Etiket arşivi: manzara

İki Ada Bir Yarımada 6. Gün

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Kapıdağı Yarımada Turu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Denizden yeni mi çıkmıştı, neydi;
Saçları, dudakları
Deniz koktu sabaha kadar;
Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.

Yoksuldu, biliyorum
-Ama boyna da yoksulluk sözü edilmez ya-
Kulağımın dibinde, yavaş yavaş,
Aşk türküleri söyledi.

Neler görmüş, neler öğrenmişti kim bilir.
Denizle boğaz boğaza geçen hayatında!
Ağ yamamak, ağ atmak, ağ toplamak,
Olta yapmak, yem çıkarmak, kayık temizlemek…
Dikenli balıkları hatırlatmak için
Elleri ellerime değdi.

O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;
Gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde!
Onun saçları öğretti bana dalgayı;
Çalkalandım durdum rüyalar içinde.

Orhan Veli KANIK

 

Öne çıkan görsel, Yüksekçe bir yerde, yere oturmuş, Marmara denizini izliyorum. Solda küçük bir ada ve biraz daha büyük ada var.

Güzel bir uyku olmasa da iyi uyudum sayılır. Rüzgarla beraber uçuşan kumların sesi ve dalgaların kıyıyı kucaklarken çıkan sesler sabaha kadar sürdü. Kaya biraz korusa da rüzgar bizi hissetmiş olmalı kıyıdan dönüp üzerimize esti tüm gece. İşin en tatlı yanı da çadırın fermuarını açınca direk denizi görmek. Bir süre denizi ve kıyıyı döğen dalgaların sesini dinliyorum. Çadırımın içinden deniz manzarası.

Her tarafım kumlu olarak eşyaları ve çadırı topluyorum. Kahvaltı yapmadan yola çıkmaya hazırız. Bisikletim KUZ ve dut ağacı ile birlikte resimlerini çekiyorum. Dutun bir dalı rüzgara dayanamamış yere yatık durumda öylece büyümüş.

Gecelediğimiz küçük koydan yola çıktık. Yukarıdan küçük koy ve açığında kayalık ada. Koy içeri doğru çay ağzına benzeyen kumluk bir yer.

Yola çıkınca çeşme görüyorum ama ne çeşmesi kalmış ne de su akıyor. O yüzden şişelerimi dolduramıyorum. Bisikletim KUZ ve akmayan çeşme. Arka bagajda gece telefonu şarj edip boşalttığım bataryayı güneş paneli ile doldurmaya başladım sabahtan. En son Avşa adasında prizden şarj yapmıştım. Ondan sonra hep güneş panelinden elektrik sağlıyorum. Güneş paneli 7.5 Wattlık, tüm gün bataryayı şarj etmeye yetiyor. Ayrıyeten göbek dinamo şarj için var ama çok sıkışırsam ve güneş olmazsa onu devreye sokarım yeri gelirse.

Kapıdağı yarımadası kıyıları o kadar girintili ve çıkıntılı ki sürekli S çiziyoruz. Girinti ve çıkıntılar, yukarıda ise kara bulutlar görünmeye başladı.

Biraz geniş sahili olan koya tepeden bakıyorum. Burası daha çok yazlıkçıların olduğu sahil yeri. Kumsalı ve denizi iyi görünüyor.

Burada durmayıp devam ediyoruz. Kahvaltı yapacak bir yer de yoktu. Koydan çıkarken solda arabanın çarptığı bir domuz ölüsü yatıyor. Henüz kokmaya başlamamış. Demek dün gece birisi çarptı domuza.

Bir koyu yukardan çekiyorum, burası geçtiğimiz yer.

Diğer tarafta gideceğimiz yerde aynı büyüklükte başka bir koy daha var. İki koy birbirine komşu. Sadece denize uzanmış yarımada iki koyu birbirinden ayırıyor. Burası Doğanlar köyü.

Bulutlar denizi kapatmaya başladı. Belki yağmur geliyor, hava tahminlerine de bakmıyorum. Yağarsa bereket yağar deyip karşımdaki yarımadayı izliyorum.

Bulutlar dağın tepesini örtmeye başladı. Dur bakalım neler olacak.

Çayıra bağlanmış at bana bakarken çekiyorum.

Doğanlar köyüne girdik. Sahilde bir bankta oturup kahvaltılıkları seriyoruz. Bakkaldan domates, salatalık ve yumurta alıp hazırlıyoruz. Yakında olan kahveden de çayları içeceğiz.

Yumurtaları kaynamaya koyduk, bu arada denizde bağlı olan küçük bir kayığın resmini çekiyorum. İnsanın burada yaşayası geliyor. Küçük bir ev, küçük bir bahçe. Denize yakın olmalı. Her gün küçük tekneye binip günlük kısmetini yakalamaya gideceksin. Balıkları biraz besleyip bir  tane tutarak o günkü kısmetinle karaya çıkacaksın. Yaşamdan fazla beklentin olmayacak, sade ve sakin.

Çınarların altında kalmış kahve ve masalar uzaktan çekiyorum komple.

Buranın serçeleri sakinliğe ve insanlara o kadar alışmışlar ki yanıma kadar yaklaşıyor. Ben de ekmek parçalarını serçenin yemesi için atıyorum az ileriye. Zeminin sağ tarafı Arnavut kaldırımı. Sol taraf beton dökülmüş.

Serçeyi dijital zom ile daha yakından çekiyorum. O da çekinmeden bana bakıp poz veriyor Arnavut kaldırım taşları üzerinde. Bana bir anlık poz verdikten sonra yerinde durmayıp zıp zıp zıplayıp yiyecek peşinde gidiyor.

Kahvaltıyı yapıp yola çıktık. Yol kıyısında olgunlaşmış böğürtlenleri görünce durup tadına bakmak gerek. Olgunlaşmış siyah taneler ye beni diyor. Ben de onları kırmayıp yemeğe başladım. Kahvaltıdan sonra tatlı meyve iyi gidiyor. Böğürtlenin dikenli dalları arasında henüz olmamış kırmızı renkte meyvelerin yanında siyah renkteki böğürtlenler tüm hayvanlara olduğu gibi bizlere de nasip oluyor.

Bir avuç kadar böğürtlen toplayıp cep telefonum ile bisikletim KUZ, yol ve deniz manzarada resmini çekiyorum. Böğürtlenler sol avucumun içinde.

Dağların başı dumanlı, bulutlar sürekli devinim içinde. Gelen bulut zirvedeki bulutlarla karşılaşıp dönüyor. Henüz üzerimize gelip yağmur damlalarını bırakmaya niyetleri yokmuş gibi.

Bisikletle gezmenin en güzel tarafı küçük te olsa çeşmeyi görebilmek. Araba ile görmek olanaksız. Az da olsa akıyor çeşme ve sularımı dolduruyorum. Etraf bitkilerle sarılmış durumda. Çeşmenin solunda birazı silinmiş bir yazı var. Sadece TÜRKÜM DİYENE kalmış. Her ne kadar üst taraftaki yazı silinse de Atatürk’ün ünlü sözü hep aklımızda “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

Yol kıyıdan değil de içe doğru, karadan gidecek bir süre. O yüzden denizi ve Doğanlar köyünü yükseklerden çekiyorum bir poz.

Biraz arkada kaldığım için Cem ve Yıldız beni beklerken buluyorum. Biraz da yokuşun etkisi var. Sürekli içe doğru çıkıyoruz rampayı.

İyice denizden uzaktayız, tepelerin ardından denizi biraz görebiliyorum.

Ormancılar tepeleri paralel temizleyip ağaç dikmişler. Yamaç paralel teraslar olarak kademeli yapılmış. İleride büyük bir orman olacağa benziyor.

Bir süre karadan gidip tekrar denizin olduğu kıyı şeridine yaklaştık. Deniz olmadı mı pek güzel olmuyor. Orman iyi hoş ve yeşillik olsa da mavi rengin ortama kattığı güzellik inkar edilemez. Deniz kıyısı sürekli girintiler ile denize doğru uzamışlar.

Bazı yerler bakir ve henüz ulaşılmamış yerler. O yüzden temiz olarak kalmalı, sadece uzaktan izlemek yeterli olur sanırım.

Bir yerde duruyoruz. Burada böğürtlen tarlası var ve bolca toplamaya başladık olgunlaşmış böğürtlenleri. Topladıklarımızı bir kaba koyuyoruz, Yıldız reçel yapacakmış. Bisikletler park etmiş, Cem ve Yıldız çalılarda böğürtlen topluyor.

Biraz yüksekte güzel bir manzara bulunca durup manzaranın keyfini çıkarmak gerek. Elbette kahve içerek. Kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım manzaraya karşı. Karşımda Marmara denizi ve Marmara adası. Solda iki tane kayalık ada manzaramın süsü. İnsan manzarayı izlerken derin hülyalara dalabilir. Bir sakıncası da yok, nasıl olsa yoldasın ve yolun uzun. Aynı zamanda her gördüğüm yeri ilk defa görüyorum ve anı yaşamaya çalışıyorum. Kafam engin Marmara denizi gibi dingin, sakin ve huzurlu. Kanatlarım olmasa da kendimi Marmara denizinin üzerinde uçuyormuş gibi hissediyorum. Harika bir an yaşıyorum kimine göre ulaşılmaz ama benim yakınımda ve içindeyim hayatın. Dünyalar sizin olsun, bana bir fincan kahve ve bu manzara yeter. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Kahveler pişiyor ve arkadaşlara ikram ediyorum. Sol elimde kahve dolu fincan eşsiz manzarada denize karşı yudum yudum içiyorum Marmara denizini.

Yanımda şanslı olan Cem ve Yıldız da aynı manzarayı izleyerek kahvelerini yudumluyorlar ellerinde ki fincanlardan. Cep telefonumla elçek resim çekerek üçümüzü ölümsüzleştiriyorum bir anın içinde.

Manzara pek değişmese de küçük yarımadaların boyutu ve şekli değişiyor sürekli olarak.

Yüksek bir dağ ve dibinde harika bir koy görünüyor tepeden. Burası Turan köyü, bakalım nasıl bir yer.

Turan köyüne gelmeden önce toprak bir yoldan küçük bir kumsala inen yolu görüyorum. Acaba burada denize mi girsek. Yüksekte olduğumuzdan epey aşağı inmek ve tekrar çıkmak gerek. Köyün girişinde kumsalın başladığı yere dalgakıran yapılıp teknelere güvenli bir yer yapılmış.

Koy ve manzara güzel de çöp ve molozlar manzarayı bozuyor. İnsanlar kendi ürettiği her türlü pisliği yaşadığı yere değil de az dışarıya götürüp çevreyi kirletmesi kadar korkunç bir şey yok. İnsanlar gerçekten korkunç yaratıklar.

Çalıların, otların arasında saklı kalmış bir çeşme görüyorum. Suyu akmasa da çeşme görmenin mutluğu var.

Öğle sıcağında serinlemek için kumsalı güzel olan Turan köyünün sahiline giriyoruz. Burada denize gireceğiz. Deniz donumu giyip denize giriyorum. Su harika, Marmara denizinin turkuaz renkli denizindeyim. Yanımda taşıdığım su geçirmez kamerayı deneme fırsatım oldu. Denizin içinde çekim yapmak kolay değil. Anca kendimi bir poz yakalayabiliyorum. Uzamış sakalım ve su kabarcıkları etrafımda yukarıya doğru çıkarken bir an donduruyorum.

Bir süre zaman geçiriyoruz denizde, sonra çıkıp kurulanıyorum. Arkadaşlar duşu olan yerde denize girdiklerinden onları kumsaldan az içeride bir ağacın gölgesinde bekliyorum. Beklerken de kahve içiyorum. Onlar yanıma geldiğinde hazırdım yola çıkmaya. Deniz seviyesinden tekrar yukarılara çıkarak az önce denize girdiğim Turan köyünün denizini çekiyorum.

O koy bitiyor başka koy başlıyor. Sürekli olarak değişik yapıda koylar önümüze çıkıyor. Hepsi de birbirinden değişik ve ayrı güzellikte. Düzlük bir alanda çiftlik ve bahçesi var. Solda deniz kıyısında sıralı şemsiyeler burasını işletenler olduğunu gösteriyor.

Koyu geçip giderken arkadan sevimli koyu çekiyorum sahili ile beraber.

Küçük adalardan oluşmuş, sadece kayalıklı sıra halinde denizin az açığında. Açığa doğru kayalıkların üst kısmı denizin üzerinde az görünüyor. İlk başla üç tane kaya ada daha büyük boyutta.

Bakir koylardan birisi daha karşımda. Her koyda deniz seviyesine inip burunda zirvelere çıkıyoruz. Koy epey aşağılarda, yani yüksekteyim.

Daha geniş ve az düzlüğü olan yerlere yazlıkları konduruvermişler. Güzel koylardan birisi daha. Burası Orhanlı köyü.

Bazen o kadar çıkıyoruz ve sonra hızlıca aşağıya bırakıyoruz kendimizi. Yıldız önde, Cem arkada dönemeci dönerlerken.

Yakınlardan gelen tekneler demir atmış olta ile balık tutmaya çalışıyorlar. Uzaktan küçük karınca gibi görünüyor tekneler. Marmara denizinde kaybolmuşlar sanki.

Çöp attıkları yetmiyormuş gibi mutfak dolapları ve çekmecelerini de atmışlar çalıların arasına.

Güzel bir koy ama kıyı o kadar dik ve kayalık ki ne inilmesi ne de çıkılması olanaksız. Yani insan eli değmediği için bakir koylardan birisi.

Koylardan birisinin iç kısmı düzlük ve birisi burada tarlalar oluşturmuş ekip biçiyor.

Buraların bitki örtüsü de çok hoşuma gitti. Dönemecin olduğu yerde bol ve sık orman kıyısında bir ev yapıp burada yaşamak isterdim. Küçük bir dere yatağı da var. Suyu eksik olmaz buranın.

Düzlüğü olan koyu geçip az yukarıdan bakınca koyun muhteşem görünümü ortaya çıkıyor. Koyun uç tarafı yüksek kayalık sanki koyu koruma altına almış devlerden birisi oturmuş gibi. Belki de dev bir deniz canavarı yüz yıllık uykusuna yatmış uyuyor.

Yokuşları sürekli olarak inip çıkıyoruz. İşte onlardan birisi.

Harika bir bitki örtüsü ormanı oluşturmuş sık dalların arasından küçük bir aralık bulan güneş ışınları hüzmeler halinde yere ulaşmaya çalışıyor.

Kayaların üzerinde kalmış bağımsız yassı kaya parçası güneşlenen kertenkele gibi duruyor. Yanına yaklaşınca kaçacakmış gibi. Solda ağaçlar uzun ve gölgesi yolu kapatmış durumda.

Az yana yatmış dikilitaş gibi tek başına kaya parçası duruyor.

Yine güzel koylardan birisini geride bırakıyorum.

Yolda bisikletli bir grup ile karşılaşıyoruz. Bunlar İzmir’den tanıdıklar. 4 kişiler ve Erdek’ten başlamışlar bizim yaptığımızın tersini yapıyorlar. Yolda karşılaşmamız burada oluyor. Hoş beş sohbet ederek ayak üstü konuşuyoruz. Elçek ile hepimizi alacak şekilde elçek çekiyorum bir poz.

Kıyıdaki kayalıklar 45 derece yatık durumda yalçın kayalıklar olarak deniz dalgalarına karşı koyuyorlar binlerce yıldır. Kayalar o kadar sert ki henüz kumsal olmamış. Belki daha binlerce yıl daha denizin dalgaları kayaları döğmesi gerekiyor.

Terasların olduğu yamaçların altındaki yoldan gidiyoruz.

Denize girinti yapmış kayalığın ardında geniş bir koy olduğunu tahmin ettiğim bir yerleşim yeri görüyorum. Bakalım nasıl bir yermiş.

Burası Balpınar köyü, geniş bir sahili var. Köy karşı tarafta kurulmuş. Bu tarafta hiç bir şey yok, safi kumsal. Köyün tarlaları da geniş bir arazide ekilmiş duruyor.

Koy denize sıfır bir yolda dümdüz gidiyor. Solda deniz ve kumsal. Haliyle denizden gelen çöpler kumsalda duruyor öylece.

Köyde kahve var, burada çay molası vereceğiz.  Köyün sol tarafındaki kayalıklara tekneler karaya çekilmiş. Burada bakımları yapılıyor teknelerin.

Kahvede oturup atıştırmalık bir şeyler yiyip çay içiyoruz. Ortalıkta kimseler yok, kahvenin sandalyeleri ve banklarını bisikletlerimizle çekiyorum. Çekerken uzamış gölgem de yerde.

Çay molasında biraz dinlendik. İn çıklar yordu biraz. Tekrar yola çıktık ve bir çeşme yalağı ile birlikte karşıma çıktı. Solda yamaçta batan güneşin ışıkları ile çeşmenin resmini çekiyorum. Bu güneşin batışının birincisi.

Bazı koylar derinde ve ulaşılması olanaksız.

Yol yukarıda görünüyor ve ben aşağıdayım. Demek epey bir tırmanış var önümde.

Demin aşağıda çeşmenin başında güneşi batırmıştım. Yükseğe çıkınca güneş yeniden ortaya çıkıp tekrar batmaya başladı. Bu ikinci güneşin batışı. Koy güneşin arkadan ışık vermesi ile harika görünüyor.

Güneşten uzaklaştıkça tekrar doğmaya başladı ve batmaya niyeti yok sanki. Harika koy manzaraları, yarımadalar ve uzaklarda kalan Marmara adası.

O kadar yükseğe çıktık ki güneş te yükseldi bizle beraber. Oysa iki kez batmıştı. Manzara kıyı şeridinin girintileri süper.

Ve güneşi üçüncü kez batırıyorum bir gün içinde. Bu hayatımda ilk defa oluyor. Bir günde üç gün yaşamış gibiyim. Çünkü üç kez güneş batmıştı. Artık ilerlemenin zamanı, tırmanış bitti ve yolumuz şimdilik düz. Önde Cem ve Yıldız gidiyor.

Hava henüz kararmadı, bir çeşme daha görünce şişelerimi dolduruyorum ağzına kadar. Yakınlarda kamp atacağız ve su gerekli bize.

Aynasından düşmüş olan çeşmenin yazıtı üste konulmuş. Mermere yazılana göre; “Hanım Suyu Uzun ve Oğulları Hayratıdır Emin Uzun 1972” Çeşmeyi yaptırandan Allah razı olsun. Yolcunun yolda tek istediği sudur. Su olmazsa yolculuk yapılmaz.

Yine yükseklerdeyim ve aşağıda küçük bir koy görüyorum alaca karanlıkta. Bir araba deniz seviyesindeki yolda farlarını yakmış bana doğru gelmekte.

Yukarıdan alaca karanlıkta gördüğüm koya inince hava iyice karardı. Gece lambalarını yakıyorum ve tekrar çıkmaya başladım. Karanlıkta ilerlerken bir kedi sesi duyunca duruyorum. Kedi sürekli miyavlıyor ve aç olmalı ki peşimden gelmeye çalışıyor. Kedinin miyavlamalarına fazla dayanamayıp duruyorum. Yanımda taşıdığım ekmekten bir parça koparıp veriyorum. Hayvan çok aç olmalı ki kuru ekmeği iştahla yemeye başladı. Bir parça daha ekmekten koparıp önüne attım ve yapacak başka bir şeyim olmadığı için gecenin karanlığında ilerlemeye başladım. Yazlıkçılar böyle evcil hayvanları bırakıp gidiyorlar. Arkadaşlardan geride kaldım biraz kediye ekmek verirken. Aşağıda düzlükte beni bekliyorlardı. Burada kamp atalım dediler. Cep telefonumdan konumu ve haritayı açınca biraz daha 1.5 Kilometre sonra köy var. Orada kamp atalım deyince, çok yorulduk, pedal basacak halimiz yok deyip burada kamp atalım diye ısrar edince mecburen kabul ettim. Kumsala doğru gittik, kumlarda bisikletleri elde ittirdik ve uygun bir yerde durduk. Biraz canım sıkıldı bu duruma, köyde daha uygun ve çeşmesi olan bir yerde rahat ederdik. Ama Yıldız dileğimi kabul etmedi ve her tarafı kum olan yerde kamp atacağız. Benim söylendiğimi anlayan Yıldız hadi oraya gidelim deyince bu kez ben “Burada oyun oynamıyoruz, artık gitmenin anlamı kalmadı” diyerek kestirip attım. Çadırları kurup yerleştikten sonra akşam yemeğini yapmaya koyulduk. Karnımız doyduktan sonra zaten ilerlemiş saat olmasından dolayı çadırlara girip yatıyoruz. Bu gün fazla yol yapmadık ama koylarda sürekli inip çıkmaktan epey yorulduk. Hemen uyumuşum yorgunluktan.

Bu gün yaptığımız yol toplam 46 Kilometre.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 5. Gün

5 Nisan 2014 Cumartesi

Dardanos – Çanakkale – Eceabat – Anafartalar – Arıburnu – Eceabat – Çanakkale – Dardanos

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

MARİFET

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada

Ama biçimine getirip ezerlerse

Güzel kokmak

Kekik misali

Lavanta çiçeği misali

Fesleğen misali

Itır misali

İsâ misali

Yunus misali

Tonguç misali

Nâzım misali

Bedri Rahmi Eyuboğlu

 

Öne çıkmış olan görsel

 

Geçmiş yıllardaki gibi soğuk ve yağışlı olmayan bir sabah dinlenmiş olarak uyanıyorum. Ön bagajdaki çantalarımı ve diğer eşyamı çadırın içine alıyorum. Nasıl olsa çadır yeri sabit kalacak. Güzel bir kahvaltıyı kendi hak ettik. Yanımızda kahvaltılık malzeme var, çayı demleyip afiyetle yiyoruz. Kahvaltı faslından sonra bisikletlere binip Çanakkale merkez feribot iskelesine doğru yola çıktık arkadaşlarla. 12 Km kadar gittikten sonra Feribot iskelesinin yanında filimde kullanıldıktan sonra Çanakkale’ye getirilen fantastik Tuva atının önünde toplanıyoruz. Kaydımızı yaptırarak çay ikramlarını tadıyoruz hareket saatini beklerken. Elçek resim çekiyorum İrfan ile, arkamızda Truva atı var.

050420146086

İşte Truva filminde kullanılan polyesterden yapılmış Truva atı. At biraz fantastik biçimde yapılmış. Sanki Truva savaşından daha da eski zamanlardan, karanlık dönemden gelmiş gibi. At’a benziyor ama binilecek cinsten değil.

050420146087

Kayıt işlemleri bittikten sonra gemilere biniyoruz tüm katılımcı bisikletçiler. Epey kalabalığız, akın akın gemiye doluşuyor bisikletçiler.

050420146088

Ben de gemiye binip bisikletimi bırakıyorum bir yere. Merdivenlerden gemiye binenleri çekiyorum.

050420146089

Üst güverteye çıkarak pistonları dinlendiriyorum birazcık. 4 Günün yorgunluğu hala üzerimde. Gemi tamamen bisikletçilerle doldu. Her tarafta bisikletçi görmek olası. Ayaklarım korkuluklara dayalı, aşağıdaki bisikletçilerle çekiyorum.

050420146090

Gemi tamamen bisikletçilerle doldu, zemin, balkonlar, yukarıları insan ve bisiklet dolu. Bisikletler bindikten sonra gemi karşıdaki Eceabat iskelesine doğru yola çıktı.

050420146091

DUR YOLCU

Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,

Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,

Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda

İstiklal uğrunda, namus yolunda,

Can veren Mehmed’in yattığı yerdir!Bu tümsek, koparken büyük zelzele,

Son vatan parçası geçerken ele,

Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,

Mübarek kanını kattığı yerdir!…Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin

Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,

Bir harbin sonunda bütün milletin,

Hürriyet zevkini tattığı yerdir!…

NECMETTİN HALİL ONAN

Karşı kıyıdaki yamaca Dur Yolcu yazılmış, solunda elinde tüfeği ile Türk askeri var.

050420146092

Eceabat’a geçince yine toplanma ve bekleme zamanı. Buradan katılan arkadaşlarla buluşup hasret gideriyorum. Çanakkale’nin herkes için aynı özelliği var ; “Çanakkale savaşında şehitlerimiz”. Gelenlerin hepsi bu duygu ile geliyorlar buraya. Tanıdık bir çok dostumu burada görmek benim için ayrı bir sevinç. Bir süre bekledikten sonra Şehitlere saygı turu başlıyor. Bu gün Gelibolu yarımadasının sağ tarafındaki şehitliklere ve Anzak koyunu ziyaret edeceğiz. Kalabalık olunca bisikletçiler güzel görüntü oluşturuyorlar. Yol sağa kıvrılıyor ve bisikletçilerin tamamı kadrajda.

050420146093

Tarla sarı çiçeğe bürünmüş.

050420146094

Komple yolu kapladık, zaten bu gün yollar bizlere ait. Yol tabelasında hız sınırı 70 Kilometre yazıyor. Tabela yuvarlak, kenarları kırmızı renkte.

050420146095

İlk önce 57. Alay şehitliğini ziyaret edeceğiz. Tabelada düz olarak 57. Alay şehitliği, sola doğru Kabatepe limanı ve Abide yazılmış.

050420146096

Güzel görüntüler ve manzara eşliğinde yol alıyoruz. Solda uzun bayrak direği, direkte Türk bayrağı var ama rüzgar olmadığı için dalgalanmıyor. Yolda bisikletçiler tepeye doğru gidiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

050420146097

57. Alay şehitliği

57. Alay, Çanakkale Savaşı’nın başlangıcı olan Anzak Çıkarmasını durdurmak için 15 Nisan 1915 sabahı harekete geçen efsaneleşmiş Türk alayıdır.

19. Fırkaya bağlı üç alaydan biri olan 57. Alay, 1 Şubat 1915’de Tekirdağ’ın Yarkışla mevkiinde kurulmuştur. 57. Alayın komutanı Hüseyin Avni Bey’dir.

22 Şubat 1915’te 19. Fırka komutanı olan Yarbay Mustafa Kemal tarafından 57. Alaya törenle sancağı verilmiştir. 57. Alay, bir gün sonra, 23 Şubat 1915’te Çanakkale’ye doğru yola çıkmış ve 25 Şubat 1915’te Eceabat’a gelmiştir. 19. Fırka’nın bağlı olduğu 5. Ordu Komutanlığı’nın Enver Paşa tarafından kurulmasının ardından 57. Alay, yedek kuvvet olarak 26 Mart 1915’te Bigali Köyü’ne geçti. Bu tarihten 24 Nisan 1915 tarihine kadar 57. Alay, Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni Bey tarafından sürekli eğitime tabi tutuldu ve Bigalı Köyü ve Turşun bölgesinde askeri eğitim ve askeri tatbikatlar yaptı.

57. Alay Bigali Köyü’ndeki eğitim ve tatbikatlarını sürdürdüğü sırada 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istendi fakat düşman kuvvetlere çıkartmaların yapılacağı noktaya en yakın yerlerden biri olmasından dolayı Mustafa Kemal, 57. Alayın Bigali Köyü’nde kalmasında ısrarcı oldu ve bunda da başarı sağladı. Böylece 57. Alay, Bigali Köyü’nde kalmıştır.

25 Nisan 1915 sabahı, Mustafa Kemal, kendisine herhangi bir emir gelmiş olmamasına rağmen düşman çıkartmasını haber alır almaz kişisel inisiyatifiyle Conkbayırı’na doğru hareket etmiştir. Conkbayırı’na hareket eden 3 taburu ve bir dağ bataryasını oluşturan yaklaşık 3000 subay ve askeriyle 57. Alay, bizzat Mustafa Kemal’in yönetiminde kendisinden çok daha büyük bir düşman gücüne karşı saldırıya geçmiştir.

57. Alay, çatışmalarda mevcudunun üçte ikisini kaybetmiş, savaşın ortasında takviye edilmiştir. 13 Ağustos 1915’te 57. Alay komutanı olan Hüseyin Avni Bey, karargâha düşen bir top mermisiyle şehitlik mertebesine ulaşmıştır. Hüseyin Avni Bey’in yerine atanan Binbaşı Hayri Bey, alayı Keşan bölgesinde konuşlandırmış ve alay, eksikleri giderildikten sonra 19. Tümenle birlikte 15. Kolordu bünyesinde Galiçya Cephesi’ne gönderilmiştir.

57. Alay, Galiçya Cephesi’nde büyük yararlılıklar göstermiş, alayın mevcudunun çok büyük bir kısmı buradaki çatışmalarda kaybedilmiştir. Mevcudu çok azalan ve sadece 1100 kişi kalan 57. Alay, cephe gerisine alınarak eksikleri giderildikten sonra yeniden cepheye alınmıştır fakat Rusya’da patlak veren Bolşevik Devrimi’nin ardından Galiçya Cephesi’ndeki savaş sona ermiştir. 15. Kolordu ise bu sefer Sina ve Filistin Cephesi’ne yollanmıştır.

57.  Alay burada da çok faydalı olmasına rağmen İngilizler tarafından çembere alındığı için mevcudu iki gün içerisinde sadece 260’a düşmüştür. Megiddo Muharebesi sırasında ise 57. Alayın kalan mevcut esir edilmiştir.

Bu kahramanların anısına o günden beri Türk ordusunda 57. Alay bulunmamaktadır. 57. Alay, dünya üzerinde en çok madalya sahibi olan alay olduğu için dünyanın en kahraman alayı olarak nitelendirilmektedir.

57. Alay şehitliğini ziyaret ediyoruz.

050420146098

57. Alay şehitliğinden Çanakkale boğazının kıyısı yay biçiminde.

050420146099

Siperler günümüzde yenilenmiş haliyle sergilenmekte. Düşman siperleri ile arası 10 metreye kadar olan siperlerde günlerce süren çatışmalarda her iki taraftan büyük kayıplar verilmiştir. Siperler yuvarlak ağaçlardan yapılmış kanal biçiminde.

050420146100

Conk bayırı, burada İngiliz sömürgecileri sömürgelerinden getirdiği askerlerle çıkarma yapmış. Bunu önceden haber alan Mustafa Kemal karşı hücuma geçerek çıkarma yapamadan geriye püskürtmüştür düşman kuvvetlerini. Mustafa Kemal burada göğsüne gelen bir şarapnel parçası saatine isabet etmesi sonucu yaralanmadan kurtulmuştur. Yüksek bir abide, kaide üzerinde üniformalı Mustafa Kemal heykeli, yanında bayrak direği, Türk bayrağı dalgalanıyor.

050420146102

Conk bayırı yüksekte ve çevreye hakim bir tepe. Çanakkale boğazının bir kısmı görünüyor.

050420146103

Üç tane yerde, dördüncüsü üçünün üzerinde taş gülleler. Gülleler epey büyük.

050420146104

Kaide üstünde askeri üniformalı Mustafa Kemal ve direkte dalgalanan Türk bayrağı.

050420146105

Öğlen dağıtılan kumanyaları Anzak koyunda yiyoruz. Bir süre dinlendikten sonra dönüşe geçtik.

050420146107

Eceabat vapur iskelesine gelerek vapura biniyoruz. Çanakkale tarafına geçince henüz zamanımız var diyerek Deniz müzesini dolaşalım diyoruz. Daha önce fark etmemiştim deniz müzesini. Gezmemiz iyi oldu açıkçası. Müzede savaş gemileri ve denizaltı da bulunan toplar makinalı tüfekler, torpidolar, mayınlar sergilenmekte. Hepsi de korkunç savaş silahları, sadece insanları öldürmek için böyle korkunç silahlar üretilmiş, şimdiki zamanda daha da korkunç silahlar üretilmekte. Deniz müzesi binası, üstte yazılmış, altında digital saat 18:05:24 yazıyor kırmızı olarak.

050420146109

Savaş gemisi kıyıda bağlı, ona doğru gidiyoruz.

050420146110

Kıyı beton duvar ile kaplı, kalın zincirler bağlı, ileride kale surları görünüyor.

050420146111

Çanakkale savaşını anlatan resimler sergilenmiş yamaca. Mustafa Kemal heykeli ve önde iki büst.

050420146112

Denizaltı torpidosu, baş kısmı kırmızıya boyanmış. Torpido siyah renkte.

050420146113

Gemi çapa demirinde küre Dünya konmuş. Çimen üzerinde büyük bir yeşil küre duruyor.

050420146114

Yolun yanında, çimenlerde bir çok top yerde sergilenmiş çam ağaçlarının altında. Üç tane de küp yerde duruyor.

050420146115

Uzun bir top üç kaide üzerinde. Topun namlu kısmı kırık.

050420146116

Siyah renkli çapa ve beyaz renkli torpido.

050420146117

Denizaltıda kullanılan torpido yuvaları açık havada sergilenmiş üç tane, birisinin kapağı açık. Diğerleri kapalı.

050420146118

İki tane kırmızı başlıklı torpido ve torpido yuvası

050420146119

Torpido yuvası.

050420146120

Yeşil çimenler üstünde toplar sıralanmış. Topun ağzında Türk bayrağı olarak kapatılmış.

050420146121

Tekerlekli küçük bir top, solda yeşil küre.

050420146123

Bu da büyük ve uzun namlulu top.

050420146124

Tekerlekli top arabası, arabanın dört tekerleği de demirden. Bu arabada top alınmış.

050420146127

Daha kısa top arabası.

050420146128

Çanakkale kalesi surları ve yuvarlak kısa kulesi. Duvarlarda onarım olduğundan iskeleler kurulmuş.

050420146129

İki tane devasa gemi çapası.

050420146130

Siperli, döner hareketli top.

050420146131

Büyük deniz mayınları. Bu mayınların benzerleri İngiliz gemilerini Çanakkale’nin soğuk sularına gömmüştür.

050420146132

Bir kaç çemberi kalmış sacları olmayan denizaltı.

050420146133

Denizaltıyı yandan  çekiyorum, torpidolar, ve torpido yuvaları.

050420146134

Uzun bir periskop demir kaide ile ortadan tutturulmuş. Altında gözleme kabini.

050420146135

Denizaltında kullanılan periskop ile dürbün gibi Gelibolu tarafını gözlemleyebiliyorum. Aklıma telefon ile resim çekmek gelince hemen resim çekiyorum. Öyle fazla yakınlaştırmasa da görüş alanını gayet iyi görüyorum. Karşı kıyıda Dur Yolcu ve askeri çekiyorum.

050420146136

Müzeden çıkıp Aynalı çarşıya geldik. Aynalı çarşının girişindeki kemerli giriş kapısı cam ile kaplanmış.

“Çanakkale içinde Aynalı çarşı

Ana ben gidiyom düşmana karşı ooo of

Gençliğim eyvah!”

050420146138

Tarihi Aynalı çarşı cıvıl cıvıl insan kaynıyor. Hazır gelmişken bir kaç hediyelik eşya alıyorum. Cep aynası da almak gerek, aynaya kime hediye vereceksen onun ismini de yazdırabiliyorsun. İçerideki dükkanlar ve tavan lambalarla aydınlatılmış. Duvara Türk bayrakları takılmış sıralı.

050420146139

Burası da çarşının diğer kapısı. Kapıda Aynalı Çarşı yazılı.

050420146140

Aynalı çarşıdan alacağımızı aldıktan sonra kamp alanına giderken akşam yemeği için marketten alışveriş yapıyoruz. Aycan süper marketini görünce önünde bana poz veriyor. Ben de resmini çekiyorum. Güzel tesadüf Aycan süper marketi ve Aycan.

050420146142

Kamp alanına dönerek akşam yemeği için aldıklarımızı bir güzel yiyoruz. Çadırların yanına piknik masasını daha önceden taşımıştık. Daha sonra arkadaşlar da aramıza katılınca sohbet iyice derinleşiyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde dinlenmek için çadırlarımıza çekilerek tatlı uykuya dalıyoruz.

Bu gün dostlarla buluşmak, hasret gidermek, onları karşımda görmek ve sohbet etmek çok güzeldi. Yeni dostlarla da tanışmak ayrı bir duygu, dostlar giderek çoğalıyor.

İyi ki varsınız ve iyi ki sizleri tanıdım dostlarım.

Bu gün yaptığımız yol 58 km civarında.

Dardanos kamp alanı – Çanakkale feribot iskelesi gidiş – geliş yol haritası.

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc