7 Haziran 2015 Pazar
23. Gün
Evsin – Silifke – Mersin
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)
evet evet
doğrusu bilmiyorum
dalıp dalıp gidiyorum böyle
dalıp gidiyorum ve dalgınlığımda bir kent
bir duvar, bir de sen, duruşunda güz özellikleri
dostlar, bütün dostlar içerde.
Edip Cansever
Öne çıkan görsel, seyrek ağaçlarla kaplı yamaç. Neredeyse çıplak bir dağ, yol dağa doğru kıvrımlı çıkıyor. Yokuşun başında bisikletli.
Ormanın içinde, derin bir uyku ile anca toparlanabildim. Dile kolay 3 haftadır yollardayım ve yorgunluk belirtileri baş göstermeye başladı. Gerçi çizdiğim rotanın da etkisi var gibi. Toros dağlarını 3 defa aştık, daha önce de Aydın dağlarının uzantılarını aşmıştık. Gerçi sabah uyandığımda dinlenmiş olarak uyandım, kendimi iyi hissediyorum. Güneş buralarda daha erken doğuyor o yüzden güneşin doğuşunu bu gün kaçırdım. Gerçi ormanın içinde güneşi pek göremedim, çadırımın içinden karşı dağlara vuran ışığı anca görebildim. Bu bile bana yeter. Çadırımın içinden çap ağaçları ve karayolu görünüyor.
Orman yolunda kamp yaptığımız yer. Arabaların görmesi imkansız. Gece de orman hayvanları rahatsız etmedi bizleri. Kalkar kalkmaz kahvaltı hazırlıklarına başladık. Fazla suyumuz yok, idareli kullanmak gerek diye çayı birer bardaklık demledim. Ne güzel orman kahvaltısı yapmak kuş cıvıltıları sesleriyle. Hem de bedava. Toprak orman yolunda çadırlarımız ve bisikletlerimiz.
Kahvaltı bittikten sonra toplanıp eşyaları bisikletlere yükledik. Kahvaltılık malzemelerinin çoğu bende olduğundan Ferdimen benden önce hazır hale gelip toplanmış durumda beni bekliyor. Kahvaltılıkları hemen toparlayıp kıytırığa yerleştiriyorum. Çöpleri de bir naylon torba içine dünkü ağaca astığımız çöplerle birlikte yanımıza alıyoruz. Yolda çöp tenekesine atarız. Orman bizi ağırladı, bağrına bastı bu gece. Bunun karşılığı ormana çöp bırakmamak. Ferdimen beni çekiyor, kıytırığa eşyaları yüklerken.
Ermenek nehrinin 2. baraj göleti Cezende barajı manzarası ile güzel bir manzara izliyorum. Göletin kıyıları kıvrımlı, yamaç ve kayalık zirveler.
Dün akşam bir kısmını çıktığımız 10 Kilometrelik yokuşun geri kalanını çıkmaya başladık sonunda. KUZ ve kıytırık çekilmeyi hak ediyor.
Karaman il sınırını geçiyoruz. Tabela ile beni sınırı geçerken, Ferdimen beni çekiyor. Bu sınırda pasaport kontrol edilmiyor. Ne güzel, keşke tüm Dünyada böyle olsa!
Yeni bir ildeyiz; Mersin. Ta buralara kadar kendi gücümüzle zorlu dağları aşarak gelmenin gururu ile bir resim çekiliyorum Ferdi ile. Elbette bisikletlerimiz de kareye giriyor. En çok ta bisikletlerimiz hak etti.
Resim çekmekten cep telefonumun şarjı iyice azaldı. Ormanda priz olmayınca şarja takamadık. Cep telefonum aparata tutturulmuş. Gidon ile birlikte Ferdimen çekiyor.
Kıytırığın üstüne de güneş panelini bağladım. Kablosu da uzun olunca öne kadar gidiyor. Hazırda güneş te var nasıl olsa. Güneşten cep telefonumu şarj etmeye başladım.
Uzaklarda Ermenek ve Göksu nehrinin suladığı ova görünüyor. Demek ki iniş uzun olacak gibi.
Torosların kayalıkları da bizi bırakmıyor tepelerde.
Yol kayalıkların dibinde gidiyor paralel olarak.
İşte beklenen an geldi; uzun bir iniş olacağını biliyordum. Köylülerin yokuşlardan pek haberi yok, sadece iniş akıllarında kalmış. 12 Kilometre %7 eğim ile ineceğiz pedal çevirmeden. Tabelalar öyle gösteriyor. Bu inişin bir kısmı eğimi fazla olan yer. Toplam 20 Kilometre civarı sadece iniş olacak.
Hani derler ya “Leyleği havada görmek” le gezersin diye. Biz zaten hep geziyoruz, şimdiye kadar bir çok leylek gördüm yollarda buraya kadar. Leylek kanatlarını açmış kendine yiyecek bulacağı alanları tarıyor gökyüzünde. Havada uçan leyleği ancak bu kadar görüntüleyebildim.
Kendimizi yokuş aşağı bırakıyoruz. Hiç pedal çevirmeden hızlıca indik. Telefonumda şarjda ve çekilecek resim olmayınca durmamız anca Evren köyünde oldu. Uzun ve güzel bir iniş oldu. Evlen köyünde çay molası verdik. Hazır durmuşken öğlen yemeği gibi bir kahvaltı ile karnımızı iyice doyurduk. Çeşmeden şişeleri doldurup tazeliyoruz. Kahvede sadece köyün ihtiyarları var. Gençlerin ve köylülerin işi çok anlaşılan. Bu arada gideceğimiz rotayı cep telefonundaki haritada belirlemeye çalıştık. Bendeki yol haritasında Silifke’ye hedef gösterince kestirme bir yoldan işaretledi. Mut ilçesinden giden normal yoldan gidersek 35 Kilometre tutuyor. Kestirmeden 17 Kilometre civarı. Yol tarifi de otomobil yolunu çizdiğine göre Mut ilçesine gitmeden yolu epey kısaltmak iyi olur. Bu akşam Silifke de olmamız gerek. Rota izleme programı çalışır durumda bırakıp çizdiği yolu takip ediyoruz. Ermenek nehrinin üzerindeki köprüden geçerken durup bir resim çekiyorum.
Kırıkkavak köyünün içinden geçiyoruz, köy yolu pek ahım şahım bir yol değil. Bakımsız, bozuk, taşlı. Bisikletle gidilmesi zor, neyse yapacak bir şey yok köyden çıkasıya kadar idare edeceğiz. Taşlı yolu ve köy evlerini çekiyorum.
Yol böyle dere yatağında gider gibi uzayıp gidiyor taşlı, topraklı.
Derenin içinden koca çakıl taşları ile beraber getirilip yola serilmiş. Gitmenin zor olduğu şartlarda böbreklerde taşların hepsi kırıldı. Bütün iç organlar birbirine karışmış durumda. Girdiğimize pişman olduk bu yola. Saatte 5 Km/h ile gidebiliyorum. Daha fazla hız yapmanın olanağı yok. Taşlar bisikleti zıplatıyor resmen. Üzerinde de beni hoplatıyor. Bisikletin dağılmadığına şükrediyorum. Bakalım yol ne kadar sürecek? Ferdimen beni arkamdan çekiyor.
Kimi yerde tarlalarda buğdaylar sararmış biçerdöveri bekliyor.
Bazı tarlalara girmiş bile biçer döver. Saman balyaları tarlanın içinde serilmiş.
Ormancılar çam ağaçları dikerek araziyi ağaçlandırmaya başlamışlar. Toprak yol, seyrek dikilmiş ağaçlar yamaçta. Karşıda çıplak dağ. Ben yokuşun başında çıkmaya başladım. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
KUZ ve kıytırık bu dere yatağına benzeyen yolda toz toprak içinde yılmadan ve dağılmadan direniyor. Ben de çekiyorum onları.
Engebeli arazide açılmış bu yol inişli çıkışlı, kimi yerde çam ormanları, kimi yerde tarlalar gözüme çarpıyor.
Kayısı bahçelerine gelince biraz durup karışmış olan iç organların dağılımını düzenliyorum. Yeni olgunlaşmaya başlamış kayısılar da yenmeyi bekliyor. Yol hakkı olan kısmını alıp bir kaç tane yiyerek bahçe sahibine dualarımızı ederek teşekkür ediyoruz. Kayasıları yakından çekiyorum. Yeşil yapraklar arasında gizlenmiş kayasılar.
Neyse bana çok uzun bir zaman gibi gelen dere taşları ile döşenmiş yoldan asfalta çıkarak kurtuluyoruz. Bisiklet için çok kötü bir yol, girilmemesi gerek. Hem hızı çok düşürüyor hem de yolda dağılıyorsun. Yolu çok kısaltıyor olsa da normal yoldan gitmekle aynı zamanı yaparsın. Bana öyle geldi. Belki de daha önce biter yol. Biçilmeyi bekleyen buğday tarlası iyice sararmış.
Ermenek nehri Göksu nehri ile birleşmiş yukarılarda. Şimdi Göksu olarak akıp gidiyor. Biz de köprüden geçerek Köselerli köyünde ana yola çıkıyoruz. Nehir yatağını köprüden çekiyorum. Burası yukarı taraf.
Burası da aşağı taraf.
Bir süre kıvrıla kıvrıla akan Göksu nehri ile birlikte gidiyoruz. Yolun kıvrımları da nehrin akışına göre yapılmış.
Nehrin dağlardan getirdiği toprakla verimli bir ova meydana getirerek bereketini insanlara sunmuş. Saatlerce dere yatağında gider gibi taşlı yolda gitmenin acısını uzayıp giden yolda çıkarıyoruz. Bastıkça basıyoruz düz ovanın düz yolunda. Nasıl olsa tabelaya göre sollama yasağı bitmiş. Yolda araba olsa sollayacağız.
Kurtsuyu köprüsü üzerinde bir resim çekiyorum. Bir zamanlar bu dereden kurtlar gelip su içiyormuş ama insanlar kurtları katlederek yok ettiklerinden artık kurtlar dereden su içemiyorlar. Sadece adı kalmış kurtsuyu olarak.
Kurtsuyu deresi o kadar bereketli ki geldiği vadiden itibaren etrafı yeşil bitki örtüsü bırakmış. Bahçelerde bereket bolluk göze çarpıyor.
Kurtsuyu deresini geçtikten sonra bir kavşakta bir çok kamyon, tır toplanmış olarak kasalarla kayısı taşıyıp yüklüyorlardı. Burası kayısı pazarı olduğunu sorunca öğrendim. Toptancılar kamyonlarla gelip artık nasıl pazarlık yapıyorlarsa ürünü alıp gidiyorlar. Ticaretin olduğu yerde pek ikram olmuyor. Kimse al bu da yolcu hakkı demedi bir kaç kayısı ye diye. Zaten isteyemem böyle yerlerden, ağaçtan taze taze koparmak varken. Kamyonların aralarında geçip yoluma devam ediyorum. Yol birden bire duble yola dönüştü. Tırmanmanın başladığını gösteren uyarı levhasında 13 Kilometre yazdığını görünce eyvah dedim. Eyvah ki eyvah. Şimdiye kadar gördüğüm en uzun tırmanış yazan levha. Neyse ki tabelanın yanına gelince iki rakamın arasında bir nokta olduğunu görünce içime su serpildi 1.3 Kilometre. 13 Kilometre gerçekten çekilir, çıkılır gibi değil. 1300 metre o kadar uzun değil ve 1. vitese takıp ağır ağır çıkmaya başladım. Yokuşun sonunda Ferdi beni otobüs durağında beklerken buldum. Sanki otobüs bekler gibi. Beklediği yerde çeşmesi ve çay içilen bir kahve durağı. Kapalı bir kamyonetin sürücüsü ile konuşmuş. Bizi Silifke’ye atar mısın demiş, o da atarım deyince bana sormak için beklemişler. Ben de yanlarına gelince sordular ne diyorsun diye. Ferdi’nin arka aktarıcısında sorun olduğunu biliyorum ve yüksek viteste bisikleti kullanmak epey yormuştu. Yolda bunu görüyorum, bir şey de yapamadık sorun için. Bana da hissettirmemeye çalışıyor yorulduğunu. Önümüzde 45 Kilometre gibi bir yol kaldı. Ben de fazla uzatmadan teklifini kabul ediyorum. Hal böyle olunca şöfer hemen arka kapıları açarak bisikletleri yüklemeye başladık. Kamyonetin kapalı kasası var.
Kıytırığı KUZ dan ayırıp içi boş olan kamyonetin içine yerleştirmeye başladık. Kıytırık ve Ferdimen’in bisikleti kasada yatıyor.
Bisikletleri yatık olarak yerleştirdik ve hazırız yola çıkmaya.
Kamyonetin şöfer mahalline oturup yola çıktık. Araç olunca yol hızla akıp gidiyor. Yola çıkarken Feyyaz dostumu arayıp Silifke’ye doğru gelmesini söyledim. Artık buluşma zamanı gelmek üzere. Biz Feyyaz dan önce varacağız gibi. Elçek ile üçümüzü yandan çekiyorum.
Bizi Silifke’ye kadar getiren şöfer arkadaşın eşi otelde çalışıyor. Otel de garajın oralarda. Feyyaz’a garaja gelmesini söyledim. İsmini alamadığım şöfer arkadaşın tatlı mı tatlı, şirin bir kızı var. Babasını da çok sevdiği belli hemen kucağında yerini alıyor. Otelin lobisinde Feyyaz’ın gelmesini beklerken ne içersiniz diye teklif edince ben de size kahve yapayım diyerek kahve pişirip sunuyorum. Şöfer arkadaşı kızı kucağında çekiyorum.
Bir süre bekledikten sonra Feyyaz “Dost” ile geldi. Lobide birer çay içtikten sonra fazla zaman geçirmeden bisikletleri ve eşyaları arabanın içine yerleştirmeye başladık. Bisikletlerin ön ve arka tekerleklerini söküp arka bagaja sığdırdık. Kıytırık ve bagaj çantalarını da arka koltuğa rahatça yerleştirdik. Dost geniş yürekli hepimize yeri var. Ferdimen bizi çekiyor.
Özlemişim dostumu, uzun süredir görüşmedik. Hasretliği yok ettik kısa sürede. Sadece anlatacaklarımız var. Yaşadıklarımız hikayeler dağlarda saklı. Ferdimen Dost’un yanında bizi çekiyor.
Sadece Ferdi’nin oturacağı yer kaldı arka koltukta. İkimizin eşyaları da amma çokmuş. Çantalarla dolmuş arabanın içini Ferdimen çekiyor.
Yolcu Kavuşuğu
Kavgasız bakışlar ile geldi
O uzun saçlı,
güzel
adamlar.
İçimden
Şarkılar
Taştı
Özlemin giderilişi,
Yeni yolculuklara düşmek
heyecanı,
Kahve kokularına karıştı,
Küçük, çiçekli,
balkonumuzda…
Feyyaz Alaçam
Güneşten yanmış yüzümüzle kavuşmanın gülümsemesi beliriveriyor. Feyyaz’ın kolları bizden uzun olduğu için, üçümüzü elçek ile çekiyor.
Ferdimen de tripod ile bizi kucaklayan dost ile birlikte resmediyor.
Henüz akşam olmadan yola çıktık. Dost bizi sakince Mersin’e doğru götürmekte. Anlatılacaklar başlandı anlatılmaya, gözümüzü yoldan ayırmadan. Ferdimen arka koltuktan bizi çekiyor.
Mersin’e pek te uzak olmayan Kızkalesi’ni görmek için daha yakına, sahile geldik. Güneş battı, akşam karanlığı çökmek üzere. İçki içen serseriler sahili neredeyse işgal etmek üzere olduğundan, fazla durmaya gerek yok diyerek, güzel akşam manzarasından sadece bir resim çekerek ayrıldık. Denizde küçük kayalıklar önümüzde. Kızkalesi biraz açıkta.
Feyyaz’ın oturduğu siteye gelip apartman altındaki park yerinde eşyaları indiriyoruz birer birer.
Ardından eşyaları eve çıkarıp balkona yerleştirdik. Sadece gerekli olan eşyaları yanımıza aldık. Sıcak bir duşun ardından ev halkı ile tanışma zamanı diyerek Feyyaz’ın Annesi, Babası, Kardeşi ve kız arkadaşı Gökçe ile tanıştık. Geldiğimizde leş gibi ter kokuyorduk. Duş almadan tanışmak istememiştim. Feyyaz’ın annesi bize yemek hazırlamış, hep beraber sohbet ederek yemeğimizi yedik. Kahveler her zaman olduğu gibi benden diyerek kahve takımını çıkarıp pişiriyorum cezvede. Sohbet ilerlerken çaylar da içildi sıcak, demli.
Hedefe ulaşmak çok güzel ve mutluyum. Yolum uzun olsa da ucunda bir “Dost” olunca çekmeye değer. Benim için değerli yanı buraya kadar kendi gücümle gelebilmek. Aydın dağları ve Toros dağlarını üç kez aştıktan sonra hedefe varmam yeni dostlar edinmeme neden oldu. Düşünsenize hazinem çoğaldı, giderek te çoğalmakta. Heybelerim hepsini almaya yeter, daha da çok yer var hazine alacak.
Bu gün yaptığımız yol 62 Kilometre civarı.
Yaptığımız yolun haritası aşağıda