Etiket arşivi: kızıl tilki

Antalya Manavgat – Mersin Bisiklet Festivali 10. Gün

10 Ekim 2015 Cumartesi

10. Gün

Mersin Bisiklet Festivali 3. Gün

Taşucu Tekne Gezisi

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Biraz da serüvendi yaşamak

Belki yatkındı büyük yolculuklara

Ki serüvenler daima büyük aşklar

Ve büyük yolculuklarla başlar

Anıları aşkları ve bir kenti

Bırakıp gidebilirdi apansız

Apansız başlardı yolculuklar

Hangi saatinde olursa günün

Ve hep kar yağardı nedense

Durmadan kar yağardı yol boyunca

Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün

Kent görünmez olunca arkada

Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından

Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, elimde kahve fincanı, teknede deniz manzarasında içiyorum keyifle Başımda mavi buff var.

Sonbaharın ilk günlerinde Akdeniz ikliminin etkisi değişik. Ege’nin yaz ortası durumunda, o yüzden havalar sıcak olunca örtünmenin de anlamı yok. Güzel bir günün ardından mutlu olarak uykuya dalmak, tatlı düşler görerek bütün hücrelerim yenileniyor sanki. Bu da Astım mağarasından ikinci hayata başlamamız doğrultusunda tazelendim sanki. Mutlu olarak uyumak kabusları düşlerime girmesine engel her zaman. Astım mağarasındaki korkunç yüzleri andıran taşlaşmış kayıp ruhları görmem bile uykumda rüyalarıma girmedi. Kabuslar hiç bir zaman da girmeyecek düşlerime. Mutlu olmayı öğrendikten sonra gerisi vız gelir tırıs gider. Benim yaşantım böyle sürüp gidecek. Bu günümün daha güzel olacağına inancım daha yüksek.

Son dakikalarda gördüğüm düşleri anımsayarak uyanıyorum henüz gün ağarmadan. Lavaboda elimi yüzümü yıkadıktan sonra hemen kahve takımımı ve kitabımı alarak deniz kıyısında tezgahı açtım. Kitabımdan bir kaç sayfayı okuyarak zaman geçirdim. Güneşin doğmasına yakın kahvemi pişiriyorum. Bu sabah daha çok bulut var dünküne göre.

Deniz kıyısında önüm deniz, küçük limanın dalgakıranların iki ucu yanda görünüyor. Limanın açık olan ağzında güneş tam deniz seviyesinin üstünde. küçük bir tekne az açıkta çapayı atmış sakince duruyor. Güneş deniz üstünde silik görünüyor.

Kahvemi içerken bulutların altından güneş hayal meyal kendini gösteriyor bana. Kısacık bir görüntü bile bana yetiyor. Ne yapalım durum bu, bulutları dağıtmama olanak yok. Belki yarın hava bulutsuz olur, umudumu yitirmedim, yarına saklıyorum.

Aynı manzara. Güneş deniz seviyesinden bir boy yukarı çıkmış bulutun altına girmeye çalışıyor.

Kahvaltının ardından yola çıkmak için hazırlıklara başladık. Bu gün tekne turu var, Silifke Taşucu iskelesine kadar ana yoldan gideceğiz.

Sundurmanın altından okaliptüs ağaçlarına bakıyorum. Sundurmanın üç tane borudan direği ve korkuluk olarak tek parça profilden yapılmış tek parça. Aşağıda istinat duvarları kademe kademe sahile doğru iniyor.

Ana yoldan giderken çekilecek resim deniz kıyısını çekiyorum sadece. Yol deniz ile buluştuğu yerlerde harika koyları görüyorum. Turkuaz mavi renk dinginlik veriyor bana.

Turkuaz mavi, yeşil renkli küçük bir koy. Kıyılar kayalık, kenarları karo plaka döşeli, düzgün yürüme yolu. Karşı kıyıda ağaçlar denizi daha da güzel gösteriyor.

Yolun bazı kısımları yapım çalışmalarından dolayı tek şerit olması bizler için araçlar tehlikeli. O yüzden tek sıra gidiyoruz bir süre. Taşucu’na vardık sonunda. Bizi güvercin heykeli karşılıyor. Güvercinler barışı simgelese de bu heykel bana değişik anlamlar verdi sanki. Kişinin yorumuna göre barış ya da barışı engeller nitelikte. El sanki barışa dur der gibi. Ya da güvercini yakalayıp avucunun içine almak ister gibi. Artık kendi yorumunuzu yaparsınız.

Kocaman bir kaidenin üzerinde kol, avucunda kanatları açık bir güvercin.

İskelede bisikletleri park edip tekneye biniyoruz. Bisikletleri kamyona yükleyip kamp alanına götürecekler. Yanıma bagaj çantalarımı alıyorum sadece. İçinde deniz şortum, havlu ve kahve takımı var. Tekneye binme işi bittikten sonra hareket başladı. Kıyıdan giderek uzaklaşıp kıyıyı görecek biçimde gidiyoruz hafif sallantı ile. Hava mükemmel, deniz az çalkantılı. Durum böyle olunca kahve yapılmaz mı? Yapılır elbette. Denizin iyot kokusu kahve kokusu ile birleşti. Kahve kokusunu duyan yanıma geldi kahve içmek için. Ben de hepsine yaptım dörder dörder. Kahve içmek bana bu kadar keyif vermemişti hiç.

Teknenin kıyısında masada oturuyorum, turkuaz mavi renkli buff başımda. Saçlarım buff  ucundan çıkmış, yandan çekilmiş resimde elimde kahve fincanı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Kahve keyfini yaptıktan sonra takımları toplayıp çantanın içine yerleştirdim. Tekne geniş ve büyük, oturacak masalar da çok. Masalarda üçer beşer oturmuş sohbet ediyorlar. Teknenin içini gezmeye başladım, hem selam veriyorum hem de resimlerini çekerek anılara kaydediyorum dijital olarak.

Teknenin üst tarafını ayakta tutan kalın direkler ortada iki yanda sıralı. Az ilerde alt kısma makine dairesine inen merdiven korkuluğu. Tavanda raflarda can yelekleri sıralanmış.

Tur teknelerinin vazgeçilmezi müzik. Müzik ise ne kadar yüksek perdede çalınmasına bağlı. Onun için kocaman hoparlörler konulmuş. Eğlence müzik ile yapıldığından oyun havaları ağırlıklı. Biraz disko, azıcık oryantal hareketli Arap müziği. Tur teknelerinin hemen hemen hepsinde var. 10. yıl marşı daha çok dönüşte iskeleye yakın hep birlikte 10. yıl marşını söylemek.

Üst güvertede kocaman bir hoparlörün üstüne birisi oturmuş ayağında terliklerle arkası dönük. Korkuluklara formalar asılmış, yerde ise ayakkabılar. Burada da kalın direkler üstü kapalı bölümü ayakta tutuyor.

Antalya bisiklet festivalini düzenleyen komite. Geçen hafta festivalde epey yorulmuşa benziyorlar. Bu tatil onlara iyi geldi sanki. Mersin festivalinden sonra Kıbrıs turu yapacaklarını söylediler. Hazır dinlenirken Kıbrıs tur programını detaylandırıyorlar.

Bunlar da diğer festival elemanları.

Kimisi orta uzun masaya oturup bisiklet ve donanım konusunda dertleşiyorlar. Arada turlar ve rotalar da konuşulmuyor değil. Geleceğin planları da şekilleniyor. Gerçi bu festival yılın son festivallerinden biri. Önümüz kış, festival ilk bahara kadar yapılmayacak. Planlar gelecek yıl için. Yani anlayacağınız muhabbet gırla gidiyor.

Herkes kendi havasında takılıyor.

Kimisi de suskun denizi dinliyor.

İzmir den arkadaşım Asuman Şen beni görünce ayağa kalkıp poz veriyor.

Üst güverteye çıktım, bir de ne göreyim! Titanik filmini çekiyorlar sanki. Filmin konusu rüzgara karşı durmak. Aşk maşk yok anlayacağınız. Monopol bir film.

Teknenin burnunda 3 metrelik kalın bir direk ileri doğru uzatılmış. Direği çelik halatlar tutuyor. Ortadaki ana direğe bağlı.. Zerrin ellerini açmış rüzgara karşı. Martı kuşu gibi uçacak sanki.

Geminin çatısında da oturulacak yerler var. Üzerinde yarı gölgelik tente var ama güneş bazı yerlerden oturanların üzerinde.

Üst güvertede insanlar oturmuş sohbet ediyor. Kaptan köşkünde kaptan dümeni elinde yol almaya çalışıyor.

Gemi kıyı boyunca gidiyor. Yalçın kayalar deniz kıyısına ulaşılması güç bir duvar gibi oluşmuş.

Akdeniz kıyısında pek ada olmaz Egedeki gibi. Kıtaların hareketinden dolayı Arap yarımadası plakası Anadolu’nun altına girdiğinden dağlar paralel yükselmesi nedeni ile kıyı şeridi dik yükselir. Onun için pek ada oluşacak dağ yükseltisi olmaz. Ender rastlanan adalardan birini görüyorum. O da kıyıya yakın.

Bilmediğimiz bir noktaya geldik ve tekne durdu. Demir atıldı, motorlar durunca sessizlik sardı. Motor gürültüsü rahatsız ediyormuş ta farkında değilim. Tekne durunca millet denize bıraktı kendini. Ben de şortumu giyip üst güverteye çıkarak oradan denize atlamayı deneyeceğim. Yukarı çıkınca epey yüksekte olduğumu gördüm. Neyse madem çıktım geri dönüş yok. Çivileme bıraktım kendimi denize kollarımı yana açarak. Denize çarpınca kollarımın altı sert darbe alarak biraz canımın yanmasına neden oldu. Demek ki yükseklerden atlarken hedef küçültmek gerek. Öyle kolları açmamak gerek, bunu öğrendim.

Denizde yüzenler, kimisi can yeleğini giymiş öyle yüzüyor. Can yelekleri turuncu renkte.

Kimisi de hem can yeleği hem de can simidi ile işi garantiye almış.

Denize giren girdi, girmeyen dinlenmeye devam etti. Yüzme bittikten sonra herkes tekneye binince dönüşe başladık. Bu arada öğle yemeği balık olarak yiyoruz. Yemek bittikten sonra müzik disko tarzı çalmaya başlayınca üst katta köpük partisi başladı. Başta başkan Zerrin olmak üzere diğerleri de çılgınlar gibi köpükle dans ederek eğlence had safhaya ulaştı.

Yerde köpükler beyaz ve dans edenler köpük içinde.

Dönüşte yine kıyıyı takip ediyor teknemiz.

Yol aldıkça kıyıda dağlar ve tepelerin manzarası sürekli değişmekte.

Dönüşte yorgunluk belirtileri görülmeye başlandı. Teknenin küçük dalgalarla yalpalaması ile beşik etkisi ile uyku bastırdı.  Dinlenmede şekerleme iyidir, uyku bastırınca fırsatı değerlendirenler çoktan dalıp gitmiş bile.

Kendine yer bulan iki seksen uzanmış uyuyor.

Geminin pervanesinin yarattığı köpüklü iz ardımızda kalıyor. Sanki denizde bir yol varmış gibi. O yol bildiğimiz yol değil. Kendi yolunu kendisi çiziyor kaptan. Ve o yol sadece yolu çizen gemiye ait, başkası  gidemez.

Teknenin arkasından köpüklü iz ardımız sıra.

Güneşin batışını tekne ile dönüş yolunda denk geldi. Ben de fırsatı kaçırmadan dağların ardında son ışıklarını izlemeye başladım. Denizin yüzeyinde sarı – bakır rengi karışımı ile yansıması bana mutluluk vererek yaşamımda güzel bir gün ışığı oldu.

Teknenin ahşap direkleri arasından bulutun altında dağın ucunda güneş batıyor.

Tekne iskeleye yanaştı, bizler indik ve hazır bekleyen belediye otobüslerine binerek kamp alanına geldik. Bisikletlerimiz kamyona yüklenip kamp alanına getirilip indirilmişti bile. Kendi bisikletimi bulup alınca arka jant tellerinden 4 tanesinin kopuk olduğunu gördüm. Eyvah ki eyvah, hadi bakalım ne olacak. Sele borusu içinde zincir sökmek için demire sardığım yedek jant tellerine bakıyorum 3 tane var. Yedek jant tellerini değiştiriyorum. Antalyalı arkadaşım Gökay Terzi, nam-ı diğer Android, Latince ismi ; Vulpes Vulpes. Türkçesi ; Kızıl Tilki. Varsa onda vardır diyerek Gökay’ı buluyorum. Onda da benim jant telinden 5 milim kısa, 5 milim uzun var. Artık yapacak bir şey olmadığından uzun olanını alıp takıyorum. Somunu sonuna kadar sıktığım halde tel gergin değil. Ayrıca somun ucundan da tel biraz çıkıntılık yapıyor. İç lastiği delmesin diye kalın zımpara kesip bantlıyorum ve lastiği şişirip olduğu kadar jant ayarını yaptım.

Jant tamiri epey oyalamıştı ama yapmam gerekti. İşim bittikten sonra aşağıda toplanan arkadaşların yanına giderek aralarına katılarak Aydan Çelik kendi kitabını imzalamalarını izliyorum. Devrim yanında nakit parası olmadığından kitabı almak istiyor ama benden borç almadı. Ona biraz kızdım doğrusu. Zorla verecek halim yok ki!

Aydan Çelik yanında imzalı kitabını elinde tutan Devrim ve ben uzun saçlarımla poz veriyoruz kameraya.

Neyse muhabbet, imza derken gece ağır basınca etraf yavaş yavaş dağılıp azalmaya başlayınca uykuyu kaçırmadan gidip çadırımda yatıyorum. Tekne, güneş ve deniz yormuştu ama güzel bir gün yaşadım. O yeter bana.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 43 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc