Etiket arşivi: iğde

Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes 7. Gün

1 Mayıs 2018 Salı

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Beyeli – Çıtak – Işıklı göl – Dinar

( Resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir )

“Kuşlar vardır, cana benzer havalarda;
Soğuksa kar, baharsa yaprak;
Bir başına büyür toprakta ömrümüz,
Güneşle yeşil elleriyle çıplak;

Nefeslerle sürüp giden yaşamamız
Bir su kenarına gelir durur;
Ekmekten, şaraptan öte nimetler vardır;
Yürünmez öyle hep, bazen susulur.”

Can Yücel

Öne çıkmış olan görsel resmi, Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes Bisiklet turunu tamamlayan üç kişi; ben, Ferdimen ve Mehmet Aydın Dinar kasabasında Büyük Menderes nehrinin başlangıç yeri olan Suçıkan mesire yerindeki suyun kaynağı. Köprü üzerinde poz verdik. Arkamızda yapay şelale akıyor.

20180501_195719_HDR

Tatlı düşler görmenin verdiği mutluluğu gözlerimi açtıktan sonra da devam ediyor. Bir süre gördüğüm düşleri anımsayarak uyku tulumu içinden çıkmadım. Çadırımın tepesine bakarak yeni bir güne daha başlıyorum. Fazla oyalanmadan çadırımın fermuarını açıp dışarısının resmini çektim. Tam karşımda ilk gördüğüm çocukların oynadığı oyunların aletlerini gördüm. Renkli plastikten yapılmış oyuncaklar; merdiven ile çıkılan bir kuleden biri düz, diğeri döne döne aşağı inen iki kaydırak. Renkleri mavi, sarı ve kırmızı.

20180501_065430_HDR

Çadırdan çıkıp kamp yaptığımız yeri ve pankartımızı çekiyorum. Üç tane çadır, çam ağaçlarının gövdesine bağlı pankart, piknik masası ve bisikletim KUZ. Arkada iki bina var. Uzun çam ağaçlarının sadece gövdeleri görünüyor.

20180501_065856_HDR

Elimi, yüzümü yıkamak için camiye giderken köydeki eski kerpiç evlerin resimlerini çekiyorum. Çatısının bir kısmı çökmüş kerpiçten bir ev karşımda. Duvarda da bir delik açılmış. Evde kimse oturmuyor. Duvarın önünde kalın gövdeli dut ağacı var. Arkada caminin minaresinin bir kısmı görüntüye girmiş.

20180501_070051_HDR

Evlerin çoğu kerpiçten yapılmış, içinde oturanlar var. Kimi bina yeni.

20180501_070101_HDR

Cami avlusuna vardım, avluda tarihi eser olan sütun gövdesinde bir parça duruyor. Mermer parçanın bir kısmı kırık. Sütun dikine U kanallar açılmış

20180501_070455_HDR

Kamp yaptığımız yer ilk okul bahçesi. Okul taşımalı sistem yüzünde kapalı. Okul binasının bir kısmı bakkal dükkanı olarak kiraya verilmiş. Bakkal amca tatlı birisi. Kalın gözlük camları ile anca görüyor etrafı. Bakkal amca ile iyice samimi olduk. Sabah kahvaltısı için alışveriş ve ekmek aldık. Kahvaltıyı yaptıktan sonra çadırları ve eşyaları toparlayıp bisiklete yükledik. Sadece ağaca bağlı pankart duruyor. Suyun Kaynağına Yolculuk yazılı pankartın yanlarına geçip resim çekildik. Sol tarafta Köylü bir arkadaş, Mehmet ve ben. Sağda ise Ferdimen ve bakkal amca.

20180501_091113_HDR

Hazır pankart açılmışken tek tek resim çekilelim dedik. İlk önce Ferdimen’i çekiyorum pankart önünde.

20180501_091202_HDR

Sonra Mehmet’i çekiyorum çömelmiş durumda.

20180501_091225_HDR

Pankartın solunda da ben çekiliyorum bir poz. Böylece Suyun Kaynağına Yolculuk katılımcıları olarak birer anı kaldı yanımıza.

20180501_091256_HDR

Pankartı söküp bagajın üstündeki çantaya koyduktan sonra bakkal amca ile vedalaşıp yola çıktık. Kilit beton taşı döşeli bir yerde büyük kazanlar kaynıyordu. Bu gün keşkek pişirip dağıtacaklar köylülere. Bizi davet ettiler ama kazanlardaki buğday kaynatıp et konularak sopalarla döğülmesini bekleyecek zamanımız olmadığından keşkek yiyemedik. Yola çıkmamız gerek diyerek yolumuza devam ettik.

20180501_092817_HDR

Yolumuz düz denecek kadar var. Plato 800 metre yükseltide, hafif iniş – çıkış olabilir. Yolun solunda durup önde giden Mehmet’i ve Ferdimen’i çekiyorum uzayıp giden yolda. Solda afyon tarlaları var.

20180501_094619_HDR

Afyon tarlasında mor ve beyaz çiçekler açmış karışık olarak. İlerideki tarla sınırında dört tane top ağaç görünüyor.

20180501_094721_HDR

Köyün birinden geçerken tek katlı kerpiç bir ev görüyorum. Üzeri toprak dam, otlar bürümüş. Damı tutan odunlar dışarı taşmış durumda. Bir tane küçük pencere var duvarda.

20180501_095131_HDR

Çıtak kasabasına geldik, girişinde yeni traktörler dizilmiş sıralı satılacakları günü bekliyorlar. Ferdimen beni traktörlerin yanından geçerken çekiyor. Traktörler, biri mavi biri kırmızı renkli olarak sıralanmış beş tane.

IMG_2805

Bu gün için büyük bakkaldan ( halk market diyor ) alışverişi yapmak için durduk. Ferdimen aldığı buzlu, kırmızı – beyaz renkli dondurmayı bisikletlerimiz ile birlikte market camekanı önünde çekiyor. Dondurmanın çoğu bitmiş.

IMG_2807

Çıtak kasabasının meydanında Çanakkale kahramanı Koca Seyit heykelini görünce durup resim çekmeye başladık. Koca Seyit sırtında 250 kiloluk top mermisini taşırken. Heykel altın sarısı renge boyanmış tamamen. 7 Tane direkte Türk bayrakları dalgalanıyor.

IMG_2811

Üç bisikletçi, Koca Seyit heykeli etrafında resim çektiğimizi gören uzun bıyıkları ile meşhur Ali TAK yanımıza geldi. Tanıştık ve beraber resim çekildik heykel önünde. Ferdimen ve ben saçlarımızı saldık uzun bıyıklı Ali TAK’ın yanında. Yanımızda jandarma astsubayı da var sivil giyinmiş olarak. Ali Tak uzun bıyıklarını çözerek elimize verdi. Bıyıklar boydan boya elimizde tutuyoruz.

20180501_110041_HDR

Ali TAK ve jandarma bizi meydandaki kahveye çağırıyor soğuk bir şeyler içelim diye. Biz de hazır meşhur Ali TAK gibi uzun bıyıklı birini bulunca davetlerini kabul edip kahveye geldik. Ferdimen bizi, Mehmet, Ali TAK ve beni kahve içinde ayakta konuşurken çekiyor. Ali TAK beyaz takım elbise giymiş. İçine siyah bir gömlek, uzun bıyıkları ile tam bir asalet örneği. Başında beyaz bir kasket takmış.

IMG_2813

Ali Tak normalde uzun bıyıklarını başının üzerine sarıyor. O kadar uzun bıyık yerlere değer. Boyu tamamı ile iki ucu arası 215 santim uzunluğunda. Bizim için bıyıklarını açıp gösterdi sağ olsun. İki astsubay jandarma bıyıklarının ucundan tutmuş. Arkasında Ferdimen ve Mehmet. Ben de elçek resim çekiyorum hepimizi. İzmirli hemşerim jandarma bizlere soğuk zafer gazozu ısmarladı. Şişeler masanın üzerinde.

20180501_111607

Kahvede oturan yaşlı bir amca da yanımıza katıldı. Amcanın yaşı 83, yüzüne bakarsan o kadar göstermiyor ama baston ile yürüyor. Amca pek resim çekilmek istemediğinden sırtı dönük halde Ferdimen bizi çekiyor sohbet ederken. Sundurma demirine Atatürk’lü Türk bayrağı asılmış.

IMG_2812

Ali TAK ve jandarmalara bizi ağırladıkları için teşekkür edip yolumuza devam ettik. Benden çok resim çeken Ferdimen çeşmeleri hem çekiyor hem de haritada işaretliyor burada çeşme var diye. Gezginler de haritada nerede çeşme var hepsini görüyor Ferdimen sayesinde. Çeşme kısa, kalın bir çıkındı duvar şeklinde yukarıya kadar uzatılıp birleştirilmiş. Aynası beyaz mermer döşeli, diğer tarafı kırmızıya boyanmış. Musluğa krom bir tas bağlanmış sarkıyor. Çeşmenin üstünde sarmaşık var bahçe duvarından taşmış. Çeşmenin üstünü yeşil yaprakları ile süslemiş sarmaşık.

IMG_2815

Ferdimen’in çizdiği rotayı takip ediyoruz. Asfalt yoldan ayrılıp kanal yanında giden toprak yola saptık. Su kanalında su yok, akmıyor. Kanalın solunda toprak yolda beni çekiyor Ferdimen.

IMG_2817

Toprak yol kanalın bir sağından bir solunda gidiyor. Kısa köprülerden geçiyoruz karşı kıyıya. Kanalda demir kapak yapılmış suyu kesip yandaki kanallara yönlendirmek için. Sağda 150 – 200 metre yükseklikte sıradağ kanal ile birlikte gidiyor. Dağ kale duvarı gibi set oluşturmuş. Yaklaşık 14 Kilometre civarında uzunluğu. Haritadan baktığınızda düz arazide set halindeki sıra dağı görebilirsiniz. Sıradağ batı – doğu doğrultusunda.

20180501_115032_HDR

Kanalın bir yerinde DSİ ( Devlet Su İşleri ) pompa istasyonu ve binasını gördük. Kanallardan gelen su burada tarlalara kanallar yolu ile yönlendiriliyor.

20180501_120847_HDR

Hep Ferdimen çekecek değil ya, bu kez ben Ferdimen’i çekiyorum bisiklet sürerken. Ferdimen bana doğru gelirken aldığım pozda Mehmet Ferdimen’in arkasında kalmış.

20180501_123516_HDR

Karşıda yüksek bir dağ görünüyor uzaklarda. Sıradağ da o yöne doğru uzanmış. Sanki dağa kadar gideceğiz gibi bir his var içimde. İlk defa bu coğrafyada bisiklet sürüyorum. Nereye gidiyoruz, hedefimiz belli, yolu takip ediyoruz. Ama çevreyi ilk defa gördüğümden nereden gideceğimizi kestirmek güç. Artık tahminler üzerinde az çok rotayı anlamaya çalışıyorum.

20180501_124728_HDR

Toprak yolun solunda uçsuz bucaksız tarlalar var. Buraların rakımı yüksek olunca tarım olayları da ona göre daha geç oluyor. Tarlasını traktörle süren bir köylü tozu dumana katıp sürüyor. Daha önce ekip ürünü aldığı yeşillikleri sürüp toprağa karıştırıyor gübre olarak. Tarlada afyon ekili, belki de izinsiz ekilmiş afyonlar. Henüz çiçekte olan tarla niye sürülsün ki?

20180501_130745_HDR

Kanal biraz üstte kaldı. Yol aşağıda ve üstteki kanaldan aşağıya doğru bir kanal daha yapılmış.

20180501_131028_HDR

Tarla kıyısına yapılmış kerpiç bir dam. Üç tane kapısı var, üstü toprak dam ile kapatılmış.

20180501_131557_HDR

Sıradağın dibinden gidiyoruz. Bazen sıradağ bize geliyor bazen de biz sıradağa doğru gidiyoruz. Önde arkadaşlar gidiyor toprak yolda.

20180501_131600_HDR

Dağın dibinde giderken yamaçtaki kayalarda delikler, oyuk odalar görüyorum. Cep telefonumdan digital zoom yaparak yakınlaştırdım ama netlik bozuluyor. Dikdörtgen, düzgün yontulmuş kapı görüyorum. İçi tamamen oyulmuş bir oda olabilir.

20180501_131751_HDR

Sıra dağlar bitti, sola doğru ovada gitmeye başladık. Köylerden geçerken tek katlı kerpiç evleri görmek, yanından geçmek ve sizlerin görmesi için resim çekmek bana büyük bir mutluluk veriyor. Bu güzellikleri hep birlikte görelim.

20180501_132243_HDR

Ferdimen saçlarını salmış, bisiklet sürüyor aheste aheste. Bagajda yeşil çantalar yüklü, ön bagajında da çantalar ve üstünde hafif olan mat bağlı. Arka bagajda ince bir çubuğa Türk bayrağı bağlı. Otlar yeşil ama sararma belirtileri gösteriyor. Az ilerde yüksek olan set yol ile paralel gidiyor.

20180501_132246_HDR

Daha önce gördüğümüz set ile yol kesişti. Set kocaman bir kanal barındırıyor, üzerinden geçen köprünün korkuluk demirine tabelamızı bağlıyorum. Kanalın içinde su neredeyse ağzına kadar dolu. Nehir gibi akıyor. Kanal boyu tel örgü ile kapatılıp kanala girmesi engellenmiş. Her ne kadar Salihli de kanalda yüzmüş olsam da kanallarda yüzmek tehlikelidir her zaman. Her yıl kanallara giren gençler boğuluyor.

20180501_133328_HDR

Kanal boyundaki yolda gidiyoruz ileride görünen kavak koruluğuna doğru. Kanal tel örgüsü ile koruma altına alınmış solumuzda kalıyor.

20180501_133608_HDR

Kavakların olduğu yere varınca burasının Işıklı göl olduğunu anlıyoruz. Aynı zamanda piknik alanı da olarak kullanılıyor. Eski zamanlarda yapılmış beton masalar dökülmeye başlamış. Burada öğle yemeğini yeme kararı aldık. Beton piknik masasının birine yemek yapmak için malzemeleri çıkarıyoruz çantalardan. Piknik yapılan yer göl seviyesinden aşağıda olduğunu görüyorum. Yada hemen hemen aynı seviyede. Devlet su işleri göldeki suyu taşkınlarda kontrol altına almak için 5 metrelik toprak set yapmış. Set tüm gölü çevrelemiş durumda. Piknik alanından gölü görmek olası değil. Sadece toprak set görünüyor. İneklerini otlatan çoban yanımıza geldi. Tanışıp sohbet ediyoruz çoban ile. Çobanın vitessiz bisikleti var, inekleri bisikletle otlatıyor. Bisikletim KUZ önde, Mehmet çoban ile sohbet ederken Ferdimen de piknik masasında yemeği nasıl pişireceğini düşünürken.

20180501_134708_HDR

Eldeki malzemeleri çıkarıp yemek yapmak için hazırlıklara başladık. Marketten aldığımız malzemeler poşetlerin içinde. Tencere ocak üstünde, rüzgarlık ocağı koruyor. Ferdimen domates doğruyor bıçak ile.

20180501_140621_HDR

Yemeği pişirip yedikten sonra gökyüzünde toplanan bulutlar çoğaldı ve yağmur yağmaya başladı. Bereket yağıyor, hemen tencereyi tavayı toplayıp binanın çatısının altına sığındık. Binanın içinde kimse yok, kapıları kapalı. Pembe badana boya ile boyanmış duvarları. Üzerinde de kiremit kaplı çatı. Devlet su işlerinin yönetim binası olmalı. Işıklı göl Büyük Menderes nehrinin gelip geçtiği göl. Göl baraj gibi kullanılıyor. Etrafı 5 metrelik set ile çevrelenip bulunduğumuz piknik alanında yapılmış. Burada kapaklarla sulama kanallarından tarım arazilerine ve nehre kontrollü su verilen istasyon. Çatısı binadan biraz taşmış ve bisikletlerimiz duvarın dibinde sıralanmış duruyor. Diğer tarafta yere, matı serip oturmuş durumda bekliyorum yağmurun dinmesini.

IMG_2844

Yağmur devam ediyor, ben de boş oturmadım kahve pişirip içmeye başladım. Önümde kahve takımları, yere serili mat üzerinde oturmuş, duvara yaslanarak fincandan kahve içerken Ferdimen beni çekiyor. Başımda mavi buff var.

IMG_2845

Kahveler bitti ama yağmur bitmedi, beklemeye devam ediyoruz. Hava da yağmurla birlikte serinlemeye başlayınca ceketimi giyiyorum. Ferdimen bizi çekiyor bina dibinde beklerken.

IMG_2846

Bina tel örgü ile çevrelenmiş, içinde bitişmiş otlar ve mor çiçek açmış zambaklar yağmuru içine sindiriyorlar.

20180501_154509_HDR

Bir ara yağmur azaldı, dışarı çıkıp Işıklı gölü görüp resmini çekeyim dedim ve set üstüne çıktım. Az miktarda su ve üzeri çim kaplı toprak düzlükleri görüyorum. Sanki kanal gibi bir yerden göle bağlantı var. Burada kanallara su geldiği belli oluyor. Az ilerde ondan fazla söğüt ağacı dağınık durumda.

20180501_154616_HDR

Set kıyılarının göl kısmı taşlarla kaplanmış, göl suyu toprağı çekip almasın diye.

20180501_154623_HDR

Piknik ağaçları tamamen ağaçlarla kaplanmış harika bir yer. Burada kamp yapmayı düşünmüştüm ama erkenden geldik o yüzden az bir yolumuz kaldı suyun kaynağına. Işıklı göle öğle zamanı varmıştık. Yemeği yedik ve yağmurun dinmesini bekliyoruz.

20180501_154632_HDR

Hava soğudu demiştim ya, soğuk hava tabakası dolu olarak yağmaya başladı ve yerler neredeyse buz halindeki dolu taneleri ile beyaza bürüdü.

20180501_154929_HDR

Dolu ve yağmur yağması bitecek gibi değil, yağmurlukları giyip yola çıkmaya karar verdik. Hava durumu yağmurun gelip geçeceğini belirtiyor. Ferdimen yağmurluk giymiş karşımda olunca kendi kamerası ile çekiyorum bir poz. Üstünde mont, altında pantolon tamamen yağmur geçirmez. Kapşonu da kafasına geçirip bağlamış. Yerlerde dolu taneleri ve kavak ağaçları içinde Ferdimen.

IMG_2847

Yerde dolu taneleri ve bisikletleri alarak yürümeye başladık. Ferdimen Mehmet ile beni çekiyor elimizde bisikletle yürürken. İkimiz de yağmurlukları giymişiz. Benim üzerimde mavi, Mehmet’in üzerinde kırmızı yağmurluk var. Bende kısa pantolon, Mehmet’te ise koyu gri pantolon giymiş.

IMG_2848

Yağmur altında bir süre gidiyoruz ve bulut üzerimizden çekip gitti. Böylece yağmur da dinmiş oldu. Göl kıyısından gidiyoruz. Set üzerinden gölü sonunda görebildim. Işıklı göl epey geniş bir araziye yayılmış Karşı kıyısı çok uzaklarda. Yüksek dağlar kıyısına kadar göl gidiyor. Büyük Menderes nehri burada geniş bir alana yayılmış, dağlardan aşmak için güç topluyor sanki.

Işıklı Gölü’nün maksimum yüzey alanı yaklaşık 64 km² olup, maksimum derinliği ise 8.7 m’ye ulaşmaktadır.

20180501_160843_HDR

Gölü takip ederek Dinar’a doğru gidiyoruz. Buralarda sık sık afyon tarlaları görüyoruz. Mor çiçek açmış afyon bitkileri arasında tohumlar karışmış olan beyaz çiçekler de bir kaç tane açmış. Tarlanın yola bakan kısmının kıyısında papatya çiçekleri açmış.

20180501_161737_HDR

Yol set kıyısı ile birlikte düz olarak devam ediyor. Ferdimen beni arkamdan çekiyor. Yağmur dinse de yağmurluk hala üzerimde. Ama asfalt ıslak.

IMG_2849

Set ve göl bitiyor ama yol düz olarak devam ediyor. Kimi yerde tarlalar, kimi yerde ağaçlar fışkırmış.

20180501_162851_HDR

Az yukarıda ana yol görünüyor, henüz köy yollarındayız. Yolun yanı çaya dönüşmüş Büyük Menderes nehri akıyor. Meyve bahçelerinde meyveler henüz olgunlaşmamış.

20180501_164306_HDR

Nehir bazen solda, bazen sağda akıyor. Nehirden çok sulama kanalından akıyor sanki.

20180501_164430_HDR

Köyün birinden geçerken yavru av köpeği görünce durup seviyoruz. Kahverengi benekli, kirli beyaz renginde olan yavru köpek anasını kaybetmiş olacak sığınacak bir koruyucu arıyor sanki. Ekmek veriyoruz ama oralı olmuyor. Peşimizden bir süre geldi, sonra hızlanınca yetişemedi ve geri kaldı. Köpeğin durumuna acıdım, küçük, korkmuş ve aç.

20180501_165105_HDR

Bazı köyler yoldan içerde olunca uğramadan geçip giderken resmini çekiyoruz sadece. Bir kaç ev ve köy camisi. Köye doğru giden yol ile birlikte manzarayı oluşturuyor.

20180501_173038_HDR

Tekke köyünü es geçmedik, çünkü yol köyün içinden geçiyor. Köyün girişine dikilen tabelada hem nüfus hem de rakım yazıyor. Nüfus 577, rakım 835 Metre olarak yazılmış. Rakım nüfustan fazla.

20180501_173041_HDR

Köyden geçerken eşekleri seven Ferdimen eşek bulunca kamerası ile elçek resim çekiliyor eşek ile. Eşeğin boynunda çan takılmış.

IMG_2869

Köy evleri kerpiçten olunca çekmeden edemiyorum. Beton, tuğla evler pek güzel görünmüyor göze. Kerpiç evin güzelliği, rengi bir başka. Rotayı navigasyondan takip eden ve kaydeden Ferdimen bizi götürüyor. Bazen Mehmet önden gidiyor ve gözden kayboluyor. Ferdimen de bazı köylerden geçmeyip düz giden yoldan beraber gidiyoruz zaman kaybetmemek için, o yüzden bizden ayrı giden Mehmet bizim arkamızdan çıkıp geliyor ve serzenişte bulunuyor. Ben de turu düzenleyen biziz, rotayı Ferdimen belirliyor. Bazı yerde kestirmeden gidip yolu kısaltıyoruz. Sen de yanımızda olmayınca bir süreliğine ayrıldık, nasıl olsa yine buluştuk. Bunda serzenilenecek bir şey yok. Kendi kendine gelin güvey olma.

20180501_173142_HDR

Küçülen Büyük Menderes nehri artık kanalda akan su gibi. Debisi yüksek olsa da sulama kanalı kadar boyutu. Yol sağa dönüyor ve nehrin üzerinde köprü var ama korkuluk gibi bir şey yok. Nehrin diğer tarafında demir yolu çakılları ve raylarını görüyorum.

20180501_180419_HDR

Tren yolundaki rayların tam ortasına bisikletim KUZ park halinde. Tren yolu İzmir’den başlayıp, Aydın, Denizli, Afyon, Ankara ve Türkiye’nin diğer bölgelerine gidiyor

20180501_180549_HDR

Mehmet beni ve Ferdimen’i tren yolu geçidi üzerinde çekiyor bir poz Ferdimen’in kamerası ile.

IMG_2875

Kanalda akan küçük nehir buralarda tarım yapanlar tarafından kirletilmeye başlıyor. Fidan yetiştirilen köpük kalıpları kanala atılmış ve bunlar kanal kapaklarında birikmiş. Görüntü kirliliği oluşmuş durumda. Yazık

20180501_181707_HDR

Ekin tarlalarında buğday başakları sararmaya başlamış az da olsa.

20180501_181745_HDR

Ferdimen’in süprizleri bitmiyor. Bisiklet sürerken çaktırmadan beni çekmiş, arkamda su kanalı. Su kanalı derken Büyük Menderes nehri olduğun unutmayalım. Başımda mavi buff , tişört siyah – mavi. Arka bagajda turuncu çantalarım yüklü. Ön bagajda sarı- siyah çantalarım bağlı. Kask gidona takılı, iki tüy, biri siyah biri beyaz ve gidon çantası. Sarı renkli mataramda su dolu.

IMG_2883

Mehmet’i de çekiyor Ferdimen, Mehmet’in çantaları, kıyafeti, kaskı tamamen koyu ren ve siyah. Renkli herhangi bir şey yok kolları ve yüzü dışında. Arka bagajında mat ve çadırı ayrıca bağlı.

IMG_2884

Nehrin üzerinde kısa ve küçük köprüler var. Dikkat çekici trafik levhasına Büyük Menderes nehri temiz aksın levhamızı bağlıyorum ki buradan geçtiğimiz belli olsun. Bu köprüye korkuluk demiri takılmış devlet su işleri tarafından. Ayrıca uyarı levhası da konmuş. “Gölet sularına girmek tehlikeli ve yasaktır” diye de yazılmış. Ortalıkta gölet gibi bir şey yok, sadece küçük bir çay akıyor. Korkuluk demirleri ve levha yeşil renge boyanmış.

20180501_183251_HDR

Bisikletim KUZ köprü üzerinde park edilmiş durumda. Akan çay, yeşil otlakta otlayan koyun sürüsü ve çadırlar sıralı kurulmuş sağ tarafta.

20180501_183301_HDR

Gölet denilen yer azıcık genişleyen bir alanı belirtmişler herhalde. O da toplasan 5 – 6 metre civarı.

20180501_183318_HDR

Burada çingenelerin obası kurulmuş. Tek sıra çay boyunca yeşil alana büyük, bir odalı çadırlar kurulmuş. Çadırın birisinin önünde küçük bir direğe Tür bayrağı asılmış.

IMG_2887

Bisikletli çocuklar bizi görünce yanımıza gelip meraklı gözlerle bakıyorlar. Bizimle konuşmadan bir süre baktılar. Yolun karşı tarafında Ferdimen bisikletinden inmiş, yanında bir bisikletli çocuk ve başka bir çocuk ta yanlarında.

20180501_184455_HDR

Yolda giderken burnuma güzel kokular gelmeye başladı. Keskin çiçek kokusu etrafı sarmış. Biraz daha gidince çiçek açmış iğde ağaçları göründü. Bu güzel kokular iğde ağaçlarından geldiğini anladım ve durup kokuları ciğerlerime çektim doyasıya. Mayıs ayındayız, tam da çiçek açma zamanı. İğde kokusunu çok seviyorum, o yüzden evimin bahçesine iğde ağacı diktim. İğde ağacım henüz küçük, çiçek açmıyor. Ama biraz büyüyünce iğde kokularını içime çekip kahvaltımı yapacağım balkonda.

20180501_191601_HDR

İğde kokularını içime çeke çeke Dinar kasabasına girdiğimizi tabela gösteriyor. Nüfus 25.100 olarak yazılmış, rakım belirtilmemiş. Sonunda hedefimize ulaştık sayılır. Yolumuz çok az kaldı, neredeyse bitti. Ama İğde kokuları bitmiyor bir süre. Çünkü yolun sağına iğde ağaçları dikilmiş.

20180501_191711_HDR

Haritada ve gözle gördüğüm kadarı ile Büyük Menderes nehri küçük bir kanaldan aktığını görünce durup resmini çekiyorum. Kasabanın içinde nehir beton kanalın içinde kontrol altına alınıp akması sağlanmış. Kanalın bir tarafı yol, bir tarafı evler ve bahçeleri. Bahçelerde incir ağaçları kanalın üzerini örtmek üzere. Yolun dibinde de üç tane servi ağacı göğe uzamış. Eve giriş için tahta, demir karışık köprü var.

20180501_193506_HDR

Ben nehrin resmini çekerken yol kıyısında beni bekleyen arkadaşlar cep telefonundan gelen bildirimlere bakıyorlar. Karşıda kayalık bir tepeye dibinde üç katlı taş bina var.

20180501_193517_HDR

İşte nehri ilk kirleten tesis; alabalık havuzları. Kademe kademe havuzlarda alabalık yetiştiriyorlar. Elbette balıklar yiyecek yemeleri gerek büyümeleri için. Verdikleri yemlerin hepsini balıkların yiyecek hali yok. Suyla birlikte akanlar da nehre karışıyor. Arıtıldığını zannetmiyorum.

20180501_193852_HDR

Suçıkan mesire ve suyun kaynağı kasabanın çıkışında ve konumu yüksekte olunca yokuş çıkmak durumunda kaldık. Hedefe doğru ilerlerken Sağda yüksek bir kayalık ve çağlayanın aktığını görüyorum uzaktan. Çağlayanın solunda heykel dikilmiş. Önümde ağaçlar var.

20180501_194010_HDR

Suçıkan dinlenme tesislerine geldik. Belediye tabelasını asmış, önde de beyaz mermerden yapılmış heykel flüt çalıyor. Şelale yüksek kayalıktan akıyor ağaçlarla kaplı yeşil alana doğru. Burası Antik dönemlerde yan flüt çalan Marsyas, lir çalan Apollon ile müzik yarışmasını burada yapar. Yarışmanın hakemi de Kral Midas olur. Marsyas Tanrı Apollon dan daha iyi çalar ve yarışmayı kazanır. Tanrı Apollon bir ölümlü Tanrıdan nasıl daha iyi çalar diye Marsyas’ın derisini yüzüp mağaraya asar. Kral Midas Tanrıya karşı bir şey yapamaz ama Marsyas için sikke basar. Arka yüzünde flüt çalan Marsyas kabartması vardır. İşte Büyük Menderes nehri burada doğar ve ismi trajik biçimde öldürülen Marsyas – Maeander – Menderes olarak verilir.

20180501_194107_HDR

Ve Suçıkan denilen yerdeyiz. Büyük menderes nehrinin başladığı yer burası. Yüksek kayalığın dibinden sular çıkıyor. Suyun aktığı yer kapatılıp havuz görünümü yapmış belediye. Ortasına da bir köprü yaparak karşıya geçmeyi sağlıyor. Havuzun içinde bir kaç beyaz ördek yüzüyor korkusuzca. Çağlayan kayalığın yukarısından havuza dökülüyor. Havuzun içi pırıl pırıl tertemiz ve berrak bir suyu var. Havuzun yanında lokanta var. Bir çocuk elindeki biberonu havuza attı ve ailesi engel olamadı. Daha kaynağında kirlenmeye başlayan nehir nasıl temiz akacak ki. Yazık ki ne yazık.

IMG_2906

Şelaleyi komple çekmeye çalıştım göründüğü kadarı ile. Az miktarda aksa da görüntüsü güzel. Bu şelalede akan su doğal değil. Pompa yardımı ile borulardan yukarı basılıp akması sağlandığını görevlilerden öğreniyoruz. Aktığı yerlere dağılan su tüm yamaçtaki bitkileri besliyor ve yamaç yeşil bitkilerle kaplanmış. Su hayattır. Şelale üç kademeli akıyor köpürerek.

20180501_194443_HDR

Köprüden karşıya geçip oyulan ve düzeltilen kayalar balkon şekline getirilmiş az yüksek yere, korkuluk çubuklarına tabelamızı bağlıyorum. Ferdimen benim cep telefonumla çekiyor.

20180501_195400_HDR

Köprüden geçen birine rica edip bizi çekmesini istedik. Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes Nehri Temiz Aksın Bisiklet Turu etkinliğini başarı ile 6 günde tamamlayan üç kişi; Urim Babacan, Ferdi Kızıl Ve Mehmet Aydın. Büyük Menderes nehrinin denize kirli olarak aktığı yerden aldığımız toprağı nehrin aktığı yerlerden geçerek suyun kaynağına ulaşmanın keyfini yaşıyoruz. Bir turun daha sonuna geldik ve mutluyuz. Köprü üzerinde korkuluk demirine yaslanmış olarak arkamızda çağlayan ve sağda tabelamız asılı olarak resim çekildik.

20180501_195719_HDR

İlk önce Ferdimen taşıdığı toprağı suyun kaynağına dökerken ben de onu çekiyorum.

20180501_200438_HDR

Sonra Ferdimen beni çekiyor toprağı suyun kaynağına dökerken. Toprağı dökerken dilek diliyorum. Dileğim 396 Kilometre taşıdığım kirli toprak denize ulaşasıya kadar arınıp temiz olarak akması. Bıkmadan, usanmadan insanlara bu gerçeği sürekli hatırlatmalıyız. Geleceğimize temiz bir dünya bırakmak elimizde. O halde ne duruyoruz, harekete geçme zamanı. Bizim kuşağımızdan hayır yok ama çocuklarımıza çevre bilincini şimdiden anlatmalıyız ki yaşanılabilir bir dünya ortaya çıkaralım. Umarım bu dileklerim gerçek olur.

20180501_200507_HDR

Aslında niyetim Suçıkan tesislerinde çadır kurup gecelemek ama arkadaşlar bir an önce evine dönme düşüncesinde oldukları için ben de tek başıma kalmanın anlamı yok dedim. Akşam yemeğimizi tesislerdeki lokantada yedikten sonra otogara doğru cadde lambalarının ışığı altında gitmeye başladık. Hava neredeyse karadı.

IMG_2914

Mehmet bu gece otelde kalıp yarın gideceğini belirterek ayrıldı. Mehmet ile vedalaşıp katıldığı için teşekkür ettim kendisine. Ferdimen ile yolumuza devam edip otogara vardık. Rakım 860 metre olunca akşam serinliği başladı. Ceketimi giydim üşümemek için. Otogarda otobüs firmalarına baktık, gideceğimiz yöne biletleri aldık. Ferdimen İstanbul’a biletini aldı, ben de Hürpedal bisiklet festivaline katılacağımdan Fethiye otobüsünden biletimi aldım. Hareket saati gece 02. Epey zaman var otobüsün hareket saatine. Otogar pek kalabalık değil, o yüzden kapalı alanda bankın birine yerleşip kahve takımlarımı çıkardım ve kahve pişirdim. Ferdimen ile karşılıklı afiyetle içtik kahvelerimizi. İçerken birine rica ettik ve o da bizim resmimizi çekti. Solda bisikletim KUZ da görüntüye girdi.

IMG_2918

Kahveleri içtik, takımları toplayıp çantaya yerleştirdim. Bir süre daha bekledik ve Ferdimen’in otobüsünün hareket saati yaklaştı. Otobüs peronunda Ferdimen bisikletindeki çantaları indirdi, ön tekerleği de söktü. Artık otobüsün bagajına girmeyi bekliyor. Çantalar ve bisikletler yerde, ben de içeriden çıkarken Ferdimen beni çekiyor.

IMG_2921

Ferdimen ile vedalaşıp otobüse bindirdim. Suyun kaynağına yolculuk turuna katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Ferdimen’in otobüsü hareket etti ve otogarda tek başına kaldım. Benim bisikletim ve çantalarım ve bisiklet içeride idi. Ben de çantaları ve ön tekerleği söküp hazır hale getirdim. Otobüsün gelme saatine yakın çantaları ve bisikleti dışarı çıkardım. Otobüs geldi, bisikleti ve çantaları sorunsuzca bagaja yerleştirdim ve koltuğuma oturdum. Otobüs hareket etti gecenin karanlığında. Dinar geride kaldı. Yaklaşık 4 saat civarında yolculuk ettikten sonra Sakar geçidinden aşağı inip Gökova düzlüğüne inince otobüsü durdurup indim.

Bagajdaki bisikletimi ve çantaları indirince acı bir gerçekle yüzleştim. Bisiklet ve dört çantamı indirdim, İçinde çadır, uyku tulumu, mat, ceketim, pankart ve bazı eşyaların olduğu sosis çantası yoktu. Sanki başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bagajın içine baktım, herhangi bir turuncu renkli çanta görünürde yoktu. Otobüs yoluna devam etti, bense o anlarda hiç bir şey düşünemedim. Sonra toparlandım, beynim şimendifer makinası gibi çalışmaya başladı. Pistonlar ileri geri hareket edince kulaklarımdan buharlar fışkırmaya başladı sanki. Çantayı nerede bıraktım ? Otogarda. Nasıl ulaşacağım ? Nasıl alacağım? Bir anda buharlar içinde bir yüz belirdi. Mehmet Aydın belirdi gözümün önünde. Mehmet hala Dinar’da olabilir, hemen telefon ile aradım. Henüz oteldeydi. Çantamın durumunu anlattım, oto gara gidince Muğla’ya gönderebilir misin diye? O da bana acı gelen bir söz söyledi. “Bak nasıl bana muhtaç oldun gördün mü!” diye bir laf eti. İçime dokundu, yok ne yapayım. Tanrıma dua ettim, beni başkasına muhtaç eyleme diye. Neyse sağ olsun garaja gidip çantayı buldu. Kamil Koç firmasının otobüsü ile yolladı. Bisikleti toplayıp çantaları yükledim. Akyaka da bulunan arkadaşım Fırat Okutucu’nun apart oteline gidip yerleştim. Otobüsün geleceği saatlerde Muğla otogarına dolmuşla gittim ve otobüsün gelmesini bekledim. Otobüs geldi bir tane ama perona girmedi, kenarda durunca yanına gidip muavine çantayı sordum. İlk başlarda ilgilenmedi ama bagajda çantam turuncu rengi ile kendini gösteriyordu. İçim birden bire ferahladı, rahatladım ve sevindim. Hemen çantamı alıp Akyaka dolmuşuna bindim. Akşam da olmak üzere, o yüzden bu gece Fırat’ın misafiri olacağım.

Ertesi sabah Köyceğiz’e bisiklet ile giderek Hürpedal bisiklet festivaline katıldım.

Böylece bir turun sonuna geldik. Yaptığımız Suyun Kaynağına Yolculuk bisiklet turuna bir çok kişi geliyorum demesine karşı sadece 4 kişi ile başlayıp 3 kişi ile bitirdik. Öylede olsa, böylede olsa tur gerçekleşti ve birazcık olsa da insanlara nehirlerin temiz akması için katkıda bulunduğumuza inanıyorum. Baştan sona kadar kendi gücümüzle çevreye zarar vermeden çevreyi koruma bilincini birazcık olsa da gerçekleştirdik. Sevincim bu. Bir nehrin daha yollarında pedal çevirip rotayı çizdik ve yolu açtık gelecek için.

Başka bisiklet turlarında görüşmek üzere

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 75 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

7. Az Bilinen Antik Kentler Turu 4. Gün

24 Nisan 2018 Salı

4 . Gün

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir)

Öne çıkmış olan görsel; Kalın, aynası taş duvarlı çeşme. İkisi üstte, biri altta üç borudan sular yalağın içine dökülüyor. Etrafı otlar bürümüş

20180424_143914_HDR

Düşler ve tarih inilecek son istasyon
Burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
Beklemesini bilmiyor acalesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok

Ahmet Telli

İğde ağaçlarının altında, iğde çiçeklerinin kokusu ile uyanmanı tadına vardım bu sabah. Kimisi benden önce uyanıp toplanmaya başlamış bile. Ben de kalkar kalkmaz toplanmaya başladım hemen. Ardından sabah kahvemi bir çırpıda pişiriyorum. Yanımda şanslı olanlardan üç kişi de kahveden faydalanıyor. Sonrasında diğer uyuyanlar da uyanıp toplanma telaşına başladılar. İğde ağaçları altında bisikletler, bagajlar yükleniyor. Kırmızı bir bisiklet ters çevrilmiş yerde. Ön tekerleği sökülü durumda, herhalde lastiği patlak olmalı.

IMG_2241

Sabah kahvaltısını hep birlikte kurulu masalarda yapıyoruz. Masalar kumsalda, sabah güneşi iğde ağaçlarına vurmuş. Kahvaltı yaptığımız yer gölgede. Bir köpek kumlara yatmış kahvaltıdan bir parça bana düşer mi diye sabırla bakıyor masadakilere.

IMG_2242

Ferdimen resim çekerken köpek kendisine doğru dönmüş durumda. Köpeğin yüzünün ön kısmı ve göğsü beyaz, diğer yerleri kahverengi. Masalara oturmuş kahvaltı yapanlar var.

IMG_2243

Kahvaltı zamanı bitirip yola çıkmak için hazırlandık. Kumsalın dışında toplanmış bisikletler hareket zamanını beklerken Şeyma Bozdoğanoğlu ta yüzünü çevirip Ferdimen’e poz vermiş. Güneş gözlüğü yüzünde kocaman. Boynunda bu yıl tasarladığımız ve tüm katılımcılara dağıttığımız ABAK buffu. Mavi renkli olan buff Şeyma’ya ayrı bir hava katmış.

IMG_2244

Herkes hazır olunca yola çıktık. Çıkar çıkmaz da sert bir yokuş karşımıza çıktı. Yokuşu çıktık ve yüksek bir yere çıkmanın ödülü de güzel bir manzara. Sığacık köyü tam altımızda, yat limanındaki yelken direkleri, kayıklar, tarihi kalesi ve giderek çoğalan yazlıkları manzarayı belirtiyor. Siz sadece denize, teknelere ve kaleye bakabilirsiniz. En arkadan ben geldiğim için tepede kimse yoktu. Manzarayı bir süre izliyorum. Seviyorum bu şirin köyü.

20180424_094822_HDR

Sığacık içindeki parkta toplanmış bekliyor bisikletliler. Parkın içinde palmiye ağaçları dikilmiş. Bir tanesi kurumuş olmalı, yaprakları yok.

IMG_2247

Burada hazır toplanmışken Az bilinen antik kentler bisiklet turunun ortaya çıkarıp bu güne kadar sorunsuz yapan sevgili Olcay Ormankıran elbette yaş gününü unutmadık. Henüz bir aradayken kutlayıverdik yeni yaşını. İyi ki doğdun Olcay. Karnı burnunda sevdiceği Şeyma da pastasına mumları dikmiş yaş gününü kutluyor henüz doğmamış Güneş ile.

IMG_2248

Olcay dileğini tutup pastadaki yanan mumlara üflüyor. Belki de yeni doğacak Güneş için güzel dileklerini diliyordur, kim bilir !

IMG_2249

Sığacık’tan ayrılıyoruz ve önümüzde rampa var. Ağır tempoda çıkmaya başladık. Tepelerde yeni kurulmakta olan rüzgar türbinlerine doğru yol gidiyor.

IMG_2251

Tepeye gelince çitlerle çevrili bir bahçede koyu kahverengi bir at geçen bisikletlilere merakla bakıyor. Çitin yan tarafı buğday ekili tarla, ardı çam ormanı.

20180424_104614_HDR

Atın olduğu yerde mutlaka eşek te vardır. İşte karşıma bir eşek çıktı. O da merakla bizlere bakıyor. Eşek zeytin ağacının gölgesinde bağlı duruyor.

20180424_105027_HDR

Bu civarda keçi besleyen çoğaldı. Nedeni ise keçi sütü birden bire çok değerlendi. Bir de talep çoğalınca keçi sütü ve ürünleri pek bulunamaz oldu. Böylece fiyatı da artmış oldu. Yolda karşımıza keçi sürüsü denk geldi. Çoban başında, keçilerin bir kısmı zeytin ağacının gölgesine sığınmış dinlenirken bizleri gözetliyorlar.

20180424_105912_HDR

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Ardımıza baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz. Urla’nın Kuşçular köyüne varmışız. Burası dört yol çatağı, buradan geçenler mutlaka mola verip öyle yoluna devam ediyor. Biz de burada mola verdik. Dutların altında, gölgede yakmaya başlayan Güneşin sıcağından kurtulmak için uygun bir yer. Serin bir şeyler içip dinleniyoruz. Haliyle çay olmazlardan olmazı. Mutlaka içiliyor, nerede olursan ol.

IMG_2252

Kuşçulardaki molayı bitirip yola devam ettik. Urla girişinde karşıma üç borudan akan eski  bir çeşme çıkıyor. Borulardan gürül gürül su akıyor yalağın içine. Buradan su şişelerimi tazeliyorum. Çeşmenin aynası kalın taş duvar ile örülü. Üç borunun iki yandakiler üstte, biri az altında. Etrafını ot bürümüş. Bu resim öne çıkan görsel olarak belirledim.

20180424_143914_HDR

Urla’nın içindeki kalabalık çarşıdan geçerek sanat sokağında bisikletler elimizde yürüyoruz.

IMG_2253

Urlalı yazar Necati Cumalı taş örülü müze evine geldik. Ben daha önce müze evini defalarca gördüğümden içeri girmeyip sadece dışından bir resmini çekiyorum. Ev iki katlı, alt katta iki, üst katta üç pencere ve yanda iki penceresi var. Binaya giriş yeri taş duvar ile dış kısmından ayrılmış durumda. Çatıda bir baca görünüyor. Avluda bayrak direği. Derekte Türk bayrağı dalgalanıyor.

20180424_140341_HDR

Müze görevlisi bizlere Necati Cumalı hakkında bilgi verirken sevgili doktorumuz Mete Güney pür dikkat dinliyor. Diğerlerinin kimi ayakta, kimi kanepeye oturmuş.

20180424_140842_HDR

Necati Cumalı’nın çalışma odası, yazı masası, üzerinde mini bir daktilo, isimlik, iki porselen tabak dikine kaideye oturtulmuş. Solda küre cam kavanoz, içinde kurutulmuş bir şeyler var. Bir fotoğraf makinesi ve sigara kutusu metalden duruyor. Masanın deri kaplı, işlemeli koltuğu. Koltukta “Lütfen oturmayınız” uyarı yazısı konulmuş. Arkada pikabı ve diğer yanda radyosu. Pikapta bir plak takılı.

20180424_141306_HDR

Necati Cumalı müze evini kısa sürede bitirip yola çıktık Urla İskele’ye doğru. Her zaman kullandığımız ara yoldan gideceğiz. Diğer ana yol hem dar, hem de çok yoğun araç trafiği var. Çeşme – İzmir ana yolundaki kavşaktan sola dönüp bir süre gidiyoruz. Gittiğimiz yol Çeşme yönü. Tabelada; Çeşme 47 Karaburun 66 Kilometre gidileceğini belirtiyor. Tabeladan az ilerde sağa döneceğiz. Yolun sağ şeridini tamamen bisikletliler kapatmış durumda.

IMG_2254

Ara yolda hem trafik yok hem de yenilebilir meyveler var; Dut. Henüz olgunlaşmaya başlamış dutlardan yiyen bir arkadaş dala uzanmış dut yerken.

IMG_2255

Urla İskele mahallesine geldik. Burada Klazomenai antik kenti var. Giriş kapısına bisikletleri bırakıp içerisini görmeğe gidiyor arkadaşlar. Bisikletim KUZ önde, diğerleri sağda, solda park etmiş durumda. Ortada Klazomenai antik kentin kazı alanını belirtir tabelası.

20180424_145306_HDR

Kazı evinin önünde küçük bir havuz var. Bu havuzda Nilüfer çiçekleri yetiştiriliyor. Kökü su içinde olup, su yüzeyinde kocaman, tepsi gibi yaprakları ve Nisan ayında açan pembe çiçekleri ile insanları adeta büyülüyorlar. Nilüfer yaprakları havuzun tüm yüzeyini kaplamış durumda. Çok az bir kısım açıkta kalmış

20180424_145436_HDR

Havuzun içinde balıklar da var. Su bulanık olsa da içinde yüzen kırmızı ve beyaz renkli balıkları görebiliyorum.

20180424_145449_HDR

Antik kentin ayağa kaldırılmış tek yapısı yağ işliği. Yağ işliği binasına giden yol, solda biçilmiş buğday tarlası sarı renge bürünmüş.

IMG_2258

Yağ işliği binası sonradan yapılmış taş bir bina. Yanında da bir tane bina daha var. Büyük olan binanın çatısı biraz sivrice ve sazdan kaplanmış. Önünde de bir kuyu var saz çatılı.

20180424_145744_HDR

Binanın dışında kazılarda bulunmuş dev yağ küpleri var. Küp yerde toprağa gömülü. Sadece bir kısmı yüzeyde. Küpün içi boş, sadece densizin birisi boş sigara paketini içine atmış. Pis insanların haddi hesabı yok.

20180424_145843_HDR

Kazı ananında kazılar devam ediyor. Buluntular arasında bir kuyu, yanında da dev iki tane küp var. Yağ işliğinde sıkılan zeytinlerden çıkan yağlar küplerin içinde depolanıyor. Küpler toprak seviyesinin altında. İskele mahallesinde bir çok yazlık ev, bahçe var. Bunların altı tarihi eserlerle dolu. Kazılıp gün yüzüne çıkarılmayı bekliyorlar toprak altında. Bizler sadece çok az bir kısmını görebiliyoruz. O da titizlikle yapılan kazılarda ortaya çıkan buluntular.

IMG_2260

Yağ işliğinin içinde pres aleti ağaçtan yapılmış. Kalın bir direkte dönertaş bağlı. Direğin üstünde de sopalar konulmuş. İnsan gücü ile döndürülen direk dönertaşın altında zeytin taneleri ezilerek yağa dönüşüyor. Bacanağım Selahattin Kelmen de direkteki sopayı tutmuş çevirmeye çalışıyor. Kafasında kaskı duruyor, çıkarmayı unutmuş.

20180424_150056_HDR

Yağ işliğinde rehberimiz bizleri kısaca bilgilendirdikten sonra çıkışa doğru gidiyoruz.

IMG_2261

Hemen yakında olan gemi işliğine geldik. Geçmişte ticaret daha çok gemilerle yapılıyormuş. Gerçi günümüzde hala yapılmakta. Burada elde edilen zeytin yağı gemilerle başka ülkelere ihracat yapılıyordu. Burada olan atölyede geçmişte yapılan teknelerin benzerlerini yapıyorlar. Atölyenin üstü yarım yuvarlak branda ile kapatılmış. Solda Uluburun batığının kopya gemisi.

20180424_153638_HDR

Denizden çıkarılıp kurutularak tahtaya çakılmış deniz yıldızı, deniz atı ve yengeç. Diğerleri normal de yengecin arkasındaki son iki ayak yassı. Diğer ayaklar sivri uçlu. Bu tür yengeci ilk defa görüyorum. Rengi de beyaz.

20180424_153710_HDR

Geçmişte gemi yapım atölyesinde kullanılan basit bir vinç. Uzun bir direk, kısa tarafına yandan bir kama takılıp kaideye oturtulmuş. Buraya ağırlık bağlanmış yük karşıtı olarak. Uzun olan taraf ise yük kaldırmak için. Vinç tekerlekli bir arabanın üstünde.

20180424_153835_HDR

Ağaçtan yapılmış küçük bir kayık yada sandal. Kayığın başında ve kıçında yukarıya doğru yarım metre kadar çıkıntı yapılmış. Öndeki düz bir ağaç, arkada ise işlenmiş. Ağaç tepeden altına doğru kıvrılarak oyulmuş.

20180424_153848_HDR

Üzeri branda kaplı atöylede marangoz makinaları var. Burada çeşitli tekneler yapım aşamasında. Teknenin ön kısmından arkaya doğru olan yerin resmini çekiyorum alttan. Ön tarafındaki ana ağaç ve yan gövdeyi oluşturan tahtalar enlemesine çakılmış. Ortaya doğru genişleyen teknenin kıvrımı güzel işlenmiş. Atta karina ağacına bir çok işkence ile parçalar sıkıştırılmış. Teknenin üstüne çıkmak için kısa tahta bir merdiven dayalı.

20180424_153903_HDR

Açık alanda toplaşıp rehber hocamızdan gerekli bilgiyi alıyoruz.

20180424_154000_HDR

İskele limanı, tekneler, limandaki depo binalarını belirtir maket yapılmış. Maket sanki canlı bir limanı resmediyor. Yapan çok güzel bir işçilikle bire bir örneği ile betimlemiş. Limanın girişi dar bir boğaz, dalgakıran kayalıklar ve limanın girişinde deniz feneri

20180424_155257_HDR

Fotoğraf makinesi ile resim çeken birini çekiyorum çaktırmadan. Bir gözünü vizöre dayamış, diğer gözü kapalı çekeceği yere konsantre olmuş durumda. Başında mavi şapka var siperli.

20180424_155629_HDR

Değerli hocamızla topluca resim çekiliyoruz atölyenin önünde.

20180424_155638_HDR

Urla İskeledeki tarihi yerlerin gezisini bitirip yola çıktık İzmir’e doğru. Yolda lastiği patlamış birisinin tamiri ile uğraşan arkadaşlar yol kıyısında durmuşlar. Lastik tamirini el birliği ile yapıyorlar.

IMG_2262

Urla çıkışında balıkçı barınağında mola veriyor bir kısım arkadaşlar. Turun yorgunluğunu çıkarıyorlar adeta. Bir masaya 8 kişi oturmuş çay içiyorlar sohbet ederek.

IMG_2264

Balıkçı barınağı küçük bir liman gibi. Dalgakıran limanda tekneleri dalgalardan koruyor. Limanda bağlı bir çok tekne sıralı duruyor. Karşıda İkiztepe dağı görünmekte.

IMG_2267

Bir süre dinlendikten sonra ana yoldan gidiyoruz tek sıra. Seferihisar kavşağındayız.

IMG_2268

Sorunsuzca Sahil evlerinden İnciraltına geldik. Buradan Üçkuyular da başlayan bisiklet yoluna girip trafikten kurtulmuş olduk. Belediyenin sahil boyunca yaptığı sahil düzenlemesinde yürüyüş yolu, gezinti yolu ve bisiklet yolu Alsancak limanına kadar kesintisiz gidiyor. Sahil yolunda ağaçlar dikilmiş, yerlerin bir kısmı yeşil çimen döşeli. Eski belediye başkanlarımızdan Ahmet Piriştina tarafından dikilen hurma ağaçları İzmir’e ayrı bir özellik kattı. Üçkuyular dan Bayraklı’ya kadar bir binlerce palmiye ağacı dikildi. Hemen hemen hepsi de tuttu ve meyve veriyor. İzmir her ne kadar sıcak olsa da hurmaların pişip olgunlaşmasını sağlamıyor. Hurma ağaçları 2003 yılında Mısır dan getirilip dikilmişti.

IMG_2270

Bisiklet yolundan bir süre gidip Karantina civarında alt geçit çalışmasının yapıldığı yerden ana yola çıktık.

IMG_2272

Karataş civarında tekrar bisiklet yoluna geçtik. Burada bisikletimin arka bagajını tutan çubukların iki tarafında da kırıldığını gördüm. Yakından resmini çekip inceliyorum. Alt kısımdan kırılıp arka maşaya dayanmış öylece duruyor. İncelemede sağlam ve düşmeyecekmiş gibi durduğunu görünce eve kadar idare eder dedim kendi kendime. İşte demir bagajın yararları; Yolda kırılsa da elektrik kaynağını her yerde bulup kaynatabilirsin. Alüminyum bagaj olsa her yerde kaynak yaptırma olanağı yok. Sadece sanayi sitesinde, o da az sayıda alüminyum kaynak yapan yerler var. Uzun tur bisikletçilerinin neden demir bisiklet, demir bagaj kullandığını şimdi daha iyi anlıyorum. Ev yakın olduğu için idare eder dedim. Evde kendim kaynak yapabilirim kırılan yeri.

20180424_195536_HDR

Konak belediye parkına geldik ve turu burada bitiriyoruz. Bizlerle gelen sadece bir kaç kişi var. Çoğu kişi gruptan ayrıldı yolda gelirken. Kalan bir avuç arkadaşla vedalaşıyoruz tek tek. Sonrasında herkes kendi evine doğru hareket etti.

IMG_2273

Ben de Ferdimen ile birlikte eve doğru Güneş batarken pedallamaya başladık. Sahilde, Güneş ufukta batmadan önce az olan bulutların ardında bizleri selamlıyor. Deniz buna hafif çırpıntılarla cevap veriyor sanki. Kenarda bir bisiklet park etmiş duruyor. Sahibi de akşam suyunda balık avlıyor kamışı ile. İnsanlar da akşam yürüyüşünü yapıyor nefis manzarada.

IMG_2274

Karantina civarında tekrar ana yola çıktık. Bu kez Üçkuyulara kadar ana yoldan gittik. Yolun sağından tek sıra giderken tramvay rayları, elektrik telleri, yeşil çimenler, hurma ağaçları ve ufku kızıla boyamış batan Güneş denizin maviliğini alıp götürüyor sanki.

IMG_2275

Akşam hava kararmaya başlarken, tam da ezan vaki eve vardık Ferdimen ile. Ferdimen bu gece daha misafirim olacak, Yarın Kuşadası’na doğru gidecek. Orada abisi oturuyor. Eve varıp eşyaları bagajdan indirip bisikletleri park ettik. Sıcak bir duşun ardından akşam yemeği ve kahve. Sonrasında çektiğimiz resimleri bilgisayara yükleyip yedekledik. Birer kopyasını Ferdimen ile paylaştık resimlerin. O günleri anca derleyip yazabildim.

Böylece bir turun daha sonuna gelmiş olduk. ABAK ; Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turunu sorunsuz tamamlayıp huzur içinde olmanın mutluluğunu yaşadım. Görevim icabı artçılık ve süpürücülük kısmını yerine başarı ile getirdim. Bu turu gönüllü olarak arkadaşlarla birlikte yapıyoruz karşılık beklemeden. Katılımcıların en iyi şekilde güzel bir tur ve iyi anılarla ayrılmalarını sağlamak bizleri mutlu ediyor. Turumuz insanlara konfor sağlayıp hizmet etmek için değil. Katılımcı, paylaşımcı, herkes işin ucundan tutarak, birlikte yapma gayreti içindeyiz. Bir çok şeyi birlikte paylaştık, yeni arkadaşlarla tanışıp dost oldum. Yeni hikayeler oluştu ve bunları hazine torbama yerleştirdim. Şimdi hazine torbamdan çıkardığım bu güzel hikayeyi elimden geldiğince resimlerle anlattım.

Resimler çok şeyi anlatıyor, bu yazıyı okuyanların kafasında canlandırdığı yerleri görmeyen arkadaşlar için de elimden geldiği kadarı ile betimlemeye çalıştım.

Bir sonraki tur yazımda görüşme dileği ile

Bu gün yaptığı yol yaklaşık 78 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

 

 

V. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 3. Gün

23 Nisan 2016 Pazartesi

Sığacık – Gümüldür – Özdere – Kalemlik

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Esimlerin bir kısmı Gürel Gürselp ve Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, kırmızı elbiseli, pembe kelebekli, yeşil kuşaklı kız 23 Nisan çocuk şenliğinde kendine göre eğlenirken ablaları, abileri arkada oyunlarını oynuyorlar.

Sabahın erken saatlerinde uyanıp kalkıyorum, hava hala bulutlu. Akşam denize girdiğim için bu gece huzur içinde uyudum. Psikolojik olsa gerek her deniz sezonunu açışımda o gece çok rahat uyurum. Pamuk gibi uyur, yeni doğmuş kelebekler ilk defa kanatlarını açarak uçmaya hazırlanır gibi kalkarım. Daha önce uçmamış tecrübesiz olan kelebek uçmaktan korkmaz ya onun gibi ellerimi açarak geriniyorum. Hani kanatlarım olsa uçuverecekmişim sanki. Belki de deniz suyu, iyotlu kokusu içime sinince böyle duygular yaşıyorum. Yaşama yeniden, temiz, pak ve arınmış olarak başlıyorum.

Bir süre gerinip normal yaşama dönünce henüz uyanmayanları uyandırıp hazırlanmalarını söyleyerek çadırımı, eşyalarımı çarçabuk toparlayıp kıytırığın çantasına yerleştiriyorum. Kahvaltı saati gelince bizimle burada kalan ketring Ayşe ve Hatice çayı demlemiş, domatesler, salatalıklar doğranmış ve diğer kahvaltılıklar hazır durumda. Gönüllü arkadaşlar da kahvaltı dağıtımında yardım ediyorlar. Kahvaltı bitiminde masa ve sandalyeleri toparlayıp kamyonete yüklüyoruz. Ardından çevre temizliğini hep beraber yapıp bulduğumuz gibi hatta başkalarının çöplerini de toplayıp tertemiz bırakıyoruz. Bu gün 23 Nisan kutlamalarını okuldaki çocuklarla beraber kutlayacağız. Onun için herkese Türk bayrağı dağıtıyoruz.

Kalabalık bir grup masalarda kahvaltı yapıyor. Yeni yaprak açmış iki dut ağacının taze yeşil yaprakları parıldıyor. Aynı sırada iğde ağacı da yeni yaprak açmış bahar kokusunu etrafa yayıyor. İğde yapraklarının rengi beyaza kaçan yeşil renk.

Grubun çoğunluğu hazır olunca harekete geçti. Ben de son kontrolleri yapıp kalanlarla birlikte peşlerinden yola çıktım. Henüz ısınmadan yokuş çıkmak zorlasa da manzara seyretmek için yukarılara çıkmak gerek.

Solda geniş bir alan kahvaltı yaptığımız yer otopark olarak kullanılıyor, yerler kilitli beton taş döşeli. Sokağın sol tarafında restoranlar tek katlı, kiremit çatılı. Sabahın erken saatleri olunca henüz açık değiller.

Son kalanların peşinden biz de artçılar olarak yola çıkıyoruz. Birden bire yokuşa sarınca gruba yetiştik.

Yol parke kilitli taş döşeli belli bir yere kadar. Solda deniz, sabahın beyazlığı vurmuş yüzüne. Önümde 15 – 20 kişi tırmanışa geçmiş yüklü bisikletleriyle. Kısa maki ağaçları yol boyunca.

Akkum koyu biraz yüksekten manzara görünümü. Koy geniş bir yay çizerek karşıda ince bir burun oluşturmuş. Burun tarafında otellerin tek katlı binaları, geniş bir kumsal ve arkası iğdelik. Çadırları iğdelerin altına kurmuştuk. Bulunduğumuz taraf girintili çıkıntılı kayalık. Bu koy kuzey rüzgarlarına açık ve burada rüzgar sörfü yapılmakta. Sörf merkezi karşıdaki burunun iç kısmında. Denizin berraklığı buradan görünüyor. Kayalıklar gri tonları, kumluk alan turkuaz yeşili ve deniz yosunların siyah rengi.

Yükseklik 41 metre olsa da Sığacık mahallesi ve yat limanını izlemek güzel. İki kişi Sığacık giriş tabelasında durmuş manzarayı izliyor. Ben de yat limanı ve Sığacık mahallesinin resmini çekiyorum.

Çıktığımız yükseltiden inmesi çektiğimiz zorluğu unutturuyor. Kendimizi Sığacığın güzel manzarasında aşağı doğru saldık.

Sığacık Cumhuriyet ilkokulu’na geldik kısa sürede. Okulun bahçesinde çocuklar hazırlanmış bizi bekliyordu heyecanla. Öğretmenleri başlarında kıpır kıpır, kuşlar gibi cıvıl cıvıllar. Okulun arka tarafında ortaokul var.  İlkokul ve ortaokul öğrencileri ile birlikte 23 Nisan Çocuk Bayramını hep beraber kutlayacağız.

Okulun bahçesi ve Öğretmen sınıfının çocuklarını ikili sıra ile kapıdan çıkarmaya çalışıyor.

Bizler de gelince okuldaki çocuklar bahçenin dışında yol kenarına çıkıp hareket etmemizi bekliyorlar.

Rengarenk kıyafetlerini giymiş çocuklar ve başta okul müdürü, öğretmenler sırayı çocuklar bozmasın telaşı içinde.

İlk önce çocuklar hareket ediyor, ardından bizler de bisikletler elimizde peşlerinden yürüyüşe geçtik. Gideceğimiz yer yakın, caddenin sağında palmiye ağaçları, arkasında kalenin sur duvarı. Duvarın üstünde kırmızı boyalı pencereli tek katlı bir ev. Gönüllü yol kesiciler yolu trafiğe kapatıp güvenli geçişimizi sağladı.

Az Bilinen Antik Kentler Turu afişini açıp görünür hale getirdik. Sığacık ta evi bulunan Bacanağım da sabah aramıza katıldı. Pankart ile poz veriyoruz 12 kişi.

Sonrası ile kadın bisikletçilere veriyoruz pankartı. 23 kadın 23 Nisan da pankartı açmış durumda poz veriyor kameralara.

Tam kameralar çekerken birden bire Olcay araya girerek dikkatleri üzerine çekti. Tek ayağı üzerinde, kollarını yukarıya kaldırınca tüm kadınlar ona bakıyor. Uçan kahraman geçiyor savrulun bre gafiller.

Bu kez erkekler sahneye çıkıyor. Haliyle nüfusumuz kadınlardan çok olunca kadraja sığmak için pankartın önüne oturduk. Bir kısmımız yere uzanmış durumda.

Bizim Canavar-ül velosipet Enes te yatanların üzerine çullanarak aksiyon yarattı. Altta kalanın canı çıksın misali.

Derken baş aktörümüz Olcay da aramıza katıldı.

Resim çekildikçe gelenler bitmiyor. Aramıza yeni katılanlar olunca bir poz daha çıkıyor ortaya. Bu gün pankartla çok resim çekilmişiz. Belki de bunun sebebi 23 Nisan Çocuk bayramı olması. İşin gerçeği çocuklar gibi şen şakrak kutlamalara başladık desem yeridir.

Oyunlar başlamadan önce her çocuk için hazırladığımız hediye paketlerini tek tek dağıtmaya başladık. Hediye paketlerini kadın bisikletçileri dağıtıyor. Paketi alan çocuklar seviniyor ve mutlu olduklarını yüzlerinden anlıyorum.

Ellerinde hediye paketi olan kadınlar sıraya girmiş bekliyor. Üzerinde Atatürk resmi baskılı tişort giymiş küçük bir çocuk hediyesini alırken. Önde yanda bir çocuk ta meraklı sevinçli bir bakışla bana poz veriyor elinde hediye paketi ile.

Bir kızıl goncaya benzer dudağın 
Açılan tek gülsün sen bu budağın

Güzeller güzeli bir kız çocuğu, başına kırmızı benekli bandanasını takmış, bandananın sol tarafına da yeni açmış kırmızı bir gül takıştırarak güzelliğe güzellik katmış. Saçları düz ve uzun, omuzlardan aşağı sarkıyor. Ve gülümsemesi ile kameraya poz vermiş.

Bir kız çocuğu ile oğlan çocuğu el ele tutuşarak yürüyorlar. Aldığı hediye paketi onları o kadar sevindirmiş ki yüzlerindeki gülümsemesine yansımış durumda.

ABAK kadınlarından üç güzel henüz hediyesini vermemiş paketler elinde bekliyorlar.

Üzerlerine gri atlet giymiş üç oğlan çocuğu hediye paketinin içinden neler çıkacak diye merakla paketin içindekileri çıkarıp inceliyor. Çocukların ortasında ki çocuk Afrikalı, siyah kıvırcık saçları ve ten rengi bunu belli ediyor. O da merakla inceliyor hediyesini.

Gösteri sunacak üç ortaokul öğrencisi siyah şalvar giymiş. Üzerinde beyaz uzun kollu gömlek. Şişman görünmek için gömleğin altına yastık konulmuş. Bayağı göbekli adamlara dönmüşler. Siyah kalemle de bıyıklar çizilmiş. Ortadaki çocuğun üzerinde beyaz tişort ve bıyık çizilmemiş.

Sabahın erken saatlerinden beri sürekli bir o yana bir bu yana koşuşturup duran sevgili Olcay yorulmak nedir bilmiyor. Kendisi de bu koşuşturmadan mutlu olmalı ki çocuklarla, bizle ve yerel yöneticilerle iletişim halinde. İyi ki varsın Halil Olcay Ormankıran.

Olcay soldan bana doğru geliyor, sağda ise Gürelp elinde fotoğraf makinesi ile sürekli resim çekmekle uğraşı içinde.

İki ilkokul öğrencisi yöresel kıyafetleri giymiş kız çocuğu. Ellerinde paketler, yüzünde tatlı bir gülümseme. Sevinçli ve heyecanlılar. Birazdan oyun oynayacaklar bizler için.

Yine ilkokul öğrencisi erkek çocuk Efe kıyafetini giymiş elinde hediye paketi.

Kalabalık öğrenci olunca hediye paket verme işlemi uzun sürüyor. Kadın katılımcılar ellerinde üçer beşer hediye paketi çocuklara vermek için sırada. Öğrenciler de karşı sırada hediyelerini almak için bekliyor. Sırası gelen çocuklar paketi alarak sevinçle annesinin babasının yanına doğru gidiyor.

Beyaz gömlek, siyah pantolon giymiş erkek çocuk ve mor tül askılı uzun elbise giymiş kız çocuğu aldıkları hediye paketinin içindekileri birbirlerine gösteriyor. “Baak bu benim hediyem” “Baaakk bu da benim” diyerek.

Ortaokul kız öğrencisi biraz irice. Şaşkın bir şekilde kendisine uygun bulmadığı hediyeden hoşlanmamış olacak. Yüzünden belli, ona pek uygun bir şey yok paketin içinde.

Hediyeyi veren bir katılımcı ve elinde paketler olan renkli kıyafetli kız çocukları poz vermiş elçek yapan birisine. Ben de onların resmini çekiyorum. Mutluluğun resmini çekemesem de mutluluğu yaşıyorum.

Beyaz gömlek giymiş erkek çocuk küçük kırmızı papyonu ile gülerek poz veriyor bana. Arkasında Karadeniz kıyafetleri giymiş dört erkek çocuk toplanmış paketin içinde ne var diye bakıyor.

Hediye verme işlemi sonunda bitti, artık gösteri zamanı diyerek alanı boşaltıp kenarlara çimenlerin üstüne oturmaya başladık izlemek için.

Öğrenciler de grup grup sıraya dizilip oynayacakları oyuna göre kıyafetler giymiş, bekliyorlar. Başlarında Öğretmenleri çocukları sırada tutma çabası içinde.

En küçük yaştan başlayarak oyunlar müzik eşliğinde başladı. İlk olarak ana sınıfındaki öğrenciler meydanda öğrendikleri oyunu bize sunuyorlar.

Sonra yöresel kıyafetler giymiş kız çocukları meydana çıktı. Altın renkli şalvarı, kırmızı renkli mintanı ve beyaz renkli baş örtüsü bağlanmamış olarak halk oyunu oynamaya başladılar.

Belli bir zaman sonra Efe kıyafeti giymiş erkek çocuklar aralarına katılıp müziğe göre hareketler yapmaya başladılar.

İki – üç yaşlarında bir kız çocuğu henüz bayram nedir bilmeden ama etrafındaki bayram havasını fark edip kırmızı renkli çiçek desenli elbisesini iki eliyle eteğinden kaldırıp müzik eşliğinde dans ediyor. Arkada halk oyunu oynayan ablaları, abileri ile birlikte. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Son olarak İlkay ve Serhat efe kıyafetlerini giyerek Zeybek oyunlarından Harmandalı oyunu oynamaya başladılar.. İkisi de profesyonel oyun oynuyor. Bizler de izliyoruz hayranlıkla.

Aşağıda videosu var, iyi seyirler.

Ardından çocuklarla birlikte bizler de harmandalı oyununa katılıyoruz hep birlikte.

Minik öğrenciler ve bisikletliler, Efe kıyafetli İlkay ve Serhat Harmandalı oyununa devam ediyoruz.

Harmandalı oyunundan sonra pankartımızla efe kıyafetleri üzerinde çocuklarla birlikte poz veriyoruz. İlkay, Serhat, Ferdimen, ben ve çocuklar aramızda. Yanımızda da Sığacık Mahallesinin muhtarı var.

Oyun gösterileri bittikten sonra mikrofonu eline alan Olcay bizlere günün önemini, Çocuk bayramını be bisiklet turunu kısaca anlatıp çocukların bize sunduğu oyunlar için teşekkür etti.

Hep aramızda olan Sığacık Mahalle muhtarı ortada olmak üzere soldan sağa doğru Bacanağım Selahattin Adnan Barım, Ahmet Nail Yavuz ve ben Ferdimen’e  poz veriyoruz.

Aramızda bazı yaramaz çocuklar da yok değil. Afacanlar, ikisi mavi biri kırmızı uzun ve sivri külahı başına geçirip gülerek poz vermişler kameraya. Solda Fırat ortada Canavar – ül velosipet Enes ve Eskişehir den Oğuz İldaş çocuklardan daha şen şakrak gülüyorlar.

Kutlamalar bitti, artık turumuza başlamalıyız. Grubu toparlayıp harekete başladık ve Sığacık mahallesinden ayrılıyoruz.

Sığacık Seferihisar yolunda, duvarın dibinde kırmızı çizgili Sığacık tabelası mahalleden ayrıldığımızı gösteriyor. Hız sınırı da 50 Kilometre olarak belirlenmiş. Tabi bisikletler için değil. Şimdilik sadece arabalar için bu hız sınırı ama pek uyan yok. Ceza yazan da.

5 Kilometre olan yol çabuk bitiyor ve Seferihisar tabelası önümüzde. Nüfus 36300 olarak yazılmış tabelaya. Biz de 120 kişi arttırdık nüfusu.

Karakoç kaplıcalarının olduğu sol tarafa yöneldik. Sahilden gitmiyoruz bu kez, inişi çıkışı daha çok sahil yolunun. Bu yol daha az inişli çıkışlı ve trafik daha az yoğunlukta.

Kavşakta yol ikiye ayrılıyor. Üçgen alanda tabelalar yönleri gösterir durumda. Sol tarafa Karakoç kaplıcaları, sağ tarafa Doğanbey, Özdere, Gümüldür, Kuşadası yönünü gösteriyor. Bisikletliler sol tarafa giderken yolu yancılarımız trafiği durdurmuş durumda.

Beni arkamdan çeken Ferdimen bisikletim KUZ ve kıytırık ile beraber tırmanış yaparken çekiyor. Kıytırığın arkasında bayrak çubuklarında iki tane Türk bayrağı dalgalanıyor. Ayrıca sırtımda da Türk bayrağı var. Önümüzde bir tepeye doğru tırmanıştayız. Sağda solda arazi yeşillik. Tek tük top ağaçlar da serpiştirilmiş sağa sola.

Tablo gibi doğa manzarası, yeşil otlar her tarafı kaplamış durumda. Seyrek olarak dağılmış ağaçlar yeşilliğin içinde ayrı bir yeşillik oluşturmuş.

Tırmanışta yol kıyısında toplanmış kalabalığı görünce hemen yanlarına gidiyorum. Bir bisikletçi kadın düşmüş bisikletinden, Doktorlarımızdan Burcu ilk kontrolü yapmış. Ufak tefek sıyrıklar haricinde herhangi bir şeyi yok. Bunu öğrenince içim rahatlıyor. Bir süre dinlendiriyoruz, yola çıkabilecek durumda.

Bacanağım Selahattin yokuşun başına çıkmış gelenlerin videosunu çekmiş. Biz en arkada süpürücü olduğumuz için şarkı türkü söyleyerek peşlerinden geliyoruz. Dilimize dolanan türkü de Kiziroğlu Mustafa bey türküsü. Tırmanırken iyi söyleniyor bu türkü.

Biz biraz değiştirdik sözlerini. (Ferdi’nin soyadı Kızıl, babasının da Remzi)

Bir hışmınla geldi geçti peh peh peh peh

Kızıl oğlu Ferdimen hey  hey hey hey

Şu dağları deldi geçti

Ağam kim, Paşam kim Hanım kim, Nigar kim

Kim kim kim kim

Kızıl oğlu Ferdimen bey

Bir beyin oğlu

Remzinin oğlu

Bacanağım buradan geri dönüyor Seferihisar’a. Vedalaşıp gönderiyoruz.

Tepenin başında artçı doktorum Mete Güney ve ben geride kalan bir kaç kişiyi bekliyoruz. Onlar gelmeden harekete geçmek yok.

Yol kıyısında bir çeşme görünce durup sularımızı tazeliyoruz şişe ve mataralarımızı.

Dikdörtgen beton bir hazne içinde su deposu. Borudan su akıyor devamlı olarak önündeki yalağın içine. Arkasında kocaman badem ağacı, yeşil küçük bir otlak ve çam ormanı.

İnişte bir yerlerde çeşmesi olan köy mezarlığın yanındaki arazide öğlen yemeği için mola verildi. Yemeğimiz köfte – ekmek – ayran. Çam ağaçlarının gölgesinde oturup karnımızı doyuruyoruz.

Kimisi bisikleti olduğu gibi yere yatırmış, kimi bisikletin ayağı var. Onlar dik duruyor.

Ferdimen kendi yediği köfte – ekmeğin ayranla olan birlikteliğin resmini çekmiş oturduğu yerden. Yanında birisi oturmuş formanın arka cebinde yarım litrelik su şişesi de resmin karesine girmiş.

Yolun iki tarafı da mezarlık, mezarlık eski ve çam ağaçları kendiliğinden çıkmış durumda. Mezarlık kıyıları hayvanlar girmesin diye tel çit çekilmiş.

Mezarlığın içi, kocaman bir servi ağacı, çam ve zeytin ağaçları mezar taşları arasında. Mezarlığın eski olduğu taşlardan belli. Doğal taşlar yontulup aşağısı dar, yukarıya doğru genişliyor ve ucu sivri şekilde. Kimisi de doğal olarak bir kaya parçası olarak konulmuş. Mezarların başı sonu belli değil toprak kısmı düz. Çamların kahverengi yaprakları ile örtülü.

Yemek molası bitti, yola çıkma zamanı diyerek hep birlikte hareket ederek yola çıktık.

Tepelerde pek bir şey ekili değil, bazı yerlerde buğday ekili, Zeytin ağaçları ve doğal olarak çıkmış çitlembik ağaçları tek tük. Düzlük olan dere yatağında düzgün dikilmiş meyve ağaçları ve üzüm bağları yan yana sıralı biçimde.

Tepelerden aşağı indik ama hala biraz daha yüksek rakımlardayız. Doğanbey köyüne geldiğimizi tabela belirtiyor. Solda ağaçlar, sağda ise buğday ekili tarlalar. Yolda giden bisikletliler.

Doğanbey den sonra hızla aşağı, deniz seviyesine iniyoruz Karakoç deresi ile birlikte. Karakoç deresinin döküldüğü yer Ürkmez denilen yazlık siteleri. Sahil yolu devamı Ürkmez, orayı da tabeladan geçtiğimizi anlıyorum.

Yolda bir bisikletçi epey ilerde gidiyor, sağda yazlık evler yeşilliğin içinde ve deniz lacivert rengi ile göz alabildiğine kadar.

Yol burada çift şeritli duble, o yüzden serbest olarak gidiliyor. Menderes – İzmir yol kavşağına tabelalardan geldiğimizi anlıyorum. Biz Kuşadası yoluna yani düz gideceğiz.

Balıkçıların ve gezinti küçük teknelerin doğal sığınma yerleri dere ağızları. Böyle dere ağzı buralarda bir çok yer var. Derenin iki yakasında tekneler karaya bağlı durumda.

 

Sonunda Özdere’ye geldik, tabela önümde. Buraları hep yazlık ev, site ile dolmuş durumda. Şimdilerde sürekli yaz kış kalan dolu olunca kocaman bir kasaba gibi olmuş.

Özdere merkeze girmeden sağa sapıyoruz ormanlık mesire yerine. Burası Kalemlik diye geçiyor. Burası çam ormanı yeşil kalmış bir alan. Şimdilik doğal haliyle kalmış, yapı, bina yok. İleride ne olur bilinmez. Rantçıların gözünde iştah kabartan bir yer ama buralara nedense dokunamıyorlar. Yoksa çoktan beton yığınları ile kaplarlardı aç gözlü rantçılar.

Çam ağaçları arasında giden bir yolun sağında kesilmiş çam gövdeleri istif yapılmış.

Ormanın içinde yere işaretleme yapılmadığından yolu karıştırdım ve bir kaç tur attım durdum. Kalemlik mesire yeri büyük bir arazi olunca kaybolmamak olası değil, eğer yolu bilmiyorsan. Telsiz iletişimi de yok, grup çoktan varmış kamp atmış bile. Doktor Serhat telefonla beni arayarak nerede olduğumu sordu. Ben de ormanın içinde yolu bulmaya çalıştığımı söyleyince canım burnumda yönümü bulmaya çalışırken istemediğim bazı şeyler söyleyince telefonu kapatıp sakinleşmeye çalıştım bir süre. Ormanın temiz havasını soluya soluya kendime geldikten sonra bir şekilde yolumu bulup kamp alanına geldim. Biraz geç geldiğimden herkes çadırını kurup denizin tadını çıkarmaya başlamıştı. Benim ilk işim kamp alanına elektrik sağlamak olduğundan hemen takımları çıkarıp uzatma kablonun ucunu elektrik panosuna bağlamak oldu. Sonrasında aydınlatma lambalarını gerekli yerlere astıktan sonra elektriği vererek kontrol ettim. Her taraf çalışır duruma gelince işim bitti. Çadırımı kurmaya başladım kendime uygun bir yerde. Canımın sıkkınlığından hiç resim de çekmedim. Bu resimlerin hepsini Ferdimen çekmiştir.

Çam ağaçları altında çadırlar kurulmuş. Düz olan yerde piknik masalarında oturmuşlar sohbet ediyorlar. Elektrik kablosunda asılı olan bir ampul sarı ışığını yaymaya çalışıyor gündüz vakti.

Çadırlar ağaçların altında, ipler bağlanmış dallara. İplere terlemiş formalar yıkandıktan sonra kurumak için asılmış. Sağ alt köşede Salih Gülbahar yere oturmuş, elini çenesine dayayıp kameraya doğru bakıyor güneşten yanmış kırmızı yüzü ile.

Çadırı kurup eşyaları içine yerleştirdikten sonra su donumu giyip denize giriyorum. Bir süre stresimi yüzerek atıyorum. Yüzmem bitince kayanın üzerine çıkıp kurulanırken Serhat’a artık bir daha turda aranızda olmayacağımı belirttim. O da bir şeyler söyledi ama hiç birisini duymadım. Sanki kendimi kapatıp uyku modunda gibiyim. Olayı fazla büyütmeden çadırıma gelip giyiniyorum. Yemekçilerimiz de geldi akşam üzeri, hemen gönüllülerimiz yemek dağıtım işine geçip yemek dağıtılmaya başlandı. Nefis yemekleri ta Bergama’nın İsmailler köyünde buraya kadar 180 Kilometreyi aşkın yol yapıp getiren Hatice ve Ayşe’ye binlerce teşekkür. İyi ki varlar, biz onları seviyoruz. Onlar da bizi.

Yemek sırası ve tezgah üzerinde yemekler konulmuş. Sıradakiler tabldot tabakları ile yemeklerini alıyor dağıtanlardan. Hava kararmak üzere, iki sarı ampulün parıltısı çoğalmaya başlamış.

Yemeğini alan piknik masalarına oturarak yemeğe başladılar bile. Çok acıkmışız, yemekler de nefis olunca çalakaşık yemeği yiyoruz afiyetle.

Yemek yendikten sonra hazırlanan projeksiyon cihazı ile ABAK gönüllüleri ve İzmir büyükşehir belediyesi ile ortak yaptığımız Efes – Mimas bisiklet, yürüyüş, zeytin ve bağcılık rotası ile ilgili çalışmanın sunumu başladı. Sunumu yapan belediye sorumlusu bizlere rotalar hakkında bilgi aktarıyor.

Projeksiyon cihazı, cihazdan yansıyan görüntüler perdeye yansımış. İzmir Çeşme ve Karaburun yarımadası harita olarak görünüyor. Sunumu yapan belediye sorumlusu ayakta. Aydınlatmaların ışığı altında gecenin karanlığında bizle oturup dinliyoruz sunumu.

Sunum bittikten sonra ABAK gönüllüleri ve Efes – Mimas rotalarında keşif turlarına katılanlara yaptıkları çalışmalardan dolayı sertifika vermeye başladı Doktor Serhat. En son ben alıyorum sertifikayı.

Gönüllüler ellerinde sertifikalar dizelenmiş durumda.  Ben sertifikayı alırken Ferdimen resmimizi çekiyor.

Efes – Mimas rota belirleme gönüllüleri kameralara poz veriyoruz hep birlikte.

Her şey bittikten sonra ABAK ateşini Şafak Omaç yakıyor. Etrafında toplanıp hem ısınıyoruz hem de sohbet yaparak zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.

Yukarılardan kamp alanını Ferdimen çekiyor bir resim. Ampullerin sarı ışığı altında çadırlar ve sohbet eden insanlar.

Canavar-ül velosipet Enes Şensoy’un çektiği bu güne ait derlenmiş video görüntüleri.

Akşamın geç zamanına kadar oturup uyku gelince çadırıma çekildim. Artık yorulan bedeni dinlendirme zamanı.

Bu gün yaptığımız yol 45 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc