Etiket arşivi: pasaport

V. Güzelçamlı Bisiklet Festivali 3. Gün

Gitmek

29 Eylül 2013 Pazar

Güzelçamlı – Kuşadası – Ahmetbeyli – Cumaovası

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Gitmek. Bir hançeri inceltip

Okyanusa daldırmak isteği

Ya da düşebilmek atlasların

Dışına ki ey kalbim

Yalnızsın bu yolculukta da

Gitmek. O kaos duygusu, aklın

Sarsıntılarla yorgun düşüşü

Bilincin kamaşması belki de.

Rehin bırakılacak bir şey yok

Unuttuklarından başka.

Gitmek. Bir büyü gibi saran

Ağrılar yumağı, kışkırtılmış

Düşlerdir ki sen şimdi

Esirgeme kendini kalbim

Kederin o derin yalnızlığından

Ahmet Telli

 

Öne çıkmış olan görsel, 12 kişi yere oturmuş neşeli poz vermişiz kameraya.

1239576_10151639475871924_2133568260_n

Güzel bir uykunun ardından güneş doğmadan uyanıyorum. Her olasılığa karşı cep telefonunda alarm 07:00 kurulu olsa da alarm çalmadan önce mutlaka uyanıyorum. Böyle temiz hava, bol oksijen olunca insan uyuduğunu anlıyor. Ayrıca denizin dip dalgaları sahile vurunca çıkardığı ses bir nenni dinlermiş gibi mışıl mışıl uyudum sabaha kadar. Güneş henüz doğmamış, çadırlarda uyuyanlar var hala. Bir kişi çadırının içinde oturmuş durumda.

290920134171

Pazar olması çadırdakilerin keyfince uyumalarına neden oluyor. Birkaç kişi dışında henüz uyanan yok.

290920134172

Maviş çadırım, benimle beraber nice yerler dolaştı, güzel yerler gördü. Beni yağmurlardan, rüzgardan, börtü böcekten korudu. Emektar çadır; “Maviş” Feyyaz Alaçam’ın bana hediyesidir. Feyyaz ile kim bilir nereleri dolaştı, neler gördü, kimlerle tanıştı. Maceraları benimle devam ediyor. Çadırın dolaştığı yerleri görmek için ; www.feyyazalacam.com sitesinde yazılarını okuyabilirsiniz Maviş gittiğim yerde en güzel manzaralı olan yere kurmaya özen gösteririm her zaman. Sabah denizin mavisini görecek yeşilliğin içinde. En güzel manzaralarda kapısından baktığında ufuk alabildiğine geniş ve uzak olacak. Önünde değerli dostlarımla sohbet ederek kahve içeriz. Gecelerimde yağmur yoksa ay ışığında parlak yıldızları her zaman görür. Tepesindeki minik pencereyi yağmur yağmazsa örtmem hiç bir zaman. Uykuya dalmadan önce minik penceresinden ayı ve yıldızları seyrederek hayaller kurarım yıldızlara yolculuk ederek. Böylece derin bir uykuya dalarım uykumu alasıya kadar. Bazen yıldızlı gecelerde bir uyanırım yağmur yağmaya başlamış. Hemen üstünü örter yağmur damlalarını çıkardığı sesleri dinleyerek tekrar uykuya dalarım. Eeee bayağı yer gezdiği için bazı yerlerinden yağmur sularını alması normal. Henüz diz boyunu geçmedi çadırın içinde su yüksekliği. Seviyorum maviş çadırımı, içinde uyumayı. Çadırımın altındaki beyaz brandayı da değerli yol arkadaşım Burcu bana hediye verdi kullanayım diye.

290920134173

Nihayet güneş dağların ardında yüzünü göstermeye başladı. Parlak ışıklarını kimseyi ayırt etmeden her şeye hayat ışıkları veriyor cömertçe.

290920134174

Güneşin ışınlarını taşıyan fotonlar her tarafa dağılarak tüm canlıların yeni güne başlamasına neden oluyor. Ben bunu seyretmeye doyamıyorum her sabah. Güneş ışıkları kameranın merceğinin ortaya çıkardığı pembe çemberli, göbeği krem renginde göz ortaya çıkarmış. Tam göbekte beyaz nokta var.

290920134175

Pazar olmasından dolayı henüz kalkmayanlar da çoğunlukta. Çadırlar sessiz.

290920134177

Teknenin biri ağır ağır koylara doğru yol alıyor. Pancar motorunun çıkardığı mekanik ses denizin yüzeyini yalayıp bize kadar ulaşıyor sabahın sessizliğinde.

290920134178

Dilek yarımadasının ikiz tepeleri, Samson dağı, Poseidon’un yabası ile ikiye ayırdığı dağ, Güneşin ilk ışıklarını çoktan almış. Denize uzamış tahta iskele sakin, çünkü kimseler yok ortalıkta.

290920134179

Biraz abartılmış bir çadır, içinde rahatça ayakta durabilirsiniz. Özellikle pantolon rahatça ayakta giyilebilir. Diğer çadırlardan bir boy daha yüksek.

290920134181

Çadır içinde keyif yapanlar da var, tembellik yapmak iyidir.

290920134182

Arkadaşım Şerif Çetindağ. Eşi Semra Zekiye Küspeci Çetindağ. Semra’nın Sultanlığı diye bir dünya yaratmaya çalışsa da kasabanın Şerifi Semra’nın sultanlığını bitirmiştir. Bazen evden kaçıp yanıma sığınır Şerif. İleride nüfusuma alacağım, arkadaşımı yedirmem Semra’ya. Sultan olduktan sonra pek bisiklete binemeyen Semra dan kaçıp gelmiş Güzelçamlı’ya. Beraber bir resim çekiliyoruz Şerif ile.

290920134184

Sıraya girerek sabah kahvaltısını alıp yiyoruz. Bu gün için doğru düzgün bir program olmadığı için İzmir’e dönmeye karar verdik. Nasıl olsa yarımadada bisiklete bindik, güzel koylarında denizin tadını çıkardık. Çamların arasında temiz iyotlu bol oksijeni ciğerlerimize çektik bol bol. Birkaç bal arısının küçük iğnelerinin tadına baktık ama olacak o kadar. Çamların kokusunu terimizin kokusu ile karıştırınca arılar elbette sokacaklar iğnelerini. Çam gibi kokmuyoruz terleyince. Son festivalin pankartı önünde hatıra resmi çekilmeye başladık. İlk önce tek başıma bir resim çekiliyorum.

290920134185

Ardından Aydın bisikletliler derneği başkanı Bayram Kurşunel , İstanbul dan katılan Ergun Oskay ve Yeşim Dardeniz ile birlikte resim çekiliyorum.

1237164_10201135852093323_2074084094_n

Pankartın önünde resim çekildiğimizi gören kareye girebilmek için koşup geliyorlar. Hep beraber günün anısı olarak çekiliyoruz son resmini son festivalin. Artık dönüş yoluna çıkmaya hazırlanıyoruz. Aydın dan Emre Aydın gideceğimizi duyunca yanıma gelerek bizimle beraber bir kadının da gelmesini istiyor. Kuşadası’na kadar gelecek bizimle. Ben de elbette gelebilir, yalnız hareket edesiye kadar yanımdan ayrılmamasını istiyorum. Yoksa unutabiliriz kalabalığın içinde. Resimde 16 kişi poz veriyoruz.

290920134187

Güzelçamlı da kalanlarla vedalaşıp yola çıkıyoruz. Acelemiz yok, güle oynaya gideceğiz. Metro 20:00 de bisikletlileri aldığından epey zamanımız var. Davutlara vardık bile.

290920134188

Kuşadası’na az kaldı, hava güzel, ortam güzel, arkadaşlar da güzel olunca yol çabuk bitiyor. Tabelada; Kuşadası 16, İzmir 111, Söke 21, Aydın 70 yazılmış.

290920134189

Çamların arasına ilginç yapılar yapmışlar, kemerli bir yapı ama üstü yok. İstinat duvarı da ilginç! taş duvarı örerken usta elinde olan dolu tuğlaları aralara serpiştirmiş. Arabesk bir duvar olmuş.

290920134190

Sevgili yol arkadaşlarım, hayat dolu, şen şakrak, güle oynaya çılgınlar gibiyiz. Benzin istasyonunda mola verince bisikletimdeki tripodta fotoğraf makinasını 10 saniye çekimine ayarlayıp hep birlikte neşemizi resme yansıtıyoruz. En başta Ferdi Kızıl, Güzelçamlı da tanıştık. Kendi halinde genç bir maceracı. Ferdimen olarak biliniyor. Özel olarak yaptırdığı formada kocaman bir F harfi var. Süper kahramanlar gibi F harfi ilk olarak göze çarpıyor. Anlamı Ferdimen, kendine ait bir web sitesi de var. Turlarını burada yazıyor ; http://www.ferdimen.com/ Yanında da Bensu, babası gibi o da bisikletçi. Bizimle İzmir’e geliyor. Onun yanındaki de emanet kızımız Fatma. Kuşadası’na kadar götüreceğiz emaneti. Ahmet bisiklete yeni başladı, bize takılarak performansını artırmaya çalışıyor. Arkamdaki Ergun Oskay, kendisi Bakırköy’ün delisidir. Nedense hastanenin içine deliler aklını yitirmesin diye almıyorlar. İstanbul’un  altını üstüne getirdiği yetmiyormuş gibi başka yerlere de gelerek kahkahalarıyla neşe katıyor. Bir de Keşan’ın şoparı olur kendisi, tüm Trakya tanır sever kendisini. Ergun’un yanındaki de Yeşim Dardeniz,  yeni tanışsak ta sıcak kanlı dost birisi, güzel yemekler de yaptığı bilinir. Belki de en çılgınımız en deli dolu birisi olan Mukaddes hayatını en çılgın bir şekilde yaşıyor. Kahkahası hiç eksik olmaz, içten ve samimi… Asaf Yıldırım, öğretmenimiz. İte kaka bisikletçi yaptık kendisini. İlk başlarda sıkıntı çekse de zamanla alıştı. Çaresiz bize ayak uyduruyor. Sevimli yol arkadaşım Burcu, henüz Keşan turuna beraber katılmıştık. Formalarımız Keşan Dağ Bisiklet festivalinin formaları. Henüz yaz başlangıcında Gökova Bisiklet Turuna beraber başlayıp tanıştığım dengesiz ve sorumsuz İrfan Özden. Mükemmel bir biçimde anlaşıyorum tanıştığımızdan beri. Kendisi iyi bir yürüyüşçü, dağcı, koşucudur. Yön bulma konusunda ustadır, bilmediği dağ, patika kovuk yoktur. Bisiklete tanıştığımızda başladı ve ilk turunu da beraber yaptık. Hala da beraber turlar tapıyoruz birlikte. Çok güzel bir karede bir araya gelmiş olduk.

Resimde 12 kili kaldırıma oturmuş, ellerimizi havaya kaldırarak çılgın olarak poz verdik kameraya. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1239576_10151639475871924_2133568260_n

Söke kavşağından sonra Kuşadası’nın korkunç trafiğinde bir süre bisiklet sürerek merkeze ulaşıyoruz. Bu kadar çok arabanın olması pek hoşumuza gitmiyor. İki şeritli yolda lambalarda beklerken artık emniyet şeridi bile olmayan yerde dururken daracık yerde beklerken arkamıza araçların gelip korna çalarak bizden yol istemesi bir garip oluyor! Pes doğrusu. İlk kavşaktan ara mahallelere girip şehir merkezine iniyoruz. buralarda trafik biraz daha az. Poseidon heykeline vardık. Geçi Poseidon sakin görünüyor, henüz yabası havada yere vurmamış. Poseidonu kızdırmadan yanından sessizce geçiyoruz. Neme lazım güzel havayı bozdurmayalım durduk yerde.

290920134191

İstanbul dan gelen Yeşim Dardeniz ve Ergun Oskay Kuşadası’ndan İstanbul’a gidecekler. Yanımızda bizimle gelen Fatma zaten Kuşada’lı.  Ferdi Kızıl Söke’ye doğru gidecek. Ayrılmadan önce daha önce oturduğumuz balıkçıda hep beraber oturuyoruz. Balık ekmek ve bira ile öğle yemeğini de aradan çıkarıyoruz. Masada oturanları elçek çekiyorum.

290920134192

Kuşadası’nda  kalanlarla vedalaşıp yola çıkıyoruz. Deniz kıyısından yükselerek ana yola doğru çıkıyoruz.

290920134193

Aydın ilinden İzmir iline geçişimiz çabuk gerçekleşiyor. Aslında tabelalar olmasa hiç bir şey değişmeden yolda gidiyor. Bizler her şeye isimler, anlamlar verip sınırlarını çiziyoruz. İsimler vermek, bunlara anlam yüklemek iyi.  Zaten Edebiyat burada başlıyor. Yaşama anlam katıyor edebiyat. Yalnız sınırlar çizmek bana ters geliyor nedense. Sınırları hiç sevmedim sevemem de. Sen oralısın buraya gelemezsin, ne işin var. Pasaportun var mı? vizeni göreyim? Pasaportunun rengi ne? kırmızı ise şöyle bir dur bakalım seni bir arayalım. Yeşil mi sen geç.. Gibi sorunlar çok canımı sıktı sınırlarda şimdiye kadar.

290920134194

Buraları daha önce Küçük Menderes nehri toprakla doldurmadan önce  deniz imiş. Zamanla nehir doldura doldura ovaya dönüşmüş. Bazı yerler deniz ile bağlantısı kesilince göle dönüşmüş. Bunlardan biri Gebekirse gölü, diğeri ise Çatal gölü. İki göl de denizden epey uzakta kalmış. Göller nehirden besleniyor sürekli olarak. İnsanlar sürekli olarak doğaya bilmeden verdiği zararlardan korumak için göllerin olduğu bölgede yaban hayatı koruma yeri olarak ayrılmış. Yaban hayvanlarının yaşam alanları giderek azalmakta. Aslında Küçük Menderes nehri çok kirli, bu kirli nehir ne derece hayvanlara zararı olur bilinmez ama kesinlikle mutasyon geçireceklerdir. İlk zamanlarda bu tabelada ki yazıyı yanlış okumuşum. Gebekirse yerine Geberikse diye okuyunca ilginç gelmişti, daha sonra yanlış olduğunu fark ediyorum. Göle bir gün gideceğim mutlaka, güzelliğini görmem gerek.

290920134195

Karşıda Samos adası hala görünüyor sisler arasında.

290920134196

Menderes deltası ile Ahmetbeyli arasında inişli çıkışlı tam 6 tane yokuş var. Burası da en yüksek yeri. Yüksek olunca da manzarası da muhteşem oluyor. Eeee böyle bir yerde de resim çekilmeden olmaz. Resimlere bakarak resmi kimin çektiğini anlarsınız. Resimde; Burcu, Asaf ve İrfan var. Düzlükte deniz manzaralı yerde bisikletim KUZ park halinde.

290920134197

Bu kez kim olduğunu tahmin edin? Ben, Asaf ve irfan poz veriyoruz.

290920134198

Yolun güzelleri, yol sizinle daha da güzel oluyor. Burcu ve Bensu poz veriyor bana.

290920134199

Bizden sonra yola çıkarak bize yetişen Tolga bir yerde pili bitince yola boylu boyunca uzanıyor. Hava da karardı, gerçi metro saatimiz 20:00 den sonra olduğu için acele etmemize gerek yok. Tolga’yı bir süre kendi haline bırakıyoruz asfalta. Henüz sonbahara girdik kışa daha var ama bizim ayı kış uykusuna erkenden girdi sanki.

290920134201

Gecenin karanlığında yol alıp  Cumaova’sı metro istasyonuna gelerek metroya biniyoruz. İlk durakta bindiğimizden yerler boş. Rahat bir şekilde yayılıyoruz vagonun içine. Oturunca yorgunluk çıkıyor, bir ağırlık bastırıyor. Figen sırt üstü koltuklarda yatmış. Bisikletler ortada ve Tolga arka koltukta oturmuş bana bakıyor.

290920134202

Bisikletim KUZ en arka kısımda park etmiş. Burcu arka koltukta oturuyor.

290920134203

Ben, Burcu ve Bensu Alsancak istasyonunda ineceğimizden arkadaşlarla vedalaşıp iniyoruz. Alsancak metro istasyonu düz olduğundan merdiven inip çıkmadan rahatça dışarı çıkıyoruz. İstasyondan karşıya geçerek Kordon sahil bisiklet yolundan evlerimize doğru aheste bisikletlerimizi sürüyoruz.

Güzel bir Güzelçamlı Bisiklet Festivalini daha tamamlayıp huzurlu bir biçimde eve dönmek gayet iyi oluyor benim için. Festivalin son olması biraz hüzün bıraktı ama görmediğim arkadaşlarla görüştüm. Yeni arkadaşlarla tanışıp dost oldum. Çok güzel bir tatil oldu hepimiz için, daha ne olsun.

Hayat yaşamaya değer, hele bir de bisiklet üstünde iseniz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 101 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 8. Gün

9 Eylül 2013 Pazartesi

Keşan – İpsala – Uzunköprü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir

Cahit Zarifoğlu

 

Öne çıkmış olan görsel, Rahman Karataş ile haritayı yere serip üzerinde rota çalışıyoruz çömelmiş olarak. Bisikletim KUZ yüklü olarak park halinde.

8-1-1

Kuşların cıvıltılarıyla güzel bir güne dinlenmiş olarak uyanıyorum. Hava masmavi, sonbaharın hafif serinliği beni hala üşütmüyor. Bisikletin getirdiği enerjiden dolayı üşümeyi unuttum diyebilirim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra İspirto ocağında çay demleyip kahvaltımı yapıyorum Orhan’la beraber. Derken geçmişten gelen bir akrep zehrini bırakıp gidiyor. Eh ne yapalım kahvaltım da zehir olsa da bağışıklık sistemim bunu hazmediyor. Üstüne bir acı kahve iyi gidiyor zehrin.

“Eğer birisi sizin hakkınızda kötü bir şey söylüyorsa, Emin olun kendileri hakkında söyleyecekleri iyi şeyleri yoktur.”

Can YÜCEL

Yerde kahve takımları, küçük tabureme oturmuş olarak kameraya bakıyorum.

5-2-1

Parkta kalan diğer arkadaşlar da uyanıyor. Muammer Kızak ve İDA bisiklet grubu ile vedalaşıp yolcu ediyorum. Rahman ve Başak ta burada gecelemişler. Kahvemi içtikten sonra kurumuş olan çantaları bisikletin bagajına bağlayıp eşyalarımı yerleştiriyorum. Ardından çadırı söküp mat ve uyku tulumunla birlikte bagaja bağlayıp yola çıkmaya hazır hale geliyorum. Keşan – Edirne 112 kilometre civarında. Bu yolu bir günde yaparız diye Orhan ile konuşuyorum. Ama Rahman işin içine girince iş değişiyor. Bir dünya gezgininden feyz almak bir başka. DOÇEK’in verdiği Trakya haritasını yere serip gideceğimiz yolu bize çiziyor. Nerelerden gidileceğini, nerede konaklayacağımızı, görülecek güzel yerleri bir bir anlatıp bize önemli bilgiler aktarıyor. Benim rotam İğneada’ya kadar gidip oradan Tekirdağ yapmak. Rahman İğneada’ya kadar harita üzerinde işaretliyor. İpsala’dan Yunanistan sınırından Edirne, oradan Bulgaristan sınırından İğneada’ya. Harita üstünde bile harika bir tur olacağa benziyor. Can Küçükler ile telefonla konuşarak nerede olduğunu öğreniyorum.

Rahman ile harita üzerine çömelip çalışırken, KUZ yüklü durumda yola hazır sakince beni bekliyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

8-1-1

Bisikletimin kilometre kablosu biraz gevşek idi, kabloda bollaşınca sabahın süprizi kabloya geliyor. Bollaşıp sarkan kablo ön bagajımın ağır olmasından gidon  ani hareketle kilometre kablosu kökünden kopuyor. Hadi buyur buradan yak. Elbette bir gün kilometreden kurtulacağım ama henüz bağımı koparamadığımdan biraz üzülüyorum. İzmir den buraya kadar 547 kilometre yapmışım. Kablo dipten koptuğundan ek yapamıyorum. Aklıma da bir çözüm gelmiyor şimdilik. Yola böyle devam edeceğim mecburen. Arkadaşlarla vedalaşıyorum, Okan Tuztaş, Rahman ile Başak Bulut ve diğer arkadaşlarla vedalaşıp Orhan ile yola çıkıyorum. Keşan’dan çıkışımız biraz geç oluyor haliyle. Orhan uyumlu birisi, iyi anlaşıyorum onunla. İlk hedefimiz İpsala, pedallar dönmeye başlıyor. Üç gündür sanki tatil yapmışım gibi geldi bana. Kendimi dinlenmiş ve zinde hissediyorum. Ama yola çıkmakla içim başka bir duyguyla kaplanıyor. Serkan Taşdelen’in dediği gibi “Önemli olan yolda olmaktır”.  Yola çıkınca dünyam değişti, yola ve yolculuğa çabuk adapte oluyorum. Ova düz olunca yol altımızdan akıp gidiyor. İpsala’ya 20 Km kalmış. Hudut ise 20 Km olduğunu tabelada yazan yazıdan anlıyorum.

8-1

Kısa sürede İpsala’ya vardık. Tabelada önemli kavşakta olduğumuzu belirtiyor. Sola Karpuzlu – Enez, sağa İpsala, düz ise kahverengi yazılmış Yunanistan – Gümrük (Douane) yazılmış.

8-3

İpsala kasabasına giriyoruz. Burası sınırdan önce son yerleşim yeri. Burada kilometre kablosunu lehimlemek için elektronik tamircisini arıyorum. Sora sora tamirciyi bularak kabloyu lehimlettiriyorum. Elektronik tamircisine nasıl yapacağını tarif ediyorum. Büyük bir ihtimalle fazla tecrübesi yok ve böyle kilometre kablosu hiç lehimlememiş. Bu ilk tecrübesi olacak. Kabloyu lehimledikten sonra test yaparak çalışıp çalışmadığını kontrol ediyorum. Çalıştığını gördükten sonra yerine takıp kablonun tekrar kopmaması için güzelce ve dikkatlice klipsle bağlıyorum. Ayrıca kabloyu da göstergenin kaidesine Japon yapıştırıcı ile sabitliyorum çıkıntılık yapmasın diye.

Sınıra 6 km kalmış, Selanik’e iyice yaklaşmışım, şunun şurasında Selanik’e 355 km kalmış, 3 günlük yol. Elbet bir gün Selanik’ten geçeceğim. Edirne yoluna girmeden hazır buraya kadar gelmişken sınır kapısını bir görelim diyerek sınıra pedallıyoruz. Tabelada Yeşil E-90, D-110 yolun olduğunu belirtmişler. Hudut (Yunanistan) 6, Selanik 355 Kilometre olduğu yazılmış.

8-4

Sınır kapısına geliyorum. Pasaportum yok diye geçiş izni vermiyorlar. İnsanların özgürlüğünü kısıtlayan şu sınırları hiç sevmiyorum. Ülkemizde çifte standart var, vatandaşları iki sınıfa ayırmışlar. Birisine kırmızı pasaport veriyorlar, paran varsa pasaport alıp bir de vize almak için ülkelerin elçiliklerinden eziyet çekmek var. O da elçinin o günkü ruh haline göre vizeyi ya alırsın yada alamazsın. Diğerlerine yani devlet memurlarına yeşil pasaport veriyorlar, onlara vize sormuyorlar, elini kolunu sallaya sallaya sınırdan sorgusuz sulalsiz geçiyorlar. Ben de çalıştım vergi ödedim bu ülkeye, hatta memurlardan daha fazla vergi kesildi benden. Ama nedense bize geçiş yok bu sınırlardan. Nefret ediyorum bu durumdan, sınırlar kalksın… Bisikletim KUZ üzerindeyim, arkamda sınır kapısı gişeleri.

8-5

Elbet bir gün delip geçeceğim bu sınırdan, açılsın kapılar. Sınırdan geriye döndüğümüzde yol üzerindeki tabelada Türk bayrağı ve Türkiye’ye Hoşgeldiniz Welcomw to Turkey yazılmış. Orhan ile beraber hatıra resmi çekiliyorum elçek ile..

8-7

Türkiye’den çıkamadık ama hoş bulduk dedikten sonra yolcu yolunda diyerek yolumuza dönüyorum yol arkadaşım Orhan Şentürk ile birlikte. Bizi sınırdan geçirmediklerine göre geriye dönüyoruz mecburen. 110 numaralı kara yolunun 1. parseli 2. km tabelasında bir resim çekerek İpsala’ya doğru yolumuza devam ediyoruz.

8-8

Dedim ya çifte standart,  Keşan turundan sonra Yunanistan’a bir grup bisikletçi karşı yönde sınır kapısına giderken karşılaşıyoruz. Karşılıklı selamlaşıyoruz. Karşı karşıya gelince Orhan ile benim resmimi çekerek yollarına devam ediyorlar.

8-7-1

İpsala küçük bir sınır kasabası, canlı ve hareketli. Bu hareketlilik elbette sınırdan önceki son yerleşim yeri olmasından dolayı. Bizim gibi bisikletçi gezginler hariç diğerleri araçlarla buralardan geçiyorlar. Her taraf araba dolu, daha çok tırlar mevcut. Bu şirin sınır kasabasında fazla oyalanmak istemiyoruz. Ama öğlen vakti olduğundan karnımız da acıktığından karnımızı doyurup hemen yola çıkıyoruz. Yolumuz uzun. Kısa minareli cami ve İpsala’nın ana caddesi, cadde girişine demir borulardan tak yapılmış, Ortasında Atatürk portresi, altına Welcome, Hoşgeldiniz yazılmış.

8-9

Resimde görüldüğü üzere bayağı geniş bir alanda toprak taşımışlar. Geniş bir çukur oluşmuş. Buradan çıkarılan toprakların nereye götürüldüğünü anlayamadım. Belki de yol yapımında kullanmış olabilirler. Bilmem ne demeli…

8-10

İpsala Edirne arası yol sınıra yakın ve yolda fazla araç görünmüyor. Bu bizim için iyi, tenhada keyifle pedal çeviriyoruz Orhan ile. Sohbet ederek, birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Orhan tam bir yol adamı, birlikte uyumlu bir şekilde pedal çeviriyorum. Birbirimizle çabuk kaynaşıp yolun getirdiği dostluk gelişiyor ikimiz arasında, bu uzayıp giden yolda. Edirne ye kadar yolculuğumuz iyi geçecek, bunu hissediyorum. Etrafı tarla olan sakin ve uzayıp giden yolu çekiyorum.

8-11

Yol arkadaşım Orhan Şentürk, kendisi Trabzonlu. Dağcılık ve bisikletle haşır neşir. O da benim gibi saçlarını özgürce uzatıyor. Yakışıyor uzun saç. Saçlarımın bakımını nasıl yaptığını soruyor bana. Ben de ona saçlarımı serbest bırakıyorum, istedikleri biçimde uzuyorlar. Sadece sabun ile yıkadığımı, şampuan kullanmadığımı anlatıyorum. Orhan bisikletinin yanında resmini çekiyorum.

8-12

Biraz da Ergene nehrine yakın olmamızdan dolayı arazi düz. Hafif iniş çıkışlar var ama o kadar da fazla değiller. Orhan önümde bisiklet sürerken.

8-13

Güne bakan Ayçiçeği tarlaları Trakya’nın ana tarım ürünü. Dolayısıyla her tarafta Ayçiçeği tarlaları mevcut. Bu Ayçiçeği güneşi izlemeyi bırakmış, çoğalmaya başlayan bulutlara yönünü çevirmiş sanki susamış gibi sonbahar yağmurlarını bekliyor. Güneş diğer yönde.

8-14

Yolda sık sık molalar vererek hem resim çekiyorum, hem de bu güzel tarlalarda kendimi eğlendiriyorum. Her tarafta Ayçiçeği tarlaları olmasına rağmen her ayçiçeği ayrı bir güzel görünüyor bana nedense. Şöyle bir şey aklıma geliyor, hani bizler Çinlilerin hepsini birbirine benzetiriz ya ayır edemeyiz. Ama Çine gittiğimizde aslında birbirine hiç benzemediklerini görerek yanıldığımızı anlıyoruz. Tarlanın içinde binlerce ayçiçeği birbirine benzemiyor. Tarlanın içinde gezinirken bunu fark ediyorum. Tarlanın içinden Ayçiçeği ve yolda park ettiğim bisikletim KUZ.

8-15

İbriktepe baraj göletinde resim çekiyorum. Tarlaları sulama amaçlı olduğunu biliyorum ve göletin fazla derin olacağını zannetmiyorum. Öyle derin vadi olacakmış gibi görünmüyor zaten. Tabelada; DSİ Sultanköy (İbriktepe) barajı yazılmış.

8-16

Yolda gördüğünüz gibi hiç araç yok. Motor gürültüsü yok, daha ne olsun ki. Sen çok yaşa Rahman Karataş bize bu yolları çizdiğin için. Benim de gönlümde böyle yerlerden geçmek vardı ama bu kadarını da beklemiyordum doğrusu. Karşımıza ilk önce Sultanköy çıkıyor, burada mola vermeden geçiyoruz. Düz giden yolda yolumuza devam ediyoruz. Baraj göleti sağımızda.

8-17

Ufukta Balaban köyü görünüyor, burada mola vermek gerekiyor. Suyumuz var ama takviye etmemiz gerek. Bas pedala, uç, yollarda demir atım KUZ. Balaban köyünde mola veriyoruz. Duble çaylar pistonlara iyi geliyor. Biraz da atıştırıyoruz aperatif olarak. Yolda sık sık mola ve atıştırmak gerek, yoksa enerji takviyesi almazsak şekeri düşürmek an meselesi. Daha önce yolda başıma geldiğinden bu sefer işi sıkıya bağladım, neme lazım.

8-19

İlk defa sürülmüş bir tarla görünce durup resmini çekiyorum. Şimdiye kadar tarlalar yeşil, yada sarı renkte ve çoğunda ürünler henüz toplanmamıştı. Yeni sürülmüş toprağın rengi beni cezbediyor. Bu da ayrı bir güzellik katıyor doğaya. Aynı zamanda gözlerim rengini topraktan almış doğal olarak.

8-20

Kurtbey köyünden geçiyoruz durmadan, daha yeni mola vermiştik. İleride köy görünüyor.

8-21

Bazı yerlerde duble yol yapım çalışmaları var. Bizler her ne kadar fark etmesek de bayağı hızlı çalışıyorlar. Yollar düzgün ve geniş oluyor. Asfalt yeni dökülmüş ve ardından silindirler iyice eziyor. Yol kaymak gibi oluyor. 3 tane silindirin artarda gelişi güzel bir görüntü oluşturuyor.

8-22

Ve Uzunköprü’ye varıyoruz, benim için yeni bir yeri keşfetme heyecanı her tarafımı kaplıyor. Yeni insanlar göreceğim yeni sokaklar, değişik yapılar ve en önemlisi tarihi uzun köprü burada. Tabelada Uzunköprü, Nüfus: 40600 yazılmış.

8-23

Kasabanın içinde köprünün maketini yapmışlar. Maket bana biraz küçük geldi, zira bildiğim kadarıyla adı üstünde uzun köprü, 174 kemerden yapılmış bir köprü. Kim yaptırdıysa maketi 5 tane kemerle geçiştirmiş laf olsun diye. Uzun köprüye akşam üzeri vardık ama havanın kararmasına var daha. Karnımız da acıktı, kasabanın merkezine varıp sulu yemek yapan bir lokanta aradık. Lokantalara gelince adamlar öyle bir davet ediyor ki içeri sanki bedava yemek vereceklermiş gibi yaka paça lokantaya buyur ediyorlar. Zaten karnımız öyle bir açtı ki fazla önemsemeden lokantanın birine oturup siparişleri veriyoruz. Karnımızı doyururken gece nerede çadır atabiliriz diye lokantanın sahibiyle konuşuyoruz. Lokantacı bize köprüyü geçtikten sonra benzinlikte kalabilirsiniz diyor. Yemekten sonra bir de kahve içince kendimize geliyoruz. Beş kemerli taş köprü, arkasında 1 metre yüksekliğinde kayalık. Buradan aşağı su dökülüyor ama havuzda su yok. Kasabanın simgesi olarak süs havuzu yapmışlar. Etrafına sarı çiçekler dikilmiş.

8-24

Yemekten sonra sabah kahvaltısı için alışveriş yaparak yola çıkıyoruz. Güneş batığı için hava kararmadan çadırı kurabileceğimiz bir yer bulmak için tarihi Uzun köprüyü geçiyoruz Orhan ile birlikte. Hava kararmadan köprünün kemerlerinde son bir resim çekiyorum KUZ ile birlikte.

8-25

Uzun köprü çıkışında bir resim çekildikten sonra yola devam ediyoruz. Yarın sabah gelip aydınlıkta resim çekeriz nasıl olsa. Keşan’dan geç çıkmamız, İpsala’dan sınıra gidip gelmek ve yolda sallana sallana gelmemizden dolayı akşamı Uzun köprüde konaklamamıza neden  oldu. Hava da kararmaya başladı. Lokantacının bahsettiği benzinliği ararken birden karşımıza çıkıyor, İşbaşaranlar Petrol. Benzinlik görevlisine burada uygun bir yerde kalabilir miyiz diye soruyorum. O da benzinliğin yanında ağaçlık yerde kurup tuvaletten yararlanabilirsiniz deyince rahatlıyorum. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkayıp kendime gelerek görevliyle sohbete devam ediyorum. Benzinlik zemininde kilitli taş döşeme çalışması yapılıyor. Yarısı döşenmiş, diğer yarısı döşenecek. Biz görevli ile sohbet ederken kilitli taş döşenmemiş tarafta kaldırımda oturan orta yaşlı birisi bize sesleniyor.

“Nereden geliyorsun?”

“İzmir’den”

“Nereye gidiyorsunuz?”

“Edirne’ye”

“Memleket nere?”

Ben ” Kosova” diyorum

Orhan da ” Trabzon” diyor

Bana “Kosova’nın neresindensin”

“Prizren” deyince sohbet bir anda değişiyor. Bizi yanına çağırarak görevliye kahve yapması için talimat veriyor. Arkadaşın ismi Güray İşbaşaran. Benzinliğin sahibi, babası kurmuş şimdi kendisi işletiyor. Güray Balkanları, Kosova’yı ve Prizren’i gezmiş. Hele Prizren’e bayılmış. Bu aralar kahveler, çaylar ardı ardına geliyor. Bize benzinlik sizin, nereye canınız isterse çadır kurabilirsiniz diyerek gönlümüzü fethediyor. Teşekkürler Güray İşbaşaran, misafirperverliğin için ve bizi ağırladığın için. Elemanlarına bizlere her türlü konuda isteklerimizi yerine getirmelerini iyice tembih ediyor. Orhan’la uygun bir yere çadırları kurup lavaboda elimizi ayağımızı yıkayıp uyumak üzere  çadırlara giriyoruz. Benzinliğin aydınlatmaları bize yetiyor, buralar sivrisinek dolu. O yüzden el fenerleri yanmadan çadırın içine giriyorum. Yoksa tüm gece sivrisineklerle savaşmak zorunda kalırım. Gerçi sivrisineklerle aram iyidir, beni değil de Orhan’ın bacaklarını bir kaçı şişledi bile.

Resimlerin bazıları yol arkadaşım Orhan Şentürk’e aittir.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 95 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc