23 Nisan 2015 Perşembe
(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)
Aliağa – Yenişakran – Yuntdağı Köseler köyü
Sen gittin gideli
İçimde öyle bir sızı var ki
Yalnız sen anlarsın
Sen şimdi uzakta
Cennette meleklerle
Bizi düşler ağlarsın
Bugün bayram
Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi
Sen yaz geceleri
Yıldızlar içinden ara sıra
Bize göz kırparsın
Sen soğuk günlerde
Kalbimi ısıtan en sıcak anımsın
Bugün Bayram
Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi
Bugün Bayram
Çabuk olun çocuklar
Annemiz bugün bizi bekler
Bayramlarda hüzünlenir melekler
Gönül alır bu güzel çiçekler…
Barış Manço
Öne çıkan görsel, Önde oturmuş Üç kişi, Olcay Ormankıran, ben ve Şafak Omaç. Arkada köylü kadınları sandalyelere oturmuş, ayakta bisikletçiler. Hep birlikte çocukları alkışlıyoruz.
Kış boyu yaptığımız keşif turları ve yerel yönetimlerle sıkı görüşmelerin sonucunda rotalar belirlendikten sonra artık hazırız. 4. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu Başlıyor. Kısaca ABAK Bisiklet Turu. Bu turun özelliği herkes kendi yükünü kendi taşıması ve her katılımcı gibi ABAK gönüllüsü olsak ta katılım ücretini bizler de ödüyoruz. Tur bir gönüllülük esasına dayalı olarak her katılımcı tura gönüllü olarak her işte el birliği ile keyifli bir tur düzenlemek. Katılım ücreti daha çok yemek ücreti ve sosyal sorumluluk projesine katkı payı olarak belirleniyor. O da sıkı pazarlıklar sonucu olarak yemek ücretlerini olabildiği kadar aşağı çekmek. Forma, broşür gibi ıvır zıvır da vermiyoruz, gerek yok. Sonuçta bu tur Az bilinen antik kentleri tanıtmak, dayanışma, dostluk, gönüllülük, ABAK ateşi yakmak, sosyal sorumluluk gerektiriyor. Bir de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramını bir ilk okulda çocuklarla birlikte kutlamak. Bu yıl bizim göz ağrımız olan Yuntdağı Köseler köyü ilk okulundaki çocuklarla birlikte kutlamak. Sosyal sorumluluk projesi olarak ta köyde az sayıda bisiklet sahibi çocuklar var. Diğer çocuklara da birer bisiklet alalım diyerek kampanya başlatarak 20 tane bisiklet toplamayı başardık. Bisikletleri çocuklara vereceğiz. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turuna katılanlara kalıcı birer hediye verme fikri doğdu. Bu yıl küçük, cebe sığacak kadar, çakı, çatal, bıçak ve gazoz açacağı, katlanır bir hediye vermeye karar verildi. Bir tur bisikletçinin ve kampçının işine yarayacak.
Bu turda artçı, süpürücü, teknik eleman, sağlık ekibi görevi bende Yedek malzeme teminini önceden yaptım.
Çarşamba akşamı İzmir de olanlar ve 1 gün önce İzmir’e gelen katılımcılara teknik toplantı olarak her zaman olduğu gibi bizlere kapısını sonuna kadar açan Cinatı sahibi Ahmet Yıldırım’a teşekkürler. Toplantıda bu yıl mor renk olan Buff ve yemek fişlerini taktim ederek kayıtlara başladık. Katılımcıların bir kısmı Aliağa’ya bisikletleri ile bir gün önce sürerek gittiler. Aliağa Kamp sorumlusu Şafak Omaç memleketi Gelibolu dan üzücü bir haber aldığı için apar topar gitmek zorunda kaldı. Bu biraz içimizi burktu. Mor renkli buff, üzerinde tarihi sütun ve başlıkları resmedilmiş.
Her zaman olduğu gibi Konak saat kulesinde toplanıp saat kulesinin etrafında üç tur dönüp hacı olduktan sonra Alsancak metro istasyonuna giderek trenle gideceğiz.
Gün geldi, sabah erkenden kalkıp hazır olan bisikletim KUZ kapının önüne çıkarıp turu başlatıyorum. Sabahın ilk ışıkları bahçemdeki ağaçlara vuruyor. Baharın müjdecisi erguvanların ve limon çiçeklerinin mis gibi kokuları içinde kendimi yokuştan aşağı saldım. Dekor taşlı kemer, üstünda kartal heykeli.
Sahil yoluna kısa sürede çıkıp henüz araç trafiğinin başlamadığı erken saatte Karataş’a varıyorum. Belediye bahçe işlerinin ektiği rengarenk çiçekleri görüntüsünde KUZ bana poz veriyor.
Konak Saat kulesine erken vardım, pek gelen yoktu. Sonrasında katılımcılar gelmeye başladı yavaş yavaş. Kayıtlar alındı, hareket saati gelince toparlanıp hep birlikte Saat kulesinin önünde resim çekildik. Burada az kişiyiz, katılımcıların çoğu Aliağa dan bize katılacak.
Saat kulesinin etrafında geleneksel üç turumuzu atıp hacı olduktan sonra Alsancak metro istasyonuna doğru gitmeye başladık. Üst geçitten Kordondaki bisiklet yolundan gideceğiz. Tabi ki herkesi yola çıkardıktan sonra en arkada gidiyorum.
Kordon bisiklet yolundan Alsancak metro istasyonuna geliyoruz. Daha önceden bildirimde bulunduğumuz İzban yöneticileri bizleri erken saatte vagonlara alıp tek seferde Aliağa’ya sorunsuz varıyoruz. Aliağa da bizleri bekleyenlerle buluştuktan sonra ana yola çıkmadan şehir içinden giderek yoğun araç trafiğinden kurtulduk bir süre. Çanakkale yoluna çıktığımız yer de şehrin bitiminde olduğundan bizler için iyi oldu. Yol duble ve emniyet şeridi geniş olunca rahat sürüyoruz bisikletleri. İlk mola yerimiz Çaltıdere köyü. Burada çay, soda, ayran ile kumanyaları yiyerek enerji depoluyoruz. Biraz ilerde zorlu bir yokuş bizi bekliyor. Molanın ardından yola çıkarak hızlıca Yeni Şakran’a vardık. Buradan sonra yokuş başlıyor. Bir süre yol düzgün ve çift şerit. Cezaevine karar iyi olan yol tek şeride düşüp köy yoluna dönüşüyor.
Yokuş başladıktan belli bir süre sonra yavaş yavaş dökülmeler başladı. Ben geldikten sonra kalanları tekrar yola devam etmelerini sağlıyorum. Yüklü olunca biraz zorlanacaklar. Yeni Şakran dan 15 Kilometre kadar bir yokuşumuz var.
Bu yolda köyler dışında sadece bu kuyu var. İlk köy olan Kapıkaya köyüne de epey var. Çeşme için uygun bir kaynak yok, dağlar makilik çalılardan başka bir ağaçlık, çeşmenin olmamasına etken. Kutu başında bisikletim KUZ poz veriyor.
Neyse ite kaka bu günün en yüksek yerine geldik; Kapıkaya köyü. Katılımcılardan biri elektrikli bisiklet ile gelmiş. Elbette zirveye çıkmadan aküsü bitti ve sert yokuşta elde gelmeye başladı. Haliyle arkada kaldı, artık onu gözeterek gidiyorum. Saat 15:00 te 23 Nisan Çocuk bayram kutlamaları başlayacak okulda. Bakalım yetişebilecek miyiz.
Kapıkaya köyünden sonra inişe geçtik, bu kısa sürdü. Tekrar çıkmaya başladık, bu son yokuş.
Karaahmetli köyüne geldik.
Karaahmetli köyünden sonra tekrar iniş ve karşımızda Köseler köyü. Küçük, şirin ve sevimli bir köy. Çocukken söylediğimiz şarkıyı hatırlıyorum;
Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Ahmet Kutsi TECER
Soldaki tepe Aigai antik kentin olduğu yer. Köyden 2 Kilometre kadar yukarıda, çıkış yolu da kıvrımları ile görünüyor buradan. Yarın antik kenti dolaşacağız.
Köye girip ilkokulun olduğu yere geldik. Köylüler muhtar ile bizleri okulun bahçesinde beklerken buluyorum. Program saati gelmek üzere, tüm hazırlılar yapılmış. En son da ben geldim ve arkada kimse kalmadı.
Ben geldikten sonra çocukların hazırladığı program başladı. Okulun sevimli öğretmeni Hatice, öğrencilere çeşitli gösteri oyunları hazırlamış. İlk oyun da Aşuk ile Maşuk oyunu.
Türk folklorunda yer alan, genelde vücutları boyanarak surat şekline getirilmiş ve yüzleri bir bez ile örtülmüş, biri erkek diğeri kız karakteri olan ve iki oyuncu tarafından müzik eşliğinde oynanan bir ortaoyunudur. Aşuk İle Maşuk oyunu; komik, eğlenceli, kareografili, müzikli geleneksel bir ramazan eğlencesidir.
Aşuk aşık olanı, Maşuk ise aşık olunanı temsil etmektedir.
Aşuk ile Maşuk karşılıklı oynarken diğer öğrenciler onlara alkış tutarak destek veriyorlar.
Aşuk ve Maşuk’un Hikayesi:
Aşuk ve Maşuk birbirilerini çok seviyorlar, ancak bir türlü birbirlerine açılamıyorlar. Bir gün Aşuk dayanamayıp Maşuk’un evine gidiyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
– Kim o?
Aşuk cevap veriyor:
– BEN im!
Maşuk içerden sesleniyor:
– Git buradan!
Aşuk şaşırıyor. İnanamıyor, üzgün bir şekilde gidiyor. Dağlar, ovalar dolaşıyor. Maşuk’un aşkından ölecek duruma geliyor, olaylara anlam veremiyor. Dayanamayıp tekrar Maşuk’un kapısına geliyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
– Kim o?
Diyor. Aşuk cevaplıyor:
-BEN im.
Maşuk içerden sesleniyor.
– Git buradan!
Aşuk deliye dönüyor. Bir türlü anlamıyor aşkının niye böyle yaptığını! Kendini yollara vuruyor. Aşkıyla eriyor da sebebini bulamıyor. Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Aşuk kendini Maşuk’un evinde buluyor bir gün. Kapıyı çalıyor. İçerden bir ses:
-Kim o?
Aşuk cevaplıyor:
-SEN im.
Maşuk içerden sesleniyor:
-Gir içeri o zaman!
AŞK, SEN im diyebilmektir.
Aşuk ile Maşuk, belden aşağısı etek giymiş. Belden yukarısı tamamen kocaman bir kafa şeklinde.
Sunucularımız tatlı, çocuksu sesleri ile bundan sonra çıkacak öğrenciyi anons ediyor.
Minik öğrencimiz bayramlık kıyafetlerini giymiş, güzel sesi ile bizlere şiir dinletisi yapıyor. Ne de olsa kendi bayramı, şiirleri ile bizleri mest ediyor.
Ardından dans gösterisi başlıyor. Ellerinde ponponlar kızlar önde, oğlanlar arkada müzik eşliğinde dans ediyor çocukça coşkularıyla.
Oynaya Oynaya Gelin Çocuklar
el ele el ele verin çocuklar
bir dünya bırakın biz çocuklara
ıslanmış olmasın göz yaşlarıyla
oynaya oynaya gelin çocuklar
el ele el ele verin çocuklar
bir bahçe bırakın biz çocuklara
göklerde yer açın uçurtmalara
oynaya oynaya gelin çocuklar
el ele el ele verin çocuklar
bir barış bırakın biz çocuklara
ulaşsın şarkımız güneşe aya
oynaya oynaya gelin çocuklar
el ele el ele verin çocuklar
bir dünya bırakın biz çocuklara
üstüne yazalım sevgili dünya
oynaya oynaya gelin çocuklar
el ele el ele verin çocuklar
Adnan Çakmakçıoğlu
Hatice Öğretmen çocukları heyecanlarını yatıştırmak ve şaşırdıkları yerde yardım ediyor.
Bizler de büyük bir zevkle dans gösterisini dikkatlice seyrediyoruz. Bu gönülden yapılan gösteri her yerde olmaz. Köyün kadınları, anneler çocukların bu becerilerini sevgiyle izliyorlar. Duygu yüklü anlar yaşıyoruz.
Şiir okumaları devam ediyor, coşkulu alkış alıyor öğrencimiz.
ÇOCUKLARIN DİLEĞİ
Çocuklar şarkı söylerken
Kanatlanır gökyüzüne
Melek olur.
Çocuklar şarkı söylerken
Sarı saçlı, mavi gözlü
Bebek olur.
Çocuklar şarkı söylerken
Bulut olur,
Gökkuşağı olur
Deniz olur.
Çocuklar şarkı söylerken
23 Nisanlarda
Pırıl pırıl saydam kanatlı
Kelebek olur.
Çocuklar şarkı söylerken
23 Nisanlarda
Dillerinde, gözlerinde
Yüreklerinde yalnızca
Bir dilek olur.
Teşekkürler Atatürk
Teşekkürler Atatürk
M. Macit TAŞ
Çocuklar bize Nasreddin Hoca’nın bir fıkrasını canlandırıyorlar.
Çocukların sunumu harika gidiyor, hepimiz duygulanıyoruz şarkılarınla, oyunlarınla, şiirleriyle. Onlar kendi bayramlarını kutluyor. Yaşadığım en güzel bayramlardan biri şimdi gerçekleşiyor gözlerimin önünde.
Köylüler, bisikletçiler karışık bir durumda çocukları seyrediyor.
Halk türküsü eşliğinde oynayan çocuklara rock dans ile karşılık veren başka çocuklar, oyunu gerçekten ilginç. Henüz farkında olmasalar da yaptıkları değişik bir oyun türü. Oyun içinde oyun. Hepsi müzik eşliğinde oluyor.
Oynadıkları oyunla mutlu olan çocuklar bizleri de daha da mutlu ediyor. rock çu iki çocuk yerde.
Müzik eşliğinde katılımcı sayısından bir esik olan sandalyeye müzik durunca oturma oyunu. Son kalan oturamayınca eleniyor. Böylece en son kalan oyunu kazanmış oluyor.
Çocuklar müzik eşliğinde sandalyelerin etrafında dolanıyorlar.
Bardak içinde un ve bir top var. Her öğrenci bardağa üfleyerek unları dışarı atmaya çalışarak topu ortaya çıkarmaya çalışıyor. Haliyle yüzleri beyaz un ile sıvanmadan oyun oynanmıyor. Üç kız, üç erkek çocuk bardaklara üflüyorlar.
Yüzleri tamamen una bulaşıyor, bembeyaz oluyorlar.
Arada çocuklar kafalarını kaldırıp birbirlerinin yüzüne bakarak kahkahalarla kendi hallerine gülüyor.
Çocukların da bizlere bir hediyesi var, minik elleriyle yaptıkları hediyeyi Olcay ve Serhat’a sunuyor. Onlar da bizler adına hediyeyi kabul ediyorlar.
Bizimde okula, Öğretmene ve Öğrencilere hediyelerimiz var. İlk önce Hatice öğretmene plaketimizi sunuyoruz.
İşte en önemli ana geldik. Her çocuğa bisiklet kampanyamız sonucunda aldığımız bisikletleri çocuklara birer birer vermeye başladık.
Olcay ve Serhat bir çocuğa bisiklet verirken.
Minik bir kız öğrenciye, pembe bisiklet veriyoruz.
Erkek öğrenci sevinçle bisiklete binmiş halde hediyeyi verenle poz veriyor.
Bir çocuğa mavi bisiklet hediye ediliyor.
Dostumuz Fırat Okutucu da bisikletini hediye ediyor erkek çocuğa.
Beyaz bisiklete hayranlıkla bakan bir çocuk.
Kızlara pembe bisiklet yakışır.
Çocuk mutlu bir biçimde poz veriyor, şimdiye kadar aldığı en değerli hediye olmalı.
Kız çocuğu bisiklete binerken yardımcı oluyoruz. Bisiklet çocuktan büyük.
Mert te bir kız çocuğa bisikletini verip bindiriyor.
Bir kız çocuk bisikletini alırken.
Muhlis Dilmaç ta bir bisiklet hediye ediyor.
Bisiklet için herkesin katkısı oldu, az yada çok. Çocuklara vermek, onları sevindirmek. Sevindiklerini görmek bize yetiyor. Ben de bir kız çocuğa bisiklet verip bindiriyorum. yeni bisikleti ile gezmesi çok hoşuna gidiyor.
Alkışlar, tebrikler eşliğinde bayram kutlamaları devam ediyor. Serhat efe kıyafeti ile, Hatice öğretmenle poz veriyor.
Bisikletleri verdikten sonra Öğrencilerle birlikte Harmandalı Zeybek oyununu oynuyoruz hep birlikte. Efe kıyafetlerini giymiş olan İlkay ve Serhat’a ben de eşlik ediyorum. Çocuklarla harmandalı oynuyoruz.
Hediyelerimiz bitmiyor, köy öyle ahım şahım bir yer değil. Köylüler hayvancılıkla geçiniyor. O da anca boğaz tokluğuna. Üreticilerin her zaman kazanmadığı bir sistem. Aracılar sadece alım satımda kat be kat kazanıyor. Neyse biz konumuza dönelim. Her öğrenciye giyim eşyaları alarak hediye torbalarını veriyoruz birer birer. En güzel bayramımız en güzel çocuklarla birlikte kutlamak, onların sevinçlerini görmek gözlerimin nemlenmesine neden oluyor. Belki de gözüme toz kaçmıştır… Gözde Emine bir kız çocuğa hediyesini vermiş halde çekiyorum.
Hediyeler verildikten sonra topluca bir resim çekiliyoruz cümbür cemaat. Köylüler ve bisikletçiler kaynaşması yaşanıyor. Büyükler arkada.
Çocuklar önde, hediye paketleri ellerinde, sevinçler yüzlerinde.
Ben de aralarına oturup elçek yapıyorum. Anca bu kadarı kadraja giriyor.
Ben de özel olarak bisiklete yeni başlayan çocuklar için Tay Tay pedalsız bisikleti Hatice öğretmene sunuyorum. Tay Tay bisikletleri üreten Mustafa Karakuş ve Atilla Akagündüz köyün çocuklarına hediye olarak kampanyaya dahil oldular. Kendilerine teşekkürler.
Bisiklet hediyelerini alan çocuklar neşe içinde binmeye başladılar okul etrafında. Sevinçlerini görmeye değer.
Güneş batmak üzere ve çocuklar henüz bisikletten vaz geçmeyecekler. Zaten bisiklet bırakılır mı? Her zaman binilmeli, bisikletin mutlulukla bir ilişkisi olmalı.
O anda güneşin batışını seyrederken bana yaşattığı bu güzel gün için Tanrıya şükür ediyorum.
Gün kavuştu, hava birden karardı. Çadırları kurup akşam yemeğini yedikten sonra iyice soğuyan hava üşütmeye başladı. Köy muhtarının getirttiği odunları el arabasının içinde ABAK ateşini yakıyoruz. Ateşin etrafında toplanıp sıcak çay ve sohbet ile içimizi ısıtıyoruz.
Gecenin bir vaktine kadar sohbet devam etti. Katılımcıların çoğu böyle bir gün yaşamadıklarını itiraf ediyor. Nasıl yaşasınlar ki? Şehirlerde 23 Nisan kutlamaları oluyor, çocuklar şiirler okuyup şarkılar söylüyor ama buradaki gibi coşkulu, içten ve samimi olmuyor. Yuntdağı Köseler köyündeki çocukların farklı bir özelliği var. Minik kalplerindeki kocaman yüreğini bizlere açarak sade, coşkulu ve ruhu olan bir 23 Nisan çocuk bayramı yaşatıyorlar bizlere. İşte bu ruh ABAK ruhunu oluşturuyor.
Bu gün yaptığımız yol 40 Kilometre civarı.
Yaptığımız yolun haritası aşağıda