Etiket arşivi: pınarbaşı

Büyük Taarruz 1. Gün

5 Eylül 2015 Cumartesi

1. Gün İzmir – Salihli

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu
yalnız, Yunan’dan önce ve Seferberlikten evvel
geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek.

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “Üç” dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.

Nazım Hikmet RAN

Kurtuluş Savaşı Destanından

 

Mondros ateşkes antlaşması imzalanmış, yurdun dört bir yanı işgal altında. Emperyalist güçler 1. Dünya savaşını kazanıp dünya haritasını kendi planları doğrultusunda çizmeye başlamıştı. Osmanlı devleti de yenik düşmüş, asker silah bırakıp terhis olmuştu. Ama Türk kanında esir düşmek diye bir şey yok. Tarih te yazmamış şimdiye kadar.  Emperyalist güçler Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanlılara atalarının yurdunu vermişlerdi. Yunanlılar da 15 Mayıs 1919 da İzmir’e çıkarma yapıp Ege bölgesini işgal ederek Türk köylülerine katliamlar yapıp yerleşmeye başlamıştı. Oysa ki Antik Yunan Tanrıları kendilerini çoktan terk etmişti. Bunu bilmeden emperyalistlerin sözlerine kanarak sevinmişlerdi. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları bu durumda 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıkıp Kurtuluş Savaşını başlatmıştır.

Mustafa Kemal bir çok savaşta edindiği deneyimlerden yola çıkarak emperyalistleri yenmek için onların maşalarını ortadan kaldırmak yeterdi. Çünkü emperyalistler kendisi hiç bir saman savaş meydanına çıkmaz maşalarını savaşa sürerlerdi. Yunan birlikleri tüm Ege ve Marmara’nın bir çoğu yeri işgal etmişlerdi. Erzurum Sivas kongreleri yapılmış  23 Nisan 1920 de Büyük Millet Meclisi Ankara da kurularak işgalci güçlere karşı orduyu yeniden kurup  Kurtuluş Savaşını başlatmıştı. Bu arada bir çok kahraman çeteler kurarak düşman işgaline karşı küçük şaplı savaşlar yapsa da işgali durduramamışlardı. Sonrasında hepsi düzenli orduya katılarak Kuvayı Milliye hareketini güçlendirmiştir.

Ermeniler doğu da yenilgiye uğratmış Rusya ile doğu sınırları güvence altına alındıktan sonra Güney doğu illeri de zayıf işgal güçleri kolayca defedilebilirdi. Mustafa Kemal emperyalist maşaların en kuvvetlisi Yunan ordusu olduğunu bildiğinden Yunan işgaline son verirse yurdumuz kurtulup bağımsızlığını ilan edebilirdi. 21 gün 21 gece süren Sakarya Meydan Savaşı 23 Ağustos 12 Eylül 1921 kazanıldı. 1683 Yılında Viyana yenilgisinden beri çekilmekte olan Türk orduları ilk defa düşman ilerlemesine dur diyerek büyük bir güç kazanarak Büyük Taarruz’a başlayabilirdi.

Ordular artık hazırdı, 26 Ağustos 1922 de sabahın erken saatlerinde Afyon Kocatepe den başlayan topçu ateşi ile 9 Eylül 1922 de İzmir de Yunanlıları denize dökmekle sona ermiştir. 15 gün gibi kısa bir sürede Dünyada hiç bir savaşta bir ordu bu kadar hızlı savaşarak ilerleyip zafere ulaşmamıştır. Dünyada örneği yoktur ve tektir! Yunanlılar denize döküldükten sonra yurdun geri kalanı kısa sürede düşmandan temizlenerek Türkiye Cumhuriyetini kurarak Emperyalistlerin planlarını bozulmuştur.

 

Öne çıkmış olan görsel, Bisikletim KUZ ve kıytırık Belkahve önünde. Arkada Atatürk heykeli.

İşte bu savaşın başlayıp bittiği yere kadar orduların geçtiği yerlerden geçerek o anları yaşatmak için Osman Kutlu Büyük Taarruz Bisiklet Turu düzenlemeye karar vermiş. Bu yıl 2. tur yapılıyordu Ben ise 26 Ağustos Afyon Kocatepe den başlamak isterdim ama Kosova da bisiklet turu yaptığımdan yetişememiştim. Kosova dan Türkiye’ye geldikten sonra Büyük Taarruz Bisiklet Turuna 5 Eylülde Salihli den katılmaya karar verdim ve henüz Kosova yorgunluğumu atmadan hazırlığımı yaptım. Bu kez yanıma kıytırığı da alacağım. Son turumda Denizli, Salda derisi Antalya, Mersin turunda kıytırıkla zorlanmıştım açıkçası. Bu boşlukta KUZ fabrikada yeniden boyanıp adımı yazdırdım. Komponetleri değiştirerek daha küçük aynakol dişlileri, daha büyük kaset dişlisi ile değiştirip 9 lu 27 vites sistemine geçtim. Kendimi de test edeceğim kıytırık ve dişlilerle.

5 Eylül sabahın erken saatlerinde henüz sıcak başlamadan evin önüne çıktım. KUZ kıytırık ve ben yola çıkmaya hazırım.

Henüz İzmir sabah trafiği artmadan hızlıca ilk yokuşumu, metro üst geçidini aştım Basmane den sonra. Gerçi pek ahım şahım bir yokuş değil ama kıytırıkla hissetmedim bile. Bisikletim KUZ, arkasında kıytırık, yol kıyısında duruyor.

Oradan stadyum, sanayi, garaj bölgesinden Pınarbaşı fabrikalarına ulaştım. Bu yol hafif eğimli habire yukarı doğru tırmanıyorum ama pek hissedilir bir çıkış değil.

Fabrikalardan sonra kamyon tır trafiği azaldı, Belkahve’ye doğru yaklaştım. Karşımda taş ocakları, neredeyse dağı yok edecekler.

Belkahve geçidi 1200 metre tırmanış ve 3 şeritli yolda hiç emniyet şeridi yok. Sadece arabaları düşünüp yapılmış bir yol. Tehlikeli olduğundan çıkışın büyük bir kısmını Kavaklıdere köyünden çıkacağım. Karşımda Kavaklıdere köyü.

Kavaklıdere köyünden çıkan yol kısa ve sert bir yokuştan çıkılarak zirveye az bir mesafede ana yola çıkıyor. Kıytırık ve KUZ köyün üzerimde, karşıda tepeler ve vadi. Kıytırıkta, çubuk üzerimde Türkbayrağı dalgalanıyor.

İşte Mustafa Kemal 9 Eylül 1920 de burada kahvesini içerek güzel İzmir’i seyretmiştir. Öncü birlikler Belkahve den saldırıya geçerek hızla kaçan Yunanlıları önüne katarak denize kovalamaya başlamıştı o sıralar. 8 Eylül akşamı burada kamp kuracağız. Atatürk anıtı karşıda, bisikletim yol kıyısında park etmiş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum

Belkahve zirvedeyim, tabela 260 metre rakım gösteriyor. Pek te zorlanmadım çıkarken, yeni dişliler işe yaradı.

Belkahveyi indikten sonra yoldaki emniyet şeridi bisiklet sürmek için uygun genişlikte. O yüzden rahatça yol alıyorum. İlk molamı Sütçüler köyünde çay ve atıştırmalık bir kaç kuru meyve, bisküvi ile dinleniyorum. Hava açık, rüzgar pek yok. Asfalt kaymak gibi olunca tempo gayet iyi. Bisikletim kilometre tabelasının yanında. Tabelada: Turgutlu 32, Uşak 195, Ankara 564 kilometre olduğunu gösteriyor.

Manisa il sınırına geldim bile.

Turgutlu kasabasında yemek molası verdim. Menü pide – Ayran. Turgutlu kasabası bayağı kalabalık. Araçlardan çok motor var ve hiçbirisi kask takmıyor. Trafik pek denetlemiyor anlaşılan. Oysa ki uyarı afişleri yazılmış en çok ölümler motor kazalarında oluyor diye. Motorcular bu uyarılara pek aldırdığı yok. Nasıl olsa bize bir şey olmaz diyerek motorların ses kirliliğinden başka bir şey yapmıyorlar. Yemekten sonra kasabanın parkına giderken yanıma bir bisikletçi yanaşıyor. Manisa da çalışıyor ve bisikletle işe gidip geldiğini söylüyor. Beni tanıyor ama ben onu tanımıyorum. İsmi de aklımda kalmadığından hatırlayamıyorum bir türlü. Parkta oturup sohbet ediyoruz kahve pişirirken. Nereye gittiğimi neden gittiğimi anlatınca benimle beraber Salihli’ye kadar pedallamaya karar verdi. Turgutlu da genç bir bisikletçiyi arayıp gelmesini söyledi. O da bizimle Salihli’ye pedallayacak. Arkadaşla bankta oturmuş kahve içiyoruz, bisikletim önde park halinde.

Lise çağındaki genç bisikletçi gelince hep beraber yola çıktık. Ahmetli kasabasına kadar durmadık. Daha önceleri araba ile yıllarca gelip geçmiştim bu yoldan ama hiç bir zaman böyle bir yer olduğunu görememiştim. Salihli yönüne giderken yolun solunda, çınarların altında gölgelik bir çay evi var. Aynı zamanda yanından da küçük bir çay şarul şurul akıyor. Burayı bisiklet turlarımda keşfetmiştim. Artık her geçişimde burada mutlaka mola veriyorum. Zaten mesafe olarak Turgutlu – Salihli arasının tam da ortasında kalıyor. 20 Kilometre mola yeri uygun bir yere denk gelmesi çok iyi. Hem dinleniyorsun hem de çınarların gölgesi altında akan suyun şarıltıları insana huzur veriyor.

Çay, soda, su ile çınarın altında enerji toplarken Turgutlu da ki bisiklet durumunu konuşuyoruz. Bireysel bisiklet biniyorlar bir kaç kişi. Öyle grup kurup düzenli bisiklet sürmüyorlar. Ben de onlara Perşembe akşamı bisikletçileri grubu kurup bisikletçileri bir araya toplayıp insanları bisiklete binmeye özendirmelisiniz diye öneriler sundum. Turgutlu ufak bir yer değil, nüfusu 100.000 sayısını aşmış durumda. Türkiye deki bir çok ilden daha kalabalık. Çınar altındaki masada üç kiş oturmuş poz veriyoruz kameraya.

Dinlenme bittikten sonra tekrar yola çıkıp hızlı pedal çevirmeye başladık. Eskiden karayolu Sart köyünün içinden geçerdi. Sart harabelerini seyretmek hoşuma giderdi. Yeni yapılan yol köyün çevresinden dolanınca araba ile geçişte harabeleri görmez olmuştum. Eski yola giriş bile bırakmamışlar. Toprak, dik bir yerden anca inebiliyorsun. Biz de öyle yaptık ve trafik gürültüsü ve yoğunluğundan bir süreliğine kurtulmuş olduk. Aynı zamanda bisikletli olduğumdan harabeleri daha yakından ve daha çok görme şansına sahibim. Bir de resim çekerek daha iyi görüyorum harabeleri. Yüksek duvarlı saray kalıntısı, önde sütunlar ve yıkıntılar.

Kalıntıların devamı.

Arkadaki tepelerde yıkıntı kalıntıları.

Salihli ye saat 16:00 civarında vardık. Girişteki parkta yayılıp hem dinlenme hem de birer kahve içmeli.  Ne de olsa hak ettik bir kahveyi. Üç kişi çimenlerde oturuyoruz.

Grubun içinde arkadaşım Şafak Omaç’ı telefon ile arayıp nerede olduklarını öğrendim. Salihli dışında Taytan köyü yakınındaki Tuana oteline doğru sora sora gittim. Tura katılanların çoğunu tanıyordum, beni görünce sevinçle karşıladılar. Yeni kişilerle de tanışıyorum bu arada. Onlar için taze kan ve hareket demek. 10 gündür aynı kişileri görmekten ve kimileri arasında soğuk rüzgarlar esmiş olduğunu fark ettim. Ben gelince hava değişti ve tur sonuna kadar da böyle gideceğini sanıyorum. Hemen çadırı kurup deniz şortumu giyerek otelin mavi renkli havuzunda keyif yapan arkadaşların arasına katıldım. Akşam üzeri Eylül ayının nefis gün batımında havuz bana çok iyi geldi. Havuzda 5 kişiyiz, üzerimize yandan fıskiyeden sular fışkırıyor.

Havuz keyfini fazla uzatmadan çıkıp kurulandıktan sonra hemen üzerimi giyiyorum ve güneş batmadan seyretmeye başladım. Harika bir günün ardından muhteşem görünümü ile ortalığı kızıla boyayıp batasıya kadar izlemek beni hep mutlu etmiştir. Ağaçların arasında batan Güneşi digital zoom yaparak yakından çekiyorum.

Bu da normal hali, solda ağaç yığını, ortada Güneş ve sağda tek bir ağaç.

Çadırım, KUZ ve kıytırık öylece henüz hava kararmadan bekliyorlar. KUZ için yaptığım yenilikler iyi olmuştu ve kıytırık ile fazla zorlanmadan 100 kusur kilometre sorunsuz, fazla zorlanmadan gelmiştim. Çadırımla birlikte bisikletimi çekiyorum.

Havuz gece ışıkları ile bir başka görünüme büründü. Maviden çok turkuaz rengi insana huzur veriyor. Fıskiyelerden fışkıran suyun havuza düşen sesi eşliğinde havuz kenarında kurulan masalarda akşam yemeğini hep beraber yiyoruz. Yemeği de otelin müzik grubunun çaldığı güzel şarkılarla tamamladık.

Havuz başında Nazlı ile bir resim çekilmeden olmaz. Güzelliğe güzellik katmak gerek.

Müziğe eşlik ederek ve oyun havalarında oynayıp kurtları bir nebze olsun döküyoruz. Kurtlar bittikten sonra fazla geç olmadan herkes birer ikişer çadırlarına çekilmeye başladı. Hava ve ortam değişip herkes birbirine iyi geceler diyerek çadıra gidince yorgunluğun etkisi ve havuz keyfinin verdiği gevşeme ile çadıra girip hemen uykuya dalıyorum tatlı düş ile.

Bu gün 109 Kilometre civarında yol yapmışım.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc