Etiket arşivi: kerpiç

2. Simav Eynal Bisiklet Festivali 2. Gün

27 Ağustos 2021 Cuma

Eynal – Naşa – Efir – Hisarbey – Eynal

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

vursam sazı sırtıma

düşsem yollara

saz inlese ben ağlasam

“acep gezsem mavi donlum var m’ola”

güzeller de bir güzel

yaşamak da bir çetin

her güzelden bir güzellik bir güzel yapsam

kimi sordun aptal aşık der m’ola

sular geçmiş köprülerin altından

ben koşarım sevdam koşar yol koşar

o saz kalmış oralarda bu değil

kerem‘leyin sevda çekmek zor m’ola

Hasan Hüseyin

 

Öne çıkmış olan görsel, tarihi Dokuzgöz köprüsü, önde Festivali düzenleyen Şeref Akdemir. Köprü üzerinde yeşil renkli formaları giymiş bisikletçiler. Bisikletçiler solda, köprünün yarısına kadar, diğer yarısı boş. Dere yatağında herhangi bir su akıntısı yok, yatak kupkuru.

DSCN3010

Düz yerde, battaniye üzerinde uyumanın verdiği rahatlık nedeni ile rahat bir uyku uyumanın huzuru ile sabah erkenden, güneşin doğmasına biraz kala uyanıyorum. İnsanların çoğu rahat yatakta yatmaya alışmış. Yataklar 25- 30 santim kalınlığında, ortopedik, yumuşak yataklar. Kupkuru, düz yerde yatmayı akıllarından bile geçirmiyorlar. Her taraflarının ağrıyacağını düşünüyorlar. Hayatlarında düz yerde yatmamışlar şimdiye kadar. Oysa bilmiyorlar kırkından sonra düz yerde yatılacağını. İnsanların çoğu bel tutulması yüzünden ağrılar çekiyorlar. Doktorlar da tavsiye ediyor düz yerde yatılacağını. Ben evde balkonda düz yerde yatıyorum yaz boyu ve hiç bir zaman bel ağrısı çekmiyorum. Hatta yumuşak yatakta belim tutulmuş olarak kalkıyorum sabahları. Düz yerde yatınca bel ağrısı geçiyor dersem yeridir. İlk gece çadırda uyumama rağmen uykumu almış mutlu bir sabaha uyandım. Henüz uyanan yok bu kadar erken.

Hemen kahvemi pişirip içmeye başlıyorum. Kehvemi pişirip içmeye başladığımda yanıma aldığım tripodt üzerine kamerayı yerleştirip otomatik resmimi çekiyorum. Bisikletim KUZ solda, yanında bir bisiklet daha var. KUZ’un bagajına tek çanta takılı turuncu renkte. Önümde sehpa, üstünde cezveler ve kahve takımları. Katlanır sandalyeme oturmuş, elimde fincan kahve içiyorum. Sabahın serinliğinde üzerime deri ceketi giymeme neden oluyor. Saçlarım salınık, omuzlarımdan aşağı dökülmüş. Arkamda mavi çadırım ve arabamın ön kısmı görünüyor.

DSCN2998

Top sahasının köşesine gelip kamp alanındaki çadırları çekiyorum. Çadırların arkasında arabalar park etmiş.

DSCN2999

Oturduğum yerin tam karşısındaki yamaçta iki binadan su buharları çıktığını gördüm. Kameramın optik zoomu ile buhar çıkan binaları iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Binalar çam ağaçları arasında. Bunlar sıcak su kuyuları, iki ayrı yerde, birbirine yakın. Etrafında borular var.

DSCN3002

Kahvemi içerken güneş doğmaya başlıyor doğudan. Önde bir kaç çadır, arkada ağaçlar.

DSCN3003

Bir süre sonra herkes uyanıp hazırlıklarını yapmaya başladı. Sabah kahvaltısını birlikte yapıyoruz. Şeref Akdemir hareket saatini bildiriyor, herkesin bir an önce hazırlanmasını istedi. Bizler de onu kırmamak için hazırlanıyoruz. Yanıma sadece bir çanta aldım. İçinde tamir takımları ve ve kahve takımları var. Bolca su alıyorum yanıma. Sahanın dış kısmında toplandık. Son kalanları beklerken Şeref hoca arabanın kasasına çıkıp kuralları, gideceğimiz yönü anlatıyor. Bisikletçiler de onu dinliyorlar pür dikkat. Ben en arkadan bisikletçileri çekiyorum, Şeref hoca arkada başların üzerinde görünüyor.

DSCN3006

Artık herkes geldiğine göre harekete geçtik ve yola çıktık. Jandarma arabası da önden giderek yolu açıyor bizlere. Asfaltta giden bisikletçiler. Etrafta kavak ağaçları var.

DSCN3007

İlk mola yerimiz tarihi Dokuzgöz köprüsü. Köprü başındaki yazılı tabelayı çekiyorum. Tabelada yazan;

15. Yüzyılın ilk çeyreğinde,

İnşa edildiği düşünülen,

Tarihi Dokuzgöz köprüsü,

54.10 metre uzunluğunda

ve Dokuz gözlüdür.

2014 – 2015 yılları arasında

Karayolları 14. bölge müdürlüğü

Tarafından onarılmıştır.

DSCN3008

Ovadaki yağmur suları birleşip Simav çayına karışan bu dere üzerine Dokuzgöz köprüsü yapılmış. Yağmur yağmadığı için dere yatağı kupkuru. Köprü gözlerini yandan çekiyorum, Üstünde bir kaç bisikletçi var.

DSCN3009

Köprü üzerine bisikletçiler çıkıp sıralanıyorlar resim çekilmek için. Bisikletçiler köprünün sol tarafında, yarısına kadar sıralandılar. Dere yatağı kuru, ot bürümüş, yola yakın yerde Şeref Akdemir poz vermiş. Köprü ile birlikte çekiyorum hepsini. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN3010

Dokuzgöz köprüsünden sonra yola devam ettik. Naşa ve Güney  köylerinde durmayıp Akdağ köyüne geldik. Köy olunca eski ve kerpiçten yapılmış köy evleri karşıma çıkıyor. Artık betonarme evler kerpiç evlerin yerini almaya başladı bile. Bir evin yarısı yıkılmış, diğer yarısı sağlam. Ev iki katlı, üzerinde kiremitli çatı var. Benden olan taraf yıkılmış, alt katta duvar örülüp kapatılmış Üst katta tahtalarla gelişi güzel çatının altına kadar kapatılmış. Sağda ağaç direklerle tutturulmuş sahanlık göze çarpıyor. Yıkılmış olan tarafta kesilmiş ağaçların kök kısmı yığıntı olarak duruyor. Köyün camisinin minaresi evlerin arkasında görünüyor.

DSCN3013

Köyün başı boş köpeklerinden birini çekiyorum. Bizlere pek aldırdığı yok, kendine yatacak yer arıyor sanki. Kulakları kesik olan köpeğin rengi koyu tarçın renginde. Arkada çuvallar dolu, üst üste yığılmış. İçinde ne olduğu belli değil.

DSCN3014

Eski ile yeni, birinin tarihi geçmiş ama hala ayakta. Yaşanmışlıkları var ve hala yaşıyor. Yanında ve üstünde yeniler var henüz yaşamamış. Bakalım eskiler kadar yaşayabilecekler mi? Ömürleri yetecek mi? Bilinmez! bilinen ikisi bir arada bir ev oluşturmuş. Sağda bir duvar görünüyor, kerpiçten yapılmış, eski. Sol tarafında, bitimde kapı gibi bir giriş bırakılmış. Kapı tarafında 1 metre kadar sıvalı olan duvar dökülüp kerpiçler ortaya çıkmış. Kapının sağı kerpiç duvar, solu pişmiş dolu tuğla, içeriye doğru örülmüş. Tuğlanın yanında taş duvar başlıyor. Kapının üstündeki kiriş çok ilginç. İki sıra, düzensiz birbirine tutturulmuş, çoğu blok tuğla, kimisi dolu tuğla. Altında tuğlaları tutan bir şey yok, öylece duruyorlar altı boş olarak. Nasıl duruyorlar merak konusu. Kerpiç duvarın büyük bir bölümü sıvalı ve beyaz badanalı. Kerpiç duvar ve taş duvarın üzerine 12 santim kadar beton dökülüp üzerine blok tuğla örülerek üst katı yapmışlar. Yeni duvarlar ve üst kat yapılmadan önce kullanıldığı anlaşılan elektrik borusu ve anahtar kasasının kendisi yok ama izi duruyor duvarda. Şu an kullanılmadığı kesin. Kapını iç kısmı karanlık, bir şey görünmüyor. Sadece 1 metre kadar bir panel konulmuş kapı girişine.

DSCN3015

Eskiyi anlatır bir kapı daha görünce durup resmini çekiyorum. Kapı bir adam boyundan daha büyük, çift kanatlı. At arabası yada traktör girecek kadar geniş ve uzun. İki yanda kerpiç duvar var, kapı üstüne kiriş olarak kalın bir kalas konulmuş boydan boya. Kalas çok sağlam ağaçtan yapılmış ki üzerindeki ağırlığı taşımasına rağmen herhangi bir sarkma görünmüyor. Kapının çerçevesi de kalın tahtalardan çerçevelenmiş. Kapı kahverengi ahşap boyası ile boyanmış bir zamanlar. İnsanların el ile ulaşacağı bir aralık iyice aşınıp boyaları çıkarak ağacın kendi dokusu ortaya çıkmış. Bir kuşak şeklinde boydan boya. Tam orta yerinde çakılmış çivilerin başı ortaya çıkınca demir pasları zamanla aşağıya akıp pas izi meydana getirmiş. Bu izlerin oluşması için epey bir zamanın geçmesi gerek. Kapının boyutuna göre küçük asma kilit göze çarpıyor. Asma kilit kilitli durumda. Kapının üstünde ev olduğunu belirtir tuğla ve 5 X 10 kalaslar var. Kalaslar dik olarak düzensiz aralıklarla konulmuş. Tuğlalar delikli pişmiş tuğla. Altışar delikli tuğlalar yan konulmuş kapı bitimine kadar. Sonrası dikine konulmuş. İlk sıradaki tuğlaların delikleri görünüyor. Tam Arabesk bir durum.

DSCN3016

Engebeli arazide bisiklet sürdüğümüz için ilk molayı Güney köyünde verdik. Köyün meydanındaki kahvelerin hepsini bisikletçiler işgal etmiş. Herkes kendine göre çay, soda, ayran, gazoz içip serinlemekle meşgul. Bisikletler meydanın kıyısında park etmiş. Arkada büyük yapıda bir cami görünüyor. Sık sık budandığı belli olan çınar ağaçları da meydanın kıyısına dikilmiş. Her yıl dalları budandığı için fazla uzamadan top ağaç gibi duruyor çınar ağaçları.

DSCN3017

Mola bitiminde yola çıkan grubun arkasından ben de gitmeye başladım Daha köyü çıkmadan yine bir kerpiç bina çıkınca durdum. Uzunca bir duvar örülüp dam yapılmış. Duvar kerpiçten ve dam olduğu için sıvanmamış. Uzun aralıklı iki kapısı var, kapalı durumda. Üzeri kiremit çatı ile kaplı. Bulunduğum tarafta evin köşesi görünüyor. Dam hizasına kadar kerpiç ve çamur sıvalı duvarın üstünde pişmiş tuğladan ev yapılmış. Evi ayakta tutan kalın kalaslar. 20 ila 25 santim kalınlığında bir kalas kolon olarak konuşmuş. Kolonun üstüne içeriye giren aynı kalınlıkta kalas kiriş. Bu kirişin üzerine aynı kalınlıkta bir kiriş daha yanlamasına, yol boyu paralel konulmuş. İşte bu binayı ayakta tutar. O kadar sağlam yapılmış.

DSCN3018

Yol boyu giden, yeşilimtırak renkli formaları ile bisikletçiler. Henüz önümdeler ve gözden kaybolmadılar. Etrafta söğüt, meşe ağaçları var.

DSCN3019

Bir koru oluşturmuş meşe ağaçları.

DSCN3020

Aynası taş duvar olan bir çeşme yanında duruyorum. Duvar kalın örülmüş. Yalağı beton ve uzun. Duvarın ortasında bir borudan yalağın içine su akıyor az da olsa. Yalağın içi su dolu. Buradan biraz su içerek mataramı dolduruyorum. Dengesiz arkadaşım İrfan’ın dediğini yapıyorum; “Her çeşmede durup su içeceksin!”

DSCN3021

Akdağ köyünden geçiyoruz. Burada mola vermemişler ama ben duruyorum. Görülmesi gereken köy evlerini görmeden geçersem yazık olur. Hem bir daha ne zaman geçeceğim böyle yerlerden. Geçsem bile köy dokusu değişecek. Belki de kerpiç evlerin yerine betonarme ev yapacaklar. Köyün hiç bir özelliği kalmayacak. Bu şansı kaçırmak istemem. Okuyucularıma ve gelecekte okuyacaklara gösterip anlatmam gerek köyün gerçek dokusunu. Solumda tamamen kerpiçten bir ev var. Evin giriş kapısı büyük. Giriş kısmı tek katlı, üzeri kiremit kaplı. Devamında iki kat yüksekliğinde, alt katta pencere yok, üst kata iki pencere var. Üzeri kiremit çatı, bir metre kadar binanın dışına taşmış. Çatıda güneş su ısıtma paneli konulmuş. Üst kattaki balkonda derme çatma tahta perde ile kapatılmış. Çatıya çıkmak için tahta bir merdiven dayatılmış. Yolun daha ilerisinde bir kerpiç ev daha görünüyor. Kapısı yok, herhalde oturan yok, hayvan damı olarak kullanılıyor besbelli. Daha ileride betonarme iki katlı bir ev ve arkasında caminin minaresi görünüyor.

DSCN3022

Kamerayı evin tahta kapısına çeviriyorum. Kapı çift kanatlı, kapı içinde kapı var. Kapı içindeki küçük kapı insanların girip çıkması için yapılmış. Kapının üstü yarım yuvarlak düzgün kesilmiş. Kapı geçmişte her ne kadar boyansa da zamanla solup aşınmaya başlamış bile. Kapının altı daha çok aşınmış. Yağmur damlalarının yerden sıçrattığı çamurlar kapının alt kısmına yapışıp rengini toprak rengine bürümüş. Kapı direkleri ve üst kiriş kalın kalas ile yapılmış.

DSCN3023

Daha önce, Güney köyünde Şeref hoca bizi uyarmıştı. Yolun bir kısmı toprak diye ve ince kumlu. Dikkatli sürün ki kayıp düşmeyesiniz. Toprak yola gelince daha yavaş ve dikkatli sürmeye başladım. Daha önce geçen yüzlerce bisikletlinin bıraktığı izleri görünce durup resmini çektim. Değişik izler, her tekerlek kendi izini bırakmış toprağa. Kimi düz bir iz bırakmış, kimi sola doğru, kimi sağa doğru. Bisikletin ve üzerindeki bisikletçinin ağırlığına göre derin izler bırakan da var, hafif, belirsiz izler de görünüyor. Sağdaki belirgin izde ön tekerlek sol sağ yapıp yalpalamış gibi iz bırakmış, arka tekerlek düzgün bir iz bırakarak ön tekerleği takip etmiş. İki iz ayrı durumda.

“Herkes kendi yolunu çiziyor ama farkında değil.”

DSCN3024

Toprak yolda farkına varmadan iz bırakan bisikletçiler önümde gelişi güzel gidiyorlar. Herkesin düşüncesini okuyabiliyorum. “Yine yokuş çıktı, nasıl çıkacağım! Zorlanır mıyım” diye düşündüklerine eminim. Oysa önümüzdeki yokuş o kadar uzun değil. 150 – 200 metre kadar var. Önümde üç tekerlekli, yatay oturup sürülen bir bisiklet var. Ön tekerlekler iki tane, arkada tek tekerlek var.

DSCN3025

Kütahya bölgesi sodalı beyaz toprak örtüsü ile kaplı. Burada da beyaz toprak görüyorum meşe ağaçlarının arkasındaki yamaçlarda.

DSCN3026

Yokuşları bitirip inişe geçtiğimiz yerde Efir köyünün gizli kalmış evlerini meşe ağaçları arasından görüyorum. Yol köyün dışından geçtiği için köye uğramadan yolumuza devam ettik.

DSCN3027

Yolda giderken solumdaki yükseltide yaşlı bir çoban gördüm. Durup selam verdim çobana. O da selamımı aldı. “Resmini çekebilir miyim?” diye sorudum, çoban teklifimi kabul edince kameram ile bana poz veren yaşlı çobanı çektim. Yaşlı çobanın saçları seyrekleşmiş ve tamamen beyaz. Ak bıyıkları gülümseyen dudakların üzerinde ezelden beri yapışmış gibi. Başında siperli şapkası olmasına rağmen yüzüne gelen Güneş ışıkları gözlerinin kısılmasına neden olmuş. Gözlerin kısılmasından yüzünde derin çizgiler oluşmasına neden olmuş. Üzerinde mor çizgili, uzun kollu gömlek, gri yeleği, aynı renkte bol pantolonu ve ayağında lastik çarıkları ile değneğine yaslanmış duruyor. Üzerine çapraz taktığı çıkınının kuşağı görünüyor. Çıkın torbası arkada kalmış. Günlük yiyeceği azık torbanın içinde olmalı. Sabahtan akşama, bütün gün küçük sürüsünü otlatıyor.

Artık köylerde genç çobana denk gelmek zor biraz. Şimdiye kadar yaptığım bisiklet turlarında çok ender genç çobana denk geldim. Çoğu yaşlıydı. Şimdilik şanslıyım ki çobana selam verebiliyorum. Türünün son örneklerinden olan çoban bu dünyadan göçüp gittikten sonra belki sürü de olmayacak birisinin otlatmayacağına göre. Köylerde yaşlı nüfus kaldı, çocuk, genç bulmak zor, neredeyse hiç yok. Yaşlılar gücü el verdiğince ekip biçiyor tarlaları, bahçe işleriyle uğraşıyor, elinde kalmış bir kaç koyun, keçiyi otlatmaya çıkıyor. Bakalım zaman ne gösterecek.

DSCN3028

Çobanla vedalaşıp yoluma devam ediyorum. Toprak yol neredeyse kum taneleri ile kaplanmış, bazı yerlerde bisikletin ön tekerleği kayıyor. Dikkatli sürmezsem kendimi yerde bulabilirim. Zemin çok kötü, meşe ağaçları arasında giden kumlu yolda, önümde üç bisikletçi gidiyor.

DSCN3029

Tabelası olmasa da Simav çayına geldiğimi anlıyorum. Bisikletim KUZ’u köprünün soluna park ediyorum. Köprünün iki yanında korkuluk demirleri var. Çay yatağında ağaçlar epey büyümüş.

DSCN3030

Köprü üzerinde resim çekerken bisikletli kadın geçerken çekiyorum. Üzerinde sarıya yakın yeşil forma var. Gülümseyerek yanımdan geçiyor.

DSCN3031

Köprüden aşağıya bakıyorum, söğüt dallarından az bir kısmı görünen çayın rengi simsiyah.

DSCN3032

Diğer tarafta da durum aynı; simsiyah renkte akan Simav çayı.

DSCN3033

Küçük bir gölet oluşmuş yerde çay köpürerek akıyor. Bu siyahlığın  nedeni besi çiftliklerindeki hayvanların dışkılarını çaya dökmeleri olduğunu zannediyorum. Her gün sürekli ortaya çıkan dışkıları biriktirmek olmadığından çaya getirip döküyorlar. Denetleyen, ceza kesen de olmadığına göre her şey serbest. Çayın kıyıları yoğun ağaçlarla kaplanmış.

DSCN3034

Çayın yatağına inmek için yol ararken bir çeşme gözüme ilişiyor. Çeşme yoldan görünmüyor, aynası yolun altında taş duvar olarak yapılmış. Aynanın ortasında bir borudan sürekli su akıyor yalağa. Yalak betondan yapılmış, içi su dolu. Yalağın yanına bir boru konmuş üst tarafa. Taşan su buradan dışarıya akıyor. Bu çeşmeyi yöredeki insanlar biliyor sadece. Yoldan geçerken görünmediği için kimse fark etmiyor. Tıpkı buradan geçen tüm bisikletçiler gibi. Ben de tesadüfen keşfediyorum çeşmeyi. Burada suyumu içiyorum, boşalan mataramı da dolduruyorum.

DSCN3036

Yoluma devam ederken karşıma tulumba çıkıyor. Tulumba turuncu renkte ve rengi nedeniyle fark ediliyor. Daha yeni su içtiğimden tulumbanın yanına inmiyorum. Sadece resmini çekiyorum. Tulumbanın önünde dikdörtgen bir yalak yapılıp sıvanmış.

DSCN3039

Ağustos ayının son günleri olsa da her tarafta su görmek olası. Yol kıyısında bir metre kadar yüksekte su kanalından sular şarıl şarıl akıp logara dökülüyor. Kanalı, akan suyu ve dökülme anını çekiyorum.

DSCN3041

Bu arada İzmir’den bisikletçilerin duayeni Günay abi geçiyor yanımdan. Günay abiyi çekiyorum bisiklet üstünde. Yaşı benden büyük olan Günay abi uzun süredir bisiklete bindiğinden dizleri hasar görmüş. Bisikletten de kopmak istemediğinden kendine elektrikli bir bisiklet almış. Pedal çevirdikçe devreye giren motor sayesinde dizlerini zorlamadan yokuşları çıkıyor. Sağ dizine de bandaj yapmış.

DSCN3043

Bir ceviz ağacı kurumuş, dalları çıplak olarak görüyorum. Az ileride bir ceviz ağacı daha var, o yemyeşil. Sağda mısır tarlası coşmuş yeşillikten.

DSCN3044

Kurumuş ceviz ağacını çekerken yoldaki şanslı üç bisikletçiyi de çekiyorum bir poz. İkisi kadın, biri erkek. Arkadaki fonda ağaçlardan yeşil bir duvar görünüyor.

DSCN3045

Buralarda çokça elma ağacı var, henüz olgunlaşmamış yeşil elmalar.

DSCN3046

Yol dümdüz devam ediyor, sağdaki tarlanın dikenli tel çitleri ip gibi. Yol ovayı geçip karşıdaki dağlara doğru gidiyor.

DSCN3047

Bir ceviz ağacı daha kurumuş. İnsana hüzün veriyor çıplak dalları. Yaz sonunda, henüz sonbahar gelmeden her taraf yemyeşilken ağacı çıplak görmek insana dokunuyor. Kim bilir neden kurumuş bu ağaç?

DSCN3048

Saman balyaları üst üstte 10 katlı piramit gibi dizilmiş. Bütün kış yetecek kadar saman balyaları büyük ve küçük baş hayvanlara veriliyor. İşte bu samanları yiyen ineklerin dışkıları Simav çayına dökülüyor.

DSCN3049

Hisarbey köyüne geldik. Köy tabelasını görmesem de kırmızı renkli itfaiye aracında yazan “Hisarbey köy muhtarlığı” yazısı köye geldiğimizi belirtiyor. Kamyon kasasında su deposu var, üzerinde uzayabilir merdiven, ucunda da sepet.

DSCN3050

Köyden yukarıya doğru toprak yolda gidiyoruz. Yukarıda gölet var, çay yatağı kuru ama çınar ağaçları geniş bir alana yayılmış.

DSCN3051

Gideceğimiz yere geldik, burası Hisarbey değirmen alanı piknik yeri. Tabelada öyle yazıyor. Altında “Piknik alanında alkollü içecekler tüketilmesi yasaktır” yazısı. Ayrıca kanuni işlem de yapılacağını belirtmişler. Soldaki tabelada ise iş makine çıkabilir uyarısı yapılmış.

DSCN3052

Hemen hemen bütün bisikletçiler gelip yerleşmiş yemek yiyeceğimiz alana. Piknik alanı asırlık dev çınar ağaçları ile kaplı. Çınar ağaçlarının dalları birbirine kavuşmuş, neredeyse güneşi toprağa değdirmeyecek gibi. Akmayan çay yatağı üzerine köprü yapılmış. Korkuluklar eğerti duruyor, neredeyse düşecek gibi.

DSCN3053

Bisikletçilerin yanına gelince bisikletim KUZ’u park ediyorum. Bir kısım bisikletçi poz veriyor kameralara. Ben de bir poz çekiyorum. Kimisi yere oturmuş, kimisi ayakta.

DSCN3054

Asırlık çınar ağacı o kadar geniş bir alana gölge yapıyor ki bütün bisikletçiler gölgede oturuyor. Yemeğin gelmesini bekliyorlar

DSCN3056

Hava sıcak olunca bisiklet sürmek terletiyor. Teri soğutmak için de su gerek. İşletmenin balık havuzu var küçük te olsa. Burada alabalıklar konulmuş, müşteriler isterse havuzdan alıp pişiriyorlar taze taze. Havuza yukarıdan hortumla su akıtıyorlar sürekli olarak. Alabalıklar soğuk suda yetişir. İşte o yukarıdan akan suyun altına girip serinliyorum. Elimi, yüzümü, ayaklarımı bir güzel yıkadım. Yıkanırken havuzun dışında hallediyorum balıklara kirli su gitmesin diye. Serinledim bir güzel, henüz yemek arabası gelmediğinden kenarda bulunan bir masaya davet ediliyorum. Beni davet eden Bergamalı bisikletçi Emine Pür Aktürk. Bisikletimdeki çantayı masanın yanına koydum. Yemekten sonra kahve içeceğiz. Bulunduğum yer ve diğer taraflar çınarların uzun dalları ile gölgelik oluşmuş.

DSCN3057

Çınarın gölgesinde beklerken nihayet yemek arabası geldi. Bir kaç masa üzerinde hazırlıklara başladılar. Yemek henüz dağıtıma hazır değil.

DSCN3063

Yemek dağıtıcıları tezgahını kuruyorlar. Elbette en ön sıradakiler en çok acıkanlar. Yemek arabası gelmeden önce sıraya çoktan girmişlerdi bile. Bu kadar çok acıkanlara öncelik vermek gerek, en sonlarda sıraya giriyorum yemek almak için. Çınarların altında, solda yemek dağıtanlar ve uzun kuyruk olmuş acıkanlar.

DSCN3058

Yemekler dağıtıldı, sıra bitti, yemeği yedik, dinlenme zamanı devam ediyor. Boşuna beklemek olmaz deyip kahve takımımı çıkarıp kahve pişirmek için hazırlıklara başladım. Önümde cezve, kahve kutusu, ocak, fincan kutusu ve şeker şişesi ile Emine resmimi çekiyor. Başımda siperli şapka.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (2)

Kahveyi cezveyi koyup ocağa sürüyorum. Sonra fincanları kutusundan çıkarıp masaya dizdim. Emine ilk defa kahvemi içecek, heyecanlı. Merak ta ediyor ve logolu fincanlarımı çekiyor yakından. Dört tane logolu fincan yan yana. Emine logolu fincanlarımı ilk defa gördü. Sosyal medyadan takip ediyor ve orda kahve resimlerini gördü ama ilk defa canlı olarak karşısında duruyor. Bu turda yeni tanışıyorum Emine Pür Aktürk ile.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (4)

Emine kızı ile birlikte gelmiş festivale. Kahve ocağın üstünde pişerken Emine ile ilk resmimizi yan yana çekiliyoruz. Masada sandalyeye oturmuş durumdayız. Emine’nin başında yeşil baş örtüsü var, üzerinde uzun kollu forma. Benim başımda siperli şapka, saçlarım omuzlarımda. Yerde ocak, üstünde cezve siperlikli, yanında su şişesi.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (1)

Emine kahve pişirmemi ilk defa gördüğünden detaylı resim çekiyor. Üzerinde logo olan alüminyum siperliği yakından çekiyor. Bakır cezvenin sapı dışarıda.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (3)

Kahve cezvede taşmaya başlarken üstten resmini çekiyor.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46 (5)

Masada üç kişi oturmuş poz veriyoruz. Kahve henüz pişmedi. Yanımda Emine, karşımızda Doktor Aydın duruyor. Kahveyi Emine’nin kızı ile birlikte dört kişi içeceğiz.

WhatsApp Image 2022-01-18 at 10.24.46

Kahvemizi afiyetle içiyoruz muhabbet ederek. Emine ile iyice tanışıyorum, ilk defa kahve içtik. Kahve içtikten sonra fincanları Emine yıkayıp getirdi. Kahve takımlarını toplayıp çantaya yerleştirdim. Çantayı bisikletime götürdüğümde Zeybek oyun havası çalmaya başladı. Yöresel Zeybek oyununu festivali düzenleyen Öğretmen Şeref Akdemir ve festivalin motorize ekibinden Yüksel Yıldırım ile oynamaya başladı karşılıklı. İkisi de oyuna göre hafif çömelmiş durumda

DSCN3059

Sağ ayağı yerde, hafif dizden kıvrık, sol ayak havada ve ileride. Kollar yanlara iyice açılmış kartal kanatları gibi. İkisi de aynı yöne dönmüş durumda.

DSCN3060

Dönerek iki ayağını yere koyup birbirlerine bakıyorlar. Kollar aşağıda.

DSCN3061

Oyunun temposuna göre yaylanıp kolları açarak sırtlarını birbirine döndürüyorlar. Sağ ayaklar yerde, sol ayaklar bu kez geriye doğru dizden kırık.

DSCN3062

Dinlenme bitti, yola çıktık, yol düz ve yokuş yok. Ana yoldan Simav’a doğru gitmekteyiz. Tempo hızlı, bir kaç bisikletçi yol kıyısında durmuş çeşme başında. Ben de durup su içerek dinleniyorum. Vücut ham olunca yorgunluk belirtileri göstermeye başladı. Bisikletim KUZ park halinde, arkada beyaz badanalı çeşme ve çınar ağaçları görünüyor.

DSCN3064

Yol kıyısında ilginç bir korkuluk görünce durup resmini çekmeden geçmek olmaz deyip duruyorum. Bahçe duvarı önünde dik olarak duran meyve kasası üzerine oturmuş korkuluk. Önünde de ters olarak konulmuş meyve kasasına sol ayağı ile basmış durumda. Sağ ayağı ise yerde. Ayaklarında çizmeler geçirilmiş. Mavi renkli kot pantolon giymiş. Üstüne uzun kollu, ince çizgili gri bir gömlek, ellerinde ise sarı renkli eldivenler geçirmiş. Sol eli selam verir gibi kaldırmış. Sağ eli kalçasının altında duruyor. İlginç olan kısma geldik! Kafasında beyaz renkli bir saksı konmuş. Keçeli kalemle; kaş, göz ve dudaklar çizilmiş. Gömleğin yakaları kalkık. Bahçede tek katlı bir ev ve geniş yayılan servi ağacı var yemyeşil.

DSCN3066

Artık yolda durmadan devam edip kamp alanına vardım. Öyle bir uykum geldi ki yatacak yer arıyorum gölgelik bir yerde. Çadırda, Güneş altında yatmanın anlamı yok, tavuk gibi pişerim. Kaplıcaların girişinde çam koruluğu var küçük bir alanda. Hemen bisikletim ile girip uygun iki ağaç gövdesine hamağı bağlıyorum. Bisikletim KUZ ve ağaca bağlı mavi renkli hamağım. Akşama kadar dinlenip uyuyacağım.

DSCN3067

Öyle bir yorulmuşum ki yorgunluktan uyku tutmadı, arada kestirmiş olabilirim bilemiyorum. Ama uzun olarak hamakta yatmak gibisi yok. Akşama kadar kendimi sallayıp yatıyorum. Yemek zamanı gelmeden kalkıp hamağı topladım. Kamp alanına gelerek su donumu, sabunu ve havlumu alıp doğru hamama. Bir güzel yıkanıp sıcak su havuzunda yumuşuyorum. Sıcak su iyi geldi doğrusu. Kuru elbiseleri giyip çadırın yanına geldim. Akşam yemeğini yemek için uzun kuyruğa girdim. Yemekler doyurucu ve leziz. Hepsini belediye karşılıyor. Sadece Şeref Akdemir organize ediyor her şeyi. Bir güzel karnımı doyurup çadırın olduğu yere gelerek kahve takımlarını çıkardım. Bir kahveyi hak ettik sanırım. Yakınımda olanlar da kahve içecek. Kahve değirmenini kahve öğütmesi için yol arkadaşım cengiz Çarkacı’ya veriyorum. O da kahve çekiyor. Sonra diğer arkadaşlara veriyor kahve değirmenini. Bu akşam müzik var. İzmir’den bisikletçi arkadaşım, kahve dostu Aysun Dizici’nin arkadaşı Süleyman Kahraman kanun aleti ile kamp alanına geldi. Kendisi Simav’da oturuyor. Bizlere kanun çalacak. Kamerayı tripoda takıp otomatik zamanlayıcı ile kendimizi çekiyorum. Değirmen elinde olan bir arkadaş, ben sehpanın önünde oturmuşum. Cengiz ayakta, kanunu kucağında çalan Süleyman. Ayakta Ekrem Ceyhan ve bez sandalyede oturan Aysun Dizici.

DSCN3070

Doktor Mete Güney de gitarını alıp yanımıza geldi. O da gitarın tellerine vurmaya başladı. Kanun bir yandan, gitar bir yandan müziğe doyacağız bu akşam. Hava da karardı. Makam ve nota bilmediği halde sesi güzel ve şahane söyleyen Ferah Bayramoğlu bizlere şarkılar söylüyor. Dinleyiciler de yanımızda sandalyelerini getirip oturuyor.

DSCN3071

Ferah kanun çalan Süleyman’ın yanına gelip Türk sanat müziğinin güzel parçalarını çalıyor. Tam ikisi yan yana gelince resimlerini çekeyim dedim. Güzel bir kare olacak. Kamerayı elime alınca Aysun Dizici ben de çekileceğim deyip kareye girince hemen müdahale ettim kareden çık diye. O da alındı ani çıkışıma. Kareden çıkınca çekiyorum Ferah ile Süleyman’ı

DSCN3073

Sert çıkışıma alınıp küsen Aysun yerine oturunca kızgınlıktan ve alkolün etkisiyle söylenmeye başladı beni niye çekmedim. Sol elinde bardağı, sağ elini ileri uzatıp söylenirken o kızgın halini çekiyorum. Aysun Dizici’nin kalbini kırdım galiba. Şimdilik kızgın ve alkolün etkisinde. Yarın sabah özür diler durumu düzeltirim.

DSCN3074

Neyse Süleyman hızını alamadı, sürekli kanunun tellerinde parmakların uçlarına takılan metal mızrap’ı gezdiriyor. Ferah ta ona eşlik edip şarkıları söylüyor. Bizler de onlara eşlik ediyoruz bildiğimiz kadarı ile. Süleyman’ı kanun çalarken yandan arkadaşlarla beraber çekiyorum.

DSCN3075

Ay da yarıdan biraz fazla aydınlık yüzü ile doğdu. Optik zoom ile iyice yakınlaştırıp çekiyorum kraterleri ve beyaz denizleri ile gecenin karanlığında.

DSCN3076

Kanuncumuz Süleyman yeter deyip kanununu almadan evine gitti. Kendisine teşekkür edip uğurladık giderken. Kanunu götürmeyip bana bıraktı. Süleyman gittikten sonra Doktor Mete gitarı ile çalmaya devam etti. Elinde gitarı ile bir poz çekiyorum yanındaki iki arkadaş ile.

DSCN3077

Gece yarısına kadar çalıp söyledik. Müzik eşliğinde türküler, şarkılar söyleyerek dinlendik sayılır. Belli bir saatte müzik ve şarkıyı kestik. Gürültü yapmamak gerek O yüzden herkes kendi çadırına çekildi. Ben de çadırıma girip yatıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 57 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 12. Gün. Salda Gölü Festivali 1. Gün

30 Mayıs 2015 Cumartesi

12. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdi Kızıl’a aittir)

Salda Gölü etrafı

 

Gece; ne kadar karanlık ve sessizsin..

Öyle kaplıyorsun ki evleri, denizleri.

Hem o kadar aydınlık ve seslisin ki;

Çılgınca coşturuyorsun bizleri.

Özdemir Asaf

 

 

Öne çıkan görsel, Salda gölü kumsalı, turkuaz rengi ve beyaz çakıl taşları harika görünüyor.

20150530_154617

Baharın coşkulu yağmuru tüm gece sürse de artık iyice çadır hayatına adapte oldum. Yağmurun sesi ninni gibi geliyor ve bir iki tuvalet dışında uykumu bölmüyorum fazla. Sabahın seherinde uyanmak alışkanlık hale geldiğinden erkenden kalkıp hazırlığımı yapıyorum. Artık tatil dönemi bitti ve kalabalıkta tuvalet sıkıntısı her zaman olduğu gibi bu gün başladı. Kahvaltının ardından tur başlayacak. Bu gün Salda gölünün etrafını şöyle bir dolanacağız. Katılımcılar başlangıç yerine toplanıp hareket zamanını beklemeye başladı. Elbette herkes aynı zamanda hazırlanamıyor ve yola çıkarmak için sürekli anonslar yapılarak davet ediliyor. Biz de hazır gecikmiş olanları bekliyoruz sohbet ederek birbirimizle. Ferdi’nin ve benim bisikletim park etmiş, arkada diğer bisikletçiler. Ferdi’nin bisikletinin arkasında, çubuğun ucunda Türk bayrağı var.

IMG_0015

Sonunda beklenen an geldi. Grup hareket ederek festival başlamış oldu. İlk başta toprak yoldan gitmemiz gerek. Grubun ardından ben de yola çıkarak onları takip etmeye başladım. Hava bisiklet sürmek için uygun, ne soğuk ne de sıcak. Pek terlemeyeceğiz anlaşılan. Boş arazı, gölün bir kısmı ve dağ.

20150530_095130

Göl kıyısında toprak yola girdik. Benim acelem yok, etrafı ve önde gidenleri gözlemleyerek hareket ediyorum. Göl kıyısına doğru giden yolda bisikletçiler.

20150530_095135

Ve toprak Aşkla ezilmeye başlandı. İki tekerleğin ıslak toprakla ilk buluşmasıydı. Toprak yolda kaybolmazsın pek. Tekerlek izlerini takip etmek yeterli. Yerdeki tekerlek izlerini çekiyorum.

20150530_095419

Ben de izleri takip ediyorum, yol yağmurdan dolayı yumuşak zemin. Bu izi bırakanlardan biri önümde gidiyor, Devrim ile beraber bisiklet sürüyoruz.

20150530_100327

Gölü besleyen derelerden birine denk geldik. Karşıya geçmek için köprü olmadığından taşların üzerinde sekerek bisikletleri tek tek karşıya taşımaya başlamışlar. Sırayla geçildiğinden bir süre beklemek durumunda kaldık. Artık dereyi gördüğümüze göre paçaları sıvamak gerek.

20150530_100924

Toprak yol bir süre daha devam ediyor, belki tüm yol böyle topraklı, ıslak ve güzel olur. Kim bilir!

20150530_101347

Aslında bisiklet sürdüğümüz toprak yol önceleri yokmuş. Gölün suyu azalmaya başlayıp kıyı genişleyince düz arazide rahatça bisiklet sürebileceğimiz alanlar ortaya çıkmış. Ne yazık ki su erozyonu bu gölde de var. Göl zaman geçtikçe su kaybından dolayı çekilmekte. Su erozyonunu önlemek için gerekli çalışmalara bir an önce başlanmalı. Yoksa çorak bir güzellik kalacak geriye. Devrim’i göl manzaralı bisiklet sürerken çekiyorum.

20150530_102000

Ferdimeni de çekiyorum aynı yerde.

20150530_102015

Beni çekecek kimse olmayınca ben de KUZ’u çekiyorum. Ne de olsa KUZ hak ediyor.

20150530_102348

Neyse ki beni çekecek bir arkadaşım var,  Ferdimen beni çekmeden edemiyor. Elbette onun makinası daha geniş ve detaylı çekiyor benim cep telefon kamerasından.

IMG_0023

Mersin den Zehra’yı çekiyorum.

20150530_102503

Çayır çimende bisiklet sürmek gibisi yok. Toprak yoldaki gibi tekerlek izi ve sesi yok buralarda. Gelen bisikletler sessizce gelip geçiyor yanımdan. Gölün kıyıları suyun çekilmesiyle kimi yerler bataklık durumuna gelmiş. Yaşam suda olduğu gibi karada da devam ediyor tüm formlarıyla beraber.

20150530_102455

Toprak yol bitti, hatta son kısımları yeşil çimenli harika bir yoldu. Ne de güzel gidiyorduk, ne olurdu toprak yol devam etseydi. Asfalt yola çıktığımız yerde Belediye ve Kaymakam’ın resmi araçları, polis ve jandarma ile Ambulans bizi karşıladı. Grup arkada kalanları bekliyordu.

20150530_102714

Ben de bu beklemeden fırsat bulup kıyıdan bir kaç poz çekeyim dedim. Güneş yüzünü göstermeyecek anlaşılan bu gün. Ama yine de mat renklerin büyüsü bir başka görünüyor. Mat renkler insana sade bir dinginlik, bir huzur ortamı, doğayla uyumu sağlıyor. Her ne kadar kalın bulutlar üzerimizden hızla geçse de yağmur bırakmaya niyetleri yok anlaşılan. Güneşin ışınları buluttan pek zayıf geçse de gölde az da olsa turkuaz rengi görebiliyorum. Bunu görmek bile bana yetiyor ve mutlu oluyorum. Daha ne olsun ki! Bir sağ tarafı çekiyorum sahili.

20150530_102924

Bir de sol tarafı.

20150530_102928

Ben resim çekerken grup hareket etti. Hiç te acelem yok, nasıl olsa yetişirim, gölün kıyısında sadece bir yol var.

20150530_102939

Ben de yola çıkıp grubun arkasından bisiklet sürmeye başladım. Solda küçük bir kayalık var göl tarafında. Üzerinden güzel resimler alabilirim diye düşünüyorum.

20150530_103140

Kayanın yanına gelince bisikletimi park edip kayanın üzerine çıktım. Ferdimen de beni yakalıyor resim çekmeye hazırlanırken.

IMG_0036

Grup epey ileride ve aralar iyice açılmış durumda. Yol, sahil ve göl manzarasını çekiyorum kaya üzerinden.

20150530_104232

Geriden gelenler var hala, bunlardan birileri de İzmir den Mustafa, Şeref, Gökşen ve Ahmet beni görünce Rimbaba Urimbaba, Rimbaba Urimbaba şarkısını tempolu biçimde söyleyerek geçiyorlar.

20150530_104244

Dağlar, bulutlar ve turkuaz renkli salda gölü.

20150530_104253

Selam verenler eksik olmuyor.

20150530_104305

Kayadan inip yola devam ediyorum. Fazla sürmeden grubu yakaladım. Grup mola vermiş beklerken göl kıyısının ilginç yerlerini keşfetmeye devam ediyorum. Bazı yerleri kil çamuru, kaygan ve yağlı. Ayakkabının altına iyi yapışıyor ve çıkmak bilmiyor. Ne de olsa şifalı çamur, bulaştı mı yakayı bırakmıyor şifa vermeden. Yağmur sularının akıp gittiği yerde çamurlu kalın tabakayı aşındırıp derinleştirmiş. Bunu yaparken de sanki kanyon gibi şekilli oluşmuş.

20150530_105345

Kanyonda gezerken birden bire karşıma bir dev çıkıyor. Eyvah ne yapacağım, dev keçi sakallı, kedi bıyıklı. Sırıtarak kollarını iki yana doğru açarak bana doğru geldi. Uzun saçlarına başlık geçirmiş ilginç kıyafetiyle sol ayağını kaldırıp sanki beni ezecekmiş gibi durdu. Acaba niyeti ne? Kocaman ağzından görünen iri dişleri ile tadımıza mı bakacak? Neyse ki kötü bir niyeti yokmuş, gülümsüyor. Resim çektiğimi görünce bana poz vermek için karşıma geçen bizim Ferdimen miş. Bir anda karşıma çıkınca ne oluyor dedim kendi kendime. Burayı devler mi bastı.

20150530_105409_HDR

Ferdimen neden burada resim çektiğimi anlamış olacak ki o da fotoğraf makinası ile benim resmimi çekiyor. Birden ben de kendimi dev gibi hissettim. Sanki küçük adamlar ülkesine gelmiş Guliver gibiyim.

IMG_0041

Bizim Mustafa’nın bisikleti yana devrilince ön fren kolu kırılmış. Kol için bir çözüm üretmeye çalışıyoruz ama pek yardımcı olunacak gibi değil.

IMG_0047

Kaymakam biraz geç gelecek gibi o yüzden beklemekteyiz. Festival anısı için topluca resim çekildik. Ben de fırsatı değerlendiriyorum, çekeni çekerek çekilenlerle birlikte. Antbisder ve Burdur bisikletçilerinin pankartı açılmış.

20150530_105433

Bekleme uzadıkça ben de çevreyi şöyle bir keşfe çıktım. Yol göl kıyısında, yolun yukarısı orman başlangıcı. Daha çok çam ağaçları var. Arada estetik görünümü ile Köknar ağacı az da olsalar ormana ayrı bir görünüm kazandırmış. Kim bilir kış aylarında yağan karda nasıl bir güzellik oluşur. Köknar ağaçları yılbaşı ağacı olarak ta bilinir. Diğer çam türlerinden ayrı bir görünüme sahip. Alt etek kısmı geniş, yukarıya doğru dallar yana doğru yere paralel ve kısalarak uçtaki filizde tek dala dönüşüyor. Ağaç bir üçgene bürünüyor. Diğer çamlar gelişi güzel, dallar yukarıya doğru. Köknar ağacının büyüleyici güzelliği beni cezbediyor. Uzunca bir süre seyrediyorum bu güzelliği. Ormanın sessizliği ile birlikte. Hava da mis gibi, taze oksijen de ciğerlerimi adeta tazeliyor her nefes alışımın da.

20150530_115105

Bir süre ormanda gezinerek zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Aşağıya indiğimde Kaymakam gelip gitmiş bile. Grup ta hareket etmiş, sadece bir kaç kişi kalmış. Ben de bisiklete binip peşlerinden gidiyorum. İşte suyu bol akan bir çeşme. Hemen durup sularımı tazeliyorum. Elbette biraz da su içerek susuzluğumu giderdim. Çeşme taş ile örülmüş, iki boru önde, bir boru yanda olmak üzere üç borudan şarıl şarıl su akmakta.

20150530_120554

Yol kıyısında normal kaya renklerinden ayrı kahverengimsi bir renkte kaya parçaları dikkatimi çekti. Acaba kayaların farklı bir renkte olması içinde maden mi barındırması mıdır?

20150530_120815

Daha da ilginci çam ağaçlarının altındaki kayalar simsiyah. Sanki ağacın gölgesi öylece kalıcı olarak duruyor. İlk bakışta bu algı oluştu bende. Ama hava bulutlu ve güneş görünmüyor. Güneş olmayınca gölge de olmaz. Elbette gölge değil, acaba neden siyah renge dönüşmüş kayalar. Belki de çam ağacının reçinesi akıp kahverengi kayaların üzerinde tabaka oluşturup güneş ışınlarının yakmasıyla oluşmuştur. Benimki varsayım, belki de başka nedenden bu renge dönüşmüştür. İlginç olan beni her zaman cezbetmiştir. Bisikletle gezerken ilginç şeyleri görüp bakmak bana yaşadığımı ve özgürlüğümü anımsatır her zaman.

20150530_120839

Dağlar, tepeler, kırlar. Tepelerde seyrek ağaçlar. Kırlar daha yeni bahar ayına girip sarı çiçeklerini açmış. Hal böyle olunca durup keyfini çıkarmadan geçip gitmek olmaz. Sanki şiir gibi. Dağlar, tepeler, kırlar ve sarı, sapsarı çiçekler…

20150530_121001_HDR

İşte bu güzelliklerin içinde bisiklet sürerken birden karşıma insanların şehirlerde yaptıkları çirkin betonların kalıntıları karşıma çıktı. Şehirleri yeterince çirkin betonlara dönüştürdükleri yetmez gibi beton mikserleri artan betonları yol kıyısına döküp durmuşlar. Beton döküntülerine bakıp anladığım kadarıyla uzun süredir buraya beton dökülmekte. Üzerinde bu çirkin betonu örtmeye çalışan bitkilerden anlaşılıyor. Doğa bir şekilde bu pisliği yok etmeye çalışıyor ama nereye kadar. Mikserler burayı bellemiş sürekli beton dökmekteler. Elbette bu durumu görüp engelleyen yok. Engelleme ve ceza olmayınca bu güzelim Salda gölü giderek yok olacak gibi, yazık ki ne yazık.

20150530_121613

Böyle dur kalk, etrafı gör, resim çek, incele derken grup görünmüyor bile. Benim gibi meraklı olan yol arkadaşım Ferdimen ile beraber baş başa gidiyorum. Zaten kalabalığa gerek yok, böyle hayatımdan memnunum. Uzun ince bir yolda Ferdimen gidiyor.

20150530_122003

Neyse ki bizimle bir kaç kişi daha var gerilerde kalmış. Ferdimen beni ve arkamdaki kişiyi çekiyor.

IMG_0056

İşte bahar ayında coşmuş bir İğde ağacı, çiçeklerini açmış, mis gibi kokusunu etrafa yayıyor.

20150530_122235_HDR

Salda gölü kıyısındaki köylerden biri olan Doğanbaba köyüne giriş yapıyoruz. Bu köyde mola verilecek herhalde. Nüfus 500 olarak kestirip atılmış sanki. Düz hesap, nedense rakım önemli değil. Yazılmamış tabelaya.

20150530_122727

Köyün girişinde eski yapılardan kerpiç ev karşıma çıkıyor. Yapı olarak sağlam duruyor ama terkedilmiş kimse yaşamıyor içinde. Geçmiş yaşamlara özlemden midir nedir böyle evleri görünce bir başka güzel görünüyor gözüme. Taştan yapılmış temeli yüksek su basmanı, üstünde kerpiçten kalın duvarı kış şartlarına uygun. Çatısı ahşap piramit yapıda kiremit kaplı. Eve çıkış tahta merdivenle sağlanmış. Merdiven geniş balkona çıkıyor. Ahşap, taş, kerpiç gözüme daha sağlıklı görünmekte. Uzun yıllar beton evlerde oturmaktan yılmış olarak böyle evlerin özlemi bir başka. Durup ta izlemesi bile bana yetti.

20150530_123501_HDR

Köyün içinde terkedilmiş daha büyük bir ev dikkatimi çekti. Altı depo gibi yapılmış, ambar da olabilir. Üstünde iki ayrı ev tek çatılı. İlginç bir ev!

20150530_123635_HDR

Köyün meydanı geniş bir alan ve kilitli beton taş ile kaplanarak çamurdan kurtulmuşlar. Grup bisikletleri park etmiş köyün kahvelerinde dinleniyorlar çay içerek. Ben de bisikletimi park edip köyü resmediyorum gözümün gördüğünce.

20150530_123650_HDR

Hiç zaman geçirmeden terkedilmiş evi yakından görmeye gidiyorum. Evin üst katına tahta merdivenle çıkıyorum. Merdiven ustaca sağlam ağaçlardan terazide yapılmış. Uzun yıllar geçmesine rağmen hala sağlam görünüyor. Merdivenin yukarısı tahta kapakla kapatılmış.

20150530_124854

Tahta kapağı açıp yukarıya çıkarak evi yakından resim çekmeye başladım. Ev şahane yapılmış, terkedilmiş olmasına rağmen hala oturulabilir. Duvarlar kerpiç, evin giriş kapısı, yerler tahta döşeli.

20150530_124916

Evin balkonundan köyün meydanı. Meydanda dut ağaçları, henüz taze yapraklarını açmış. Dutlar daha olgunlaşmamış ama eli kulağında. Bir iki hafta sonra dut yenebilir. Rakım 1000 metrenin üzerinde olunca haliyle biraz daha geç olgunlaşıyor meyveler.

20150530_125024_HDR

Telefonu birine verip resmimizi çektiriyorum evin balkonunda. Resmi çeken de ekranda görüntüyü göremediğinden sol tarafta parmağının bir kısmını da çekiyor farkında olmadan. Devrim ile balkonda çekiliyoruz bir poz.

20150530_125236_Burst04

Odanın içinde ocak var, bir zamanlar kullanılmış ama sobalar çıkınca bacaya bir delik açılarak soba ile ısınılmış. Borular hala duruyor ocağın içinde.

20150530_124953

Pencerede hala perde duruyor. Ortasında dama masası ve içi boşaltılmış tahta sandık. Bir de tahta 1 metre. Evin sahibi dama sever terzi olabilir.

20150530_124930

Başka bir odanın duvarları çamur sıvalı sağlam duruyor. Duvarın birinde süs olarak yapılmış boncuk ve kırmızı ve mavi kurdele ile süslenip örülmüş ortasında ay yıldız bir kuşak. Öylece çiviye asılmış. Kim bilir neler yaşanmıştır bu süs eşyasının önünde, bilinmez hikayeler boncukların içine sinmiştir.

Evin yaşlı nenesi yüzü kırış kırış olmuş, neler görmüş neler geçmiş başından. Yazmaya kalksan sayfalar sığmaz yaşadıkları. Sadece birini anlayayım size;

Soğuk bir kış akşamında, dışarda kar metreyi geçmiş, kurttan başka hayvan dolaşmaz bir saatte, nene torunlarını karşısına almış öğüt veriyor. Ocakta yanan meşe odununun alevi kırışmış yüzündeki çizgileri daha da derinleştirmiş. Ama sesi tatlı, dinlenesi, kulak verilesi bir tonda öğüdünü veriyor torunlarına. Hem de altın bir öğüt, paha biçilmez…

Gomşuluk insanın akan damarıdır. O damarda gan durdumudu tıkanır galırsın. Tat olursun Allah etmesin.

Ben gomşumun her huyunu beyenmen, o da benimkini beyenmez Allah va.

Emme hasta olusun dibindedir, Düğünün olu kapındadır, ölün olur, sarar başına gara cemberi yasındadır.

Datlı bişe bişirsin koka hak geçe deye getiri. Ağır işin olu ucundan duta.

Acele yetişcendir, gapını gapa, çocunu doyuru baka malına maşadını böğürtmez.

Gocanlan gavga et, gelir sakinle ökene ket vuru. Akıl veri vurup çıkıp gitmezsin. Iki gün sona gide öteki gomşularla lafını ede emme osun. Annecen gız gadın abam gomcu candır cancağzındır, yardır yarendir, anadan doğmayan gardeşdir.

Bişmişine daşmışına – gelmişine geçmişine – hırlına hırsızına-ölüne dirine- varına yoğuna, yazına gışına, yazgına gaderine ortaktır.

Gıymat bilcen dorunlarım, akıbeti hayır olsun gonşulamın……

esmaeseraçıkgöz

Duvarda asılı, boncuklu süs eşyası. Baklava dilimi gibi örülmüş, altta mavi – kırmızı bezden süsler takılmış.

20150530_125412

Arkası puslu aynada kendimizi gördük yansıttığı kadarı ile. Bilinmez kimler geçmiştir aynanın karşısına.

Evin hanımı şöyle bir bakmıştır saçım düzgün mü.

Genç delikanlı ergenlik sivilcelerini yok etmeye çalışır aynanın karşısında. Yeni çıkan sakalları bu sırada fark eder. İlk başlarda yadırgar bu değişikliği, sesi de kalınlaşır bu aralar. Ama delikanlı olma yolunda abilerine yetişecektir.

Genç kız her gün aynanın karşısında saçını tararken hayallere dalar. Beyaz atlı prens ne gün çalacak kapısını saçını tararken.

Baba kırlaşmış sakalını jilet taktığı tıraş makinesi ile sinek kaydı kıvamına getirir. Sonrasında uzamış kır bıyıklarının uçlarını makas ile düzeltir aynanın karşısında. Köyde berber yoktur. Zaten kasabaya ayda yılda bir ihtiyacı olunca gider. O zaman berber koltuğuna oturup saçını kestirir. Ardından köselede yeni bilenmiş ustura ile sakal tıraşı olur. En çok sevdiği usturanın sakalını keserken çıkardığı tını. Bu tını usturanın kalitesini belirler.

Taze gelin aynada saçını her gün tarar, ardından çeyizinde getirdiği allık, far, rimel ve ruj ile makyajını yapar. Her zaman kocasına ve evdekilere güzel görünmek ister.

Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
          Bulutlar adam öldürmesin.

Nazım Hikmet RAN

Aynaya yansıyan görüntümüz, Devrim ve ben. Benim yüzümde cep telefonu. Cep telefonumla resmi çekiyorum.

20150530_125621

Buranın kıymalı tostu meşhur olduğundan tost yemeğe gidiyoruz. Tostçuya birer tost ısmarlayıp sıramızı beklemeye başladık. Tostçunun başı kalabalık, tost makinası da bir tane olunca. Tost yarım ekmek büyüklüğünde bir ekmek, ilk önce tereyağı sürülüyor. Ardından domates salçası bir miktar. Ekmeğin bir tarafına daha önce kavrulmuş kıyma konduktan sonra üstüne rendelenmiş kaşar peyniri. İşte kaşar peyniri tosta gerçek tadını veriyor. Son olarak üstüne maydanoz serpiştirilerek ekmek kapatıldıktan sonra sıcak makinada bir süre preslendikten sonra afiyetle yeniyor.

20150530_130529

Tostu tabi ki tek başıma yemiyorum. Ortadan ikiye bölerek Devrim ile birlikte yiyoruz. Tostları tadına bakalım diye yedikten sonra köyün meydanına giderken yıkık bir ev dikkatimi çekti. Evin çatısı çökmüş, çatı çökünce de evi onarmak yerine başka bir eve geçerek öylece kaderine terk edilmiş. Böyle yıkıntı evler köyü kötü gösteriyor. Ya onar ya da yık yerine yenisini yap.

20150530_131250

Bakın neler yapıyor yaramaz çocuklar, taze papaz eriğini bulmuşlar bir kaç tane çalarlarken yakalıyorum.

20150530_131708

Köyün meydanına geldim, meydanda bir çok kahve var. Zaten köylerde kahveden başka bir mekan yok Tostçu haricinde. Çay içmek için kahvenin birine giderken Antik sütün başı ve altında dikdörtgen prizma mermer taş var. Taşta süslemeler yapılmış kabartma olarak. Dikdörtgen taş sanki Romalıların kilometre taşına benziyor. Buralarda bir yerlerde antik bir kent olma olasılığı yüksek. Ama bildiğim kadarı ile yakın çevrede antik bir kent görünmüyor. Bu antik taşların nereden geldiği belli değil. Belki de hazine arayanların antik kentlerin birinden alıp buraya getirilmiş olabilir. Büyük bir olasılıkla bu taşı buraya getiren taşa kendi ismini ve getirdiği yılı yazmış. “Etem Zengin 1947” Altta da Ay Yıldız ve Usta Ali Kanat – Lütfü Sıy yazısı daha eski kazıldığı anlaşılıyor. Kendini usta diye yazanlar hazır yontulmuş, işlemeli binlerce yıl önceden kalma taşa doğru dürüst isimlerini bile yazamamışlar. Tarihi yapıları böylece yok etmişler bilmeden cahilce.

20150530_132032

Köyün az yukarısında seyir tepesi var. Gölü olduğu gibi görüyor, manzara süper. Hava kapalı ve bulutlu olmasına rağmen göl ayrı bir güzelliğini gösteriyor bana. Doyasıya seyrediyorum hafif rüzgarın esintisiyle. Sol tarafı çekiyorum, kalın bulutlar, göl ve dağlar.

20150530_133342

Sağ tarafı da çekiyorum. Salda gölünün üç tarafı dağlarla çevrili. Yeşilova kasabası tarafı düz arazi.

20150530_133345

Seyir tepesi köyden biraz yüksekte. Böylece köyü de resmediyorum.

20150530_133353

Benim gibi fotoğraf meraklısı olan Devrim de yanımda. Birlikte poz veriyoruz iki doğa aşığı olarak. İkimiz yan yana, birer elimizi havaya kaldırmışız.

20150530_133915

Köydeki molamız biraz uzun sürdü ama benim için çok iyi oldu. Bir çok resim çektim, köylülerle sohbet ettim. Bir zamanlar yaşanmışları sanki tekrar yaşadım terkedilmiş evlerde. Mola bitimi ile grubun arkasından gitmeye başladık. Yönlendirmeciler bizi öğle yemeğini yiyeceğimiz piknik alanına girmemizi sağladı. Öğle yemeğini ayak üstü çam ağaçlarının altında yedikten sonra gölün kıyısına kahve içmeye indik. Kıyıya ulaşmak o kadar kolay değil. Hem kum hem de bazı yerlerde sulak ve batıyorsun. Sadece ben bisikletle kıyıya kadar geldim, kahve takımı bende ne de olsa. Ferdimen beni çekiyor arazide bisiklet sürerken.

IMG_0097

Hiç zaman geçirmeden kahve takımını çıkarıp kahveyi yapmaya başladım. Devrim de yardım etmek istiyor ama yardım edilecek bir durum olmadığı için sadece merakla kahveyi yapmamı seyretmekle yetiniyor.

IMG_0099

Her zaman olduğu gibi şanslı olan 3 kişi kahvemi içebiliyor yanımda. Şanslı olanlar da mutlu bir şekilde kahvelerini yudumluyor. Şimdiye kadar tarih boyunca ilk defa burada kahve pişirilip içiliyor sanki. Ben de burada ilk kahve kokusunun etrafa yayıldığını biliyorum. Yaşamımda ilkleri yaşamayı ve yaşatmayı paylaşmayı seviyorum.

IMG_0101

Ferdimen de bu arada boş durmayıp kendine göre resimler çekiyor çaktırmadan. Ne de olsa o bir sanatçı ve çevresindeki çekilebilecek yerleri görmesini çok iyi görebilme yeteneğine sahip. Zaten önemli olan basit şeyleri olduğu kadarı ile değişik açılardan çerçeveye sığdırabilmek. Ferdimen de bunu en iyi şekilde yapabiliyor. Bisikletimin gidonundaki takılı tabelayı çekiyor. Üzerinde Urim Babacan yazıyor. Altında Salda gölü manzarası. Gidonda asılı olan kaskımda 660 yazıyor. Aslında kask ters olduğundan 099 yazmakta.

IMG_0103

Ferdimen beni oturmuş ufka bakarken çekiyor derin düşüncelere dalmış halde.

IMG_0105

Bisikletimin ön tekerleği arkasında yerde oturmuş olarak çekiyor Ferdimen.

IMG_0107

Gölün etrafı beyaz çakıl taşları ile kaplanmış. Beyaz taşlar sadece burada var, başka yerde bulamazsın. Beyaz taşlar Salda gölüne bu güzelliği sunuyor.

20150530_142504

Salda gölüne güneş ışınları vurunca daha da güzelleşiyor. Fotonların su içindeki beyaz taşlardan yansıyıp kırılmasıyla turkuaz bir renge bürünerek bizlerin ruhunu okşamakta. Bununla birlikte kıyıdaki çimlerin yeşil tonu ve çam ağaçlarının koyu yeşil tonuyla birleşince harika bir görsel şöleni yaşıyorum. Bu muhteşem manzarayı seyretmeye doyamadım. Sanki zaman durdu, varsın gitsin bisikletçiler umurumda değil. Güzelliği yerinde yaşamalı ruhuma işlemeli. Ve bu güzelliği yaşarken sizleri de düşünerek resmediyorum.

20150530_151852

Grubun ardından ben de hareket ediyorum, sık sık durarak gölün güzelliğini seyredip, resim çekerek gidiyorum. Yol biraz yüksekte, çam ağaçları ve aşağıda gölün kıyısı.

20150530_152321

Gölün suyunun çekildiğini buradan daha iyi anladım. Ağaçların bittiği yere kadar göl varmış, su azalınca ne kadar çekildiği anlaşılıyor. Ama güzelliğinden hiç bir şey kaybetmeden.

20150530_152705

Manzara güzel olunca duruyoruz, güzelliği bize sunan Güneş’e ve turkuaz renkli Salda gölüne saygı duymak gerek.

20150530_152809

Doğasever, artçı olarak keyfimizi çıkara çıkara kameraya poz veriyoruz bir kaç kişi. Üç kişi ellerimiz havada resim çekiliyoruz.

20150530_152910

Aramızda keçi gibi yamaçlara tırmanan var. İnerken dikkatli iniyor. Resim çekmek zahmetli iş ne de olsa. Devrim yamaçta inerken.

20150530_153126

Yolun kıyısında köylünün biri tarlasını satmak için kendine tabela yazmış! Bu tarla Satlık., cep telefonunun rakamları anlaşılır gibi değil.

20150530_153340

Gölün kıyısının her kıvrımı ayrı güzel.

20150530_153516

Yarın buraya geleceğimizden beyaz kumların olduğu yere girmeden geçip gideceğiz. Yay çizmiş sahil, turkuaz rengi ve beyaz kumsalı ile harika bir yer. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150530_154617

Yol harika, bizler harika, hava harika, bulutlar harika, arada bize yüzünü gösteren Güneş harika. Daha ne isteyeyim ki hayattan. Dört kişiyi arkadan çekiyorum bisikletlerin üzerinde.

20150530_154812

Harikalar diyarında bisiklet sürmekteyiz. Beyaz kumsal hizasındayım, göle girinti olarak görünen beyaz kumsal su çekildikten sonra ortaya çıkmış gibi görünüyor. Göründüğü kadarıyla küçük tepeler şeklinde kumsal. Aslında buraya beyaz adalar deniliyormuş. Tepeler ada olarak gölün içinde yer almış. Suların çekilmesiyle adalar da ortadan kalkmış doğal olarak. Yine de bir kaç küçük ada su içinde var.

20150530_155130

Salda gölüne adını veren Salda köyünden geçiyoruz. Salda gölü, şirin, sakin bir köy. Tabelada yazdığına göre nüfusu 1263. Bayağı büyük bir köy olmalı.

20150530_155307

Köyün içinden geçip giden yol kilitli beton taş ile döşenmiş. Sokaklar tertemiz, Evler iki katlı şirin bir köyden sakince geçiyoruz. Gerçi bir tane bina iki kattan fazla yapılmış köy evlerine inat. İnsanların hırsı, doymazlığı hiç bir şeyi dinlemeden sadece kendi çıkarları doğrultusunda her şeyi yapma özgürlüğüne sahip. Yasalar var ama denetleyenler mal sahibi olunca kim dur diyecek acaba merak ediyorum. Köyün caddesinde giden bisikletçiler.

IMG_0126

Her fırsatta durup resim çekiliyoruz. Hele böyle bir manzarada çekilmez mi? Beyaz çiçekli haşhaş tarlası, arada kırmızı gelincikler. Ardındaki tarlada da yine beyaz renkli afyon çiçekleri. Çok güzel renk uyumu sağlamış. Resimde o kadar belli olmuyor ama gözle görünen daha canlı ve daha harika. Doğanın bahar ayında bizlere sunduğu doğal güzellikler bizi mest ediyor adeta. Devrim tarlanın başında iken resmini çekiyorum.

20150530_160532

Biz ne kadar oyalansak ta grup bizleri bekliyor bir yerde. Biz de sonlarda olduğumuz için gelir gelmez hep birlikte hareket ederek yola çıktık. Bu yol Denizli bağlantılı ve trafik biraz artmaya başladı. O yüzden tek sıra yolun sağından gitmeye başladık. Yolun ortasından giden grubu çekiyorum, yol sola doğru yay biçiminde. Sağdaki uyarı tabelasında geyik çıkabilir uyarı levhası var.

20150530_160950

Tek sıra giden bisikletçiler, yol hafif yukarı çıkıp sağa dönüyor.

20150530_162649

Yola çıktıktan sonra hiç durmadan kamp alanına geldik. Gelir gelmez terli çamaşırları yanıma alarak gölde duşumu bir güzel alarak rahatladım. Çamaşırları da yıkadım. Göl biraz dalgalıydı ama idare ettik. Rüzgar akşam serinliğini getirmeye başladı. Fazla oyalanmadan çadıra gidip giyiniyorum. Yemek zamanı gelince hep beraber yedikten sonra henüz hava kararmadan kamp ateşi yanmaya başladı. Ateşin etrafında ilk önce üşüyenler toplanmaya başladı. Yanan odunların sarı alevleri bayağı büyük.

20150530_195920

Ateşi sürekli odunla besliyoruz. Buralarda yakacak odun bol olunca doymak bilmeyen ateş canavarını sürekli besliyoruz.

20150530_202208_HDR

Ateşin başı iyice kalabalıklaştıktan sonra ilk önce Antalya bisiklet derneği başkanı Nafiz Sağdur festival düzenleyicisi olarak bir teşekkür konuşması yaptı. Henüz kendisi ile pek tanışamadım ama iyi bir organizasyon yaptığı belli. Hem de Antalya’dan uzakta ve dünyanın en güzel gölünde. Kendisine ve emeği geçenlere teşekkürler. Konuşurken çekiyorum mikrofon elinde.

20150530_214800

Ateş varsa müzik te var, müzikte oynak oyun havaları da olunca eller havaya kalktı. Eller havaya kalkınca göbek yerinde durur mu? durmaz. Göbekte başlar atmaya ellerin ritmine ayak uydurup. Göbekler iyi atınca paralar havaya uçuştu coşkulu olarak. İşin kısacası vur patlasın, çal oynasın. Keyfimiz yerinde. 200 Euroluk banknotlar havada uçuşuyor. Antalyalılar zengin olmalı. Festivali düzenleyenlerden Çilem ile karşılıklı göbek atarken Ferdimen bizi çekiyor.

IMG_0132

Ateş başında oynamak gibisi yok. Rakım yüksek olunca gece serinliğinde oynamaktan başka çare kalmıyor. Oynarken daha da ısınıyorsun. Karşılıklı göbek atıyoruz sürekli.

IMG_0135

Havanın serinlemesi göbek havası ile ısınmaya dönüştü. Ama pek oynamaya alışkın değil diğerleri. Olsun oynamayan kurtlarını dökemez içinde kalır. Fırsatını bulunca hiç kaçırmam başlarım oynamaya. Ne kadar kurt varsa hepsini dökerim bir tane bile bırakmam. Müzik eşliğinde oynamak, dans etmek bana bir terapi gibi gelir. Yorgun bedenim hareket etmeyen yerlerimi oynarken hareket ettirerek her tarafıma masaj yapıldığını hissederim. Hele göbekler karşılıklı atmaya başlayınca tempo da artar. İşte sağlık ve mutluluğun formülü.

IMG_0133

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar ateşin başında hem oynadık hem de ısındık. Ateş sönmeye yakın üzerim soğumadan çadıra gelerek bu gün yaşadıklarımı beynimin derinliklerine kaydediyorum. İlerde hatırlamak için. En güzel günlerden birini yaşadım ve mutluyum.

Bu gün yaptığım yol 34 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Denizli Salda Gerisi Antalya Mersin 7 ve 8. Gün

25 – 26 Mayıs 2015 Pazartesi –  Salı

7 ve 8. Gün

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Denizli – Dereköy

 

Sana

Küçük çocuklar yapıp geceleri kendimden,

Seni öpsünler diye gönderiyorum sana.

Bana, kucaklarında seni getiriyorlar;

Ben de sonra o seni getiriyorum.

Özdemir Asaf

 

Öne çıkan görsel, yeşil buğday tarlası, sağda görkemli meşe ağacı, ileride göl ve dağlar.

20150526_190212

Sıcak duş, güzel yemek, özlem, sohbet yumuşak yatak. Hepsini harmanladın mı iyi bir uyku ve dinlenmiş olarak kalkmakla sonuçlanıyor. Ferdi de hayatından memnun, erkenden kalkıyoruz birlikte. Ev sahipleri henüz uyanmamış, sessizce gürültü yapmadan bekliyoruz. Esas ev sahipleri bizden önce uyanmış. Koko hemen yılışarak sevgi gösterisinde bulunuyorlar sabahın köründe. Ferdi’nin kucağında Koko.

20150525_230045

Koko sehpanın yanında yere uzanmış bana bakarken.

20150525_231037

Sonya ise dışarıda minderinde yatıyor.

20150525_231207

Ev sahipleri uyanınca kendilerini sevdirmeden güne başlatmıyorlar. Güzel bir kahvaltının ardından kahveleri afiyetle içiyoruz. Yeğenim kahvaltıdan sonra Pamukkale Üniversitesine gidiyor öğrencilerine ders vermek için. Ferdi ile ben bisikletlerin yükünü boşaltıp Denizli’yi dolaşmaya çıkıyoruz. Çarşıdan büyükçe kıytırığa sığacak kadar saklama kabı alıyorum. Sakallarım da uzamış, bir berber dükkanında sakal tıraşı oluyorum. Çarşıyı bir süre dolaştıktan sonra Mustafa ile buluşup öğlen yemeği yiyoruz. Sonrasında Mustafa dolmuş ile biz de bisikletlerle eve dönerek dinleniyoruz akşama kadar. Akşamda çarşıdan aldığımız balıkları pişirip bahçede kendimize ziyafet çekiyoruz. Kıytırığın bir köşesinde 1.5 Litrelik Kosova ev yapımı rakı duruyordu. Mersin de dostum Feyyaz’a hediyem olacak. Artık bir kısmı eksik olsun bir kaç tek atarak neşemizi iyice artırdık. Bir günlük dinlenme bize iyi geldi. Zamanımız var nasıl olsa, Burdur’a yetişiriz. Koko ve Sonya yeğenim Eylin’e yılışmaya çalışıyor.

20150526_090105

Sonya ile resim çekileyim diye o kadar uğraşmama rağmen bir türlü yüzünü bana dönmüyor. Çok nazlı bir köpek, sanki utanıyor resim çekilmekten. Sabah erkenden kalkıp eşyaları bisiklete yükleyip yola çıkmaya hazır hale geldikten sonra kahvaltıyı yapıyoruz. Mustafa da hiç üşenmedi bize kendi el emeği ile yaptığı küçük ekmekleri veriyor yolda yersiniz diye. Ekmekler 2 gün yetti bize. Ayrıca kahvaltıda yiyelim diye bir çeşit baharat olan Zahter ve zeytin yağı da veriyor. Kahvaltıda tadı hoşumuza gitmişti. Ekmeği yağa batırıp ardından zahtere batırarak yeniyor. Ağıza değişik aromalı bir tat bırakıyor. Akdeniz’in doğusunda yetişen bir bitki toz haline getirilip kahvaltıda yoğun olarak kullanılıyor. Verdiklerini de bagaj çantalarına yerleştirerek yola çıkmaya hazırız. Sonya başını çevirmiş halde elçek resim çekiyorum.

20150526_091145_HDR

Yeğenim Eylin ve Mustafa. Bir poz alıyorum vedalaşırken. Koko da onlara bakıyor.

20150526_091215

Cep telefonunu Ferdi’ye vererek bizi çekmesini söylüyorum. Sonya ve Koko da bizimle çekiliyor. Sonrasında her şey için teşekkür edip vedalaşıyoruz. Ayrılık her zaman zor olsa da tekrar kavuşmayı belirtir.

20150526_091253

Bulunduğumuz yer Denizli den biraz yüksekte olduğu için hızlıca aşağı inip Denizli’nin kalabalık ana yolundan Afyon yönüne sapıyoruz. Burada trafik biraz daha az. Yolu, yolda olmayı özlemişiz. Bilinmeyen her zaman bizi cezbeder. Bisikletim KUZ ve kıytırığı çekiyorum park halinde.

20150526_111628

Karşıda görünen dağların alçaldığı yere kadar gidip sağa doğru kıvrılacağız. Denizli sanayi bölgesinde trafik lambalarında garip bir olay oldu. Trafik lambaları bize kırmızı yanıyor. Haliyle trafik kurallarına uymak gerek diyerek emniyet şeridinde durup bekliyoruz yeşil ışık yansın diye. Biz beklerken arkamızda bir araç kornaya basıp yol istiyor. Bizim de korna çalan arabaya yol verme gibi bir niyetimiz yok. Yanımızda iki şeritte de bekleyen arabalar var. Hem emniyet şeridinde arabanın işi ne. Araç habire korna çalmaya devam etti, bizde tık yok. Yeşil yanınca hareket ettik. Arkamızdaki araç bizden kurtulunca gaza iyice basıp yanımızdan geçerken ben de ona tepki olsun diye havalı kornaya bastım Zort Zort diye. Arabanın içinde kadın sürücü olduğunu görünce şaşırdım. Acaba niye bu kadar acele ediyor diye arabanın arkasından bakarken 50 metre ilerde sağdaki dükkanlara yanaşıp park etti. Gerçekten garip bir durum, hem kadın sürücü, hem emniyet şeridinde hem de kırmızı ışıkta yol istiyor illa geçecek. Bir de 50 metre ileride duracak? Garip, çok garip!

20150526_111638

Denizli’ye yakın olsak ta mermer ocakları buralardan başlıyor. Yer yer dağlar tepeler peynir gibi kesilip bloklar çıkarılarak işlenmeye gidiyor. Buralarda kamyonlar, tırlar hep koca mermer blokları yüklemiş devamlı taşıyorlar kesim yerine doğru.

20150526_112517

Yol güzel olunca tempo biraz hızlı oluyor, ilk molamızı Kocabaş beldesinde veriyoruz. 30 Kilometre gelmişiz bile. Kahvede çay ve atıştırmalık bir şeyler yiyerek dinlendik bir süre.

20150526_122316

Buralarda çimento fabrikasının yakınında, karayolundan 4 Kilometre içeride Kaklık mağarası var. Arazi düz, mağara yerin altında. Pamukkale travertenlerini düşünün aynısı mağaranın içinde. Gidilip görülmesi gereken bir yer. Ferdi de ben de daha önce Kaklık mağarasını gördüğümüz için gerek yok diyerek yolumuzdan sapmadık. Tarladaki ekinler yeşil, düz arazide Kaklık mağarası görünmüyor.

20150526_151312

Duruma göre bazen Ferdimen önde, bazen ben önde oluyorum. Arada durup ilginç bir şey görünce ikimiz de kendimize göre durup resim çekmeden yola devam etmiyoruz. Ferdi’nin web sitesi var ona yazacak, resim topluyor benim gibi. Ferdi’nin web sitesini ziyaret etmek isterseniz linki aşağıda.

http://www.ferdimen.com/

Ferdi bisikleti ile önde çekiyorum.

20150526_151333

Karnımız da iyice acıktı, Bozkurt ta yemek molası vererek karnımızı iyice doyurup bir süre dinlendik. Tabelada; Bozkurt, Nüfus: 12300 yazılmış

20150526_151642

Bozkurt ta dinlenirken Ferdi Çardak tarafından değil de kestirmeden köy yollarından gidelim deyince ben de gidelim diyerek ana yolun gürültülü araçlarından kurtulmuş olduk. Çardak havaalanını ve Acıgöl’ü görmeden gideceğiz. Arazi düz, ileride dağlar var.

20150526_163646

İleride düzlükte Acı göl birazcık görünüyor ufukta.

20150526_165124

Ne güzel araç yok, motor gürültüsü yok, ekin tarlaları yemyeşil. Bizim pistonlarımız ses yapmıyor giderken tarlalar arasında. Ferdi önde gidiyor.

20150526_165329

Buradaki köyler küçük ve durmadan geçip gidiyoruz. Sazköy girişindeyiz. Öndeki tabelada; sola doğru Çaltı, ileriye doğru Beylerli ve Söğüt yönünü gösteriyor.

20150526_170635

Çiçekler rengarenk baharın coşkusunu bize sunmaktan çekinmiyorlar. Gelincik kırmızı elbisesini giymiş, mor sümbüller ahenkle rüzgarda dans ediyor. Papatyalar ise beyaz gelinliğini giymiş en güzel kokularını etrafa yayarak arıları çağırıyor gelip polenlerini alsın diye.

20150526_172344_HDR

Köylerdeki evlerin çoğu kerpiçten yapılmış. Ovada orman olmadığından en pratiği topraktan kerpiç.

20150526_173850

Büyük Menderes havzası düz, buradan sonra dağlar başlıyor. Önümüzde rampalar belirdi birden bire.

20150526_174624

İşte sert bir yokuş kıvrılarak yukarı doğru çıkıyor.

20150526_175202

Ovadan nasıl bir tırmanışa geçtiğimizi arkamıza dönünce anlıyoruz.

20150526_181107

Arkada kıytırık olunca biraz dinlenmek gerek. Dinlenirken de resimleri çekmeden olmuyor. Acı göl daha belirgin görünmeye başladı. KUZ ve kıytırık park halinde ova manzarasında.

20150526_181114

Ovanın kıyısında, dağın başlangıcı. İşte köylerin böyle yerlere kurulması gerekiyor. Tarım arazisinde yapı, bina olmaz. Dağın başladığı yerde bir köy görünüyor.

20150526_181128

Ovadan yükseklerde ormanlık alanlar başlıyor. Kimi yerler kıraç ve ağaçsız.

20150526_181131

Bazı yerler sert tırmanış gösteriyor, ama bizi yıldıramaz. Sabırla tırmanmaya devam.

20150526_182033

Ve sonunda yokuşun tepesine vardık. Bizden bir şey kaçmaz, bu yokuşlar ne ki? Nelerini gördük, nereleri çıktık. Daha nereleri çıkacağız. Zafer resmi çekiliyoruz iki uzun saçlı adam olarak. Son manzara resmi bundan sonra iklim ve coğrafya değişecek. Burdur iline giriş yapacağız. Rakım da 1000 metrelerin üzerinde olacak.

20150526_182306_HDR

İşte doğayı katleden taş ocaklarından biri. Dağın bir ucundan girmiş habire dağı yiyorlar. İş makinesi bile yedikleri alanda çocuk oyuncağından daha da küçük görünmesine neden olmuş.

20150526_183219

Son defa Büyük Menderes havzasının ve Acıgöl’ün artık iyice küçülmüş olarak bakmaktayım. Geçidin gösterdiği kadar.

20150526_184600

Yokuşu çıktıktan sonra yol düzleşiyor. Sol tarafta bir mıcır işletmesine gelince yolun kıyısında 10 – 15 kadar irili ufaklı köpeklerle karşılaştık. Meraklı bakışlarla bizi süzüyorlar ses etmeden. Saldırmaya pek te cesaret edemiyorlar anlaşılan. Sessiz ve sakince aralarından geçerken soldaki mıcır işletmesinden iribaş bir köpek havlayarak aşağı bize doğru inmeye başladı. Sağ yamacımızda da koyun ağılından iri bir çoban köpeği ona eşlik ederek aşağı havlayarak bize doğru inmeye başlayınca etraftaki diğer köpekler de hep birlikte havlayıp üzerimize gelmeye başladı. Ferdi ile ben bisikletlerden indik. İkimiz de içerde kalacak şekilde bisikletleri siper ederek yürümeye başladık. İribaş köpekler laftan anlamıyor, iyice yanımıza kadar geldiler. Bisikletlerden dolayı bize ulaşamadıklarından habire havlıyorlar. Küçük vadi 15 civarında köpeğin havlamalarıyla doldu. Bir süre böyle gittik yürüyerek. Köpeklerin havlamalarını duyan çoban ağıldan çıkarak kendi köpeğini çağırınca tüm köpeklerin sesleri kesilip hepsi kendi yerlerine dağıldı. Korkmadık desek yalan olur. Köpekler etrafımızdan çekilince bir süre daha yürüyerek o bölgeden uzaklaştıktan sonra bisikletlere anca binebildik. Büyük bir tehlikeyi böylece atlatmış olduk.. Tam da Denizli – Burdur il sınırında. Korkudan aklıma gelmedi köpeklerin saldırısını çekmek. Yolun aşağı doğru gittiğini gösteriyor.

20150526_184915

Köpeklerin tehlikesi geçtikten sonra biraz yokuş aşağı gitmek rüzgarın etkisiyle beraber rahatladık. Yeni bir manzara beliriverdi gözümüzün önüne. İşte bu durum beni daha mutlu ediyor. Bilinmeyen yere yokuş yukarı ter içinde yavaş çıktıktan sonra karşıma güzel, henüz hiç görmediğim yerlerin manzarasını görmek yaşamıma yaşam katıyor. Daha önce Acıgöl manzarasında çıktık, şimdi de yine göl manzarasında iniyoruz. Görünen gölün ismi Akgöl. Burdur zaten göllerden oluşmuş bir coğrafyaya sahip. Belki de göllerin alanı toprak parçasında daha geniş gibi.

20150526_185729

Rakım yüksek olunca ekinler taze yeşil renginde. Henüz başaklar olgunlaşmamış rüzgarın esintisine kendini bırakmışlar. Rüzgar estikçe bir o yana bir bu yana sallanıyorlar hep birlikte ahenk içinde. Ve Akgöl manzarasını seyrederek. Hava kapalı, güneş göle ışıklarını saçamıyor. Hava değişti birden bire. Sağda kocaman meşe ağacı tek başına tarlanın ortasında. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150526_190212

Ekin tarlasının kıyısında güzel manzaranın resmini çekerken Ferdi yol kıyısında oturmuş beni beklerken resmediyorum.

20150526_190218

Ekin tarlasının kıyısında ekinlerin rengi saptan başak kısmına kadar ton rengi açıktan koyuya doğru iyi bir kontrast oluşturmuş. Bu renk tonlarını tarlanın içine girmeden göremezsiniz.

20150526_191951

Akgöl’ün kıyısına vardık bile. Küçük bir göl. Yerleşim ve tarım alanı olarak kurutulan göl istenilen verimde olmadığı için tekrar su biriktirilip göle dönüştürülmüş. Doğayı değiştirmeye çalışmış insanlar ama doğa gereken cevabı vermiş burada. Gölün kıyısı sazlık ve bataklık olunca sinekler bulut gibi geliyorlar üzerimize. Ağzımı kapatıyorum buff ile, yoka sinekleri yutmamak imkansız. Aşırı derecede çoklar ve bisikletle giderken daha çok sinekle çarpışıyorum. Göl manzarasında KUZ ve kıytırık.

20150526_191954

Gölden uzaklaşınca sineklerden kurtulduk, sinekler daha çok göl kıyısında bulunuyorlar demek. Bunu öğrendiğim iyi oldu. Kamp kurarken en az 500 metre gölden uzakta kurmak gerek. Sineklerin rahat vereceğini sanmıyorum. Önümüzde bir köy görünüyor.

20150526_194805

Gölün etrafı tepelerle çevrilmiş, fazla düzlük alan yok. Düz olan yerler ekilmiş durumda.

20150526_194808

Dereköy girişinde yağmur yağmaya başladı hafiften. Hele bir köye bakalım ne var ne yok. Belki de bu köyde kalırız. Sağ tarafa giden yol Bayındır köyünü işaret diyor. Demek ki bir tane Bayındır isminde kasaba, köy yokmuş. Kim bilir kaç tane Bayındır isminde köy vardır. Aynı yakınında olduğumuz Dereköy gibi.

20150526_195352

Nedense köy evlerini seviyorum. Kerpiçten yapılmış, küçük tek göz odalı evleri. Yaşamasını bildikten sonra içi sıcak bir yuvaya döner. İnsanın mutlu sıcak bir yuvanın olmasını istediği başka neresi olabilir ki? Herkesin çekilebileceği bir odası yoktur kapısını kapatacağı. Özeli olmadığı için her şey ortadadır ve bencillik olmaz. Gizli saklı konuşmalar da olmaz çünkü aynı odada sesin duyulur gizli konuşmaya kalksan. Evin ocağında pişen yemek kokusu ile yemekten önce doyarsın. Hele kahve kokusu yok mu! Yemekten sonra kahve keyfi başlarken değirmende öğütülen taze kahve kokusu yayılır ilk önce odaya. Sonra ocaktaki közlerin üstüne sürersin cezveyi. Öyle acele pişmez kahve, için için yanan köz ateşi yavaş pişirir. Kahveni köpüğü kabarmaya başladı mı fincanlara boşaltırsın köpükleri. sonra tekrar cezveyi ateşe sürerek ikinci taşmayı beklersin. Kahve kokusu artık odayı kaplamıştır. Mis gibi kahve kokusu başlar dilleri konuşturmaya. Kahve piştikten sonra tadından sohbet bir başka olur içtikçe. Ve hikayeler başlar anlatılmaya. Yaşanmış hikayeler. Nene torunlarını karşısına almış tatlı diliyle öğütler veriyor solgun gaz lambasının ışığında ;

Sevcesin, sevdini gösterecesin, kısmecesin, ahrete saklamecesin. İnancesin, ağzından çıkana inancesin, sevdiğine sevdiğin için inancesin. Ona buna gulak asmecesin. Bicez demeylen inancesin. Ne yimin ne isbat. Insan sevdiğine inanmecek de kime inancek. APTAL olduğundan deyil, saf olduuundan hiç deyil. Insan sevdiğinden sevdiğine inanır. Hasılı salak deyil aşıktır, seviyodur. Sarılcesin goca direklere sarılır gibi, yaslancesin ırgın dağlara dayanır gibi. OT TARLANIN HASIYMIŞ başka baçelerin gülüne menevşesine bakmecesin. Gönül tarlanı ne güzel kokudur. Bahar’ı ayrı yazı ayrı, yeşili ayrı kurusu ayrı. Buhurlanır sen kokar. güneş vuru ayrı, yağmur yağa ayrı. Barınır göğnünde su vermedin demez toprağını beğenmedim demez, yazına gışına dayanır. Sevcesin gadın gızım, daşırcesin içinden dışına, yüzüne gözüne sincek. 
esmaeseraçıkgöz.

Tek katlı kerpiç ev, Temeli taşlarla örülmüş, üstüne kerpiçler. Çatısı kiremitli. Evin bu yönünde penceresi yok.

20150526_195717

Köyün girişinde akşam için bir şeyler almak için bakkalda durduk. Artık akşam olmak üzere, bakkaldan alış veriş yaparken köyde nerede çadır kurabiliriz diye sorunca bakkal da bize Jandarma’nın eski yerinde çadır kurabilirsiniz dedi. Kamp yerini halletmenin sevincini yaşadık Ferdi ile. Bakkal sadece muhtara haber vereyim ilk önce diyerek muhtarı telefonla arayıp çadır kuracağımızı bildirdi. Bakkalın tarif ettiği Jandarma karakol bahçesine gelerek çadırı nereye kurabiliriz hesabını yaptıktan sonra çam ağaçlarının altının uygun olduğuna karar verdik. Yağmur inceden yağıyor, çarçabuk çadırları kurup eşyaları içine yerleştirdik. Yağmurdan dışarıda yemek yemenin uygun olmadığını düşünerek yiyeceğimizi alıp köyün kahvesine gittik. Köylülerle selamlaştıktan sonra kahveciden eski gazete isteyerek masaya serdikten sonra yemeğimizi afiyetle yedik. Ardından çayları içerek yol yorgunluğunun bir kısmını giderdik. Hava iyice karardı, bir süre daha kahvede oturduktan sonra çadırların olduğu yere gelince muhtar ile karşılaştık. Kimlikleri muhtara GBT araştırmasını yapması için verdik. Bir süre sonra muhtar kimlikleri vererek bir şeye ihtiyacımız var mı diye sorunca teşekkür edip ihtiyacımızın olmadığını söyledikten sonra muhtar gitti. Ondan sonra bizi kimse rahatsız etmeden sabaha kadar çadırın üzerine vuran küçük damlalardan başka ses duymadık.

Ne güzeldir yağmurun sesinde yağmur kokusuyla uyumak. Ne güzel… Pıtı pıtı düşler görürsün.

Erken uyumak bazen iyidir, biz de bu akşam erken uyuduk. Yağmur da tam uyku havası yarattı üzerimizde.

Bu gün yaptığımız yol 90 Kilometre civarı. 1000 metre yüksekliği aşmış durumdayız.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc