Etiket arşivi: papatya

8. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 3. Gün

22 Nisan 2019 Pazartesi

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Ildırı- Barbaros – Özbek – Çeşmealtı – Urla İskele

 

Hangi taşı kaldırsam
Anamla babam
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam
Ne güzel bir dünya bu

Ruhi Su

 

Öne çıkmış olan görsel, yeşil renkli çadırın içinden fışkıran aile mutluğu, Anne, Baba ve Çocuk gülümsüyorlar.

DSCN7110

Sabah erkenden uyanıp toparlanıyorum, bisikletim KUZ ve kıytırık yola çıkmaya hazır. Kahvaltıyı yapıp hızlıca antik kente çıkıyoruz. Hakan Sevin de beni takip ediyor. Köy sokaklarında, taş evlerin arasından yukarıya doğru yürüyoruz.

DSCN7113

Evlerin bahçelerinde limon ağaçları görüyorum, üstünde de bir sürü limon var. Sahibi henüz toplamamış, halbuki çiçek açma zamanı.

DSCN7114

Yukarıya çıkarken turdaki en yaşlı kişiyi görüyorum bankta oturmuş dinleniyor. Halit Gener bisiklete başladığından beri tanıdığım abimiz. Nedense kaskı eline almış sallıyor. Elinde de eldivenlerini giymiş. Bankta Çeşme belediyesi yazılmış.

DSCN7115

Eritrai Antik kentine çıktık, girişindeki tabelada ok işareti ile; Tiyatro, Agora, Akropol, Athena tapınağı, Matrone kilisesi yazılmış. Antik kenti yeşillikler kaplamış durumda.

DSCN7116

Antik kentin kalıntıları, mermer temel taşları.

DSCN7117

Ağaçların arasından giden dar bir geçitten tiyatroya doğru gidiyorum.

DSCN7118

Antik kentin düzlüğünde tarlada enginar ekilmiş, tam da başları olgunlaşmış durumda.

DSCN7119

Enginar tarlasının içinde kırmızı başlıklı kızı gördüm. Elinde fotoğraf makinesi enginarları yakından çekiyor. Nedense bu kız kaskını hep kafasında unutuyor.

DSCN7120

Enginar tarlasında kırmızı başlıklı kız olur da kırmızı gelincik çiçekleri olmaz mı? Olur tabi ki. Boyları kısa olup enginarların gölgesinde olsalar da yeşilliğe ayrı bir renk kattıkları kaçınılmaz.

DSCN7121

Mor çiçek açmış yaban otları da kıyıda kendini gösteriyor çekinmeden.

DSCN7122

Bahar ayının müjdecisi sayılan, Aşk fallarında yaprakları koparılsa da papatyalar açmaya devam ediyorlar. Mor çiçekler arasında papatya çiçekleri.

DSCN7123

Kırmızı rengi ile insanı adeta büyülüyor gelincik çiçeği.

DSCN7124

Tiyatro yamaca yapılmış doğal oturma yerleri bitkilerin örtüsü altında kalmış. Gerçi çoğu taşlar taşınıp götürülmüş, çok az taş kalmış.

DSCN7125

Sahnenin ortasındaki ağacın dibinde toplanmış arkadaşlar. Ben de yanlarına gidiyorum.

DSCN7126

Arkeolog Selen Kanat bir taşın üzerine çıkmış Eritrai hakkında bilgileri aktarıyor dinleyicilere.

DSCN7127

Sahnede  yontulmuş taşlar dizilmiş yan yana.

DSCN7129

Dinleyiciler arasında, annesinin yanına oturmuş bir kız çocuğu konuşulanlardan bir şey anlamıyor, kendi dünyasında.

DSCN7130

Selen Kanat gayet ciddi bir eda ile anlatmaya devam ediyor çıktığı taş üzerinde. Tanzer Kantık ta pür dikkat dinliyor anlatılanları.

DSCN7131

Mor çiçek açmış yabani otlar arasında resim çeken Hakan’ı yukarıya çıkan taş basamaklarının altında.

DSCN7132

Tiyatroda sağlam bir tek bu taş merdivenler kalmış, büyük bir olasılıkla kaçak kazı yapanlar ve köylüler rahat yukarı çıkıp inebilsinler diye sağlam bıraktıklarını tahmin ediyorum. Hatta eksik olan basamakları da küçük taşlarla örmüşler çimentolu harç ile.

DSCN7134

Tiyatronun en üst bölümüne çıktım. Aşağıda toplanmış dinleyicileri çekiyorum bir poz. Etraf yeşil ağaçlarla kaplı.

DSCN7135

Buradan uzaklardaki tarihi değirmenin yapısını da görüyorum. Yakınlaştırıp çekiyorum. Arkası masmavi deniz manzaralı.

DSCN7139

Tiyatrodan sonra patika devam ediyor. Buraya tabela konulmuş üç tane. Athena tapınağı, Matrone kilisesi. En altta da kırmızı zemine; Arkeolojik alanda ateş yakmak, piknik yapmak ve çadır kurmak, çöp atmak yasaktır ibareleri yazılmış. Bu yasakların yanına kaçak kazıları da yazsalardı daha iyi olur. Çünkü tüm antik kentlerde  resmi kazılardan çok kaçak kazılar yapılmakta ve sadece altın bulup zengin olma hayalleri karşısında dikkat etmeden tarihi kalıntılara büyük zarar vermekte ve yok etmekteler.

DSCN7140

Athena tapınağı görünürde yok, otların arasında kalmış bir kaç temel taşından başka. Bunun yakınında Matrone kilisesinin bir kaç duvarı ayakta duruyor. O da zamanla küçülüyor sanki. L biçiminde kalmış duvarda büyük bir niş var.

DSCN7142

Athena tapınağına ait temel kalıntıları otlar arasında neredeyse kaybolmuş.

DSCN7143

Kilisenin kalın duvarlarındaki kapı.

DSCN7147

Yuvarlak, küçük bir aydınlatma penceresi dört taş ile yapılmış. Yanlardaki iki taşın uç kıvrımlarında çıkıntılarla süslenmiş. Pencere deliğinden bakınca manzarada yeşil tarlalar ve dağlar görülüyor.

DSCN7152

Yukarısını merak eden iki kadın çıka geliyor.

DSCN7154

Athena tapınağının temel duvarı düzgün taşlardan örülmüş. Aşağıdan yukarıya doğru bir sıra ince taş, bir sıra kalın taşla örülmüş 7 sıra.

DSCN7155

Tabelada yazmasa da buradaki duvarda taşların pentagon şekli ile örülen duvar. Pentagon (beşgen) örülmesi nedeni ile Eritrai sarayının duvar kalıntısı olduğu kesin. Duvar taşları beşgen, ölçüsüz ama birbirine sıfır olarak yontuşmuş. Bu bir zenginin, ya da kralın sarayı olmalı.

DSCN7156

Yabani buğdaygillerin başakları arasında fışkıran kahverengi, tüylü bir çiçeğin tomurcuğu boy göstermeye başlamış.

DSCN7159

Bir gelincik çiçeğinin içinde bir böceği görünce resmini çekmeye çalıştım. Kameranın özelliklerini bilmediğimden bir türlü ne gelincik çiçeğini ne de içindeki böceği çekebildim. Makine çiçekte odaklanmıyor da daha arkadaki otların sapları netleşiyor. Kırmızı taç yaprakları içinde yeşil renkli osuruk böceği. Dibinde de siyah renkli erkek ve dişi organlar bulanık çıkmış.

DSCN7162

Yukarıdan aşağıdaki toplanmış bisikletçileri görüyorum park yerinde. Antik kente çıkmamış olanlar burada toplanmışlar. Otoparkın ötesinde papatya tarlası var. Köylülerin yol kıyısına kurdukları renkli pazar şemsiyeleri açık durumda. Gölgede ürünlerini satıyorlar yoldan geçenlere.

DSCN7163

Kıyıdaki en yüksek tepe olan antik kent uzaklardan görülüyor. Birisi de bir direkte Türk bayrağı dikmiş.

DSCN7164

Köy dışında giderek artan yapılaşma kıyı şeridini talan etmeye devam ediyorlar. Çirkin beton evler sahili neredeyse kaplamış durumda. Sahipleri yılda sadece bir kaç gün, ya da en fazla bir ay oturdukları yazlıklar ölü yatırım olarak sakin duruyor.

DSCN7165

Buradan oniki adalar dedikleri manzara görülüyor. Adalar düz ve yassı mavi denizin içinde.

DSCN7166

Demirlemiş bir balıkçı teknesi denizde.

DSCN7170

Aşağıya baktığımda yola çıkmışlar bile. Bir kişiyi yakınlaştırıp çekiyorum bisikleti sürerken.

DSCN7171

Kıyıya yakın küçük bir ada, adada maki çalılar, yeşil çimenler ve ucunda bir ağaç var sadece.

DSCN7173

Ağacı iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Yeşil çimenleri tam ucunda kayaların başladığı yerdeki ağaç sanki denize, rüzgara meydan okuyormuş gibi.

DSCN7174

İsmini bilmediğim bisikletçi kadını kayaya oturmuş olarak çekiyorum. Türk bayrağı rüzgarda dalgalanıyor deniz manzaralı.

DSCN7183

Antik kentten aşağı, köye indik. Köylü kadınların yaptığı bez bebeklerden Nazende’yi çekiyorum. Ayağında papuçları, çorapları, çiçek desenli elbisesi, baş örtüsü ve örgülü saçları.

DSCN7199

Arap bacı bez bebek, ismi  Çitlembik. Rengarenk eteği, kırmızı elbisesi, boyun bağı, başına bağladığı baş örtüsü ve halkalı küpeleri ile taş duvar kenarına oturtulmuş

DSCN7200

Aralarında da İsmet abi de var. Mavi spor ayakkabısı giymiş, kahverengi pantolonu, bir bacağını altına alarak oturmuş tahta sandalyeye. Kare desenli gömleğini giymiş, başında şapkası ile bıyıklı İsmet abi keyif çatıyor. Yanındaki taburede tepside kahve fincanları var.

DSCN7201

Bunun gibi bir çok bebek daha var yan yana konulmuş. Herhalde satıyorlar bez bebekleri.

DSCN7203

Resim çekme işini bitirip hızlıca aşağı inerek bisikletime biniyorum. En arkada kalanların peşinden gitmeye başladım. Deniz kıyısından sonra yokuş başlıyor, tırmanacağız biraz. Önümde Hakan ve yokuşu tırmananları çekiyorum.

DSCN7204

Yokuş başlayınca zorlanıp çıkamayanlar var. Kimisi bisikletten inmiş duruyor, kimi yürüyor, kimi de  S çizerek sertleşen yokuşu tırmanmaya çalışıyor.

DSCN7205

Yoldaki tek çeşme olan yerde duruyorum, sıkıştım ve tuvalete girdim. Tuvaletin içerisi karanlık, küçük penceresinden aydınlıkta kalan bisikletim KUZ ağacın gölgesinde dinlenirken çekiyorum. Çerçeve duvarların karanlık kısmı oluyor resmin.

DSCN7208

Çeşme bir evin yanında, borudan sürekli su akıyor. Su şişelerini dolduruyorum çeşmeden, sıcaklaşan havada biraz terledim. Kollarımı ve elimi yüzümü yıkıyorum bol su ile.

DSCN7209

Bu gittiğimiz rota Eurovelo bisiklet rotası. Tabelada Efes – Mimas bisiklet yolu, Pınar yazıyor. Tabela akan çeşmede olduğumuzu gösteriyor.

DSCN7210

Çeşmeden sonra sertleşen bir yokuşu çıkmaya başladık. Yol yukarıya doğru zig zak olarak çıkıyor, Sağımız zeytinlik, solumuz çam ormanı.

DSCN7211

Yokuşun ucunda dönemece yaklaşan bir bisikletçi ağır ağır pedal basıyor.

DSCN7213

Kısa sürede olmasa da tepeye yaklaştım. Üç bisikletçi tam yokuştan aşağı inerken yakalıyorum bir poz. Üçü de omuzun az aşağısına kadar görünüyor asfaltın ardında.

DSCN7217

Zirvede her zaman kayalıklar olur. Yağmur, erozyon, rüzgar burada fazla toprak biriktirmez. Kayalar ortada kalır yalnız olarak. Zirve böyle bir şey; Yalnızlık.

DSCN7218

Zirvede bir süre soluklanıyorum. Bundan sonra Barbaros köyüne kadar iniş ve düz olacak. Karşıda Kadıovacık köyü görünüyor.

DSCN7219

Kadıovacık köyünde mola vermeden geçiyoruz. Biraz daha gidince Barbaros köyü göründü uzaktan.

DSCN7221

Herkes gelmiş, en son ben geliyorum Barbaros köyüne. Bisikletler yol kıyısına park edilmiş durumda. Köy sokağında geziniyor arkadaşlar.

DSCN7222

Köy kahvesine yerleşmişler bile, herkes çay, soda, kahve içerek dinleniyor.

DSCN7224

Bizi araba ile takip eden Şeyma ve Güneş gelmişler. Güneş mavi kahve sandalyesine tutunmuş ayakta duruyor annesinin yanında. Başına güneş geçmesin diye mavi şapka takmış Güneş’e.

DSCN7225

Kahvede oturacak yer bulamayanlar kaldırıma, duvar dibine gölgede oturmuş dinleniyorlar.

DSCN7226

Kahvenin küçük sehpasının yanına Cem oturmuş, ayakta İlknur ve Tanzer poz veriyorlar çay içerken.

DSCN7230

Başkasının gözünden yansıyan başkası. Güneş gözlüğünün camı ayna gibi Hakan’ı yansıtıyor. Hakan sandalyede oturmuş poz veriyor sanki.

DSCN7231

Barbaros köyünde kumanyaları yedik, Herkes dinlendikten sonra yola çıktı. Manzara kahvesine çıkan yokuştan değil de küçük bir ovadan düzlükten giderek İzmir – Çeşme otobanını yanından gidiyoruz. Burada tarihi Tatar köprüsü var. Burada kahve molası vereceğiz. Saçlarım salınık halde Hakan benim makinem ile yakından çekiyor.

DSCN7241

Tatar köprüsünün üzerinde yere oturarak kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Hakan da beni çekiyor kahve ocağının üzerindeki cezve ile.

DSCN7253

Sonra Hakan da yanıma gelip oturdu. İkimiz beraber çekiliyoruz. Tepede rüzgar türbinleri dönüyor.

DSCN7255

Olcay da yanımızda, telefon ile konuşurken uzaklaşsa da ben yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN7256

Kahvemizi içtik, Hakan ve Gündüz’e köprü üstünde durmalarını söyleyip aşağıdaki yola geldim. Bisikletim KUZ ve Kıytırık ile köprüyü olduğu gibi çekiyorum.

DSCN7260

Hakan ve Gündüz bisikletleri elinde poz veriyorlar köprü üzerinde. Köprüde üç göz kemer var.

DSCN7262

İyice yakınlaştırıp tanınacak kadar yakınlaştırdım optik zoom ile. Hakan, Gündüz ve bisikletleri kafa kafaya vermiş.

DSCN7263

Resim çekildikten sonra bisiklete binip yola çıktılar. Bisikletin üstünde ilk önce Hakan’ı çekiyorum.

DSCN7268

Ardından Gündüz’ü çekiyorum.

DSCN7269

Otobanın altından geçerken tünelin içi karanlık, dışarısı aydınlık olunca Hakan ve Gündüz karanlık, önlerindeki çam ormanı aydınlık ve görünür durumda.

DSCN7271

Otobanın yanındaki toprak yoldan inmeye başladık dikkatli olarak. Yerde mıcırlar var ve tekerleği kaydırıyorlar. Birden bire keçi sürüsü çıktı önümüze. Mecburen kenara çekilesiye kadar bekledik.

DSCN7274

İki at ve yeni doğmuş bir tay otlakta otlanırken. Anne at simsiyah, tay açık kahverengi. Diğer at siyaha yakın kahverengi renginde. İleride iki katlı çiftlik evi.

DSCN7276

Biraz daha gittikten sonra kahverengi bir at, yeni doğmuş tay yerde yatıyor. Acaba bir şey mi oldu diye dikkatli bakınca tay yerde bir süre yatıp kalktı. Biz de yolumuza devam ettik.

DSCN7277

Grup bizden epey ileride ama neredeler bilemiyorum Peşlerinden gidiyoruz. Ana yola çıktık, Deniz kıyısındaki İskender köprüsünde durmayıp  Torasan yönüne saptık ana yoldan. Buradaki yol denizden yüksekliği 50 santimden ağağıda. Neredeyse denize sıfır dedikleri yerden bisiklet sürüyoruz. Gel – gitler de deniz yola kadar gelip uzaklaşıyor. Şimdiki durum deniz epey ileride. Yer kumluk ve çamur.

DSCN7278

Özbek köyüne doğru düz yoldan gidiyoruz. En arkada kalan üç kişiyiz. Hakan, Gündüz ve ben.

DSCN7280

Düz yoldan giderken akan küçük bir dereye yaklaşınca birden bire deniz tarafından gelip yolun altından, dere yatağından geçen masmavi, yaldır yaldır, parlak mavi arı kuşu önümüzden geçti. Ben ve Hakan bisikletin üzerinden arı kuşunun uçup gitmesini izledik sadece. Her şey bir anda olup bitti. Masmavi arı kuşu acelesi varmış gibi bize bir resmini çekecek fırsat vermedi. İşte o derede sular akıyor usul usul. Başlarında çilli horoz ve 7 tavuk hiç bir şey olmamış gibi yemleniyorlar dere kıyısında. Derenin bir kısmında otlar coşmuş, yemyeşil.

DSCN7281

Özbek köyüne geldik, burada grup geçip gitmiş bile. Özbek köyünün geçmişi epey eskilere dayanıyor. Buradaki iki aynalı çeşme taştan yontulup yapılmış. Osmanlıca harflerle aynasına yazılar yazılmış. Haliyle Osmanlıca bilmediğimden anlamıyorum ne yazdıklarını. Çeşme var ama akan bir musluk yada boru yok maalesef. bir de güzelim taşları beyaz kireç ile tamamen boyamışlar.

DSCN7282

Hakan köy sokağında bisiklet sürerken.

DSCN7283

Tipik bir köy evi, yeşil kapısı ve yeşil panjuru olan ev tek katlı. Kiremitlerin yarısı eski oval kiremit, diğer yarısı yeni tip kiremitle kaplı. Tuğladan örülmüş bacası iki kiremit ile piramit olarak kapatılmış yağmur girmesin diye. Duvarlar beyaz kireç vurulmuş.

DSCN7284

Caminin bahçesinde bilmem kaç asırlık servi ağacı zamana karşı direniyor. Üst kısmındaki kalın dallarının çoğu kurumuş, yanlardan yeni dallar yeşerip açmış.

DSCN7285

Gövdenin yarısı yukarıya kadar kuru olan servi ağacı yine de yeni sürgünlerinden yaşamaya tutunmuş. Yeni sürgün dediğime bakmayın, kim bilir kaç yıl olmuştur çıkalı. Dalların kalınlığından belli. Asırlardır yaşamasına rağmen hala kozalak vermeye devam ediyor.

DSCN7290

Özbek köyünden kestirme yoldan Çeşmealtı’na gideceğiz. Biraz yokuş olsa da çıkmayı başardık ve zirvedeyiz. Zirvede rüzgarlıkları giyiyoruz inmeden önce.

DSCN7294

Zirveden Urla karantina adası ve İzmir’e doğru  olan evler, Güzelbahçe tarafları ve Narlıdere üstünde olan ikiz tepeler dağı görünüyor. Karantina adasına bağlı taş döşeli bir yoldan geçiliyor.

DSCN7299

Hızlıca inişe geçtik, Çeşmealtı yazlık evleri görünüyor daha düzlüğe gelmeden. Denize çıkıntı yapmış bir adacık karaya bağlantılı. Daha ileride adalar var.

DSCN7310

Urla İskele de kum denizine geldik akşam olmadan. Burada kamp yapacağız bu akşam. Olcay önceden gelmiş, Güneş’i salıncağa bindirmiş sallıyor. Olcay ile konuşuyorum, biz geldik herkes geldi mi diye soruyorum. O da herkesin geldiğini bildiriyor.

DSCN7312

Kendime uygun bir yerde çadırımı kurup yerleşiyorum. Akşam yemeğini birlikte yedikten sonra henüz havaların sıcak olmadığı bir zamanda olduğumuzdan kapalı bir yerde toplaştık. Çay içerek içimizi ısıtan muhabbetlerle zaman geçiriyoruz. Akşam geç olmadan gidip yatıyorum çadırıma.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 65 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

8. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 2. Gün

21 Nisan 2019 Pazar

( Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

Foça – Karaburun – Balıklıova – Ildırı

 

Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben, öldüren benden

Ruhi Su

 

Öne çıkmış olan görsel. Üç kişi bisikleti sürerken birbirine kolları omuzlarda tutuşmuş halde.

DSCN7077

Gece biraz serin olsa da rahat bir uyku uyudum sayılır. Her zamanki gibi erkenden kalkıp eşyaları ve çadırı toplayıp kıytırığa yükledim.  İlk işim fotoğraf makinemi boynuma asmak oldu. Bazen umulmadık manzaralar çıkıyor karşıma. Havada pek rüzgar yok, ortalık sakin. Yelkenli tekne denizde yelkeni açık olarak demirlemiş.

DSCN7005

Sabah kahvaltısını birlikte yaptık, Herkesin çadırlarını toplayıp hazır hale gelmesi için uyarıları yaptıktan sonra vapur hareket saatine kadar Foça kalesini gezmek için yola çıktık. Foça’da mendirekli liman yok, gerek te duyulmamış, çünkü doğal bir liman durumunda. Bu yüzden denizden gelecek dalgalar olmayınca yelkenli yatlar kıyıda bağlanıp demirlemiş.

DSCN7006

Foça belediyesi kordondaki gezinti yerine bir tekne koymuş. Hem yelkenli hem de birer düzineli kürekle gidebilen eski bir tekne. Tekne siyah boyalı tamamen ve yerde sabit duruyor. Kıyıya bağlı bir çok tekne de var. Sahiplerinin gelip binmesini bekliyorlar.

DSCN7007

Tarihi Foça kalesine geldik. Onarılmış kale surları yeni gibi duruyor. Sur kare biçiminde, burçları dört yanda. Kale duvarları yüksek, içerisi görünmüyor.

DSCN7009

Kale kapıları kemerli taşlarla yapılmış deniz tarafına.

DSCN7010

Yukarıda gördüğümüz kapılar toplam beş tane. Buraya Beşkapılar olarak isim verilmiş. Denizdeki kayıklar burada karaya çekilip tamir edilirmiş. Aynı zamanda kayıkhane olarak ta kullanılmış. Kapılardan içeri girip malzeme, erzak alımı yapılıyormuş zamanında. Beşkapıların olduğu yere tabela konulmuş, üzerinde;

Beşkapılar

Foça’nın bekçisi Beşkapılar

Önünden zümrüt bir derya akıyor

Gözünü dört açmak yetmemiş ona

Denize beş gözle bakıyor

Ataol Behramoğlu

Foça, Ağustos 2016

DSCN7011

Hakan elinde fotoğraf makinesi ile otu, boku, böceği çekerken ben de onu çekiyorum.

DSCN7013

Kalenin deniz tarafındaki burçları.

DSCN7014

Merve önünde kucaklıkta oğlu ile birlikte Mustafa Güven ile sohbet ederken deniz manzaralı çekiyorum.

DSCN7015

Arkeolog etrafında toplanıp Foça tarihini, kaleyi ve antik dönemi anlatıyor kale dışında, deniz kıyısında.

DSCN7016

Beşkapılardan birindin içinden resim çeken bir kadını resmediyorum. Kafasında kırmızı kaskı var, nedense çıkarmamış, çok seviyor olmalı kaskını.

DSCN7017

İçeri girip yüksek kale duvarını, burçları ve dibindeki Beşkapıları çekiyorum. Ortadaki kapı diğerlerinden daha geniş.

DSCN7018

Kapıların birisinin içinde eski bir top kaya blok üzerinde öylece duruyor.

DSCN7019

Görme engelli İso (İsmail) Kıyıda birisi ile konuşurken çekiyorum çaktırmadan.

DSCN7020

Deniz tarafındaki surların dibinde hendek kazılmış, Eskiden hendeği atlamak zordu, içerisi su ile doldurulup düşmanı bir derece tutuyor. İçinde çok az miktarda su birikintisi var.

DSCN7021

Kale dibinde beton dökülerek yürüme yolu yapılmış. Demir korkuluk sadece hendek tarafında. Deniz tarafında dolgu kayalıkları var.

DSCN7022

Foça’nın dağında, yamaçtaki orman içinde doğal kayalıklar fışkırmış. Sanki kale gibi yüksek kayalıkların bir tarafı düz. Buraya büyük bir direk konulmuş ve Türk bayrağı dalgalanıyor.

DSCN7023

Foça tipik bir balıkçı kasabası, şimdilerde balıkçılardan çok dışarıdan gelmiş ve yerleşmiş olanların ikişer, üçer katlı evleri sahil boyunca gidiyor. Bakalım nereye kadar talan edecekler güzelim kıyıyı.

DSCN7024

Kale sağlam kayaların üzerine kurulmuş. Denizin dibinde kocaman kaya kütlesi bunu belirtiyor.

DSCN7025

Uzaktan gördüğüm cami minaresini yakınlaştırıp çekiyorum. Çekmemin nedeni minarenin tarihi ve tamamen kesme taştan yapılması. Minarenin şerefesi demir korkulukla çevrelenmiş. Üstünde 6 penceresi, kubbesi ve üzerinde alem kondurulmuş. Alemin yanına da yıldırımı çeken paratoner takılmış.

DSCN7027

Kale içini geziyoruz, kazı çalışmaları hala devam ediyor. Kazıya İzmir büyükşehir belediyesi bünyesinde yapılmakta. Kazı alanı kafes çit teli ile çevrelenmiş.

DSCN7029

Kazı yapılan yer derin bir çukur.

DSCN7030

Kalenin içinde tek olarak kalmış çam ağacı zamana ve denize karşı direniyor.

DSCN7031

Çam ağacına doğru tek sıra yürüyen arkadaşları uzaktan çekiyorum.

DSCN7032

Çukurdaki kazı alanının ötesinde toplanan grup ve çukurda iri papatyalar açmış durumda.

DSCN7033

Kazı başkanı bizlere bilgilerini anlatıyor.

DSCN7035

Çakıl, kum, kaya da olsa bitkiler kendilerine yaşam alanları buluyor. Onlardan birisi iri papatya çiçeği. Bunun gibi bir çok bitki ve papatya seyrek olsa da alanı kaplamış.

DSCN7036

İki Selahattin, bir Mesut, üçünü bir çekiyorum.

DSCN7038

Saat 11:30 civarında Foça kalesini bitirip vapurun olduğu iskeleye geldik. Katılımcılar bisikletlerini vapura yerleştiriyorlar. Belediyenin Foça iskelesine yaz aylarında seferler düzenleniyor İzmir’den ve Karaburun’dan.

DSCN7039

ABAK gönüllülerinden İlknur bisikletinin üzerinde iken zafer işareti yapıyor eli ile.

DSCN7040

Herkes binip bisikletini vapura yerleştirdi.

DSCN7041

En son olarak ben vapura binmeden önce aşağıdan iskelede duranları çekiyorum bir poz.

DSCN7048

Bisikletimi içeri yerleştirdikten sonra  vapurun üst güvertesinden iskelede toplanmış ABAK turcularını topluca çekiyorum.

DSCN7046

İskelenin karşısındaki binanın terasından bizleri çeken kameraman ve fotoğrafçıları ben bir poz çekiyorum karşılık olarak.

DSCN7051

İskeledekiler vapura binmeye başladılar. Saat 12:00 de vapur hareket etti.

DSCN7052

Bisikletim KUZ elimi uzatabileceğim bir yere park ettim. Vapur hareket etti, kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişirmeye başladım ikili koltuğa oturup. Bacanağım beni çekiyor kahve pişirirken. Ocak, cezve ve fincanlar yerde.

DSCN7053

Bacanağım yanımdan ayrılmıyor, kahve içecek illaki. Bizi çekenler var ne de olsa. Üst kata çıkan merdivenler yanımızda, bisikletler kenarda park etmiş, güvertede gezinenler var.

DSCN7056

Yaklaşık 27 Kilometrelik deniz yolculuğu 1 saat sürdü. Deniz bize izin verdi ve fazla dalgalı olmadan Mordoğan iskelesine vardık. Vapurdan indik, Çocuklar arkada bağlı olarak koltuklarına oturmuş hareket saatini beklerken bana bakıyorlar. Öndeki çocuğun ağzında kocaman su matarası var.

DSCN7057

İskelede toplanıp harekete geçince tüm katılımcıların videosunu çektim, videoyu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz. İyi seyirler.

https://youtu.be/Rz-znVkAtZ0

Yeşil bir ormanın içinde bisiklet sürmesi gibi yoktur Dünyada. Önümde kaybolan bir yol var ve ben kaybolmuşum sanki. Bazen öyle anlar olur ki kaybolduğunuzu hissedersiniz. Önümde, arkamda kimseler yok. Yeşil bir sessizlik içindeyim. Sadece kuş cıvıltılarına izin veriyor doğa. Ben de huzur içinde bisiklet sürüyorum gelecek kaygısı olmadan.

DSCN7060

Neyse yolu bildiğimden kaybolmadım. Yolda giderken bir de baktım haylaz çetesi yol kıyısında bir ağacın gölgesinde piknik masasına oturmuş kahve pişiriyorlar. Hep ben yapacak değilim ya, başkaları da kahve yapıyor. Ama benim gibi Türk kahvesi değil de filtre kahve pişiriyorlar. Beni davet ediyorlar ve davetlerine katılıp kendi tasım ile biraz filtre kahve içiyorum.

DSCN7063

Kahve molasını bitirip arkadaşları yola çıkardım. Derin bir deniz mavilikte pedal çeviriyoruz. Yol biraz yüksekte, deniz manzarası bisiklet sürmeye değer. Önümde iki kişi gidiyor, Mustafa ve evleneceği kadın Pınar ile dönemeci dönerken çekiyorum.

DSCN7065

Karaburun yarımadası bakir, el değmemiş hali yavaş yavaş bozulmaya başlamış bile. Deniz kıyısını takip eden yol hem dar hem de çokça dönemeçli olduğundan doğa bozguncuları bu yola pek girmek istemiyorlar. Yakın zamanda yapılan Çeşme yolu ile Mordoğan arasındaki yeni yol hem düz hem de geniş olması buralara daha çok arabanın girmesi demek. Araba girdi mi bakir olan yerler giderek yok olacak. Karşıdaki koyun yamacına yapılan yüzlerce ev gibi. Şimdiden kıyı şeridi yok olmaya başlamış bile.

DSCN7068

Yeni yoldan eski yola girerek daha sakin bir trafikte gitmeye başladık. Öğle zamanı da geldi de geçti bile, daha önce deniz kıyısındaki bir sitenin kafesi ile anlaşmıştık. Buraya girip öğle kumanyalarımızı yiyeceğiz. Ben en son geldiğimden arkadaşla çoktan çimenlere oturup kumanyalarını yemeğe başlamışlar bile. 6 Kişi oturmuş kumanyalarını yerken bana bakıyorlar.

DSCN7069

Kimisin yanında pratik koltuklarını taşıyor benim gibi. Hemen kurup oturmuşlar bile. Kimi yere uzanmış sosyal medya ile uğraşıyor.

DSCN7070

Bacanağım ve Mesut koltuklarına oturmuş dinleniyorlar.

DSCN7072

Grup grup küme halinde kumanyalarını yiyenleri çekiyorum.

DSCN7073

Kumanyaları yiyip dinlendikten sonra yola çıktık, Deniz tarafında bitik bir taş bina var. Yüksek duvarlı, çokça penceresi olan taş binanın çatısı yok. Ne olduğunu, ne amaçla kullanıldığını bilmiyorum, kaderine terkedilmiş olarak öylece duruyor.

DSCN7074

Dönemeçli sakin yollardan bisiklet sürerek geçiyoruz. Balıklıova’ya vardık. Burada çay ve un kurabiyesi molası verdik bir süre. İnsanları yola çıkarmak ne de zormuş. Dağınık oturanları yola çıkarıp peşlerinden ben de yola çıktım. Karaburun yarımadasının ortalarında en alçak yeri aşıp Ildırı yoluna saptık. Burada çam ormanları var ve en arkada kalmış olanları hafif yokuşa tırmanırken çekiyorum.

DSCN7075

Tam yokuşun başında resim çekerken bir da baktım arkadan gelen delifişek tayfası çıka geldi. Hem de birer elini omuzlarına atmış olarak gelirken bir poz yakalıyorum. Üç kişiler, kıyıdakiler birer eli, ortadaki iki eli yanlarındakinde değmiş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

DSCN7077

Bana pozlarını verdikten sonra sertleşen yokuşta normal olarak çıkmaya başladılar.

DSCN7080

Ildırı yol ayrımı denize gelmeden sola sapıyor. Biraz yokuş çıkınca denizi ara sıra görüyorum çalıların arasından.

DSCN7081

Şimdiki adı Akdağ, antik dönemdeki adı Mimas dağını çekiyorum. Karaburun yarımadasının en yüksek dağı. Denizde karaya yakın küçük bir adayı görüyorum.

DSCN7083

Adayı yakınlaştırıp çekiyorum, karşı kıyılara Gerence adı veriliyor. Bir zamanlarda çok çipura tutmuştuk kıyıdan.

DSCN7084

Bu da Mimas dağı, yani Ak dağ 1212 metre yüksekliğe sahiptir.

DSCN7085

Ildırı koyunda bir çok adacık var. Bunlar ıssız olarak koyda demirlemiş gemi gibi.

DSCN7086

Ekilmemiş tarla nadasa bırakılmış. Haliyle yabani otlar da tarlayı işgal etmiş. Bu tarlayı ise sarı çiçekli bir bitki tamamen kaplamış durumda. Sarı bir halı gibi.

DSCN7087

Havada martılar uçuyor, denizden içerideler. Havada uçarken yakalıyorum.

DSCN7089

Denizden yiyeceği balıktan umudu kesmiş martılar tarladaki böcekleri, solucanları yemek için gelmişler. İki martı tarlaya konmuş, sanki benim varlığımı hissetmişler, tedirgin bakıyorlar başını havaya kaldırıp.

DSCN7090

Ildırı da günü birlik olta balıkçı tekneleri var. Bir kaç arkadaş toplanıp tekneyi kiralıyorsun. Oltalarını, yemlerini alıp tekneye binerek balıkların olduğu yere götürüyor kaptan. Burada akşama kadar balık tutup stres atabiliyorsun. İşte o teknelerden birisi akşam üzeri balıktan dönüyor limana. Tekne adanın yanından geçerken.

DSCN7091

Yassı bir ada, tamamen rüzgarlara açık ve korumasız.

DSCN7092

Koyun rüzgarı eksik olmaz, rüzgar olunca da yel değirmenleri de olmalı. Eski bir yel değirmeni, değirmenin rüzgar kanatları ve çatısı yok.

DSCN7093

Ildırı köyü göründü, köy evleri, camisi tipik balıkçı kasabası. Daha uzakta düzgün, sıralı yapılmış çirkin sitelere hiç benzemiyor. Deniz kıyısında demirli tekneler var. Solda yüksek bir tepe görünüyor. Orası antik kentin bulunduğu Eritrai. Yarın antik kenti gezeceğiz.

DSCN7094

Uzakta olsam da fotoğraf makinem yakınlaştırıyor gördüğüm yerleri. Onlardan birisi Eritrai deki en yüksek yapı olan kilise kalıntıları. Sadece kilise görünüyor, diğer yapıları çalılar, ağaçlar kapatmış durumda.

DSCN7095

Eritrai tepesini tamamen görünecek şekilde çekiyorum. Kilise görünüyor tam tepede. Köy evleri tepenin yamacında.

DSCN7096

Köyün içine okul bahçesine geldik. Daha önce muhtar ile konuşup kamp için izin almıştık. Okulda eğitim yok maalesef diğer köylerdeki gibi. Benden önce geldikleri için kimisi çadırını çoktan kurmuş bahçedeki taş döşeli yolda çocuklarını gezdiriyor.

DSCN7097

Okul bahçesi denize yakın, rengarenk çadırlar da düz alana kurulmuş bir oba gibi.

DSCN7099

Henüz daha yeni yürümeye başlamış bir çocuğu yürüme antrenmanı yapan bir baba. Aferin babaya, kollarından tutmuş yürütüyor bir güzel.

DSCN7101

Selahattin Tavkaya beni görünce elini kaldırıp hoş geldin diye selamlıyor. Ben de karşılık veriyorum. Başındaki kaskı çıkarmayı unutmuş nedense.

DSCN7102

Eline megafonu alan Olcay kamptakilere anons geçiyor. Yemek saatinin yaklaştığını, yemeği köyün kahvesinde yiyeceğimizi belirtiyor. Ketring Ayşe Aliağa dan ta buralara bizi doyurmak için yemek getiriyor üşenmeden. Hem de sabah kahvaltısı dahil.

DSCN7103

Duygu da boş durmuyor, şimdiden çocuk yürütmesini öğreniyor. Güneş’i iki elinden tutmuş yürütürken çekiyorum. Güneş henüz yaşını doldurmamış, 1 hafta sonra 1 yaşına basacak 1 Mayıs’ta.

DSCN7104

Çadırı kurup eşyaları içine yerleştirdim. Sonrasında yemek için kahveye gittim. Tabldot usulü yemekleri gönüllüler dağıtıyor. Leziz yemekleri yiyoruz masalarda. Yemek olayı bittikten sonra havanın serin olması nedeni ile kahvedeki yerimizi bırakmıyoruz. Burada oturup şarkılar türküler çalıp söyleyeceğiz. Benim sazım, kabak kemane ve flüt Olcay’ın arabasında, kabak kemane ustası Özgür Tekeli ve Öğretmen olan usta flüt sanatçısı Burak Çardak. Saz ustasını da yanımda getirdim; Hakan Sevin. Bizlere saz çalacak. Akşam boyu türküler, şarkılar çaldılar biz söyledik hep birlikte.

ABAK Şarkıları videosu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

https://youtu.be/Az_Cf9_X2XU

Belli bir saate kadar şarkılar, türküler çalıp söyledikten sonra hep birlikte çadırlara gidip yattık.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 72 Kilometre civarı. 21 Kilometresi denizde, 51 Kilometresi karada.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc

Kayseri Festa 2200 1. Gün

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Tekir yaylası kamp alanı ve Koç dağına yürüyüş.

( Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır )

 

Küçük heyecanlara paydos
Çünkü rüzgarla aynı yaşdayım
Çünkü güneş kardeşim
Bir ırmakla şevişmekteyim

Ataol Behramoğlu

Öne çıkmış olan görsel, Hakan Sevin ve ben Koç dağında kayanın üzerinde oturmuş kahve içerken. Elimizde fincanlar, arkamızda Erciyes dağı.

20180725_143804

Merhaba sevgili okurlar, yeni bir yazı dizisi daha başlıyor. Eskişehir bisiklet festivalinde iyice tanıştığım ve beni Kayseri de Festa 2200 bisiklet festivaline davet eden Meliha Tekin telefonla aradı. Bana “Urim Baba festivale geliyorsun değil mi?” diye sorunca ben de “Elbette geleceğim”  diyerek nazik davetini kabul ettim. Zaten Kayseri’yi özlemiştim, 1982 – 83 yıllarında askerlik yapmıştım hava indirme tugayında. Gitmemek olmaz, gidip te görmemek hiç olmaz diyerek hazırlıklara başladım. Festivali düzenleyenlerden biri olan Aslı Azman da bana mesaj yazarak özellikle davet etti. Kayseri’ye otobüs biletini aldım. Hakan Sevin ile telefonla yaptığım görüşmede bana bir gün öncesinden Kayseri’ye gel dedi.

Hazırlıklarımı yaptım, yanıma alacakları ayarlayıp bisiklete yükledim ve hazırım Kayseri Festa 2200 macerasına. Otobüs hareket saati öğle zamanı olduğu için 2 saat öncesinden evden çıkıyorum. Yaklaşık 17 Km yol yaparak otogara geldim. Bisikletimin ön tekerleğini ve çantaları çıkardım. Bisikletim KUZ sorunsuzca otobüsün bagajına yerini aldı. Yaklaşık 14 saatlik bir yolculuktan sonra Kayseri’ye vardım. Otogara indim, bisikletin ön tekerleğini takıp hazır hale getirdim. Ardından Meliha Tekin’i telefonla aradım. Kayseri’de olduğumu, ne tarafa gideceğimi sordum. O da bekle, seni almaya geleceğiz diye söyleyince beklemeye başladım. Otogarın yeri değişmiş görmeyeli. Yeni ve modern otogar yapılmış. Meliha bir arkadaşı ile birlikte arabası ile geldi. Bisikleti taşıyıcıya yükledik ve 2200 metre rakımda olan Tekir yaylasına geldik.

Hakan benden önce kendi motoru ile gelip çadırını kurmuş bile. Ben de yanına çadırı kurdum. Zaman geçirmeden kahve takımlarımı çıkarıp kahve pişiriyorum. Otobüste, koltukta pek rahat uyunmuyor, az biraz uyku sersemiyim. Yorgunluk kahvesi iyi gider. Kahveye festivale sponsor olan inşaat firmasının patronunu Erkut’u da davet ediyorum. Yanında iki elemanı ve bir arkadaş ta yanımızda olmak üzere toplam 6 kişi resim çekiliyoruz. Arkamızda Erciyes dağı, üzerinde bulutlar dolaşıyor. Az ileride otel binası. Erkut ayakta, diğerlerimiz yere oturmuş durumdayız.

DSCN4445

Festivali düzenleyenlerden Aslı Azman yanımıza geliyor. Tanışıyorum kendisi ile. Ona da kahve pişirip ikram ediyorum. Haliyle kahve pişirilince bitiyor, kahve bitince de kahve çekmek gerekiyor. Kahve çekme işini Hakan’a veriyorum. O da elinde değirmeni ile yanında Aslı Azman olduğu halde bana poz veriyor.

DSCN4447

Öğle yemeğini kayak merkezindeki lokantanın birinde yiyoruz. Sonra kampa döndük, ne yapalım diye kendimize sorarken Hakan hadi Koç dağına çıkalım dedi. Ben de olur diyerek Hakan’ın motoruna bindik. Toprak yoldan gidebildiğimiz kadar gittik. Motoru park edip yürümeye başladık. Yanımıza sadece kahve takımlarını ve fotoğraf makinelerini aldık. Elimde iyi makine olunca iyi resimler çekmek zorunda kaldığımı hissediyorum. Yürüdüğümüz yönde, Koç dağının tepelerinde kayalıkları yakınlaştırıp çekiyorum

DSCN4452

Yükseldikçe arkamda kalan Erciyes dağı da benimle birlikte yükseliyor sanki. Erciyes dağını ve üzerinde dolanan bulutları, yaz aylarında bile erimeyen buzulları çekiyorum. Dağın yüksekliği 3917 metre. Buradan muhteşem görünüyor Erciyes dağı.

DSCN4454

Hakan da elinde fotoğraf makinesi, resim çeke çeke geliyor arkamdan.

DSCN4455

İkiz tepe olan dağ arkada kalacak şekilde Hakan’ı daha da yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4456

Beyaz renkli gramafon çiçeğini yakından çekiyorum.

DSCN4457

Bu kadar yüksek rakımlarda papatya çiçekleri yeni açmış sanki.

DSCN4458

Erciyes dağının zirvesini iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Optik zoom 40 X, zirvedeki kayalıkları, buzulları pek net olmasa da biraz puslu görünüyor.

DSCN4459

Daha da yakınlaştırıp zirveyi parça parça çekiyorum.

DSCN4460

Zirvenin diğer yanı.

DSCN4461

Orta bölümü.

DSCN4462

Minare gibi iki sivri kaya yan yana.

DSCN4463

Zirvenin Güney tarafı.

DSCN4464

Hava parçalı bulutlu, bulutlar daha çok. Erciyes dağını, etekleri ile birlikte komple çekiyorum.

DSCN4465

Kuzey tarafındaki etek daha da uzun bir alana yayılmış.

DSCN4466

Çıktığımız Koç dağının zirvesi kayalık.

DSCN4467

Hakan önümde ağır adımlarla yukarıya doğru çıkıyor. Toprak yol da yukarılara doğru gidiyor.

DSCN4468

Küçük su birikintileri görüyorum, içindeki otlar biraz daha uzun çevredeki otlara göre.

DSCN4469

Papatyaların yanında çakır dikeni çıkmış, yakından dikenli yapraklarını ve henüz açmamış çiçek goncasını çekiyorum.

DSCN4471

Çakır dikeni arkasında eflatun renkli bir çiçek var ama kamera odaklamayı dikenli yapraklara yapınca dikenler net, çiçek bulanık çıktı.

DSCN4474

Neyse biraz daha optik zoom yapınca eflatun renkli çiçeği netleştirip çektim. Çiçek başlı başına harika bir görüntüsü var. Nedense dağdaki çiçekler daha güzel oluyorlar. Yüksek rakımlarda, geceleri dondurucu soğuklara dayanmak ve az bir zaman sıcak aylarında açarak kısa ömürlerinde en güzel giysilerini giyerek böcekleri toplamaları gerek. Çiçeklerin döllenmesini kısa sürede tamamlayıp gelecek yıl tekrar yetişip o muhtelem görünümlü çiçekler açarak soyunu devam ettirmeye çalışıyor.

DSCN4475

Kaynağı yukarılarda olan küçük bir dere kendine yatağını oluşturmuş, az da olsa çağlayarak akıyor.

DSCN4481

Etrafta yer sıçanı yuvalarını görüyorum. Bizler olunca yuvalarına kaçıp gizleniyorlar.

DSCN4483

Zirvede iri iri kayalar yan yana gelerek büyük bir küme oluşturmuşlar.

DSCN4484

Kayalıklar altta olmak üzere Erciyes dağını çekiyorum.

DSCN4485

Erciyes dağının geniş eteklerinde olan, Kayseri’ye yakın Ali dağının zirvesini çekiyorum yakınlaştırıp. Zirvesi iki tepeden oluşmuş.

DSCN4486

Bulunduğum yerden Kayseri şehri görünüyor. Dağın eteklerinde alçalan tepelerin zirveleri ile biraz yakınlaştırıp Kayseri şehrini çekiyorum ama binalar silik görünüyor.

DSCN4487

İyice yakınlaştırdığım halde havadaki duman sayesinde net görünmüyor Kayseri. Solda kayalık tepenin zirvesi.

DSCN4488

Henüz zirveye gelemedik bir türlü, zirveyi optik zoomla yaklaştırsam bile hala uzak. Zirvedeki kayalıklar yakınımda sanki.

DSCN4490

Yol yok, patika yok, kayaların arasında yürüyoruz. Kayalar irili ufaklı.

DSCN4491

Kayalık kümeye geldik, kimi kaya toprakla bütünleşmiş. Kimisi de üst üste binmiş, dağınık durumda.

DSCN4493

Bir kaya dikkatimi çekti, iri ve üzeri düz olan kaya enlemesine düzgün bir biçimde kesilmiş sanki.

DSCN4494

Kesik yeri yakından çekiyorum yandan. Sanki cetvelle çizilip makine ile kesilmiş gibi. Kayada liken bitkileri yapışıp yeşil desenler oluşturmuş.

DSCN4495

Yaprakları katır tırnağı, beyaza yakın pembe çiçekler açmış.

DSCN4498

Daha değişik bir bitki görüyorum, enginar gibi taç yaprakları olan bitki içi ve göbeği yeşil renkte. Taç yaprakları pembe, kızıla çalan bir renkte. Bitki yana doğru genişlemiş. Soğuk iklime göre yetişen bitki yassı, sanki üzerinden silindir geçmiş gibi. Adı sanı olmayan bitki çiçekleri irili ufaklı küme halinde, birbirine yakın yerde çıkmışlar.

DSCN4501

Başka bir bitkinin yaprakları tarak biçiminde küme oluşturmuş, çiçekleri görünmüyor.

DSCN4503

Kır çiçekleri nedense daha güzel görünüyor. Belki de kısa ömürlerinde en güzel giysilerini giymek zorunda olduklarındandır. Tıpkı resimde görünen sarı çiçekler gibi.

DSCN4504

Zirveye doğru çıktıkça ilginç kaya kütleleri görmeye başladım. Tıpkı önümdeki masa gibi kaya kütlesi gibi. Yerdeki kaya üzerinde tek parça başka kayanın kondurulması gibi. Üzerine çıkıp kahveyi burada pişirmeye karar verdik.

DSCN4505

Hafif eğimle fışkırıp çıkmış kaya parçaları.

DSCN4506

Ana kayadan kopmuş bağımsız kocaman kaya kütleleri.

DSCN4507

Tekir yaylasında bulunan Tekir göleti tamamen görünüyor Koç dağından. Buradan küçük görünse de dar ve uzun bir alana yayılmış.

DSCN4510

Erciyes dağı tüm muhteşemliği ile kendini gösteriyor. Sivri kayalıkları bazı yerlerde minareyi geçmiş. Zirvede hiç erimeyen karlı, buzlu yamaçları çok az güneş görmesi yüzünden hiç bir zaman erimiyor.

DSCN4512

Bölgenin en yüksek dağı olan Erciyes dağı zirvelerinin muhteşemliğine yakışan kuş ta kartaldan başkası olamaz. Kartal göklerin hakimi olarak yükseklerde uçarak avını arıyor. Dev kanatlarını açmış, kanat çırpmadan süzülüyor.

DSCN4513

Fotoğraf makinesi ile optik zoom çekimlerine pek alışamasam da güç bela kartalı yakından çekiyorum bir – iki poz. Kartalın arkasından kanatları açık durumda, kanat uçlarındaki tüyler yukarıya doğru kıvrık. Şimdiki uçakların kanatlarının uçları da tıpkı kartalın kanatlarının ucunu taklit etmişler. Demek ki doğanın bir bildiği var.

DSCN4514

Hazır yakından yakalamışken bir poz daha çekiyorum havada uçan kartalı.

DSCN4516

Buğdaygillerden olan uzun otlar yabani başakları rüzgarda hafiften salınım yapıyor.

DSCN4517

Yükseklerde olmak, etrafı iyi görmemize neden oluyor. Kayalıkların ardından aşağıya doğru olan eğimde tepeler, yaylalar göz alabildiğine izliyorum.

DSCN4518

40 X Optik zoomu sonuna kadar karlı buzlu Erciyes dağının buzullarını çekiyorum. Buzullar vadiden sanki dere akıyormuş gibi.

DSCN4521

Masa gibi üzeri düz olan kayanın üzerine çıktık güç bela. Sırt çantamdan kahve takımlarını çıkarıp cezveyi ocağa sürüyorum. Can Yücel şiirinde dediği gibi;

Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
Ocağımızı bucağımızı
Isıtamayacağımı!

Erciyes dağındaki karları, buzları ısıtıp eritemeyeceğimi ama bu güzellik, bu manzara karşısında kahveden başka ne içilebilir ki. Kayanın üstünde içi kahve dolu cezve, ocağın etrafında rüzgarlık, dört tane fincan. Manzara karlı Erciyes dağı.

 

 

DSCN4525

Kahve pişiyor, fincanlara dolduruyorum. Dört fincanı paylaşacağım Hakan ile, ikişer fincan içeceğiz. Kahve fincanı elimde uzatmışı Erciyes dağının o muhteşem görüntüsüne doğru bir poz çekiyorum.

20180725_143720_HDR

Bu kez elçek ile Hakan ve beni kahve fincanlarımız elimizde Erciyes dağı fonda çekiyorum pozumu. Bu resmi öne çıkmış olan görsel olarak seçiyorum.

20180725_143804

Kahve içerken ziyaretçilerimizin olduğunu fark ettik. Uzun süredir kahve pişirip içerken hareket etmeyince kertenkeleler tehlikenin geçtiğini fark edip kayaların arasından çıkarak Güneşten enerji toplamaya başladılar. Biz de fazla hareket etmeden dikkatlice kamerayı ayarlayıp yakından çekiyorum kertenkeleyi.

DSCN4529

Kayanın yarığında güneşlenen kertenkelenin dişisi de sadece uzun kuyruğu fark ediliyor resimde.

DSCN4532

Yarığın sonunda Güneşlenen diğer kertenkeleyi zuumlamaya çalıştım ama makine otomatik olarak odaklamayı kendi kafasına göre yapıyor. O yüzden net bir görüntü alamadım Sadece otlar ve kayaların ucu net görünüyor. Kertenkele bulanık bir siulet biçiminde.

DSCN4534

Buradan kap yaptığımız Tekir yaylası görünüyor. Yayladaki belediye çadırları dışında kendi çadırlarımızı da yakınlaştırıp çekiyorum.

DSCN4539

Biraz daha yakınlaştırıp mavi çadırımı ve Hakan’ın turuncu çadırını çekiyorum. Bizden başka bir kaç çadır daha kurulmuş şimdilik. Bu gece ve yarın dolacağı kesin.

DSCN4540

Makinayı deniyorum, sürekli olarak etraftaki manzarayı izlerken çok uzaklarda koyun sürüsünü gördüm. İyice yakınlaştırıp çekiyorum koyunları. Yaylada yedikleri otlardan çok iyi süt çıkacağına eminim. Uzaktan fark edilmese de sürünün arasında siyah keçi ve bir tane siyah koyun olduğunu görüyorum.

DSCN4549

Muhteşem olan Erciyes dağı tüm azameti ve çekim gücü ile etrafındaki bulutları toplamaya  başladı ve bize tüm güzelliğini gösterdikten sonra birden bire zirvesi bulutlandı. Bulutlar toplanırken zirvede fır döndüklerini kameradan takip ediyorum. Erciyes dağına teşekkür ediyorum bize tüm güzelliğini gösterdiği için. Kendimi şanslı hissediyorum. Yaşamda bazı şeylerin en güzelini yaşamalı, nasıl olursa olsun. Daha ne isteyebilirim ki! Mutluyum gördüklerimden.

DSCN4550

Akşam olmadan aşağıya iniyoruz motorun yanına. Güneş batıya devrilince hava birden bire serinliyor ve yaylanın soğuğu başlıyor. Tüm canlılar yuvalarına çekildi bile. Biz de çadırlara dönmeliyiz bir an önce. Motora binip kamp alanın dönerken Hakan Sevin müzik çalardan yabancı bir parça çalarken kısa bir video çektim. Video bağlantısı aşağıda;

https://www.youtube.com/watch?v=trJsk48rXF4

Çadır kamp alanına geldik, Güneş batmak üzere, son ışıklarını salarken gecelerin Tanrıçası Koç dağının ardından ortaya çıktı; Ay.

DSCN4551

Ay tüm güzelliği ile gümüş bir tepsi gibi kendini gösterirken optik zoom ile iyice yakınlaştırıp çekiyorum. Kraterleri, deniz gibi görünen koyu alanları ve parlak kayalardan daha çok yayılan ışıltıları görüyorum ekrandan.

DSCN4558

Böylece akşam oldu ve hava soğudu iyice. Kalın ne varsa üzerime giydim. Akşam yemeği, sohbet derken fazla geç olmadan çadırlara girip yastıyoruz ama üşümeye başlayınca belediyenin çadırına girip uyumaya çalıştık. Çadır büyük olunca biraz daha sıcak bizim çadırlara göre. Bizim gibi bir kaç kişi daha çadıra gelip yattı.

Evden otogara gidiş 17 Km civarı.

Haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Tekir yaylası – Koç dağı yürüyüşü 6.42 km

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes 7. Gün

1 Mayıs 2018 Salı

Beyeli – Çıtak – Işıklı göl – Dinar

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısmı Ferdimen’e aittir)

 

“Kuşlar vardır, cana benzer havalarda;
Soğuksa kar, baharsa yaprak;
Bir başına büyür toprakta ömrümüz,
Güneşle yeşil elleriyle çıplak;

Nefeslerle sürüp giden yaşamamız
Bir su kenarına gelir durur;
Ekmekten, şaraptan öte nimetler vardır;
Yürünmez öyle hep, bazen susulur.”

Can Yücel

 

Öne çıkmış olan görsel, Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes Bisiklet turunu tamamlayan üç kişi; ben, Ferdimen ve Mehmet Aydın Dinar kasabasında Büyük Menderes nehrinin başlangıç yeri olan Suçıkan mesire yerindeki suyun kaynağı. Köprü üzerinde poz verdik. Arkamızda yapay şelale akıyor.

20180501_195719_HDR

Tatlı düşler görmenin verdiği mutluluğu gözlerimi açtıktan sonra da devam ediyor. Bir süre gördüğüm düşleri anımsayarak uyku tulumu içinden çıkmadım. Çadırımın tepesine bakarak yeni bir güne daha başlıyorum. Fazla oyalanmadan çadırımın fermuarını açıp dışarısının resmini çektim. Tam karşımda ilk gördüğüm çocukların oynadığı oyunların aletlerini gördüm. Renkli plastikten yapılmış oyuncaklar; merdiven ile çıkılan bir kuleden biri düz, diğeri döne döne aşağı inen iki kaydırak. Renkleri mavi, sarı ve kırmızı.

20180501_065430_HDR

Çadırdan çıkıp kamp yaptığımız yeri ve pankartımızı çekiyorum. Üç tane çadır, çam ağaçlarının gövdesine bağlı pankart, piknik masası ve bisikletim KUZ. Arkada iki bina var. Uzun çam ağaçlarının sadece gövdeleri görünüyor.

20180501_065856_HDR

Elimi, yüzümü yıkamak için camiye giderken köydeki eski kerpiç evlerin resimlerini çekiyorum. Çatısının bir kısmı çökmüş kerpiçten bir ev karşımda. Duvarda da bir delik açılmış. Evde kimse oturmuyor. Duvarın önünde kalın gövdeli dut ağacı var. Arkada caminin minaresinin bir kısmı görüntüye girmiş.

20180501_070051_HDR

Evlerin çoğu kerpiçten yapılmış, içinde oturanlar var. Kimi bina yeni.

20180501_070101_HDR

Cami avlusuna vardım, avluda tarihi eser olan sütun gövdesinde bir parça duruyor. Mermer parçanın bir kısmı kırık. Sütun dikine U kanallar açılmış

20180501_070455_HDR

Kamp yaptığımız yer ilk okul bahçesi. Okul taşımalı sistem yüzünde kapalı. Okul binasının bir kısmı bakkal dükkanı olarak kiraya verilmiş. Bakkal amca tatlı birisi. Kalın gözlük camları ile anca görüyor etrafı. Bakkal amca ile iyice samimi olduk. Sabah kahvaltısı için alışveriş ve ekmek aldık. Kahvaltıyı yaptıktan sonra çadırları ve eşyaları toparlayıp bisiklete yükledik. Sadece ağaca bağlı pankart duruyor. Suyun Kaynağına Yolculuk yazılı pankartın yanlarına geçip resim çekildik. Sol tarafta Köylü bir arkadaş, Mehmet ve ben. Sağda ise Ferdimen ve bakkal amca.

20180501_091113_HDR

Hazır pankart açılmışken tek tek resim çekilelim dedik. İlk önce Ferdimen’i çekiyorum pankart önünde.

20180501_091202_HDR

Sonra Mehmet’i çekiyorum çömelmiş durumda.

20180501_091225_HDR

Pankartın solunda da ben çekiliyorum bir poz. Böylece Suyun Kaynağına Yolculuk katılımcıları olarak birer anı kaldı yanımıza.

20180501_091256_HDR

Pankartı söküp bagajın üstündeki çantaya koyduktan sonra bakkal amca ile vedalaşıp yola çıktık. Kilit beton taşı döşeli bir yerde büyük kazanlar kaynıyordu. Bu gün keşkek pişirip dağıtacaklar köylülere. Bizi davet ettiler ama kazanlardaki buğday kaynatıp et konularak sopalarla dövülmesini bekleyecek zamanımız olmadığından keşkek yiyemedik. Yola çıkmamız gerek diyerek yolumuza devam ettik.

20180501_092817_HDR

Yolumuz düz denecek kadar var. Plato 800 metre yükseltide, hafif iniş – çıkış olabilir. Yolun solunda durup önde giden Mehmet’i ve Ferdimen’i çekiyorum uzayıp giden yolda. Solda afyon tarlaları var.

20180501_094619_HDR

Afyon tarlasında mor ve beyaz çiçekler açmış karışık olarak. İlerideki tarla sınırında dört tane top ağaç görünüyor.

20180501_094721_HDR

Köyün birinden geçerken tek katlı kerpiç bir ev görüyorum. Üzeri toprak dam, otlar bürümüş. Damı tutan odunlar dışarı taşmış durumda. Bir tane küçük pencere var duvarda.

20180501_095131_HDR

Çıtak kasabasına geldik, girişinde yeni traktörler dizilmiş sıralı satılacakları günü bekliyorlar. Ferdimen beni traktörlerin yanından geçerken çekiyor. Traktörler, biri mavi biri kırmızı renkli olarak sıralanmış beş tane.

IMG_2805

Bu gün için büyük bakkaldan (halk market diyor) alışverişi yapmak için durduk. Ferdimen aldığı buzlu, kırmızı – beyaz renkli dondurmayı bisikletlerimiz ile birlikte market camekanı önünde çekiyor. Dondurmanın çoğu bitmiş.

IMG_2807

Çıtak kasabasının meydanında Çanakkale kahramanı Koca Seyit heykelini görünce durup resim çekmeye başladık. Koca Seyit sırtında 250 kiloluk top mermisini taşırken. Heykel altın sarısı renge boyanmış tamamen. 7 Tane direkte Türk bayrakları dalgalanıyor.

IMG_2811

Üç bisikletçi, Koca Seyit heykeli etrafında resim çektiğimizi gören uzun bıyıkları ile meşhur Ali TAK yanımıza geldi. Tanıştık ve beraber resim çekildik heykel önünde. Ferdimen ve ben saçlarımızı saldık uzun bıyıklı Ali TAK’ın yanında. Yanımızda jandarma astsubayı da var sivil giyinmiş olarak. Ali Tak uzun bıyıklarını çözerek elimize verdi. Bıyıklar boydan boya elimizde tutuyoruz.

20180501_110041_HDR

Ali TAK ve jandarma bizi meydandaki kahveye çağırıyor soğuk bir şeyler içelim diye. Biz de hazır meşhur Ali TAK gibi uzun bıyıklı birini bulunca davetlerini kabul edip kahveye geldik. Ferdimen bizi, Mehmet, Ali TAK ve beni kahve içinde ayakta konuşurken çekiyor. Ali TAK beyaz takım elbise giymiş. İçine siyah bir gömlek, uzun bıyıkları ile tam bir asalet örneği. Başında beyaz bir kasket takmış.

IMG_2813

Ali Tak normalde uzun bıyıklarını başının üzerine sarıyor. O kadar uzun bıyık yerlere değer. Boyu tamamı ile iki ucu arası 215 santim uzunluğunda. Bizim için bıyıklarını açıp gösterdi sağ olsun. İki astsubay jandarma bıyıklarının ucundan tutmuş. Arkasında Ferdimen ve Mehmet. Ben de elçek resim çekiyorum hepimizi. İzmirli hemşerim jandarma bizlere soğuk zafer gazozu ısmarladı. Şişeler masanın üzerinde.

20180501_111607

Kahvede oturan yaşlı bir amca da yanımıza katıldı. Amcanın yaşı 83, yüzüne bakarsan o kadar göstermiyor ama baston ile yürüyor. Amca pek resim çekilmek istemediğinden sırtı dönük halde Ferdimen bizi çekiyor sohbet ederken. Sundurma demirine Atatürklü Türk bayrağı asılmış.

IMG_2812

Ali TAK ve jandarmalara bizi ağırladıkları için teşekkür edip yolumuza devam ettik. Benden çok resim çeken Ferdimen çeşmeleri hem çekiyor hem de haritada işaretliyor burada çeşme var diye. Gezginler de haritada nerede çeşme var hepsini görüyor Ferdimen sayesinde. Çeşme kısa, kalın bir çıkındı duvar şeklinde yukarıya kadar uzatılıp birleştirilmiş. Aynası beyaz mermer döşeli, diğer tarafı kırmızıya boyanmış. Musluğa krom bir tas bağlanmış sarkıyor. Çeşmenin üstünde sarmaşık var bahçe duvarından taşmış. Çeşmenin üstünü yeşil yaprakları ile süslemiş sarmaşık.

IMG_2815

Ferdimen’in çizdiği rotayı takip ediyoruz. Asfalt yoldan ayrılıp kanal yanında giden toprak yola saptık. Su kanalında su yok, akmıyor. Kanalın solunda toprak yolda beni çekiyor Ferdimen.

IMG_2817

Toprak yol kanalın bir sağından bir solunda gidiyor. Kısa köprülerden geçiyoruz karşı kıyıya. Kanalda demir kapak yapılmış suyu kesip yandaki kanallara yönlendirmek için. Sağda 150 – 200 metre yükseklikte sıradağ kanal ile birlikte gidiyor. Dağ kale duvarı gibi set oluşturmuş. Yaklaşık 14 Kilometre civarında uzunluğu. Haritadan baktığınızda düz arazide set halindeki sıra dağı görebilirsiniz. Sıradağ batı – doğu doğrultusunda.

20180501_115032_HDR

Kanalın bir yerinde DSİ (Devlet Su İşleri) pompa istasyonu ve binasını gördük. Kanallardan gelen su burada tarlalara kanallar yolu ile yönlendiriliyor.

20180501_120847_HDR

Hep Ferdimen çekecek değil ya, bu kez ben Ferdimen’i çekiyorum bisiklet sürerken. Ferdimen bana doğru gelirken aldığım pozda Mehmet Ferdimen’in arkasında kalmış.

20180501_123516_HDR

Karşıda yüksek bir dağ görünüyor uzaklarda. Sıradağ da o yöne doğru uzanmış. Sanki dağa kadar gideceğiz gibi bir his var içimde. İlk defa bu coğrafyada bisiklet sürüyorum. Nereye gidiyoruz, hedefimiz belli, yolu takip ediyoruz. Ama çevreyi ilk defa gördüğümden nereden gideceğimizi kestirmek güç. Artık tahminler üzerinde az çok rotayı anlamaya çalışıyorum.

20180501_124728_HDR

Toprak yolun solunda uçsuz bucaksız tarlalar var. Buraların rakımı yüksek olunca tarım olayları da ona göre daha geç oluyor. Tarlasını traktörle süren bir köylü tozu dumana katıp sürüyor. Daha önce ekip ürünü aldığı yeşillikleri sürüp toprağa karıştırıyor gübre olarak. Tarlada afyon ekili, belki de izinsiz ekilmiş afyonlar. Henüz çiçekte olan tarla niye sürülsün ki?

20180501_130745_HDR

Kanal biraz üstte kaldı. Yol aşağıda ve üstteki kanaldan aşağıya doğru bir kanal daha yapılmış.

20180501_131028_HDR

Tarla kıyısına yapılmış kerpiç bir dam. Üç tane kapısı var, üstü toprak dam ile kapatılmış.

20180501_131557_HDR

Sıradağın dibinden gidiyoruz. Bazen sıradağ bize geliyor bazen de biz sıradağa doğru gidiyoruz. Önde arkadaşlar gidiyor toprak yolda.

20180501_131600_HDR

Dağın dibinde giderken yamaçtaki kayalarda delikler, oyuk odalar görüyorum. Cep telefonumdan digital zoom yaparak yakınlaştırdım ama netlik bozuluyor. Dikdörtgen, düzgün yontulmuş kapı görüyorum. İçi tamamen oyulmuş bir oda olabilir.

20180501_131751_HDR

Sıra dağlar bitti, sola doğru ovada gitmeye başladık. Köylerden geçerken tek katlı kerpiç evleri görmek, yanından geçmek ve sizlerin görmesi için resim çekmek bana büyük bir mutluluk veriyor. Bu güzellikleri hep birlikte görelim.

20180501_132243_HDR

Ferdimen saçlarını salmış, bisiklet sürüyor aheste aheste. Bagajda yeşil çantalar yüklü, ön bagajında da çantalar ve üstünde hafif olan mat bağlı. Arka bagajda ince bir çubuğa Türk bayrağı bağlı. Otlar yeşil ama sararma belirtileri gösteriyor. Az ilerde yüksek olan set yol ile paralel gidiyor.

20180501_132246_HDR

Daha önce gördüğümüz set ile yol kesişti. Set kocaman bir kanal barındırıyor, üzerinden geçen köprünün korkuluk demirine tabelamızı bağlıyorum. Kanalın içinde su neredeyse ağzına kadar dolu. Nehir gibi akıyor. Kanal boyu tel örgü ile kapatılıp kanala girmesi engellenmiş. Her ne kadar Salihli de kanalda yüzmüş olsam da kanallarda yüzmek tehlikelidir her zaman. Her yıl kanallara giren gençler boğuluyor.

20180501_133328_HDR

Kanal boyundaki yolda gidiyoruz ileride görünen kavak koruluğuna doğru. Kanal tel örgüsü ile koruma altına alınmış solumuzda kalıyor.

20180501_133608_HDR

Kavakların olduğu yere varınca burasının Işıklı göl olduğunu anlıyoruz. Aynı zamanda piknik alanı da olarak kullanılıyor. Eski zamanlarda yapılmış beton masalar dökülmeye başlamış. Burada öğle yemeğini yeme kararı aldık. Beton piknik masasının birine yemek yapmak için malzemeleri çıkarıyoruz çantalardan. Piknik yapılan yer göl seviyesinden aşağıda olduğunu görüyorum. Yada hemen hemen aynı seviyede. Devlet su işleri göldeki suyu taşkınlarda kontrol altına almak için 5 metrelik toprak set yapmış. Set tüm gölü çevrelemiş durumda. Piknik alanından gölü görmek olası değil. Sadece toprak set görünüyor. İneklerini otlatan çoban yanımıza geldi. Tanışıp sohbet ediyoruz çoban ile. Çobanın vitessiz bisikleti var, inekleri bisikletle otlatıyor. Bisikletim KUZ önde, Mehmet çoban ile sohbet ederken Ferdimen de piknik masasında yemeği nasıl pişireceğini düşünüyor.

20180501_134708_HDR

Eldeki malzemeleri çıkarıp yemek yapmak için hazırlıklara başladık. Marketten aldığımız malzemeler poşetlerin içinde. Tencere ocak üstünde, rüzgarlık ocağı koruyor. Ferdimen domates doğruyor bıçak ile.

20180501_140621_HDR

Yemeği pişirip yedikten sonra gökyüzünde toplanan bulutlar çoğaldı ve yağmur yağmaya başladı. Bereket yağıyor, hemen tencereyi tavayı toplayıp binanın çatısının altına sığındık. Binanın içinde kimse yok, kapıları kapalı. Pembe badana boya ile boyanmış duvarları. Üzerinde de kiremit kaplı çatı. Devlet su işlerinin yönetim binası olmalı. Işıklı göl Büyük Menderes nehrinin gelip geçtiği göl. Göl baraj gibi kullanılıyor. Etrafı 5 metrelik set ile çevrelenip bulunduğumuz piknik alanında yapılmış. Burada kapaklarla sulama kanallarından tarım arazilerine ve nehre kontrollü su verilen istasyon. Çatısı binadan biraz taşmış ve bisikletlerimiz duvarın dibinde sıralanmış duruyor. Diğer tarafta yere, matı serip oturmuş durumda bekliyorum yağmurun dinmesini.

IMG_2844

Yağmur devam ediyor, ben de boş oturmadım kahve pişirip içmeye başladım. Önümde kahve takımları, yere serili mat üzerinde oturmuş, duvara yaslanarak fincandan kahve içerken Ferdimen beni çekiyor. Başımda mavi buff var.

IMG_2845

Kahveler bitti ama yağmur bitmedi, beklemeye devam ediyoruz. Hava da yağmurla birlikte serinlemeye başlayınca ceketimi giyiyorum. Ferdimen bizi çekiyor bina dibinde beklerken.

IMG_2846

Bina tel örgü ile çevrelenmiş, içinde bitişmiş otlar ve mor çiçek açmış zambaklar yağmuru içine sindiriyorlar.

20180501_154509_HDR

Bir ara yağmur azaldı, dışarı çıkıp Işıklı gölü görüp resmini çekeyim dedim ve set üstüne çıktım. Az miktarda su ve üzeri çim kaplı toprak düzlükleri görüyorum. Sanki kanal gibi bir yerden göle bağlantı var. Burada kanallara su geldiği belli oluyor. Az ilerde ondan fazla söğüt ağacı dağınık durumda.

20180501_154616_HDR

Set kıyılarının göl kısmı taşlarla kaplanmış, göl suyu toprağı çekip almasın diye.

20180501_154623_HDR

Piknik ağaçları tamamen ağaçlarla kaplanmış harika bir yer. Burada kamp yapmayı düşünmüştüm ama erkenden geldik o yüzden az bir yolumuz kaldı suyun kaynağına. Işıklı göle öğle zamanı varmıştık. Yemeği yedik ve yağmurun dinmesini bekliyoruz.

20180501_154632_HDR

Hava soğudu demiştim ya, soğuk hava tabakası dolu olarak yağmaya başladı ve yerler neredeyse buz halindeki dolu taneleri ile beyaza bürüdü.

20180501_154929_HDR

Dolu ve yağmur yağması bitecek gibi değil, yağmurlukları giyip yola çıkmaya karar verdik. Hava durumu yağmurun gelip geçeceğini belirtiyor. Ferdimen yağmurluk giymiş karşımda olunca kendi kamerası ile çekiyorum bir poz. Üstünde mont, altında pantolon tamamen yağmur geçirmez. Kapşonu da kafasına geçirip bağlamış. Yerlerde dolu taneleri ve kavak ağaçları içinde Ferdimen.

IMG_2847

Yerde dolu taneleri ve bisikletleri alarak yürümeye başladık. Ferdimen Mehmet ile beni çekiyor elimizde bisikletle yürürken. İkimiz de yağmurlukları giymişiz. Benim üzerimde mavi, Mehmet’in üzerinde kırmızı yağmurluk var. Bende kısa pantolon, Mehmet’te ise koyu gri pantolon giymiş.

IMG_2848

Yağmur altında bir süre gidiyoruz ve bulut üzerimizden çekip gitti. Böylece yağmur da dinmiş oldu. Göl kıyısından gidiyoruz. Set üzerinden gölü sonunda görebildim. Işıklı göl epey geniş bir araziye yayılmış Karşı kıyısı çok uzaklarda. Yüksek dağlar kıyısına kadar göl gidiyor. Büyük Menderes nehri burada geniş bir alana yayılmış, dağlardan aşmak için güç topluyor sanki.

Işıklı Gölü’nün maksimum yüzey alanı yaklaşık 64 km² olup, maksimum derinliği ise 8.7 m’ye ulaşmaktadır.

20180501_160843_HDR

Gölü takip ederek Dinar’a doğru gidiyoruz. Buralarda sık sık afyon tarlaları görüyoruz. Mor çiçek açmış afyon bitkileri arasında tohumlar karışmış olan beyaz çiçekler de bir kaç tane açmış. Tarlanın yola bakan kısmının kıyısında papatya çiçekleri açmış.

20180501_161737_HDR

Yol set kıyısı ile birlikte düz olarak devam ediyor. Ferdimen beni arkamdan çekiyor. Yağmur dinse de yağmurluk hala üzerimde. Ama asfalt ıslak.

IMG_2849

Set ve göl bitiyor ama yol düz olarak devam ediyor. Kimi yerde tarlalar, kimi yerde ağaçlar fışkırmış.

20180501_162851_HDR

Az yukarıda ana yol görünüyor, henüz köy yollarındayız. Yolun yanı çaya dönüşmüş Büyük Menderes nehri akıyor. Meyve bahçelerinde meyveler henüz olgunlaşmamış.

20180501_164306_HDR

Nehir bazen solda, bazen sağda akıyor. Nehirden çok sulama kanalından akıyor sanki.

20180501_164430_HDR

Köyün birinden geçerken yavru av köpeği görünce durup seviyoruz. Kahverengi benekli, kirli beyaz renginde olan yavru köpek anasını kaybetmiş olacak sığınacak bir koruyucu arıyor sanki. Ekmek veriyoruz ama oralı olmuyor. Peşimizden bir süre geldi, sonra hızlanınca yetişemedi ve geri kaldı. Köpeğin durumuna acıdım, küçük, korkmuş ve aç.

20180501_165105_HDR

Bazı köyler yoldan içerde olunca uğramadan geçip giderken resmini çekiyoruz sadece. Bir kaç ev ve köy camisi. Köye doğru giden yol ile birlikte manzarayı oluşturuyor.

20180501_173038_HDR

Tekke köyünü es geçmedik, çünkü yol köyün içinden geçiyor. Köyün girişine dikilen tabelada hem nüfus hem de rakım yazıyor. Nüfus 577, rakım 835 Metre olarak yazılmış. Rakım nüfustan fazla.

20180501_173041_HDR

Köyden geçerken eşekleri seven Ferdimen eşek bulunca kamerası ile elçek resim çekiliyor eşek ile. Eşeğin boynunda çan takılmış.

IMG_2869

Köy evleri kerpiçten olunca çekmeden edemiyorum. Beton, tuğla evler pek güzel görünmüyor göze. Kerpiç evin güzelliği, rengi bir başka. Rotayı navigasyondan takip eden ve kaydeden Ferdimen bizi götürüyor. Bazen Mehmet önden gidiyor ve gözden kayboluyor. Ferdimen de bazı köylerden geçmeyip düz giden yoldan beraber gidiyoruz zaman kaybetmemek için, o yüzden bizden ayrı giden Mehmet bizim arkamızdan çıkıp geliyor ve serzenişte bulunuyor. Ben de turu düzenleyen biziz, rotayı Ferdimen belirliyor. Bazı yerde kestirmeden gidip yolu kısaltıyoruz. Sen de yanımızda olmayınca bir süreliğine ayrıldık, nasıl olsa yine buluştuk. Bunda sezinlenecek bir şey yok. Kendi kendine gelin güvey olma.

20180501_173142_HDR

Küçülen Büyük Menderes nehri artık kanalda akan su gibi. Debisi yüksek olsa da sulama kanalı kadar boyutu. Yol sağa dönüyor ve nehrin üzerinde köprü var ama korkuluk gibi bir şey yok. Nehrin diğer tarafında demir yolu çakılları ve raylarını görüyorum.

20180501_180419_HDR

Tren yolundaki rayların tam ortasına bisikletim KUZ park halinde. Tren yolu İzmir’den başlayıp, Aydın, Denizli, Afyon, Ankara ve Türkiye’nin diğer bölgelerine gidiyor

20180501_180549_HDR

Mehmet beni ve Ferdimen’i tren yolu geçidi üzerinde çekiyor bir poz Ferdimen’in kamerası ile.

IMG_2875

Kanalda akan küçük nehir buralarda tarım yapanlar tarafından kirletilmeye başlıyor. Fidan yetiştirilen köpük kalıpları kanala atılmış ve bunlar kanal kapaklarında birikmiş. Görüntü kirliliği oluşmuş durumda. Yazık!

20180501_181707_HDR

Ekin tarlalarında buğday başakları sararmaya başlamış az da olsa.

20180501_181745_HDR

Ferdimen’in sürprizleri bitmiyor. Bisiklet sürerken çaktırmadan beni çekmiş, arkamda su kanalı. Su kanalı derken Büyük Menderes nehri olduğun unutmayalım. Başımda mavi buff , tişört siyah – mavi. Arka bagajda turuncu çantalarım yüklü. Ön bagajda sarı- siyah çantalarım bağlı. Kask gidona takılı, iki tüy, biri siyah biri beyaz ve gidon çantası. Sarı renkli mataramda su dolu.

IMG_2883

Mehmet’i de çekiyor Ferdimen, Mehmet’in çantaları, kıyafeti, kaskı tamamen koyu renk ve siyah. Renkli herhangi bir şey yok, kolları ve yüzü dışında. Arka bagajında mat ve çadırı ayrıca bağlı.

IMG_2884

Nehrin üzerinde kısa ve küçük köprüler var. Dikkat çekici trafik levhasına Büyük Menderes nehri temiz aksın levhamızı bağlıyorum ki buradan geçtiğimiz belli olsun. Bu köprüye korkuluk demiri takılmış devlet su işleri tarafından. Ayrıca uyarı levhası da konmuş. “Gölet sularına girmek tehlikeli ve yasaktır” diye de yazılmış. Ortalıkta gölet gibi bir şey yok, sadece küçük bir çay akıyor. Korkuluk demirleri ve levha yeşil renge boyanmış.

20180501_183251_HDR

Bisikletim KUZ köprü üzerinde park edilmiş durumda. Akan çay, yeşil otlakta otlayan koyun sürüsü ve çadırlar sıralı kurulmuş sağ tarafta.

20180501_183301_HDR

Gölet denilen yer azıcık genişleyen bir alanı belirtmişler herhalde. O da toplasan 5 – 6 metre civarı.

20180501_183318_HDR

Burada çingenelerin obası kurulmuş. Tek sıra çay boyunca yeşil alana büyük, bir odalı çadırlar kurulmuş. Çadırın birisinin önünde küçük bir direğe Tür bayrağı asılmış.

IMG_2887

Bisikletli çocuklar bizi görünce yanımıza gelip meraklı gözlerle bakıyorlar. Bizimle konuşmadan bir süre baktılar. Yolun karşı tarafında Ferdimen bisikletinden inmiş, yanında bir bisikletli çocuk ve başka bir çocuk ta yanlarında.

20180501_184455_HDR

Yolda giderken burnuma güzel kokular gelmeye başladı. Keskin çiçek kokusu etrafı sarmış. Biraz daha gidince çiçek açmış iğde ağaçları göründü. Bu güzel kokular iğde ağaçlarından geldiğini anladım ve durup kokuları ciğerlerime çektim doyasıya. Mayıs ayındayız, tam da çiçek açma zamanı. İğde kokusunu çok seviyorum, o yüzden evimin bahçesine iğde ağacı diktim. İğde ağacım henüz küçük, çiçek açmıyor. Ama biraz büyüyünce iğde kokularını içime çekip kahvaltımı yapacağım balkonda.

20180501_191601_HDR

İğde kokularını içime çeke çeke Dinar kasabasına girdiğimizi tabela gösteriyor. Nüfus 25.100 olarak yazılmış, rakım belirtilmemiş. Sonunda hedefimize ulaştık sayılır. Yolumuz çok az kaldı, neredeyse bitti. Ama İğde kokuları bitmiyor bir süre. Çünkü yolun sağına iğde ağaçları dikilmiş.

20180501_191711_HDR

Haritada ve gözle gördüğüm kadarı ile Büyük Menderes nehri küçük bir kanaldan aktığını görünce durup resmini çekiyorum. Kasabanın içinde nehir beton kanalın içinde kontrol altına alınıp akması sağlanmış. Kanalın bir tarafı yol, bir tarafı evler ve bahçeleri. Bahçelerde incir ağaçları kanalın üzerini örtmek üzere. Yolun dibinde de üç tane servi ağacı göğe uzamış. Eve giriş için tahta, demir karışık köprü var.

20180501_193506_HDR

Ben nehrin resmini çekerken yol kıyısında beni bekleyen arkadaşlar cep telefonundan gelen bildirimlere bakıyorlar. Karşıda kayalık bir tepe, dibinde üç katlı taş bina var.

20180501_193517_HDR

İşte nehri ilk kirleten tesis; alabalık havuzları. Kademe kademe havuzlarda alabalık yetiştiriyorlar. Elbette balıklar yiyecek yemeleri gerek büyümeleri için. Verdikleri yemlerin hepsini balıkların yiyecek hali yok. Suyla birlikte akanlar da nehre karışıyor. Arıtıldığını zannetmiyorum.

20180501_193852_HDR

Suçıkan mesire ve suyun kaynağı kasabanın çıkışında ve konumu yüksekte olunca yokuş çıkmak durumunda kaldık. Hedefe doğru ilerlerken Sağda yüksek bir kayalık ve çağlayanın aktığını görüyorum uzaktan. Çağlayanın solunda heykel dikilmiş. Önümde ağaçlar var.

20180501_194010_HDR

Suçıkan dinlenme tesislerine geldik. Belediye tabelasını asmış, önde de beyaz mermerden yapılmış heykel flüt çalıyor. Şelale yüksek kayalıktan akıyor ağaçlarla kaplı yeşil alana doğru. Burası Antik dönemlerde yan flüt çalan Marsyas, lir çalan Apollon ile müzik yarışmasını burada yapar. Yarışmanın hakemi de Kral Midas olur. Marsyas Tanrı Apollon dan daha iyi çalar ve yarışmayı kazanır. Tanrı Apollon bir ölümlü Tanrıdan nasıl daha iyi çalar diye Marsyas’ın derisini yüzüp mağaraya asar. Kral Midas Tanrıya karşı bir şey yapamaz ama Marsyas için sikke basar. Arka yüzünde flüt çalan Marsyas kabartması vardır. İşte Büyük Menderes nehri burada doğar ve ismi trajik biçimde öldürülen Marsyas – Maeander – Menderes olarak verilir.

20180501_194107_HDR

Ve Suçıkan denilen yerdeyiz. Büyük menderes nehrinin başladığı yer burası. Yüksek kayalığın dibinden sular çıkıyor. Suyun aktığı yer kapatılıp havuz görünümü yapmış belediye. Ortasına da bir köprü yaparak karşıya geçmeyi sağlıyor. Havuzun içinde bir kaç beyaz ördek yüzüyor korkusuzca. Çağlayan kayalığın yukarısından havuza dökülüyor. Havuzun içi pırıl pırıl tertemiz ve berrak bir suyu var. Havuzun yanında lokanta var. Bir çocuk elindeki biberonu havuza attı ve ailesi engel olamadı. Daha kaynağında kirlenmeye başlayan nehir nasıl temiz akacak ki. Yazık ki ne yazık.

IMG_2906

Şelaleyi komple çekmeye çalıştım göründüğü kadarı ile. Az miktarda aksa da görüntüsü güzel. Bu şelalede akan su doğal değil. Pompa yardımı ile borulardan yukarı basılıp akması sağlandığını görevlilerden öğreniyoruz. Aktığı yerlere dağılan su tüm yamaçtaki bitkileri besliyor ve yamaç yeşil bitkilerle kaplanmış. Su hayattır. Şelale üç kademeli akıyor köpürerek.

20180501_194443_HDR

Köprüden karşıya geçip oyulan ve düzeltilen kayalar balkon şekline getirilmiş az yüksek yere, korkuluk çubuklarına tabelamızı bağlıyorum. Ferdimen benim cep telefonumla çekiyor.

20180501_195400_HDR

Köprüden geçen birine rica edip bizi çekmesini istedik. Suyun Kaynağına Yolculuk Büyük Menderes Nehri Temiz Aksın Bisiklet Turu etkinliğini başarı ile 6 günde tamamlayan üç kişi; Urim Babacan, Ferdi Kızıl Ve Mehmet Aydın. Büyük Menderes nehrinin denize kirli olarak aktığı yerden aldığımız toprağı nehrin aktığı yerlerden geçerek suyun kaynağına ulaşmanın keyfini yaşıyoruz. Bir turun daha sonuna geldik ve mutluyuz. Köprü üzerinde korkuluk demirine yaslanmış olarak arkamızda çağlayan ve sağda tabelamız asılı olarak resim çekildik.

20180501_195719_HDR

İlk önce Ferdimen taşıdığı toprağı suyun kaynağına dökerken ben de onu çekiyorum.

20180501_200438_HDR

Sonra Ferdimen beni çekiyor toprağı suyun kaynağına dökerken. Toprağı dökerken dilek diliyorum. Dileğim 396 Kilometre taşıdığım kirli toprak denize ulaşasıya kadar arınıp temiz olarak akması. Bıkmadan, usanmadan insanlara bu gerçeği sürekli hatırlatmalıyız. Geleceğimize temiz bir dünya bırakmak elimizde. O halde ne duruyoruz, harekete geçme zamanı. Bizim kuşağımızdan hayır yok ama çocuklarımıza çevre bilincini şimdiden anlatmalıyız ki yaşanılabilir bir dünya ortaya çıkaralım. Umarım bu dileklerim gerçek olur.

20180501_200507_HDR

Aslında niyetim Suçıkan tesislerinde çadır kurup gecelemek ama arkadaşlar bir an önce evine dönme düşüncesinde oldukları için ben de tek başıma kalmanın anlamı yok dedim. Akşam yemeğimizi tesislerdeki lokantada yedikten sonra otogara doğru cadde lambalarının ışığı altında gitmeye başladık. Hava neredeyse karardı.

IMG_2914

Mehmet bu gece otelde kalıp yarın gideceğini belirterek ayrıldı. Mehmet ile vedalaşıp katıldığı için teşekkür ettim kendisine. Ferdimen ile yolumuza devam edip otogara vardık. Rakım 860 metre olunca akşam serinliği başladı. Ceketimi giydim üşümemek için. Otogarda otobüs firmalarına baktık, gideceğimiz yöne biletleri aldık. Ferdimen İstanbul’a biletini aldı, ben de Hürpedal bisiklet festivaline katılacağımdan Fethiye otobüsünden biletimi aldım. Hareket saati gece 02. Epey zaman var otobüsün hareket saatine. Otogar pek kalabalık değil, o yüzden kapalı alanda bankın birine yerleşip kahve takımlarımı çıkardım ve kahve pişirdim. Ferdimen ile karşılıklı afiyetle içtik kahvelerimizi. İçerken birine rica ettik ve o da bizim resmimizi çekti. Solda bisikletim KUZ da görüntüye girdi.

IMG_2918

Kahveleri içtik, takımları toplayıp çantaya yerleştirdim. Bir süre daha bekledik ve Ferdimen’in otobüsünün hareket saati yaklaştı. Otobüs peronunda Ferdimen bisikletindeki çantaları indirdi, ön tekerleği de söktü. Artık otobüsün bagajına girmeyi bekliyor. Çantalar ve bisikletler yerde, ben de içeriden çıkarken Ferdimen beni çekiyor.

IMG_2921

Ferdimen ile vedalaşıp otobüse bindirdim. Suyun kaynağına yolculuk turuna katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Ferdimen’in otobüsü hareket etti ve otogarda tek başına kaldım. Benim bisikletim ve çantalarım ve bisiklet içeride idi. Ben de çantaları ve ön tekerleği söküp hazır hale getirdim. Otobüsün gelme saatine yakın çantaları ve bisikleti dışarı çıkardım. Otobüs geldi, bisikleti ve çantaları sorunsuzca bagaja yerleştirdim ve koltuğuma oturdum. Otobüs hareket etti gecenin karanlığında. Dinar geride kaldı. Yaklaşık 4 saat civarında yolculuk ettikten sonra Sakar geçidinden aşağı inip Gökova düzlüğüne inince otobüsü durdurup indim.

Bagajdaki bisikletimi ve çantaları indirince acı bir gerçekle yüzleştim. Bisiklet ve dört çantamı indirdim, İçinde çadır, uyku tulumu, mat, ceketim, pankart ve bazı eşyaların olduğu sosis çantası yoktu. Sanki başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bagajın içine baktım, herhangi bir turuncu renkli çanta görünürde yoktu. Otobüs yoluna devam etti, bense o anlarda hiç bir şey düşünemedim. Sonra toparlandım, beynim şimendifer makinası gibi çalışmaya başladı. Pistonlar ileri geri hareket edince kulaklarımdan buharlar fışkırmaya başladı sanki. Çantayı nerede bıraktım? Otogarda. Nasıl ulaşacağım? Nasıl alacağım? Bir anda buharlar içinde bir yüz belirdi. Mehmet Aydın belirdi gözümün önünde. Mehmet hala Dinar’da olabilir, hemen telefon ile aradım. Henüz oteldeydi. Çantamın durumunu anlattım, otogara gidince Muğla’ya gönderebilir misin diye? O da bana acı gelen bir söz söyledi. “Bak nasıl bana muhtaç oldun gördün mü!” diye bir laf eti. İçime dokundu, yok ne yapayım. Tanrıma dua ettim, beni başkasına muhtaç eyleme diye. Neyse sağ olsun garaja gidip çantayı buldu. Kamil Koç firmasının otobüsü ile yolladı. Bisikleti toplayıp çantaları yükledim. Akyaka da bulunan arkadaşım Fırat Okutucu’nun apart oteline gidip yerleştim. Otobüsün geleceği saatlerde Muğla otogarına dolmuşla gittim ve otobüsün gelmesini bekledim. Otobüs geldi bir tane ama perona girmedi, kenarda durunca yanına gidip muavine çantayı sordum. İlk başlarda ilgilenmedi ama bagajda çantam turuncu rengi ile kendini gösteriyordu. İçim birden bire ferahladı, rahatladım ve sevindim. Hemen çantamı alıp Akyaka dolmuşuna bindim. Akşam da olmak üzere, o yüzden bu gece Fırat’ın misafiri olacağım.

Ertesi sabah Köyceğiz’e bisiklet ile giderek Hürpedal bisiklet festivaline katıldım.

Böylece bir turun sonuna geldik. Yaptığımız Suyun Kaynağına Yolculuk bisiklet turuna bir çok kişi geliyorum demesine karşı sadece 4 kişi ile başlayıp 3 kişi ile bitirdik. Öylede olsa, böylede olsa tur gerçekleşti ve birazcık olsa da insanlara nehirlerin temiz akması için katkıda bulunduğumuza inanıyorum. Baştan sona kadar kendi gücümüzle çevreye zarar vermeden çevreyi koruma bilincini birazcık olsa da gerçekleştirdik. Sevincim bu. Bir nehrin daha yollarında pedal çevirip rotayı çizdik ve yolu açtık gelecek için.

Başka bisiklet turlarında görüşmek üzere

Bugün yaptığımız yol yaklaşık 75 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Suyun Kaynağına Yolculuk Küçük Menderes 3. Gün

27 Nisan 2016 Çarşamba

Beydağ – Kiraz – Çatak Vadisi

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır.)

Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, sul taraf kayalı, sağ taraf yeşil bitki örtüsü ile kaplı. Yukarıdan şelaleden sular döküldükten sonra, dört kademe basamaktan çağlaya çağlaya çay akıyor.

Çadırımın kapısını her zaman doğuya doğru, Güneşin doğduğu tarafa kurarım. Sabah ilk gün ışıkları ve Güneş çadırımın içine girmesini isterim. Ve bu sabah Güneş ilk ışıklarını çadırımın içini dolduruveriyor ilk ışıklarıyla. Öyle bahtiyarım ki zamanın tadını çıkarıyorum. Hiç acele etmeden. Bazen zamanı durdurmak gerektiğinde zamanı durduruyorum. Zaman durunca çadırımın için bir Dünya Güneş ışığın içeriye dolmasını sessizce izliyorum sadece. İçim de ışıkla doluyor, kalbim berraklaşıp yeni güne başlamak için enerji ile doluyor. Zaman durunca tembellik hakkımı da kullanmış oluyorum.

Çadırımın fermuarı açık içeriye Güneşin parlak ışıkları doluyor. Tam karşımda çınar ağacının kalın gövdesi ve bisikletim KUZ sadece ön tekerleği ile görünmekte. Gidonda sarı kaskım asılı durumda.

Tuvaletlerin olduğu binaya geldim. Elimi yüzümü yıkayıp güne güzel bir sabah ile başlıyorum. Çadırı kurduğum yer küçük bir tepede. Fıstık çam ağaçları dikilmiş sıralı olarak. İstinat duvarı taş ile örülüp beyaz kireç ile badana yapılmış. Yukarıya doğru merdiven de taşlardan yapılıp beyaza boyanmış.  Uzaktan bakınca temiz ve bakımlı bir park görünümünde.

Sabahları her zaman yaptığım kahve pişirme olayına zaman geçirmeden başladım. Kahve takımlarını çıkarıp kahve cezvesini ocağa sürüyorum. Çınarın gövdesi köklerde daha da genişliyor saçak biçiminde. Urim Baba’nın Kahvesi tabelamı da gövdeye iliştirdim. Bağdaş kurup kahvenin pişmesini bekliyorum sabırla.

Kahve tiryakisi olan Sadun abi de bankta oturup kahvenin pişmesini sabırsızlıkla bekliyor. Resmimizi çeken Ferdimen de sırada, o da sabırsızlıkla bekliyor kahve pişmesini.

Kahve faslından sonra eşyalarımı ve çadırı toplayıp kıytırığın çantasına yerleştiriyorum çarçabuk. Ardından kahvaltılık malzemelerini alıp az aşağıda çay bahçesinde masalara yerleşiyoruz. Masaları tek sıra birleştirip sıraladık manzaraya karşı. Aşağımızda Beydağ baraj göleti görünmekte. Ondan öte Bozdağların sonları ve Suyun Kaynağına gideceğimiz Çatak vadisini görüyoruz. Masanın üzerinde duble bir çay bardağı içi çay dolu ve kavanozda bal.

Hepimiz önümüz açık şekilde oturup kahvaltıyı eşsiz bir manzarada keyfimizce yapıyoruz. Hani Şair demiş ya Kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı işte o anları yaşıyoruz mutlulukla.

Şafak ve ben yan yana kahvaltı yaparken arkamızdan Gürel Beydağ baraj göleti ile birlikte resmimizi çekiyor.

Kahvaltıyı afiyetle yaptıktan sonra az yukarıda şelalelerin olduğu yere doğru yürümeye başladık. Etraf yeşillikler içinde, dere de şarıl şarıl akıyor otların arasından. Arkadaşlar da ileride yürüyüş kolunda ilerliyor.

Eski taş köy evleri, duvarlar düz olarak örülmüş. Evlerin üstü kiremit ile kaplı.

Evlerin kimisi iki katlı, kocaman bacası ve dağılmak üzere olan eğri büğrü çatısı. Ha yıkıldı, ha yıkılacak gibi.

Dere yatağında yukarıya doğru çıkıyoruz. Dere küçük ama şarıl şurul küçük çağlayan olarak akıyor kayaların arasından.

Az yukarıda dere yatağında taş duvar örülmüş, Dere duvarın tepesinden aşağıya dökülürken Figen Gülgör ayaklarını ve kollarını iki yana açarak altından akan dere ile poz veriyor. Duvarın kenarında saksılar dizelenmiş. Sağda bir masa duruyor.

Duvarın olduğu yere geldim, su dökülürken güneşi de parlak ışıklarıyla kareye alıyorum bir poz.

Dere kademeli olarak akıyor. Üç kademe ve gerisinde daha yüksekten dökülen dere. Şimdiye kadar çektiğim en güzel resimlerden birisi. Suyun kademelerden akışı, ışığın akan su yüzeyinde yansıması görülmeye değer. Su ile beraber sağ taraftaki yeşil bitkiler resmi tamamlıyor. Yeşil bitki örtüsü derinlemesine gidiyor. Sol tarafı ise yosun tutmuş kayalar. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Su bereket getirmiş, yükseklerden dökünen az miktarda su etrafı yeşile boğmuş. Ayrıca kayalar da yosun tutmuş. Kökler aşağıya su ile birlikte süzülmüş.

Burada her taraftan ayrı ayrı küçük çağlayanlar olarak dökülüyor kayaların arasından kayaların üstüne. Suyun döküldüğü yer epey yüksek.

Bazı yerlerde ise düşük kademelerden sakince akıp gidiyor minik dere. Ağaç gövdeleri bile yosun tutmaya başlamış.

Gidebildiğimiz yere kadar gidip resimler çekildikten sonra geriye dönüyoruz. Yoğun bitki örtüsü altında arkadaşlar aşağıda dönüş yolunda aşağıya doğru dere ile birlikte gidiyor.

Buradan manzara ağaçların bana gösterebildiği kadar çok güzel. Bir süre bakmak bile bana yetiyor. Yeşillikler arasından Küçük Menderes havzasının başlangıcı.

Bahar ayında olduğumuzun gerçeği karşımda duruyor. Anne koyun bir yün yumağı halinde yakın zamanda doğmuş kuzusunu emzirirken. Kuzu da annesinin memelerine adeta saldırıya geçmiş. Anlaşılan karnı çok aç kuzunun.

Yılların arkadaşı Hüseyin Dölçek Çay bahçesinde diğer arkadaşların hazırlanmasını beklerken beraber poz veriyoruz. Hüseyin ile yıllarca bir çok turu beraber yaptık, Bazen acele eder, bir an önce yola çıkmak ister ama bazen yanlış yere de gittiği olur. Bazen de o kadar acele eder ki geç kalır, ulaşamazsın ama eninde sonunda gelir. Buna rağmen sağlam bisikletçidir.

Köyün muhtarı geliyor yanımıza, kendisine teşekkür ediyoruz bizi köyde ağırladıkları için. Herkes hazır olunca dün tırmandığımız yokuşu çarçabuk indik. Beydağ da konaklamamızı sağlayan arkadaşa teşekkür etmek için şöyle bir uğrayıp teşekkür ettik ama ne kadar yardımcı oldu bilemiyorum. Belki de hiç yardımcı olmadı. Zaten pek ulaşamamıştım kendisine telefonla ama arkamızdan söz ettirmektense bir görünüp öyle yola çıkalım dedim. Kısa görüşmemizden sonra yola çıkıyoruz. Kasaba çıkışından hemen sonra baraj göletinin olduğu yere doğru tırmanıp  göletin gökyüzünün rengini aldığı masmavi suların kenarında durduk toplanmak için. Ferdimen de bizi gölün masmavi suyu ile birlikte resmimizi çekiyor.

Kıytırık arkasında bayrakları ve KUZ ile gölün kıyısında bir poz çekiyorum.

Göl nehir boyunca kıvrılıp gidiyor. Baraj gölü tamamen dolu, bu yıl iyi yağış yağdı ve dereler, nehirler dağlardan şarıl şarıl akıyor. Tarlalar da gölün bittiği yere kadar gelmiş.

Çaylı köyünde çay molası veriyoruz. Masanın etrafında toplandık köylülerle beraber.

Kahvede oturan Ahmet Sezer ısrarla bize çay ısmarladı, kendisine teşekkür ederim. Daha önceki tecrübelere dayanak olan uydurma efeler gibi değil. Sözünde durdu ve çayları ısmarladı hepimize. Nereden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz klasik mabetten sonra at muhabbetine geliyor. Adam atlara hasta, atları ballandıra ballandıra anlatıyor heyecanla. Elinde sigarasını yakmaya bile fırsat bulamadı. “Süleyman’ım vuruldu yarım saate Ödemiş’e duyuldu. Yarım saatte atla ödemişe gidip haber vermişler, bu hikaye gerçek” diye anlatıyor. Aşağıda anlattığı türkünün sözleri;

Süleyman Bacanak Türküsü

Kaymakçı kıraathanesinde masa kuruldu

Masanın başında Süleyman vuruldu

Saat beşe varmadan Ödemiş’e duyuldu

Kıyma bana bacanak Abdullah merdenesiyim

Anamın babamın bir denesiyim

Kaymakçı kıraathanesinde halı döşeli

Doktorlar geliyor eli şişeli

Süleyman üç gün oldu şehit düşeli

Kıyma bana appak Abdullah menrdenesiyim

Anamın babamın bir denesiyim

 

Ahmet Sezer heyecanla türküyü anlatırken.

Masada duran dergide atları ve rahvan at yarışlarını bize heyecanla gösteriyor.

Dut ağacının gölgesinde Ahmet Sezer demli çayları yudumlarken türkülerin ve efelerin hikayesini anlatıyor.

Çay molasının ardından Ahmet Sezer’e teşekkür edip yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Her ne kadar leylek yuvasında dursa da daha önce havada uçarken görmüştük. O yüzden bu yıl bol bol gezeceğiz. Zaten gezmelerdeyiz ve yola çıkmaya hazırız.

Yakın çekimde leylek yuvasında gagası ile tüylerini temizlerken.

Hazır olunca leyleğin gözetiminde yola çıkıyoruz. Elektrik direği tepesine ilave demir konularak leyleğin yuvasını yapması sağlanmış. Elektrik tellerine zarar verilmemiş oluyor. Yola çıkmış bisikletliler tek sıra halinde giderken Gürel arkadan resmi çekiyor Leylek yuvası altından

Göl seviyesinde yemyeşil tarlalar ve otlayan inekler yayılmış otluyorlar. Baraj gölü ve ardında dağlar yükselmekte.

Baraj gölünün ardı ova, geniş bir alan oluşturmuş ta Bozdağlara kadar. Dağın dibinde de İzmir’in Kiraz ilçesi var. Oraya doğru gideceğiz.

Yoğun papatya çiçekleri arasında çakır dikeni tek başına açmış, uzun boyu ile ve mor çiçeğin altında dikenli taç yaprakları.

Yol düz ve iyi gidiyoruz. Yolumuz öyle uzun değil. Yol kıyısında bir kahvede mola veriyoruz yine, çay soda içmek gerek.

Kısa sürede Kiraz’a vardık, öğle yemeği için serbest zaman verdik. Şafak ta bizi kendisinin olmayan lokantasına götürdü. Şafak Lokantasının önünde Şafak olarak poz veriyor.

Nefis kuru fasulye, bulgur pilavı, kuru soğan ve acı turşu biberi ile karnımızı doyurduk.

Masa donatılmış durumda, Sevil, Figen, Şafak ve ben kendimize ziyafet çekiyoruz.

Serbest zaman bitiminde herkes alışverişini yapmış ve karnını doyurmuş olarak toplanıp Çatak vadisine doğru yola çıktık. Çatak vadisinin gürül gürül akan Keleş çayının dibinden gidiyoruz yukarıya doğru. Çay yatağına bentler yapılmış taşkın ve sel olmasın diye.

Henüz sert rampa yok önümüzde. Çok hafif bir eğim var sadece. Tek sıra katar misali gidiyoruz.

Yoldaki güzellikleri görmeden geçmiyorum. Bunlardan birisi de tarla kıyısında kırmızı açmış gelincikler. Yeşil otların arasından bir canlılık vermiş doğaya.

Başka bir güzellikte içi dolu su akan kanallar. Suyun akışı insanı cezbediyor.

Küçük bir tepe, tepede kale duvarları yıkık dökük görünüyor. Sol tarafta cami minaresi göründüğüne göre oralarda bir köy olmalı. Ağaçlardan görünmüyor.

Ferdimen de bisikletin gidonuna ABAK ta kullandığımız yeşil renkli kurdeleyi bağlamış aheste aheste bisiklet sürüyor.

Kavaklar ve bahçeye dönüşmüş dere kenarı, bahçede nar ağaçları dikilmiş. Henüz çiçek açma zamanı değil, Mayıs ayında açıyor nar çiçekleri. Çay yatağındaki su dengeli aksın diye sık sık bentler örülmüş ki çay yatağını bozmasın taşkın olmasın diye.

Az bir eğimle düz çay yatağı düzenlenmiş olarak sakince akmakta.

Bisikletim KUZ ve kıytırık bendin üstünden dökülen çay ile beraber resmini çekiyorum.

Daha çok çınar ağaçları olan çay yatağında kimi yerlere ceviz ağaçları da dikilmiş. Çay tertemiz olarak kayalardan çağlayıp akıyor. Arada durup çayın akışını izliyorum. Hem biraz da dinlenmiş oluyorum böylece. Tırmanış artmaya başladı, eğim sertleşiyor git gide.

En arkada yavaş yavaş çıkıyorum kendi tempomla. Önümde Kaya Palancılar ve Cem Koç var sadece. Eğimin fazla olduğu yerde bir dönemeç var önümde. Dönemece gelmeden bir hışırtı duyuyorum. Herhalde traktör ile dereye toprak döküyorlar az ileride. Ben öyle sandım o hışırtı sesini. Dönemeci dönünce Kaya Palancılar telaş içinde derenin kenarında aşağıya bakarken ne göreyim bizim Cem Koç bisikleti ile 4 metre aşağıda dikenli böğürtlen çalısının içinde bisikletin üzerinde yan yatmış olarak öylece duruyor. Hemen bisikletimden inip Cem’in durumunu sordum her hangi bir kırık çıkık var mı diye. O da sakince şimdilik iyiyim deyince az rahatladım. Çalılara aldırmadan çok dik olan yerden dikkatlice Cem’in yanına indim. İlk önce dikenli çalıları üzerinden ayıklayıp bisikletten inmesini sağladım. Bisiklet ile beraber takla atıp hiç inmeden selesinin üzerinde öylece dik olarak yamaçta duruyordu. Bisikletten inince sağını solunu kontrol etti. Herhangi bir şeyi yok. Sadece dikenler batıp bir kaç yerini çizmiş. Batan dikenleri üzerinden temizledim. Yukarıya bisikleti iterek çıkarmanın olanağı yok. Kaya Palancılar araçlardan yardım istemiş, kamyonetin birinden bir ip bulup aşağı attılar. İlk önce bisikleti bağlayıp çıkartmalarını sağladık. Sonra ipe tutunan Cem’i çıkardık. Son olarak ben çıktım yukarıya. Üstümüzü başımızı temizledik, toz toprak içindeydik. Cem’in çiziklerine baktım, az biraz çizikten dolayı kanama var ama o kadar önemli değil. sonra bisikletini kontrol ettim o da sağlam. Cem’in kafası da sağlam çünkü kaskı takılı değildi. Neyse ki kafası taşa çarpmamış. Ucuz atlattık sayılır. Cem’e “Nasıl olduğunu sordum?” O da ” Tam dönemeçte bir arabaya yol vereyim diye durayım dedim. Sağ ayağımı yere koyunca birden boşlukta hissedip bisikletle bir takla atarak aşağı düştüm. Meğer ayağımı koyacağım yer çalılık ve üzeri çınar yapraklarla kapanmış, altı boşluk olunca ayağım boşluğa geldi.” Diye anlattı. Anlatınca da kendi haline gülmeye başladı. Beraber güldük halimize. Neşemiz yerine geldi sayılır. Telefon ve telsiz ile yukarıya çıkmış olan arkadaşlara haber veremedik. Neyse az bir yolumuz kaldı sayılır. Gidince durumu anlatırız, yapacak bir şey yok. Cem tekrar kendini kontrol etti, bisiklete binebilecek durumda.

Kaya Palancılar da bizim aşağıdaki halimizi çekmiş. Cem ve ben bisikleti ip ile bağlayıp yukarıya çektirirken.

Kısa sürede arkadaşların yanına vardık. Durumu anlattım kısaca, önemli bir şeyin de olmadığını belirttim. Şafak Omaç ta bizimle iletişime geçemediğinden meraklanmış gecikmemizden dolayı. Programımızda çayın yukarılarına kadar yürüyüş yapacaktık ama biz gecikince grubu bekletmiş bizden haber alasıya kadar. Bu arada aramızdaki en yaşlımız Sadi abi biraz panik yapmış, o yüzden yaşın getirdiği telaş ile biraz konuşmuş ileri geri. Kemal Lale de söylenmeye başlayınca Şafak dayanamayıp patlamış Kemal Lale’ye. Şafak kimseye çadır da kurdurmamış bizi beklemişler. Artık durum sakinleşince Şafak ile yukarıya gitmeye gerek yok, biraz yıprandık ve akşam olmak üzere deyip arkadaşlara çadırları kurup dinlenmeye çekilebilirsiniz dedik.

Kayaların ve bentlerin üzerinden akan gürül gürül bir ortamdayız.

Çay coşkunca aşağıya doğru akıyor. Çayın iki yanında ağaçlara bağlanmış bir hamak su üzerinde gergin duruyor.

Cem’in atlattığı küçük kaza ve onun getirdiği stresi almak için hemen çadırımı kurup su donumu giyerek bendin yüksekten akan çayın serin sularına bıraktım kendimi. 2 Gündür de duş almıyordum. Bu soğuk duş biraz olsun üzerimdeki yükü aldı götürdü. Güzel bir duş terapisi gibisi yok. Soğuk suyun kılcal damarlarımı harekete geçirip kan dolaşımını hızlandırarak yeniden doğmuş gibi hissetmemi sağladı. Benden başka da suya giren olmadı.

Bendin tepesinden beyaz köpüklerle akan çayın sularında yıkanırken.

Zamanla olgunlaşan düşüncelerimiz bizi çevreye daha duyarlı olmamızı sağlıyor. Hele bisiklete binmek ve doğanın içinde turlar yapmak iyice olgunlaşmamızı sağladı. Ve çevreyi düşünmeye başladık. Çevre olarak doğada gördüğümüz olumsuzluklar, kirlilikler, pislikler gözümüze batmaya başladı. Zaten doğada aykırı olan kendini belli ediyor. Bu düşüncelerimizden birisini de şimdi gerçekleştiriyoruz “Suyun Kaynağına Yolculuk” İnsanın doğaya yaptığı zararları azaltıp yok etmek için bir şeyler yapmalı diyerek Küçük Menderes Nehrinin denize döküldüğü yerden aldığımız sembolik toprağı kendi gücümüz ile bisikletlerimizle suyun kaynağına getirdik. Buralarda tertemiz, insan elinin kirletmediği sulara kirli toprakları döküyoruz ellerimizle. Toprağın su ile yolculuğunda denize ulaşıncaya kadar temiz akmasını diledik. Geleceğimize, yarınlara, çocuklarımıza tertemiz bir dünya bırakabilme umudu hala içimizde var. Bu anlamlı yolculuğumuzu 3 günde tamamladık. Bizim gibi düşünen arkadaşlarımız da bizim gibi düşündüklerinden destek olup bu yolculuğa çıktı. Hepimiz iyi bir şey yaptığımıza inanarak mutluyuz.

Ben ve Ferdimen ellerimiz ile çayın sularına toprağı dökerken arkadaşlar da bizi izliyor.

Duşumu almış tertemiz olarak giyinip bir yorgunluk kahvesini hak ettik sanırım. Kahve takımlarımı çıkarıp uygun bir yere oturuyorum. Arkamda çağlayanın aktığı görüntü ve Urim Baba’nın Kahvesi tabelamı Ferdimen’in tripoduna asıyorum.

Kaza zade ve kurtarıcı olarak yan yana oturup kahve pişiriyorum Cem de yanımda. Cem haliyle boş durmuyor, herkese yetecek kadar hazırda kahve olmayınca kahve değirmenini verdim. O da yanımda kahve öğütmeye başladı.

Keyfimin kahyası yerine geldi kahveyi yudumlarken. Böyle güzel bir yerde kahve içilmez mi?

İşletmenin küçük kızı bizlere pastel boya ile resim yapıyor. Burada ailesi alabalık yetiştirip pişiriyor gelen müşterilere. Okul dışı zamanlarda ailesinin yanında durduğundan çevrede olanları kağıda çizmiş renkli boyalarla. Bir ağaç ve ağacın bir dalı var. O dala da minik bir kuş konmuş, Ağacın yaprakları sarı, çimenler de sarı renkte. Bir de dereyi yukarıdan aşağıya çizmiş. Çocuk bilinci doğada gördüğünü çiziyor temiz, saf ve duru düşünceleri ile. Belki bizleri gördükten sonra doğayı daha çok sevecek ve doğayı korumak için çaba harcayacak.

Akşam olmak üzere, kendimize ödül vermek gerek, hem işletmeciye de destek olmalı. O yüzden herkes yiyeceği balığı ısmarladı. Balık ta toprak tabak içinde tereyağlı, sebzeli, patatesli, peynirli olarak odun yanan fırına sürüyor. Şimdiden pişmiş balık kokuları burnumuza gelerek acıktığımızı hissettiriyor.

Yarım yuvarlak fırın ağzından içerisi odun alevi ile aydınlatılmış. İçeride toprak tabaklarda pişen balıklar. Dışarısında ise pişmiş olanlar biraz soğumasını bekliyor.

Yemeğin üstüne de demli duble çay içimizi ısıttı fırından gelen sıcaklık ile.

Çay bardağı fırının ağzına yakın bir yerde. Fırın içinde de köz olmuş odunlar ve bir tane toprak tabak içeride pişiyor.

Alabalıklar havuzda yetiştiriliyor. Borulardan sürekli olarak su akmakta havuzun içine.

Havuzun içinde siyak derili alabalık sırtları görünüyor yüzerken.

Havuza yukarıdan da sular dökülerek daha çok suyun soğumasını sağlıyor. Üç kademe havuz içleri balık dolu.

Nefis pişen balıklarımızı yiyip karnımızı doyurduk. Sonrasında çayın kıyısına kamp ateşimizi yakıp etrafında toplaşarak sohbete başladık.

Sevil ateşin yanında kayaya oturup poz vermiş. Gecenin karanlığında şelaleden dökülen suların beyaz köpükleri görünüyor.

Kamp ateşinde yanan odunlar ve ateş suyu içimizi ısıttı.

Ateşin başında epey oturduk, günün değerlendirilmesi, yaptığımız turu, yarın ki dönüş yolunu konuştuk aramızda. Fazla geç olmadan çadırlarımıza çekilip yattık. Ben çadırımı dere kıyısına kurdum. akan suyun gürültüsü çok yakın ama bana ninni gibi geldi. Kısa sürede derin bir uykuya daldım.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 36 Kilometre kadar.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası.

Powered by Wikiloc