Etiket arşivi: kel fatma

Suyun Kaynağına Yolculuk Gediz Nehri 2. Gün

25 Nisan 2019 Perşembe

Maltepe köyü – Buruncuk – Menemen – Muradiye

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Har içinde biten gonca güle minnet eylemem

Arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem

Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi

İblisin talim ettiği yola minnet eylemem

 

Bir acaip derde düştüm herkes gider karına

Bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına

Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına

Rızkımiı veren huda dır kula minnet eylemem

 

Ey nesimi, can nesimi ol gani mihman iken

Yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken

Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken

Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem

Kul Nesimi

 

Öne çıkmış olan görsel, Gediz deltasında toprak alırken. Suyun kaynağına yolculuk pankartı da sazlıkta serilmiş.

IMG_20190425_110720

İyi bir uykudan sonra erkenden uyanıyorum. Hava aydınlanmış, çadırdan dışarı çıkınca çadırı, bisikletim KUZ piknik masasına dayalı olarak çekiyorum. Pankart ağaca bağlı. Bu gün kendimi Kalabalık içinde yalnız, yalnızlık içinde kalabalık halde hissediyorum.

DSCN7591

Suyun kaynağına yolculuk pankartı iple ağaca bağlı durumda. Görselde yüksek dağlardan akan şelale nehir olup akıyor. Nehirde tahta köprü var, üzerinden bisikletliler geçiyor. Sol tarafta ağaçlıklar içinde köy evleri.

DSCN7592

Geleneksel olarak pankartın yanında resim çekiliyorum, sabah serinliğinde deri ceketi giydim.

DSCN7593

Sabah kalktığımda  ilk işim kahve pişirmek. Aç karnına kahve içerek güne başlarım her zaman. Tek kişilik cezvede köpüklü kahve pişiyor, ocağın etrafında rüzgarlık var. Rüzgarlıkta Urim Baba’nın logosu var. Bir tane de fincan ocağın yanında duruyor.

DSCN7594

Beni ortalıkta gören akşamki misafirim koruyucu köpek yanıma geldi. Sevip okşadım, hayvanlar nedense sevilmeyi seviyorlar. Kahvaltımı karşıdaki benzin istasyonunun arkasındaki bahçede yapıyorum. İstasyonda su ve tuvalet te var.

DSCN7595

Mihaly Csikszentmihalyi’nin ortaya koyduğu “Flow Theory” Akış Teorisi

Şöyle diyordu Mihaly, “Yaşamımızın en mükemmel anları pasif, alıcı ve dinlenme halinde olduğumuz anlar değildir. En mükemmel anlar genellikle, kişinin beden ve zihnini gönüllüce bir çaba harcayarak, zor ve denemeye değer bir şeyi başarmak amacıyla en uzak sınırlarına kadar esnettiği anlarda yaşanır.”

Bisiklete 2008 yılında binmeye başladım. İlk en uzun bisiklet turunu 2010 yılında İzmir’den Alaşehir’e kadar gidip geldim. Bu turu 3 günde yaptım. Hem de tek başıma. Oğlum Alaşehir’de askerlik yapıyordu. Ben de onu ziyarete bisikletimle gittim. Ondan sonra da turlar yaptım şimdiye kadar. İlk yaptığım tur tek başına yapmakla başladı ama sonraki turları tek başıma yapamadım. Her turda mutlaka birisi yada birileri mutlaka yanımda vardı. Bundan hiç bir zaman gocunmadım ve yanımdakilerle sorunsuzca, çok iyi turlar yaptım. Ne zaman bir tura gitmeye çalışsam mutlaka birisi bana katılır birlikte turu yapar dönerdim.

Suyun kaynağına yolculuk turunda insanlardan kaynaklı çevre kirliliği, insan eliyle yapılan erozyonu, nehirlerimiz temiz aksın diye çabaladığım bu tura sabah olmasına rağmen kimse gelmedi. Ben de turu tek başıma yaparım diyerek Mihaly’nin akış teorisindeki gibi ” Beden ve zihnimi gönüllüce bir çaba harcayarak, zor ve denemeye değer bir şeyi başarmak amacıyla en uzak sınırlarına kadar esnettiğim anlarda yaşamaya” karar verip yola çıktım. İnsanlar bu konuda duyarsız olabilir ama ben duyarlı bir vatandaş olarak sorumluğum gereği görevimi yapacağım ve insanları aydınlatacağım. Yanıma kimse gelmeyince yalnız olarak içimdeki kalabalık ile yola çıktım. Artık yoldayım ve Dünyayı arkamda bırakarak Maltepe köyünden geçip daha önce toprak alacağım Gediz nehrinin kıyısına geldim. Gediz nehrinin kıvrıldığı yer yola en yakın yer ve haritada buradan daha yakın nehre ulaşacağım bir yol yok. Kıyılarında sazlar bitişmiş, geniş Gediz nehri sakince akıp denize kavuşacak bir süre sonra. Su çamur renginde bulanık akıyor.

DSCN7596

Mil toprak kaplı Gediz nehrinin kıyısında sazlıklara pankartımı serdim, kahve takımlarını da çıkardım çantadan.

DSCN7597

Toprak yumuşak ve milli olduğundan bisikleti sehpası üzerine park edemiyorum. Tarım aracının demirine bisikleti dayadım. Bisikletim ve arkasında sazlıklarda serili pankart ve kahve takımı.

DSCN7598

Bisikletin aparatına kamerayı bağlayıp toprağı yerden alırken bir poz çekiliyorum otomatik olarak. İnsan eli ile kirlenmiş toprağı alarak Gediz nehrini takip edip doğduğu yer olan suyun kaynağına götürüp dökeceğim. Toprağı güvenle taşımak için yarım litrelik pet şişeye dolduruyorum. Suyun kaynağı olan Murat Dağına kadar 500 kusur kilometreden fazla çantamda taşıyacağım. Birçok köy, kasaba ve şehirden geçerken yeni yollar, yeni yüzler göreceğim. Taşıyacağım toprağı suyun kaynağına dökerek denize ulaşasıya kadar kirlenmeden, arınarak ulaşmasını dileyeceğim. Bu resmi öne çıkmış görsel olarak seçiyorum.

 

IMG_20190425_110720

Toprağımı pet şişeye doldurup çantama yerleştirdim. Ardından kahvemi pişirip içiyorum afiyetle pankartımın yanında.

IMG_20190425_111335

Kahve takımlarını çantaya yerleştirip  yola çıktım. Nehre yakın su kanallarının yanından giden set üzerindeki toprak yoldan gideceğim İzmir – Çanakkale yoluna kadar. Sağda kanalın içi boş, su akmıyor.

DSCN7599

Set üzerinde giderken bir kaç koyun sürüsüne ve ağılına denk geldim. Burada iri çoban köpekleri beni hoş karşılamadı, korkutucu şekilde havlıyorlardı. Ağıl kanalın karşı tarafında olduğu için serbest dolaşan köpekler tahta köprüden geçmeye cesaret edemediler. Ben de bisikletten inip yürüyerek ağıldan uzaklaştım. Köpekler havlamayı kesince bisiklete binip yoluma devam ettim. Yeri geldiğinde köpeklere dayı diyeceğimi biliyorum. Kanal boyu beni Buruncuk köyünün olduğu yerdeki ana yola çıkardı. Köprü başındaki Gediz tabelasını uzaktan çekiyorum. Karşıda kayalık yamaç var. Bu kayalıkların üstünde Larissa antik kenti var, henüz kazı yapılmamış az bilinen antik kentlerden birisi.

DSCN7602

Gediz nehri için için akıyor ama yüzeyinde belirtisi görülmüyor. Sanki durgun bir su birikintisi gibi. Her iki kıyısında taşkınlar için set yapılmış Gediz nehrinin. Setin dışında tarlalar, bahçeler uçsuz bucaksız. Gediz nehrinin bereketi ile ürünler yetişiyor.

DSCN7604

Yol duble olunca ortadaki bariyerleri bisikletimle aşmak olanaksız. O yüzden ters şeritten olabildiğince karşıdan gelen araçları kollayıp gideceğim karşı tarafa. Karşıda yüksek bir kayalık tepe. Tepedeki Larissa antik kenti fark edilmiyor bile.

DSCN7605

Ben yola çıkınca karşı şeritteki bir bisikletçi beni görüp bekledi. Ben köprüyü geçip karşı şeride geçince beni bekleyen arkadaşla tanıştım. İsmini deftere not aldığımdan unutmadım. Hikmet Ulaş Şimşek beni tanıyormuş ve bana kendi turuna çıkarken Güney kasabasında nerede kaldığımı ve hangi yolu gideceğini sormuştu. Ben de elimden geldiği kadar yardımcı oldum bildiğim kadarı ile. Öğle zamanı olunca acıkmışım, Hikmet te acıkmış. Buruncuk’ta güzel köfte yaptıklarını biliyorum.  Birlikte lokantaya oturup yarım ekmek köfteleri ve ayranı ısmarlayıp yemeğe başladık masada. Garson da bizi çekiyor köfte ekmeği yerken.

DSCN7607

Hikmet Ulaş Şimşek Çanakkale’ye kadar pedallamayı düşünüyor. Ona gideceği yolu, kamp yapacağı yerleri söyledim. Bir süre turlar, yollar hakkında sohbet ettik lokantada. Eh yola çıkma zamanı diyerek son kez birlikte resim çekiliyoruz ayakta. Üzerimde beyaz tişört, kırmızı ay yıldız baskılı. Hikmet ise düz beyaz tişört giymiş.

IMG_20190425_141523

Hikmet ile iyi yolculuk dilekleri ile ayrılıp Gediz nehrinin kıyısından gitmeye başladım. Aslında nehir kıyısındaki set üzerinde toprak yol var Emiralem yakınlarındaki regülatöre kadar ama yaptığımız keşifte Set bir kaç yerden nehre akan dereler büyük yarıklar açıp geçilmeyi olanaksız kılmış olduğunu görmüştüm. O yüzden nehre paralel giden asfalt yolda gidiyorum. Karşıma eski beton köprü geldi. Çanakkale yolu eskiden bu köprüden geçiyormuş. Şimdiki yol düz olarak başka bir yerden gidiyor.

DSCN7612

Köprüden geçince Menemen kasabasına ulaştım, buradan tekrar Gediz nehrini yanına geldim. Gediz nehrinin yanında dev kanallar var. Buradan Menemen ovasına suları dağıtıyorlar, tarlalara, bahçelere. Kıyıları beton kaplı kanala bahçedeki bir borudan su akıtıyorlar.

DSCN7615

Gediz nehrinin Emiralem civarında Yamanlar dağı ile Dumanlı dağ arasında dar bir geçit var. Bu dar geçitten sonra genişleyen Menemen ovası geniş bir tarım arazisi olarak Gediz nehrinin taşıdığı bereketli topraklarla dolmuş zamanla. Burada devlet su işleri kurumu regülatör kurup kanallarla Menemen ovasını sulamada kullanıyor. Regülatör kapaklarından sonra akan sular nehir yatağından köpürerek akıyor.

DSCN7616

Regülatörün kapağından fışkıran sular köpürerek dar bir yerden akmaya devam ediyor. Tam aşağısını çekiyorum.

DSCN7617

Regülatör olan yer nehirdeki suyu tutuyor. Geniş bir gölet oluşturmuş, karşıda dar geçit ve nehir yatağı.

DSCN7618

Regülatör kapaklar bölümü, burada köprü ile karşı taraf birleştirilmiş. Sadece 1 arabanın geçeceği kadar genişlikte. Solda kapakların demir konstrüksüyonu köprünün bir başından diğer başına kadar.

DSCN7619

Demir platformda kapaklara bağlı çelik halatlar en üstte makarada toplanıyor. Her makarada elektrik motoru var. Elektrik motoru yardımı ile kapaklar açılıp kapanıyor. Sayabildiğim kadarı ile 20 civarı kapak var.

DSCN7620

Tarım sulama ihtiyacına göre kapaklardan kanallara veriliyor. Geri kalan fazlalık su nehir yatağına bırakılıp akması sağlanıyor. Nehir yatağı dar geçitten akıyor.

DSCN7622

Mayıs ayının uzun dikenli Katır tırnağı çiçekleri sarıya boyamış baharı. Katır tırnakları yol kıyısında, kokusu doğaya karışmış, rengi de öyle.

DSCN7623

Yamaçta taş ev, bağ evi olarak kullanılıyor sanırım. İçinde oturan yok gibi. Bodrum katında kapı, üzerinde bina taştan örülmüş. Balkon beton ile yapılsa da pek sağlam görünmüyor. Altında sadece bir destek konulmuş. Evin ön kısmına bakan sundurmanın önü açık. Binanın üstü kiremitle kaplanmış

DSCN7625

Gediz nehri kenarları yeşillikler içinde sakince akıyor. Kıyılarda sazlıklar, kavak ağaçları, söğüt ağaçları var.

DSCN7627

İki dağın arasındaki dar geçitten geçip Manisa ovasına vardım. Burada arazi iyice genişlemiş. Her taraf bağ bahçe.

DSCN7628

Manisa’nın Yağcılar köyüne geldim. Köyün meydanında gezinen tavuklar ve hindiler ortalıkta dolaşırken erkek hindi dişilere kur yapıyor kabararak. Daha ilerde çocuk oyun parkı var.

DSCN7629

Çocukken erkek hindilerin kabarması için “Kabaramazsın kel Fatma, annen güzel sen çirkin” diye söylenirdik. Hindi de suratındaki ibikler kıpkırmızı olur, tüylerini iyice kabartır, kuyruğunu yelpaze gibi açar, kanatlarını genişleterek yere kadar değdirip bizi korkutmaya çalışırdı. Hindi beni görünce kabararak poz veriyor. Ben de onu çekiyorum yandan.

DSCN7630

Hindi tam olarak arkasını dönünce kuyruk tüyleri büyük bir yelpaze gibi açılarak güzelliğini gösterdi bana.

DSCN7632

Hindi etrafında bir tur atarak yüzünü bana döndü. Başının üst tarafı beyaz, gözlerinin etrafı mor karışımı bir renk, ensesinden aşağısı, boynu, ve burnunun ucu kabarık kırmızı renkte. Gagası görünmüyor kabarık kırmızı deriden. Hindinin savunma sistemi tam kapasiteyle devrede.

DSCN7633

Gediz nehrinden ayrılmadan önce son bir kez çekiyorum. Kıyıları ağaçlar kaplamış, karşı kıyıda ise kum birikintileri.

DSCN7635

Manisa Celal Bayar üniversitesinin yerleşkesindeki yola çıktım. Nehrin üzerinden karşıya yol olmuş köprüden geçiyorum. Buradan Muradiye kasabasına gideceğim.

IMG_20190425_185855

Muradiye kasabasına geldim, burada hanımın akrabasında bu gece kalacağım. Akrabanın oğlunun dükkanına, oradan evine gidip yerleştim. Bisikletim KUZ dükkanda duruyor. Yengenin hazırladığı nefis yemekle karnımı doyuruyorum. Sıcak bir duşun ardından yumuşak yatakta rahatına varsam da çadırda kalmanın rahatı daha güzel bence.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 58 Kilometre civarı

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 10. Gün

11 Eylül 2013 Çarşamba

Edirne – Lalapaşa – Kofçaz

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Sana.

sıkı

sıkı

sarıldıktan

sonra

 İlk öpücükle yitirdi

 aklım

 düşüncesini …

 her yerin dudak…

2010 – Feyyaz Alaçam

 

Öne çıkmış olan görsel, Önde iki kaya üzerine konulmuş düz kaya sundurmayı oluşturuyor. Arkada mezar odası.
10-22
Sabah 07:00 de uyanıyorum 08:00 de Can küçüklerin kaldığı tesislerde buluşacağım. Edirne’de  okuyan öğrenci arkadaşlarım Emre Ata ve Selim Karagözler beni çok güzel ağırladılar. Kendilerine yüksek teşekkürler. Kısa süren birlikteliğimiz ömür boyu unutulmayacak, iyi ki tanıştım. Onlar da erkenden uyanıyorlar. Kahvaltı yapmadan hazırlanıyorum. 2 gün yol arkadaşım Orhan Şentürk seninle çok güzel yolculuk ettim. Uyumlu, sakin, her zaman beraber yol yapabileceğim bir insanla tanıştım.
Emre Ata da bana bir tane suluk hediye etti. Bisiklet dostluğu başka bir şey canım. Artık bir de suluğum oldu. Teşekkürler Emre Ata, yolda her su içişimde seni anacağım. Bisiklet suluğu çantamın üzerinde, rengi sarı.
200320145287
Sevgili Selim Karagözler, bizim Edirne de kalacağımızı öğrendikten sonra İstanbul’a gitmekten vaz geçip aramıza katıldı, çok güzel bir akşamın ardından evinde misafir etti. Böyle duygularla arkadaşlarımla vedalaşıyorum. İyi ki sizleri tanıdım. Apartmanın dışına el birliği ile bisikletimi çıkarıyoruz. Bana İl Gençlik spor misafirhanesini tarif ediyorlar. Misafirhane kolay yerde ana cadde üzerinde ve yakın. Yol kıyısında dört kare sütunlu, üzerinde kubbesi olan mezar boş arsada öylece duruyor. Arkasında büyük bir otel var.
10-1
Kısa sürede misafirhaneye varıyorum. Ardından Can’ı telefonla arayıp aşağı inmesini söyleyerek beklemeye koyuldum. Can biraz yavaş hazırlandığından azıcık bekliyorum. Aşağı inince ana yola çıkıp Selimiye camisini bulunduğu yere varıyoruz. Uzaktan Selimiye camisinin resmini çekiyorum. Dört minaresi ile muhteşem yapı.
10-2
Mimar Sinan’ın heykeli Selimiye camisinin  kuzey doğusunda, sabah güneşi arkadan geldiği için resim biraz gölgeli çıkmış. Heykel geniş bir kaidenin üzerinde.
10-3
Caminin bir çok kapısı var, biz bahçenin sol yanındaki kapıdan giriş yapıyoruz. Kapı da kapı hani, devasa boyutu var. Bekçi kulübesi de kapının ardında bisikletler emin ellere bırakıyoruz.
10-4
Caminin içine girip muhteşem yapıyı incelemeye koyuluyorum ve bir kaç resim çekmek gerek. Camiler içinde gördüğüm en devasa cami. Mimar Sinan’ın ustalık eseri, burada oturup saatlerce etrafı seyredebilirim. Ama yolumuz uzun. Tam ortada tavandan sarkan geniş avizede yüzlerce ampul yanıyor.
10-5
Kubbenin iç kısmını alttan çekiyorum. Kubbeye Arapça yazılar yazılmış daireler içine. Sekiz daire kenarlarda, ortada mavi çinili hat yazısı yazılmış. Kubbenin çapı 31.25 metredir. Kubbenin altında çepeçevre pencereler içeriyi aydınlatıyor.
10-6
Kısaca etrafı dolaştıktan sonra Ters Laleyi aramaya koyuluyoruz. Can bildiğinden hemen bularak hikayesini de Ters Lalenin olduğu yerde anlatıyor. Mimar Sinan camiyi yaparken ihtiyar birisi evini vermemiş. Vermeyince de cami inşaatı biraz beklemiş. İhtiyar öldükten sonra cami bitirilip ihtiyarın arsası üzerinde müezzinlerin oturduğu bölümün sütunların birine ihtiyarın tersliğinin işareti olarak Ters lale figürü yapmış. Mermer sütunda kabartma ters lale silik olarak görülüyor.
10-7
Caminin diğer taraflarını sessizce dolaşıyoruz, namaz kılanlar var.
10-9
Caninin minberi süslü korkuluklarla merdiven yukarı çıkıyor. İmam hutbeyi burada veriyor Cuma günleri. Merdiven başında kapı, kapı yeşil perde ile kapatılmış.
10-10
Geniş kubbeyi ayakta tutan dört tane devasa sütun var. Sütunlardan birinin resmini çekiyorum Her tarafta aydınlatma lambaları sarkıtılmış. Lambalardan kimisi yanıyor.
10-11
İçeride resim çekme işi bittiğinden dışarı çıkıyoruz. Devasa caminin devasa uzunluktaki minareyi alttan çekiyorum. Minarede üç tane şerefe yapılmış.
10-12
Caminin içine girilen ana kapısı üç kemerli, iki sütunlu yapılmış. Kemerdeki taşlar kırmızı beyaz. Giriş altı basamak ile çıkılıyor.
10-13
Cami avlusunda bazı yerler onarım çalışmaları yapılıyor.
10-14
Caminin avlusunda yerde kestaneleri görünce toplamaya başlıyorum. Can bana kestaneleri yiyemezsin diyor. Çünkü bunlar at kestanesi imiş ve tadı da acı mı acı. Topladığım kestaneleri usulca yere bırakıyorum. Nerden bilebilirdim ki? Zaten normal yenilen kestanedeki gibi ince dikenleri yok. Kaba dikenli ve ele batmıyor.
10-15
Bu da ağacı, bayağı büyük.
10-16
İpsala da gecelediğimiz petrol istasyonunun sahibi Güray İşbaşaran’ın selamını iletmek için caminin imamını bekçiye soruyorum. İmam camide değilmiş, imamı göremeyince bir kağıda not yazarak selamı imama iletip görevimi tamamlıyorum. Bekçi de notu imama vereceğini söyleyince bisikletlerimizi alarak yolumuza koyuluyoruz Can ile birlikte.
Caminin çevresinde hotelleri taştan yaparak güzel mimari örnekler yapmışlar. Taş odada kalmak güzel olurdu da herhalde tuzludur diye düşünmeden kendimi  alamıyorum.
10-17
Bakkalın birinden kahvaltı için ekmek ve biraz kahvaltılık bir şeyler alıp kahvenin birine oturup güzelce kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra İğneada’ya doğru yola çıkıyoruz. İlk kasaba Lalapaşa, Edirne’ye yakın. Bulgaristan sınırına yakın yol yapıyoruz. Tabelada; Lalapaşa 21, Süloğlu 29, Hamzabeyli (Bulgaristan) 39 Kilometre kaldığını söylüyor.
10-18
Lalapaşa’ya kısa sürede vararak ilk molamızı burada veriyoruz. Kasabanın nüfusu tabelada 1.900 olarak yazılmış, bana bayağı az geliyor 1.900 rakamı.
10-19
Lalapaşa da çay molasından sonra yolumuza devam ederek Dolmen ( taş mezar anıtı ) görerek duruyoruz. Trakya’nın bu bölgesinde geniş bir alanda bir çok Dolmen görmek mümkün. Açıklama tabelasını çekiyorum yakından. Tabelada yazanlar;
Dolmen
Dolmen kelimesi Keltçe olup “Tolmen” anlamına gelmektedir. Genel düşünce, Trakya dolmenlerinin son tunç çağı bitimiyle ilk demir çağı başlarına tarihlendiği, ancak bunlardan bazılarının kullanımının M. Ö. 8 – 7 y.y’a kadar sürdüğü şeklindedir.
Yörede “Kapalıkaya” olarak tanınan dolmenler, anıtsal mezar yapılarıdır. Mezar üç bölümden oluşmaktadır. Kuzey – Güney yönünde, en arkada hücre şeklinde ana oda, bundan biraz daha küçük bir ön oda ile geçit yada giriş kısmı bulunur. Her üç bölüm yapı olarak birbirine benzer. Boyutları 2 – 3 m. kadar olan tonlarca ağırlıktaki iri taş blokların, bağlayıcı harç kullanılmadan üst üste bindirilmesiyle yapılmıştır. Bunlar odanın dört yanına dik olarak yerleştirildikten sonra üzerlerine yine iri taş bir blokun kapak gibi oturtulmasıyla yapılmış hücre şeklinde odalardan oluşmuştur. Plan özellikleri bakımından Trakya dolmenleri tek odalı ve iki odalı olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Her iki grubun da önünde dromos şeklinde bir giriş bölümü bulunmaktadır.
Dolmenler yöresel taşlarda yapılmış olup, üzerleri çoğunlukla bir tümülüsle örtülmektedir. Dolmenleri örten tümülüsler zamanımıza dek kendilerini koruyamamıştır. Dolmenlerin daha büyük boyutta olanları ve iki odalı kompleks şeklinde inşa edilenleri, mezar sahibinin sosyal konumu yansıtmaktadır.
10-20
İlk defa bu tür kaya mezarı görüyorum. Bana ilginç geliyor. İnsanlar gömülmek için çeşit çeşit mezarlar yapmışlar. Böyle büyük taşları getirip mezar yaptırmak herkesin harcı olmasa gerek. Biraz zenginlerin yada ünlü komutan askerler yaptırabilir ancak. İki dolmen yan yana, üzeri kaya ile kapatılmış.
10-21
Büyük taşlardan yapılsa da mezarların ta o zamanda ölülerle gömülen hazinelerin çalındığını biliyorum. Şimdiki mezar soyguncularına pek bir şey bırakmamışlar anlaşılan. İki yanda, üzeri kaya ile örtülmüş giriş bölümü, Arka odaya geçiş kaya ile kapatılmış, içeriye girmek için delik olarak kaya oyulmuş kapı. Arkası yine taş kayalarla yapılmış mezar kısmı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.
10-22
Resimleri benim cep telefonumdan çektiğimiz için Can ile teker teker resim çekiyoruz mecburen. Aslında bisikletin gidonuna özel bir aparat yapmak lazımmış cep telefonu için. Pozu ayarlayıp 10 saniyede kendi kendimizi çekebilirdik. Dolmen önünde Can beni çekiyor.
10-24
 Bu kez Ben Can’ı çekiyorum. Can kayanın dibine çömelmiş durumda.
10-25
Yol kenarında Dolmen taşlarını, mezar taşlarını görmeye devam ederek ilerliyoruz.
10-27
Ufukta bir Dolmen görüyorum, uzak olduğu için ve yol olmadığından uzaktan sadece resmini çekmekle yetiniyorum. Bir tanesini yol kenarında zaten yakından incelediğimden diğerlerini ziyaret etmenin anlamı yok.
10-28
Yolda ilerlerken nedense Edirne’den sonra asfaltın kıyısında çekirgelerin sıçradığını görüyorum. Çevrede daha çok buğday tarlaları mevcut. Öyle bir iki tane değil bisikletimin önünden onlarcası birden zıplayıp duruyorlar. Bisikletle gezerken yolun kıyısında değişik yeni şeyler görüyorum. Bisikletle gezmenin nimetlerinden bolca faydalanıyorum ben de. Önüme kayaya oyulmuş mezarlar çıkıyor.
10-23
Bazen etrafta ilginç mezar taşları çıkıyor. Resimdeki sanki dikili taş gibi, gibisi fazla gerçek dikili taş. Dolmenler bitti şimdi Dikilitaş bölgesine girmiş oluyoruz böylece.

Menhirler (Dikili Taş)Megalit (büyük taş), dikili anıtsal mezar taşlarıdır. Kırklareli ve yakın çevresinde çok sayıda görülmektedir. Çoğunlukla yakın dönem mezarlık alanlarında da benzer dikili mezar taşları görülmekte ise de esas kullanım süreci Erken Demir Çağı’dır. Yükseklikleri ortalama 3 m’ye varan dikit örnekleri Kırklareli merkez ilçe, Erikler, Değirmencik, Ahmetçe köyleri ile Lüleburgaz ilçesinde görülmektedir. Ancak, Kırklareli merkezi de dahil olmak üzere, çoğu ilçe ve köylerdeki Müslüman mezarlarında bulunan dikili taşların bir bölümünün orijinal yerlerinden sökülerek getirilen menhirler olduğu düşünülmektedir.

10-29
Hacıdanışment köyüne geldik. Köyden biraz büyükçe. Biraz acıktık, burada mola verip karnımızı doyurmalıyız. Ve öyle de yapıyoruz Can ile birlikte. Can önümde, köye girerken.
10-30
Büyük taşı oyup kuyunun ağzına yerleştirmişler. Kuyu var ama kovası yok, yanımızda da kovayı taşıyacak halimiz yok.
10-31
Yolumuz üzerinde köylere denk geliyoruz, kimisi yoldan biraz içeride. Zamanım biraz olsaydı bütün köylere uğramak, orada biraz zaman geçirmek isterdim. Kahvesinde bir çay, çay içerken köylülerle sohbet etmek daha anlamlı olurdu. Her köyde yaşam var, her birinde ayrı ayrı insanlar. Keşan bisiklet festivali bittikten sonra İzmir’e doğru dönüş yolundayım. Gerçi İzmir ters yönde ama şöyle bir İğneada’yı görüp İzmir’e gideceğiz. Evdekilere dönüş yolundayım diyorum ama biraz uzun olacağını da söylemeyi ihmal etmiyorum.
10-32
Trakya’nın güney tarafı daha çok düz bir arazi olarak hafif eğimli halde. Neredeyse hiç ormanlık arazi göremedik. Ağaçlar daha çok köy ve kasabalarda görülüyor. Nehir kenarları ise sulu olduğundan zaten mevcut. Arazinin düz olması tarım için elverişli hale getiriyor ve işlenmemiş boş alan bulmak neredeyse imkansız. Karadeniz’e yaklaştıkça arazi yapısı değişmeye başlıyor. Meşe ağaçları yavaş yavaş belirmeye başladı. Düz tarım arazileri azalıyor. Yokuşlar beliriyor yolumuzda.
10-33
Havada şahinleri görüyorum. durup resmini çekesiye kadar biraz uzaklaşıyorlar. Ancak bu kadarını yakalayabiliyorum. Seyretmesi bile çok hoş. Güçlü kanatlarını açıp esen yele karşı süzülmeleri insana yetiyor. Bu arada bulutlar artmaya devam ediyor. Umarım yağmura denk gelmeyiz. Yol boyunca dünyadan ilişkimi kopardım sayılır. Ne bir televizyon nede internet. Dünyadan bir haberiz yani. Hava durumunu da bilemiyorum.
10-34
Bulutların altında süzülen şahin.
10-35
Hala taş mezarları görmeye devam ediyorum, tabi ki yol kıyısında denk geldiklerimize. Maalesef kayanın üzerinde boş bira şişeleri vardı, başkaları kırmasın diye alıp kenara bıraktım. Resim çekerken iyi bir görüntü olsun diye etrafı temizliyorum elimden geldiği kadar.
10-36
Önümüze bir gölet çıkıyor. Can aşağıdaki gölete bakıyor.
10-37
Göletin kıyısında piknik alanı yapmışlar. Fakat ortalıkta kimseler görünmüyor. Hafta için olması nedeniyle olabilir. Yalnız harika bir yer, çevre tertemiz, ağaçların gövdeleri kireç sürülmüş. Masalar ağaçların altında. Burada bir süre hem dinleniyoruz, hem de etrafı kolaçan ederek ne var diye merak ediyoruz.
10-38
Piknik alanına meşe ağaçları dikilmiş. Burada kamp yapılabilir, Can etrafı dolaşırken çekiyorum.
10-39
Yol genelde sakin, inişler çıkışlarla yolculuğumuz devam ediyor. Hava sakin, yol sakin daha ne olsun. Bulutlar gökyüzünden eksik olmuyor. Yağmur yağma ihtimali az.
10-40
Yollar genellikle asfalt stabilize, normal sayılır. Bazı yerde bir köyden diğerine yol toprak. Sanki orman yoluna girmişsin gibi. Resimde görüldüğü gibi. Gerçi köyler arası fazla mesafe yok, en fazla 12 km sonra başka bir köye varıyoruz.
10-41
Yol kıyıları ağaçlık, Can toprak olan yolda gidiyor.
10-42
Arada kendimi çekiyorum ormanın içinde elçek yaparak.
10-43
Çam ormanları yol kıyısı boyunca bizi bırakmıyor.
10-44
Kavşakta yol tabelaları bize yönümüzü gösteriyor. Vaysal köyünü 9 km geçmişiz Devletliağaç köyüne 3 km yolumuz kalmış. Köyde çay molası vermek gerek diyerek basıyoruz pedallara.
10-45
Bulutlar yavaş yavaş toplanıyor ama yağacak gibi değil hava. Trakya’nın bozkırlarında pedallarımız dönmeye devam ediyor, keyfimiz yerinde.
10-46
Yol toprak olmasına rağmen sorunsuz ilerliyoruz.
10-47
Devletliağaç köyünde kısa bir mola veriyoruz. Bir zamanlar köyde benzin istasyonu varmış. Pompası hala duruyor. Neyse ki benzinle gitmiyor bisikletlerimiz, yoksa yolda kalmıştık resmen. Bisikletim KUZ eski, dağınık ve içi görünen benzin pompasının yanında duruyor.
10-48
Köyde kel Fatma’yı görüyorum. Kabaramazsın kel Fatma demeden kendisi kabarmış olarak bizi karşılıyor. Tamamen kabarmış, beyaz renkli hindi çimenlerin üstünde bana hava atıyor.
10-49
Harbiden baba hindi yani, sahibinin anlattığına göre hayvanın ağırlığından dişi hindiler telef oluyormuş. Bir de tam göğsünde siyah bir sakalı var ki baba hindi olduğunu kanıtlıyor. Sahibinde bir tane tüyünü istiyorum, o da verince tüyü bisikletimin fenerine takıp gidonuma ayrı bir güzellik katıyorum. Hindiyi önden çekiyorum. Kırmızı ibiği şişmiş kabarmaktan. Kuyruk tüyleri kocaman yelpaze gibi açılmış. Göğsündeki tüyler öne doğru kabararak şişmiş.
10-50
Köyün çıkışında bir eşek görünce bisikletimde olan eşek nalı ile bir poz çekiyorum. Bu eşek nalını İzmir de en yüksek dağı olan Nif dağının zirvesine yakın yerde bulup bisikletime takmıştım. Ön tekerlek ile aşağı inen kadro demiri arasından eşek nalı arasından otlayan eşeği çekiyorum.
10-51
Yoldan geçerken bazı köyleri görüyorum. Sadece resmini çekmekle yetiniyorum, köye girip çıkmak zamanımızı alacağından uzaktan seyredip yolumuza devam ediyorum. Arazı ağaçsız çıplak, sadece köy evlerinde ağaçlar görünüyor.
10-53
Başka bir köy daha da kıraç ve çıplak.
10-54
Giderek yükseldiğimizi hissediyorum. Yol kenarlarındaki kar çubukları burada çok miktarda kar yağışı olduğunu belirtiyor.
10-55
Gök yüzü bulutlu, fakat ufuk çizgisi açık görünüyor. Güneş batmak üzere, ben de güneşin batışını seyretmek üzere bisikleti park ederek Güneşin batışını seyre dalıyorum. Bu günü de yaşamanın keyfini epey yüksek bir noktadan günbatımını seyrederek zamanı değerlendiriyorum. KUZ ve Güneş…
10-56
Gerçekten görülmesi mükemmel bir gün batımını izliyorum. Sadece ufukta bulut yok. Güneşin son ışıkları ışıl ışıl yüreğimi aydınlatarak batıyor.
10-57 (1)
Az ötede, üzerimize yağmasa da yağmur damlaları gökkuşağını bize sunuyor yedi rengi ile. Güneş bize her türlü güzelliğini değişik yerlerde bize sunmaya devam ediyor. Trakya’nın bu güzel yerinde mükemmel anları yaşıyoruz ve mutluluğum kat be kat artıyor. Gökkuşağı sağ tarafta yere doğru daha belirgin.
10-58
Sol taraf ta aynı, yere yakın yeri daha belirgin renkte. Önümde sararmış tarla.
10-59
Güneş ufukta dağların ardına girmeye başladı.
10-60
Ve ufukta kayboluyor ama alttan bulutlara hala ışıltılarını vermeye devam ediyor.
10-61
Ortalık kararmaya başladı ama güneş ışımaya devam ederek gücünü bize hissettiriyor. Ufukta bulutlar alaca karanlıkta siyaha yakın kurşuni renginde.
10-62
Güneşin batışını seyrederken hava karardı. Işıklarımızı yakarak Kofçaz’a doğru karanlıkta ilerliyoruz Can ile. Bir süre karanlıkta ilerleyip Kofçaz kasabasına giriş yaparak karnımızı doyurmak ve çadır kuracak yer bulmak gerek. Kasabanın girişinde kaymakamlık binasını görünce içeri girerek nöbetçi polislerden yardım istiyoruz. Fakat polisler bize yardım edecek kadar bilgili ve yetkili değiller. Elimiz boş olarak çıkarken Can kaymakamlık kapısında sivil bir polis ile sohbet ediyordu. Nerden gelip nereye gidiyorsunuz gibi basit sorulardan sonra yolda kendimizi korumak için neler yaptığımızı soruyor. Biz de yolda ne olabilir ki diyerek cevap veriyoruz. Silah gibi şeylerle kendimizi korumamızı söylüyor. Adam silahsız kendini çıplak olarak hissediyor anlaşılan. Silahsız bir hiç olduğunu anlıyorum polisin. Polis sadece kasabada yemek yiyecek bir yeri tarif ederek bize yardımcı oluyor. Misafir pervmezimişler. Akşam saatleri ilerlediğinden ilk önce karnımızı doyurmak üzere kasabanın merkezine gelerek tek yiyecek yeri olan bir birahaneye kapağı atıyoruz.
Birahane de öyle bildiğimiz birahanelerden değil. İçeride  bildiğimiz lokanta masaları, profil sandalyeler. İçeride iki ayrı masada iki müşteri biralarını yudumluyor. Sadece köfte var ve hemen ısmarlayıp pişesiye kadar birer bira söylüyoruz. Mekan sahibi iki tane bira şişesini masamıza getirip kapaklarını açarak bırakıyor. Bardak yok, birayı şişeden içiyoruz. Köfteleri yerken diğer müşterilerle sohbet ediyoruz. Sohbet biraz diğer iki müşterinin birbirleri ile azıcık tartışmalı bir şekilde ilerledi. İkinci adam birinciye biraz sataşarak saldırıya geçiyor ama birinci adam her ne kadar bira içmişse de daha sakin ve kendini savunarak geçiştirmeye çalışıyor. Kasabada eski arkadaşlar anlaşılan, tartışmayı fazla uzatmadan ikinci adam birasını bitirerek birahaneden çıkarak evine gidiyor.
Köftelerin sonuna doğru yağları donmaya başlıyor. Donuk yağlı yiyoruz artık, ısıtmaya gerek kalmadan. Birinci adam ile sohbete devam ediyoruz. Adam bizimle konuşuyor ama gözleri sonuna kadar açık ve sabit bir noktaya bakarak konuşuyor. Sanki Levent Kırca ile konuşuyorum. Aynı Levent Kırca’nın sarhoş taklidi yaparken yüzüne verdiği şekilde adamın yüzü aynı şekil. Adamın İsmi Fevzi Ali, emekli öğretmen. Aydın birisi, konuşması gayet düzgün ve sohbeti gayet iyi. Biraz alkolle başı dertte o kadar. Kalacak yerimiz olmadığını öğrenince teklifsiz bizi kendi arsasına davet ederek oraya doğru gidiyoruz hep birlikte. Arsa 500 metre ileride ve bayağı dik bir yokuştan bisikletleri iterek varıyoruz. Fevzi Ali arsasına profil ve kontraplak’tan kendine bir baraka yapıyor. Yarısı bitmiş vaziyette malzemeler dağınık, öylece bitmeyi bekler halde. Düzgün bir yere çadırlarımızı kurup hazırlığımızı tamamlayıp Fevzi Ali ile sohbete devam ediyoruz. İstanbul da oturuyor, Kofçaz doğduğu ve öğretmenlik yaptığı yer. 12 Eylül den önce siyasetten başı dertten kurtulmadığı gibi 12 Eylülde bayağı çekmiş. Yarın da 12 Eylül darbesinin yıl dönümü. Biz de 12 Eylül darbesinin getirdiği yıkımı konuşuyoruz. Ama yılmadan eğitime katkısını sürdürmüş ve bir çok öğrenci yetiştirmiş. Emekli olduktan sonra Kofçaz da bir arsa alarak kendine prefabrik bir ev yapmaya başlamış. Şimdilik kendine yatacak kadar yarı kapalı bir yer yapmış bile. Hiç acelesi yok, aynı benim gibi. Gecenin ilerleyen saatlerinde uykumuz gelince kendisinden izin isteyerek çadırlarımıza girip güzel bir günün ardından yatıyoruz.
Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 82 Kilometre civarı.
Bu gün yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc