada kalanları toplaya toplaya ilerliyorum. Önümde iki kişi tırmanırken yokuşu çekiyorum.

200420146798

Aslında çıktığımız yokuş %10 eğimden fazla ama moralimiz bozulmasın diye %10 yazmış sevimli canavarımız. Böyle yazmazsan turu yarım bırakanlar bile olabilirdi. Bizim canavar Enes normale döndü anlaşılan. yediği Un Kurabiyelerin etkisi geçmiş olmalı. Baksanıza yere sevimli 🙂 işaretleri yapmaya başlamış.

200420146800

Nihayet yokuş bitiyor ve tepedeyiz, aşağıda Kadıovacık köyü görünüyor. Barbaros köyüne kadar iniş olacak. Daha sonra biraz rampa var ama çıkacağız. Burada biraz soluklanıyorum, Henüz gelmemiş bir kaç kişi var. Onları da bekliyorum, ağır aksak çıkıyorlardı yokuşu. Geride kalanlar geldikten sonra terli gövdem rüzgar almasın diye yeleğimin fermuarını yukarı çekiyorum. Siz siz olun ne kadar terli olursanız olun yokuşun sonunda durup rüzgarlık yada yeleğinizi giyin. Terli bölgeniz rüzgar almasın yeter. Fermuarı da çektikten sonra kendinizi yokuş aşağıya rahatça bırakabilirsiniz. Hiç bir şey olmaz. Ben turlarımda böyle yapıyorum ve hiç bir zaman üşütmedim, hasta olmadım bisiklet üzerinde. Termal içliğim de yok, her zaman pamuklu atlet giyerim.

200420146801

Köye gelince yavaşlamamız konusunda uyarı yazısını canavarımız yazmış “Yavaş” diye. Onu dikkate almak gerek. Tabi ki ben durup resim çekiyorum. Gölgem yere düşmüş.

200420146802

Grubun en arkasında teknik eleman Ahmet Mumcu ile birlikte gidiyoruz.

200420146803

Barbaros köyü göründü ufukta. Dağın yamacında, en altta kurulmuş köy.

200420146804

Köy de yaşayan insan az. Köyün girişinde kültür evi var, burada sanatçı biri bir kültür sanat evi yapmış taş bina olarak. Doğada topladığı renkli taşları kum haline getirip resim üzerine yapıştırarak harika resimler yapıyor. Yalnız bu gün açık değil, o yüzden ziyaret edemiyoruz. Urla belediyesi tarafından yapılmış tabela köyün girişine dikilmiş. Tabelaya; Urla belediyesi Barbaros köyü, Nüfus 555, Hane 260 olarak yazılmış. İki yanda yeşil çam ağacı, sol üst köşede Türk bayrağı var.

200420146805

Yokuşlar yordu bizi çay molası vermek gerek. Köyün içinde kahvelerde çay molası vereceğiz. Canavar Enes yere Çay ve ok işareti çizmiş sarı boya ile.

200420146806

Enes Çalışkan kapmış çocuğun elinden bisikleti kendi binmeye çalışıyor. Köyün meydanında bir kaç tur atıyor en sevimli haliyle.

200420146807

Köyün meydanında kaldırımda gölgelik ağacın altına oturup kahve takımını, ocağı çıkarıp kuruluyorum. Cezveye kahveyi koyup ocağın üstünde pişirmeye başladım. Diğerleri kahvede oturmuş, kimi köfte ekmek yiyor, kimi çay içiyor. Benim kahvem var ve kahve içme zamanım geldi. Kahve takımlarım ve ocak kaldırımda. Ben de oturmuş kahve pişirmek için hazırlık yapıyorum.

3-6

Devrimi yanıma çağırıyorum, kahveyi, cezveyi görünce hem şaşırıyor hem de seviniyor. Süprizimi görünce ne diyeceğini bilemiyor. Canı kahve istemiş ama içememiş, şimdi ise sokakta, kaldırımda kahvenin pişmesini bekliyor. Cezvem ve fincanım 4 kişilik olunca bizimle beraber Olcay ve Emin de kahve içmeye hakketti. Onlara da veriyorum birer fincan kahve. Devrim karşımda oturmuş sohbet ederken cezvede kahve pişiriyorum.

3-3

Çay, kahve molasının ardından grubu yola çıkarıyorum, yol biraz yokuş. Çeşme İzmir yol ayrımına kadar çıkacağız, ondan sonra uzun bir iniş bizleri bekliyor. Devrim bizi çekiyor, ben ve önümde dört bisikletçi yokuşu çıkarken.

10294375_10152403673877369_3552891525844951191_n

Yol ayrımlarında işaretler bizi gideceğimi yeri belirtiyor “Düz” olarak. Canavar Enes iyi çalışıyor grubun önünde. Kutlamayı hak etti bu gün.

200420146808

Nihayet yokuşun sonuna Çeşme İzmir yol ayırımına varıyoruz. Burası manzarası olan bir yer ve adı manzara kahvesi. Aşağıda göletler var ve manzarayı daha görsel yapıyor.

200420146812

Yokuşun bittiğini söylüyor yer işaretleri, yaşasın…

200420146810

Ve sola dönüş ok işareti yere çizilmiş.

200420146811

Yol tabelaları nereye gideceğimizi belirtiyor. Biz İzmir yönüne gideceğiz. Bu yol D300 karayolu. Çeşmeden başlıyor Van’ın Saray ilçesine İran sınırına kadar gidiyor. 2000 km kadar bir karayolu. Bu yolu www.pedalla.com da Serkan Taşdelen ve Feyyaz Alaçam beraber D300 karayolunda yaptıkları turun hikayesini okumuştum. Bu yazıdan sonra bisikletçi olmuştum tam anlamıyla Serkan Taşdelen bu turda beraber pedallıyoruz aynı zamanda. Sağa Çeşme, sola İzmir yönünü gösteriyor tabelalar.

200420146813

Geldiğimiz yönü belirtir tabelalarda; Kahverengi tabelada Ildırı (Erythraı) Beyaz tabelaya Barbaros ve Kadıovacık yazılmış. Tabelalar sol tarafı gösteriyor. Tabelaların üstündeki yüksek yerde mavi tabelada ise; İzmir teknoloji geliştirme bölgesi. Burası İzmir yüksek teknoloji üniversitesinin arazisi başlıyor. Yaklaşık 7 Kilometre uzunluğunda bir arazi.

200420146814

Yaklaşık 7 km yokuş aşağı iniyoruz, bayağı uzun bir iniş oldu bizim için. Sadece iniş olduğu için İçmeler kamp alanına çabucak varıyoruz. Solda deniz görünüyor.

200420146815

Arka kadro oluşmaya başlıyor yavaş yavaş. Afyon Başmakçıdan  Esma Eser Açıkgöz, acele etmeden beraber kamp alanına varıyoruz. Çok güzel türkü de söyler, sesi kadife gibi. Türküler söyleyerek bisiklet sürüyoruz. Geçen yıl Az bilinen antik kentler turunda Küçük Yamanlar dağında gençlik kampında tanışmıştık. Tanışmamız da ilginç olmuştu doğrusu. 2013 yılının Az bilinen antik kentler turunun ilk gününde yaklaşık 22 km tırmanışlı günün ardından 1000 metre yükseklikte yemeği yedikten sonra buz gibi esen deli poyrazdan kaçarak gençlik merkezinin barakaların birinde sıcak çaylarımızı içerek muhabbet ediyorduk. Arkadaşlarla Afyon Başmakçı bisiklet festivalinden bahsederken Esma da oradaymış. Başmakçı sözünü duyunca heyecandan oturduğu tahta sandalyeden düşüverdi. Biz de tabi bu düşüşe anlam veremedik, ne oluyor diyerekten Esma’yı yerde görünce kahkahayı basıverdik hep birlikte. Meğerse Başmakçı bisiklet festivalini düzenleyen Esma imiş. Biz tabi bunu bilmeden öylesine nasıl gideceğimizi konuşuyorduk. Tanışmamız böyle oldu Esma ile ve güzel bir dostluğun temeli atıldı böylece. Başka festivallerde de beraber bisiklet sürdük. Esma bisiklet üzerinde çekiyorum bir poz.

200420146816

Kamp alanına geldik, herkes akşam yemeğine kadar serbest dolaşıp hazırlıklarını yapıyor çadırlarında. Bu akşamdan itibaren her akşam bir olay için kutlama yapacağız. Bu gün grubun artçıları ödüllendirildi, şerefine kadeh kaldırıldı. Yaşasın artçılar Doktor Burcu Koçay, Teknik destek Ahmet Mumcu ve süpürücü olarak ben. Resimde Burcu Koçay, Ahmet Mumcu, Olcay Ormankıran, Ben, Doktor Serhat Ferahi Değimli, Ahmet Yıldırım ve Berna Külahçı var. Elimizde kırmızı şarap kadehlerini tokuşturuyoruz.

1897817_10152403675417369_1502793782226024624_n

Akşam yemeğinde Ketring Osman’ın getirdiği nefis yemeklerle karnımızı doyuruyoruz. Yemekten sonra sınırsız çay eşliğinde gece sunumunda sevimli canavarımız Enes Şensoy bize anılarını resimlerle sunarak anlatıyor. Enes dünyayı dolaşmakta olan arkadaşımız Gürkan Genç ile İspanyada buluşup Cebelitarık boğazını geçerek Fas ta 3 ay kadar beraber bisiklet sürdüler. Çöllerde, okyanus kıyısında yaşadıkları maceraları bizlere anlattı. Bu turunda bisikletinde, notbook’unda ve telefonun da olmadık arızalar meydana gelmiş. Çölde gezen bahtsız Bedevi gibi bir macera yaşamışlar. Çektiği resimler çok olunca ve kamp ateşi yanmaya başlayınca çoğu resmi geç geç diye geçiştirdi sadece.

200420146819

Sunumun ardından şaraplarımızı alıp sahilde kamp ateşi etrafında toplanıyoruz. Karşılıklı iki grup oluşturduk, şarkılar türküler söyleyerek kahkahalar içinde gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ediyor eğlencemiz. Ateşin kızıl rengi şarabın kırmızı rengine karışıyor.

10177432_10152263781143046_1677443648840957073_n

Artık ateşin üstünden atlamaya başlıyoruz. Şarabın verdiği coşkuyla bağıra bağıra türküler söylüyoruz. Ben ateşin üzerinden atlarken Cem Yatman beni çekiyor gecenin karanlığında.

10270561_10152263781013046_8807135107348367130_n

Gece epey ilerledi, uyku uyumak gerek, yarın erkenden kalkacağız. Yavaş yavaş sesimiz azalıyor, birer ikişer yatmaya gidiyorlar. Ben de uykum iyice gelince çadırıma yatmaya giderek derin bir uykuya dalıyorum.

Resimlerin bir kısmı Devrim Dağ’a aittir.

Bu gün yaptığımız yol 64 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc