Etiket arşivi: phokaia

4. AzBilinenAntikKentlerTuru 4.Gün

26 Nisan 2015 Pazar

Dikili – Çandarlı – Aliağa – İzmir

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Kuşlar

“Ölümlülere mevsimleri biz bildiririz

Baharı, kışı, sonbaharı biz söyleriz onlara ekimi

Turna kuşu gagalayarak göç ederken Libya’ya;

Gemicileri de uyarır o

Seferi bıraksınlar, yatıp uyusunlar diye…

Sonra çaylak çıkar ortaya ve bildirir yeni mevsimi

ve baharla koyun kırpıcısı işe başlar

sonra kırlangıç, yeniden gelişiyle, yün paltonuzu satmanızı ve kendinize daha ince bir gömlek almanızı söyler.”

Aristophanes,

 

Öne çıkmış olan görsel, Düz yontulmuş kayalıkta seki tane küçük pencere, biraz üstünde daha büyük pencere açılmış.

20150426_110406

Her sabah olduğu gibi kalk faslı zahmetli olsa da herkesi uyandırıyorum. Tüm gece boyu yağan yağmurun sesiyle uyumak nefisti. Epeyce eskimiş olan çadırım fermuar kısmından su almış. Uyku tulumunun ayak kısmı ıslandı sadece. Demek ki yeni bir çadır almanın zamanı geldi. Öyle ıslak topladım uyku tulumunu, çadırı ve matı. Nasıl olsa akşama evdeyim, asar kuruturum. Toparlandıktan sonra kahvaltı yapıyoruz hep birlikte. Kahvaltının ardından katılımcıların hazırlanıp yola çıkmaları için uyarmaya başladım. En son kişi yola çıkarıp, etrafta unutulan herhangi bir şey olup olmadığına baktıktan sonra ben de yola çıkıyorum. Dikili çıkışında rampa başlangıcında birisinin kenarda durduğunu görünce ne olduğunu sordum. Zincir kırılmış, aparatı da olmadığı için beni beklemiş. Hemen alet edevatı çıkarıp zinciri onardıktan sonra arkadaşı yola çıkardım. Az ilerde de arka aktarıcı kulağı kırık bir bisiklet daha bekliyordu. İzmir den Ata arkadaşımız, yol bisikleti arkasında römorku vardı. Zorlamış olacak ki aktarıcı kırılmış. Elde kulak olmadığı için yapacak bir şey yok. Ata dolmuşa binip Aliağa dan arabasını alıp bisikletini ardımızdan getirecek. Yanında bir kişi kaldı bisikletin. Sabah sabah iki arıza birden, umarım başka olmaz. Benim yapacak bir şeyim olmadığından yola çıkıyorum. Grubun iyice arkasında kaldım. Bakalım yetişebilecek miyim. Bastır bastır en arkada kalan bir kaç kişiye ulaştım sonunda.

20150426_100102

İlk hedefimiz Deliktaş köyü ve bir süre sonra vardık köye. Köy yoldan 3 Kilometre yukarıda. Bakalım nasıl bir köy.

20150426_105006

Köyün sol tarafında kayalık bir yerde arkadaşları görüyorum bir kayanın üzerinde. Bisikletleri köyün kıyısında yol kenarına bırakıyoruz. Bundan sonra yayan gideceğiz.

20150426_110015

Yürüyerek kayaların dibine geldik, millet kayanın tepesinde oturmuş resim çektiriyor.

20150426_110327

Burada her hangi bir arkeoloji çalışması yapılmadığından geçmiş tarihi pek bilinmiyor. Büyük kütleli kayalar oyulup tapınak ve Tanrılara kurban adamak için çeşitli yapılar yapılmış. Duvar gibi düz yontulmuş kayada sekiz tane küçük, bir tane daha yukarıda büyük pencere oyulmuş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150426_110406

Kayalar düz duvar gibi oyulup işlenmiş.

20150426_110508

Etrafı gezip incelemeye başlıyoruz.

20150426_110512

Rehberimiz Taylan hoca bizlere burası ile ilgili kısa bilgi veriyor. Gerçi pek tarihi bilinmese de anlatılacak bir konu mutlaka vardır. Daha çok Tanrılara kurban kesme törenleri ve hangi hayvanlar Tanrılara kurban edilirdi.

20150426_110517

Deliktaş Kutsal Alanı Yeri:

İzmir ili Dikili ilçesine bağlı olan Deliktaş Köyünün sırtında bulunan iki alana dağılmış olan kalıntılardır. Bu kutsal alanlar 1993 yılında İzmir 1 nolu Koruma Kurulu tarafından 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı ve 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilmiştir.

Deliktaş Köyünde iki grupta değerlendireceğimiz alanların birincisi köye de ismini veren Deliktaş mevkiidir. Burasının örneklerini Kuzey Batı Anadolu’da sıklıkla gördüğümüz kaya sunağıdır. Diğer alan ise yerel halkın “Zindancık” olarak adlandırdığı Deliktaş Kutsal Alanıdır.

Kuzey Batı Anadolu kaya sunaklarından birisi de Deliktaş Kaya Sunağıdır. Benzerine Balıkesir ili Burhaniye ilçesi Dutluca Köyünde de rastlanmaktadır. Doğal kayanın buradaki adı da Deliktaş’dır.

Deliktaş Kaya Sunağı ise Deliktaş Köyünde öncül kutsal alan olarak değerlendirilmiş olmalı. Daha erken dönemlerde ise Zindancık olarak anılan Kutsal Alanın kült merkezi olarak kullanıldığını düşünüyoruz.

Deliktaş’ın büyük deliğinin köyü, ovayı ve uzaklardan da olsa Çandarlı Körfezi’ni –Elaitikos Kolpos- gören manzarası bir harikadır. Yine bulunduğu yerden Kane –Kara Dağ’ın doruğu görülmektedir.

Deliktaş’ın iki ana oyuğu vardır. Doğal yoldan oluşmuş olan bu dehlizlerin sonradan tıraşlanarak genişletildiğini düşünüyoruz. Bu iki oyuk “İkili Taht” yani “Ana Tanrıça ve Erkeğinin” tahtlarıdır. Dikili Kaya Sunağında da farklı boyutta iki katlı dairesel oyuklar mevcuttu. Fark bu alanda deliğin nerede ise bir mağara boyutunda var olması veya açılmış olmasıdır. Delikler doğu yönüne doğru bakmaktadır.

Deliktaş Kayalarında değişik boyutlarda hediyelerin koyulması için delikler ve oyukların çeşitliliği de dikkat çekicidir.

Bu alanın Sit statüsünde olmasına rağmen araştırılmış olmaması ise ayrıca dikkatimizi çekmiştir. Tarihsel olarak Cilalı Taş Dönemine kadar giden bu Kutsal Alanlar detaylı araştırmaları hak etmektedirler.

Zindancık tam olarak olmasa da Phokaia (Foça) Yolu üzerinde bulunan bir Pers Mezarı olan Taşkule ile benzerlikler göstermektedir. Taşkule doğal bir kayaya oyulmuş olan mezar grubudur. Zindancık ise kapısı kuzey yönüne bakan bir “Karanlık Oda” ve onun etrafında basamaklardan, kuyulardan, nişlerden, adak çukurlarından ve yine etrafa dağılmış kaya lahitlerinden, yontulmuş ve malzeme alınmış kaya oluşumlarından meydana gelmektedir.

Orijinal kayaya oyulmuş olan mezar odasının Phokaia Pers Mezarından daha erken bir döneme tarihlenebileceğini düşünmekteyiz. Tabi son sözü burada detaylı araştırmalar yapacak olan değerli bilim adamları söyleyecektir.

Zindancık diğer kalıntıları ile dikkat çekici. Karanlık Odanın hemen yanında basamaklarla çıkılan farklı iki kot bulunmaktadır. Mezarın üstüne gelen kot alanın hem en yüksek noktası ve tam bir tapınım alanıdır. Burada dikdörtgen, kare ve dairesel sunak çukurları ve hemen hemen odanın üstüne denk gelen sunak kuyusu bulunmaktadır. Merdivenlerden çıkınca daha düşük seviyedeki ikinci kotta ise orijinal kayaya oyulmuş sunak çukurları ve belki de kanlı ritüeller için açılmış kanallar dikkat çekicidir.

Bu alanın arkasında iki grup halinde yine orijinal kayaya oyulmuş odalar bulunmaktadır. Bu odalar kutsal bir alanda bu alanla ilgili tapınakların izleri olmalıdır. Büyük olan odanın kenarında içinden başka bir sarnıca da bağlı olan kuyu ağzı dikkatimizi çekti. İçinde keramik kırıntıları bulunan sarnıç, kayada izleri bulunan bir kapak ile örtülmekteydi. Bu sarnıca bağlı olan diğer sarnıca yapılan bağlantıyı Deliktaş köylüleri Deliktaş Kaya Sunağına kadar uzanan bir geçit olduğunu iddia etmektedirler… Bu odadaki duvara açılmış olan büyük bir niş bulunmaktadır. Diğer odalar değişik kotlarda olup, bazı oda duvarlarının yıkılmış olduğunu tespit ettik.

Kaynak : http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/11/deliktas-kutsal-alanlar-ii-izmir-aiolis.html

http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/11/deliktas-kutsal-alanlar-i-izmir-aiolis.html

Yukarıdaki yazıyı Taylan hocanın blokspot sayfasından aldım. Aşağıda da beş resim de ona ait. Aşağıdaki resimde iki delik üst üste oyulmuş kaya kütlesi.

D TK06174[1]

Diğer resimde daha geniş oyulmuş, yassı ve oval delik.

D TK06229[1]

Kayaların üzerleri düzgünce oyulmuş.

Z TK06318[1]

Kayaya mezar biçiminde oyuk.

ZÇTK06432[1]

Yan yana iki mezar oyuğu, içi su dolu.

ZÇTK06435[1]

Kaya yarılmış, arasına taşlar düşüp sıkışmış durumda.

20150426_110535

Buralarda zamanında birileri bir şeyler yapmış, yaşanmış ama nasıl, kimler, ne zaman bilinmiyor. Sadece oyulmuş kayalar var. Oda girişi düzgünce oyulmuş.

20150426_110625

Ben altta dolanırken dengesizler kayanın tepesine çıkıp oturmuşlar kuş misali.

20150426_110638

Benim resim çektiğimi görünce hemen de poz verip hareket yapıyorlar. Ben de kaçırmıyorum bu pozlarını.

20150426_110645

Taylan hoca anlatmaya devam ediyor, bizler de oturup dinliyoruz. Eh bu fırsat kaçmaz diyerek dinlenmiş olduk böylece.

20150426_110730_HDR

Deliktaş köyü Oğuzların Üçoklar boyunun sol kolundan Oğuz Kağan’nın oğlu Gök Han soyundan geldiklerine inanırlar.  Alevi olan Çepniler Giresun dan buraya gelip yerleşmişler. Köy kendi içinde kapalı, dışarı kız vermez, dışarıdan kız alırlar. Düğünlerde yabancılar girip karışamaz, kendi aralarında eğlenirler. Bu köyde geleneksel bir adet var; Bellik diye. Oğlan gözüne kestirdiği kızı anasının yanında elinden tutup götürmeye kalkınca artık kız Bellik olmuştur. İlk başta kızın anasından ilk dayağını yer oğlan. Ama olan olmuştur. Köyde başka kimse artık kızı alamaz. Kız oğlanın olmuştur. Sonunda mecburen evlenirler çünkü başka türlü olamaz, adet yerini bulur. Kayaların üstünden Deliktaş köyü.

20150426_110804

Yavaş yavaş Tanrılara kurban kesim alanına geldik. Daha önce kimsenin bilmediği bir şey yapacağız. Senaryo önceden hazır, adım adım uygulayacağız.

20150426_110814

Her taraf delik deşik, adı üstünde Deliktaş. Feridun hoca bana poz veriyor deliğin diğer tarafından.

20150426_110908

Kurban kesilen sunağın olduğu yerde kurban edilecek olan Fırat Okutucu’yu çaktırmadan sunağa getiriyor arkadaşlar. Fırat öncede habersiz olduğundan merakla Taylan hocanın anlattığı kurban kesme olaylarını dinlerken aniden çullanıp Fırat’ı yere yatırdılar. Doktor Serhat seramoniye başlıyor. Ben de resmi çektikten sonra çakımı çıkarıp Allah Allah sesleri ile kurbanın yanına gelerek törene katıldım. Dinimiz gereği ilk önce Allahuekber nidaları söylemeye başladık. Planımızı gayet başarılı bir şekilde yerine getirirken önce ne olduğunu anlamayanlar etrafımızda toplanıp kahkahalarla törene katıldılar. Güzel bir eğlence oldu bizler için.

20150426_110922

Kurbanların kesilip kanlarını akıttıkları sunak. Kayanın altı oyulup bir oda meydana getirmişler. Bizim canavar Enes’i araştırsın diye aşağı indiriyoruz. Pek öyle bir şey bulamadı.

20150426_111220

Buradaki ziyaret bitiyor ve yavaş yavaş bisikletlerin yanına doğru gitmeye başladı arkadaşlar.

20150426_111231

Yukarıdan, aşağıdaki kaya geçidinde yürüyenleri çekiyorum.

20150426_111234

Düzgün yontulmuş kayaların burada uygar ve sanatçı insanların yaşadığını gösteriyor. Sunak tek kaya kütlesinden oluşmuş.

20150426_111237

Dağların şahı, dengesiz İrfan kayanın tepesine kartal gibi konmuş bizleri gözlemliyor.

20150426_111346

O arada başka biri daha poz veriyor bizlere. Dayanamayıp Eskişehir den dün akşam aramıza katılan Esra. Kolunun birisi havada, diğeri yana açılmış.

20150426_111352

Bakalım kim daha yukarı zıplayacak. Arkadaşın birisi biz zıplarken havada çekiyor. Esra ile havada asılı kalmış şekilde, kollar yana açık. Dizleri karnımıza çekili.

1

Kaplumbağalar

Olaylar, Ankara’ya 100, Kızılırmak’a 15 km uzaklıkta olan Tozak köyünde geçmektedir. Alevi geleneği ve kültürü bu fakir ve kıraç köyde halen sürmektedir. Fakat köy, her imkândan yoksun, susuz, karasal bir köydür. Üzüm yetişmemektedir. Bu olaylar gelişirken Eğitmen Rıza bir öneride bulunur. Tozak’ın kuzeyindeki düzlük alan bağ haline getirilebilir. Bütün köy halkı ve Rıza canla başla çalışarak verimsiz, taş dolu, susuz araziyi beş-altı ay içinde bağ haline getirirler. Bağ o kadar verimlidir ki köyün hem şarap hem de üzüm ihtiyacını karşılayabilir. Köy eski neşesinde geri kavuşur. Köylünün “Purluk” dediği bağa kaplumbağalar akın etmeye başlar. Çünkü hayvanlar güneşin yakıcılığından bu yeşilliğe sığınarak kurtulmaktadırlar. Kır Abbas, yaşına rağmen hiç para almadan bağın gelişmesi işlerinde çalışmaktadır.

Bir akşamüstü, köye havadan kara bir şey düşer. Düşen şey, meteoroloji gözlem aracıdır. Köylü, çekinir ve bu yabancı cisimden korkar. Bu cismi okulun bir odasına kapatırlar. Ertesi gün köye herkesin mülkünü ölçüp üzerine yazdırdıktan sonra gidecek olan kadastro komisyonu gelir. Köylü komisyon üyelerine temkinli davranır. Beklenmedik bir şey olur ve üyeler Purluk’taki bağın, devlete ait olduğuna karar verir. Köylü bağın kendilerine ait olduğunu ispatlamaya çalışsa da başaramaz ve komisyon üyeleri gerekli işlemleri yaparak tutanağı hükümete havale eder. Böylece devlet ile köylü arasında bir çekişme başlar. Köylü cahil ve zayıftır. Devlet ile başa çıkamaz. Devlet, Tozaklılara Purluk arazisi yüzünden ev başına yüklü bir kira yükler. Köylüler avukatlara, yargıçlara, memurlara gider fakat en sonunda zorluklarla yeşerttikleri tarlalarını bozarlar. Köydeki bütün sığırları tarlaya sürerler. Yeşil tarla eski haline döner. Kaplumbağalar eskisi gibi güneşin yakıcı alevleri altında kalmıştır. Onlar da köyü terk eder. Kır Abbas, yeni doğan torununa Yeşer ismini verir fakat devlete kırgındır. Rıza da köy okulunda yaşamına devam eder.

Fakir Baykurt

Doğanın bilge kaplumbağası karşımda. Tüm yaşamı boyunca hiç acele etmeden yavaş hareketlerle her zaman kazanıyor. Yavaş hareket etmesinden dolayı milyonlarca yıldır fazla evrim geçirmeden günümüze kadar gelmiştir. Doğada kimseye saldırmaz, kimseyle kavga etmez, hiç bir canlıya eziyet etmez. Evini sırtında taşıdığı için nerde akşam orda sabah, her gece istediği yerde kalıyor. Sürekli gezmesi, uzun yaşamı boyunca bir çok olay olup kendine zarar vermeden hayatta kalması nedeni ile bilgelik kazanmıştır. Yol ona her şeyi öğretmiştir ve tecrübe kazandırmıştır. Kendimi kaplumbağaya benzetirim. Bisikletim ile yola çıktığımda çadır, uyku tulumu, mat, eşyalarım ve yiyeceğim yanımda olduğu için nerde akşam orda sabah olur. Yol bana hayatta kalmayı ve sorunlarla baş etmeyi kazandırmıştır. Tıpkı kaplumbağa gibi.

20150426_111839

Köy tepelerin yamacına kurulmuş bilinçli olarak ama sonradan arsızlar tarım arazisine evlerini yapmaya başlayınca köyün düzeni bozulmaya başlamış. Arazi ovadan ziyade dalgalı bir yapıda.

20150426_112108

Doğal bir gölet, bu göletten tarım arazileri sulanmakta. Su her zaman her yerde önemli canlılar için. Aynı zamanda orman yangınlarında söndürme için su deposu hazırda bekliyor. Etrafta artık kimse kalmayınca ben de son olarak inişe başladım bisikletlerin olduğu yere.

20150426_112111

Bisikletlere binip yola çıktık, Ana yola gelerek, Çandarlı yönünde bisikletleri sürüyoruz. Yol kıyısında ilginç bir ev çıkıyor karşıma. Durup resmini çekiyorum. Matematiğin bir dalı olan Geometri hayranı ve büyük olasılıkla Mimar birisi ilginç, değişik bir ev tasarlayıp yapmış. Duvarları alışık olmadığımız biçimde yamuk, düz olmayan biçimde.

20150426_115210

Yalın Ayak dede türbesi, 1 Kilometre kadar toprak bir yoldan gitmek gerek. Türbede yatan dede hakkında pek bilgi yok. Anlatılanlara göre kuvvetli birisi imiş, ağaçları kökünden söküp tuttuğunu güreşte ala paça ederek yenmediği kimse kalmamış. Bir gün aniden ortadan kaybolmuş, kaybolduğu yere halk türbe yaparak ismini devam ettirmişler. Sadece tabelasının resmini çekmekle yetiniyorum.

20150426_115429

Çandarlı’ya doğru hafif eğimli yolda ilerliyoruz.

20150426_120213

Buralar da rüzgar aldığına göre rüzgar türbinleri kurulmaya başlamış.

20150426_120218

Çandarlı sahile uzandık, burası güney sahili. Çandarlı’nın konumu her iki yönden esen rüzgarlardan kaçmak için iyi bir yer. Lodos bu kısma vuruyor, karşıdaki binaların arkasında da Karayel rüzgarlarını almaya uygun. Rüzgarın durumuna göre denize girebilirsiniz. Eğer dalgalı denizden hoşlanmıyorsanız. Şu an deniz çarşaf gibi düz, hiç rüzgar esmiyor.

20150426_121025

Çandarlı burunda kurulmuş bir yerleşim yeri. Denizin her iki yöndeki kontrolü yapılıyor. Bu öneminden dolayı kaleyi tam buruna yapmışlar.

Çandarlı Kalesi, İzmir’in Dikili ilçesine bağlı Çandarlı mahallesindeki bir kale. İnşa edildiği yıl tam olarak bilinmeyen kale, Cenevizliler tarafından 14. yüzyılda restore edildi. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın emriyle 15. yüzyılda yeniden inşa edildi. 2009’da başlatılan son restorasyon çalışması ise 2014’te tamamlandı. UNESCO, Dünya mirası geçici listesine 2013’te kaleyi  ekledi.

Kalenin içinde kale duvarları ve yüksek Burcu çekiyorum. Burç altı köşeli.

20150426_122829

Kale içini gezmeye başladık. Diğer burç dört köşeli.

20150426_122840

Kalenin ortasına kalın tahta döşeli, yarım metre duvar örülüp zemini yükseltmişler. Kimisi oturup dinleniyor duvar üstünde.

20150426_122844

Kale burçlarındaki mevzi deliğinden dışarısını çekiyorum. Delikten deniz görünüyor.

20150426_123127_HDR

Burcun tepesinden kalenin diğer burcunu çekiyorum. Daha ötede deniz ve yazlık evler var. Kıyı yay gibi kıvrılıyor sola doğru.

20150426_123217

Denizin biraz açığında, biri küçük, diğeri büyük ada var.

20150426_123251

Burçtan aşağı inerken merdivenleri çekiyorum. Taş merdiven dar

20150426_123357

Solda alçak, sağda yüksek iki burç. Tepesinde Türk bayrağı dalgalanıyor.

20150426_123426

Kalenin içini gezdikten sonra öğle yemeğini bir çırpıda yedik. Etnografya müzesine giderek Müzeyi de gezmeye başladık. Yöresel kıyafetle camekanda sergilenmiş.

20150426_125535

Mankenlerle, köy hayatı canlandırılmış. İki kadın sofra başında oturmuş hamur açıyor, bir kadın köşe divanda oturmuş. Soldaki kadın omuzuna heybe ile poz vermiş. Siyah benekli, beyaz elbise giymiş kadın sağda duruyor.

20150426_125552

Diğer taraftaki köşede kadınlar çalıp oynarken canlandırılmış, divanda oturan kadın ut çalıyor. Birisi de göbek atıyor. Diğer üç kadın kendi işlerine dalmış.

20150426_125610

İplik eğirme çıkrığı, kırmızı, yeşil renkte.

20150426_125627

Dibek ve çanaklar camekanda sergilenmiş.

20150426_125637

Demirden yapılmış çeşitli alet, edevat.

20150426_125802

Bakır kap ve sürahi.

20150426_125807

Müze gezisinden arta kalan zamanda bir çırpıda şortumu giyip denize girerek serinliyorum. İki gün önce Yunt dağları Köseler köyünde gece sıcaklık sıfırın altına düşünce kırağı yağmıştı. Bu gün ise denize giriyorum. Böyle olaylar pek olmaz ama hava şartları ne olacak belli değil. Yüzme bitince kurulanıp giyinerek hazırlandım. Artık yola çıkma zamanı diyerek hep birlikte hareket ederek yola çıktık.

20150426_134332

Çandarlı dan çıkıyoruz, 35 Kilometre sonra Aliağa’dayız. Önümde gidenleri çekiyorum.

20150426_140024

Tempolu bir sürüşten sonra molamızı daha önce mola verdiğimiz Çaltıdere de verdik. Ama tam karşısındaki işletmede. Molanın ardından tekrar yola çıktık ve Aliağa da ikinci bir mola verdik. Aracı olanlar aracına binip kentten ayrıldılar. Biz ise bir kaç kişi kaldık. Balıkçı barınağında oturup herkese birer kahve pişirip sundum. Akşam 20:00 olmadan metro istasyonuna hareket edip istasyonda trene binerek Alsancak istasyonunda indik. Herkes orada dağıldı. Ben de fazla oyalanmadan evin yolunu tuttum. Bir tur daha bitmişti ve ben mutluydum, tur pek sorunsuz güzel insanlarla güzel günler geçirdik.

Her turda olduğu gibi heybemdeki hazinem çoğalmıştı. Yeni dostlar edindim, dostlarım benim en büyük hazinem. Yaptığımız Az bilinen antik kentler turunun haberi gazeteye çıkmış. Gazete haberini çekiyorum.

20150427_165145

 Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 61 Kilometre civarında.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

İzmir Pedallarımım Altında 2. Gün

18 Mayıs 2014 Cumartesi

Foşa – Karaburun – Gülbahçe – İyte

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Gün dogmadan,

Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.

Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,

İçinde bir iş görmenin saadeti,

Gideceksin;

Gideceksin iri pınarların çalkantısında.

Balıklar çıkacak yoluna karşıcı;

Sevineceksin.

Ağları silkeledikçe

Deniz gelecek eline pul pul.

Ruhları sustuğu vakit martıların,

Kayalıklardaki mezarlarında,

Birden,

Bir kıyamet kopacak ufuklarda.

Deniz kızları mi dersin, kuşlar mi dersin;

Bayramlar seyranlar mi dersin, senlikler cümbüşler mi?

Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mi ?

Heeey!

Ne duruyorsun be, at kendini denize;

Geride bekleyenin varmış, aldırma;

Görmüyor musun, her yanda hürriyet;

Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;

Git gidebildiğin yere.

Orhan Veli

 

Öne çıkmış olan görsel, Vapur şirin bir kasaba olan Karaburun’a doğru yaklaşırken.

180520147280

Sabah güneş doğmadan kalktım, çadırı ve eşyaları toplayıp bisiklete yüklüyorum. Kahvaltının ardından diğer arkadaşların eşyalarını kamyonete yüklemesini bekliyoruz. Herkes hazır olduktan sonra Foça şehir merkezine doğru yola çıktık. Hava mükemmel, bulutsuz masmavi bir gökyüzü ve rengini denize verince lacivert olmuş. Yol deniz kıyısında.

180520147268

Foça da olunca bol bol resim çekilmeden olmaz deyip ardı ardına resimler çekiliyor. Deniz kıyısındaki palmiye ağacı ve heykel önünde resim çekilenleri çekiyorum.

180520147269

Resim faslı bittikten sonra limanda bekleyen gemiye binmeye başladık. Bisikletleri görevli arkadaşlar tek tek az yer kaplasın diye sık biçimde yerleştiriyorlar. Gemiden kıyıya bağlı yelkenlileri çekerken şişme bot önümden geçiyor.

180520147270

Foça (Yunanca: Φώκαια, “Phocaea”), İzmir’in kuzeyinde yer alan bir sahil ilçesidir. Kent Antik Çağda bir İyon yerleşimi olarak ortaya çıktığında civar denizde yaşayan foklardan dolayı Phokaia adını almış, sözcük günümüze Foça olarak gelmiştir.

Foça (Phokaia) adalarında yaşayan foklardan adını alan Phokaia, Aiollar tarafından MÖ 11. yüzyılda kuruldu. O zamanlarda en önemli İyonya’nin yerleşim yerlerinden biri olan Phokaia’de İyon yerleşimi MÖ 9. yüzyıl da baslamıstır. Tarihte usta denizci olarak bilinen Phokaialılar, ayrıca mühendislikteki gelişmişlikleri ve başarıları ile Ege, Akdeniz ve Karadeniz’e de birçok sayıda koloni kurmuslardır. Foçalıların tarihte bilinen kurmuş olduğu önemli kolonilerden bazıları: Karadeniz’deki Amysos (şimdiki Samsun); Çanakkale Boğazı’ndaki Lampsakos (şimdiki Lapseki); Midilli Adası’nda Methymna (şimdiki Molyvoz); ve Avrupa’daki Elea -şimdiki Velia- (İtalya); Alalia (Korsika); Massalia -şimdiki Marsilya- (Fransa) bunlardan bazılarıdır.

Ayrıca Phokaialılar İyonya’da, doğal altın-gümüş karışımı kullanarak “elektron” sikkeyi tarihte ilk defa bastıranlardan biri olarak bilinmektedirler. Elbette bu medeni ilerleme o zamanın birçok uygarlıklarını da etkilemiş ve onları Anadolu’ya çekmiştir. Cenevizliler şimdiki Yeni Foça’yı ilk kuranlardandır.

Foça sırasıyla tarihte; 13. yüzyılda Çaka Bey tarafından alınarak Çaka Bey’in yönetimine, daha sonra ise Saruhanoğulları Beyliği’nin yönetimine geçmiştir. 1455’te ise Osmanlı Padişahı II. Mehmet, büyük fetihten sonra Foça’yı alarak Osmanlı topraklarına dahil etmiştir.

Bu gibi medeniyetliklere ve topluluklara merkez oluşturduğu için Foça önemli bir arkeolojik merkez haline gelmiştir. 1953 yılında başlayıp ve günümüze kadar aralıksız devam edip gelen kazılarda, Helenistik döneminden kalan tiyatro, Athena Tapınağı ve Kutsal Alanı, Liman Kutsal Alanı (Kibele’ye ait olduğu düşünülmekte) ile Pers Anıt Mezarı (Foça’nın 7 km doğusundaki “Taş Ev” olarak bilinen) ortaya çıkarılmıştır. Bahse konu Pers Anıtı; bölgeyi MÖ 492 yılında istila eden Ahamenid-Pers Ordusu komutanları için bir anıt olarak yapılmış; daha sonra mezar, ağıl, gözetleme noktası, mola yeri gibi amaçlar için kullanılmıştır. Anıt; Anadolu’ da bulunan ender Pers yapılarından birisidir.

Gemiye herkes bindi ve hareket ettik. Foça kalesi denizden bir başka göründü gözüme. İlk defa Foça dan gemiye biniyorum ve Karaburun’a hiç gitmemiştim. İşin ilginç yanı ilk defa gideceğim Karaburun’a gemi ile gitmek tuhafıma geldi doğrusu.

180520147271

Gemi yavaş yavaş İzmir körfezinin ağzında açılmaya başladı. Kıyıdan uzaklaştıkça görüntü ve manzara değişime uğruyor.  Küçük adacıkların yanından  usulca geçip gidiyoruz.

180520147272

Martılar burada da peşimizde, körfez vapurlarında olduğu gibi bizleri takip etmekten vaz geçmiyorlar. Bilseydim yanıma ekmek alıp martılara atardım lokma lokma.

180520147273

Geminin pervanesi döndükçe suları köpürtmeye, arkamızda beyaz bir köpüklü yol bırakıyor.

180520147275

Beyaz köpükler sürekli çıktığından insan büyülenmiş gibi oluyor. İnsanı sanki dinlendiriyor beyaz köpükler. Deniz derin olmasından dolayı su koyu lacivert rengini alıyor. Beyaz köpükler lacivert rengi ile uyumlu.

180520147276

Geminin alt güvertesi bisikletlerle dolu oturacak yerlere oturmanın imkanı yok.

180520147277

Nihayet karşı kıyıya, Karaburun limanına vardık. İlk defa gelmenin heyecanı var içimde, sevinçliyim. Yeni yerler göreceğim. Karşıda dağlar, şirin kasaba Karaburun.

180520147280

Gemi kıyıya yanaşıp halatları çımacılar bağlıyor sıkıca. Ardından bisikletleri tek tek indiriyoruz. Bisikletleri görevli genç arkadaşlar içeriden çıkarıp üzerinde yazılı ismi okuyarak sahiplerine ulaştırıyor. 250 bisiklet olunca iki koldan da olsa biraz zaman alıyor. Herkes bisikletini alınca grubu yola çıkarıp Karaburun merkeze doğru gitmelerini sağladım. Şehir merkezi pek uzakta değil. Kısa sürede vardık Karaburun şehir merkeze. Belediye bizleri karşılayıp çay ikram ediyor. Kasaba meydanında küçük bayraklar süslemiş.

180520147282

İkramlar bittikten sonra grubu yola çıkarıyorum.

180520147283

Grup hareket ettikten sonra en arkada Karaburun sokaklarını, çevresini, dağları seyrederek ilerliyorum.

180520147284

Üzerinde yer aldığı Yarımada’ ya adını veren Karaburun’ un ilk yerleşim yeri olarak ne zaman seçildiği kesin olarak bilinmemektedir. Yarımada  Kalkolitik Çağdan itibaren insan yaşamına ev sahipliği yaptığına göre yerleşimin de bu doğrultuda olması beklenebilir. Tunç Devrine özel bazı eşyaların ve aletlerin Çakmaktepe mevkiinde (Karaburun Merkezinin yaklaşık 3-4 km güneyi)  bulunması Karaburun’ un da çok eski bir yerleşim birimi olduğunu düşündürmektedir.

Bilinen en eski adı Mimas‘ tır. Bu ismin nereden geldiğini Mitolojik öykülerde bulabiliyoruz. İyonya döneminde şimdi Karaburun olarak adlandırdığımız yerde Stelar veya Stylarius isimli bir yerleşim yeri mevcuttu. Gene eski haritalarda bu bölge Capo Calaberno olarak zikredilmektedir. Yarımadanın Türk egemenliğine geçmesinden sonra Ahurlu veya Ahırlı olarak anılan şehir nihayet Osmanlı döneminde Karaburun adını almıştır.

XVI. yüzyılın ünlü denizcilerinden Piri Reis, Kitab-ı Bahriye’sinde yarım adanın kıyıları hakkında ayrıntılı biçimde bilgi vermektedir. Ve gene XVII. yüzyılın ikinci yarısında Karaburun’u ziyaret eden Evliya Çelebi Karaburun kazasının, İzmir Mollasının arpalığı olduğunu, içinde bir cami, bir hamam ve 7 dükkan bulunduğunu ve ayrıca etrafının zeytinlik ve bağlık olduğunu belirtmektedir.

Karaburun kelimesi Caleberno (okunuşu kaleberno) dan bozularak gelmiş olabilir. Ancak Türkçede Kara sözcüğünün kuzey Ak sözcüğünün de güney anlamlarında kullanıldığı düşünülürse, Karaburun ve Akburun ( Esendere mevkiinde) isimlerinin çıkış nedeni de anlaşılabilir.

Liman tarafından geldiğimiz için Karaburun tabelası yok. Çıkışta görünce durup bir resmini çekiyorum.

180520147285

Bulutlar çoğalıyor dağların tepesinde. Bir süre sonra yağmur indirince yağmurluğumu giyiyorum. Bahar yağmuru kısa yağıp geçiyor üzerimden.  Yağmur bitip güneş açınca yağmurluğumun içinde terlemeye başladım. Terleyince üzerimdekileri de çıkarıp yola devam ediyorum. Biraz D vitamini gerek henüz yaz başlamadan önce. Hava bulutlu, kayalık dağ karşımda.

180520147286

Karaburun’dan uzaklaştıkça manzarası da değiştiğinden son defa resmini çekiyorum. Karaburun’a bir daha gelip iyice dolaşıp tanımak gerek. Temiz, berrak denizi, yeşilliği ve yalçın dağları görülmesi gereken bir yer olarak kafamda kalıyor.

180520147287

Henüz ilk yazdayız ve sarı çiçekler coşmuş durumda. Yeşil bitki örtüsüne sarı renkli çiçekler yakışmış doğrusu.

180520147288

Her turda olduğu gibi burada da dökülenler oluyor. Dökülenler fazla olunca anca kamyonla taşınabilir. Karaburun yolu hem virajlı hem de iniş çıkışlı olunca bu görüntü kaçınılmaz oluyor. Eğer yetmezse arkada pikap ta bizden. Pikaba da bisiklet atabiliriz yerimiz bol.

180520147289

Arazi engebeli olunca bazen kıyıdan uzaklaşıyoruz. Deniz de uzaktan küçük bir vadiden görünüyor bir parça.

180520147290

Karaburun’dan itibaren değişik koylar görünmeye başlıyor. Buraları ilk defa gördüğümden durup resim çekiyorum.

180520147291

Kimi koylarda yazlıklar yapılmış, bence kıyılara 100 metre mesafede hiç bir yapıya izin verilmemeli. Yazılı yasa var ama kimse uygulamıyor ve ben istediğim yerden denize giremiyorum. Yapıları yapan deniz kıyısını da kapatınca kendi özel mülkü imiş gibi davranarak girmemize izin vermiyor. Aslında kendi de bilmiyor yasayı ama mal mülk olunca deniz kıyısını kimseyle paylaşmak istemiyorlar. Allah doyursun diyorum bunlara.

180520147292

Yapılar koyları çirkinleştirse de manzara güzel olunca resim çekenler oluyor. Ben de resim çekmelerini bekliyorum bir süre. Resimler çekildikten sonra “Haydi yola çıkalım gruptan gerideyiz” deyince

“Biz grubun ortalarındayız” diye cevap verince ben de ;

“Ben en arkadayım, beni görünce arkada kimse kalmadı demektir. Haydi yola çıkalım” diyorum.

Arkadaşlar farkında değil manzarayı seyredip resim çekmekten en arkada kaldıklarının.

180520147293

Adam utanmamış apartman yapmış güzelim koya, yazık. Hem de çok yazık kıyıların böyle yağmalanmasına…

180520147294

Arazi engebeli olunca sağa doğru inişteyiz. Mordoğan’a yaklaştık, kendini gösterdi.

180520147295

Mordoğan’a vardık, yemek yiyeceğimiz alandayız. Öğlen yemeği çoktan başlamış. Ben de sıraya yemeğimi alarak karnımı bir güzel doyuruyorum. Acıkmışım bayağı. Yemekte Mordoğan da teknesi olan bisikletçi arkadaşım Bekir Kocamaz’ı görüyorum. Kendisi turda değil, hafta sonu yazlığına gelmiş. Kahvede birer kahve içtikten sonra limana teknesinin yanına gelerek bakıyoruz. Tekne tek direkli bir yelkenli, daha önce resimlerinden gördüğüm kadarı ile gözüme daha büyük geliyordu.

180520147297

Turda bizimle beraber olan Nilgün Gener de aramızda. Teknenin yanında resim çekiliyoruz.

180520147298

Arkadaşım Bekir Kocamaz ve teknesi. Bakalım ne zaman bineceğiz teknesine. Şöyle bir yelkenleri açıp pruvayı rüzgara verip dalgaları yara yara gezinmek. Ne de güzel olurdu. İkimiz de kollarımızı birbirine atmışız.

180520147299

Kasabanın meydanında asırlık zeytin ağacı hala ayakta. Kim bilir kimler görmüş, kimler geçmiş yanından. Ne fırtınalara direnmiştir, sert poyraza dayanmış, yazın yakıcı sıcaklarda susuzluğa dayanmıştır. Kaç bin ton zeytin vermiştir insanlara nesiller boyu. Şimdi koruma altına alınmış anıt ağaç olarak meydanda duruyor.

180520147300

Buraya ismini veren Doğan Baba, heykelini dikmişler. Ceketi mor renkli, o yüzden Mordoğan ismi takılmış Mimas’a.

180520147301

Mordoğan’ın Tarihi: Mordoğan M.Ö. IV. yüzyılda, Mimas ismiyle kurulmuştur. O zamanlar, idari bakımdan, Eritrea Krallığına bağlı idi. Eritrea, Çeşme’nin Ildır köyüdür. XVI. yüzyıldaki deniz haritalarında, Mordoğan’ın adı Mimas olarak kayıtlıdır. Mimas ismi eski haritalarda ve Romalı şair Oviduşun Truva Savaşlarını anlatan dizelerinde geçmektedir.O tarihlerde, Eritrea Krallığında, ölüme mahkum edilen hükümlüler Mimas’a gönderilir ve son günlerini orada geçirmeleri sağlanırmış. Yönetim bakımından, Eritrea’ya bağlı olan Mimas, ticari bakımdan ilişkilerini Kilizmanya (Bugünkü Güzelbahçe) ile geliştirmiş olup, bütün alışverişlerini Kilizmanya ile yapardı. Mimas’ın ürünleri, özellikle de çekirdeksiz üzümü Sultaniye Avrupa’ya ihraç edilirmiş.

Çok eski zamanlardan beri meskûn olan Yarımada, Akdeniz çevresinde bir siyasi birlik oluşturan Roma döneminde hayli gelişmişti. Bununla birlikte antik dönemin siyasi ve fikri tarihine daha çok etkili olan Klazomenia’dan (Kilizman) günümüze pek kalıntı kalmamıştır. Çatalkaya köyü ovasında, Ömer Şangüder’e ait tarlada bulunmuş olan, Eritrea kralının kızının lahdi, İzmir Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır. Lahdin içinde, kızın bel kemiğinin bir kısmı halen mevcut bulunmaktadır. Şehir olarak Mimas, Çatalkaya ovasından Kumburnu’na kadar uzanır ve bugün Karavela adasının yanında. Denizin içinde bulunan liman kalıntıları, sandaldan görülen mahalle kadar uzanırdı. Sandaldan bakıldığında, evlere ait pencerelerin demirleri dahi görülmektedir. Akdağ’da IV. yüzyıldan kalma, siyah granitten yapılmış, Mimaslılara ait bir mabet bulunmaktadır. O zamanlarda, Mimas halkı bu mabette toplanır, Ayinler tertipler ve bereket tanrısından yağmur ve bol ürün vermesi için dua ederlermiş.

Diğer taraftan geldiğimiz için tabelası yoktu Mordoğan’nın. Çıkışta görünce resmini çektim. Çeşme yolundan Mordoğan’a kadar fazla kıvrımı olmayan yeni bir yol yapıldı ve geniş. Artık Karaburun yarımadasının bakirliği kalmadan yazlıklar dolacak ona üzülüyorum.

180520147302

Yol deniz kıyısından, girintili çıkıntılı koyları göre göre ilerliyoruz.

180520147303

Girinti bazen yüzlerce metre denize girmiş durumda.

180520147304

Koyun dibindeki yapıları çekmek istemesem de pek boş yer bırakmamış insanlar.

180520147305

Bazı yerler bakir durumda, yalçın kayalık izin vermemiş araç geçişine.

180520147306

Arabanın girdiği yerler ise giderek bozulmakta.

180520147307

Balıklıova köyüne geldik, yarımadanın şirin ve hareketli bir köyü. Adı Balıklıova olsa da eskisi gibi balık bolluğu yok. Yanlış ve bilinçsiz avlanmadan dolayı balık azalmış durumda. Tabelada; Urla ilçesi Balıklıova köyü, Nüfus 1700, Hane sayısı 300 olarak yazılmış.

180520147308

Balıklıova’da durmadan geçip yolumuza devam ediyoruz. Koy manzaralı yere tabela konmuş Balıklıova, yine bekleriz yazılmış.

180520147309

Eski yolda pek araç olmaması bize yaradı. Bisikletlerle rahatça gidiyoruz yolda. Araçların çoğu yeni yapılan yoldan gidiyor.

180520147311

Gülbahçe köyüne varıyoruz bir süre sonra.

180520147312

Adı üstünde Gülbahçe, ne de güzel açmış Mayıs gülleri.

180520147310

Artık gölgeler uzadı, yolda uzayıp giden kendi gölgemin resmini çekiyorum.

180520147313

Gölgelerin gücü adına, Gölgem yana düşmüş.

180520147314

Bu gece konaklayacağımız İYTE İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü yerleşkesine vardık. Ana bina ve 19 Mayıs bayramı için Türk bayrağı asılmış. Solda da Mustafa Kemal Atatürk resmi var.

180520147317

İYTE Yerleşkesi çok geniş bir alanda kurulmuş. Çeşme yolunun Karaburun yarımadasının başlangıç yerinde. Yerleşkenin düz ve yeşil alanı olan yerde çadırlarımızı kurduk. Yemekhane de epey uzakta olduğu için bisikletlerle gidip yedik yemeğimizi. Yemekten sonra yeşil alanda toplaşıp sohbet ve Batı Ankara bisiklet grubundan katılan Güzin Arıcı, kısaca Güzin Abla ve ekibi topluca oynanan “Katil Kim” oyununu oynamaya başladık. Ben katılmadım ama izleyici olarak yanlarındayım. Oyun gayet neşeli ve eğlenceli oynanıyor. Bu oyun saatlerce sürdü ve iyi zaman geçti farkında olmadan. İYTE de Mimarlık okuyan yeğenim yanıma gelerek aramıza katıldı. Yeğenim ile elçek resim çekiyorum gecenin karanlığında.

180520147318

Oyun bitiminde herkes yavaş yavaş çadırlara girip yatmaya başladıktan sonra ben de kalanlara iyi geceler diyerek aralarından ayrılıyorum. Çadırıma girip güzel bir uyku çekiyorum.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 70 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

İzmir Pedallarımım Altında 1. Gün

17 Mayıs 2014 Cuma

Üçkuyular – Karşıyaka – Bostanlı – Seyrek – Foça

(kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Kaçırma gözlerini hayattan.

Hep hayatın içinde olsun bakışların.

Hep kendi içinde.

Baktığın kadar varsın bu hayatta.

Hatta sadece bakmakla da yetinme.

Görmen de lazım.

Görüp de bilmen, bilip de sevmen lazım.

Hayatı kendi içinde, kendini hayatın içinde.

Bir nefeslik molaları çok görme kendine.

Arada bir karanlıkta kalsa da bir yanın,

sakın pes etme..!

Çekil kendi kabuğuna bir süre.

Sadece içine bak.

Kendi aydınlığın senin içinde.

Ara ve bul..!

Gerçeğin düşlerle bölünmesine,

düşlerin gerçeğin altında ezilmesine izin verme.

Paulo Coelho

 

Öne çıkmış olan görsel, bir kişi bisikleti ile Foça’daki tepede, yel değirmenlerine doğru gidiyor.

170520147257

Güzelçamlı bisiklet festivalinin sonuncusunda arkadaşım CAT Bisiklet derneği başkanı Metin Çelik tur sırasında bana ” Urim Baba seneye bisiklet festivali düzenleyeceğiz. Festivale katılıp bize yardımcı olur musun” diye ricada bulununca elbette kendisinin bu teklifini geri çeviremezdim. İzmir de yapılacak olan bir bisiklet festivaline katılmamam olmazdı. Metin’e tamam elimden gelen katkıyı sağlarım diye söz verdim. Bana o gün detaylarını anlattı. Kamp alanı ilk toplanma yeri İnciraltı kent ormanı olacaktı. Bisikletlerle İlk gün tüm körfezi dolaşarak Bostanlı dan bisiklet yoluna girip Kaklıç, Seyrek, Maltepe den Foça’ya varacaktık. Foça da kampı deniz kıyısında yapacaktık. İkinci gün Feribota binip Karaburun’a denizden geçip Mordoğan üzerinden Balıklıova. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitü yerleşkesinde kamp atacağız. Üçüncü gün 19 Mayıs bayramını kutlayıp İzmir’e doğru Urla, Güzelbahçe den Üçkuyular kent ormanına varacaktık. Benim görevim artçılık. En arkadan tura katılanları süpüre süpüre turu bitirmek.

Tur haritası da resimde görüldüğü gibi Afişe basılmış. En üstte İzmir pedallarımın altında bisiklet festivali. Altına 17 – 18 – 19 Mayıs 2014 ve İzmir körfezi haritası.

10369735_10203642386877784_3669342201033233900_n

Festival günü  geldi çattı. 16 Mayıs Perşembe akşamına doğru kamp malzemelerimi çantama yerleştirip, çadır, uyku tulumu ve matımı da bagaja yükleyip İnciraltı kent ormanına vardım. Çadırları kuracağımız yerde çadırı kurup yerleştim. Bu gece bizimle beraber çadır kuranlarla akşam tanışıp sohbet ettik. Gece olunca herkes iyi geceler deyip çadırına çekildi. Uzaklardan otobüsle gelmişlerdi ve yorgunluk anca dinlenerek geçeceğinden en iyisi uyumak. Ağaçlar altında çadırlar kuruluyor.

170520147240

Gece bir süre yağmur yağdı, sabahın ilk ışıklarında kalkıp ıslanmış olan çadır ve altına serdiğim brandayı kuruttum. Kuruduktan sonra toparlayıp bisiklete yükleyip hazır hale geldim. Hava bulutlu ve kısa bir yağmur serpintisi geçiyor üzerimizden. Batı tarafında güneşin ilk ışıklarından gökkuşağı yedi rengini bize sunuyor. İzmir den katılanların kayıtları yapılıyor bu ara.

170520147241

Ben de kaydımı yaptırıp forma, tur haritası, broşür ve taşıma çantasını alıyorum. Büyük şemsiye altında kayıt masası ve kayıt yaptıranlar.

10156005_10203642390877884_5692158909619807594_n

Kahvaltının ardından kamp eşyaları kamyonet yüklenmeye başladı. Eşyaları büyük bir torbanın içine yerleştirip isimlerini yazdıktan sonra kamyonete yerleştiriliyor tek tek. Ben kendi eşyamı kendim taşırım, o yüzden kamyonete vermedim eşyalarımı. Herkes hazır olduktan sonra grup olarak yola çıktık. Trafik polisleri de bize eskortluk yaparak yolu açtı. Hava yağacak gibi görünmüyor, bulutlar parçalanmaya başladı. Göztepe üst geçidi olan asma köprünün altından geçen bisikletçiler.

170520147242

Göztepe yaya geçidi asma köprüsü üzerinden bizleri çekenler var.

170520147243

Göztepe köprüsünü geçtikten sonra ilk lambalardan deniz kıyısındaki yürüme ve bisiklet yoluna geçerek trafikten kurtulduk.

170520147244

Bisiklet yolundan Cumhuriyet meydanına vardık. Kamyonet üstünde fotoğrafçılar resim çekiyor.

170520147245

Cumhuriyet meydanında Atatürk heykelinin önünde toplanıp ilk önce saygı duruşunu yaptıktan sonra İstiklal marşını hep birlikte söyledik.

170520147246

Cumhuriyet meydanındaki törenin ardından yola çıkıyor grup. Arkada kalanları da yola çıkardıktan sonra trafik polisleri yolun bir şeridini kapatarak tüm körfezi dolaşıp Bostanlıda ki bisiklet yoluna ulaşıyoruz. Trafik polisleri burada bizden ayrılıyor çünkü bisiklet yoluna araç girmiyor. Acemiler, bisiklete yeni başlayanlar, uzun tur yapmayanlar geride kalmaya başladı. Geride kalanları süpürerek gidiyorum arkadan.

170520147247

Öğle yemeğini Gediz üniversitesinde yiyoruz. Köyleri geçerek Tarihi taş köprü üzerinden Gediz nehrini aşıyoruz.

170520147248

Köy yollarından ana yola, Foça yolundayız. Grup epey ilerde. Geride Yalova dan katılan Aykut var. Dizinde problem var o yüzden yavaş gidiyor. Ben de onu yalnız bırakmıyorum. Foça’ya gelmeden önce yolun sağında Pers mezar anıtı var. Görmeden geçmek olmaz deyip anıt mezara giriyoruz.

170520147251

KRAL YOLU VE PERS MEZAR ANITI (TAŞ KULE)
Pers Mezar Anıtı Anadolu ve Ege Arkeolojisinin en ilginç ve önemli yapıtlarından.
Persler’in Anadolu’daki 200 yılı aşkın süren egemenliklerinin en sağlam kalmış örneği.
Perslerin Anadolu’nun bazı antik bölge ve kentlerinde de bazı kalıntıları az da olsa günümüze gelebilmiş örnekleri arasında Pers satraplarının etkinliğinde kalan Daskyleion (Manyas, Ergili) kenti ve Kelainai (Afyon, Dinar),Tatarlı Tümülüsü yer alır.
Foça’nın 7 km. doğusundaki bir düzlükte, TAŞ KULE olarak anılan mezar anıtı İÖ 5. yüzyıla ait. Bağımsız bir kaya kütlesinin şekillendirilmesiyle oluşturulan bu anıtın karakteristik özellikleri, onun bir Pers için yapılmış olduğuna işaret etmekte. Anıt Pers Kralı Kyros’un Pasargadai’deki (İran) mezar anıtı ile benzerlikler göstermekte.

Pers Kralı Kyros İ.Ö.547 yılının sonlarına doğru Sardeisi alarak Lydia Krallığına son verir; çok kısa bir sürede de tüm Anadoluyu ele geçirir. O zamanın dünyasının tüm ticaretine egemen olmak istiyorlardı Persler. Bunun için Akdeniz limanları ve Anadolu kervan yolları üzerinde denetimi sağlamaları gerekiyordu. Önceden var olan bir yolu Pers Kralı I.Dareios (İ.Ö.522-486) geliştirir. Herodotosun Kral Yolu diye adlandırdığı bu yol, Sardeis ile Güneybatı İranda ki Susaya değin uzanıyordu (Herodotos, V 52-54). Daha sonra bu yola Ephesosu da ekler Herodotos (Herodotos, V 54). Bir yol da Sardeis ile Phokaia arasında bulunuyordu (Herodotos, II 106). Kral Yolunun devamı ve uzantısı olmalıydı bu yol. Kral Yolu araba trafiğine uygundu. Genellikle bir tür stabilizeydi, şose biçiminde bir yoldu. Phokaiayı Sardeise bağlayan yol, büyük olasılıkla Foçaya 7 km. uzaklıkta yer alan Pers Mezar Anıtının ve buradaki eski yolun bulunduğu yerden veya yakınından geçiyor olmalıydı. Şimdilerde bile Susa Yolu diye anılır halk arasında bu Anıtın yanından geçen eski yol. Son yıllarda bu anıt mezar ve çevresinde yapmış olduğumuz çalışmalarda ilginç ve önemli sonuçlara varıldı: Olasılıkla Sardeis savaşı sırasında ölen Susa Kralı Abradatas için Pers Kralı Kyros tarafından yaptırılmıştı bu anıt mezar. Kral Yolunun, yani Susa Yolunun Susa Kralının anıt mezarının yanından geçmiş olması akla yakındır. Diğer bir değişle Susa Kralının anıt mezarının yanından geçen yol, bu nedenle belki de Susa Yolu olarak anılıyordu.

Mezarın gerçek kapısı batıdadır. Bu kapı giriş odası ve mezar odasına açılır. Mezar odasının sonunda döşemeye oyulmuş büyük bir mezar yer alır. Bu odaların duvarlarında herhangi bir süsleme bulunmaz.

Anıtın arkasında podiuma bitişik düzenlenen tören alanı üzerinde tahrip edilmiş bir sunağa ait izler vardır. Ayrıca İ.Ö. 6. yüzyıl stilini gösteren bir volüt parçası ele geçti sunağın yanında yapılan kazılarda. Anıtın sunak alanına bakan cephesinde, ana gövdenin üstünde ve kenarında bir stelin oturduğu yere ait izler de görülür. Mezarda yatan kişilerin isimleri yazılı olmalıydı bu stelin üzerinde
Pers Mezar anıtındaki son çalışmaları Phokaia Kazı kurulu başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit ve ekibi sürdürerek tamamlamıştır.

http://erkmensenan.blogspot.com.tr/2010/02/phokaiafoca-pers-mezar-ant.html

Pers mezarı görkemli biçimde kesme taş bloklarla yapılmış.

170520147249

Mezar kaya bloğu üzerine kondurulmuş, diğer yandan çekiyorum mezarı.

170520147250

Pers anıt mezar da bir süre dinlendikten sonra yola çıkıyoruz. Önümüzdeki yokuşları çıktıktan sonra deniz tüm güzelliği ile karşımızda beliriyor. Güneş ufka yaklaşmış parlak ışıklarını saçmaya devam ediyor. Deniz kıyısına resim tablosundaki gibi bir kaç ada serpiştirilmiş sanki.

170520147252

Zirveden sonra Foça’ya kadar iniş, kendimizi çılgınlar gibi salıyoruz.

170520147254

Foça’nın çirkin yapıları göründü ilk önce. Zamanla giderek artıyor bu çirkin yapılar ve buna dur diyen de yok. Tüm kıyılar böyle yağmalanmakta.

170520147255

Sol tarafımda güzel kayalıklar doğal güzelliklerinden henüz bir şey kaybetmemiş. İleride belki göremeyiz bu güzelliği. Talan ve rant olduğu sürece.

170520147256

Foça’nın simgesi yel değirmenleri. Zamanında çok iş görmüş olan yel değirmenleri modern makinalara yenik düşmüş. Don Quijote bizdeki söylemiyle Don Kişot ve yardımcısı Sancho Panza 17. yüzyılda yel değirmenlerine savaş açmış fakat savaşı kazanamamış. Makinalar Don Kişot’un savaşını kazanmış mıdır? Yoksa makinalarla savaşacak kahramanı beklemek mi gerek. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

170520147257

Foça’nın içine girmeden 10 km ileride kamp yapacağımız yere geldik. Herkes çadırlarını kurup yerleşiyor okaliptüs ağaçlarının altına

10402819_10203642523121190_1317571699199924813_n

Akşam olmak üzere güneş yarımadanın burnunda batmak üzere ve ben bu anı izlemeye başladım.

170520147258

Kimisi kendini serin sulara bıraktı. Su harika olmalıydı ama keyfim olmadığından ben girmedim. Durup dinlendikten sonra vücudum soğuyunca akşam serinliğinde üşendim doğrusu. İki kişi denizde.

170520147260

Güneşin yavaş batışını seyrettim gözden kayboluncaya kadar. İnsan bu anı kaçırmamalı bence. Tüm dünyadaki canlılara hayat veren güneş her akşam batarken ertesi gün tekrar doğacağını bilmek bana büyük bir huzur veriyor. Yarımada ucunda kızıla boyanmış gök ve bulutlar. Bir tekne denizde demirli.

170520147266

Akşam yemeği biraz gecikmeli olsa da gelince sıraya girip alıyoruz. Acıkmışız epey, yemekler de lezzetli. Yemekten sonra Batı Ankara bisiklet grubu ile birlikte büyük bir çember oluşturarak oturup sohbet ederek iyice kaynaştık. Kendi yükümü taşıdığımdan biraz yorgunluk hissediyordum. Fazla geç olmadan çadırıma girip dinlenmem gerek diyerek arkadaşlara iyi geceler diyerek çadırıma girdim ve hemen uykuya daldım.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 90 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc