Etiket arşivi: muz ağacı

İki Garip Bir Akdeniz 2. Gün

29 Eylül 2017 Cuma

Tekirova – Göynük Kanyonu – Tekirova

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

An gelir
Ömrünün hırsızıdır
Her ölen pişman ölür
Hep yanlış anlaşılmıştır
Hayalleri yasaklanmış
An gelir şimşek yalar
Masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
Direkler çatırdar yalnızlıktan

Atilla İlhan

 

Öne çıkan görsel, Durgun bir gölet, etrafı kayalık ve çam ağaçları.

Uyku hep tatlı gelir, çadırdaki uyku daha da tatlıdır. Hele ormanın içinde, şehirden uzak, gürültüsüz yerde uyumak bambaşka. Sadece fazla yakın olmayan otelden gelen disko tarzı cıstak müzik gecenin bir vaktine kadar sürse de sezon bittiği için pek rahatsız etmedi. Her zaman olduğu gibi erkenden uyanıyorum. Benden önce uyananlar var. Onlara günaydın diyerek güne başladım. Festivale gelenler 350 kişi civarında olduğu için tuvalet ihtiyacını fazla kalabalık olmadan gidermek gerek. İlk iş olarak onu hallediyorum. Sonra sabah kahvemi içiyorum aç karnına. Bisikletim ve tek çantam yola çıkmaya hazır. Kahvaltı dağıtımı yine iki koldan yapıldığı için sıra pek olmuyor. Böylece tura başlarken saatinde herkes kahvaltısını yemiş oluyor. Kahvaltıyı yapıp bisikletimi alarak kamp alanının girişine geldim. Burada toplanmış bisikletçiler hareket zamanını bekliyor. Geniş bir alan, yer beton taş döşeli. Arka taraf çamlık.

Herkes toplanınca hareket veriliyor ve tura başlıyoruz böylece. Aşağıda turun başlangıç videosu.

Tekirova Cumhuriyet meydanında toplanıp Mustafa Kemal Atatürk huzurunda saygı duruşu yapıyoruz. Meydanda toplanmış bisikletçiler. Arkada muhteşem Olimpos dağının sivri tepesi ve kayalıkları.

Tekirova içinden geçip az bir yokuşu tırmandıktan sonra ana yola çıktık. Yol duble olunca kimisi emniyet şeridinden, kimisi trafiğe alışık olanlar sağ şeritten gidiyor. Durup aşağıdan gelenlerin bir resmini çekiyorum. Yolun diğer tarafında yamaç ve dağlar başlıyor.

Ana yolda kısa bir süre gidip sağa Alacasu Cennet koyuna doğru toprak yolda gitmeye başladık. Toprak olan yol çamların altında denize doğru gidiyor. Kalabalık olan katılımcıların tekerlek izleri toprakta belirgin görünüyor. Ben de sadece yerdeki tekerlek izlerini çekiyorum. Resme bir kişinin gölgesi düşmüş.

Çam ormanı içinden süzülen güneş ışıkları içinde, yarı gölgede deniz kıyısına yaklaştık iyice. Önde üç bisikletli gidiyor. Az ilerde toplanmış bisikletliler manzaramı oluşturuyor.

Burası Alacasu Cennet koyu. Küçük bir çay, adı Alacasu, bu koya akıyor usulca. Yaz boyu yağmur yağmadığı için suyu çok az. Bir de buraya Cennet koyu denilmiş. Güzel bir koy ama cennet olacak kadar değil. Kumsalı iri çakıl taşlarından ve sadece çam ağaçları var. Neyse lafı fazla uzatmayayım. Su donumu giyip denize şöyle bir girip serinliyorum. Akdeniz’in sıcak havasını anca deniz serinletir. Benim gibi denize girenler de var. Kimisinin girmeye niyeti olmadığı için kumsalda dolanıp yüzenlere bakıyor. Koyun karşı tarafı dik yamaç ve çam ormanı. Koyun ortasında büyükçe bir tekne demirlemiş durumda. Burada su ve meyve suyu takviyesi yapıyor görevli arkadaşlar tarafından.

Yüzme olayı bitti, herkes dinlendikten sonra tekrar geldiğimiz yoldan geri tırmanıp ana yola çıkarak Göynük’e geldik. Göynük küçük bir sayfiye kasabası. Daha çok yazlık evler çoğunlukta. Göynük girişi tak olarak yapılmış, önünde taştan yapılmış havuz. Başında da deniz kızı heykeli kayanın üzerine oturmuş.

Göynük tarafında Akdeniz’e paralel uzanan Toros dağları dik olarak kesen kanyonlardan birisi burada. İsmi Göynük kanyonu olarak anılıyor. Göynükten sonra hafif rampa ile kanyona doğru çıkmaya başladık. Bu yol aynı zamanda Likya yolu ile çakışıyor. Bir direğin üzerine iki yönü gösterir sarı tabelalar var. Aşağı gösteren tabelada Göynük 3 Km, yukarı gösteren tabelada Hisarçandır 19 Yazılmış. Her iki tabelanın üstünde de yeşil renkte Likya yolu olduğunu belirtir yazı var. Geçtiğimiz yıl bisikletlerle yukarıya kadar çıkmıştık. Şimdi ise aldıkları garip yasak kararı ile kanyon girişinde bisikletleri bıraktırıp yürüyerek yukarıdaki çayların birleştiği çatağa doğru gidiyoruz. Önde yürüyen grup çam ağaçları arasından gidiyor. Solda dik kayalık yamaçlar epey bir yüksek duvar gibi duruyor.

Birinci çayın doldurduğu küçük bir gölete geldik. Buraya kadar yürüyerek geldiğimiz için yanımıza su donu, havlu almadığımız için gölete giremedim. Göletin rengi yeşilin açık bir tonu. kenarları sert kayalıklar çevrelemiş ve dik kayalıklar yükseliyor. Kayaların arasından fışkırmış genç çam ağaçları ile seyrek bir ormanı oluşturmuş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Kanyonun devamı çam ormanının ardında çok yüksek dik kayalıklar görünüyor. Çay ağzında demir bir köprü konulmuş. Dağın ardında beyaz, pamuk gibi bulutlar toplanmaya başlamış.

Buradaki göletten küçük kanaldan sular belli bir yere bahçe sulamak için yapılmış. Kanal kayalıklarda açılmış tünele giriyor. Tünelin ağzı beton dökülerek yapılmış. Kanaldan su akıp gidiyor. Kanala doğru dikine gelen 20 santimlik plastik bir borunun ucu görünüyor. Boru kanala bağlı değil, ucu dolu ve boşta.

İkinci çay tarafına doğru gidiyoruz. Burada öğle yemeği yiyeceğiz üstü kapalı işletmede. Kanyon bu çayın devamında.

Kimisi su donlarını getirip çayda serinliyor. Çayın üzerine üç tane çardak yapılmış, altında çay akıp geçiyor. Kimisi çardakta oturmuş, bir kaç kişi de çayda yüzüyor.

Taşlı olan yolda yürürken yere konmuş bir kelebek görünce elimde hazır olan cep telefonumla kelebeği ürkütmeden bir kare alıyorum. Teşekkürler güzel kelebek. İkinci hayatında çok kısa olan yaşamını ölümsüzleştiriyorum. Kelebeğin renk dağılımı siyah, kahverengi ağırlıklı. Biraz da beyaz desenler serpiştirilmiş. İri çakıl taşlarına kelebek konmuş öylece dururken.

Bir buçuk saat kadar burada dinleniyoruz. Bu arada öğle yemeğini de yedik. Artık geri dönme zamanı diyerek harekete geçtik. Buradaki gölet doğal değil. İki çayın birleştiği yerin biraz ötesinde set oluşturmuşlar. Bu setin üzerinden araçlar geçiyor. Çaylardan gelen su setin üzerinden taşarak akmasına devam ediyor. Karşıdaki yamacın dibinde de bir yol taş döşenerek yapılmış.

Bisikletleri bıraktığımız yere yürüyerek gidiyoruz. Solda suyu akan çeşme desem çeşme değil, musluğu, borusu yok. Ben ona akar diyeceğim. Yamaçtan büyük bir olasılıkla kaynağından boru ile gelen su otlarla kaplı yerde ağaçtan küçük bir kanala bağlanmış. Kanal dediğim 8 santim kalınlığında. Kanalın yarığından akan su dört tane kütüğün üst üste konularak yapılmış yalaklara akıyor. Kütüklerin üst kısmı biraz tıraşlanmış. İçi oyulup bir düz, bir yan üst üste konularak akan su üstten alta doğru her kütüğün içine akıyor. En altta bağımsız yarım kütükten yalağın içine dökülen su toprağa karışıyor. Su ip gibi akıyor, az ama suyunu doldurabilirsin acele etmezsen. Akarın yanında ve üstünde sazlar bitişmiş.

Biraz aşağıda da bir akar görüyorum. Sazların arasından gelen içi oyulmuş dal parçası kanal gibi yapılarak su akıyor taş örülerek yapılmış yalağın içine. Bu dal düz ama ilginç olan başka bir dalı da kanal yapmaları. Sazların arkasından gelen dal sazların etrafını dolanıp yalağa kadar iniyor. İlginç ve güzel bir düşünce. Her şey düz olacak değil ya. Biraz da eğri büğrü olmalı. İnsan su içerken zihnini biraz yormalı nasıl yaptılar bunu diye. Yalağın içindeki su berrak ve tertemiz görünüyor.

Kanyon girişindeki kapıya geldik. Bisikletler bir alanda park edilmiş olarak duruyor. Çamların ardında küçük bir bölümü buradan görünüyor. Çaydan getirilen çakıllar zemine dökülerek çamurdan arındırılmış. Buraya araçları ile gelenler park ediyor. İşte çakıllı zeminde ismini, cismini bilemediğim bitkiler fışkırmış. Yerden fışkıran uzun bir sap, üzerinde hiç bir dal, yaprak yok. Sadece baş kısmında tomurcuklar şeklinde toplanmış bir küme var 5 – 10 santim uzunluğunda. Su yok, sulayan yok. Yağmur yağarsa ne ala. Nasıl yaşıyor bilemedim. Belki de havadaki nemden yararlanıyor. Acaba fotosentez yapabiliyor mu ? Çakıl zeminde kurumuş çam yaprakları serpilmiş.

Göynük içinde bir evin bahçesinde muz ağacı görünce durup resmini çekiyorum. Geniş, uzun yaprakları arasında fışkırmış meyve dalında dört sıra muz meyveleri ve meyvelerin ucunda mor renkli, uzun, kapalı çiçeği. Kapalı duran çiçek açıyor mu açmıyor mu bilemiyorum. Ben henüz açmış olanı göremedim şimdiye kadar. Muzlar küçük ve yeşil. Henüz olgunlaşmamış.

Ana yola çıkınca herkes serbest biçimde bisiklet sürerek kamp alanına geldik. Kamp alanına girişte burayı işletenler fiyat tabelası koymuş. Fiyat listesinde yazan;

Karavan (günlük) = 40 TL

Çadır (kendisinin) = 40 TL

Çadır (kamptan = Küçük – 50 TL, Büyük – 60 TL

Günübirlik (4 kişi) = 40 TL

Misafir (günlük) = 40 TL

Ne alırsan 40 TL gibi olmuş, sabit fiyat. Bu her yıl artabilir enflasyona göre. Ayrıyeten iyice belirtmek için ayrı tabelalara Giriş ücretlidir ve Misafirden ücret alınır. Yani bedava hiç bir şey yok. Her şey parayla, paran yoksa giremezsin. Bura işgal altında. Oysa tüm kıyılar halka açık ama her şeyi paraya çevirme zihniyeti yüzünden kıyılar talan edilip işgal altında. Tamam çadır, karavan için ücret al ama girişten niye para alıyorsun ki ? Kişi başı 10 TL.

Neyse ki bizlerden para almıyorlar. Festivali düzenleyenler bunu çözümlemiş. Kamp alanına girip çadırıma gelerek su donumu ve havlumu alıp doğru denize cup. Üzerimdeki teri denizde atıp ferahlıyorum. Biraz yüzüp serinledikten sonra duşumu alıyorum. Terli olan formamı yıkıyorum bu ara. Akşam yemeğini hep birlikte yedikten sonra masalardan kalkmayıp müzik eşliğinde oynayanları izlemeye başladım. Bir ara Zeybek oyunu çalınca beni davet ettiler sahneye. Hep birlikte Zeybek oyunu oynuyoruz. Birlikte eğlenmek güzel. Sahnede oynayanlar göbek atarken ben de onları çekiyorum. Sahnenin ön kısmında Kemer belediyesi yazıyor. Kemer belediyesinin festivale büyük katkısı olduğu kesin.

Gecenin bir vaktine kadar eğlenip durduk. Bu arada kahve yapıp ikram ettim yanımda olanlara. Uyku çadırdan çağırınca gidip yatıyorum bir güzel. Uyku gibisi yok

Bu gün yaklaşık olarak 64 Kilometre civarı yol yaptım.
Aşağıda yaptığım yolun haritası Tekirova – Göynük kanyonu – Tekirova

Powered by Wikiloc