Etiket arşivi: ida

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 10. Gün

10 Nisan 2014 Perşembe

Ayazma – Kaz dağının öte yüzü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ACIGÖL’de

Dedi ki neredesin sen?

 Dedim ki gitmek gerekti

 Dedi ki sen yokken ….

 Dedim ki ben olmasam da olur

 Dedi ki oldu, güneş doğdu-battı

Dedim ki gitsem de sende doğan pınara, batan güneşe gelirim

 Dedi ki güneşim de pınarında senin gözünde, gönlünde. Nereye gitsen gelir senle.

Esmaeseraçıkgöz

 

Öne çıkan görsel, Dağdan akan dere çağlayıp akarken ben bisikletim KUZ ile geçiyorum. Derede bir kaç kuru dal var.

1601094_10152336428234861_1298975074120669047_n

Güzellik havuzunda buz gibi suda yıkanmam tüm yorgunluğumu aldığından gece misler gibi uyudum. Ormanda temiz havada uyumak şehirde uyumaktan daha kısa oluyor. Şehirde ne kadar uyursan uyu kirli havada soluduğun oksijen miktarı az olduğundan yorgun uyanıyorsun. Ama burada kısa süre de uyusan temiz oksijen vücudunu temizleyip dingin kalkmanı sağlıyor. Bu sabah öyle dingin, uykumu almış olarak kuş cıvıltılarıyla uyanıyorum. Bu gün zorlu olacak, bakalım dengesiz bizi nerelere götürecek? kim bilir!!

100420146499

Çadırları toplayıp bisiklete bagajları yükledik. Güzel bir kahvaltının ardından yola çıkma zamanı. Yolun sağında duvar, çam ağaçları ve çiçek açmış elma ağacı.

100420146500

Dün buraya, güzellik havuzuna girmiştim. Tahta köprüden aşağı dökülen suyu bir süreliğine seyrettim. Kaz dağlarında o kadar su var ki hiç tükenmeden sürekli akıyor dereler. Ta denize kavuşasıya kadar.

100420146501

Ayazma dan Evciler köyüne hızlıca iniyoruz. Zaten yol sadece iniş. Evciler köyünde alış veriş yapıp eksiklerimizi tamamladık. Bolca ekmek almayı ihmal etmedik. Ne olur ne olmaz Kaz dağlarında kaybolabiliriz belli mi olur. Tek çam gövdesi uzun, aşağıda kavak ağaçları ve elma bahçeleri.

100420146502

Çam ormanı içinde giden yol.

100420146503

İşte Kaz dağları, antik çağın İda dağı. Görkemli görünüyor, bereketli ormanları bir çok canlının yaşam kaynağı durumunda. Biz de biraz olsun faydalanıyoruz İda dağlarından. Evciler köyünde Sarıkız yolunu soruyoruz her kes değişik cevap veriyor. İrfan da Çavuşlu köy yolundan gitmeye karar verince peşine takılıyoruz.

100420146504

Çiçek bürümüş elma bahçeleri arasında ilerliyoruz. Bir süre asfalttan gittikten sonra Kaz dağlarına doğru toprak yola girdik. Artık dağlarda asfalt olacak değil ya. Zaten olması da gerekli değil, toprak kalsın. Biz toprakta da süreriz bisikletleri. Çiçek açmış elma ağaçları arasında bisiklet sürüyoruz.

100420146506

Elma bahçeleri arasında giden yol birden bire bitti! Hadi bakalım ne olacak şimdi ? Elma bahçelerinin ortasında kaldık. İlerisi de görünmüyor…

100420146511

Elma da bu yıl bereket var, çiçeklerinden belli oluyor. Tomurcuk halinde pembe olan dış yüzeyi çiçeğin taç yaprakları açınca bembeyaz bir gelinlik gibi görünüme dönüyor. Bu harikulade olayın evrelerini aynı anda görmek olası. Tanrının insanlara bahşettiği en güzel meyve de elma. Hatta din kitaplarında bahseder Adem ve Havva yasak olan elma yüzünden Cennetten yeryüzüne kovulurlar.  Belki de yemeselerdi elmayı bu kadar çok yenmezdi. Dünyada en çok tüketilen meyvelerin başında elma olduğunu biliyor muydunuz.

100420146509

Artık yapacak bir şey yok geri dönüyoruz. En arkadan gelmemden ötürü bu kez en öndeyim. Yine en önde dengesiz İrfan geliyor. Kendimi ve arkamdakileri elçek çekiyorum.

100420146510

Ardından diğerleri geliyor, Mustafa, Hakan ve Özcan.

100420146511

Dengesiz yolu şaşırdı, ama olabilir her ne kadar dengesiz olsa da o da bir insan eninde sonunda. Sevinçle onu takip ederim, her zaman beni en güzel yerlere en güzel yerlerden götürmüştür. Ona güvenim tamdır ve şimdiye kadar çok güzel maceralarımız oldu. Bu da maceranın bir parçası. Yaşamak gerek…

100420146512

Mustafa da sessiz ve sakin başına neler gelecek diye bizlerin peşinde bisiklet sürüyor. Mustafa’nın bu durumdan hiç şikayet etmediğini, hatta hoşuna bile gittiğini tahmin ediyorum. Zaten macerayı seven biri, Bana katılmak için ilk görüşmemizde her türlü yola geleceğini sezmiştim.

100420146513

Papatya gibisin beyaz ve ince,

Deli oluyorum seni böyle görünce.

İsmin dudaklarımı yakıyor neden ?

Papatyam seni özlüyorum..

Hep elma ağaçlarının çiçeklerini çekecek değilim ya biraz da papatya çiçeklerini yakından çekeyim bari.

100420146515

Neyse sonunda doğru yolu bulduk galiba. Orman yolu olduğu belli oluyor. Çam ağaçları bunu gösteriyor. Yola ilk başladığım yerden itibaren her kavşakta nereye gittiğimizi not ediyorum. İlk sapakta sola girdik, bunu defterime not ettim. Geri dönmek zorunda kalırsak gerekebilir.

100420146516

Artık doğa ile baş başayız ormanın içinde. Toprak yol gayet düzgün, yerde araç tekerlek izlerini görüyorum. Araç görmesem de demek ki buradan araç geçiyormuş.

100420146517

Mustafa ağır ağır geliyor peşimizden.

100420146518

Kavşakları defterime not etmeye devam ediyorum. Gerçi araç izleri gideceğimiz yola doğru. Diğer yolda hiç araç izi görünmüyor.

100420146519

Akan sularda durup dinlenmek gerek. Hem suları tazeliyoruz hem de nefesler normale dönüyor.

100420146520

Mustafa da akan dereden suyunu doldururken papatya çiçeği ile birlikte çekiyorum.

100420146522

Ağır tempoda çıkmaya devam. Önümde Hakan gidiyor.

100420146523

Dağa çıkan yol kıvrıla kıvrıla eteklerin yamaçlarında. Yukarıda kıvrılmış yolda ağaçların arasında çıkan bir bisikletçi.

100420146524

Yollar çatallanıyor sürekli, ormancılar her yana olası bir yangına ulaşabilmek için yapmış. Ayrıca orman gençleştirme çalışmalarında yaşlı ağaçları kesip bu yollardan aşağı indiriyorlar.

100420146525

Dört yol ağzına geldik, nereye gideceğimizi tahmin etmeye çalışıyor İrfan. Araç izleri sağa doğru gidiyor ama doğru yol mu? belli değil. Sağa gitmeye karar veriyoruz. Dört yol ağzında arkadaşları çekiyorum.

100420146526

Çam ağaçları kalem gibi uzun ve düz. O kadar sık dikilmiş ki ağaçların gövdeleri göze görünüyor sadece.

100420146527

Çam ağacı dışında ki ağaçlar yapraklarını dökmüş. Şimdi ise baharın coşkusuyla yeni yaprak açmaya başlamış bile.

100420146528

İki dengesiz bazen geride kalıyor, böylece resimlerini çekmeye fırsatım oldu.

100420146529

Yol boyunca çeşmelere denk geldik. Hepsi de şarıl şarıl akıyor. Suyumuz bittikçe takviye yapmaktan da durmuyoruz mataralarımızı. İrfan çeşmenin yanından geçerken.

100420146530

Tırmanış devam ediyor.. Ağaçların arasından bisikleti ile geçen arkadaşı çekiyorum.

100420146533

Bazı dereler de bol su var, durup resmini çekiyorum. Ormancılar künk koymalarına rağmen bir şekilde tıkanmış. Dere dışarıdan, yoldan akmakta.

100420146534

İşte bu dereden geçerken İrfan benim resmimi çekiyor çaktırmadan. Bu resmi sonradan gördüm. Fakat ne kadar dengesiz olsa da sanatçılık var İrfan da. Güzel estantaneler yakalamaya çalışır ve harika resimler de çeker. Bu da onlardan biri, tam kapak resmi. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1601094_10152336428234861_1298975074120669047_n

Kavşak ve sola dönüş, zaten araç izleri o yönde.

100420146535

İşte bisiklet bizi böyle yerlere, böyle güzellikleri görmemize neden oluyor. Ormanda ki yaşam öyle güçlü ki insanlar ne yaparlarsa yapsınlar kendi kanunları geçerli. Yol dozer ile açılıp taşlı topraklı olmuş. İşte orman bitkisi tohumu tam yolun ortasına gelip yeşermiş. Baharın etkisi ile mor çiçeğini de açmış durumda. Sanki yapılan yola meydan okurcasına;

“İşte ben her yerde çiçek açarım, küçük te olsam ben ormanım. Yaşam benim.”

Tek yapraklı mor çiçek ve bisikletim KUZ.

100420146536

Çam ormanı içinde kaybolduk sanki.

100420146537

Yol kıyısında genç çam ağaçlarının yapraklarının yeşil tonu tazeliği belirtmiş.

100420146538

Kalem gibi düz olan çam ağaçlarının boyu o kadar uzun ki gökyüzünü çok az görebiliyorum.

100420146539

Ormanda ki yaşamın içinde çam kurtları yoldan başka bir çam ağacına gitmeye çabalıyorlar. Bu kurtlar çam ağaçlarına büyük zarar veriyor. Eğer mücadele edilmezse ormanı kurutur bu küçük canlılar. Ormancılar çam kurtlarına karşı çeşitli tuzaklar kurarak ormanı bir şekilde koruyorlar. Tabi ki her tarafa yetişmek imkansız. Bazı yerlerde çam kurtları görmemiz mümkün.

100420146540

Yol kıyısında park etmiş KUZ sakince beni bekliyor.

100420146541

Artık bir yerde karnım iyice acıktı. Hep beraber durup karnımızı doyurmak için ekmek, konserve, zeytin, peynir yiyerek açlığı bastırdık. Üstüne bir de neskafe içmek iyi geldi doğrusu. İrfan da bisikletini yolun kıyısına, tam da ucuna park etmişti. Birden bire Mustafa “Eyvah gitti” diye bağırmaya başladı. İlk önce ne olduğunu, niye öyle bağırdığını anlayamadım. Meğerse Mustafa yol kıyısında duran İrfan’ın bisikletinin aşağıya düştüğünü görmüş. O yüzden heyecanla bağırmaya başlamış. Yamaçtayız ve yamaç ta dik. Hep birlikte koşarak bisiklete baktık. İrfan’ın bisikleti 15 – 20 metre aşağı takla ata ata yuvarlanmış bir ağacın gövdesinde durmuş durumda gördük. Hemen bisikletin yanına indik. Bisiklette görünen bir şey yok. El birliği ile yukarı çıkarmaya başladık. Ben aşağı inmeden önce bir resim çekiyorum önce sonra yardıma başladım. Üç kişi bisiklet başında, Mustafa yanımda, yardıma iniyoruz.

100420146542

Bağıra çağıra ite kaka neşe içinde yukarı, yola çıkmaya çabalarken dengesiz birden bisikleti bırakıp yukarıdan resmimizi çekmeye başladı. Eh resim olunca her durumda poz vermek gerek. Bu da bize tatlı bir anı olarak kaldı. Bisikleti kontrol ettik, herhangi bir arıza, kırık yok şükürler olsun. Yoksa onaramayacak bir arıza durumunda bisiklet elde epey yolumuz yayan olarak sürecekti. Dört kişi bisikleti iterken.

10176124_10152336434504861_5846232510678981741_n

Yemekte harcadığımız suları tamamladık çeşmenin birinde. Çeşmenin başında bisikletler, çeşmeden taşan sular yol kıyısında kendine küçük bir yatak yapmış bile.

100420146544

Derme çatma ağaçtan yapılmış eserler gördük. Dibinde de çeşme var. Durup mola veriyoruz çeşmenin başında. Mustafa yanıma gelince  “Urim baba yukarıdan sana doğru bir domuzun geldiğini görünce bağırdım domuza. Domuz da yönünü değiştirerek sana doğru gelmekten vaz geçti” dedi. Ben de “Hiç farkında değilim” dedim. Şimdiye kadar domuz dahil hiç bir hayvan rahatsız etmedi ve saldırmadı ormanın içinde. Yollarda sadece köpeklerin saldırılarına karşılaşıyorum. Eh onları da bir şekilde defediyorum. Çeşmenin başında otururken beni çekiyorlar.

100420146547

Bir ağaç diğerlerine göre epey uzun, başı göğe ermiş. Resmi çekerken gök yüzüne bakınca bulutların çoğaldığını görüyorum. Umarım yolda yakalamaz yağmur.

100420146548

Ormancılar kesilen ağaçların tomruklarını yol kıyısına dizmişler. Burada biriktirip işlenmek üzere sanayiye götürülmeyi bekliyorlar.

100420146549

Yine bir kavşak, ilk önce Mustafa durup bizi bekliyor. Sağa giden araç izlerini takip ediyoruz.

100420146550

Karşımıza başka bir kavşak çıkıyor. Bu kez İrfan tecrübelerine dayanarak durup etrafı incelemeye başladı. Diğer giden yolları kontrol etmek için keşif yapmak için yanımızdan ayrıldı. Biz de onu bekledik bir süre. Geldikten sonra “Bu yöne gideceğiz” dedi. Rehberimiz o olduğuna göre takip ediyoruz İrfan’ı.

100420146551

Henüz bahar aylarında olmamız dolasıyla piknikçileri görmesek te ormancılar uyarı levhası asmışlar ta buralarda. Her yerde olduğu gibi buraya da çöplerini bırakıyorlar demek ki. Yoksa uyarı levhaları ormanda yaşayan hayvanlar için konmamış. Zaten orman hayvanları insanlar gibi çöp üretmiyorlar ki.

100420146552

Birden bire karşımıza ormanın içinde bir gölet beliriyor. Büyük bir olasılıkla orman yangın ekibi için yapılmış. Dağlarda çıkabilecek bir yangını söndürmek için yangın helikopterleri buradaki suyu kullanıyorlar. İyi bir düşünce. Umarım hiç yangın çıkmaz.. Bu gölette hayvanların sulama göleti olur. Buradaki çam ağaçlarının rengi daha koyu. Demek ki çok kar yağıyor. Kaz dağının zirvesi bulut ile kaplandı. Dağ bulutu tuttuğuna göre kolay kolay bırakmaz. Hadi bakalım hayırlısı…

100420146553

Eyvah haydutlar yolumuzu kesmiş. Ne yapacağız şimdi?  Çam ağacını kesilip yolu tamamen kapatmışlar.

100420146554

Neyse haydut maydut yok şimdilik. Kesilmiş ağacın etrafından dolanıp yola giriyoruz. Az ileride 2 tane bina görünce durup incelemeye başladık. Tabelada yazdığına göre Düden alanı dedikleri yerdeyiz Rakım da 1270 metre. Bayağı çıkmışız. Binalarda ve etrafta kimseler yok, terkedilmiş. Yada yangın zamanı değil, henüz yangın ekibi iş başı yapmamış. Yangın ekipleri Mayıs ayının sonlarına doğru, havalar iyice ısınıp otlar kuruduktan sonra iş başı yapıyorlar. Binanın kapısı da yok, içine girip baktık. Bomboş, pislik içinde, yan odada ocak var. Daha önce ateş yakmışlar bu belli.

100420146555

Hakan ve Özcan bizden biraz ileride gidiyorlardı. Burada durup etrafı inceledikten sonra tam hareket edecekken birden bire yağmur başladı. Bisikletlerimizle birlikte fazla ıslanmadan binanın içine girdik. Binanın içinden ormana yağan yağmuru çekiyorum. Hava mis gibi, çam ve ot toprak kokuyor.

100420146556

Bir süre sonra yağmur şiddetini iyice arttırdı. Bizden fazla uzaklaşmamış olan Hakan ve Özcan geri dönerek yanımıza geldiler.

100420146557

Baktık ki yağmur devam ediyor yan tarafta bulunan odunları fazla ıslanmadan içeri alıyoruz. Belli değil ne kadar süreceği yağmurun. Yağmurun şiddetinden sis gibi oldu ortalık. Binanın yanında beton dökülmüş, üzerine demirden çardak yapılmış.

100420146559

Yağmur uzun süreceğe benziyor. Hiç durmadan aralıksız yağdığından öylece binada mahsur kalmış gibi bekliyoruz. Hava serinlemeye başladı, yağmur kendini doluya bıraktı. Resimde dolunun izleri belirgin görünüyor.

100420146561

Ortalık birden bire beyaza bürüdü dolu taneleri ile. Hava birde başka bir ortama dönüştü. Kaz dağının tepesindeyiz, ne olacağını kestirmek güç. Dolunun yağışını izliyoruz sadece.

100420146562

İşte bahar aylarında sarı çiçekler böyle olaylarla karşılaşıyor. Herhalde alışkın olmalılar ki başları dik dolu umurlarında değil sanki. Beyaz dolu taneleri arasında sarı çiçekler.

10155357_10152336444174861_2502089116309977292_n

Saat öğlen biri geçti, hatta ikiye geldi sayılır. Bu yağmurda fazla gidilmez deyip binanın içinde kalmaya karar verdik. Bu gece buradayız, kamp atacağız mecburen. Yarın Allah kerim. İçerisini şöyle bir temizleyip toparladık. Ardından çadırları kurduk, içerisi geniş. Beş kişi için rahatça kalabilecek kadar yer var. Ardından ocağa odunları verip ateş yaktık bir güzel. Serin olan havada fazla üşütmeden ısınmak gerek. Yanan odunları yakından çekiyorum.

100420146563

Yağmur yağmaya devam ediyor.

100420146564

Akşam olmak üzere, hala yağmur yağıyor. Hiç kesmedi. İyi ki yola devam etmedik yoksa çamura saplanacağımız kesin. Yağmurda da kamp atmak kolay değil. Burada kalmakla hiç olmazsa ıslanmadan kapalı bir yerde kampımızı attık. Biraz şanslı mıyız ne?

100420146565

İyi ki odunları ıslanmadan içeri taşıdık. Odunumuz bol, sürekli ateşi besliyoruz. Ateş içimizi ısıtıyor alevleri seyrederken.

100420146566

Ateşin karşısına oturmuş 5 mahzun. Elçek ile kendimizi çekiyorum.

100420146567

Odunlar da bir güzel yanıyor ki seyretmeye doyum olmuyor. Ateşin sanki bir büyüsü varmış gibi.  İnsan bir türlü karşısından kalkmak için çaba sarf etmeden öylece hayallere dalmaktan kendini alamıyor. Boşuna ilk insanlar ateşe tapmamış.

100420146569

Herkes nevalesini çıkarıp ortaya döktü. Ortak yemek makarna ve ton balığı. Bir güzel karnımızı doyurduk afiyetle. Ardından çayı demledik odun ateşinde. Çay da pek güzel oldu hani. Odun lezzeti var sanki. Çaydanlık ateş üzerinde ve yanında odunlar yanıyor.

100420146570

Hava kararmaya yüz tuttu ve yağmur yağmaya devam ediyor. Ne bereketliymiş bulutlar. Bu kış fazla yağış almadı. Dereler, kaynaklar pek coşkulu değildi bu baharda. Daha çok yağması gerek. Dün Ayazma da gördüğümüz suyun gözü akmıyordu. Yağışın az olmasından dolayı çoğu su gözlerinden su çıkmıyor. Kocaman Kaz dağları, tüm heybetiyle kilometrelerce alanı kaplıyor. Yağan bu yağmurlar dağın derin çatlaklarına dolarak muazzam bir su deposu haline geliyor. Çatlaklarda biriken milyonlarca ton su yavaş bir şekilde çatlakların ucunda su gözlerinden fışkırarak dereleri ırmakları oluşturuyor. İşte bu yıl dağın suları azalması dolayısıyla bazı kaynaklar kurumuş durumda. Bizler burada mahsur kalsak da yağmurun yağmasına seviniyorum. Hava kararmadan dışarısını, ormana yağan yağmuru son bir kez çekiyorum.

100420146571

Sıra geldi urimbaba’nın kahvesine. Köz ateşi olur da kahve olmaz mı? Hemen kahve takımını çıkarıp üç kişilik kahveyi cezveyle birlikte közün üstüne sürüyorum. Közün ağır ateşinde kahve pişmeye başlıyor. Zaten kahvenin lezzeti burada, ağır ateşte pişireceksin.

100420146572

Üç fincan da hazır, diziliyor cezvenin karşısında. Fincanlar pek se sabırsız. Bir an önce kahvenin pişmesini istiyorlar. Durun bakalım, urimbaba kahvesi öyle aceleye gelmez. Biraz sabır.

100420146573

Sabırla pişen urimbaba kahvesi herkese nasıp olmaz. Şanslı olan iki kişi içebilir. İlk önce doğal olarak İrfan ve Mustafa içiyor. Kahveler içildikten sonra diğer şanslı iki kişi olan Özcan ve Hakan da kahveden nasibini alıyor. Keyfimizin kahyasına bu akşam diyecek yok. Cezve ve köpüklü kahve dolu üç fincan.

100420146574

Gecenin ilerleyen saatlerinde ateş köze dönüştü. Sadece közden yayılan ışıkla aydınlanıyor bulunduğumuz yeri. Ateşin karşısında başımızdan geçmiş ilginç hikayeleri anlatmakla geçiyor zaman. İnsan gezgin olunca anlatacak hikayeleri de çok oluyor.

100420146575

Hikayelerimizin ardından herkes çadırına girip uyuyor.

Bu gün büyük bir çoğunluğu kaz dağlarına tırmanmakla geçti. Yağmur yağması erken kamp atmamıza neden oldu. Islanmadığımıza şükür ediyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 30 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 8. Gün

8 Nisan 2014 Salı

Bozcaada – Ezine – Bayramiç – Evciler – Ayazma

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ve bütün gemileri yakıp

yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla

mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri

umutlardansa nefret etti daima

Ahmet Telli

 

Öne çıkmış olan görsel, ben Bayramiç göletini izliyorum bisikletim KUZ üzerinde.

080420146362

Yağmurun pıtırtıları güzel bir uykuya doymama neden oldu. Sabah yağmurla yıkanmış tertemiz bir havada uyanıyorum. Güzel bir gün olacağa benziyor. Eşyaları ve çadırı toplayıp bisiklete yüklüyorum. Vapuru kaçırmamak gerek, yoksa öğlen vapuruna kalırız. Fazla oyalanmadan iskeleye doğru hareket ediyoruz. Otlar ve bayırdaki çam ağaçları.

080420146307

Sabah vapuruna binecekler dışında herkes uykusunda. Kasaba sessizliğe bürünmüş, hava sakin, dünkü fırtına dinmiş. Kasaba dingin ve temiz.

080420146308

İskeleye gelip vapura biniyoruz, bisikletleri park edip yukarı çıkarak akşam aldığımız poğaçaları masaya seriyoruz. Masa dar olmasına karşı kahvaltı için yeter bile. Sıcak çayları ısmarlayıp bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Üçümüz kahvaltı yaparken çekiliyoruz.

080420146309

İskeleye gelip yanaşınca gemiden inerek Geyikliye doğru yola çıktık. Geyikliden Ezine tabelasını takip ediyoruz.

080420146310

Geyiklide oyalanmadan  Ezine’ye devam ediyoruz. Tabelada; Ezine 18, Çanakkale 69 Kilometre mesafede olduğu yazılmış.

080420146311

Gördüğünüz atlar Yılkı değil, yani sahipli. Otlasınlar diye otlağa bağlanıp bırakılmış. Üç tane at otluyor.

080420146312

Son defa uzakta kalan Bozcaada’ya bakıp resmini çekiyorum.

080420146313

Gökçebayır köyünde çay molası veriyoruz. Tabela köyün girişinde.

080420146314

Gelirken hepsini görmüştük tabelada yazan yerleri. Şimdi sıra Ezine de. Tabelalar dört tane, en üstte Gülpınar, Apollon Smintheion 43 Sağı işaret ediyor. Sola ise; Çanakkale, Ezine.

080420146315

Ezine’ye de az kaldı. Ezine 6, Çanakkale 54 yazılmış tabelaya.

080420146316

Ezine yolu da düz değil, belli bir eğimle tırmandık durduk. Arada çeşme de olunca kısa mola vermeden geçmek olmaz. Mustafa’yı bisikletlerin başında çekiyorum.

080420146317

Ezine yolları da eğri büğrü, nedense karayolları düz yapmamış.

080420146318

Havada bulutlar pek yüksek, yağmur yağma durumu şimdilik yok. Ama bahar ayındayız belli mi olur?

080420146319

Yol neredeyse doksan derece dönüyor ileride.

080420146320

Koyunlar kuzulamış, taze otları yiyerek karınlarını doyuruyor. Koç ayakta etrafı kolaçan ediyor. Anne koyun ve kuzu yerde.

080420146321

Ezine’ye vardık, burada biraz mola vermeli. Tabelada; Ezine Nüfus 14000 yazılmış.

080420146323

Yağan yağmurlardan dolayı çaylar akıyor şırıl şırıl.

080420146324

Geçmiş yıl Çanakkale dönüşünde bu parkta mola vermiştik öğlen yemeği için.

080420146325

Aslında bir hamama girmeliydik ya neyse yolumuz epey var. Fazla oyalanmak istemiyoruz. İki kubbeli hamam önündeyiz.

080420146326

Özel bir bankada müdür olan Levent Çakıcı’nın misafiri oluyoruz. Kahve ikram ediyor bize. Kahveden sonra bir resim çekilmek icap eder değil mi? Bizi ikinci defa misafir eden Levent ile beraber resim çekiliyoruz dördümüz.

080420146327

Levent ile vedalaşıp kahve için teşekkür ettikten sonra yola çıkıyoruz. Ana yolda bir süre gittikten sonra Bayramiç yoluna saptık. Tabelada düz olarak; Ayvacık, İzmir, sağa doğru Şehir merkezi, sola doğru Bayramiç yazılmış. İrfan önümde, ileride döneceğimiz yerde direkte Türk bayrağı dalgalanıyor.

080420146328

Dönemeçteyiz, büyük bir direkte Türk bayrağı dalgalanıyor, sola doğru döneceğiz kavşaktan.

080420146329

Ayazma 54 km diyor tabelada, ne yapalım biz de gideriz. Ayrıca araç muayene istasyonuna da gidiyor yol.

080420146330

Bayramiç’e kadar yol düz görünüyor.

080420146331

İsmi ilginç bir dere ile karşılaşıyorum; Harharik. Ne demek acaba diye merak ediyorum.

080420146332

Harharik çayı az da olsa akıyor yeşilliklerin arasından.

080420146333

Her çeşmeden su içmek gerekiyor. Bunu dengesiz İrfan söylüyor. Uzun bir yalağın içine borudan su akıyor sürekli. Hayvanlar bu yalaktan su içiyor.

080420146335

Ağaç altı bulduk mu mola veriyoruz. Çam ağacının gölgesinde bisikletler park etmiş.

080420146336

Az ileride bir sıra çam ağacı var, bir sırası da kesilmiş, neden kesilmiş belli değil.

080420146337

Yol kıyısında arabanın biri tilkiye çarpmış.

080420146338

Ana yolun gürültüsü burada yok, yolun sakinliğinde gitmek rahatlatıyor. Tek katlı evler, sağda ağaçlar yeni yaprak açmış yeşilleniyor.

080420146339

Ayrıca bahar gelmiş ağaçların beyazlığını da görmek çabası.

080420146340

Yoldan biraz içeride, yeşillikler içinde çeşme. Arkası tarla ve kenarında ağaçlar.

080420146341

Kimi meyve ağaçları daha yeni tomurcuklanmış.

080420146342

Bayramiç’e vardık bile. Nüfus 14200 olarak yazılmış.

080420146344

Belediye bisikletçilerin geleceklerini tahmin etmemiş olacak ki mazgalları gelişi güzel  yapmış. Amaçları sadece yağmur yağdığında mazgaldan sular kanallara aksın yeter. Ama biz geldik bisikletimizle ne olacak? Mazgal aralıklarına tekerlek girebilir çünkü gidiş yönüne göre düz takılmış.

080420146345

Yolun orta kaldırımına çiçekler dikmiş güzelce, Yani belediye güzelliklere önem veriyor. Hakkını vermek gerek.

080420146346

Dedim ya gelişigüzel mazgalları yerleştirmiş diye işte bu mazgalı bisikletçiye göre normal yerleştirmiş. Her hangi bir tehlike meydana getirmiyor. Çünkü demirler enine döşeli.

080420146347

Hemen ardı sıra gelen mazgal da tehlikeli bir biçimde yerleştirmiş. Bir de demirlerin de kırılmış bir kaçı. Tam lastiklere göre, kaçamazsan tekerlek girer.

080420146348

Bayramiç ana yoldan biraz içerde, sakin, küçük bir kasaba. İleride iki şerefeli minare görünüyor.

080420146349

İleriden sola döneceğiz, hedefimiz Kaz dağları. Antik adıyla İda. Tabela düz şehir merkezini, sola Çan ve Kazdağı (İda) olarak belirtmiş.

080420146350

Döneceğimiz yerde sola doğru tabelalar konmuş. Çan, Kazdağı Ida 29, kızılay acil ve Bayramiç devlet hastanesi. Demek yolumuz 29 Kilometre kalmış. Az ilerde uyarı tabelasında burada okul olduğunu belirtiyor.

080420146351

Tarihi bir cami ve minaresi taş duvar ile yapılmış.

080420146352

Belediye duvarlara güzel hatun resimleri yaptırmış. Sanattan ve sanatçıdan anlıyor ve değer veriyor demek ki.. Yere yan olarak uzanmış kadının uzun saçları, üzerinde tül örtü. Kadın tıpkı kaz dağı gibi çizilmiş, başı zirveyi, kalçası diğer zirveyi andırıyor.. Havada bulutlar çizilmiş.

080420146353

Hamzaoğlu konağı, tarihi eser. Kesme taştan yapılmış.

080420146354

Bayramiç ten devam ediyoruz Evciler’e doğru. Bahçelerde ağaçlar çiçek açmış bembeyaz.

080420146355

Bahar bu yıl çok beyaz gelmiş buralara. Etraf meyve ağaçları, üzeri bahar çiçekleri. İnsanın bu güzelliğe baktıkça bakası geliyor, bıkmadan usanmadan.

080420146356

Kalın gövdeli bir ağaca aşı yapmışlar. Aşı da tutmuş ama ne aşısı yaptıklarını bilemedim. Gövdesine bakılırsa çitlembik ağacı ve Antep fıstığı aşılanmış sanki.

080420146357

Birden bire karşımıza % 10 eğim çıkıyor, mecbur çıkacağız. Tabelaya öyle yazılmış.

080420146358

Bazı köylerin yakınından geçiyoruz. Köy yoldan içeride olduğu için uğramaya gerek görmüyoruz.

080420146359

Öncümüz, rehberimiz ve aynı zamanda kılavuzumuz İrfan Bayramiç baraj göletini yüksekten gören bir yerden etrafı inceliyor. Sanırım kamp için yer bakıyor.

080420146360

Mustafa da sessizce İrfan gibi etrafı seyrediyor. O sadece manzarayı seyrediyor.

080420146361

Eh benimde onlardan kalır yanım yok değil mi. Manzara güzel, karşıda Kaz dağları tüm muhteşemliği ile bizi çağırıyor bağrına. Buralara ilk defa geldiğimden Ayazma nerede diye bakınıyorum ama nerede olduğunu kestiremedim. Güzellikler göreceğimden eminim. İrfan etrafı inceledikten sonra baraj göletinin kıyısında kamp kuralım diye teklif ediyor. İyi güzel yer de etrafta hiç ağaç yok, kabak gibi yerde de çadır kurulmaz ki. Benim hedefim Ayazma, orada kamp atmak. İrfan’ın burada kamp kurma teklifini kabul etmiyorum. Biraz kızdığını hissediyorum ama hedefimiz Ayazma. Buradan manzara güzel de aşağıda kamp kuracağımızdan pek güzellik görünmüyor.  Yola devam ediyoruz böylece. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

080420146362

Tepenin arında şirin bir köy görünüyor.

080420146364

Baraj göleti bayağı uzun, kıyısından epey gittik.

080420146365

Güneş batıya devrildi, gölgeler uzamaya başladı. Bisikletim KUZ ve kendimin asfalta vuran gölgemi çekiyorum.

080420146367

Meyve bahçelerinin yanı sıra üzüm bağları da var.

080420146368

Tatlı bir rampa çıkıyoruz.

080420146369

Orda bir köy var uzakta

O köy bizim köyümüzdür,

Gitmesek te varmasak ta

O köy bizim köyümüzdür.

Uzaktaki köye el sallıyorum. Köy yamaçta kurulmuş.

080420146370

Sevgili dengesiz İrfan yol kıyısına oturmuş gelmemi bekliyor. Biraz şekeri düşmüş olacak, sinirli sinirli konuşmaya başladı oturduğu yerden. “Ne güzel kamp yeri buldum da kalmadık” diye. Ben de sakince bisikleti sehpasına alarak yavaş adımlarla yanına gelerek iki yanağını gülerek öptüm. İrfan’ın tüm siniri birden bire gitti bu hareketimle. Karşılık ters cevap verseydim daha da çok sinirlenecekti. Biraz çerez atıştırdık beraber oturduğumuz yerde. Kavşaktayız bu arada, yön levhaları aynı yeri gösterir 2 tane olunca yuh diyorum. Bu kadar mı israf olur, Kazdağı ve Ayazma aynı yerde aynı kilometrede. Tabelada; Evciler, Kazdağı (İda) 14 Ayazma 14 (Mesire yeri)

080420146371

Rakım yükseldikçe bitki örtüsü ve ağaçlar değişiyor.

080420146374

Etraf çam ormanı, rampa devam ediyor.

080420146375

Evciler de çok elma yetişiyor. Meraklı olacaklar ki yağlı güreş alanı yapmışlar. Bir de altın elma dan esinlenmişler. Altın elma tarihte ilk güzellik yarışmasına sebep olmuş antik çağda. O da Ayazmada yapılmış ilk güzellik yarışması. Herhalde zamanı değil yağlı güreşlerin.

080420146376

İki tane genç delikanlı tutuşmuşlar antrenman yapıyordu yeşil çimenlerin üzerinde.

080420146378

Evciler köyünde çam ormanları başlıyor. Çamların boyu yüksek.

080420146379

Evciler göyüne hoş geldiniz yazısı bizi köyün girişinde karşılıyor.

080420146380

Elma bahçeleri bol olan Evciler köyünde her tarafta elma kasası görmek olası.

080420146381

Köyün kahvesinde oturup mola veriyoruz. Burada bir şeyler atıştırdık. Telefonları da şarj etmek gerek. Aynı zamanda bakkaldan ekmek ve yiyecek malzemesi takviyesi yapıyoruz. Buradan sonra yerleşim yeri yok. Tabelada; Ayazma Mesire yerine 8 Kilometre kaldığını gösteriyor. Altında da Kazdağı (Ida) tabelası var.

080420146383

Yol bizi direk Ayazma’ya götürecek. Kaz dağlarının eteklerindeyiz, tırmanış ta başladı. Elma bahçelerinin yanından devam ediyoruz yolumuza.

080420146384

Beyaz gelinliğini giymiş elma ağaçları doğaya ayrı bir güzellik katıyor.

080420146387

Yol kıyısında hep elma bahçeleri yapılmış belli bir yere kadar. Elma ağaçları da öyle çiçek açmış ki bazen durup resim çekmeden geçemiyoruz. Her ağaç değişik güzellikte. İrfan ve Mustafa durmuş cep telefonları ile elma ağacını çekerken ben de onları çekiyorum.

080420146388

Seyredilmeye değer çiçekli elma ağaçları.

080420146389

Dut ağacının yeşil yaprakları arasında çiçek açmış elma ağacı. Beyaz ve yeşil bir arada.

080420146390

İrfan önümde tırmanıyor yukarı doğru.

080420146391

Çay şarıl şarıl akıyor, biz yukarı o aşağı.

080420146392

Çay akarsa sürekli olarak, çınar ağaçları da yerini aşmış yüzyıllar öncesinden.

080420146394

Çay kenarları elma bahçeleri, ötesinde kalem gibi çam ağaçları.

080420146395

Artık orman başladı, çam ağaçlarının boyları da arttı. Çam gövdelerini sarmaşıklar kaplayıp yeşile bürümüş.

080420146396

Artık ormandayız diyorum, bakıyorum ki ileride çiçek açmış elma bahçeleri gözüme ilişiyor. Yol kalem gibi düz çamların arasından gidiyor.

080420146399

Açıklık buldukları yere elma ağacı dikmişler. Çiçek açmış elma ağaçları arkamda, kendimi elçek çekiyorum bir poz.

080420146400

Çayın aktığı vadiye yavaş yavaş Güneş ışığı azalmaya başladı. Elma bahçeleri hala çayın kenarında.

080420146401

Çam ağaçları da kalem gibi düz ve uzun.

080420146402

Bakalım elma bahçeleri nereye kadar gidecek.

080420146404

Bundan sonra elma bahçesi görmüyoruz. Yukarılardan bir vınlama sesi geliyor, merak ediyorum nerden geliyor vınlama sesi. Sesin geldiği yere varınca bir su türbini karşımıza çıkıyor. Su öyle basınçlı geliyor ki türbinin kanatlarına çarptıktan sonra etrafa saçılıyor. Buradan üretilen elektrik nerede kullanılıyor acaba?

080420146405

Biraz yukarıda alabalık çiftliği var. Demek ki aşağıdaki türbinden elde edilen elektrik çiftlikte kullanılıyor. Anca böyle bir yerde alabalık yetiştirilebilir. Her taraftan buz gibi su fışkırıyor. Alabalık havuzlarını çekiyorum. Havuzlar dört kademe olarak yapılmış.

080420146408

Kaç gündür yoldayız, biraz da kendimize önem vermeliyiz. Nasıl olsa hedefimize vardık, ödülünü de vermek gerek. Çiftlikte alabalık yemeden geçmemek gerek diyerek kırmızı benekli alabalık siparişi veriyoruz. Balıklar pişerken de birer bira yorgunluğu alıyor. Alabalıkları afiyetle yiyoruz. Restoranın bahçesinde elma ağaçları çiçeklerle bezenmiş. Bizden başka kimse yok restoranda.

080420146409

Restoranın dibindeki kanaldan sular akıyor havuzlardaki balıklara.

080420146411

Balıkları yerken akşam oluyor ve hava kararıyor. İyice karnımızı doyurduktan sonra az kalan yolumuzu da yaptıktan sonra  Ayazma mesire yerine zifiri karanlıkta vardık. Yolu bisiklet aydınlatmaları ile görüyoruz. Zaten elektrik yok burada, ormanın içinde de gerek yok elektriğe. Düz bir alana çadırları kurup eşyaları indiriyoruz bisikletlerden. Etraf karanlık olduğundan nasıl bir yerdeyiz kestiremiyorum.  Tabelada Çevre ve orman bakanlığı, Ayazma mesire yeri olarak yazılmış. Flaş ışığı ile gecenin karanlığında resmini çekiyorum.

080420146413

Birer kahve iyi gider diyerek kahve yapıyorum. Yorgunluk kahvesi iyi gitti doğrusu. Burada telefon da çekmiyor, dünyadan kopuk durumdayız. Fazla geç olmadan yatıp uyuyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 80 Kilometre civarı (Haritada 73 Km gösteriyor, Bozcaada da yaptığımız yol haritada yok)

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 8. Gün

9 Eylül 2013 Pazartesi

Keşan – İpsala – Uzunköprü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir

Cahit Zarifoğlu

 

Öne çıkmış olan görsel, Rahman Karataş ile haritayı yere serip üzerinde rota çalışıyoruz çömelmiş olarak. Bisikletim KUZ yüklü olarak park halinde.

8-1-1

Kuşların cıvıltılarıyla güzel bir güne dinlenmiş olarak uyanıyorum. Hava masmavi, sonbaharın hafif serinliği beni hala üşütmüyor. Bisikletin getirdiği enerjiden dolayı üşümeyi unuttum diyebilirim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra İspirto ocağında çay demleyip kahvaltımı yapıyorum Orhan’la beraber. Derken geçmişten gelen bir akrep zehrini bırakıp gidiyor. Eh ne yapalım kahvaltım da zehir olsa da bağışıklık sistemim bunu hazmediyor. Üstüne bir acı kahve iyi gidiyor zehrin.

“Eğer birisi sizin hakkınızda kötü bir şey söylüyorsa, Emin olun kendileri hakkında söyleyecekleri iyi şeyleri yoktur.”

Can YÜCEL

Yerde kahve takımları, küçük tabureme oturmuş olarak kameraya bakıyorum.

5-2-1

Parkta kalan diğer arkadaşlar da uyanıyor. Muammer Kızak ve İDA bisiklet grubu ile vedalaşıp yolcu ediyorum. Rahman ve Başak ta burada gecelemişler. Kahvemi içtikten sonra kurumuş olan çantaları bisikletin bagajına bağlayıp eşyalarımı yerleştiriyorum. Ardından çadırı söküp mat ve uyku tulumunla birlikte bagaja bağlayıp yola çıkmaya hazır hale geliyorum. Keşan – Edirne 112 kilometre civarında. Bu yolu bir günde yaparız diye Orhan ile konuşuyorum. Ama Rahman işin içine girince iş değişiyor. Bir dünya gezgininden feyz almak bir başka. DOÇEK’in verdiği Trakya haritasını yere serip gideceğimiz yolu bize çiziyor. Nerelerden gidileceğini, nerede konaklayacağımızı, görülecek güzel yerleri bir bir anlatıp bize önemli bilgiler aktarıyor. Benim rotam İğneada’ya kadar gidip oradan Tekirdağ yapmak. Rahman İğneada’ya kadar harita üzerinde işaretliyor. İpsala’dan Yunanistan sınırından Edirne, oradan Bulgaristan sınırından İğneada’ya. Harita üstünde bile harika bir tur olacağa benziyor. Can Küçükler ile telefonla konuşarak nerede olduğunu öğreniyorum.

Rahman ile harita üzerine çömelip çalışırken, KUZ yüklü durumda yola hazır sakince beni bekliyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

8-1-1

Bisikletimin kilometre kablosu biraz gevşek idi, kabloda bollaşınca sabahın süprizi kabloya geliyor. Bollaşıp sarkan kablo ön bagajımın ağır olmasından gidon  ani hareketle kilometre kablosu kökünden kopuyor. Hadi buyur buradan yak. Elbette bir gün kilometreden kurtulacağım ama henüz bağımı koparamadığımdan biraz üzülüyorum. İzmir den buraya kadar 547 kilometre yapmışım. Kablo dipten koptuğundan ek yapamıyorum. Aklıma da bir çözüm gelmiyor şimdilik. Yola böyle devam edeceğim mecburen. Arkadaşlarla vedalaşıyorum, Okan Tuztaş, Rahman ile Başak Bulut ve diğer arkadaşlarla vedalaşıp Orhan ile yola çıkıyorum. Keşan’dan çıkışımız biraz geç oluyor haliyle. Orhan uyumlu birisi, iyi anlaşıyorum onunla. İlk hedefimiz İpsala, pedallar dönmeye başlıyor. Üç gündür sanki tatil yapmışım gibi geldi bana. Kendimi dinlenmiş ve zinde hissediyorum. Ama yola çıkmakla içim başka bir duyguyla kaplanıyor. Serkan Taşdelen’in dediği gibi “Önemli olan yolda olmaktır”.  Yola çıkınca dünyam değişti, yola ve yolculuğa çabuk adapte oluyorum. Ova düz olunca yol altımızdan akıp gidiyor. İpsala’ya 20 Km kalmış. Hudut ise 20 Km olduğunu tabelada yazan yazıdan anlıyorum.

8-1

Kısa sürede İpsala’ya vardık. Tabelada önemli kavşakta olduğumuzu belirtiyor. Sola Karpuzlu – Enez, sağa İpsala, düz ise kahverengi yazılmış Yunanistan – Gümrük (Douane) yazılmış.

8-3

İpsala kasabasına giriyoruz. Burası sınırdan önce son yerleşim yeri. Burada kilometre kablosunu lehimlemek için elektronik tamircisini arıyorum. Sora sora tamirciyi bularak kabloyu lehimlettiriyorum. Elektronik tamircisine nasıl yapacağını tarif ediyorum. Büyük bir ihtimalle fazla tecrübesi yok ve böyle kilometre kablosu hiç lehimlememiş. Bu ilk tecrübesi olacak. Kabloyu lehimledikten sonra test yaparak çalışıp çalışmadığını kontrol ediyorum. Çalıştığını gördükten sonra yerine takıp kablonun tekrar kopmaması için güzelce ve dikkatlice klipsle bağlıyorum. Ayrıca kabloyu da göstergenin kaidesine Japon yapıştırıcı ile sabitliyorum çıkıntılık yapmasın diye.

Sınıra 6 km kalmış, Selanik’e iyice yaklaşmışım, şunun şurasında Selanik’e 355 km kalmış, 3 günlük yol. Elbet bir gün Selanik’ten geçeceğim. Edirne yoluna girmeden hazır buraya kadar gelmişken sınır kapısını bir görelim diyerek sınıra pedallıyoruz. Tabelada Yeşil E-90, D-110 yolun olduğunu belirtmişler. Hudut (Yunanistan) 6, Selanik 355 Kilometre olduğu yazılmış.

8-4

Sınır kapısına geliyorum. Pasaportum yok diye geçiş izni vermiyorlar. İnsanların özgürlüğünü kısıtlayan şu sınırları hiç sevmiyorum. Ülkemizde çifte standart var, vatandaşları iki sınıfa ayırmışlar. Birisine kırmızı pasaport veriyorlar, paran varsa pasaport alıp bir de vize almak için ülkelerin elçiliklerinden eziyet çekmek var. O da elçinin o günkü ruh haline göre vizeyi ya alırsın yada alamazsın. Diğerlerine yani devlet memurlarına yeşil pasaport veriyorlar, onlara vize sormuyorlar, elini kolunu sallaya sallaya sınırdan sorgusuz sulalsiz geçiyorlar. Ben de çalıştım vergi ödedim bu ülkeye, hatta memurlardan daha fazla vergi kesildi benden. Ama nedense bize geçiş yok bu sınırlardan. Nefret ediyorum bu durumdan, sınırlar kalksın… Bisikletim KUZ üzerindeyim, arkamda sınır kapısı gişeleri.

8-5

Elbet bir gün delip geçeceğim bu sınırdan, açılsın kapılar. Sınırdan geriye döndüğümüzde yol üzerindeki tabelada Türk bayrağı ve Türkiye’ye Hoşgeldiniz Welcomw to Turkey yazılmış. Orhan ile beraber hatıra resmi çekiliyorum elçek ile..

8-7

Türkiye’den çıkamadık ama hoş bulduk dedikten sonra yolcu yolunda diyerek yolumuza dönüyorum yol arkadaşım Orhan Şentürk ile birlikte. Bizi sınırdan geçirmediklerine göre geriye dönüyoruz mecburen. 110 numaralı kara yolunun 1. parseli 2. km tabelasında bir resim çekerek İpsala’ya doğru yolumuza devam ediyoruz.

8-8

Dedim ya çifte standart,  Keşan turundan sonra Yunanistan’a bir grup bisikletçi karşı yönde sınır kapısına giderken karşılaşıyoruz. Karşılıklı selamlaşıyoruz. Karşı karşıya gelince Orhan ile benim resmimi çekerek yollarına devam ediyorlar.

8-7-1

İpsala küçük bir sınır kasabası, canlı ve hareketli. Bu hareketlilik elbette sınırdan önceki son yerleşim yeri olmasından dolayı. Bizim gibi bisikletçi gezginler hariç diğerleri araçlarla buralardan geçiyorlar. Her taraf araba dolu, daha çok tırlar mevcut. Bu şirin sınır kasabasında fazla oyalanmak istemiyoruz. Ama öğlen vakti olduğundan karnımız da acıktığından karnımızı doyurup hemen yola çıkıyoruz. Yolumuz uzun. Kısa minareli cami ve İpsala’nın ana caddesi, cadde girişine demir borulardan tak yapılmış, Ortasında Atatürk portresi, altına Welcome, Hoşgeldiniz yazılmış.

8-9

Resimde görüldüğü üzere bayağı geniş bir alanda toprak taşımışlar. Geniş bir çukur oluşmuş. Buradan çıkarılan toprakların nereye götürüldüğünü anlayamadım. Belki de yol yapımında kullanmış olabilirler. Bilmem ne demeli…

8-10

İpsala Edirne arası yol sınıra yakın ve yolda fazla araç görünmüyor. Bu bizim için iyi, tenhada keyifle pedal çeviriyoruz Orhan ile. Sohbet ederek, birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Orhan tam bir yol adamı, birlikte uyumlu bir şekilde pedal çeviriyorum. Birbirimizle çabuk kaynaşıp yolun getirdiği dostluk gelişiyor ikimiz arasında, bu uzayıp giden yolda. Edirne ye kadar yolculuğumuz iyi geçecek, bunu hissediyorum. Etrafı tarla olan sakin ve uzayıp giden yolu çekiyorum.

8-11

Yol arkadaşım Orhan Şentürk, kendisi Trabzonlu. Dağcılık ve bisikletle haşır neşir. O da benim gibi saçlarını özgürce uzatıyor. Yakışıyor uzun saç. Saçlarımın bakımını nasıl yaptığını soruyor bana. Ben de ona saçlarımı serbest bırakıyorum, istedikleri biçimde uzuyorlar. Sadece sabun ile yıkadığımı, şampuan kullanmadığımı anlatıyorum. Orhan bisikletinin yanında resmini çekiyorum.

8-12

Biraz da Ergene nehrine yakın olmamızdan dolayı arazi düz. Hafif iniş çıkışlar var ama o kadar da fazla değiller. Orhan önümde bisiklet sürerken.

8-13

Güne bakan Ayçiçeği tarlaları Trakya’nın ana tarım ürünü. Dolayısıyla her tarafta Ayçiçeği tarlaları mevcut. Bu Ayçiçeği güneşi izlemeyi bırakmış, çoğalmaya başlayan bulutlara yönünü çevirmiş sanki susamış gibi sonbahar yağmurlarını bekliyor. Güneş diğer yönde.

8-14

Yolda sık sık molalar vererek hem resim çekiyorum, hem de bu güzel tarlalarda kendimi eğlendiriyorum. Her tarafta Ayçiçeği tarlaları olmasına rağmen her ayçiçeği ayrı bir güzel görünüyor bana nedense. Şöyle bir şey aklıma geliyor, hani bizler Çinlilerin hepsini birbirine benzetiriz ya ayır edemeyiz. Ama Çine gittiğimizde aslında birbirine hiç benzemediklerini görerek yanıldığımızı anlıyoruz. Tarlanın içinde binlerce ayçiçeği birbirine benzemiyor. Tarlanın içinde gezinirken bunu fark ediyorum. Tarlanın içinden Ayçiçeği ve yolda park ettiğim bisikletim KUZ.

8-15

İbriktepe baraj göletinde resim çekiyorum. Tarlaları sulama amaçlı olduğunu biliyorum ve göletin fazla derin olacağını zannetmiyorum. Öyle derin vadi olacakmış gibi görünmüyor zaten. Tabelada; DSİ Sultanköy (İbriktepe) barajı yazılmış.

8-16

Yolda gördüğünüz gibi hiç araç yok. Motor gürültüsü yok, daha ne olsun ki. Sen çok yaşa Rahman Karataş bize bu yolları çizdiğin için. Benim de gönlümde böyle yerlerden geçmek vardı ama bu kadarını da beklemiyordum doğrusu. Karşımıza ilk önce Sultanköy çıkıyor, burada mola vermeden geçiyoruz. Düz giden yolda yolumuza devam ediyoruz. Baraj göleti sağımızda.

8-17

Ufukta Balaban köyü görünüyor, burada mola vermek gerekiyor. Suyumuz var ama takviye etmemiz gerek. Bas pedala, uç, yollarda demir atım KUZ. Balaban köyünde mola veriyoruz. Duble çaylar pistonlara iyi geliyor. Biraz da atıştırıyoruz aperatif olarak. Yolda sık sık mola ve atıştırmak gerek, yoksa enerji takviyesi almazsak şekeri düşürmek an meselesi. Daha önce yolda başıma geldiğinden bu sefer işi sıkıya bağladım, neme lazım.

8-19

İlk defa sürülmüş bir tarla görünce durup resmini çekiyorum. Şimdiye kadar tarlalar yeşil, yada sarı renkte ve çoğunda ürünler henüz toplanmamıştı. Yeni sürülmüş toprağın rengi beni cezbediyor. Bu da ayrı bir güzellik katıyor doğaya. Aynı zamanda gözlerim rengini topraktan almış doğal olarak.

8-20

Kurtbey köyünden geçiyoruz durmadan, daha yeni mola vermiştik. İleride köy görünüyor.

8-21

Bazı yerlerde duble yol yapım çalışmaları var. Bizler her ne kadar fark etmesek de bayağı hızlı çalışıyorlar. Yollar düzgün ve geniş oluyor. Asfalt yeni dökülmüş ve ardından silindirler iyice eziyor. Yol kaymak gibi oluyor. 3 tane silindirin artarda gelişi güzel bir görüntü oluşturuyor.

8-22

Ve Uzunköprü’ye varıyoruz, benim için yeni bir yeri keşfetme heyecanı her tarafımı kaplıyor. Yeni insanlar göreceğim yeni sokaklar, değişik yapılar ve en önemlisi tarihi uzun köprü burada. Tabelada Uzunköprü, Nüfus: 40600 yazılmış.

8-23

Kasabanın içinde köprünün maketini yapmışlar. Maket bana biraz küçük geldi, zira bildiğim kadarıyla adı üstünde uzun köprü, 174 kemerden yapılmış bir köprü. Kim yaptırdıysa maketi 5 tane kemerle geçiştirmiş laf olsun diye. Uzun köprüye akşam üzeri vardık ama havanın kararmasına var daha. Karnımız da acıktı, kasabanın merkezine varıp sulu yemek yapan bir lokanta aradık. Lokantalara gelince adamlar öyle bir davet ediyor ki içeri sanki bedava yemek vereceklermiş gibi yaka paça lokantaya buyur ediyorlar. Zaten karnımız öyle bir açtı ki fazla önemsemeden lokantanın birine oturup siparişleri veriyoruz. Karnımızı doyururken gece nerede çadır atabiliriz diye lokantanın sahibiyle konuşuyoruz. Lokantacı bize köprüyü geçtikten sonra benzinlikte kalabilirsiniz diyor. Yemekten sonra bir de kahve içince kendimize geliyoruz. Beş kemerli taş köprü, arkasında 1 metre yüksekliğinde kayalık. Buradan aşağı su dökülüyor ama havuzda su yok. Kasabanın simgesi olarak süs havuzu yapmışlar. Etrafına sarı çiçekler dikilmiş.

8-24

Yemekten sonra sabah kahvaltısı için alışveriş yaparak yola çıkıyoruz. Güneş batığı için hava kararmadan çadırı kurabileceğimiz bir yer bulmak için tarihi Uzun köprüyü geçiyoruz Orhan ile birlikte. Hava kararmadan köprünün kemerlerinde son bir resim çekiyorum KUZ ile birlikte.

8-25

Uzun köprü çıkışında bir resim çekildikten sonra yola devam ediyoruz. Yarın sabah gelip aydınlıkta resim çekeriz nasıl olsa. Keşan’dan geç çıkmamız, İpsala’dan sınıra gidip gelmek ve yolda sallana sallana gelmemizden dolayı akşamı Uzun köprüde konaklamamıza neden  oldu. Hava da kararmaya başladı. Lokantacının bahsettiği benzinliği ararken birden karşımıza çıkıyor, İşbaşaranlar Petrol. Benzinlik görevlisine burada uygun bir yerde kalabilir miyiz diye soruyorum. O da benzinliğin yanında ağaçlık yerde kurup tuvaletten yararlanabilirsiniz deyince rahatlıyorum. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkayıp kendime gelerek görevliyle sohbete devam ediyorum. Benzinlik zemininde kilitli taş döşeme çalışması yapılıyor. Yarısı döşenmiş, diğer yarısı döşenecek. Biz görevli ile sohbet ederken kilitli taş döşenmemiş tarafta kaldırımda oturan orta yaşlı birisi bize sesleniyor.

“Nereden geliyorsun?”

“İzmir’den”

“Nereye gidiyorsunuz?”

“Edirne’ye”

“Memleket nere?”

Ben ” Kosova” diyorum

Orhan da ” Trabzon” diyor

Bana “Kosova’nın neresindensin”

“Prizren” deyince sohbet bir anda değişiyor. Bizi yanına çağırarak görevliye kahve yapması için talimat veriyor. Arkadaşın ismi Güray İşbaşaran. Benzinliğin sahibi, babası kurmuş şimdi kendisi işletiyor. Güray Balkanları, Kosova’yı ve Prizren’i gezmiş. Hele Prizren’e bayılmış. Bu aralar kahveler, çaylar ardı ardına geliyor. Bize benzinlik sizin, nereye canınız isterse çadır kurabilirsiniz diyerek gönlümüzü fethediyor. Teşekkürler Güray İşbaşaran, misafirperverliğin için ve bizi ağırladığın için. Elemanlarına bizlere her türlü konuda isteklerimizi yerine getirmelerini iyice tembih ediyor. Orhan’la uygun bir yere çadırları kurup lavaboda elimizi ayağımızı yıkayıp uyumak üzere  çadırlara giriyoruz. Benzinliğin aydınlatmaları bize yetiyor, buralar sivrisinek dolu. O yüzden el fenerleri yanmadan çadırın içine giriyorum. Yoksa tüm gece sivrisineklerle savaşmak zorunda kalırım. Gerçi sivrisineklerle aram iyidir, beni değil de Orhan’ın bacaklarını bir kaçı şişledi bile.

Resimlerin bazıları yol arkadaşım Orhan Şentürk’e aittir.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 95 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc