Etiket arşivi: kuşadası

Bahar Turu 2. Gün

24 Mart 2022 Perşembe

Gökçealan köyü – Kuşadası – Söke – Didim – Akbük

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

İçimde bir sevinç var, anlatılmaz

Doğduğum, yaşadığım, çocukluğumda yaşayamadığım şehir

Yarım kalmış

Yıllar geçmiş,

Uzun yıllar,

Yaşamadığım yıllar

Urim Baba’CAN Ağustos 2015

 

Öne çıkan görsel, tek katlı evin duvarına üç kadın resmedilmiş. Kenarlarda asma dalları ve ortadaki kadın üzüm salkımlarını topluyor. Diğer iki kadın leğende ayakları ile üzümleri ezip suyunu sıkıyorlar.

IMG_20220324_101008

İyi bir uyku uyumanın verdiği dinginlikle erkenden uyanıyorum. Yattığım yeri toplayıp oturulacak hale getirdim. Bir süre sonra Burcu da uyandı. Birlikte bir güzel kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan sonra bakkaldan şarapları almak için köyün sokaklarında giderken evlerin duvarlarındaki resimler ilgimi çekti. Dün akşam önünde traktör olan evi bir daha çekiyorum. Asma dalı üstte, kız çocuğu üzüm topluyor. Bir pencere yapılmış, pencerenin önünde iki mavi saksı. Saksıda çiçekler ve en altta kırmızı, beyaz çiçekler resmedilmiş. Kapının sağıda ise denizde bir kayık, yanında da palmiye ağacı.

IMG_20220324_100812

Başka bir duvarda asmayı ağaç gibi kalın ve uzun gövdeli yapılmış Dallarında siyah üzümler var. İleride üzüm bağı, siyah salkımları kendini gösteriyor. Daha ötede bir tepede ev kondurulmuş. Arkada sıra dağlar.

IMG_20220324_101114

Bakkaldan emanet bırakılan şarap şişelerini aldık. Bir tane de ekmek alıyorum. Yürüyerek eve dönüp eşyalarımı bisikletim KUZ’a yükledim. Bir şarap şişesini çantama koydum, diğer şişeyi de Burcu’ya bıraktım içmesi için. Artık yola çıkma zamanı geldi çattı. Burcu ile vedalaşıyorum ilk önce, ardından elçek resim çekiyorum ikimizi. Burcu’nun başında hediye ettiğim buffu takmış, gözünde siyah çerçeveli yuvarlak gözlükler. Benim başımda sarı renkli kask var. Arkada KUZ park etmiş evin önünde.

IMG_20220324_103809

Evden ayrılıp yola çıktım, artık özgürlüğümü yaşamaya başladım. Yol hafif inişli, çıkışlı. Fazla zorlanmıyorum giderken. Gidona telefon tutma aparatını daha önceden takmıştım. Yol haritasını açıp konumumu görüyorum. Henüz döneceğim kavşağa daha çok var. Telefonun pili bitmesin diye kapatıyorum harita uygulamasını. Karşımda kayalıklı tepe var.

IMG_20220324_110353

Başında bir ağaç olan çeşme görünce durup dinleneyim dedim. Hem su içmem gerek. Çeşme aynası yüksek duvar olarak yapılıp beyaza boyanmış. Sağda dikine yalağı var. Çeşmeye yakından bakınca suyun akmadığını gördüm. Bir damla bile su yok ve kupkuru bir çeşme ile karşı karşıyayım. Bisikletim KUZ ile çeşmeyi çekiyorum.

IMG_20220324_110514

Çeşme aynasının arkasına dolanıp bakınca çeşmeye gelen su borusu dirsekle aşağı alınıp yan tarafa giden boruya bağlanmış. Birisi suyu çeşmeden çalmış sanki. Boru etrafında sular var ama çeşme ile bağlantısı kesilince su içemiyorum. Bu durumu yakından çekiyorum.

IMG_20220324_110634

Neyse yapacak bir şey yok, zaten terleyip su kaybetmedim henüz. Yanımdaki su idare eder deyip yola devam ediyorum. Yol düz gidiyor, solda kayalık tepe var.

IMG_20220324_110811

Neyse bir çeşme daha önüme çıkıyor. Buradaki borudan su şarıl şarıl aktığını görünce içime bir ferahlık geldi. Yolcu için su hayattır. Yamaçta duvar örülüp ortasına bir boru yerleştirilmiş. Borudan uzun bir yalağa su devamlı akıyor. Suyun aktığı yerlerde yosun tutmuş. Yalağın dibinde kalın gövdeli çınar ağacı var. Bisikletim KUZ ile çeşmeyi çekiyorum.

IMG_20220324_111132

Çeşmeden sularımı tazeleyip elimi yüzümü yıkadım. Fazla oyalanmadan yola devam ediyorum. Taş duvar üzerine tel çit yapılmış bir tesisin bahçesinde değirmen taşları görüyorum. Çeşitli boyda değirmen taşları düzgün yontulmuş. Bahçe büyük ve onlarca değirmen taşı dizelenmiş.

IMG_20220324_111600

Eskiden tarlalar, bağlar, bahçeler görürdüm. Şimdilerde görüntü değişti. Tarla yine tarla ama Güneş tarlasına dönüşmüş durumda. Güneş panelleri direk üzerine Güneşe bakacak şekilde yatırılmış sırayla. Buradan elde edilen elektrik enerjisi elektrik sistemine bağlanıp besleniyor. Buradan gelir elde ediliyor.

IMG_20220324_114332

Fabrikanın önünden geçerken köpekler beni karşıladı. Başladılar seramoniye. Ben de bisikletten inip yürümeye başladım köpeklere aldırmadan. Fabrikanın bekçisi dışarıya çıkıp köpekleri susturmaya çalıştı. Ben de yürümeye devam ettim bir süre daha. Köpeklerin bana bir zararının olmayacağını biliyorum. Bunlardan daha tehlikeli ve daha büyük köpeklerle karşılaştım önceki turlarımda. Hepsini de defetmiştim. Fabrika binası önünde bana havlayan iki köpek.

IMG_20220324_114340

Köpeklerin bölgesinden geçtikten sonra bisikletime binip yola devam ettim. Yine Güneş tarlaları çıktı karşıma. Onların da resmini çekiyorum. İki Güneş tarlası art arda.

IMG_20220324_114613

Hamlığım üzerimden henüz gitmedi. O yüzden durup elma çıkarıyorum çantamdan. Elma da sulu ve sert, bana enerji veriyor. Hem biraz dinleniyorum elmayı yerken. Elimde ısırılmış elma ve KUZ karşımda. Bu arada cep telefonumda haritayı açtım. Haritada konumum bir türlü ortaya çıkmadı. Epey bekledim, nerede olduğumu göremedim. Bir yerden sola sapmam gerek ama konumum olmayınca nereden döneceğimi bilemedim.

IMG_20220324_134710

Dönüşü göremeyince düz olarak yola devam ettim. Sonunda yükseklerden denizi görüyorum. Uçsuz, bucaksız engin denizi. Rengini gök yüzünden alıp biraz daha koyulaştırıp laciverte yakınlaştırmış.

IMG_20220324_140445

Düz olarak aşağı inince Kuşadası yoluna indim. Rotayı kaybedince yolu biraz uzatmış olacağım. Kuşadası’ndan Söke yoluna saptım. Burada aşmam gereken bir yokuş var. Yokuşu yavaş yavaş çıkmaya başladım. Bazı yerde bisikletten inip yürüdüm. Neyse yokuş bitti ve aşağıya doğru kendimi fazla kaptırmadan ve pedal çevirmeden inmeye başladım. Kafamdaki sallantı nedeni ile 56 Kilometreden fazla sürat yapmadan Söke’ye indim. Söke içinden giderken rotasını çizdiğim yoldan değil de ana yoldan gitmeye karar verdim. Nedeni ise akşam Akbük civarlarında kamp atmam gerek. Yolu bulamayınca Kuşadası’na inip tekrar yokuşu çıkmak bana epey zaman kaybettirdi. Bu zamanı karşılamak için kestirmeden gitmem gerek. Söke ovası düz olunca yolu düz yapmışlar. Aynı zamanda emniyet şeridi geniş, asfalt ta kaymak gibi olunca hızım 20 Kilometre üstünde. Öğle zamanı geçti, saat dörde yaklaşıyor. Artık acıkmaya başladım. Uzun süredir bisiklete binmedim, biraz kilo aldım. Boyuma göre bir kaç kilo fazlam var, göbek te kendini gösteriyor yakından bakınca. Kahvaltıyı iyi yapınca pek acıkmadım. Hem göbekteki yağlardan da biraz idare etmem gerek. Artık iyice acıkınca sağa sapan yola girip uygun bir yerde yemeğimi yedim. Yemek te pratik, konserve barbunya ve et kavurma. Bir miktar et kavurmayı konserveye katıyorum. Yarım ekmekle birlikte yedikten sonra karnım doydu. Yemekten sonra kahve iyi gider diyerek kahve pişirdim kendime. Kahvemi afiyetle içerken logolu fincanımı elimde tutarken çekiyorum yakından.

IMG_20220324_163845

Yemek molası iyi geldi, hem karnım doydu, hem enerjim doldu, yani şarj oldum ve pillerim doldu. Yola devam ediyorum, kısa sürede Akyeniköy kavşağına geldim. Burada çay içebileceğim kahve var. Aynı zamanda bakkal ve yemek yiyebileceğiniz lokanta da var. Kamyoncular burada mola veriyor, hareketli bir yer. Ben de kendime şöyle duble bir çay ısmarlıyorum. Çay da insana başka bir enerji veriyor. Hem dinlendiriyor hem de rahatlık veriyor çay. Çayı içerken motorcu birisi yanıma gelip selam veriyor. Başlıyoruz muhabbete. Nerden nereye gidiyorsun ana konu. Sonrasında yalnız nasıl gezebiliyorsun? Gece tek başına korkmuyor musun? Başına bir şey gelirse ne yaparsın? gibi sorular sormaya başladı. Bir de Urfa dolaylarında iki motorcuyu katledip soyduğunu anlattı. Bu olaydan haberim vardı. Ona Tanrıdan başka kimseden korkmadığımı, yalnızken daha rahat hissettiğimi, başıma gelebilecek en kötü şet de bir canım var alabilecekleri, onu da alabilirlerse alabileceklerini anlattım. Yıllardır yolda başıma hiç bir kötü olay da gelmedi şimdiye kadar. Şimdiden sonra da gelmeyeceğini biliyorum. Motorcu arkadaş bana iyi turlar diledi, ben de ona iyi turlar diledikten sonra yoluna devam etti. Ben çayımı içip parasını ödemeye kalkınca kahveci çay paramı ödediklerini bildirince giden motorcu arkadaşa teşekkür edemedim diye düşündüm. Yola çıkmadan önce bakkaldan iki şişe su ve ekmek alıyorum. Çantama yerleştirdikten sonra yola çıktım. Önümde bir yokuş var, tam çıkarken beton bir duvardaki yazının resmini çekiyorum. Bu yazıyı 2013 yılında Gökova bisiklet turuna giderken görmüştüm. Yazı 9 yıldır hala duruyor. Duvarda; “Attığın şişeden dolayı 10 km yürüdüm” yazıyor.

IMG_20220324_181750

Ağır ağır çıkıyorum, bazen de yürüdüm ama sonunda bayırı çıkıyorum. Güneş iyice alçalmaya başladı, çayırda otlamak için başlanan kahverengi bir at beni geçerken baktığını görüyorum.

IMG_20220324_185102

Yokuş bitince mecburi olarak iniş başlıyor. Didim tarafına gidiyorum ama soldaki bir yola sapmam gerek. Daha kestirme olan yol Akbük’e doğru gidiyor. Akbük dolaylarında kamp atacağım. Cep telefonumdan haritayı açıp döneceğim yolu kaçırmadan buldum. İniş kısa sürdü ve deniz kıyısına vardım. Akbük köyüne gelmeden Güneş ufukta iyice alçaldı, neredeyse batacak. Hava kararmadan kamp yapacak bir yer aramaya başladı gözlerim. Deniz kıyısında küçük bir yarımada gözüme ilişti ilk önce. Ama deniz kıyısı açık alan ve rutubet dolayısı ile fazla soğuk olur diye düşününce orayı gözümden çıkardım. Bir süre daha gidince yolun sol tarafında delice zeytinlerin olduğu, taşlı, çimenli bir alanı görünce burada kamp kurabilirim diye daldım. Taşların arasından içerilere girip yoldan görünmeyecek bir alanda durdum. Tam kamp yapılacak yer, etraftan da gözden de ırak, ıssız, sakin bir yer. Delice zeytin ve çalılıklar duvar gibi. Çadır kurabileceğim bir alandaki taşları temizleyip çadırımı kurdum. Eşyalarımı ve çantaları yanıma aldım. Karanlıkta çadırımı ve bisikletimi çekiyorum.

IMG_20220324_195033

Hava kısa sürede karardı. Akşam üzeri saat 4 te yemek yediğim içim karnım aç değil. O yüzden yemek yemeyeceğim. İlk önce kahve pişiriyorum kendime. Cezve ocağın üstünde, içinde köpürmeye başlayan kahve var. Ocağın etrafı rüzgarlık ile çevrili.

IMG_20220324_201437

Kahveyi afiyetle içiyorum. Arkasından çay demledim kendime yetecek kadar. Hava karardıktan sonra iyice serinlemeye başladı. Polarımı, deri ceketimi giyiyorum. Havanın serinliğinden olsa gerek burnum sürekli akmaya başladı. Sık sık peçete ile silsem de akıntı bitmiyor. Sıcak çay içerek burnumu rahatlattım bir süre. Özlemişim çadırda kamp yapmayı. En son geçtiğimiz yıl Ağustos ayının sonlarında Simav’da çadırda kalmıştım. Neredeyse 7 ay olmuş çadır kurmayalı. Artık çadırda kalmanın, yalnız ve tek başıma kalmanın huzurunu yaşıyorum. Yanımda konuşabileceğim kimse olmayınca sessizliğin tadına varıyorum.

“Sessizliğin sesi”

Nedense!

“Kalabalıktaki yalnızlıktan kurtulup yalnızlıktaki kalabalık” duygusu içindeyim.

Sıcak çayımı içtikten sonra matı yere serip uzanıyorum sırt üstü, gökyüzüne bakıyorum. Ne kadar çok yıldız var. Türkülerdeki gibi;

“Gökteki yıldızları sayalım elli elli” diye saysam bile sayılacak gibi değil. Yıldızlara bakarak sonsuz uzayda dolaşıyorum bir süre. Dünyada bisikletle, kendi gücümle denizler hariç karada her yere gidebilirim bisikletimle. Ama uzayı, yıldızlar arası mesafeyi düşününce bisiklet ile nasıl, ne kadar zamanda gidebilirim ki? Hem ömrüm yeter mi pedal çevirmeye? Uzay gemisi ile yıldızlar arası gezinmek bile olanaksız şimdiki zamanda. İnsan ömrü ne kadar? 70 yıl, bilemedin 90 yıl, o da ne kadar sağlıklı olacaksın. Ama hayal kurmak bedava ve yaşamanın sınırı yok. Sonsuz zaman var.

Hayal kuruyorum;

Bisikletim ile pedal çevirip yıldızları dolaşmaya başladım. Hem de ışık hızından daha hızlı. İnsan düşündü mü hızı çok oluyor. Evrende en hızlı şey düşüncedir. Pedala bir kere bastım mı diğer yıldıza ulaşıyorum. Geceleyin gök yüzünde göze çarpan takım yıldızı Büyük Ayı takım yıldızı. Bunu kolayca buldum. Kepçenin dış yanındaki iki yıldız ölçüsünde beş birim düz gidince Kutup yıldızı olan Polaris yıldızını buluyorum. İlk pedalı Polaris yıldızına bastım. Gökyüzündeki tüm yıldızlar bu yıldızın etrafında dolaşıyor. Halk arasında bu yıldıza “Demirkazık” yıldızı da dendiğini biliyorum. Amacım Polaris yıldızından evrene şöyle bir bakıp diğer takım yıldızlarını gözlemleyip ardından dolaşmak. İlk önce küçük ayı takım yıldızını dolaşmaya başladım.  Topu topu 7 pedalda. Zaten gök yüzünde en küçük takım yıldızı olarak görünüyor. Polaris yıldızından üç birim yukarı gidince Kral takım yıldızına çabucak ulaştım. Burası yakın, Kralın yanı Kraliçeye yakışır. Kraliçe takım yıldızı iki tane V yan yana gelmiş W olmuş. (Her ne kadar gökyüzünde  W olarak bir düzlemde görsek te aslında beş tane yıldız gerçekte birbirinden uzakta ve kimi önde, kimi epey arkalarda. Yani aynı düzlemde değiller. Biz aynı düzlemdeymiş gibi görüyoruz.) Kral takım yıldızındaki en parlak yıldızda kralın sarayı var. Kral benim bisikletle geldiğimi görünce şaşırdı. Şaşkınlığı gidince bana;

“Hoş geldin Urim Baba” diye karşıladı. Beni nerden tanıyor? İsmimi nerden biliyor anlamış değilim. Bozuntuya vermeden;

“Hoş bulduk Kralım, şöyle bir hayal dünyasında bisikletle dolaşmaya çıktım. Sizi tanıdığıma sevindim.”

Biraz sert ve otoriter görünüşüne karşı beni iyi karşıladı.

“Ben Ertuç Kral. Sen bizi tanımazsın ama biz seni tanıyoruz. Hayallerini takip ediyoruz buradan. Herkesin hayallerini görürüz, hayal kurmayanlar zaten buraya gelmeye cesaret edemezler. Yola çıkmaktan korkarlar. Seni bu evrende tanımayan yok ki Urim Baba!”

Ben hayretler içinde Ertunç Kralı dinliyorum. Beni saraya davet etti, ikramlarda bulundu ama hiç te aç değilim, o yüzen hiç bir şey yemedim, içmedim. İnsan hayalinde gezerken acıkmaz ki! Ertunç Kral ile geniş ve yüksek salonda muhabbet ediyoruz. Nedense gözüme öyle şatafatlı, altın kaplamalı, zenginliği gösteren hiç bir eşya yok. Bir tek Ertunç Kralın tacı altından. Ertunç Kral bana dönerek;

“Urim Baba senden bir ricam var. Şu benim haylaz oğlum Küçük prens Poyrazali hiç büyümek istemiyor, hep çocuk kalmak istiyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Hani diyorum ki Küçük prens Poyrazali’yi yanına alsan da biraz dolaştırsan yıldızları, biraz yer görsün, gezegenleri tanısın. Hem tecrübesi artar hem de belki büyür. Ne dersin? Benden sonra tacı oğluma bırakmak istiyorum. Bir çocuğa bırakamam ya koskoca Krallığı?”

“Ne diyeyim Ertunç Kralım, bisikletimde yerim var, yalnız dolaşmaktan kurtulurum. Poyrazali benden iyi bilir yıldızları, beni de gezdirmiş olur. Belki de ondan bir şeyler öğrenebilirim.”

“Bir çocuktan ne öğrenebilirsin ki?”

“Ne mi öğrenebilirim? Her şeyi. Ben yolda şunu öğrendim; Ne biliyorsam bir şey bilmediğimi öğrendim. Hem Öğrenmenin yaşı yoktur, Öğretmenin de. Yol bana sürekli yeni şeyler öğretiyor. Poyrazali benden küçük olsa da bana pekala bir şeyler öğreteceğine eminim.”

“Tamam o zaman anlaştık, Poyrazali şu anda annesinin yanında. Bana komşu olan Kraliçe takım yıldızında. Oraya uğrarsan sevinirim. Poyrazali’yi al ve yıldızları gezdir bakalım!” diye sözünü tamamladı.

Ertunç Kraldan izin isteyip oradan ayrıldım bir pedalla. Kraliçe takım yıldızına çabuk vardım. Yani bir anda. Kraliçenin sarayı uzaktan tüm ihtişamı ile göründü. Sarayın kapısında bisikletimden inip park ediyorum. Kapıdaki iki dev nöbetçi karşılıyor ilk önce. Kalın ve tok iki ses;

“Hoş geldin Urim Baba” diye gürlediler.

“Hoş bulduk gençler” diye karşılık veriyorum. Beni burada da tanıdıklarına şaşırdım! Demek beni her yerde tanıyorlar, Hayret!

“Poyrazali’yi görmeye geldim, kendisi nerede acaba?” diye sorunca;

“İçeride, yola çıkmak için hazırlanmakta. Senin gelmeni dört gözle bekliyor.” Birden kapıda kraliçe belirdi. Uzun boyu, gülümsemesi eksik olmayan güzelliği ile;

“Hoş geldin Urim Baba, ben Kraliçe Ece. Biz de seni bekliyorduk. Küçük prensim Poyrazali yola çıkmak için hazırlığını bitirmek üzere.” Diyerek elini uzatınca Kraliçenin elini öpüp;

“Hoş bulduk Ece Kraliçem, çok güzelsiniz ve Ertunç Krala yakışıyorsunuz.” diye karşılık verdim. Bir anda Poyrazali kapıda belirdi. Beni görünce koşarak üzerime atlayıp sarıldı.

“Hoş geldin Urim Baba, ben de seni bekliyordum uzun zamandır. Hep seni hayal ediyordum, buraya ne zaman geleceksin diye. Sonunda geldin öyle sevinçliyim ki! anlatamam. Yola çıkmaya hazırım, hemen çıkabiliriz. Görmem gereken yerler var. Halledeceğim sorunlar beni bekliyor.” Biryandan konuşuyor, bir yandan da sıkıca sarılıp yanaklarımdan öpüyor.

“O zaman eşyalarını çantaya koyup yola çıkalım” Poyrazali yanına bir değnek ve ucuna takılı küçük bir çıkın var sadece.

“Poyrazali bu sana yetecek mi?” diye sordum

“Yeter de artar Urim Baba, hem kervan yolda düzülür. Gideceğimiz yerlerde her şey var, ihtiyaçlarımızı oralardan karşılarız. Senin yanında da öyle ahım şahım bir şey yok. Sadece kahve takımın ve cezven var.”

“Öyle deme, kahve içmeyi sevdiğimden yanımda sürekli taşıyorum. Sonra yanımda hazine torbam var, neye ihtiyacım olursa hop çıkarıyorum torbamdan.”

“Ece Kraliçem madem Poyrazali yola çıkmaya hazır bize izin verir misiniz? Bir an önce yola çıkalım, gezeceğimiz çok yıldız takımı var” diyerek Poyrazali’yi kucağımdan indiriyorum. Poyrazali yola çıkacağı için sabırsız olarak yerinde duramıyor. Kraliçe Ece;

“Yolunuz açık olsun, güle güle gidin, güle güle gelin. Yeni yerler görün, yeni insanlarla tanışın. Yalnız Avcı takım yıldızından geçerken köpeklere dikkat edin” diye tembih etti.

“Merak etme köpekleri, bir şekilde kendimizi koruruz” diyerek bisikletimi aldım. Artık yola çıkmaya hazırız. Bisikletime biniyorum ilk önce, Poyrazali’ye “Hadi bin bakalım” deyince Poyrazali bir sıçrayışta bisikletin bagajına atladı.

“Hazır mısın Poyrazali?”

“Hazırım Urim Baba”

“Sıkı tutun!” diye seslenip pedala bastım.

“Poyrazali nereye gidelim? “ diye sordum.

“Polaris yıldızına gidelim, Demir amcam oranın kralı. Hem onu görürüm hem de tüm yıldızları oradan rahatça gözlemlerim.”

Pedala kuvvetlice basıp bir anda daha önce gittiğim Küçük ayı takım yıldızındaki Polaris yıldızına vardık. Daha önce geldiğimde bir şey görememiştim ama şimdi görkemli bir saray görüyorum. Sarayın dışında kocaman bir çark var. Başında da devasa bir adam, çarkı elleri iye sürekli çeviriyor ama öyle hızlı değil. Çok yavaşça çeviriyor. Bisiklet durunca Poyrazali yere atlayıp saraya doğru koşuyor. Çarkı çeviren adama sesleniyor;

“Kolay gelsin adamım Aykun, nasıl gidiyor? Birazdan yanına geleceğim.”

“Sağ olasın Poyrazali, idare ediyorum. Tüm yıldızları dengede döndürmek zor olsa da çarkı çevirmek hoşuma gidiyor. Her gün sürekli yeni yıldızları gözlemliyorum.”

Poyrazali koşarak saraya girdi. Kapıda nöbetçi yok. Ben de çarkı çeviren Aykun’un yanına vardım. Selam verince Aykun geldiğimin farkına vardı.

“Hoş geldin Urim Baba, nasılsın? Pedalın çarkları nasıl dönüyor? Farkında mısın ben de senin gibi çark döndürüyorum. Bütün takım yıldızları ve diğer yıldızlar sayemde etrafımızda dönüyor. Eğer çarkı döndürmezsem tüm yıldızlar birbirine girer. Ortalık karışır. Çark döndükçe evren dengede dönüyor etrafımızda. Sen de bisiklette pedal çevirmezsen üstünde duramazsın, dengeni kaybeder düşersin değil mi?”

“Haklısın Aykun, bisiklet sürmek denge işidir. Pedal çevirdikçe dengeni sağlarsın. Durunca ayağını yere basmazsan düşersin.”

Poyrazali amcası Demir’in omuzuna oturmuş halde kapıdan çıktılar. Amca Demir Kral;

“Hoş geldin Urim Baba”

“Hoş bulduk Demir Kralım”

Kral Poyrazali’yi omuzundan indirerek çarkı çeviren Aykun’nun yanına gittik. Buradan bütün takım yıldızları rahatça görünüyor. Demir Kral;

“Bak görüyor musun Poyrazali, Büyük ayı takım yıldızındaki Megez yıldızda ışık yok, parlamıyor. Bir sorun var her halde. Dubhe yıldızındaki yedi ayının Kralı olan Güray’ın yanına gidin, o size yardımcı olur”

“Tamam Demir amca, Urim Baba beni anında oraya götürür.”

Demir Kraldan izin isteyip yola çıktık. Dubhe yıldızına varmamız an meselesi. Zaten vardık bile bir anda. Büyük bir mağaranın kapısında aslında ayı olan ama ayıya benzeyen Güray Kral bizi sarayı olan mağaranın kapısında karşıladı. Kral iri bir ayıya benziyordu. Aslında ayıydı. İhtişamlı ve büyük mağara sarayı olmalı diye düşündüm. Kral telaşlı bir biçimde bizi karşıladı.

“Hoş geldin Poyrazali, hoş geldin Urim Baba, ben de sizi bekliyordum. Sorma başıma gelenleri, 7 tane olan yıldızdan Mergez yıldızı görünmüyor. Bir yıldız olmazsa Dünyadan bizi göremiyorlar. O yüzden diğer takım yıldızlarını bulmakta güçlük çekiyorlar. Ortanca oğlum Boyga uyumuş olmalı. Baksana Hiç ışık yok, ne olur gidip bakın benim yaramaz, başına buyruk Boyga ne hallerde.”

Poyrazali şöyle bir diğer yıldızlara baktı.

“Biz Dubhe deyiz, Merak görünüyor, Phecda da öyle. Mergez yıldızındaki Boyga sanki yerinde yok gibi. Çift yıldız Alioth ve Mizar yerinde. Alcor ve Alkait te yerli yerinde. Hmmm demek ki Boyga ortalıktan kaybolmuş. Tamam Kralım sen merak etme gidip buluruz Boyga’yı. Zaten en yaramazları da Boyga. Urim Baba hemen gidelim Mergez yıldızına, bakalım neler olmuş, Boyga nerelere gitmiş.”

Küçük prens bisikletetin arkasına atladı. Güray Kral ayı pençesine benzeyen elini kaldırıp bize;

“Güle güle gidin, aman Boyga’yı bulun gözünüzü seveyim” diye uğurladı.

Hemencecik Mergez yıldızına vardık. Ortalık zifiri karanlık. Hiç bir yer görünmüyor. Bisikletimin lambasını yakınca ortalığı görmeye başladık. Boyga’ın mağarasını aramaya başladık. Poyrazali birden bire;

“Urim Baba dur biraz, horultu sesleri duyuyorum, şu tarafa gidelim, kulağıma horultu gibi sesler geliyor.” Diye beni yönlendiriyor. Halbuki ben hiç ses duymuyorum. Poyrazali’nin kulakları benden daha iyi duyuyor. Gerçi şu aralar kulaklarım daha az duymaya başladı. Dünyaya dönünce kulaklarımı yıkatmalıyım. Poyrazali’nin işaret ettiği yere doğru pedal çevirmeye başladım. Nedense garibime gitti. Uzayda çok hızlı hareket etmeme rağmen yerde daha yavaş gittiğime şaşıyorum. Kısa sürede küçük bir mağaranın önüne vardık. Bisikletin feneri olmasa mağarayı göremezdik bile. Mağaranın önüne gelince içeriden horlama sesini duymaya başladım.

Bisikletten indik. Ben feneri alıyorum bisikletin üzerinden. Fenerin ışığı yardımı ile sesin geldiği mağarayı bulduk. Mağaranın içinde horul horul uyuyan Boyga’yı gördük. Poyraz ali kahkaha ile gülmeye başladı. Bana dönerek;

“Urim Baba Boyga’nın suratı çok komik baksana, beni güldürüyor bu surat.” Poyrazali uyuyan Boyga’yı uyandırdı. Uyanan Boyga ilk önce kollarını yana açıp iyice gerindi.

“Amma uyumuşum ha. Eyvah eyvah siz beni uyandırdığınıza göre ateş sönmüş olmalı.” diyerek  yerinden fırladı. Doğruca odunluğa giderek bir kucak dolusu odun alıp ocağa gitti. Odunları ocağa bir güzel dizdikten sonra üzerini aramaya başladı. Telaşla;

“Kibritiniz var mı, benimkini bulamıyorum?”

Ben hemen kibritimi Boyga’ya uzatıyorum.

“Al bakalım kibriti.”

“Sağ ol Urim Baba.” diyerek kibriti aldı. (Artık beni tanımalarına şaşırmıyorum) Kibrit kutusunu açtı, içinden bir kibrit çöpü çıkarıp yaktı. Yanan kibrit çöpünü odunların içine koyup çırayı tutuşturdu. Odunlar yanmaya başladı ve ortalık aydınlandı birden bire. Odunlar iyice tutuşunca birkaç odun daha ateşe attı. Alevler büyüdükçe büyüdü. Boyga sürekli odun atarak ateşi iyice büyütünce yıldız parlamaya başladı sonunda.

“Dün akşam masalcı Esmavi buradaydı. Bana masal anlatmaya başladı, sesi o kadar tatlıydı. Bir de çok güzel masal anlatıyordu ki gözlerim kapanıp uykuya dalmışım. Anlattığı masal benim derin uyumama neden olmuş. O yüzden odunlar bitince ateş sönmüş. Babam Güral Kralım kızmıştır herhalde.”

“Hayır, kızgın değildi ama endişeliydi. Neyse bir daha uyuma da gök yüzü karışmasın.” dedi Poyrazali.

Poyrazali;

“Hadi gidelim Urim Baba, biraz salıncakta sallanalım. Büyük ayı takım yıldızının sap kısmındaki iki yıldız yan yana duruyor. Alioth ve Mizar, burada lunapark kuruluyor her bahar ayı başlangıcında. Gidip biraz sallanalım. Hoşuna gidecek.”

Poyrazali bisiklete binince bir pedal boyu uzaklıktaki Alioth ve Mizar çift yıldızına vardık. Mizar yıldızınca büyük bir lunapark kurulmuş. Ortalık rengarenk lambaların ışıkları ile parıldıyor panayır alanı gibi. Bisikleti bir kenara park ediyorum. Doğru salıncaklara, birine Poyrazali, diğerine ben biniyorum. Başlıyoruz sallanmaya, salıncağın ipi o kadar uzun ki sallandıkça diğer yıldız olan Alioth yıldızına kadar ulaşıyoruz. Alioth yıldızında da lunapark kurulmuş buradaki gibi. Ortalık renkli ışıklarla parıldıyor. Burada da salıncaklarda sallananlar Mizar yıldızına kadar ulaşıyor. İki taraftan da sallanalar birbirine çarpmadan gidip geliyorlar. Sallandıkça çığlıklar atılıyor. Biz de çığlıklar atarak sallanıyoruz çocuklar gibi. Hiç büyümeyen Poyrazali zaten çocuk. Ben de ona ayak uydurup çocuklar gibi eğleniyorum. Salıncaktan inip kaydıraklara gittik. Kaydırakların ucu bucağı görünmüyor. Kaydırağın en tepesine çıkıp kendimizi bırakıyoruz çığlık çığlığa. Sanki kayan yıldızlara benziyoruz. Kayarken arkamızdan beyaz bir ışık çıkıyor. Herhalde Dünyadakiler bizi kayan yıldız olarak görüyorlardır.

“Şimdi de dans edelim Urim Baba” diyen Poyrazali beni elimden tutup dans salonuna götürdü. Dans salonunda çocuklar çılgınca dans ediyorlardı müziğin ritmine göre. Poyrazali müziğin ritmine bıraktı dans ederek. Müzikte öyle bir ritim vardı ki insanı büyülüyor adeta. Ben de ritme ayak uydurup dans etmeye başladım. Herkes çocuk olunca aralarında en uzun boylusu benim. Böyle olunca çocuklar etrafımı sarıp birlikte dans ediyoruz. İçimizdeki bütün kurtları döktük dans ederek. Diğer yıldızlardakiler bizim dansımızı izliyorlar. İnsan arada sırada, hatta sık sık dans etmeli. Etmeli ki hem hareket oluyor tüm vücutta hem de biriken kurtlar dökülüyor.

“Dans etmesini bilmeyenler yaşamı anlayamamışlardır”

Alioth ve Mizar çift yıldızının Kraliçesi Alkım yanımıza gelerek;

“İyi eğleniyor musunuz Poyrazali? Senin de eğlendiğini fark ediyorum Urim Baba. Masalcı Esmavi’yi aradığınızı duydum. O şu anda Çoban takım yıldızında ki Arcturus yıldızında. Orada çoban Dumrul var. Onlara selamımı iletirsiniz.”

“Masalcı Esmavi oradan ayrılmadan gidelim Urim Baba” diyerek bisiklete atladı Poyrazali. Pedala bastım, hemen solumuzda fazla uzak olmayan Çoban takım yıldızına vardık. Uzak olsa da fark etmez, aynı zamanda varmamız olası. Dumrul koyunlarını otlatıyordu çayırda. Yanına vardık. Dumrul;

“Hoş geldin Poyrazali, hoş geldin Urim Baba. Masalcı Esmavi içerde süt kaynatıyor. Hadi gidin biraz süt için. İçeri girdik, Masalcı Esmavi süt dolu kazanı büyük tahta kaşıkla sürekli karıştırıyordu dibi tutup taşmasın diye. Bir yandan da türkü mırıldanıyordu.

“Manastırın ortasında

Var bir çeşme,

Aman çeşme

Canım çeşme

Dimetoka kızları

Hepsi de seçme

Biz çalar oynarız”

Sesi de süt gibi tatlıydı. İçeriye girdiğimizi fark eden Masalcı Esmavi Poyrazali ve beni görünce tencereyi karıştırdığı tahta kaşığı bıraktı. Yanımıza gelerek ilk önce Poyrazali’yi kucağına alıp yanaklarından öptü. Sonra bana sarılarak;

“Hoş geldiniz, Urim Baba sen de hoş geldin, seni hangi rüzgar buralara attı?”

“Hoş bulduk Esmavi, rüzgar değil de hayal ediyorum sadece. Senin de buralarda olduğunu öğrenince yanına gelelim dedik. Hem seni de arıyordu Poyrazali.”

“Ne oldu? Poyrazali beni neden arasın ki?” Poyrazali cevap verdi;

“Mergez yıldızındaki Boyga uyuyup kalmış ve ocak sönmüş. Ocak sönünce yıldızın ışığı kaybolmuş. Böyle olunca insanlar Dünyada yönünü bulamaz olmuşlar. Senin Boyga’ya masal anlattığını söyledi. Masal sonunda uyuyup kalmış. Bu yüzden ocak sönmüş. Seni uyarmaya geldik. Bir daha masalı anlattıktan sonra bir süre orda kal ki masalı anlattığın kişi uyuyup kalmasın.”

“Öyle mi!, üzüldüm buna. Söz bir daha olmaz, masalı anlattıktan sonra kalırım bir süre daha. merak etmeyin. Bu gece Dumrul’a da masal anlatacağım. Kalın bu gece, masalı da dinlersiniz.” Poyrazali;

“Olur kalalım Urim Baba, masal dinleyelim bu akşam. Zamanın var mı?”

“Hayal ettiğinde zamanın önemi kalmaz. Bende zaman çok. Hem Masalcı Esmavi’yi de dinlemeyeli epey olmuş. Yıllar önce kahve yaptığım yer olan İnciraltı kent ormanında, Çakalburnunda bize masal anlatmıştı. Anlattığı masal da benim için yazdığı Kahve Tanrıçası Elena masalıydı.”

Biz Masalcı Esmavi ile konuşurken Dumrul elinde bir tabak dolusu üzüm ile girdi. üzümlerin üzerindeki su damlaları hala duruyordu. Tabağı masanın üzerine bırakıp;

“Hadi gelin taze üzümleri yiyelim.” diye davet etti. Hep birlikte masadaki taburelere oturduk. Kütür kütür olan üzümleri tane tane yemeye başladık. Bir tabak üzüm bir çırpıda bitti. Tadı o kadar lezzetliydi ki!

Akşam olunca Dumrul yedi kucak dolusu odunu getirip ocağın başına istifledi.

“Bu bize sabaha kadar yeter.”

Ben yerdeki mindere oturdum, Poyrazali yanıma uzanıp başını dizime koydu. Dumrul taburesini alıp duvar dibinde oturdu. Masalcı Esmavi masal örtüsünü yere serip üstüne de çeşitli eşyaları yerleştirip baş ucuna bağdaş kurup oturdu.

Başladı masal anlatmaya, sesi o kadar tatlıydı ki anlatırken masalın içinde yaşıyormuş gibi hissediyorum. Masalın sonlarına doğru dizimdeki sarı saçlı Poyrazali’nin başını okşarken uyuyup kaldığını gördüm. Kucaklayıp hemen yanıma yatırdım. Üzerine de çarşaf ile örtünce masal da bitti. Yediğimiz üzümlerin etkisi olacak hiç uykumuz yok. Zaten hayalde uyumak diye bir şey olmadığını biliyorum. Sabaha kadar sohbet ettik. Poyrazali henüz çocuk ve büyümeye hiç niyeti yok. Onun uyumaya ihtiyacı var.

Sabah olunca uykusunu alan Poyrazali uyandı.

“Günaydın Urim Baba, günaydın Masalcı Esmavi, günaydın Dumrul” Biz de hep birlikte;

“Günaydın Poyrazali, kendin uyandığın için uykunu almış olmalısın!”

“Evet Urim Baba, bu gece de büyümedim, ne güzel. Büyümek te istemiyorum, büyürsem hayallerimi yitiririm. Bak sen büyüdüğün halde hayal görüyorsun. Demek ki hala çocuksun benim gibi. Çocuk olmazsan hayallerinin peşine gitmeye cesaret edemezsin. Bu gün seni gezdireyim. Pegasus’a binip tüm takım yıldızlarını gezelim olur mu?”

Neden olmasın ki! hayalimde Pegasus kanatlı ata binmek vardı. Sayende onu da gerçekleştireceğim için sevinçliyim. Hadi Dumrul ile vedalaşıp yola çıkalım. Sen bana yolu gösterirsin.”

Tam Dumrul ile vedalaşacakken Dumrul elinde iki bardak dolusu sütü uzatıp;

“İlk önce şu bardakları bitirin bakalım. Ondan sonra yola çıkabilirsiniz.” Bize uzatılan bu ikramı geri çevirmek olmazdı. Bardakları alıp içiyoruz. Tadı nefis, ayrıca biraz soğuktu. Zaten sütü soğuk içmek daha faydalı bence. Sütü içip bitirdikten sonra Poyrazali’nin dudaklarında süt izi kaldığını görünce;

“Haahhha haa Poyrazali beyaz bıyıkların olmuş” diyerek güldüm.

“Sanki sende beyaz bıyık olmamış gibi ne gülüyorsun ki, aynaya baksana.” diye cevap verince bisikletimdeki aynaya bakıyorum, benim de sütten beyaz bıyıklarım olduğunu gördüm. Süt bıyıklarımızı silmiyoruz, öyle kalsın deyip Dumrul ve Masalcı Esmavi ile vedalaşıyoruz;

“Hoşça kal Dumrul, süt için teşekkürler, hoşça kal Masalcı Esmavi, anlattığın masal için teşekkürler” diyerek el salladık. Bisiklete binince onlar da;

“Güle güle, yolunuz ve hayalleriniz açık olsun” diye uğurladılar. Böylece yola çıktık. Poyrazali bana yolu gösterdi, Pegasus takım yıldızına bir anda ulaştık. Bisikleti kenara park edip Pegasus’a bindik. Poyrazali Pegasus’a;

“Hadi bizi gezdir bakalım. Bütün takım yıldızları görmek istiyoruz”

Pegasus hiç bir şey demeden dev gibi kanatlarını açıp uçmaya başladı. Hemen yakın olan Balık burcu olan Pisces takım yıldızına vardık.

“Urim Baba bak Pisces takım yıldızı”

“Hadi ya ben de Balık burcunda doğmuşum. İlk olarak Balık burcunu görmem şansıma” diye cevap verdim. Sonra gelen burçları tek tek önünden geçiyoruz. Balık burcun olan Pisces’ten sonra Kova burcu; Aquarius, ardından Oğlak; Capricorn, Yay; Sagittarius, Akrep; Scorpio, Terazi; Libra, Başak; Virgo, Aslan; Leo, Yengeç; Cancer, İkizler; Gemin, Boğa; Taurus, Ve son burç Koç; Aries. Hepsi de birbirinden güzel, tam 12 tane Burcu bir çırpıda dolaştık.

Burçlar sınıfına girmeyen diğer takım yıldızların yanından da geçiyoruz. Kahraman takım yıldızı; Perseus, Herakles, Çalgı, Kartal takım yıldızlarını yanından geçerken izledik.

“Urim Baba bak yanımızda Kuğu takım yıldızı; Cygnus geçiyor kanatlarını açmış. Önünde de Kartal takım yıldızı; Aquila avını arıyor. Şu köpeklere baksana koşuyorlar ama bir türlü avını yakalamıyorlar nedense. Olduğu yerde sayıyorlar. Bu köpeklerin sahibi Avcı takım yıldızını görüyor musun Hani belinde yıldızlardan oluşmuş kemeri olan”

“Evet görüyorum” diye cevap verdim.

“İşte bu avcı ve iki köpeği bir türlü av yakalayamıyorlar. Baksana önlerinde tavşan korkmadan gezebiliyor. Tanrılar bu avcıya böyle bir ceza vermişler. Hiç bir av vurup yakalamasın diye”

Bu arada Samanyolunu da gördük. Sanki birisi elinde süpürge Samanyolunu süpürüyor sanki. Poyrazali’ye;

“Poyrazali sanki birisi süpürgesi ile samanyolunu süpürüyor.”

“Ha o mu, o her gece, sabaha kadar Samanyolunu süpüren Seren. Sabah olunca da kulübesine çekilir. Gündüz yine ortalık samanla dolar ve geceleri Seren eline süpürgeyi alır başlar süpürmeye. Çok temiz ve titiz bir adamdır. Ortalığı dağınık ve pis olarak görmek istemez.”

Tüm takım yıldızlarını gezdikten sonra Pegasus bisikletin olduğu yere geldi. Poyrazali ve ben inip teşekkür ediyoruz Pegasus’a bizi gezdirdiği için. Bisiklete binip doğru Kral takım yıldızına vardık. Demir Kral bizi karşıladı;

“Hoş geldiniz Urim Baba, sorunları hallettiğiniz için teşekkür ederim. Hoş geldin oğlum” diyerek Poyrazali’yi kucağına alıp öptü yanaklarından. Baba, oğul kucaklaşmasını izliyorum. Demir Kral;

“Nasıl Poyrazali büyümeye karar verdi mi?” diye sorunca, ben cevap veriyorum Demir Krala.

“Hayır, bence büyümesin Poyrazali. Eğer büyürse hayalleri gerçekleşemez. Bırak hayallerinde çocuk olarak kalsın. Baksana ben bile hayallerim sayesinde buralara kadar gelip dolaştım. Demek ki ben de hala bir çocuğum. Eğer çocuk olmasaydım cesaret edip yola çıkamazdım. Hem Poyrazali bana bütün Takım yıldızları öğretti, bana rehberlik etti. Ne tesadüftür ki Masalcı Esmavi ile karşılaştık. Bize güzel bir masal da anlattı.”

Dedikten sonra sanki hava soğudu gibi, beyaz kar taneleri yağmaya başladı. Kral takım yıldızı biraz kuzeyde kalıyor. Bahar ayında olsak ta henüz kış etkisini gösteriyor kuzey bölgelerde. Birden bire üşümeye başladım. Hava ne kadar da soğudu. Kar yağışı iyice arttı ve lapa lapa yağmaya başladı. Ne kadar soğuk bir yıldızmış burası diye düşünüyorum.

Birden uyanıyorum, üzerimi örtmeden öylece yıldızlara bakarken uyuya kalmışım. Gecenin serinliği iyice artınca üşümüşüm, böylece gördüğüm güzel düşten uyanmış oldum. Soğuktan kaskatı olmuş olan vücudumu kımıldatamıyorum bile. Uyanınca kan akışı damarlarımda hızlanmaya başladı. İlk önce ellerimle vücudumun her yerini iyice ovalayıp biraz ısınınca yavaşça doğruldum yattığım yerden. Hava karanlık olmasına rağmen etrafımı görebiliyorum. Tüm gök yüzü yıldızlarla kaplıydı. Gözlerim karanlığa iyice alıştı. Az ileri giderek ufak su döktüm. Çadırıma gelip yere serdiğim matı alıp çadırın içine seriyorum. Uyku tulumunu da açıp içine girerek uyumaya başladım tatlı düşlere ve gördüğüm rüyayı düşünerek.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 75 Kilometre civarı

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

7. Az Bilinen Antik Kentler Turu 1. Gün

21 Nisan 2018 Cumartesi

1 . Gün (Resimlerin çoğu Ferdimen’e aittir)

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

Öne çıkmış olan görsel, Efes antik kentindeki Celcus kütüphanesindeki yapının penceresinde parlak güneş ışınları saçılıyor

20180421_184947_HDR

…Düşüyorum
Karıncanın peşine minik depremler oluyor
Yabanıl ot kokuları, sonra düşler, düşüyorum…
Puslu bir görüntü tarih dediğimiz ve kirli
Sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizde

Ahmet Telli

Evet Yeni bir turun yeni bir yazısına daha başlıyorum. Aslında anlatacaklarım daha önce anlattıklarım, tekrarı olacak ama aynı yerleri tersine ve değişik anlatacağım. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turunu her yıl bıkmadan, usanmadan, severek, gönüllü olarak yapmaktayız. Bu böyle devam edecek sağlığımız el verdiğince. Tüm kış, toplantılar, keşif turları, rotalar, neler yapacağız, katılımcılara ne hediyeler vereceğiz, resmi kurumlarla yazışmalar, müzelere giriş izni gibi konuları kış aylarında yaptık. Her şeyi ayarladıktan sonra tur günü geldi çattı. Sevgili dostum, tur arkadaşım Ferdi Kızıl, namı diğer kahramanımız Ferdimen bir gün önce evime gelerek misafirim oldu. Ferdimen hazırlıklıydı, tur için gerekli eşyaları ile birlikte gelmişti. Sadece bir sonraki suyun kaynağına yolculuk turunda kullanacağı kap kaçağı evde bıraktık. Ben de hazırlığımı yapıp çantalara yerleştirdim. Fazla olarak yanıma sağlık malzemeleri ve bisiklet yedek malzemeleri olan çantayı yanıma aldım. Ne de olsa turun süpürücüsü ve artçısıyım. Aynı zamanda teknik eleman ve sağlık elemanı hemşir olacağım. Bu turu her zamanki yaptığımız turların tersinden yapacağız. Daha önceleri son güne kalan Torbalı’daki Metropolis antik kentine girerek başlayacağız. Her seferinde Metropolis antik kentini es geçiyorduk. Sonrası Efes antik kenti, oradan Özdere kalemlik, Ahmetbeyli Klaros antik kenti. Yeni Orhanlı köyünde 23 Nisan Çocuk bayramı kutlamaları. Seferihisar Teos antik kenti. Urla Necati Cumalı kültür evi, İskeledeki Klaizonamei antik kenti ve İzmir’e dönüş şeklinde olacak

Güzel ve güneşli bir günde uyanıyoruz sabahın köründe. Kahvaltıyı yapıp bisikletlere atladığımız gibi yola koyulduk. Sabah 8 den evvel Konak’ta olmalıydık kimseler gelmeden. Tura hazırlık yapacağız. Sahil yolunda tamamlanmış olan bisiklet yolunda gidiyoruz Konak yönüne doğru. Ferdimen beni bisiklet üzerinde bisiklet yolunda çekiyor. Yol hariç diğer yerler yeşil çimenlerle kaplı. Sağ tarafta deniz masmavi görünüyor gökyüzü gibi. Üzerimde kahverengi deri ceketim var. Sabah serin oluyor hala Nisan ayında olsak ta.

IMG_2133

Henüz kimseler uyanmadığı için bisiklet yolunda kimseler yok bizden başka.

IMG_2135

Bir süre bisiklet yolundan gittik, Karantina tarafında alt geçit yapıldı. Üstünde ise çalışmalar bitmediğinden bisiklet ve yayaya kapalı olduğundan araç yoluna çıkıp yeni açılan alt geçitten geçiyoruz. Yolda araç bile yok, tek tük araçlar geçiyor. Alt geçitte belediye otobüsü var sadece.

IMG_2137

Karataş’a gelince lambalardan tekrar sahildeki bisiklet yoluna girip Konağa geldik. Konak meydanı, saat kulesi, belediye binasında 23 Nisan bayramı için iki dev Türk bayrağı ve ortasına Atatürk posteri asılmış şimdiden. Kaymakamlık binasında da Bayrak ve Atatürk posteri var. Meydanda güvercinler toplaşmış.

IMG_2138

Saat kulesi, yanında iki palmiye ağacı ile sakin halinde. Henüz insan kalabalığı yok, bir kaç kişi ve güvercinlere kalmış meydan.

IMG_2139

İlk olarak biz geldik, bisikletleri park ederek gelenleri karşılayacağız. Ferdimen beni çekiyor ellerimi açmış olarak.

IMG_2140

ABAK gönüllülerinden Fırat geliyor meydana bisikletiyle.

IMG_2141

Katılımcılar yavaş yavaş gelmeye başlıyor. Katılımcılar geldikçe kaydı yapılıp torbaları veriliyor ellerine. İzmir büyükşehir belediye binası, bayraklar ve Atatürk posteri asılmış.

IMG_2144

Gelen geldi, belirlediğimiz hareket saati gelince turu başlatıyoruz. Bir kısım katılımcı direk Tepeköy istasyonunda gidecek. O yüzden fazla kalabalık değiliz. İlk olarak saat kulesinin etrafını üç kez dolanıp geleneksel ABAK hacısı yapıyoruz herkesi.

IMG_2145

ABAK hacısı olduktan sonra trafiğe kapalı belediye önünden ileriye doğru yol almaya başladık. Ben en arkada süpürücü olarak son kalanları da yola sokup arkalarında gitmeye başladım.

IMG_2146

Aşağıda sabah yaptığımız yolun haritası, yaklaşık 11 Kilometre civarı yol yapmışız

Powered by Wikiloc

 

Bisiklet yolundan devam ederek Alsancak garına geldik. Burada parti parti izban metrosuna binerek Tepeköy istasyonuna vardık. Tepeköy’de istasyondan çıkıp toplanılacak kahvede bekliyorlar sonraki trenle gelenleri. Ben en son biniyorum trene. Tepeköy izban istasyonu, tren durmuş yolcularını indiriyor. Köşe kahvesinde bekleyen bisikletçiler.

IMG_2147

Herkes geldikten sonra harekete geçtik, yakın olan Yeniköy’de bulunan Metropolis antik kentine geldik. Antik kentin girişindeyiz.

IMG_2148

Bisikletleri girişe park edip gişelerden içeri giriş yapıyoruz. Önceden turizm müdürlüğünden ücretsiz giriş izni alınmıştı. İlk bulunduğumuz yer amfi tiyatronun olduğu yerdeyiz. Katılımcılar oturma yerlerinde otururken kazı ekibinden bir kişi ve arkeoloğumuz olan Selen Kanat bizlere Metropolisi anlatacak.

IMG_2150

Kazısı hala devam eden yer mozaiklerinin olduğu bölüm kapalı ve girilmeyecek şekilde çevrelenmiş. Uzaktan yerdeki figürleri çekiyor Ferdimen.

IMG_2151

Kazı ekibinden arkeolog spor ayakkabıları ile mozaiklerin üzerine basarak burayı anlatıyor.

IMG_2152

Tiyatronun üstten görünüşü.

IMG_2153

Sırası ile başka yerlere doğru gidiyoruz taş duvarlı binaların arasından.

IMG_2154

Arkeolog burayı da anlatıyor, çatısı olmayan binanı duvarında tahta destekli kemerin yanında.

IMG_2155

Arkeoloğun götürdüğü terasta dinleyiciler ve Torbalı ovasında tarlalar.

IMG_2156

Burası ile ilgili yazılan yazıt mermer bloğa kazılmış. Harfler çok küçük.

20180421_122646_HDR

Daire şeklinde tuğlalardan üst üste yapılmış bir çok sütün üzeri kapatılmış Roma hamamı. Alttan ateş yakılıp zemin ısıtılıyormuş.

IMG_2159

Sıcak sular künk borularla taşınıyormuş bir yerlerden. Toprak üzerinde küçük küçük arı delikleri künklerin üzerinde.

20180421_123300_HDR

Metropolis antik kenti gezimizi tamamlayıp bisikletlerin yanına geldik. Herkesin gelmesini bekliyoruz.

IMG_2161

Herkes toplanınca yola çıkarak Yeni köyden ayrılıyoruz. Köyün çıkışında tabelada Yeniköy Güle Güle yazılmış gidenler için.

IMG_2162

Hava güneşli, sıcaklık iyice arttı. Geride kalanları bekleyip topluca hareket etmek için viyadüğün altında bekliyorlar arkadaşlar. Resmi Ferdimen çekiyor. O ara ben aralarında yokum. Çünkü en arkadan süpüre süpüre geliyorum geride kalanları. Viyadüğün altı gölgelik, bisikletlilerin bir kısmı gölgelik yerde.

IMG_2164

Küçük Menderes nehrinin üzerinden geçiyoruz. Nehirde fazla su yok ve rengi her zaman olduğu gibi simsiyah. Küçük Menderes nehri hala böyle kirli akmaya devam ediyor.

IMG_2166

Topluca Belevi köyüne girdik. Burada halk pazarına uğradıktan sonra yan yollardan Selçuk kasabasına vardık. Zaman geçirmeden ilk önce Artemis tapınağına girdik. Tapınakta ayakta duran utanç abidesi gibi tek sütun duruyor. İnsanlar bu muhteşem eseri zamanla yok etmiş. Geriye kalan sadece tek sütundan ibaret. Artemis tapınağı, yukarıdaki tepede Selçuk kalesinin surları duruyor. Altında İsa Bey camisi görünmekte.

IMG_2168

Artemis tapınağından geriye sadece devasa bir çukur kalmış. Kış aylarında burası sular altında kalıyor.

20180421_163151_HDR

Artemis tapınağında fazla kalmıyoruz, kısaca şöyle bir görüp Efes harabelerine doğru yola çıktık. Gittiğimiz yol eski Kuşadası yolu olan Dutlu Yol. Dut ağaçları yolu tamamen kaplamış, yeni yapraklar çıkmış ve yolu gölgelik yapmaya başlamış. Zamanında burayı genişletmek istemişler ama Selçuklu doğa severler protesto gösterileri düzenleyip yolu yan tarafa, tarlaların olduğu yere yaptırmışlar. Bu güzelim Dutlu Yol yürüme, koşu, ve bisiklet yolu olarak kalmış bizlere. Belediye de elinden geldiği kadar yolda kaldırım taşları ile parkur yapmış koşu ve bisiklet yolu için.

IMG_2170

Efes harabelerinin olduğu yere geldik. Arkada kimse kalmadı, antik kentin girişinde otoparkta bisikletleri bırakacağız.

IMG_2171

İçeri misafir olarak giriş yapıyoruz. Devasa amfi tiyatronun uzaktan çekilmiş resmi.

IMG_2172

Amfi tiyatronun oturma yerlerine oturup Efes antik kent hakkında taze rehber olan Fırat Okutucu bilgiler veriyor.

IMG_2176

Devasa celcus kütüphane önü sütunları ile iki katlı bir yapı olarak muhteşem görünüyor.

IMG_2178

Efes antik kentinin hafif rampalı mermer döşeli caddesinde gidiyoruz.

IMG_2179

Ferdimen hemşerilerini bulmuş, Lise çağındaki bu gençlerle resmimizi çekiyor Ferdimen. Gençler sporcu eşofmanı giymişler, rengi de sarı.

IMG_2181

Eşofmanların arkasında Tekirdağ yazılmış, sırtları dönük çekiyor bir poz.

IMG_2182

Sevgili taze rehberimiz Fırat anlatmaya devam ediyor. Etrafında dinleyiciler toplanmış Fırat’ın anlattıklarını can kulağı ile dinliyorlar.

IMG_2183

O zamanın umumi tuvaletleri meşhurmuş. Buradaki tuvaletler mermerden yapılmış. Tuvalet delikleri yan yana sıralı dokuz tane var ve L biçiminde karşıda devam ediyor. Tiyatrolarda ön kısma oturan önemli kişilere Protokol denilmiş ta Yunanlılar zamanından beri. Protokol’un anlamı önde oturan kalın göt demek. Şimdi bu protokoldeki insanlar için de oturma yerleri ona göre yapılmış. Siyasi ve ekonomi tartışmalarını, fikirlerini burada belirtiyorlarmış. Hani bir atasözü vardır “İnsanların aklı ya kaçarken, ya sıçarken başına gelirmiş”. İşte burası da aklını başına getirilen yerlerden biri.  Protokol sahibi birisi oturma yerine oturmadan önce köleler buraya oturup vücut ısısı ile ısıtıyorlar sonra protokol oturuyormuş sıcak yere.

20180421_182157_HDR

Önemli yapıların ortasında geçen yolda daha yukarılara gidiyoruz. Sağda, solda sütunlu yapılar, kemerle süslenmiş.

IMG_2185

Sütunlu ve kemerli süslenmiş bir tapınak.

IMG_2186

Hıristiyanlık döneminde Bizanslılar tarafından yapılan yapıların duvarlarında kullandığı pişmiş tuğlalardan anlıyoruz. Eski ve yeni yapı tekniği bir arada.

IMG_2187

Bir tapınağı süsleyen nehir tanrısının çakma versiyonu kabartma olarak bir kayaya oyulmuş kanatlı melek figürü.

20180421_183351_HDR

Bazı yapılar orijinal haline getirmek için iskele kurulup kemerli yapıyı sağlamlaştırmaya çalışılıyor.

20180421_183407_HDR

Başka bir tapınak, kirişler sütunların üzerine konulmuş.

IMG_2189

Güneş alçalmaya başlayınca aşağıya doğru döndük, kütüphanenin önünden geçerken pencerede olan Güneş ışıkları tamamen pencereden fışkırıyormuş gibi. Diğer taraflar karanlıkta kalmış ışık hüzmesi ardında. Bu resim öne çıkan görsel olarak seçtim.

20180421_184950_HDR

Pamucak’taki kamp alanına Güneş batmadan vardık. Burası belediyenin halk kumsalı ve tesisleri. Okaliptüs ağaçlarının altına çadırları kurduk dağınık bir biçimde.

IMG_2190

Çadırı hızlıca kurup Güneşin batışını izlemek için kumsala koştum. Tam Güneş deniz üzerindeyken turuncu renge bürünmüş ufku çekiyorum. Küçük dalgalar kıyıya usulca vuruyor.

20180421_194920_HDR

Güneş denizin üzerinde yarıya kadar batmışken digital zoom ile dalgalarla beraber çekiyorum. Yakınlaştırınca dalga boyutu da büyüyor haliyle.

20180421_195039_HDR

Turuncuya boyanmış ufukta Güneş son ışıklarını vururken bir poz daha çekiyorum.

20180421_195157_HDR

Ve Güneş yarın doğmak üzere denizde batıyor.

20180421_195243_HDR

Kumsal geniş bir alana yayılmış, kumlar rüzgarın etkisi ile dalga izleri oluşturmuş. Henüz denize giren olmadığı için kumların üzerinde insan izi yok.

20180421_195251_HDR

Akşam yemeğini her zamanki yemekçimiz Hatice getiriyor ta Aliağa’dan buraya. Nefis yemeklerini yiyoruz. Hava serin olduğu için kapalı yerde toplandık. Ateş yakmak yasak dediler biz de yakmadık. İşletmenin masalarına oturup müzik ziyafeti dinlemeye başladık. Müzisyenlerimiz flütçü Öğretmenimiz Burak Çardak, kabak kemanecimiz Özgür Tekeli ve gitarist İsa Bezirci bizlere çalmaya başladı şarkılar, türküler.

20180421_215413_HDR

Kabak kemaneci Özgür çaldıkça coşuyor, tek olarak onu çekiyorum.

20180421_220504_HDR

Flütçü ve gitarist bizleri mest ediyorlar. Onlar çaldıkça eşlik ediyoruz türkülere.

20180421_220551_HDR

Akşamın ilerleyen saatlerine kadar çalıp söylendi şarkılar, türküler. Güzel bir günün daha sonuna geldik, artık uyku bedene yaklaşınca çadırıma girip bir güzel uyuyorum.

Bu gün yaptığımız yol toplam olarak 62 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Kendi Kendine Oluşan Festival 1.Gün

11 Nisan 2015 Cumartesi

Üçkuyular – Alsancak – Sarnıç – Menderes – Ahmetbeyli – Kuşadası – Yaylaköy

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ben gelecekten korka korka dönen bir mutluyum

dünyanın bu küçük sesini işit

bak, bir dalı, bir örtüyü, bir denizi tutan ellerime

nanelerden, ıtırlardan, ıhlamurlardan gelen

anlayamadığın sevgililik

var ya

yani uzaktan yüzünü bile seçemediğin birinin

adı en sevdiğin şairin adıyken.

 

Edip Cansever

 

Öne çıkmış olan görsel, İki tarafında çam ağaçları olan yolda giden bisikletçiler.

20150411_151850

Merhaba sevgili okuyucular, yeni bir tur başlıyor. Az Bilinen Antik kentler Turu hazırlıkları tam gaz devam ederken tur başlamadan bizim dengesiz İrfan herkes tur düzenliyor hadi biz de kendi turumuzu yapalım. İsmi de “Kendi Kendine Oluşan Bisiklet Turu“. Kayıt açılıp kapandı, başvuran 2 kişi. Organizatör olarak ben ve İrfan. Katılım payı olmayacak, herkes kendi eşyasını taşıyıp kendi yiyeceğini istediği şekilde yapacak. Duş tuvalet aramak yok, her şey doğada. Nerede akşam orada sabah, kamp yeri bir çeşme başı. Turun öncüsü İrfan, artçısı ben, katılımcı Tamam ve Can. Toplam 4 kişiyiz.  İşte böyle bir tur düzenleyelim dedik. Hem Az bilinen antik kentler turuna antrenman niyeti olur bizim için. Tamam ve İrfan katılacaklar normalde. Can turlara pek katılma taraftarı değil. 11 Nisan 2015 günü başlayacak turumuz, 6 günde bitireceğiz.

İrfan taşlı topraklı yollardan, dağlardan gideceğimizi söyleyince kıytırığı almaktan vaz geçtim. Hazırlığımı yapıp eşyalarımı bagaja yükledim, bisikletim KUZ kapının önünde yeni bir tura hazır durumda. Kendimi yokuş aşağı salınca dünya değişti. Her şey geride, sadece ileriye bakıp güzel geçeceğine inandığım tura odaklıyım. Bisikletim KUZ evimin önünde poz veriyor, dekortaş kemerli kapı, üstünde kanatlarını açmış kara kartal. Bahçede limon ağacı, girişte solda saksı içinde salon çiçeği, sağda erguvan ağacı. Balkonda Türk bayrağı.

20150411_084549

Yola çıkıp Can ile sahildeki bisiklet yolunda buluştuktan sonra Alsancak metro istasyonuna kadar aheste aheste bisiklet sürerek geldik. Hala bisikletleri saat 09:30 da metroya alıyorlar. O yüzden acelemiz yok. Saat 09:00 olunca kent kartları 2 kez basıp içeri girerek metroya bindik. Hedef Cumaovası, ama Cumaovası istasyonunda çalışmalar olduğundan Sarnıç istasyonunda ineceğiz. Elçek ile kendimizi tren içinde çekiyorum Can ile.

20150411_095821_HDR

İrfan ve Tamam Karşıyaka dan bindiklerinden bir sonraki tren ile geldiler. Sarnıç istasyonunda buluştuktan sonra yola çıkarak Menderes’e gelerek kahvaltı için çay bahçesine oturduk. Ben kahvaltı yapmadan evden çıkmam, sadece bir parça gevrek ve poğaça alarak çay içtim. Çaycı bizi masada kahvaltı yaparken çekiyor dördümüzü.

20150411_105359_HDR

Tarlaların arasından gitmeye başladık bir süre. Çeşme bulunca suları tazelemek gerek, hem biraz nefes almalı insan. Güzel havanın tadı çıkmalı değil mi? İrfan ile Can ayakta, Tamam çeşme başına oturmuş. Bisikletler park halinde çekiyorum.

20150411_113709

Burası Cumaovası havzası, düz bir arazi ve alabildiğine tarlalar. Yol kıyısına yakın olan yerlerde sanayi fabrikalar, işletmeler var. İrfan üçümüzü çekiyor tarla kıyısında bisikletlerimizle.

20150411_122409

Sarı çiçekli tarla ve henüz çiçek açmaya yeltelenmiş şeftali ağaçları. Bahar gelmekte.

20150411_131818

Tarlalar bitti, küçük tepelere tırmanmaya başladık. Çıktığımız tepeler fazla yüksek değil, en yüksekte olan Gölova göyüne geldik bile. Şimdiye kadar pek zorlanmadık. Önde giden arkadaşlar köye yakın. Köy camisinin minaresi evlerin arasından kendini gösteriyor.

20150411_133029

Çıktığımız yerin manzarası güzel, tarlalar, meyve bahçeleri sıralı, düzgün ekim yapılmış. Göze hoş görünüyor uzaktan ve yüksekten.

20150411_141050

Gölova köyünde kahvede birer çay içip bisküvi gibi şeyler atıştırıyoruz. Köyün sokağı, evler ve cami.

20150411_142929

Baharın verdiği coşku ile bitkiler yeşile bürünmüş, bize güzel resimler sunmakta. Biz de bu güzellikleri ölümsüzleştirdik. Hem de yolun tadını çıkararak. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150411_151850

Şimdiye kadar bilmediğim bir vadi karşıma çıkıyor. Derin bir kanyondan oluşmuş, kısa olsa da gidip keşfedesim geldi. Ağaçlar, kuşlar, dereler kim bilir nasıl bir görüntü oluşturmakta. Gidip görmeyince bilemezsin ki. Bu vadiyi ileriye saklıyorum keşfedilmemiş olarak.

20150411_152852

İnişe geçtiğimiz için rüzgarlıkları giydik. Bu yoldan pek araç ta geçmiyor. Çıkış ne kadar zor olsa da inişi hep güzel oluyor. Nedense güzel olan da kısa sürdüğü için bir çırpıda ana yola indik. Tamam kırmızı rüzgarlığını giymiş, yokuş aşağı inerken çekiyorum.

20150411_153532

Geçtiğimiz yıl İrfan ile buradan çıkmıştık, şimdi ise tersine indik. Güzel oluyor, bir zaman çıktığın yolu başka bir zaman iniyorsun. Bisiklet ile daha da anlamlı oluyor. Kavşakta üçünü bisikletleri ile çekiyorum. KUZ da yanlarında.

20150411_153738

Ahmetbeyli den ilerdeyiz, Küçük Menderes deltasına yakın bir yerden ana yola çıktığımızdan bir süre sonra düzlüğe ulaşacağız. Deniz de harika görünüyor.

20150411_154754

Canımız kahve istedi, durup hemen içmeli diyerek kahveyi pişirip içiyoruz. Bu tur iyi oldu, cezvem 4 kişilik, biz de toplam 4 kişi olunca kahve tek seferde hepimize yetiyor. Elçek ile dördümüz yere oturmuş durumda kahve içmeyi beklerken çekiyorum. Kahve cezvede pişmek üzere.

20150411_160038_HDR

Küçük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlardan oluşan küçük göletler. Nehrin getirdiği toprakları deniz dalgaları delta boyunca tekrar kıyıya yığarak çukur olan yerleri gölete dönüştürüyor.

20150411_162705

Kayalık bir yarmadan geçip Menderes havzasına giriş yapıyoruz.

20150411_163003

Bu kış iyi yağmur yağdı, Küçük menderes nehri coşkulu akıyor. Suyun renginden anlaşılan o ki bereketli topraklar denize doğru gidiyor. Bu erozyon iyi mi kötümü ? Nehir durmadan toprakları aşındırıp taşımakta. Zamanla taşınan bu topraklar geniş, bereketli alanlara dönüşüyor. Küçük Menderes havzası dünyanın en bereketli ovalarından biri olmuş durumda. Bir zamanlar Efes kenti zengin bir ticaret limanı varmış. Nehir toprakla doldurunca limanı zenginlik bitmiş, Efes kenti önemini yitirerek yok olmuş.

20150411_163855

Küçük Menderes nehri taşkın olunca kıyıdaki bahçeler, tarlalar su altında kalmış durumda.

20150411_164635

Ana yola girmeden Pamucak tan Kuşadası’na vardık. Şehrin merkezine doğru gidiyoruz. Kamp yeri Marina’nın karşısındaki kamping te yapacağız.

20150411_172409

Marinanın karşısında ki kamping yerine vardık. Sezon açılmadığı için kamping kapalı. Yan tarafta bir yer daha vardı, oraya sorduk bizden 70 TL isteyince oha bu neyin fiyatı dedik. Anlaşılan bizler gibi gezgin bisikletçileri istemiyorlar. Para da kazanmak istemediklerinden boş dursun anasını satayım. Bu gibi yerleri işletenler kendilerini baltaladıklarının farkında değiller. Böyle giderse turizmi bitirecekler, ondan sonra turist niye gelmiyor diye ağlayacaklar.

Neyse akşam yemeği için alışverişi yapıp yola çıktık. Hava kararasıya kadar ne kadar gidebilirsek gidip hava kararmadan kampı uygun bir yere yaparız. Güneş daha yukarılarda, denize yansıyan ışığı denizde ufuklara doğru ışıklı bir yol oluşturmuş durumda. Belki bir gün kano ile ışıklı patikayı takip ederim, belli mi olur! Işığa ulaşmalı, bizleri çağırıyor.

20150411_172438

Kuşadası aşırı göç almış bir ilçe ve daha da göç almakta. Bu göç sonucu apartmanların boyunun yükselmesi, insan kalabalığı ve aşırı araç trafiği insanı  bunaltıyor. Sonunda bu keşmekeşten kurtulduk. Güneş henüz batmadı, Söke rampasını yavaş yavaş çıkmaya başladık.

20150411_191120

Karşıdan karşıya geçmeye çalışan sansar arabaların hızına yetişememiş. Gece farların etkisiyle bir aracın altında kalarak yol kıyısına savrulmuş öylece yatar bir halde. Trafik terörü her yerde, aşırı hız hayvanların kaçmasına fırsat vermiyor. Zaten yaşam alanlarını işgal edip yol yapmışız.

20150411_192225

Güneş ufukta batmak üzere, bu seramoniyi kaçırmam. Bisikletimi park edip 5 dakikalık güneşin batışını seyretmeye başladım. Dünyada ki tüm canlıların yaşam kaynağı gün boyunca fotonlarının taşıdığı enerji ile yaşamamızı sağladı. Artık Dünyanın diğer taraflarına yaşam verecek. Bunu bilmek bile bana yetiyor.

anlamak gideni

ve gelmekte olanı

bir akşam üstü.

20150411_193514_HDR

Cep telefonumun yakınlaştırması ile güneş anca bu kadar büyüyebiliyor.

20150411_194324

Güneş Samos adasının tepelerine değdi ve ardına batmaya başladı.

20150411_194341

Atmosferin yukarılarına son ışıklarını yansıtarak kızıla boyadı gözden kaybolunca. Hüzün çöküyor içimde, akşam serinliği başladı. Yarın güneşin doğacağını bildiğim halde.

20150411_194438

İrfan önden gittiğinden kamp için uygun bir yer bulmuş beni bekliyorlardı. Yol kıyısında çeşmesi olan tek odalı bir boş binanın arkasında ceviz bahçesi çadır için uygundu. Hava da kararmıştı. Artık gidecek durumda olmadığımıza göre burada kamp atabiliriz. Hemen çadırları kurup eşyaları içine yerleştirdik. Yemek işini herkes kendi çadırında hallediyor. Hava serinledi birden bire. Su kaynatıp hazır çorba ve makarneks yapıyorum. Makarneksin içine ton balığı ile takviye yaptım. Karnım tıka basa doydu. Üstüne bir de kahve iyi gitti doğrusu. Yemek yaparken ocaktan çıkan ısı çadırı hamam gibi yaptı. Sıcacık ne güzel, dışarı çıktığım zaman soğuktan burnum hemen akmaya başlıyor. Elçek sopası ile çadırın içinde kendimi çekiyorum.

20150411_215657_HDR

Yemekten sonra birden bire bir arabanın farları çadırımın üzerine gediğini gördüm. Arabanın kuvvetli ışıkları çadırın içini aydınlattı. Hemen dışarı çıkıp üzerime gelen arabaya baktım. Arabayı kullanan da dışarı çıkınca merhabalaştım. Adam beni tanıdı öyle uzun saçlı olarak karşısına çıkınca. Geçen yıl buradan geçtiğimizde çeşme başında mola vermiştik. Ceviz bahçesinin sahibi olan adam çeşmenin yanında yol kıyısında ceviz reçeli satıyordu ve bir kavanoz almıştık. Tabi bu arada epey sohbet etmiştik. Adama gece en uygun burayı, binanın arkasını bulduk, hava da kararmıştı. Bir gece burada kamp atıp yarın yola devam edeceğimizi söyledim. Adam da elbette burada kalabilirsiniz dedi. Hatta herhangi bir şeye ihtiyacınız var mı diye de sordu. Sorusuna teşekkür ederek hiç bir şeye ihtiyacımız yok diyerek vedalaşıp gitti. Birisi bizi çadırları kurarken görmüş, köyde bahçe sahibine söyleyince kontrol etmek için gelmiş bahçe sahibi.

Artık gönül rahatlığıyla uyuyabiliriz. Herkes çadırına çekilip yattı.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 82 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Menderes Deltası Bisiklet Turu 1.Gün

22 Mart 2014 Cumartesi

Cumaovası – Ahmetbeyli – Kuşadası

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Öne çıkmış olan görsel, altı sıra kemer yapı art arda sıralı, kemerin üst kısmı su üstünde, yansıması suya vurmuş.

220320145331

“Şu kibritin, şu yanmam diyip fısır fısır fısırdayıp da sonradan peki emret yanayım, diyen şu kibritin ışığına bak. Bu olur mu arkadaş. Böyle bir el sürçmesiyle açılıveren hararet, ışık, bayram gördün mü sen? Gül, sevin arkadaş. Şu ağzımızdan çıkan dumanlara bak! Nasıl uçuyorlar.

Yaşıyorsun efendi. Pırıl pırıl, tane tane, ıslak ıslak. Cam cam, billur billur, fanus fanus, çeşmibülbüller gibi yaşıyorsun dostum. Dumanlarımıza, cigaralarımızın dumanlarına bak efendi! Bu mavi şey nedir? Bu insanın içini sevinçten, keyiften parlatan şey nedir? Ne kadınla yatmak, ne şarap içmek, ne arkadaşlarla iskambil oynamak, ne tiyatro, sinema seyretmek…Hepsi bir yana, dünyayı seyret.”

Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık resminin olduğu kitap kapağı. Yere oturmuş, başında siperli şapka, arkasında kurt köpeği görünüyor.

10893916_766231786781968_892890169_n

Kış aylarının ılıman ve yağışsız geçmesi daha çok bisiklete binmeme neden oldu. Arada 2 ay boyunca memleketim Kosova Prizren’de olmam  bisiklete engel olmadı. Prizren’de havalar ılık olması ile beraberinde Perşembe Akşamı Bisikletçileri Prizren ( Biçiklistet e mrembjës së enjte, Prizren ) grubunu kurmama neden oldu. Böylece tüm Türkiye de olduğu gibi yurt dışına taşmış oldu Perşembe akşamı bisikletçileri. Kosova’dan döndükten sonra ılık havaların devam etmesi Aydın bisikletliler derneğinin düzenlediği Menderes Deltası turunu yapmasıyla 2014 yılının ilk turuna katılmaya karar verdim. Dengesiz arkadaşım İrfan Özden’i arayıp gelecek misin diye sorunca tura katılma kararı aldık beraber. Bisiklet sürerek gidecektik, Kuşadası’nda kalıp ertesi gün Söke Yenidoğan mahallesinde buluşma noktasına gidecektik. Arkadaşım Selahattin Tavkaya ile konuşunca nasıl olsa ben de geleceğim bizde kalırsınız deyince kabul ettik teklifini. Hem de Selahattin’in yeni aldığı bisikletini test etmiş olurduk. İrfan yol konusunda uzman olduğu için rota işlerini ona bıraktım. Menderes Delta turu Pazar gününde yapılacaktı. İrfan da turdan sonra gruptan ayrılıp Dilek yarımadasının güneyindeki  en uç noktasından Samson dağının tepesinden kanyonun içinden milli parka inecektik. Çok güzel bir rota çıkarmıştı doğrusu. Selahattin’e evden izin almasını söyledim turdan sonra bize katılması için. O da hazır bekliyormuş yeni bisikletiyle. Teklifimi hemen kabul etti.

Aydın Bisikletliler Derneğinden arkadaşlar bu turu düzenliyorlardı. Daha önceki yıllarda Aydın ilinde bulunan hemen hemen tüm antik kentleri bisikletlerimiz ile Aydınlı bisikletçiler ve diğer illerden gelenlerle beraber yapmıştık. Bu yıl da Pirene ve Miletos antik kentlerini dolaşacaktık.

Bisikletime çantaları ve kamp malzemelerimi yükledim. İlk bahar başlangıcının ilk gününde yola çıkıyorum. Alsancak metro istasyonunda İrfan ile buluşacaktın saat 09:30 da. Sabah 08:30 da evden yola çıkarak Alsancak tarafına pedallamaya başladım. Hava açık bir ilk bahar günü. Konak alt geçidinde girmeden yeşil ve mavinin su zerrecikleriyle buluşmasının KUZ ile resmini çekerek başlıyorum bu tura. Su fıskiyeleri çimenleri suluyor, alt geçit girişi, arkada İzmir büyükşehir belediye binası.

220320145293

Alt tünelden çıkar çıkmaz yol kıyısına park etmiş birini görünce resmimi çekmesini rica edince o da hemen çekiyor beni. Bisikletimin ön çantaları yüklü.

220320145294

Alsancak tren garı ve metro istasyonuna gelince burada da bir resim çekiyorum İrfan’ı beklerken. Alsancak gar binası, üstünde Tcdd yazıyor. Binanın önünde renkli çiçekler dikilmiş, Tcdd Alsancak kaidesi çiçeklerin yanında. Bisikletim KUZ park halinde, ön ve arka bagaj çantaları dolu, arka bagajda sarı fosforlu yelek var dikkat çeksin diye.

220320145295

İrfan gelince metroya giriş saatinde gişeden 2 kez kent kartını basıyoruz. Neden olduğunu bilmediğimiz bir uygulamayı hala sürdürüyor izban metro şirketi. Bisiklete de bilet almaya devam ediyorlar. Dünyada eşi yok bu uygulamanın. Ama mecburen basıyoruz istemeden 2 bilet. Yazık… İstasyonda beklerken birisi bizi çekiyor bisikletlerimizle. Arkada tren vagonları park halinde duruyor.

220320145296

Bir süre bekledikten sonra tren gelince biniyoruz bisikletlerimizle. Elçek ile resim çekiliyorum İrfan ile. Ayaktayız, bir elimizle bisikletleri tutuyoruz.

220320145298

Cumaovası son durakta trenden inerek yola çıkıyoruz birlikte. İrfan ve ben.. Önümde İrfan bisiklet sürüyor. Tabelada Kuşadası 59, Seferihisar  80 Km olarak yazılı.

220320145299

Hava güzel olunca bisiklet sürmenin keyfine diyecek yok doğrusu. Hele bir de yanında dostun olunca muhabbetten kendimizi kaybediyoruz. İrfan’a Kosova da 2 ay boyunca neler yaptığımı anlatıyordum. İrfan da kış boyunca gezdiği yerleri anlattı. Neredeyse 3.5 ay boyunca görüşmemiştik. Anlatacak çok yaşamışlığımız vardı. En önemlisi de aramızdan istemediğimiz bir şekilde ayrılan Alper Güngör hakkında konuştuk.

İrfan birden bire kahkahayı bastı

– Hhaaaaahhhhaaaahhhhhhhaaaaaaaa diye.

Hadi diyelim ilk turumuzda tanışma faslı ile muhabbet derindi. Habire gitmiştik farkında olmadan. Peki şimdi olan ne? Sohbeti kesip önümüze bakınca bir de ne görelim Tahtalı barajı göleti yine solumuzda kalmış. Hemen duruyoruz kahkahalarla gülerek. Farkında olmadan düz gitmişiz, kavşaktan sola Ahmetbeyli tarafına gitmemiz gerekti. Hemen geriye doğru dönüp kavşağa pedallamaya başladık.

220320145301

Kavşağa gelince sağa Kuşadası yönüne döndük. Kavşakta trafik lambaları var, bize kırmızı yanıyor.

220320145302

Selçuk 45, Kuşadası’na 53 Km kalmış tabeladaki yazıya göre.

220320145303

Tahtalı barajını besleyen derelerden biri Bulgurca deresi. Bu yıl pek kurak geçtiğinden az su akıyor dereden. İlk baharda olmamızdan dolayı bu aylarda gürül gürül akması gerekti. Bakalım önümüzdeki aylarda yağış nasıl olacak.

220320145305

Az akan çayı çekiyorum, kıyılarda küçük çalılar var.

220320145304

Tahtalı barajı İzmir’in en büyük göletti olan baraj. İçme suyunun büyük bölümü buradan sağlanıyor. Yaz aylarının sonunda göletteki su miktarı azalınca çeşmelerden çamurlu su akmaya başlıyor. Neyse ki ben Balçova da oturuyorum. Balçova barajı böyle değil, çeşmeden rahatlıkla su içebiliyorum. Bir zamanlar insanları sular arsenikli diye korkutarak damacana suya alıştırdılar. Damacana suya alışan insanlar çeşme suyunun kokusuna alışamadıkları için çeşmeden içemeyince her ay belli bir para karşılığında içme suyuna ayırıyorlar. Bu arsenik olayı başladığı zaman kuraklık vardı. İzmir ve çevresi pek yağış almadığından yer altı kaynak suları azaldı. İzmir’in bazı yerlerinde kuyular var. İçme suyu buradan sağlanıyor. Kuyulardaki su kuraklıktan azalınca  doğal olarak bulunan arsenik oranı artıyor. Öyle olunca da bazı uyanıklar bunu fırsat bilerek suda normal değerinden fazla arsenik var diyerek şebeke suyundan, çeşmelerden içmek tehlikeli diyerek damacana satmaya başladı. İlk gün basın yayın televizyonlarda öyle bir korkuttular ki ben bile damacana almak zorunda kaldım. Ertesi gün düşündüm ki bizim Balçova barajından suyumuz geliyor, kuyu suyu ile ne alakamız var diyerek alışkanlık edinmeden tekrar çeşmeden su içmeye başladım. Damacana su işi epey yaygınlaşıp çoğaldı. Çok para kazandılar ve bu hala devam ediyor maalesef. Belediye içme suyunu arıtmaya başladı arsenikten ama Televizyondan yaratılan korku hala geçmiş değil.

220320145306

İrfan gölettin manzarasında resim çekmek için durunca ben de onun resmini çekiyorum. Resim çekenin resmi çekilir resmen! Bisikletler kenarda park halinde, İrfan direğin tepesinde resim çekiyor.

220320145308

İlk molayı Çamlık köyünde vereceğiz, öğle yemeğini de bu arada yaparız diyerek yoldan Değirmendere yönüne dönerek ana yoldan çıktık. Çamlık köyü de Değirmendere den biraz ileride. Eskiden yol köylerden geçiyordu. Yeni yapılan yol daha kestirme yerden yapıldığı için köyler devre dışı kalmış. Tabelada düz olarak Selçuk, Kuşadası, sağa doğru ise Değirmendere ve kahverengi zeminde Antik kent (Kolophon) yazılmış.

220320145309

Ana yoldan sapınca araç trafiği de yok denecek kadar az. Sadece köylüler ve köyde işi olanlar bu yolu kullanıyorlar. Elçek ile kendimizi çekiyorum bisiklet sürerken.

220320145311

Bahar tüm haşmetiyle giyinmiş, bereketiyle geldiğini hissettiriyor. Ağaçlar beyaz gelinlik giymiş gibi etrafında uçuşan arılara en güzel kokularını salgılıyorlar. Amaç arılara çiçekteki nektarı vermek, en güzel balını yapsın diye. Karşılığında da çiçekleri dölleyip meyveye dönüşmesini sağlamak. Bunlar olurken de bizlere görsel şölen meydana getirerek mutlu bir şekilde bisikletlerimizle doğanın bağrında pedallamak.

220320145312

Çamlı köyü ufukta belirdi, bu yola sapmamız iyi oldu. Arada kısa da olsa trafik gürültüsünden kaçmak gerek. İrfan önümde gidiyor.

220320145313

Çamlı köyünde lokantanın birinde durup bisikletleri park edip bisiklet sürerken hareket etmeyen kaslarımızı çalıştırarak rahatlamaya çalışıyoruz bir süre. İrfan’ı çekiyorum bisikleti ile uğraşırken.

220320145314

Bu kez İrfan beni çekiyor bisikletlerle birlikte.

220320145316

Eğer yolunuz Çamlı köye uğrarsa mutlaka kuru fasulye yemeğini yemenizi öneririm. Hem lezzetli hem de yemekler günlük. Yemekler ertesi güne kalmıyor lokantada. Gelen geçen çok olduğundan öğle zamanında lokanta kalabalık oluyor. Yer bulmak zor oldu bizim için. Kuru fasulye, acı turşu biber, bir baş kuru soğan! Dünyanın en güzel yemeği. Lokantacı bizi masada çekiyor İrfan ile birlikte. Önümüzde kuru fasulye tabak dolu, turşu tabağı, sepette ekmek, su şişesi, bardak, tuzluk ve acı biber. Masaya gazete kağıdı serili.

220320145317

Hiç resim kursuna gitmedim yada sanat çalışmalarına.  Ders te almadım fotoğrafçılık üzerine. İnsanın gözüne ışık geldiği sürece her şeyi görür ve ben de çevremde ki her şeyi görmeye çalışırım. Dünyada öyle güzellikler var ki o güzellikleri seyretmeye doyamam. Böyle güzellikleri seyrederken de yaşamıma güç kattığına inanırım. Fotoğraf sanatına gelince; karanlık ortamdan aydınlık ortamı görünce resim daha güzel görünüyor doğrusu. Bana öyle geliyor ki resimde ki çerçevenin kenarları siyah olması ortadaki ışığın yansıması daha belirgin oluyor. Yani resim tekniği öylece gözümün önüne geldi birdenbire.

Öğle yemeğini yedikten sonra lokantanın tuvaletine gittim. Tuvaletin içinde aydınlatma yok ve bir pencereden içeriye vuran ışık ortalığı loş bir karanlık meydana getiriyor. Pencerenin dışında ilkbaharı karşılamaya hazırlanan incir ağacı yapraklarını giyinmeye başlamış gri gövdesine. Ortamı böyle görünce cep telefonumla resmi çekiyorum hemen.

220320145318

Menderes’ten Ahmetbeyli’ye tatlı bir iniş olduğundan rahat yol alıyoruz rampa aşağı. Çile köyüne geldik, Çile Bülbülüm Çileeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee. (Bu şarkıdaki çile kısmını yaklaşık bir dakika kadar söyleyebilirim. Şimdiye kadar saat tutmadım ama bir dakikayı da geçebileceğimi sanıyorum)

220320145319

Kuşadası’na yolumuz az kaldı. Tabelada Selçuk 22, Kuşadası 30 yazıyor.

220320145320

İlkbahar başladı, doğa elbisesini giymiş. Ortalık yemyeşil, yeniden yaşam başlıyor doğada. Resim çekerken birden telefonum çaldı; arayan ağabeyim bana memlekette halamın vefat haberini bildirdi. Durdum birden bire, halamı düşündüm. Oracıkta ruhuna bir Fatiha okudum hemencecik. Başka yapacak bir şeyim yoktu. Daha Kosova dan geleli 3 hafta olmuştu ve halamı 2 ay boyunca sık sık ziyaret ederek görmüştüm. Gerçi ne konuşabiliyordu ne kalkıp yürüyebiliyordu. Konuşmaya kalktığında dudaklarını okuyup öyle anlaşabiliyordum. Bir deri bir kemik kalmıştı öyle sessiz yatakta yatmaktan. Yıllarca oğlu ve gelini en iyi şekilde bakıyorlardı ve yanında mutlaka birisi kalıyordu her zaman. İyi ki son zamanda gidip görmüştüm halamı. Nur içinde yat canım halam.

Zeytin tarlasındaki yeşillik bana biraz huzur verdi, acımı hafifletti.

220320145321

Ahmetbeyli’ye vardık, kahve içmemiştik. Kahve molasını Claros antik kentinde vereceğiz. Claros antik kentine doğru giriyoruz. Antik kent yolun solunda 500 metre ileride. Tabelada düz olarak Selçuk, Kuşadası, kahverengi zeminde Claros yazılmış.

220320145322

Mandolin bahçeleri arasından antik kente mıcırlı toprak yoldan gidiyoruz Claros’a doğru.

220320145323

Antik kente varınca bisikletleri park yerine bırakıp bir kısmı su altında olan antik kenti dolaşıyoruz İrfan ile. Kapıda üniversite öğrencisi iki kişi vardı. Sezon olmadığı için para almadılar bizden. Sütunlar ve kalıntıların bir kısmı su içinde. İrfan resmini çekiyor kalıntıların aşağıda.

220320145324

Antik kent su içinde gölet gibi, uzun bir sütun tek olarak duruyor kalıntıların içinde.

220320145325

Su olunca sazlar da çıkmış ortaya, su içinde yarım yuvarlak oturma yeri görünüyor.

220320145326

Aslında depremde yıkılmış olan dev sütunlardan iki tanesini dikmişler. Diğer sütunların parçaları yerde.

220320145327

Burada bulunan heykellerden bir kısmının taklitleri sergileniyor. Bulunduğu halde; kafası, kolları ve ayakları yok, kimisinin dizden alt kısmı yok, Öylece sergileniyor.

220320145328

Burası bilicilik ve fal merkezi, Geleceğini öğrenmek için buraya gelenleri etkilemek için devasa heykeller yapılmış. Bu güne kalanlar tahrip edilmiş çoğu. Bulunan parçaların bir kısmı sergileniyor. Dev kadın heykelinin başı omuzlarından yok, kolları ve kalçadan itibaren yok.

220320145329

İrfan çoğu su altında kalmış kalıntıya doğru gidiyor. Önünde kemerli bir yapı var. Kemer suya çok yakın.

220320145330

Kemerin üst kısmı su üstünde, alt kısmı suyun yeşil renginden dolayı görünmüyor. Kemerler art arda sıralı, alt kısımdan kemerlerin suya yansıması ile çekiyorum. Kemerler altı sıra. Sonunda taş blok var ama açık alanda. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

220320145331

Tek sütun ve yerde dizili sütun blok parçaları. Sütunlar düz yiv olarak oyulmuş.

220320145332

Kemerlerin üstüne çıkıyorum, kemerlerin aralığı yarım metre kadar. Taş işçiliği o kadar mükemmel ki şimdiye kadar sağlam kalmış, ayakta duruyor. Kemerlerin altı insanların yaşadığı yer olarak kullanılıyormuş.

220320145333

Üst üste üç blok sütun parçası konulmuş. Bu blok parçaların çapı 2 metreden fazla ve 80 santim yüksekliğinde. Ağırlığı bir ton kadar olabilir. Bunları üst üste koymak için vinç gerekli. Diğer yanda depremde yana devrildiği gibi duruyor blok parçalar.

220320145334

Tapınağın orijinal halinin maketi yapılmış. Sütunları çatısı üçgen alınlı. Maket camekan içinde.

220320145336

İrfan baharı yaşıyor, yeşillikler ve çiçek açmış ağaç altında çekiyorum harabelerle birlikte.

220320145335

Mor gelinliğini giymiş bir ağaç baharı karşılıyor tüm güzelliği ile.

220320145337

Antik kenti şöyle bir dolaşıp kentin su altında kalan kısmı ile su üstünde kala yapıları manzarasında kahve takımımı çıkarıp güzelliğin içinde kahvemi pişiriyorum. Görevli öğrencilerden biri kahve içmiyormuş, buna şaşırdım doğrusu! Diğeri bizimle kahveyi afiyetle içti. İrfan ile beni kahve içerken remimizi çekiyor.

220320145338

Kahve keyfimizden sonra bisikletleri alıp yola çıkıyoruz ama ana yola çıkmadan deniz tarafına doğru bahçeler arasından gitmeye karar verdik. Nasıl olsa ana yola çıkacaktık bir yerden. İrfan toprak yolda gidiyor bahçeler arasından.

220320145340

Yol bitti, çimlerin üzerinde gidiyoruz, dağın dibine yaklaştık neredeyse.

220320145342

Eeee yol bitti, patika bile yok. Tarla başladı, tarlanın kenarından bisikleti ittirerek yürümeye başladık. Bakalım nereye çıkacaz ama ana yola az bir mesafede olduğumu biliyorum. Tarla kenarında İrfan, bisikleti yerde, ona bakıyor.

220320145343

Bazen bilinmeyen yol size süprizler çıkarır önünüze. İşte bilmediğimiz yolda karşımıza kaya mezarları çıkıyor. Tarlaların bitiminde kayalar dik biçimde olduğundan içe doğru oyulup mezar yapılmış zamanında. Kayayı öyle ustalıkla yontmuşlar ki insan hayranlık duymadan edemiyor. Diğer antik kentlerin mezarları kentin hemen dışında. Claroslular biraz uzakta ve dik kayalıklara yapmışlar mezarlığı. Burada bir çok mezar görebiliyorum, göremediklerim de vardır mutlaka. Burada durup mezarları inceleyip bir kaç resim çekiyorum. Kendi kendime iyi ki buradan gelmişiz demekten kendimi alamıyorum. Yıllarca buralardan geçtim bisikletimle böyle mezarlık olduğunu ne gördüm ne de biliyordum. İki mezar kayaya oyulmuş yan yana.

220320145344

Mezar içinde ölünün konduğu yer de oyulmuş tabana.

220320145345

Mezar içine girip oturuyorum, İrfan beni çekiyor.

220320145346

8 -10 metre yüksekliğindeki düz kayalarda bir çok mezar oyulmuş. İrfan birisinin yanında durunca çekiyorum onu cep telefonumla.

220320145347

Mezar içini içeriden çekiyorum. Defineciler buraları talan etmişler ve hala talan etmeye devam ediyorlar. Belki bir şeyler kalmıştır diye.

220320145348

Yine karanlık yerden ışık ortamında bulunan dış mekanın resmini çekmeden edemedim. İrfan bisikleti ile yeşillikler içinde.

220320145349

Kaya mezarlarını geçtikten sonra ana yolu gördük ama yol yüksekte. Nasıl çıkacağımızı İrfan araştırıyor. En uygun olan çıkıştan bisikletleri tek tek elbirliği ile çıkarıyoruz ana yola. Yoksa yüklü bisikletle tek başına  biraz zor olacağa benziyor. Çalılar bir taraftan, toprakta ayakkabıların kaymasından iki kişi olmamıza rağmen zar zor  çıktık. İlk önce İrfan’ın bisikletini çıkardık, sonra benimkini çıkaracağız. İrfan benim bisikleti itirirken.

220320145350

Nihayet yola çıktık ve ilerlemeye başladık ama dağın başlangıcında ki dik kayalarda mezarları görmeye devam ediyorum. Daha önceki geçişlerimde yolun sağından gittiğimden kaya mezarlarını hiç görmemiştim. Gerçi dönüşte görmem gerekti. Çünkü yoldan gayet iyi görünüyor. Demek ki dikkatli bakmak gerek.

220320145351

Burada böyle kaya mezarlığının olması define ve hazine arayıcıların dağın her tarafını talan etmesine neden olmuş. Kimi yerlerde kazı izlerini görmek mümkün.

220320145352

İlk yokuş biraz uzun olduğu için yokuş bitiminde durup dinleniyorum. Manzarası da güzel olunca hem manzarayı hem de beni taşıyan KUZ’u çekiyorum. Karşıda Dilek yarımadası görünüyor.

220320145353

Deniz harika görünüyor, henüz denize girmedim. Eğer bu koya iniş olsaydı mutlaka girerdim. Yokuşta epey terleyip ısındım. Yamaç dik ve kıyı yalçın kayalık.

220320145354

Yokuşları bitirip Küçük Menderes deltasına varıyoruz. Yarın Büyük menderes deltasında pedal çevireceğiz. Deniz seviyesinden az yüksekteyiz. Tabelada; Selçuk 12, Kuşadası 20 Km olarak yazılmış.

220320145355

Ovaya inince yol cetvelle çizilmiş gibi düz. Biz de bu yolda sakince gidiyoruz. Eskiden buraları denizdi.

220320145356

Küçük menderes nehri sürekli denize toprak taşıdığından kıyı epey uzakta kalmış. Dolan yerlerde tarlalar, nar bahçeleri oluşturulmuş. Bazı yerlerde henüz toprak işlenmemiş, çünkü bataklık ve sulak. Buralarda ılgın ağaçları bitişmiş. Bahar ayına girmeye başladığımız şu günlerde ılgın ağaçları çiçek açmaya başlamış

220320145357

Küçük Menderes nehrinin köprüsüne gelerek resim çekiyorum.

220320145359

Nehir sakin kendi halinde akıp duruyor. Akıntı neredeyse görünmüyor, sanki durgun. Nehrin kenarları tarla ve bahçelik, ağaçlar dikili.

220320145360

Küçük Menderes nehri geçen yıl olduğu gibi hala simsiyah, katran renginde akmaya devam ediyor. Kimsenin de temiz akması için uğraşı vermediği kesin. Bir kaç çevreci ara sıra nehirdeki kirliliği gündeme getirse de pek sesini duyuramıyorlar. Geleceğimizi zehirleyen nehrin durumu kimsenin umurunda değil.

220320145362

Selçuk – Pamucak kavşağına geliyoruz. Bu kez Pamucak tarafından gideceğiz, sağa dönerek sahile doğru pedal çeviriyoruz.

220320145364

Deniz nefis görünüyor ama giresim yok, daha önceki isteğim şimdi bu istek yok oldu nedense! Güneş ufukta alçalmaya başlamış, ışıklarını denize vurmuş parlak bir yüzey olmuş denizde.

220320145368

Selahattin Tavkaya telefonla beni arıyor neredesiniz diye. Pamucak tarafından Kuşadası’na doğru geldiğimizi söylüyorum. O da bize doğru geldiğini söylüyor. Nihayet Selahattin ile buluşuyoruz yolda. İrfan ile daha önceden tanışıyorlar yürüyüşlerden. Karşılaşınca hemen bir resmimizi elçek durumunda çekiyorum Üçümüzü. Arkamızda deniz var.

220320145370

Selahattin ile buluştuktan sonra hep beraber Kuşadası şehir merkezine doğru yol alıyoruz. Sahile inip Poseidon heykelinin önünde durup bakıyorum. Poseidon sakin görünüyor, o zaman tura devam. Poseidon heykeli en üstte, elinde çatal mızrak tutuyor. Altındaki kaidede çocuk heykelleri, en altta ise dört heykel oturmuş durumda.

220320145371

Limanı geçtikten sonra Güvercin adasına vardık. Güvercin adası karşıda, karaya bağlantılı yol var.

220320145372

Güvercin adasına vuran güneşin ışıkları her şeyi ile muhteşem görünüyor. Hava durgun, kaleyi en ince ayrıntısına kadar görebiliyorum. Seyretmeye doyamadım her geçişimde. Burada bir kaç resim çekmeden edemiyorum. Ada çevresi surlarla çevrili bir kale.

220320145373

Az ilerde güvercin adasının biraz küçük olan yeri çekiyorum, Güneş parlak ışıkları ile solda parlıyor. Saz çiçeği de ışıklar içinde.

220320145375

İrfan ile ben güvercin adası manzarası ile çekiliyoruz. Bizi Selahattin çekiyor. İrfan demir korkuluklara oturmuş durumda.

220320145376

Bir süre şehrin içinden gittikten sonra mecburen ana yola çıkmak zorunda kalıyoruz. Trafik kalabalık buralarda.

220320145377

Akşam olmak üzere, bütün gün pedal çevirmekten enerji tükenmeye başladı. Yol kıyısında durup biraz depoyu doldurmak gerek. Yakıtım da kuru yemiş, bir miktar yemek iyi oluyor. Kan şekeri yükseldi. Kuru yemişler naylon torba içinde.

220320145378

Söke – Davutlar kavşağına geliyoruz. Bu gece Selahattinlerin evinde kalacağımızdan Davutlar yönüne gitmemiz gerek. Kavşak henüz tamamıyla bitmemiş, inşaat devam ediyor.

220320145379

Güneş batmak üzere, batmadan önce durup bir resmini çekiyorum. Resimde gördüğünüz  tepeye çıkacağız. Arkadaş ne işin var tepelerde yazlık mı olur? Yazlık dediğin deniz kıyısında  düz yerde olur değil mi? Neyse manzarası güzel olur diye katlanıyoruz mecburen. Aslında yüksekte olması hem havadar hem de geniş ufukları seyredebilirsin. Tepelerde hava pek kirli olmaz. Ayrıca rutubet te olmaz duvarlarda ve evde. Sarı çiçekler önümde, Güneş tepeden son ışıklarını vururken kameranın merceğindeki yansıma nedeni ile sarı çiçeklerin ortasında büyük bir çiçek oluşmuş. Çiçek pembe renkli, ortası sarı.

220320145380

Bir süre Davutlara doğru yol alıyoruz, neredeyse Davutlara yaklaştık, biraz gittikten sonra sola, yokuşa doğru döneceğiz. Tabelada; Davutlar 9, Güzelçamlı 16, kahverengi zemine Milli park 17 Km olarak yazılmış.

220320145381

Akşam kararmaya başladığında iyi bir tırmanıştan sonra Selahattin’in yazlığına vardık. Eşi güler yüzle karşıladı ve buyur etti içeri. Balkonda bulunan salıncakta bir süre pistonları soğutmaya çalışıyoruz İrfan ile. Yokuşta pistonlar iyice ısındı. Salıncakta sallanırken İrfan uyuklamaya başladı, bıraksan orada sabaha kadar uyuyacak. Selahattin ikimizin resmini salıncakta çekiyor. İrfan gözleri kapalı, uyuyor.

220320145383

Bisikletleri balkonun arka tarafına alarak duş için temiz eşya ve havlumu alıyorum. Selahattin bahçenin giriş kısmını derin kazarak alt kısma iki yatak, duş ve tuvaleti olan bir misafir odası yapmış. Gelen misafirlerini burada ağırlıyor Selahattin. İrfan ile eve girmeden misafirhaneye eşyalarımızı yerleştirip sıcak duş alarak paklanıyoruz. Ardından evin hanımının güzel yemekleri ile karnımızı tıka basa doyurduk. Selahattin üşümeyelim diye kuzineye bir kaç odun atarak yaktı. Sıcak duşun ardından karnımız da doyunca bir de kuzinenin ısıtması ile iyice mayıştık. İyice mayışmadan çaylarımızı en üstte bulunan odada güzel manzarayı seyrederek içtik. Bu arada Çanakkale Şehitlere saygı bisiklet turu için yaptığımız plan hakkında konuştuk. Çanakkale’ye bizimle gelecek Selahattin. Nerede buluşup nerelerden gideceğimizi konuştuk çayları içerken. Çay da nefis olmuş gerçekten. Bu kış böyle uzun tur ve yüklü olarak yapmamıştım. Kışın bitmesiyle başladığım ilk turun ilk gününde biraz yorgunluk oldu. Uykumuz ağır basmaya başladığında ev sahiplerinden izin isteyerek misafirhaneye yatmaya gidiyoruz. Başımı yastığa koyar koymaz dalmışım renkli rüyalara.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 100  Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

V. Güzelçamlı Bisiklet Festivali 1. Gün

27 Eylül 2013 Cuma

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Uğurladık bir sabah seni

Söz vermiştin geri döneceğine

Anladık bakınca aldandığımızı

Gerilerde küçük

Kıyılara doğru büyüyen ayak izlerine

Ötelerde, ama çok ötelerde

Kocaman bir gözyaşıydın ey usta deniz

Konuşuyordun, sözlerini bulamıyordun yalnız.

Edip Cansever

 

Öna çıkan görsel, Güvercin yarımadası ve ardında batan Güneş.

270920134091

Dünyada oksijen bakımından en çok ve en temiz yer olarak Dilek yarım adası ve Güzelçamlı olarak bilinir. Yarım adanın kuzey tarafında kalan Güzelçamlı eski bir Rum köyü. Mübadele sırasında Yunanistan dan gelen yaklaşık 40 aile buraya Rumların yerine oturmaya başlamışlar. Zamanla buranın güzelliğine kapılan, daha çok emeklilerden oluşan bir nüfuz patlaması olmuş ve belde olarak Belediyelik olmuş. Güzelçamlı dilek yarım adasının başında dağın yamacına kurulmuş. İnsanların aç gözlülüğü yazlıkçıların gelmesiyle kalabalık bir kasabaya dönüşmüş. Neyse ki milli parka dönüşmüş olan yerlere yapı izni verilmediğinden doğal güzelliğini koruyor. Birbirinden güzel koyları, koylarda kumsalları ile cam gibi denizin yeşille buluşması harika. Parkın içinde muhteşem kanyonu insanı büyülüyor doğrusu. Ayrıca milli parkın girişinde bulunan Zeus mağarası ayrı bir güzellik katıyor Güzelçamlıya. Çam olunca bal olmaz mı, çam balını ormanın içinde bırakılan arı kovanları durmadan bal yapmak için ormanın içinde devamlı çalışıyor minik arılar.Dağın zirvelerine yakın çam ormanının gizlediği Kurşunlu manastırı var. 1. yüzyılda yapılmış manastır. Gizli gizli Romalıların gözünden ırak yerlere kurulmuş bu klişe Hristiyanlığın Anadolu’nun batısında yayılmasına, buradan Avrupa’ya geçmesine büyük katkı sağlamıştır.

İşte böyle güzel bir yerin Belediye başkanı sayın Özkal YÜKSEL bisiklet sever olarak her yıl Güzelçamlı da bisiklet festivali düzenliyor. Belediyenin kendi olanaklarıyla Türkiye de en kalabalık bisiklet festivali.  Bu yıl 5. si düzenlenecek olan festival aynı zamanda sonuncusu da olacak. Yeni yasayla Aydın ili büyükşehir belediye olunca Güzelçamlı mahalleye dönüşecek. Belediye başkanının da görevi sona erecek. Burasının böyle olmasına üzüntü duydum açıkçası.

Türkiye de düzenlenen bisiklet festivallerinden en kalabalık katılımcı sayısı ile ücretsiz oluşu herkesi buraya çekmiştir. Benim için ayrı bir özelliği var bu festivalin. Bulunmaz doğal güzellikleri, denizi ve havası beni çekiyor buralara. Ayrıca bir çok dostumu da görme fırsatı oluyor böylece. Bir de yeni dostlarla tanışma fırsatı doğuyor. Festival havasında eğlenceli akşamları, ateş başında hoş sohbetlerde bisiklet üzerinde teknik konulardan uzun turlar da konuşuluyor. Gelecek yıl festivalleri ve hangisine gidileceğini burada konuşup karar veriyoruz. Kimisi sonbaharın ılık günlerinde henüz yağmurlar başlamadan festivalden sonra güneye doğru pedal çeviriyor.

Ben 2009 yılında ki 1. bisiklet festivaline katılamamıştım, facebook paylaşım sitesine henüz girmediğimden haberim olmamıştı festivalden. Bisiklet dünyasında olup bitenlerden haberdar olabilmek için mecburen facebooka katıldım. Gerçekten işe yaradı ve bisiklet dünyasında olup bitenden hemen haberdar olup kendim de paylaşınca bisiklet ailesi hızla genişlemeye başladı. Bir çok dostum oldu bu sayede.

2. Güzelçamlı bisiklet festivaline katılarak hem Güzelçamlıyı, hem de Dilek yarımadasının eşsiz koylarını gördüm. O yıl hafta sonunun tamamen yağışlı ve fırtına olacağını gösterdiğinden çadırda kalmayıp otelde gecelemiştim. Ama o kadar bulutlar üzerimizden geçti ki sadece iki damla yağmur yağdı. Tanışmaya fırsatım olmayan büyük tur bisikletçisi Süleyman ŞATIR abimiz festivalden bir kaç gün sonra sessizce yattığı yerden aramızdan ayrılması hepimizi üzmüştü.

Geçmiş yıllarda katıldığım festivallerin videoları aşağıda seyredebilirsiniz.

2. Güzelçamlı Bisiklet Festivali 1. gün videosu. Kurşunlu manastırı tırmanışı.

2. Güzelçamlı Bisiklet Festival 2. gün videosu. Dilek yarımadası koylar turu.

3. Güzelçamlı Bisiklet Festivali videosu

4. Güzelçamlı Bisiklet Festival videosu

Festivalden önce facebookta etkinlik açarak gelmek isteyen arkadaşlarla birlikte Güzelçamlı’ya pedallayacaktık. 30 kusur kişi sayfada katılıyorum diye işaretlemişti. Gelenler beni telefonla arayıp bildirdiler. Cuma günü sabah 08:30 da yola çıkıyorum. Alsancak metro istasyonuna gidip metro ile Cumaovası’na kadar gideceğiz. Daha önce Burcu ile telefonda haberleşmiştim, yolum üzerinde olduğundan Köprü durağında buluştuk. Karaman dan Melih Aslan da aramıza katılıyor. Beraber metro istasyonuna kadar doğru aheste gidiyoruz. Saat 09:30 da bisikletlileri aldıklarından acele etmiyoruz. Sahilden, bisiklet yolundan sohbet ede ede. Burcu ve Melih Keşan festivalinde beraberdik. Ben Keşan festivalinden sonra Edirne, İğneada’ya kadar gitmiştim. Oradan İzmir’e kadar bisikletle geldim. Geleli 10 gün olmuştu ama 10 günlük dinlenme bana yetti. Kendimi dinç, yola hazır hissediyordum. Yandan Melih ile Burcu’yu çekiyorum deniz manzaralı.

270920134011

Bu kez kendimi  Burcu ile yandan elçek çekiyorum.

270920134012

İzmir tarihi Saat kulesinde bir resim çekilip yolumuza devam ediyoruz.

270920134013

Alsancak sahilde Ahmet ve Mukaddes ile buluşunca onlarla da bir resim çekiliyoruz hep birlikte. Hava açık, gök masmavi, güneş pırıl pırıl. Bisiklet sürmemiz için bundan iyisi olamaz. Sabah serinliği geçtiğinden rüzgarlığımı çıkardım. Buraya kadar 12 km geldim ve vücut ısım yükseldi. Henüz son baharın ilk günlerindeyiz, daha yağmurlar düşmedi toprağa. Geceler biraz serin fakat gündüz epey sıcak oluyor.

270920134014

Saat 09:30 da metroya biniyoruz. Burada Afyon dan gelen Aykut Sığındık bize katılıp metroya biniyor. Karabağlar Gaziemir trafiği çekilmez bu saatlerde. Aşırı kalabalık olduğundan metro çok işimize yarıyor. Son durak Cumaovası, oradan gideceğiz Güzelçamlı’ya. Diğer arkadaşlar Karşıyaka dan metroya binecekler. Cumaovası’nda buluşacağız. Burcu ile Melih’i otururken çekiyorum bisikletleri ile.

270920134015

Bu kez beni çekiyorlar otururken. Bisikletim KUZ elimde.

270920134016

Cumaovası metro istasyonunda inip diğer arkadaşları beklemeye başlıyoruz. Biz Alsancak’tan bindiğimizden erken varıyoruz, Karşıyaka dan binenler  daha geç gelir. 2 tane tren bekleyip gelen arkadaşlarla buluşuyoruz. Gelecek olanların bana haber verdiği kadarıyla tamamlandık sayılır. Yola çıkıyoruz ama Cumaovası’na uğramadan tren yolunun yanındaki toprak yoldan gidiyoruz. Burada Mustafa’nın lastiği patlıyor, durup hemen yedekle hallediyoruz. Bir süre sonra yeniden patlayınca dış lastiği kontrol ediyorum. Dış lastikte cam batmış, daha önce kontrol edilmeden takıldığından tekrar patladı. Demek ki dış lastiği mutlaka kontrol etmelisin. Yedek kalmadığından lastiğe yama yapıyoruz. İşimiz bittikten sonra yola çıkıyoruz. Mustafa lastiği tamir ederken.

270920134017

Bir süre toprak yoldan giderek trafikten uzak yol aldıktan sonra ana yola çıkarak Ahmetbeyli’ye doğru yol alıyoruz. Önümde üç kişi var.

270920134018

Elçek ile kendimi ve arkadan gelenleri elçek ile çekiyorum.

270920134019

Tahtalı barajı, İzmir’in su depolarından biri ve en çok su burada var. Daha önce İrfan ile sohbet ederek ilerlerken kavşağı kaçırmıştık. Bu kez gölet sağımızda, doğru yoldayız demek ki.

270920134020

Beraber yol aldığım arkadaşların resmini çekiyorum benzin istasyonunda mola verince. Burada tuvalet ve su molası veriyoruz bir süre. Dengesiz İrfan Özden ile elçek resim çekiyorum.

270920134022

 

270920134023

Gürcan Yılmaz kareye giriyor.

270920134025

İrfan Özden.

270920134021

Nilgün Bilgin.

270920134028

Mukaddes ile Ahmet.

270920134027

Mustafa Karakuş.

270920134029

Melih Aslan.

270920134030

Figen Gülgör.

270920134031

Burcu Kural.

270920134032

Değirmendere Çamlık köy yoluna sapıp ana yoldan ayrılarak Çamlık köyüne devam ediyoruz. Çamlık köyünde mola vereceğiz. Sağa doğru giden yoldaki tabelada Değirmendere, kahverengi zemine Antik Kent (Kolophon) 4 Kilometre mesafede olduğu belirtilmiş.

270920134033

Mukaddes kulaklığını takmış müzik eşliğinde oynaya oynaya gidiyor, şıkıdım şıkıdım. Dünya umurunda değil. Çılgın..

270920134034

Yolların hamfendisi Nilgün kendi temposunu tutturmuş.

270920134036

Çile köyüne varıyoruz, çile bülbülüm çile şarkısı aklıma geliyor.

270920134037

Herkes kendi temposunda ilerliyor. Yol eğimi tatlı bir iniş.

270920134038

2. patlak Melih’in oluyor, Burcu ile durup yadım ediyoruz Melih’e.

270920134039

Ahmetbeyli sahiline varıp Kuşadası yönüne dönüyoruz. Küçük Menderes ovasına kadar yol inişli çıkışlı. Tam 6 tane yokuş çıkıp ineceğiz. İlk yokuş en uzun olanı, diğerleri daha kısa. Deniz ve Dilek yarımadası görünüyor. Hedef orası. Samos adası da puslu görünüyor.

270920134040

Yokuşu ağır çakanlar var, acelemiz yok.

270920134041

Burcu yanımdan geçip gidiyor.

270920134043

Bazen epey yükseliyoruz denizden ama sorunsuz çıkıyoruz. Bu manzara yeter insana. Nedense geniş ufuklara bakmak bana mutluluk veriyor. Hani derler ya göz alabildiğine kadar, işte öyle. Geniş ufuklara bakmak insanın ufkunu genişletiyor. Bisikletimi durdurup şöyle bir ufku tarıyorum; dağlar, kayalıklar, ağaçlar, güzel koyları çirkinleştiren siteler. Ta gideceğimiz dilek yarımadayı komple, Kuşadası’ndan dilek yarımadasının ucu ve yanı başında ki Samos adasını göz gezdiriyorum bulunduğum yüksek yerden. Bir de göz alabildiğine Ege denizi olunca bana büyük bir dinginlik veriyor denizin koyu mavi rengi. Eski Yunan tanrılarının cirit attığı, büyük kavgalara sahne olmuş Ege denizi. Zeus ve kardeşi Poseidon büyük kavgaya tutuştuğu denizi seyretmek. Bu kavgada Poseidon o kadar öfkeleniyor ki denizler kuduruyor. Fırtına, dalgalar deniz ve kara birbirine karışıyor. Zeus ta Poseidon’un öfkesinden ancak gideceğimiz Güzelçamlı da ki mağaraya sığınabiliyor. İşte bunları düşünüyorum ufku seyrederken.

İşte bütün arabaların girdiği bütün koylar gibi burasını da birileri sahiplenmiş. Deli Dumrul gibi girenden 5 girmeyenden 10 alıyorlar. Bir de girilmesin diye tel örgü ile  çevirmişler. Her kıyı paralı…

270920134045

Zamanı gelecek denize girilecek yer kalmayacak bu gidişle. Dedim ya arabanın girdiği her yer parsellenmiş durumda. Bu güzel koyu da siteler yapılarak mahvetmişler.

270920134046

İniş çıkış bitti Küçük Menderes ovasına geldik. Kuşadası’na az kaldı. Tabelada Selçuk 12, Kuşadası 20 Kilometre kaldığını gösteriyor.

270920134047

İnsanlar hala çöplerini arabadan dışarıya atmaya devam ediyorlar. İki tane plastik şişe yol kenarında.

270920134048

Küçük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla denizi doldurarak verimli düz bir ovaya dönüştürmüş. Ova düz olunca yol da dümdüz oluyor.

270920134049

Küçük Menderes nehrine geliyorum. Nehir gerçekten küçük, bunun büyük olanı da var. Dilek yarımadasının öbür tarafında kalıyor. Düz olan bir ovada, deniz seviyesine yakın, nehrin akışı sakin olur. Nehir bu düz ovada kendine düz bir yatakta akmayı sevmez. Akabilmesi için kıvrılmak zorunda kaldığından yılan gibi kıvrıla kıvrıla sakince ovada akar. Böyle kıvrılmasının nedeni kuantum fiziği ile alakalı bir durum ve bunu anlatmak kafanızı karıştırabilir. İşte bu kıvrımların dirsek yapmasına eski Yunanca da Mendes, Dilimize de Menderes olarak geçmiştir. Efes antik kenti bir zamanlar deniz kıyısında imiş. Menderes nehri zamanla getirdiği alüvyonlarla doldurarak kentin 10 km kadar denizden uzak kalmasına neden oluyor. Denizden uzaklaşan zengin Efes kenti zamanla sönmeye başlamış, önemini yitirmiş.

270920134050

Dünyanın en verimli 3 ovasından birisi olan Menderes ovasını meydana getiren nehri ne yazık ki insanların sanayi artıklarını nehre bırakmalarından dolayı suyun rengi kapkara ve çamuru da siyah balçık. Bu halde bile ovaya bereketini sunmaya devam ediyor.

270920134051

Burcu’nun keyfine diyecek yok doğrusu, ortam çok güzel. Keyifle bisiklet sürüyor.

270920134052

Afyondan sevgili arkadaşım Aykut Sığındık. Hemen hemen her bisiklet festivaline katılır, sessiz sakin, kendi halinde iyi bir bisiklet binicisidir. Sabah Afyondan otobüsle gelip Alsancak garında aramıza katıldı. Aykut aynı zamanda bir maratoncudur kendisi. Yaşına göre madalyaları vardır maraton ve bisiklet yarışlarında.

270920134054

Cep telefonumu Aykut’a verip benim bir resmimi çekmesini söylüyorum. Aykut aynı zamanda bisiklet üzerinde çok güzel resim çeken biridir. Kendi fotoğraf makinesiyle bisiklet üzerinde devamlı resim çekerek gider. Beni de çok güzel çekiyor doğrusu.

270920134053

Pamucak Selçuk  Kuşadası kavşağına varıyoruz. Üstteki tabelada; Sola Efes (Ephesus), Selçuk, İzmir. Düz; Kuşadası, Söke. Sağa doğru ise Pamucak yazılmış. Biz düz gideceğiz.

270920134055

Öncümüz İrfan bizim gelmemizi bekliyor. Gideceğimiz yönü gösteriyor.

270920134057

Kavşaktan az ilerde at ve inek olan bir çiftlik var burada, hem piknik yapıyorlar hem de atlara biniliyor. Kağnı çeken öküzlerden belli oluyor. Dört direk üzerindeki platformda kağnı çeken ineklerin heykeliz var.

270920134058

Çiftliğin giriş kapısının üzerine de at heykeli konmuş.

270920134060

Her geçişimde mola verdiğim orman yangın ekibini yerinde mola veriyoruz. Soğuk su ve çay ikram ediyorlar. Ayrıca sularımızı dolduruyoruz mataralarımıza. Orman yangın ekibinin bulunduğu yer yokuşun ortalarında.

270920134061

Arabalardan atılan çöplerin burada daha da çok olduğunu görüyorum. Kuşadası yolu çok kalabalık olunca çöpünü dışarıya atan da çok oluyor. Çok yazık….

270920134062

Kuşadası, Güzelçamlı Aydın il sınırları içinde. Aydın iline giriş yapıyoruz. Burası aynı zamanda Karayolları 28. şube sınırı.

270920134063

Kuşadası’na gelmeden önce deniz ile bağlantısı olan gölet var. Yukarıdan bakınca manzarası çok güzel. Bir de güneş ışınları gölü daha da güzel görünmesini sağlıyor.

270920134064

Akşam olmadan Kuşadası’na giriyoruz. Bakmayın yazdığı rakama, nüfusu çok kalabalık oluyor genelde. Hele yazın 1.000.000’u geçiyor. Denizi, limanı, Efes harabeleri ve Meryem ana kilisesinin oluşu turistleri çekiyor buraya. Otellerle dolu Kuşadası. Bununla beraber yerli turistler de çok. Haliyle gelenler burayı beğenince yazlık alarak her tarafı yazlıklarla doldurdular. Yazlıklar giderek çok katlı apartmana dönüşmüş. 70’li yıllarda sakin bir sahil kasabası görünümündeydi. Yaşamayı bırakın buradan bisikletle geçmek bile sıkıntılı. Ama ileride dilek yarımadası var, buradan geçmek zorundayız. Tabelada; Kuşadası, Nüfus: 70100 olarak yazılmış.

270920134067

Kuşadası ana yolu geçişinde 3 tane uzun yokuşu var. Yokuşlar uzun olunca yüklü olarak yoruyor bizi. Aslında yokuştan çok araç trafiğinin yoğunluğu ve çıkardıkları egzoz gazı bizi yoruyor. Yoksa ne dağları çıktık. Beni buradaki yokuşlar kadar yormuyor. Onun için hem yemek yemek için, hem de yoğun araç trafiğinden biraz uzaklaşmak için şehir merkezine ilk yokuşun ortalarında sağa doğru sapıyoruz. Yolumuz biraz uzun olacak ama buna değer. Şehir merkezi deniz kıyısında ve Kuşadası’na ismini veren güvercin adasının yanından geçeceğiz.

270920134068

Sahil kasabası şehre dönüşmüş, çok katlı binalar bunu gösteriyor. Kuşadası’nda balık ekmek yiyerek karnımızı doyuruyoruz.

270920134069

Kuşlar kadar özgürüz Kuşadası’nda. Mukaddes’i kuş heykelleri ile çekiyorum.

270920134070

Şehrin saat kulesi, solunda tepenin üzerinde bir heykel görünüyor. Kimin, neyin heykeli olduğunu bilmiyorum. Saat kulesinin resmini çekerken fark ediyorum heykeli.

270920134072

Güvercin ada Kalesi bir mendirek ile Kuşadası’na bağlanmıştır. Kuşadası Körfezinin ağzında limanı koruyan bir konumda yapılmıştır. Güvercin ada üzerinde, Barbaros Hayrettin Paşa tarafından yaptırılan bir iç kale ve İlyas Ağa tarafından yaptırılan surlar yer almaktadır. Bu surlar Mora İsyanı sırasında adalardan ve denizden gelebilecek saldırıları önleyebilmek için yaptırılmıştır. Surlar adayı çepeçevre saracak şekilde yaklaşık 3 metre yüksekliğinde inşa edilmiştir. Kalenin yapımında kullanılan taşlar Yılancı burnundan getirilmiştir.  Adaya adını veren kalenin son şeklini alması da bu döneme rastlar. Surların inşa kitabesi, kuzeydeki kule duvarı üzerinde bulunmaktadır. Kitabe 4 satır ve 20 mısradır. Sene 1242 (1826). Adanın en yüksek noktasında bulunan kule, muhafızların çevreyi gözetlenmesi için kullanılmış olup, ayrıca adada bir de su sarnıcı mevcuttur. Deniz ve Güvercin adası.

270920134073

Kuşadası’nın kuş bakışı uydu görüntüsü, Güvercin ada, benzeri bir yarım ada daha solda, sağda liman görünüyor.

Adsız

Güneş ufukta iyice alçalmaya başladı, resim çeke çeke gidiyoruz sahilde. Kıyıda güvercin adasının resmini çekenleri çekiyorum.

270920134075

Güvercin adaya benzer bir kara parçası aynı şekilde denize girinti yapmış. Güneş 5 dakikaya kadar batacak. Burada durup güneşin batmasını seyredeceğiz.

270920134078

Güneşin son ışıklarında Güvercin adası.

270920134079

Henüz Keşan dan geldiği belli olan KUZ yolda olmanın mutluluğunu yaşıyor. KUZ her zaman yolda olmak ister. Zaten kendisi çelik kadro yol bisikletidir. Arada Mustafa’yı da çekmişim.

270920134083

Güneşin batmasını beklerken Güvercin adayla kendimi elçek ile resmimi çekiyorum. Gözümde sarı gözlük var.

270920134086

Sonunda Güneş denize kavuştu. Beklediğimize değdi doğrusu, ufukta güneş muhteşem görünümüyle bana yaşamanın mutluluğunu veriyor. Yarın daha güzel doğacak güneş, buna eminim.

270920134090

Güneş tam denize kavuştuğu an, güvercin adası önde ve Samos adası Güneşin solunda. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

270920134089

Sevgili okuyucularım, sizler için güneşin yaşam kaynağını alıp kalbimde iyice ısıtarak sizlere sunuyorum. Siz okuyucularım buna layıksınız, hepinizi çok seviyorum. Sizin için en güzel yerlerin yazılarını yazmaya devam edeceğim. İyi ki varsınız…

“Göğü gördüm

imkana tutuldum

düşü sevdim”

Gülten Akın

Sağ elimde Güneş, sol elim kalbimde.

270920134087

Güneşin batışını seyretmek bana her zaman büyük haz vermiştir. Yaklaşık 10 dakika kadar güneşin batmasını bekledik. Güzel resimler çektik, güzel anlar yaşadık güneş batarken. Bu anı yaşadıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. Kıyıdan yolun elverdiğince, ana yoldan uzak bir süre gittikten sonra mecburen ana yola çıkıyoruz. Hava kararmaya başladı, ışıkları açıp yola devam ediyoruz karanlıkta. Söke kavşağında üst yol yapım çalışması olduğundan Söke yolunda bir süre tırmanıyoruz. Bakıyoruz ki dönüş için yol yok bisikletler elde iniş yoluna geçerek aşağıya gidiyoruz. Yol yapım çalışmaları arasından yavaşça geçerek Güzelçamlı yoluna varıyoruz. 16 km civarında yolumuz var önümüzde. Kendi aydınlatmalarımızla gecenin karanlığında ilerliyoruz. Davutlarda kahvenin birinde çay molası vererek biraz dinlendikten sonra yola çıkıp Güzelçamlı’ya 21:00 gibi varıyoruz. Her zamanki gibi Lazoğlu kampingin yanında çadır alanında deniz kıyısında çadırlarımızı kurarak günü bitiriyoruz. Bizden önce gelenlerle buluşup kucaklaşıyorum. Birer tane bira alıp arkadaşlarla sohbet ederek hasret gideriyoruz.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 107 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc