Etiket arşivi: izmir

Büyük Taarruz 5. Gün

9 Eylül 2015 Çarşamba

5. Gün Belkahve – Pınarbaşı – Konak – Üçkuyular

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.

Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
                                    suda balık,
                                                    havada kuş kadar
                                                                  çokturlar;
korkak,
            cesur,
                     câhil,
                             hakîm
                                      ve çocukturlar
ve kahreden
                 yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların mâcereları vardır…

Nazım Hikmet RAN

Kuvayi Milliye Şiiri

 

Öne çıkan görsel, İzmir ili hükümet konağı, İzmir valiliği binasının önü, Bina iki katlı, iki yanda büyük Türk bayrakları, ortada Atatürk afişi. Büyük taarruz bisikletlerle binaya doğru giderken.

İzmir manzarası ile seher vakti uyanmak herkese nasip olmaz. Bu sabah bana nasip oldu, güzel bir sabahı düşleyerek yaşama renk katıyorum. Bu gün büyük gün 9 Eylül İzmir’in kurtuluş günü. Belkahve’den saldırıp Yunanı denize dökme günü. İzmir’i kaybedeceğini anlayınca apar topar, yanına alabildikleri eşyalarla birlikte kayıklarla gemilere binip kaçmaya çalışıyorlardı. Geride ise daha çok Türklerin yaşadığı mahalleleri yakmaya başlamışlar. Belkahve’den yangın alevleri ve tüten dumanları görünüyordu. Nedense Karşıyaka, Alsancak, Kordon, Konak, Karantina da bulunan evlere dokunmamışlardı. Buralarda gavur İzmir dedikleri kesim Leventtenler oturuyorlardı. Buralara dokunmaları cesaret isterdi ve böyle niyetleri olmadığı kesin. Müslüman Türklerin evlerini yakmak, onları katletmek giderayak işine yarıyordu gavur Yunanın.

Çadırımın içinde dışarısı, önümde açık yeşil bir çadır ve servi ağaçları.

Güzel İzmir’e de güneşin ilk ışıkları vuruyor arkamızdaki tepenin ardından.

Güneşin ilk ışıklarını kahve içerek karşılıyorum. İzmir’i kurtarmadan önce zinde olmak gerek. Kahve takımı, ocağın üstünde cezve, kahve pişiyor.

Kahvaltı Bornova belediyesi kahvaltı getirdi. İzmir’de bilinen meşhur kumru sandviç ve boyoz ile yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra belediye görevlileri kahve yapıp protokoldekilere vermeye başlayınca ben de kahve takımını gözlerinin önünde açıp kahve pişirmeye başladım. Benim bu hareketimden utanmış olacaklar ki kahvem pişmeden bana bir fincan kahve veriyorlar. Elimde kahve fincanı, önümde cezvede kahve pişiyor.

Belkahve’de Çardak dinlenme çay tesislerinde oturup çay içiyoruz. Henüz tören için millet gelmedi daha. O yüzden bekliyoruz gelmelerini. Turu tek kadın bisikletçi olarak tamamlayan Öğretmen Aynur Güney ve Cem KOÇ ile bir resim çekiliyoruz. Diğer kadınlar daha önce ayrıldıkları için turu tamamlayamadılar.

Büyük Taarruz bisiklet turunu düzenleyen ve organize eden asker kökenli Osman Kutlu anılarını yazdığı kitabını tüm katılımcılara imzalayıp hediye veriyor. Kendisine teşekkür ediyorum böyle anlamlı turu düzenlediği için. Kitabını bana imzalarken bizi çekiyorlar.

Herkese tek tek kitabını imzalıyor Osman Kutlu. Kitabını imzalarken çekiyorum bir poz.

Osman Kutlu katılımcı belgesini anı olarak veriliyor bana. Kısa olsa da güzel bir tur oldu benim için. Aslında 25 Ağustos tan katılmak gerek ama başka bir zamana bıraktım.

Sonunda protokol tören için gelince tören başladı. Karşıda protokolde oturmuş olanları ve tören alanını çekiyorum.

İzmirli bisikletçileri de sabah erkenden gelerek aramıza katıldı. Bizim tören ve protokolle işimiz olmadığı için merdivenlerde dizelenip töreni uzaktan izliyoruz. Elçek ile kendimizi çekiyorum. Yanımda, Ergun, Ertuğrul ve Şafak var.

Büyük taarruz bisikletçileri toplu halde merdivenlerde oturmuş halde çekiliyoruz.

Çekeni çekerler derler ya öyle yakalanmışım kendimizi elçek yaparken.

Bisikletçiler sıralanıp hazır bekliyoruz, Başlama işaretini Bornova belediye başkanı verecek.

Başlangıcı veriyor belediye başkanı. Arkada başlangıcı bekleyen bisikletçiler.

Trafik polisleri yolu kapatıyor araç trafiğine ve iniş başlıyor. Baktım son sürat inmeye başladılar hemen öndeki arkadaşlara yetişip yavaş ve birlikte kopmadan gideceğimizi söyledim. Önde sadece Turda olanlar olacak, arkada İzmir bisikletçileri takip edecek biçimde gitmelerini sağladım. Yarış yapmıyoruz, Büyük Taarruz bisiklet turu 15 gündür yapılıyor, şanımıza uygun, birlik ve beraberlik içinde İzmir’e giriş yapmalıyız. Böylece ikazlarıma uyan öncülerimiz gayet başarılı bir şekilde insanların alkış ve kornaları ile İzmir caddelerinde coşkulu bir şekilde bisiklet sürdük.

Pınarbaşı’ndan dosdoğru eski Kemalpaşa yolundan İzmir şehitlik abidesine geldik. Abidenin yanında bisikletleri park edip içeriye girerek tören için hazırlık yapmaya başladık. Şehitlik kaidesini yakından çekiyorum kimse olmadan.

Yıllardır yanından geçerim ilk defa İzmir şehitliğine girip yakından bakıyorum. Şehitliğin yapıldığı günde dikilen fidanlar dev ağaçlara dönüşmüş. O günlerden bu günlere şehitlere gölgelik olmuş. Bundan sonra da sonsuza kadar gölgelik edecek ağaçlar.

İki ağaç gövdesi arasından şehitlik kaidesi.

Palmiye ağacının gövdesinden şehitlik abidesi.

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğdugu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil Onan 1927

Şair Necmettin Halil Onan’ın yazdığı  Bir Yolcuya şiirinin mermere yazılmış halini çekiyorum.

Tören için hazırız, 1 dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı hep birlikte okundu şehitlerin mezarı başında.

Başka bir yerde de şehitliğin yapılış bilgileri ve bu noktada şehit düşmüş askerlerin ismi mermere yazılmış.

HALKAPINAR İSTİKLAL ŞEHİTLİĞİ

Bu anıt, İzmir’in Kurtuluşunda (9 Eylül 1922)

iki süvari bölüğünün emniyetini

almak için, uç mangasında yaya olarak

ilerleyen Mehmetçikler’den, o zamanlar un

fabrikası olarak kullanılan binadan açılan ateş

sonucu şehit olarak buraya defnedilen;

Akşehirli Bekir Oğlu Mehmet Çavuş,

Antalyalı Ömer Oğlu İbrahim Hakkı Çavuş,

İzmirli Bekir Oğlu Veyis’in

(kaldırıldığı hastanede Şahadet Mertebesine ulaşmıştır)

aziz hatıralarına yapılmıştır.

Yanıma gelince hüzünler kaçtı
Sevginle doldu göz-bebeğim şimdi
Yüzüme gülünce çiçekler açtı
Bir İzmir efesi yüreğim şimdi…

Toprak sanki kaydı yeri öpüp de
Goncalar naz yaptı dudak büküp de
Öyle diz vurdum ki yeri öpüp de
Bir İzmir efesi yüreğim şimdi…

Gönlüm sanki salkım- saçaklar gibi
Dudağım sevinçten uçuklar gibi
Alkış ve el çırptım çocuklar gibi
Bir İzmir efesi yüreğim şimdi…

Oktay Zerrin

Şehitlik abidesinde Osmanlıca yazılar var, kaide de; Türkçe VATAN VE NAMUS yazılmış.

Şehitlikteki törenler bitti, trafik polislerin yolu kapatarak İzmir caddelerinde bisikletleri sürmeye başladık. Alsancak’tan Talatpaşa bulvarını izleyerek Konak valiliğin önüne vardık. Orada bekleyen halk ile bütünleşip coşkuyla 9 Eylül İzmir’in kurtuluşunu kutladık. Saat kulesi ve meydandaki kalabalığı valiliğin merdivenlerinden çekiyorum.

İzmir ili hükümet konağı İzmir valiliği binasını çekiyorum. Bina iki katlı, iki yanda büyük Türk bayrakları. ortada Atatürk afişi. Binanın önü kalabalık. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Kalabalığın ardında saat kulesi.

Afyon valisinden alınan Türk Bayrağı İzmir valisine maalesef teslim edemedik. Onun yerine vali yardımcılarından birisi Teslim aldı. Bence Afyon valisine yapılan bir saygısızlık. Osman Kutlu Türk bayrağını vali yardımcısına teslim ederken.

Tören sonrasında saat kulesinin önünde katılım madalyalarını alarak turu bitirmiş olduk. Benim için anlamı büyük olan Büyük Taarruz Bisiklet Turuna bir nebze olsa da katılmaktan gurur duydum. Turun ötesinde yeni dostluklar kuruldu, yeni hikayeler anlatıldı. Güzel bir 4 gün birlikte pedal çevirdik, birlikte yedik, birlikte eğlendik. Elbette en önemlisi şehitlerimize dualarımız eksik olmadı. Onların sayesinde Türkiye Cumhuriyeti düşmanlardan kurtulup bağımsızlığa kavuşmuştur. Başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları yönetiminde kahraman Kuvayı Milliye neferlerinin ruhları şad olsun. Büyük Taarruz Bisiklet Turunu düzenleyen Osman Kutlu ve katılan tüm arkadaşlara teşekkürler.

İzmir saat kulesini çekiyorum.

Arkadaşlarla vedalaşıp sahil yolundan aheste aheste pedal basarak, iyot kokusunu içime çekip evin yolunu tuttum. Göztepe iskelesinde KUZ ve kıytırık birlikte sarı kırmızı renklerle boyalı olan Göztepe köprüsünü çekiyorum.

Böylece bir turun daha sonuna geldik, başka güzel turlarda görüşme dileği ile sevgiyle kalın sevgili okurlarım

Bu gün yaptığı yol 19 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Büyük Taarruz 1. Gün

5 Eylül 2015 Cumartesi

1. Gün İzmir – Salihli

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu
yalnız, Yunan’dan önce ve Seferberlikten evvel
geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek.

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “Üç” dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.

Nazım Hikmet RAN

Kurtuluş Savaşı Destanından

 

Mondros ateşkes antlaşması imzalanmış, yurdun dört bir yanı işgal altında. Emperyalist güçler 1. Dünya savaşını kazanıp dünya haritasını kendi planları doğrultusunda çizmeye başlamıştı. Osmanlı devleti de yenik düşmüş, asker silah bırakıp terhis olmuştu. Ama Türk kanında esir düşmek diye bir şey yok. Tarih te yazmamış şimdiye kadar.  Emperyalist güçler Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanlılara atalarının yurdunu vermişlerdi. Yunanlılar da 15 Mayıs 1919 da İzmir’e çıkarma yapıp Ege bölgesini işgal ederek Türk köylülerine katliamlar yapıp yerleşmeye başlamıştı. Oysa ki Antik Yunan Tanrıları kendilerini çoktan terk etmişti. Bunu bilmeden emperyalistlerin sözlerine kanarak sevinmişlerdi. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları bu durumda 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıkıp Kurtuluş Savaşını başlatmıştır.

Mustafa Kemal bir çok savaşta edindiği deneyimlerden yola çıkarak emperyalistleri yenmek için onların maşalarını ortadan kaldırmak yeterdi. Çünkü emperyalistler kendisi hiç bir saman savaş meydanına çıkmaz maşalarını savaşa sürerlerdi. Yunan birlikleri tüm Ege ve Marmara’nın bir çoğu yeri işgal etmişlerdi. Erzurum Sivas kongreleri yapılmış  23 Nisan 1920 de Büyük Millet Meclisi Ankara da kurularak işgalci güçlere karşı orduyu yeniden kurup  Kurtuluş Savaşını başlatmıştı. Bu arada bir çok kahraman çeteler kurarak düşman işgaline karşı küçük şaplı savaşlar yapsa da işgali durduramamışlardı. Sonrasında hepsi düzenli orduya katılarak Kuvayı Milliye hareketini güçlendirmiştir.

Ermeniler doğu da yenilgiye uğratmış Rusya ile doğu sınırları güvence altına alındıktan sonra Güney doğu illeri de zayıf işgal güçleri kolayca defedilebilirdi. Mustafa Kemal emperyalist maşaların en kuvvetlisi Yunan ordusu olduğunu bildiğinden Yunan işgaline son verirse yurdumuz kurtulup bağımsızlığını ilan edebilirdi. 21 gün 21 gece süren Sakarya Meydan Savaşı 23 Ağustos 12 Eylül 1921 kazanıldı. 1683 Yılında Viyana yenilgisinden beri çekilmekte olan Türk orduları ilk defa düşman ilerlemesine dur diyerek büyük bir güç kazanarak Büyük Taarruz’a başlayabilirdi.

Ordular artık hazırdı, 26 Ağustos 1922 de sabahın erken saatlerinde Afyon Kocatepe den başlayan topçu ateşi ile 9 Eylül 1922 de İzmir de Yunanlıları denize dökmekle sona ermiştir. 15 gün gibi kısa bir sürede Dünyada hiç bir savaşta bir ordu bu kadar hızlı savaşarak ilerleyip zafere ulaşmamıştır. Dünyada örneği yoktur ve tektir! Yunanlılar denize döküldükten sonra yurdun geri kalanı kısa sürede düşmandan temizlenerek Türkiye Cumhuriyetini kurarak Emperyalistlerin planlarını bozulmuştur.

 

Öne çıkmış olan görsel, Bisikletim KUZ ve kıytırık Belkahve önünde. Arkada Atatürk heykeli.

İşte bu savaşın başlayıp bittiği yere kadar orduların geçtiği yerlerden geçerek o anları yaşatmak için Osman Kutlu Büyük Taarruz Bisiklet Turu düzenlemeye karar vermiş. Bu yıl 2. tur yapılıyordu Ben ise 26 Ağustos Afyon Kocatepe den başlamak isterdim ama Kosova da bisiklet turu yaptığımdan yetişememiştim. Kosova dan Türkiye’ye geldikten sonra Büyük Taarruz Bisiklet Turuna 5 Eylülde Salihli den katılmaya karar verdim ve henüz Kosova yorgunluğumu atmadan hazırlığımı yaptım. Bu kez yanıma kıytırığı da alacağım. Son turumda Denizli, Salda derisi Antalya, Mersin turunda kıytırıkla zorlanmıştım açıkçası. Bu boşlukta KUZ fabrikada yeniden boyanıp adımı yazdırdım. Komponetleri değiştirerek daha küçük aynakol dişlileri, daha büyük kaset dişlisi ile değiştirip 9 lu 27 vites sistemine geçtim. Kendimi de test edeceğim kıytırık ve dişlilerle.

5 Eylül sabahın erken saatlerinde henüz sıcak başlamadan evin önüne çıktım. KUZ kıytırık ve ben yola çıkmaya hazırım.

Henüz İzmir sabah trafiği artmadan hızlıca ilk yokuşumu, metro üst geçidini aştım Basmane den sonra. Gerçi pek ahım şahım bir yokuş değil ama kıytırıkla hissetmedim bile. Bisikletim KUZ, arkasında kıytırık, yol kıyısında duruyor.

Oradan stadyum, sanayi, garaj bölgesinden Pınarbaşı fabrikalarına ulaştım. Bu yol hafif eğimli habire yukarı doğru tırmanıyorum ama pek hissedilir bir çıkış değil.

Fabrikalardan sonra kamyon tır trafiği azaldı, Belkahve’ye doğru yaklaştım. Karşımda taş ocakları, neredeyse dağı yok edecekler.

Belkahve geçidi 1200 metre tırmanış ve 3 şeritli yolda hiç emniyet şeridi yok. Sadece arabaları düşünüp yapılmış bir yol. Tehlikeli olduğundan çıkışın büyük bir kısmını Kavaklıdere köyünden çıkacağım. Karşımda Kavaklıdere köyü.

Kavaklıdere köyünden çıkan yol kısa ve sert bir yokuştan çıkılarak zirveye az bir mesafede ana yola çıkıyor. Kıytırık ve KUZ köyün üzerimde, karşıda tepeler ve vadi. Kıytırıkta, çubuk üzerimde Türkbayrağı dalgalanıyor.

İşte Mustafa Kemal 9 Eylül 1920 de burada kahvesini içerek güzel İzmir’i seyretmiştir. Öncü birlikler Belkahve den saldırıya geçerek hızla kaçan Yunanlıları önüne katarak denize kovalamaya başlamıştı o sıralar. 8 Eylül akşamı burada kamp kuracağız. Atatürk anıtı karşıda, bisikletim yol kıyısında park etmiş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum

Belkahve zirvedeyim, tabela 260 metre rakım gösteriyor. Pek te zorlanmadım çıkarken, yeni dişliler işe yaradı.

Belkahveyi indikten sonra yoldaki emniyet şeridi bisiklet sürmek için uygun genişlikte. O yüzden rahatça yol alıyorum. İlk molamı Sütçüler köyünde çay ve atıştırmalık bir kaç kuru meyve, bisküvi ile dinleniyorum. Hava açık, rüzgar pek yok. Asfalt kaymak gibi olunca tempo gayet iyi. Bisikletim kilometre tabelasının yanında. Tabelada: Turgutlu 32, Uşak 195, Ankara 564 kilometre olduğunu gösteriyor.

Manisa il sınırına geldim bile.

Turgutlu kasabasında yemek molası verdim. Menü pide – Ayran. Turgutlu kasabası bayağı kalabalık. Araçlardan çok motor var ve hiçbirisi kask takmıyor. Trafik pek denetlemiyor anlaşılan. Oysa ki uyarı afişleri yazılmış en çok ölümler motor kazalarında oluyor diye. Motorcular bu uyarılara pek aldırdığı yok. Nasıl olsa bize bir şey olmaz diyerek motorların ses kirliliğinden başka bir şey yapmıyorlar. Yemekten sonra kasabanın parkına giderken yanıma bir bisikletçi yanaşıyor. Manisa da çalışıyor ve bisikletle işe gidip geldiğini söylüyor. Beni tanıyor ama ben onu tanımıyorum. İsmi de aklımda kalmadığından hatırlayamıyorum bir türlü. Parkta oturup sohbet ediyoruz kahve pişirirken. Nereye gittiğimi neden gittiğimi anlatınca benimle beraber Salihli’ye kadar pedallamaya karar verdi. Turgutlu da genç bir bisikletçiyi arayıp gelmesini söyledi. O da bizimle Salihli’ye pedallayacak. Arkadaşla bankta oturmuş kahve içiyoruz, bisikletim önde park halinde.

Lise çağındaki genç bisikletçi gelince hep beraber yola çıktık. Ahmetli kasabasına kadar durmadık. Daha önceleri araba ile yıllarca gelip geçmiştim bu yoldan ama hiç bir zaman böyle bir yer olduğunu görememiştim. Salihli yönüne giderken yolun solunda, çınarların altında gölgelik bir çay evi var. Aynı zamanda yanından da küçük bir çay şarul şurul akıyor. Burayı bisiklet turlarımda keşfetmiştim. Artık her geçişimde burada mutlaka mola veriyorum. Zaten mesafe olarak Turgutlu – Salihli arasının tam da ortasında kalıyor. 20 Kilometre mola yeri uygun bir yere denk gelmesi çok iyi. Hem dinleniyorsun hem de çınarların gölgesi altında akan suyun şarıltıları insana huzur veriyor.

Çay, soda, su ile çınarın altında enerji toplarken Turgutlu da ki bisiklet durumunu konuşuyoruz. Bireysel bisiklet biniyorlar bir kaç kişi. Öyle grup kurup düzenli bisiklet sürmüyorlar. Ben de onlara Perşembe akşamı bisikletçileri grubu kurup bisikletçileri bir araya toplayıp insanları bisiklete binmeye özendirmelisiniz diye öneriler sundum. Turgutlu ufak bir yer değil, nüfusu 100.000 sayısını aşmış durumda. Türkiye deki bir çok ilden daha kalabalık. Çınar altındaki masada üç kiş oturmuş poz veriyoruz kameraya.

Dinlenme bittikten sonra tekrar yola çıkıp hızlı pedal çevirmeye başladık. Eskiden karayolu Sart köyünün içinden geçerdi. Sart harabelerini seyretmek hoşuma giderdi. Yeni yapılan yol köyün çevresinden dolanınca araba ile geçişte harabeleri görmez olmuştum. Eski yola giriş bile bırakmamışlar. Toprak, dik bir yerden anca inebiliyorsun. Biz de öyle yaptık ve trafik gürültüsü ve yoğunluğundan bir süreliğine kurtulmuş olduk. Aynı zamanda bisikletli olduğumdan harabeleri daha yakından ve daha çok görme şansına sahibim. Bir de resim çekerek daha iyi görüyorum harabeleri. Yüksek duvarlı saray kalıntısı, önde sütunlar ve yıkıntılar.

Kalıntıların devamı.

Arkadaki tepelerde yıkıntı kalıntıları.

Salihli ye saat 16:00 civarında vardık. Girişteki parkta yayılıp hem dinlenme hem de birer kahve içmeli.  Ne de olsa hak ettik bir kahveyi. Üç kişi çimenlerde oturuyoruz.

Grubun içinde arkadaşım Şafak Omaç’ı telefon ile arayıp nerede olduklarını öğrendim. Salihli dışında Taytan köyü yakınındaki Tuana oteline doğru sora sora gittim. Tura katılanların çoğunu tanıyordum, beni görünce sevinçle karşıladılar. Yeni kişilerle de tanışıyorum bu arada. Onlar için taze kan ve hareket demek. 10 gündür aynı kişileri görmekten ve kimileri arasında soğuk rüzgarlar esmiş olduğunu fark ettim. Ben gelince hava değişti ve tur sonuna kadar da böyle gideceğini sanıyorum. Hemen çadırı kurup deniz şortumu giyerek otelin mavi renkli havuzunda keyif yapan arkadaşların arasına katıldım. Akşam üzeri Eylül ayının nefis gün batımında havuz bana çok iyi geldi. Havuzda 5 kişiyiz, üzerimize yandan fıskiyeden sular fışkırıyor.

Havuz keyfini fazla uzatmadan çıkıp kurulandıktan sonra hemen üzerimi giyiyorum ve güneş batmadan seyretmeye başladım. Harika bir günün ardından muhteşem görünümü ile ortalığı kızıla boyayıp batasıya kadar izlemek beni hep mutlu etmiştir. Ağaçların arasında batan Güneşi digital zoom yaparak yakından çekiyorum.

Bu da normal hali, solda ağaç yığını, ortada Güneş ve sağda tek bir ağaç.

Çadırım, KUZ ve kıytırık öylece henüz hava kararmadan bekliyorlar. KUZ için yaptığım yenilikler iyi olmuştu ve kıytırık ile fazla zorlanmadan 100 kusur kilometre sorunsuz, fazla zorlanmadan gelmiştim. Çadırımla birlikte bisikletimi çekiyorum.

Havuz gece ışıkları ile bir başka görünüme büründü. Maviden çok turkuaz rengi insana huzur veriyor. Fıskiyelerden fışkıran suyun havuza düşen sesi eşliğinde havuz kenarında kurulan masalarda akşam yemeğini hep beraber yiyoruz. Yemeği de otelin müzik grubunun çaldığı güzel şarkılarla tamamladık.

Havuz başında Nazlı ile bir resim çekilmeden olmaz. Güzelliğe güzellik katmak gerek.

Müziğe eşlik ederek ve oyun havalarında oynayıp kurtları bir nebze olsun döküyoruz. Kurtlar bittikten sonra fazla geç olmadan herkes birer ikişer çadırlarına çekilmeye başladı. Hava ve ortam değişip herkes birbirine iyi geceler diyerek çadıra gidince yorgunluğun etkisi ve havuz keyfinin verdiği gevşeme ile çadıra girip hemen uykuya dalıyorum tatlı düş ile.

Bu gün 109 Kilometre civarında yol yapmışım.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

100. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu Gelibolu 1. Gün

17 Mart 2015 Salı

Üçkuyular – Alsancak – Aliağa – Akçay – Altınoluk

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

beni koyup koyup gitme

ne olursun

durduğun yerde dur

kendini martılarla bir tutma

senin kanatların yok

düşersin yorulursun

beni koyup koyup gitme

ne olursun

Atilla İlhan

 

Öne çıkmış olan görsel, Zeytin ağaçları arasında giden yolda iki bisikletçi.

20150317_152141

Keşan dağ bisiklet festivalinden sonra kış boyunca uzun bir tura çıkmadım. İzmir yakınlarına günü birlik turlar ve günlük kullandığım bisiklet sürüşü bana yetti. Geçtiğimiz yıl bir çok tur yaptım. 2015 yılı için kafamda oluşturduğum turları kış aylarında belirledim. İlk olarak Çanakkale şehitlere saygı turu var. Ardından kendimin de içinde olduğum Az bilinen antik kentler turu. Mayıs ayında ise Denizli bisiklet festivali, bir hafta sonra da Burdur Salda gölü festivali var. İkisini bir arada çıkarırım. Malatya dan sevgili dostum Mustafa da bu yıl düzenleyeceği Nemrut bisiklet turuna davet etti. Daveti de geri çeviremedim. Yaz ortasında kendimin düzenlemeyi düşündüğüm ve çalışmalarını yaptığım Uluslar arası Kosova bisiklet turu. Son olarak ta bir çok kez gitmeye hazırlanmama rağmen bir türlü gidemediğim Antalya bisiklet festivali. Zaten hep Antalya dan dostlar çağırmakta. Mutlaka bu yıl gidecektim. Mersin de Zerrin Aslantaş bu yıl yine festival yapacak ve Antalya festivalinden 1 hafta sonra yapmaya karar verince aşağı yukarı bu yıl ki turlarım belli oldu.

2015 Yıl içinde yapacağım turlar belli olunca evdekilere şu şu şu tarihlerde ben yokum haberiniz olsun diyerek iznimi aldım. Kosova da 1 yıl önce kurduğum Perşembe akşamı bisikletçileri yıl dönümü olması ve yeğenlerimin beni ziyaretine gelmesi nedeni ile Ocak ayında yeğenlerle birlikte Kosova’ya gittim. Hem PAB Prizren’de 1. yaşını kutladım hem de Kosova bisiklet tur programı yaptım 2 ay boyunca.

İzmir’e döner dönmez daha 3 gün oldu ki Az bilinen antik kentler turu için keşif yapılacaktı hafta sonu. Yıl sonundan önce aldığım Kıytırık ismini verdiğim römorku da test edecektim. Aldığımdan beri de kullanmadım Kıytırığı. Bakalım nasıl olacak deyip bisiklete takınca arka tekerlek römorkun çatalına değiyordu. Bacanağın çalıştığı atölyede değen yeri biraz ezdik. Tekerlek ile çatal arası çok az mesafe vardı. Şimdilik idare ederim diyerek 2 günlük keşif turuna çıktım. Kıytırıkta fazla eşya da yoktu, çadır, uyku tulumu ve mat. İlk başlarda iyi gidiyordu ve kullanışı rahattı römork ile birlikte. Benim sol ayağım sağ ayağımdan daha kuvvetlidir. Topa da daha çok sol ayakla vururum. Çandarlı dikili arası yokuşlar başlayınca sola göre daha zayıf olan sağ dizim ağırmaya başladı. Ertesi gün dizimde ağrı şiddetlendi. Eyvah bakalım ne olacak bu ağrının sonu.

Bu yıl Çanakkale şehitlere saygı turu biraz bisiklet camiasında tartışmalara neden oldu. Valilik bir şirkete vermiş organizasyonu. İşin içine şirket te girince bir gece çadır ve sabah kahvaltısı için 65 TL isteyince tartışmalar büyüdü. Bu tartışmalara girmedim ama Gelibolu dan Hüseyin Şahin ben turu yaparım hem de düşük bir maliyetle diyerek işe soyundu. Bizde tura yardım için görev alacaktık. Hüseyin Şahin ile birlikte Gelibolulu olan Şafak Omaç birlikte gidilecek yolları keşfetti. Bizler de Az bilinen antik kentler tur düzenleyicileri olarak grubu sağ salim şehitlikleri dolaştıracaktık.

Az bilinen antik kentler turu için yaptığımız keşiften dönerken yolda bizim Dengesiz İrfan ve Tamam ile karşılaştık. Onlar erkenden Çanakkale yolunu tutmuşlar. Eh yolcu ettik onları, Gelibolu da buluşuruz dedik. Eve döndük keşif turundan ama dizim ağrımaya devam ediyor. Ertesi gün de yarımada projesi olan Efes Mimas bisiklet yolu için keşif turu yapılacaktı. Dizimin ağrıması nedeniyle katılmaktan vaz geçtim. Salı günü yola çıkmam gerek Gelibolu’ya doğru. Bir gün dinlendim, sıcak su ile dizimi masaj yaptım gün boyu. Bu arada Gelibolu’ya nasıl gideceğim diye karar vermeye çalışıyorum. Bir taraftan da dizde ağrı var.

Akşamdan hazırlığımı yapıyorum, Kıytırığa ve bagaj çantalarıma eşyalarımı yerleştirdim. Kıytırık olunca yerim çok genişledi. Salı sabah yola çıktım, artık kervan yolda düzülür deyip. İlk önce Alsancak metro istasyonuna gideceğim.

İşte bisikletim KUZ ve Kıytırık. Güzel bir ikili oluşturdular. Arkası deniz, hava parçalı bulutlu.

20150317_092717

Metroya biniş saati olan 09:30 da istasyona girerek trenin gelmesini bekliyorum. Güvenlikçi arkadaş beni böyle görünce ilgisini çekti ve başladık muhabbet etmeyen. İlk önce nereden geliyorsun ile başlayan sohbet resim çekilmeye kadar gitti. Kıytırık pratik çıkarılıp takılıyor, tren gelmeden çıkarıyorum. Güvenlikçi beni, KUZ’u ve kıytırığı çekiyor istasyonda.

20150317_094849

Tren geldikten sonra kıytırık ve KUZ’u yerleştiriyorum ilk vagona. Aliağa’ya doğru gitmeye başladık. Giderken İrfan aradı telefonla. Hava çok rüzgarlı, tam da karşıdan esiyormuş. Ayvalık tan çıkmışlar yola yavaş ilerlediklerini söyledi İrfan. Bana otobüsle Akçaya gel orada buluşalım deyince aklıma yattı bu fikir. Hem diz ağrım biraz daha dinlenmiş olur hem de rüzgara karşı zorlanırdım açıkçası. Bu arada 2 gün kazanmış oluyorum. Aliağa da metrodan inip otobüslerin kalktığı durağa geldim. Gerçekten de İrfanın dediği gibi rüzgar şiddetli esmekte. İmkanı yok kıytırıkla gidemem. Otobüse kıytırıkla birlikte KUZ da yerini alıyor. İzmir Akçay otobüsü de boş, birkaç kişi var ve bagajlar bomboş. Otobüs boş olunca dolmuş gibi her elini kaldıranı alıyor. Yolda binenlerin çoğu Ayvalık ta iniyor, otobüs yine boş. Otobüsün boş koltuklarını çekiyorum.

20150317_125447

Otobüs Akçaya vardı bile, 3 saate yakın yolculuk sürdü. Kuz ve kıytırığı bagajdan indirip bisiklete taktıktan sonra İrfan ile buluşacağımız sahile doğru gittim. İrfan ve Tamam da bir tıra binerek Akçay’a doğru geldiklerini telefonla öğrendim. Kıytırık, KUZ ve deniz. Kıytırık’ın arkasında iki çubukta üçgen flama var, biri turuncu, diğeri sarı renkte.

20150317_134150

Beklediğim yerde lokanta var, öğle yemeğini yiyeceğiz İrfan ve Tamam gelince. Kuz park halinde.

20150317_134206

Beklemem uzun sürmedi, İrfan ve Tamam yanıma gelince birisine resmimizi çekmesini rica ediyoruz. O da çekiyor üç dengesizi birden bisikletlerimizle birlikte.

20150317_135754

Yemeği yedikten sonra yola çıkma zamanı deyip çıkıyoruz birlikte. Ana yolda bir süre gittikten sonra 1.5 Kilometre az yukarda olan Tahtakuşlar köyündeki müzeye gidelim diye karar verdik. Tahtakuşlar köyüne doğru tırmanmaya başladık. Tamam ile İrfan önde, zeytinlikler arasında gidiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150317_152141

Tahtakuşlar köy girişinde bulunan müzeye yokuş ta olsa kısa bir sürede vardık. Tabelada; Tahtakuşlar köyüne hoşgeldiniz. Atatürkçü düşünce derneği, Güre şubesi yazılmış.

20150317_153003

Müzeye geldik ama müze kapalı, o yüzden gezemiyoruz. İrfan ve bisikletlerimiz müze önünde.

20150317_153207

Müzenin altında hediyelik eşya satan dükkanı geziyoruz. Madem geldik bir şeyler görmemiz gerek. Takılar, bileklikler, zincirler, incik boncuk dolu raflar. Benim pek merakım olmadığı için bir şey satın almıyorum. Sadece birer soda içmekle yetindik.

20150317_153325

Özel Alibey KUDAR Etnografya müzesini kuran ve işleten Alibey KUDAR emekli bir köy öğretmeni. Köy Enstitü mezunu olan Alibey emekli olduktan sonra ilk özel Etnografya müzesini kuran kişi. Bir çok tarih – kültür araştırmaları kitabı yayınlamış. Müzenin kültür araştırma dizi yayınlarından “Doğadan Seçme Bilgiler” kitabını imzalatıyorum.

20150317_153840

Tahtakuşlar köyünden iniş çıktığımızdan daha kısa bir sürede iniyoruz ana yola. Bir süre ana yolda ilerledikten sonra hava kararmadan kamp atalım diye karar verdik. Her zaman kaldığımız Altınoluk deniz kıyısında bulunan otelin yanındaki kumsala vardık. Zaman geçirmeden çadırları kurup eşyaları içine yerleştiriyoruz.

20150317_171721_HDR

Akşam yemeğini yapıp yedikten sonra mekanı işleten Hüseyin ve ailesi ile yanan kuzinenin başında oturup çayları içiyoruz bir güzel. Hüseyin ve eşi burada kalıyor sürekli olarak. Oğlu, gelini ve torunu akşam oturmaya gelmiş. Eh biz de onlarla birlikte çay, muhabbet iyi zaman geçirdik. Buralarda gece havalar daha soğuk İzmir’e göre. Kuzine de zeytin odunu yanıyor gürül gürül. Üstünde çaydanlık, çay demlenmiş, sıcak sohbet demli çay ile beraber içimiz ısınıyor.

20150317_192311_HDR

Fazla geç olmadan Hüseyin ve ailesine teşekkür edip çadırlara giriyoruz ama dışarısı epey soğuk. İrfan’ın çadırına girip bir süre sohbet ettik. Uzun süredir görüşmedik, birbirimize anlatacaklarımız çok. Hazır muhabbet koyulaşınca birer kahve içelim diyerek kahve pişirip muhabbete kattık. Çadırın içinde üç kişi elçek resim çekiyorum.

20150317_195347_HDR

Muhabbet bitmiyor, ben fazla yol yapmadım, o yüzden yorgun değilim. Sadece sağ dizimde ağrı devam ediyor. İrfan ve Tamam Ayvalık’tan çıktıklarından sonra rüzgar epey yormuş ikisini de. Uykumuz gelince kaçırmadan yatmalı diyerek yatıyoruz kendi çadırımızda.

Bu gün yaptığım yol toplam 34 kilometre civarında.

Yaptığım yolun haritaları aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Uluslararası Kosova Bisiklet Turu Dönüş

Dönüş

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

biz

biz gözlerin içine baktık

bakmadılar bize

yanıtsız bakışlarımız enginlere daldı

aramadıklarımızı da çektik gözlerinden

çektik gözlerinden

çektik gözlerinden

o zaman aradılar bizi

çünkü bilmiyordular içten sevdiğimizi

İskender Muzbeğ

 

Öne çıkmış olan görsel, otobüs içinde koltuklara oturmuş olan arkadaşlar.

20150822_135702

Gece kimi otelde kaldı, kimisi de Amcaoğlu Muharrem’in evinde kaldı. Ben de halamın evinde kaldım. Akşam herkes duşunu alıp iyice dinlendi. Sabah Muharrem’in evinde toplanıp  sabah kahvaltısını evde yapacağız. Akşamdan diğer arkadaşlara iyice tembih ettim. Sabah tüm yorgunluğu üzerimden atıp dinlenmiş olarak kalktım. Bisikletle Muharrem’in evine gelerek arkadaşlarla buluştum. Kahvaltı için Prizren’e ait poğaça olan Topli almaya fırına doğru gittim. Her zaman Topli aldığım fırın o gün kapalı. Hayda nereden alacağım şimdi topli? Fırının karşısında tanıdık hırdavatçıya topli nerede alırım diye sorunca bana topli pişiren fırının yerini tarif etti. Tarife göre sora sora fırının yerini buldum sonunda. Bisikletli olduğumdan sokaklarda hızlı hareket etmem fırına erkenden varmama neden oldu. Fırıncıya15 tane topli alacağımı söyledim . Fırıncı bana 15 dakika sonra çıkar fırından deyince beklemeye başladım. Fırın ara sokaktaydı, bisikletim de sokakta duruyor. Bisikletimin yanına gelince genç bir delikanlı yanıma gelerek bisiklete bakıp sorular sormaya başladı. Markası ne gibi sorular. Gençle sohbet ederken berber dükkanını fark ettim birden bire. Dükkanda kimse yoktu.

Gence “Berber sen misin?” diye sorunca o da “Evet benim” deyiverdi. Sakalımı sıvazlayınca sakalımın iyice uzadığını fark ederek berbere; “Benim sakalımı bir tıraş eder misin?” deyince;

“Gel bakalım seni bir tıraş edeyim” diyerek koltuğa oturttu. Başladı sakalımı köpürtmeye tıraş fırçası ile. Haliyle berberler geveze olur biraz. Başladık sohbet etmeye berberle. İlk önce; (Berber Prizren Türkçesiyle konuştuğu için olduğu gibi yazıyorum)

“Nerelisin?” diye sordu

“Türkiye den geldiğimi” söyledim

“Bisikletle mi celdin?”

“Hayır uçakla bisikletimi bagajla getirdim”

“Türkiya’nın neresindensin ?”

“Formamda yazıyor ya İzmirliyim”

“Benim dayom da İzmir de yaşay, Karşiyakada” deyince!

“Adı ne?” diye sordum gayri ihtiyari olarak.

“Zekeriya” deyince ben heyecanla

“Zekeriya Hocalar mı ?” deyince

“Yoksa seçeymisin dayomu”

Beni iyice bir heyecan sardı o anda

“Ananın adı Nazire olmasın? Yoksa sen Nazire’nin oğlu musun? deyince

“Evet Nazire’nin ogluyum” dedi.

“Annen nerede çağırabilir misin bir göreyim” deyince

“Yukarıda evde tıraş bitsin çağırayım”

İşte 45 yıl sonra bir ilk okul arkadaşımı da bulmuş oldum. Geçen yılda ilk okul öğretmenimi ve isimlerini dahi unuttuğum bazı arkadaşlarımı bulmuştum. Şimdi ise tesadüf eseri yeni arkadaşımı görecektim. İyice heyecanlanmış ve sevinmiştim. Dayısı olan Zekeriya Hocalar İzmir de Karşıyaka belediye tiyatrosunu yönetiyor. Ara sıra oyunlarını izlemeye giderim. Berberin başka bir dayısı olan Bekir Hocalar da berber ve Prizren tiyatro sanatçısı. Kış aylarında Haldun Taner’in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım adlı oyununu sahneye hazırlıkların ta ilk provalarından itibaren yanında izleyici olarak katıldım. Ben yönetmen olan Zekir Sipahi’nin yanında tüm provaları izledim. Türkiye’ye döneceğimden oyunun prömiyerini izleyememiştim. Bekir Hocaları Elveda Rumeli  dizisinde komutan Cezmi rolünde oynamıştı. O diziyi seyredenler bilir.

Genç berber sakal tıraşını bitirdikten sonra Annesini çağırmaya gitti. Bir süre sonra ilk okul arkadaşım karşıma geldi. Neyse selamlaştık, kendimi tanıttım. Aradan 45 yıl geçmiş, birden bire beni karşısında görünce tanıyamadı. Beraber bir resim çekilebilir miyiz deyince beni kırmayıp beraber üçümüz resim çekiliyoruz.

20150822_090501

İlk okul arkadaşımla vedalaşarak fırında yeni çıkmış topliları alıp Muharrem’in  evine gelerek kahvaltıya oturduk hep birlikte. Sıcak toplilar nefisti, kuru kuru ye. Kahvaltıdan sonra kahveleri de içerek saatleri tamamladık. Eşyaları Muharremin arabasına yükleyerek garajın yolunu tuttuk. Yazıhaneden gidecek olanların isimlerini yazdırarak otobüsün gelmesini beklemeye başladık. Hazır zamanımız varken katılan arkadaşlarla resim çekiyorum. Resimleri Muhlis Dilmaç çekti.

İlk önce Muğla Fethiye den Murat Yılmaz ile çekildim. Daha önce tanışmamıştım kendisi ile. Yolda tanımak daha iyi oldu benim için. Yanımda bulunan ilk yardım çantasını hiç kullanmamıştık Sadece Murat’ın ayağında daha önce oluşan yanığa sarı su (mikrop caydırıcı) olan püskürtmeli şişeyi kullanmıştı.

20150822_131545

Semra Sancak, İzmir den tanıdığım arkadaşım. Normalde bizimle otobüsle geleceğini söyleyip sonradan Doktor Serhat’ın yanında olduğunu öğrendim. Doktor Serhat ile Balkanları bir süre now we bike etkinliğinde pedalladıktan sonra Peja da aramıza katıldı.

20150822_131559

Doktor Serhat Ferahi Değimli, yıllardır beraber çok bisiklet sürdük ve Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turunu her yıl beraber iyi bir ekip olarak gerçekleştiriyoruz. Benim Kosova da oluşum ve tur düzenlememe yardım etmek için aramıza Semra ile birlikte Peja da katıldı.

20150822_131627

Hep neşeli olan Doktor Serhat bize evini açarak pervane olan amcaoğlu Muharremi de alarak ayrıca bir resim çekildik.

20150822_131633

Prizrenli bisikletçi dostum Yaşar Curci. Beraber Perşembe Akşamı Bisikletçileri Prizren’i kurduk. Her hafta Perşembe akşamı Prizren de Şadırvan da bisikletçilerle buluşup şehir turunu yapıyor. 1960 lı yıllarda bir bisikletçinin Prizren den İstanbul’a gittiğini duymuştuk. Yaşar geçen yıl belki de Kosova da ilk kişi olarak Prizren den Keşan’a oradan İzmir’e kadar bisikleti ile geldi. Büyük bir başarı yakaladı tecrübesiz olmasına rağmen. Kosova Bisiklet Festivalini de beraber planlamıştık. Şimdi de beraber  bitirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.

20150822_131655

Tamam Taşdemir, Beraber çok turlar yaptık, festivallere katıldık. Kendi festivalimizi bile yapmıştık 4 kişi ile birlikte. Artık yollara iyice alıştı. Dağ, bayır, dere, tepe her tarafa gidebilir. İyice dengesiz oldu. Turumuzun ilk bayan bisikletçisi olur aynı zamanda.

20150822_131708

İrfan Özden, 2 yıldır tanışmamıza rağmen sanki ezelden beri arkadaşız. Turlarımız sorumsuz olarak kafamıza göre yaparız her zaman. İyi bir rehber ve dağcı olması, aynı zamanda büyün yolları bildiğinden rotayı o çizer ben de peşine takılırım. Beni her zaman en iyi yerlerden götürmüştür. Öyle düz yollardan değil, dağ bayır, patika, taşlı yollar, dere yatakları, ormanda kaybolmalar. Aklınıza ne gelirse o kısacası Dengesiz turlarımız olmuştur şimdiye kadar. Bundan sonra da olacaktır.

20150822_131724

Şahin Bulut, İzmir de oturmasına rağmen daha önce tanışmamıştık. Kosova festival etkinliği açınca görüp katılarak tanıştım kendisiyle. Yolda tarlalardan toplanan biberleri tatmak isteyince biberin acı olduğunu öğrendi. Enerjik, sportif bir arkadaş.

20150822_131748

Ahmet Kamil Selçuk, Antalya dan katılıyor. İrfanın dağcı arkadaşı, Kosova festivalini duyunca geldi. Yeni, daha turda tanıştım kendisiyle ama o da dengesiz çıktı ve kaynaştık. Bilgi ve tecrübesi çok, bunlardan faydalanmalı insanlar. Sakin, düzenli, tertipli biri olarak sorumsuzca turda bizimle fazla sorun çıkarmadan turu tamamladı. Zaten ne oluyorsa dağcıların çoğu bisiklete başlayınca dağlara biraz zor dönüyor nedense. Bir sürü oteli olmasına rağmen bir türlü emekli olamıyor. Yine de harika bir insan.

20150822_131759

Kemal Lale, İzmirli olmasına rağmen Kemal ile daha önce tanışmamıştım. Karşıyaka da  oturduğundan pek karşılaşamamışız galiba. İnce eleyip sık dokumasına rağmen iyi bir bisikletçi. Pek gerilerde kalmıyor, sürekli önlerde. O yüzden de fazla sohbet edemedim kendisi ile.

20150822_131815

İdris Bal, İzmirli ve İdris ile de yeni yanıştık. Sessiz sakin mütevazi duruşuyla tanıdım. İdris te iyi bir bisikletçi, o da önlerde sürdü bisikletini. İdris’i fazla tanıma fırsatı bulamadım tur boyunca.

20150822_131828

Mehtap Dilmaç, TRT İzmir radyosu program yapımcısı. Kahve içmeyi sevenlerden, her daim kahve içmeye hazır. Kendisi bisiklete binmese de arabada bize lojistik destek sağladı. Pek çadırda kalmaya alışık olmasa da hiç şikayet etmeden günlerce çadırda kaldı. Belki de Prizren de radyo programı yapabilir ileride.

20150822_131901

Muhlis Dilmaç, bisiklete başladığım zamanlardan beri tanışıyoruz. Perşembe Akşamı Bisikletçileri PAB kurucusu ve başlatan kişi. Beraber bir çok bisiklet turu yaptık. İzmir de ilk bisiklet festivalini beraber yaparak destek sağladım. Çeşitli festivaller de beraber pedalladık. Her Perşembe beraber bisikletçileri tur yaptırıyoruz. Bir çok kişinin bisiklete başlamasına sebep olmuştur. Sayılmayacak kadar çok hem de. Beraber Kosova festivalini planlayıp gerçekleştirdik. Burada vedalaştık ama yine İzmir de beraber bisiklet sürmeye devam edeceğiz.

20150822_131925

Otobüs garaja giriş yapınca bisikletleri ve eşyaları bagaja yerleştirmeye başladık. Bisikletleri kendimiz düzgünce, sığacak biçimde yerleştirilmeye çalışıyoruz. Bakalım becerebilecek miyiz?

20150822_134139

Ön tekerlekleri sökerek 11 bisikleti sığdırdık iki bagaja.

20150822_134217

Bir ters bir düz yerleştirme işi yapıldı, son bir tanesini nasıl sığdırabiliriz diye ayarlamaya çalışırken.

20150822_134241

Olmadı yeni baştan tekrar yerleştiriyoruz.

20150822_134251

Ve nihayet hepsini bagaja sığdırabildik. Bizden kaçmaz yerleştirme işi.

20150822_134729_HDR

Bagajların kapakları kapatıldıktan sonra gidenler yerlerine oturdu. Hazır hepsi uslu uslu otururken bir resmini çekiyorum. Ardından hepsiyle tek tek vedalaşıyorum, hepsine hayırlı yolculuklar dileyerek otobüsten aşağı iniyorum. Bu resmi öne çıkan resim olarak seçiyorum.

20150822_135702

Arkadaşları uğurladıktan sonra bisikletle Şadırvan çeşmesine gelerek çeşmeden akan buz gibi su ile ferahlıyorum. Üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi kendimi hafif hissediyordum. Zafer arkadaşımızın üzücü kazası nedeni ile bir gün önce otobüsle İstanbul’a hareket etmişlerdi. Kendilerini bu gün diğer arkadaşlarla beraber uğurlamak isterdim ama bazen elimizden bir şey gelmiyor. Türkiye’ye döndükten sonra Zafer Ankara da başarılı bir ameliyat olup sağlığı yerine geldikten sonra bisiklet sürmeye başladı.

20150823_182440

Joni, bir haftalık en son yeğenlerimden biri. Joni bebek henüz bir haftalık olmasına rağmen 4150 gram ağırlığında doğduğu için hazır kucağa geldi. Kocaman olmuş bir haftada. Bu gün nihayet kucağıma alabildim. Doğduktan sonra Kosova festivali dolayısıyla kucağıma alamamıştım Joni bebeği. Parasını takarak ömürlü olmasını diledim. Canım…

20150824_073649

Sülalemde en küçüğünü kucağıma aldıktan sonra en büyüğü olan Halamın yanındayım. 88 yaşında olmasına rağmen hala dimdik ayakta. Kendi işini kendi görüyor. Biraz ağrıları olmasına rağmen ihtiyarlık deyip geçiştiriyor.

20150824_080413

Arkadaşları gönderdikten sonra tanıdık dostlarımdan birisisinin oğlunun sünnet düğününe katıldım. Festival yorgunluğunun ardından düğün iyi geldi. Üç desi ev rakısını eski komşum ile birlikte içerek stresin hepsini attım böylece. Dostlarla halay çekerek gecenin üçüne kadar eğlendik.

Pazar günü tüm akrabalarımı ziyaret edip hepsiyle vedalaştıktan sonra Yaşar ile bisikletimi paket yapmak için bisikletçiden bir koli aldık. Evde bisikletin ön tekerini sökerek koliye bagaj çantalarını yerleştirdikten sonra kapağını koli bandı ile bantlayıp hazır hale geldi. Pazartesi bisiklet kolisini arabanın üzerine bağlayıp Priştine’ye hava alanına giderek bagaj alıma verdik. Biraz ırın kırın ettiler ama koliyi aldılar mecburen. Bagaj ücretini daha önce yatırmıştım. Beni hava alanına getiren yeğenim Lumri ile vedalaşıp pasaport kontrolüne giderek uçağa biniyorum.  Binmeden önce bisiklet kolisini bagaj taşıyıcısında görüp resmini çekiyorum hava alanında.

20150824_171951_HDR

Uçak havalanıp 1 saat 15 dakikada İstanbul’a iniş yapıyor. Dış hatlardan iç hatlara gelerek İzmir uçağını beklemeye başladım. Kapı numarası belli olduktan sonra bineceğim kapının önüne geldim. Bineceğimiz uçak 1 saat rötar yaptı. Bagajlar uçağa yüklenirken yine bisiklet kolisini görüyorum. Uçağa binerek İzmir’e 45 dakikada varıyoruz.

20150824_185300

Oğlum araba ile beni karşılamaya gelmiş. Bisiklet kolisini alıp olduğu gibi arabanın bagajına yerleştirip eve geliyorum ve balkonda yorgunluk kahvesi içmeyi hak ettim. Balkonda kahve içerken beni eşim çekiyor.

Böylece bir turun sonuna da gelmiş olduk. Başka turlarda görüşme dileği ile sağlıcakla kalın Urim Baba’CAN

20150824_210510

 

Keşan Trakya Bisiklet Turu 17. Gün

18 Eylül 2013 Çarşamba

Danişment – Balya – İvrinde – Büyükyenice – Bergama

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Maden ocağının dibinde

Hava yok ışık yok

Maden ocağının dibinde

Besin yok karın yok

Maden ocağının dibinde

Oğlun bile yok

Maden ocağının dibinde

Bir sen varsın, direnen

Maden ocağının dibinde

Işık yok hava yok

Maden ocağının dibinde

Besin yok karın yok

Maden ocağının dibinde

Oğlun bile yok

Bir sen varsın, direnen

Maden ocağının dibinde

 

Ayırdılar seni dünyadan

Aldılar elinden ışığını, havanı, besinini

Sevdiğin kadını taptığın oğlunu aldılar elinden

Ayırdılar seni dünyadan

Cem Karaca

 

Öne çıkmış olan görsel, solda çeşme, yanında kocaman çınar ağacı. Bisikletim KUZ çınarın dibinde park etmiş. Çeşmeden taşan sular küçük bir dere oluşturmuş.

180920133865

Bazen yatakta yatmak güzel oluyor, ara sıra yumuşak yatakta yatmalı. Çadırın içinde, incecik bir matın üzerinde uyumak her ne kadar rahat olmasa da 5 – 10 günde bir gövdeyi dinlendirmeli. Gerçi sert zeminde yatmak bel ağrılarını iyi geldiğinden ben gayet memnunum sert zeminde yatmaktan. Zaten alıştım artık. İnsan yerini değiştirince yattığı yeri yadırgıyor. Bu gece de aynısı oldu, pek rahat uyuyamadım, sürekli uyanarak uyku bölündüğü için deliksiz olmadı bu gece. Sabah her gün olduğu gibi 07:00 de uyanıp eşyalarımı toplamaya başladım. Köy odasında ilk defa uyudum. Cep telefonumu bütün gece şarjda tamamen dolmuş vaziyette fişini çıkarıyorum. Sadece çadır kurmadık, geri kalan eşyalar aynı. Eşyaları topladıktan sonra aşağı inerek bagaja yükleyip hazır hale geliyorum. Demir ranza, üstü eşya dolu, ben altta yattım. Yatakta battaniye serili, uyku tulumu toplanıp torbasında sıkıştırılmış durumda yatağın üzerinde. Sandalyede cep telefonum ve şarjlı fenerim şarj oluyor. Prize uzatma kablosu takılı.

180920133847

Köyün fırınından taze sıcak köy ekmeği alarak kahvede sabah kahvaltısını yapıyoruz Can ile birlikte. Kahvenin ortasında kare prizma soba duruyor. Soba uzun. Havalar sıcak olduğundan henüz soba yanmıyor. Ama buralarda kış erken geliyor, sobanın yanmasına az zaman var sanki. Duvar kenarında soda, gazoz şişeleri var.

180920133849

Kahvaltının ardından köyün meydanına çıkarak bir kaç resim çekiyorum. Danişment köyü çok temiz geldi bana, her taraf düzenli ve bakımlı. Köyün meydanında park, çay bahçesi, insanların oturup sohbet edeceği banklar var. Tören alanı yapılıp Atatürk büstü ve bayrak direği ile Cumhuriyet köyünün en güzel örneğini oluşturmuş. Tabi ki bunları yapan köyün muhtarı Ertuğrul Danışan. Epey emek vermiş yaşadığı köye. Köy Biraz yüksekte kurulmuş, haliyle köy yolları yapılırken yolu daha aşağıdan yapmak istemiş köy hizmetleri. Köylüler de yol aşağıdan geçerse köy önemini yitirir diye yolu yapan iş makinalarının çalışmasını engelleyerek yolu köyden geçmesini sağlamışlar. Bütün köylüler atlarına binip direnmişler ve kazanmışlar. Muhtar dün gece bunları anlatmıştı. Köyün güzelliğini gündüz görünce anladım köyün yiğit ve çalışkan olduğunu. Tabelada köylerin kaç km olduğunu görüyorum, birbirlerine yakın köyler. Aslında sadece köyleri dolaşmak vardı tek tek her birinde kalıp köylülerle yaşamak. İnanın bu çok güzel olurdu. Bir gün mutlaka yapacağım bunu. Solda Balya tabelası, sağda ise köy hizmetleri yazan tabelada; Uzunçınar 6, Göloba 8, Mancılık 12, Karadağ 13, K.mustafalar 16 kilometre mesafe olduğu yazılmış.

180920133848

Bu büyük küpleri tarlayı süren bir köylü bulmuş. Tarlayı sürerken sabanın bıçağına takılınca bir bakmış koca bir küp, daha sonra bir başka küp daha bulmuş. Köylü de bu küpleri ne yapacağım diye düşünürken Muhtar küpleri alıp köyün meydanına getirerek parka koymuş. Parka ayrı bir dekor oluşturmuş bu küpler. İki tane küp boyanıp ağzı galvanizli saç ile kapatılmış.

180920133850

Köydeki tören alanı ve Atatürk büstü, yanında iki direkte Türk bayrağı. Arkada değirmen taşları dizilmiş yan yana. Artık değirmenlerde kullanılmayan değirmen taşları Muhtar değerlendirip dekor olarak kullanmış burada.

180920133851

Köy zirvede olduğu için dere yok, insanlar illa bir su kenarı arıyor. Muhtar da parkın içine bir havuz yaptırarak insanların su kenarında oturma ihtiyaçlarını karşılamış. Muhtar insanlar için en iyisini, en güzelini düşünüp ona göre yapıp düzenlemiş köyün meydanını. Kendisini tebrik ederim.

180920133854

Köyün çeşmesi gayet güzel yapılmış, sularımı dolduruyorum. Köyün muhtarı sabahtan Balıkesir il merkezine gittiğinden onunla vedalaşamıyorum ama cep telefonundan arayıp köyde bizi misafir ettiğinden teşekkürlerimi bildiriyorum.

180920133856

Bahçelerdeki elmalar da olmak üzere, harika görünüyorlar dallarında, taze kütür kütür. Bir tane koparıp yiyorum oracıkta.

180920133857

Köyün meyanı ve parkı, bir de köy muhtarı afiş yaptırmış. Balıkesir spora 2. ligde başarılarını belirtmiş Danişment köyü adına. Ertesi yıl Balıkesir spor bir sezonda 1. lige çıkarak büyük bir başarı elde etti.

180920133858

Yola çıkma zamanı diyerek pistonlar hareket edip pedallar dönmeye başladı. Dün köye girerken köyün tabelasını çekememiştim. Köyden çıkarken köy ile beraber bir resmini çekerek yoluma devam ediyorum. Gördüğüm en güzel köydü benim için.

180920133859

Yolumuz Balya – İvrindi yolu ama yol sakin, pek araç geçmiyor. Çünkü  işlek bir yol değil ve bisiklet sürmek zevkli bu yolda. Önümde dönemeç var ağaçların arasına giren.

180920133861

Yol kıyısında yalağı büyük bir çeşmenin yanında mola veriyoruz. Hem insanların susuzluğunu gidermesi için hem de hayvanların su içmesi için yapılmış. Ve gölge yapsın diye bir de çınar dikilmiş çeşmenin başına. Su borudan bolca akıyor, kaynağı kuvvetli. Sularımı tazeliyorum akan sudan. Burada rahatça kamp atılabilir. Beni su içerken Can çekiyor bir poz. Bisikletim KUZ park etmiş. Arkada koca çınar ağacı çeşmeyi komple gölgede bırakmış durumda.

180920133862

Bu kez ben Can’ı su içerken çekiyorum aynı yerden.

180920133864

Çeşme aynası kalın taş bloklardan örülmüş. Beton yalağı dört kademe olarak yapılmış. En üstte borudan su devamlı akıyor, Akan su bölmeli yalaklardan kademe kademe bir aşağı akıyor. Birazcık yosun tutmuş ayna taşlarında.

180920133866

Çeşmeden o kadar bol su akıyor ki yalaktan sonra küçük bir dere olmuş şırıl şırıl akıp duruyor. Büyük bir olasılıkla gece buraya bütün hayvanlar su içmeye geliyordur. Kamp kurulacaksa böyle bir yere çeşmenin biraz uzağına kurulmalı. Yoksa gece hayvanlar sizi rahatsız edebilir. Resmi akan suyun üzerinden, iyice yere yakın yerden çekiyorum. Solda çeşme, bisikletim KUZ, ve dibinde çınar ağacı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

180920133865

Yol boyunca çeşmeler eksik değil ve her çeşmede kocaman bir çınar gölge yapıyor çeşmenin başında. Çeşme yamacın başlangıcında, ağaç dalları iyice kapatmış çeşmeyi, neredeyse tamamen örtecek.

180920133867

Sanki İstanbul’a geldim Kadıköy tabelasını görünce. Ama burası cennet gibi bir yer, öyle beton yığınına dönüşmüş İstanbul Kadıköy’ü gibi korkunç trafiği olan gürültülü ve kalabalık bir yer değil. Sessiz, sadece kuş seslerini dinleyeceğimiz bir yer burası. Buradan akan büyük bir çay var. Kuş cenneti Manyas gölünü besliyor. Kadıköy tabelası ve ağaç gövdeleri.

180920133876

Köyün şirin, pembe boyalı iki evi. Yollar toprak bu köyde.

180920133868

Köyün girişinde musalla taşı görüyorum. Burada köyde ölen kişilerin cenaze namazı kılınıp mezarlığa götürüyorlar. Ayrıca tepsi gibi düz büyük bir taş ta bulunuyor. Burada köylüler hasat zamanında ürünlerini kış için hazırlıyorlar.

180920133870

Koca çayı köprüsünden çay yatağını çekiyorum. Kıyılarda söğüt ağaçları var.

180920133871

Köprünün hemen yanında çay bahçesine iniyoruz. Çay bahçesinde yaşlı bir köylü yanına buyur edip çayları ısmarlıyor. İsmi Tahir Özen amcanın, sohbet ederek yeşillikler içinde, çay kenarında çayları içiyoruz afiyetle. Elçek ile yaşlı amca ile birlikte çaktırmadan resmimizi çekiyorum.

180920133874

Su bol olunca kazlar da ortalıkta dolanıyor.

180920133875

Bir süre dinlendikten sonra çaylar için Tahir amcaya teşekkür edip yola koyuluyoruz. Dediğim gibi yolun kıyısında bolca çeşme yapılmış ve hepsinden hem suyunu içiyorum hem de sularımı tazeliyorum. Böylece devamlı olarak taze suyum oluyor. Çeşmenin yanında çınar ağacı var.

180920133878

Balya’ya yaklaşıyoruz, burada bir maden işletmesi var, çinko ve kurşun üretilmiş. Bir ara kapanmış ama özelleştirince tekrar madende çalışmalara başlamışlar. Ayrıca burada maden işletmeciliği bayağı eskiye dayanıyor. Osmanlı döneminde kurşun buradan çıkarılıyormuş. Maden ocağının çevresi her zaman çirkin görüntüler meydana getiriyor. İnsanlara iş olanağı sağlıyor ama madende çalışmak her zaman riskli ve sağlığı etkiliyor.  Aklıma nedense Soma geliyor, çalışırken Somada 1 ay boyunca eğitim aldım, Teiaş ta elektrik üzerine. Her taraf kömür kokuyordu kasabanın. Tüm dağları linyit kömürü ocakları ile kaplıydı. Zengin kömür yatakları sanayi için bulunmaz bir nimet ama çevreye verdiği zararlar çok fazla. Somada çıkan kömürün çoğu termik santralda yakıt olarak kullanılıyor. Binlerce işçi kömür ocaklarında gece gündüz, sağlıksız ortamda, iş güvencesi olmadan köle gibi çalışıyorlar. İşleri gerçekten zor, vardiyalı, kömür tozu içinde ve kömürlerin yaydığı zehirli gazların içinde çoluk çocuğun rızkını kazanmak için çalışıyorlar. Kömür ocaklarını işletenler de daha çok kazanacağım diye güvenli çalışma şartlarına fazla uymadan sürdürüyorlar. Haliyle her zaman iş kazası oluyor ve iş başındaki hükümetler gerekli denetimleri fazla yapmadan işletme sahiplerine göz yumuyor. Madenden çıkan toprak yığınları.

180920133879

Yol kıyısında küçük, şirin bir ev görüyorum ağaçların arasında. Güzel görünmesine güzel de ormanın içine yapılması hoş olmamış, Hiç olmazsa ahşap yapılsa idi daha uyum sağlardı ormana. Bahçe sınırları da yolun hemen kıyısında, tel çekilmiş direklerle.

180920133880

Balya ilçesine geliyoruz, burası bir maden kasabası. Zamanında maden çalışırken nüfuz bayağı çokmuş, maden kapanınca iş olmadığından nüfuz epey azalmış. Küçük şirin bir kasaba olmuş. Tabelada yazan; Balya, Nüfus: 1900.

180920133881

Çeşme iyi güzel hoş ama aslanın ağzında ki çeşme olmamış, hiç uyum sağlamamış. Sanatın, görselliğin içine etmişler doğrusu. Şöyle aslanın ağzından su akacak şarıl şarıl ki çeşmeye benzesin. Çeşme krom renginde parlak olarak aslanın ağzında sırıtıyor. Çeşmeyi Fevzi ve Sadiye Akçam anısına 2000 yılında yaptırılmış.

180920133882

Balya şirin bir madenci kasabası, kasaba yüksekte kurulmuş. Düzlük olan yerler tarla, bahçe olarak değerlendirilmiş. Evler, binalar tarıma uygun olmayan engebeli yerlerde yapılması gayet güzel. Kimi yerlerde düz ovaya, tarlaların içine binaları dikiyorlar, tarım yapılmadığı için o yerde ekonomi olarak hiç bir katkısı olmuyor. Köyün diğer tarafı maden yeri, oralarda ev yok.

180920133883 (1)

İşte burası maden bölgesi, yeniden üretime geçmiş. Şantiye binaları, madenden çıkan toprak yığınları sürekli artıyor.

180920133884

Akbaş köyüne çabucak varıyoruz. Balya epey yüksekte olduğundan iniş olunca hemencecik düze ulaşıyoruz. Pembe boyalı şirin bir ilkokul. Can bisikletin üzerinde köy tabelası ve köy ilkokulunun yanında geçerken çekiyorum.

180920133885

Köyün içinde ahşap bir konak görüyorum, durup resmini çekmem gerek. Büyük bir ihtimalle varlıklı birisine ait, geniş avlusu, iki katlı büyük ahşap bir ev. Bahçe kapısı tahta bir çit olarak yapılmış.

180920133886

Köylerde eşekler hala yük taşıma amacıyla kullanılıyor. Eşek yanında sıpası ile başı boş bırakılmış kendi halinde otlayıp duruyorlar.

180920133887

Akbaş köyünde etnografya müzesini gösterir tabela, ilginç diyerek müzeye doğru gidiyoruz.

180920133888

Etnografya müzesi gayet düzgün yapılmış tek katlı taş bir binanın içinde. Şansımıza kapalı imiş, kimseler yok. İçerisini görmek isterdim doğrusu. Elimiz boş dönüyoruz. Binanın önünde direkte dalgalanan Türk bayrağı.

180920133889

Akbaş köyünden sonra sağa sapıp kestirmeden gideceğiz. Yol toprak ama hiç araç geçmiyor. Bizim için gayet iyi bir yol, buradan gidersek Balıkesir – Edremit yolundan az gitmiş olacağız. Sadece az kısımdan geçip İvrindi’ye sapacağız. İniş hala devam ediyor. Toprak yol çam ağaçları arasından gidiyor.

180920133890

Çamlar henüz küçük, orman genç daha, yol genç ormanın içinden gidiyor, harika. Yol toprak olsa da umurumuzda değil. Elçek ile kendimi ve arkada gelen Can’ı çekiyorum bir poz.

180920133891

Yol kıyısında göletler hayvanlar su içsin diye yapılmış. Yakınlarda Kocaeli köyü var, nedense google haritada İzmit diye yazılmış. Köyün tabelasında Kocaeli diye yazıyor halbuki.

180920133892

Buralarda mermer ocakları da var, blok halinde mermer taşlarını kesmişler, işlemek üzere mermer atölyelerine götürülmeyi bekliyorlar.

180920133893

Havada bulutlar iyice toplanmaya başladı, hadi hayırlısı.

180920133894

İnsanlar hayır yapmak için bir biriye sürekli yarışıyorlar. En güzel çeşmeyi ben yaptım, en süslüsünü, en kocamanını.. İyi ki de yapmışlar, yolda insanlar ve hayvanlar susadıklarında çeşmeden sularını içerek susuzluğunu gideriyorlar. Yapanlardan Allah razı olsun demek kalıyor bizlere. Çeşmenin başında iki tane aslan çeşmeyi koruyorlar. Hadi insanlar aslanları taştan yapıldığını biliyor, hayvanlar ne anlıyorlar acaba bu aslan heykellerinden. Korkuyorlar mıdır bu çeşmenin başına konulmuş aslan heykellerinden. Bu çeşmenin ağacı yok gölge yapacak. Çeşmenin aynasındaki duvar yapma dekor taş ile kaplanmış.

180920133895

Ama bu çeşmenin gölgelik ağaçları var. Her çeşmede durup resim çekerek hem dinleniyorum hem de su içip elimi yüzümü yıkıyorum.

180920133896

İvrindi ye geldik sayılır. Bir süreliğine ama kısa bir ara Balıkesir – Edremit kara yoluna çıkıyoruz. Daha sonra İvrindi kasabasına dönerek ana yoldan çıkıyoruz böylece. İvrindi – Bergama sağ tarafı gösterir tabelanın resmini çekiyorum.

180920133897

İvrindi yoluna sapınca, kasabanın girişinde toprak kazılmış.  İlginç bir toprak kesiti görüyorum. Bej renginde kil tabakası arasında siyah renkte bir tabaka kalmış. Katmanlar da yerin hareketine göre şekilleri düzgün değil, dalgalı bir şekil almış.

180920133898

Bir binaya kamam tabelasını görünce resmini çekiyorum. Aslında hamama girip şöyle iyice bir yıkanmalı. Ama bu gün Bergama ya varmamız gerek. İvrindi de öğle yemeği yedik, karnımız da acıkmıştı hani.

180920133899

İyi ki bu yoldan gidiyoruz, yolda neredeyse araç yok ve ormanın içinde gidiyoruz. Ormanda sık olmasa da meşe ağaçları var. Istranca dağlarında gördüğümüz 10 – 15 metre boyunda değil buradaki ağaçlar. Anadolu’nun bu kesimleri Akdeniz iklimi etkisi altında kalmış, ağaçlar daha kısa, çalılar maki. Tipik Akdeniz iklimi.

180920133900

Bir süre gittikten sonra yağmur yağmaya başladı, üst yağmurluğumu giyiyorum. Ardından bagaj çantalarını çöp naylonları ile kaplayıp yola öyle devam ediyorum. Yağmur kısa sürünce durup yağmurluğu çıkarıyorum, yoksa terden sırılsıklam olacağım. Yağmurluk çok terletiyor insanı, bir de hava sıcak ise. Elçek ile kendimi yağmur yağarken çekiyorum. Başımda sarı kask ve sarı güneş gözlüğüm var. Yağmurluğumun rengi de sarı. Yani tamamen sarı renk içindeyim.

180920133901

Karşı da ki dağları aşacağız, dağların ardı Bergama. Havada parçalı bulutlar dolaşıyor. Yol dümdüz, ip gibi yapılmış.

180920133902

Çeşmeler devamlı olarak yol boyunca karşımıza çıkıyor. Bazı kendini bilmezler yazılar yazıyor ya, çeşmenin güzelliğini bozuyor bu yazılar. Çeşmeyi yapan düzgün yontulmuş taşlardan çeşmenin duvarını yapmış, yan taraftaki taşları her kim koyduysa hiç sanatla alakası olmadan öylesine taş duvarı taşları üst üste gelişi güzel bir duvar yapmış.

180920133903

Yolun sol tarafında yanmış, kararmış, öbek öbek ocaklar görüyorum. Burada kireç taşı bol, gördüğümüz ocaklarda kireç elde ediliyormuş. Taş bitince çevrede ocaklarda terk edilmiş. Şu an üretim yok ama kireç ocaklarını öylece bırakmışlar. Çirkin bir görüntü oluşmuş, insan başladığı biçimde bırakmalıydı. Ocakları dağıtıp üzeri toprakla örtüldükten sonra ağaç dikerek yeşillendirilebilirdi. Ama çevreyi düşünen kim, sadece kazanacağı parayı hesaplıyorlar. Çevre için harcayacağı 5 kuruş canından bir paça koparılmış sayıyor iş adamları.

180920133904

Külleri kalmış kireç taşı ocakları doğada çirkin bir görüntü oluşturuyor.

180920133905

Yol kıyısında geniş bir alanda, kıyıları ağaçlar olan çeşmede mola veriyoruz. Çeşmenin başında bir çobana rastlıyoruz. Çobanın tayı var ama tayın boyu küçük, çoban tayın üstüne binince ayakları yere değdi. Zavallı tay hem sırtında semer hem de onun üstünde iri yarı bir adam, ikisini de taşımaya çabalıyor. Tayın haline üzülüyorum, sahibine de bir şey diyemiyorum.

180920133906

Çeşmeler o kadar çok ki adım başı çeşme görüyorum. Şanslıyım ki çeşmeler sürekli karşıma çıkıyor. İleride bu çeşmeleri zor görürüz diye düşünmeden kendimi alamadım.

180920133908

Mallıca köyünde durup kahvenin birine oturuyoruz, selam verdik almadılar doğru dürüst. Birer soda içerek fazla oyalanmadan buradan gitmek gerek. Yoksa mal mal bakmaya başladı köylüler. Garip geldi, ilk defa bir köyde bu durumla karşılaşıyoruz. Zaten adı üstünde Mallıca, pek te yakıştı ismi doğrusu. Köy yerine bizlere su sağlayan çeşmenin resmini çekerim daha iyi.

180920133909

Yavaş yavaş dağlara tırmanıp onları aşmaya çalışıyoruz.

180920133910

Aaaa Manisa il sınırlarına giriyoruz çaktırmadan. Tabelada öyle yazıyor.

180920133919

Tabelada yazdığına göre Duğla köyüne giriş yaptık. Tek tük evler görülüyor.

180920133911

Duğla köyünde mola veriyoruz, köyün kahvesinde oturup duble çayları içerek dinleniyoruz azıcık. Köyün ihtiyarları kahvede oturmuş sohbet ediyorlar. Biz de kahveye gelince başladılar bizimle sohbet etmeye. Nereden gelip nereye yolculuk ettiğimizi sorup öğrendikten sonra 80 yaşlarını aşmış yaşlı amca Bergama da hakimin katibi imiş. Amca başladı kendi başından geçmiş bir olayı anlatmaya ;

“Evveli zamanında Bergama da hakimin katipliğini yaparken Dikili’nin köylerinden Bademli köyünde bir olay olmuş.

Ben, Hakim bey ve arabanın şöferi düştük yola, olayın zaptını yerinde tutacağız. O zamanlarda yol yok araba yok şimdiki gibi.

Yol da anca bir araba sığabiliyor. Ara yerlerde arabaların birbirine yol vermesi için geniş yerler vardı.

Yoksa imkanı yok geçmeye, neyse fazla lafı uzatmayayım yolda tıngır mıngır gidiyoruz. Hakim bey şöfere işimiz acele biraz hızlan dedi.

Şöfer de bastı gaza, hızlandık. Önümüze bir araba çıktı, şöfer de yolun belirli yerlerindeki o geniş yerde önündeki arabayı sollayıp geçti.

Arabanın sahibi de oranın zengin toprak sahiplerinden biriymiş nerden bilelim.

Arabadaki de vay beni nasıl geçersin diyerek bastı gaza.

Bizi geçmeye çalışıyor ama yol dar nereye geçiyon. Şöfer de hakim bey emir verdi nasıl olsa, basıyor gaza.

Bir süre böyle gittik. Arkadaki adam kudurmuş geçemedim diye.

Adam öndeki arabayı madem geçemiyom üstünden geçeyim diye gazı köklemiş.

Ana bir cayırtı koptu sorma gitsin. Paldır küldür üzerimizden araba geçti.

Arabanın tavanı da haşat oldu. Amerikan arabaları Allahtan sağlam yoksa şimdiki arabalar olsa haşatımız çıkmıştı.

Neyse araba üstümüzden geçtikten sonra durduk.

Bizim arabanın camları kırıldı, tavanda biraz göçme oldu, ön kaportanın haşatı çıktı.

Allahtan bizlere bir şey olmadı şükür.

Hemen arabadan indik, üstümüzden geçen arabanın motoru dağılmış burun üstü çakılınca.

Hakim bey kızgınlıkla üstümüzden geçen arabaya gidip  şöfere adam sen ne yaptın diye bağırarak fırça atarken şöferi görünce tanımış adamı.

Köyün zenginlerinden. Artık adama bir şey de diyemedi hakim bey.

Köylülerden yardım isteyerek bir at arabasıyla yolumuza devam ettik”

diyerek hikayesini bitirdi. Güzel bir anıydı, yaşlı amca güzel Türkçesi ile anlattı bize. Hafızası da duru ve kuvvetliydi. Can kulağı ile anıyı dinleyip çayları içerek böylece dinlenmiş olduk bir süreliğine de olsa.

Kahvedekilerden ve yaşlı amcadan izin isteyip yola çıktık. Çeşmeler bol olunca sık sık mola veriyoruz. Nasıl olsa yol da bitmek bilmiyor. Ama bir şey var ki o da yorulmak bilmeyen demir atım KUZ. Hiç nazlanmadan buralara kadar sorun olmadan geldi, sadece bir kaç kez lastik patladı. Edirne de ki pıtrak dikenli yoldaki patlaklar hariç. İç lastikleri atmıştım zaten. Demir atım KUZ, yol ve manzarayı çekiyorum. O bunu hak ediyor.

180920133912

Çeşmenin başında top olmuş söğüt ağacını çekiyorum.

180920133913

Çeşmeden sularımı doldururken ber de ne göreyim? Çeşmenin yalağında kurbağa yaşıyor. Hani çocuk şarkısı vardır ;

“Küçük kurbağa küçük kurbağa kuyruğun nerede.

Kuyruğum yok kuyruğum yok yüzerim derede.”

Bu kurbağa dere bulamamış yalakta kendine yaşam oluşturmuş.

180920133914

Başka bir çeşme, önündeki alana beton dökülmüş.

180920133915

Önümüzde son dağlık görünüyor, dağların tepelerinde yol alıyoruz. Havada bulutlar fıldır fıldır dolaşıyor.

180920133916

Güneş bulutların arasından son ışıklarını saçarak batmaya başladı. Karanlığa kalacağız gibi. Bakalım ne olacak, pedallamaya devam.

180920133918

Öyle bir yerden geçtik ki bir gün içinde, hatta bir saatte üç il topraklarında pedal bastık diyebilirim. Üç ilin birleştiği sınır bölgesindeyiz, Balıkesir il sınırından 1 saat önce Manisa il sınırına girdik Yaklaşık 6 km Manisa il sınırların da pedalladıktan sonra İzmir il sınırına geldik. Manisa’nın Duğla köyünü gördük sadece, orada da çay molası verdik. İzmir il sınırını yazan tabelanın önündeyim.

180920133920

Nihayet dağın sırtına çıktık, bundan sonra iniş başlayacak tahminime göre. Hani deriz ya son yokuş, işte öyle bir yere geldik.

180920133921

İşte o meşhur “Son Yokuş” denilen yer. Solda inekler otluyor.

180920133923

Şifalı Menteşe kaplıcaları  tabelasını görünce resmini çekiyorum. Bir gün mutlaka uğrayacağım bu kaplıcalara.

180920133924

Artık inişe başlayabiliriz. Yol öyle gösteriyor, Can önde gidiyor kendi halinde.

180920133926

Ay tepsi gibi doğuyor, tam dolunay, ayın on dördü gibi. Demek ki fazla karanlıkta olmayacak bu gece. Ay yolumuzu aydınlatacak. Hava aydınlık olsa da ay çıplak gözle görülüyor dağların üstünde.

180920133927

Ve akşam oldu, hava yavaş yavaş kararmaya başlıyor. Köylerden gece karanlığında geçip gidiyoruz fazla oyalanmadan. Zaten dağlardan aşağıya inişteyiz, fazla pedal çevirmeden hızla iniyoruz. Hava kararırken ışıklarımızı yaktık. İneşir köy tabelasını çekiyorum alaca karanlıkta.

180920133928

Hava iyice karardı, ay tüm güzelliği ile tepemizde yolumuzu aydınlatıyor. Zülfü Livaneli’nin Süvarinin türküsünü mırıldanmaya başlıyorum

Süvarinin Türküsü

“….

ay kocaman at kara

torbamda zeytin kara

bilirimde yolları

varamam kardoba’ ya

 

ova geçtim yel geçtim

ay kırmızı at kara

ölüm gözler yolumu

kardoba surlarında

 

yola baktım yol uzun

aman atım canım atım

etme eyleme ölüm

varmadan kardobaya

…”

Federico Garcia Lorca şiiri ve Zülfü Livaneli bestesi…

Hava zifiri karanlıkta gök yüzünde parlayan ay resmini çekiyorum.

180920133930

Süvarinin türküsünü söyleye söyleye Bakırçay ovasına iniyoruz. Yaklaşık 22 km kadar uzun bir iniş oldu gecenin karanlığında. Ana yolda trafik yoğun, araba gürültüleri çoğaldı. İki gündür sakin sakin doğanın içinde pedal bastık. Çok rahatsız oldum bu gürültüde ama yapacak bir şey yok, mecburen gideceğiz. Bergama’ya varıyoruz saat 22:30 civarında. Çadır kurabileceğimiz bir yer bakınıyorum. Daha önce belediyenin işlettiği ılıca park kafeterya da çadır kurmuştuk Az bilinen antik kentler turunda. Gece olunca aradığım yeri bulamıyorum bir türlü. Baktık Bergama’dan çıkmışız tekrar geri dönerek kalacağımız yeri bakınarak merkeze doğru yol alıyoruz. Gözüme arabaların park ettiği bir alan ilişiyor. Can’a burada çadır kuralım diyorum, o da burada kurulur mu diyerek önerimi kabul etmiyor. Benzin istasyonunda kalalım diye kararlaştırıyoruz. Yine geri dönerek Benzin istasyonu aramaya başladık. Tam şehir biterken sağ tarafta bol ışıklı bir park görünce aradığım yer burası diye tahmin edip oraya doğru gidiyorum. Can da ardımdan mecburen geliyor. Parkı görünce hatırlıyorum burayı diyerek parkın içine giriyorum. Kafeteryanın önünde durup şef garsondan burada çadır kurabilir miyiz diye izin istiyorum. Şef garson da pek yetkili değil anlaşılan, bir sorayım diye kaçamak cevap veriyor. Derken o sıralarda kafeteryada bulunan belediye başkanı misafirleriyle tam çıkmak üzereydi. Şef garson belediye başkanına giderek durumu izah ediyor. Belediye başkanı yanımıza gelerek bizimle tanışıyor. Kendisine Nisan ayında Az bilinen antik kentler turunda burada çadır kurmuştuk diyerek kendisinden çadır kurmamız için izin istiyorum. Belediye başkanı da tabi ki burada çadır kurabilirsiniz diyerek izin veriyor. Kendisine teşekkürlerimizi sunarak çadır kuracağımız tuvaletlere yakın bir yere gidiyoruz. Çimenlerin üzerine çadırları kurarak eşyaları yerleştiriyoruz. Ardından kafeteryada birer bira içerek bu günkü yaptığımız yolculuğu kutluyoruz Can ile birlikte. Yorgunluğun üstüne de soğuk bira çok iyi gidiyor doğrusu. Birayı içtikten sonra çadırlara gelerek yatma hazırlıklarına başlıyorum. Tuvalet çeşmelerinde elimi ayağımı yıkayıp dişlerimi fırçalıyorum. Geri dönünce bir bakıyorum Can piknik masasının oturma yerine uzanmış uykuya dalmış bile. Canım arkadaşım bu gün hakikaten çok yoruldu. Sabahtan beri dağları aşarak gecenin bir vakitlerinde nerede kalacağımızı bilmede pedalladık. Ama güzel bir yer bulunca gece serin olmasına rağmen böyle bir yerde gevşeyip hemen uykuya daldı. Can’ı uyandırıp yerine yatmasını söylüyorum. Can bankın üzerinde uyurken resmini çekiyorum, üzerine sarı montu örtmüş.

180920133931

Artık uyuma vakti, bu gün  fazlası ile yol yaptık. Can sabah erkenden kalkıp Aliağa’ya gidip metroya binecek. Bankada halletmesi gereken işleri var. Benim acelem yok, sabah kahvaltımı yapıp yavaş yavaş yoluma devam ederim diye kararlaştırıyoruz. Çadırlarımıza girip yatıyoruz böylece.

Bu gün yaptığımız yol 126 km olmuş. diğer günlerden biraz fazla oldu.
Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc