Etiket arşivi: sagittarius

Bahar Turu 2. Gün

24 Mart 2022 Perşembe

Gökçealan köyü – Kuşadası – Söke – Didim – Akbük

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

İçimde bir sevinç var, anlatılmaz

Doğduğum, yaşadığım, çocukluğumda yaşayamadığım şehir

Yarım kalmış

Yıllar geçmiş,

Uzun yıllar,

Yaşamadığım yıllar

Urim Baba’CAN Ağustos 2015

 

Öne çıkan görsel, tek katlı evin duvarına üç kadın resmedilmiş. Kenarlarda asma dalları ve ortadaki kadın üzüm salkımlarını topluyor. Diğer iki kadın leğende ayakları ile üzümleri ezip suyunu sıkıyorlar.

IMG_20220324_101008

İyi bir uyku uyumanın verdiği dinginlikle erkenden uyanıyorum. Yattığım yeri toplayıp oturulacak hale getirdim. Bir süre sonra Burcu da uyandı. Birlikte bir güzel kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan sonra bakkaldan şarapları almak için köyün sokaklarında giderken evlerin duvarlarındaki resimler ilgimi çekti. Dün akşam önünde traktör olan evi bir daha çekiyorum. Asma dalı üstte, kız çocuğu üzüm topluyor. Bir pencere yapılmış, pencerenin önünde iki mavi saksı. Saksıda çiçekler ve en altta kırmızı, beyaz çiçekler resmedilmiş. Kapının sağıda ise denizde bir kayık, yanında da palmiye ağacı.

IMG_20220324_100812

Başka bir duvarda asmayı ağaç gibi kalın ve uzun gövdeli yapılmış Dallarında siyah üzümler var. İleride üzüm bağı, siyah salkımları kendini gösteriyor. Daha ötede bir tepede ev kondurulmuş. Arkada sıra dağlar.

IMG_20220324_101114

Bakkaldan emanet bırakılan şarap şişelerini aldık. Bir tane de ekmek alıyorum. Yürüyerek eve dönüp eşyalarımı bisikletim KUZ’a yükledim. Bir şarap şişesini çantama koydum, diğer şişeyi de Burcu’ya bıraktım içmesi için. Artık yola çıkma zamanı geldi çattı. Burcu ile vedalaşıyorum ilk önce, ardından elçek resim çekiyorum ikimizi. Burcu’nun başında hediye ettiğim buffu takmış, gözünde siyah çerçeveli yuvarlak gözlükler. Benim başımda sarı renkli kask var. Arkada KUZ park etmiş evin önünde.

IMG_20220324_103809

Evden ayrılıp yola çıktım, artık özgürlüğümü yaşamaya başladım. Yol hafif inişli, çıkışlı. Fazla zorlanmıyorum giderken. Gidona telefon tutma aparatını daha önceden takmıştım. Yol haritasını açıp konumumu görüyorum. Henüz döneceğim kavşağa daha çok var. Telefonun pili bitmesin diye kapatıyorum harita uygulamasını. Karşımda kayalıklı tepe var.

IMG_20220324_110353

Başında bir ağaç olan çeşme görünce durup dinleneyim dedim. Hem su içmem gerek. Çeşme aynası yüksek duvar olarak yapılıp beyaza boyanmış. Sağda dikine yalağı var. Çeşmeye yakından bakınca suyun akmadığını gördüm. Bir damla bile su yok ve kupkuru bir çeşme ile karşı karşıyayım. Bisikletim KUZ ile çeşmeyi çekiyorum.

IMG_20220324_110514

Çeşme aynasının arkasına dolanıp bakınca çeşmeye gelen su borusu dirsekle aşağı alınıp yan tarafa giden boruya bağlanmış. Birisi suyu çeşmeden çalmış sanki. Boru etrafında sular var ama çeşme ile bağlantısı kesilince su içemiyorum. Bu durumu yakından çekiyorum.

IMG_20220324_110634

Neyse yapacak bir şey yok, zaten terleyip su kaybetmedim henüz. Yanımdaki su idare eder deyip yola devam ediyorum. Yol düz gidiyor, solda kayalık tepe var.

IMG_20220324_110811

Neyse bir çeşme daha önüme çıkıyor. Buradaki borudan su şarıl şarıl aktığını görünce içime bir ferahlık geldi. Yolcu için su hayattır. Yamaçta duvar örülüp ortasına bir boru yerleştirilmiş. Borudan uzun bir yalağa su devamlı akıyor. Suyun aktığı yerlerde yosun tutmuş. Yalağın dibinde kalın gövdeli çınar ağacı var. Bisikletim KUZ ile çeşmeyi çekiyorum.

IMG_20220324_111132

Çeşmeden sularımı tazeleyip elimi yüzümü yıkadım. Fazla oyalanmadan yola devam ediyorum. Taş duvar üzerine tel çit yapılmış bir tesisin bahçesinde değirmen taşları görüyorum. Çeşitli boyda değirmen taşları düzgün yontulmuş. Bahçe büyük ve onlarca değirmen taşı dizelenmiş.

IMG_20220324_111600

Eskiden tarlalar, bağlar, bahçeler görürdüm. Şimdilerde görüntü değişti. Tarla yine tarla ama Güneş tarlasına dönüşmüş durumda. Güneş panelleri direk üzerine Güneşe bakacak şekilde yatırılmış sırayla. Buradan elde edilen elektrik enerjisi elektrik sistemine bağlanıp besleniyor. Buradan gelir elde ediliyor.

IMG_20220324_114332

Fabrikanın önünden geçerken köpekler beni karşıladı. Başladılar seramoniye. Ben de bisikletten inip yürümeye başladım köpeklere aldırmadan. Fabrikanın bekçisi dışarıya çıkıp köpekleri susturmaya çalıştı. Ben de yürümeye devam ettim bir süre daha. Köpeklerin bana bir zararının olmayacağını biliyorum. Bunlardan daha tehlikeli ve daha büyük köpeklerle karşılaştım önceki turlarımda. Hepsini de defetmiştim. Fabrika binası önünde bana havlayan iki köpek.

IMG_20220324_114340

Köpeklerin bölgesinden geçtikten sonra bisikletime binip yola devam ettim. Yine Güneş tarlaları çıktı karşıma. Onların da resmini çekiyorum. İki Güneş tarlası art arda.

IMG_20220324_114613

Hamlığım üzerimden henüz gitmedi. O yüzden durup elma çıkarıyorum çantamdan. Elma da sulu ve sert, bana enerji veriyor. Hem biraz dinleniyorum elmayı yerken. Elimde ısırılmış elma ve KUZ karşımda. Bu arada cep telefonumda haritayı açtım. Haritada konumum bir türlü ortaya çıkmadı. Epey bekledim, nerede olduğumu göremedim. Bir yerden sola sapmam gerek ama konumum olmayınca nereden döneceğimi bilemedim.

IMG_20220324_134710

Dönüşü göremeyince düz olarak yola devam ettim. Sonunda yükseklerden denizi görüyorum. Uçsuz, bucaksız engin denizi. Rengini gök yüzünden alıp biraz daha koyulaştırıp laciverte yakınlaştırmış.

IMG_20220324_140445

Düz olarak aşağı inince Kuşadası yoluna indim. Rotayı kaybedince yolu biraz uzatmış olacağım. Kuşadası’ndan Söke yoluna saptım. Burada aşmam gereken bir yokuş var. Yokuşu yavaş yavaş çıkmaya başladım. Bazı yerde bisikletten inip yürüdüm. Neyse yokuş bitti ve aşağıya doğru kendimi fazla kaptırmadan ve pedal çevirmeden inmeye başladım. Kafamdaki sallantı nedeni ile 56 Kilometreden fazla sürat yapmadan Söke’ye indim. Söke içinden giderken rotasını çizdiğim yoldan değil de ana yoldan gitmeye karar verdim. Nedeni ise akşam Akbük civarlarında kamp atmam gerek. Yolu bulamayınca Kuşadası’na inip tekrar yokuşu çıkmak bana epey zaman kaybettirdi. Bu zamanı karşılamak için kestirmeden gitmem gerek. Söke ovası düz olunca yolu düz yapmışlar. Aynı zamanda emniyet şeridi geniş, asfalt ta kaymak gibi olunca hızım 20 Kilometre üstünde. Öğle zamanı geçti, saat dörde yaklaşıyor. Artık acıkmaya başladım. Uzun süredir bisiklete binmedim, biraz kilo aldım. Boyuma göre bir kaç kilo fazlam var, göbek te kendini gösteriyor yakından bakınca. Kahvaltıyı iyi yapınca pek acıkmadım. Hem göbekteki yağlardan da biraz idare etmem gerek. Artık iyice acıkınca sağa sapan yola girip uygun bir yerde yemeğimi yedim. Yemek te pratik, konserve barbunya ve et kavurma. Bir miktar et kavurmayı konserveye katıyorum. Yarım ekmekle birlikte yedikten sonra karnım doydu. Yemekten sonra kahve iyi gider diyerek kahve pişirdim kendime. Kahvemi afiyetle içerken logolu fincanımı elimde tutarken çekiyorum yakından.

IMG_20220324_163845

Yemek molası iyi geldi, hem karnım doydu, hem enerjim doldu, yani şarj oldum ve pillerim doldu. Yola devam ediyorum, kısa sürede Akyeniköy kavşağına geldim. Burada çay içebileceğim kahve var. Aynı zamanda bakkal ve yemek yiyebileceğiniz lokanta da var. Kamyoncular burada mola veriyor, hareketli bir yer. Ben de kendime şöyle duble bir çay ısmarlıyorum. Çay da insana başka bir enerji veriyor. Hem dinlendiriyor hem de rahatlık veriyor çay. Çayı içerken motorcu birisi yanıma gelip selam veriyor. Başlıyoruz muhabbete. Nerden nereye gidiyorsun ana konu. Sonrasında yalnız nasıl gezebiliyorsun? Gece tek başına korkmuyor musun? Başına bir şey gelirse ne yaparsın? gibi sorular sormaya başladı. Bir de Urfa dolaylarında iki motorcuyu katledip soyduğunu anlattı. Bu olaydan haberim vardı. Ona Tanrıdan başka kimseden korkmadığımı, yalnızken daha rahat hissettiğimi, başıma gelebilecek en kötü şet de bir canım var alabilecekleri, onu da alabilirlerse alabileceklerini anlattım. Yıllardır yolda başıma hiç bir kötü olay da gelmedi şimdiye kadar. Şimdiden sonra da gelmeyeceğini biliyorum. Motorcu arkadaş bana iyi turlar diledi, ben de ona iyi turlar diledikten sonra yoluna devam etti. Ben çayımı içip parasını ödemeye kalkınca kahveci çay paramı ödediklerini bildirince giden motorcu arkadaşa teşekkür edemedim diye düşündüm. Yola çıkmadan önce bakkaldan iki şişe su ve ekmek alıyorum. Çantama yerleştirdikten sonra yola çıktım. Önümde bir yokuş var, tam çıkarken beton bir duvardaki yazının resmini çekiyorum. Bu yazıyı 2013 yılında Gökova bisiklet turuna giderken görmüştüm. Yazı 9 yıldır hala duruyor. Duvarda; “Attığın şişeden dolayı 10 km yürüdüm” yazıyor.

IMG_20220324_181750

Ağır ağır çıkıyorum, bazen de yürüdüm ama sonunda bayırı çıkıyorum. Güneş iyice alçalmaya başladı, çayırda otlamak için başlanan kahverengi bir at beni geçerken baktığını görüyorum.

IMG_20220324_185102

Yokuş bitince mecburi olarak iniş başlıyor. Didim tarafına gidiyorum ama soldaki bir yola sapmam gerek. Daha kestirme olan yol Akbük’e doğru gidiyor. Akbük dolaylarında kamp atacağım. Cep telefonumdan haritayı açıp döneceğim yolu kaçırmadan buldum. İniş kısa sürdü ve deniz kıyısına vardım. Akbük köyüne gelmeden Güneş ufukta iyice alçaldı, neredeyse batacak. Hava kararmadan kamp yapacak bir yer aramaya başladı gözlerim. Deniz kıyısında küçük bir yarımada gözüme ilişti ilk önce. Ama deniz kıyısı açık alan ve rutubet dolayısı ile fazla soğuk olur diye düşününce orayı gözümden çıkardım. Bir süre daha gidince yolun sol tarafında delice zeytinlerin olduğu, taşlı, çimenli bir alanı görünce burada kamp kurabilirim diye daldım. Taşların arasından içerilere girip yoldan görünmeyecek bir alanda durdum. Tam kamp yapılacak yer, etraftan da gözden de ırak, ıssız, sakin bir yer. Delice zeytin ve çalılıklar duvar gibi. Çadır kurabileceğim bir alandaki taşları temizleyip çadırımı kurdum. Eşyalarımı ve çantaları yanıma aldım. Karanlıkta çadırımı ve bisikletimi çekiyorum.

IMG_20220324_195033

Hava kısa sürede karardı. Akşam üzeri saat 4 te yemek yediğim içim karnım aç değil. O yüzden yemek yemeyeceğim. İlk önce kahve pişiriyorum kendime. Cezve ocağın üstünde, içinde köpürmeye başlayan kahve var. Ocağın etrafı rüzgarlık ile çevrili.

IMG_20220324_201437

Kahveyi afiyetle içiyorum. Arkasından çay demledim kendime yetecek kadar. Hava karardıktan sonra iyice serinlemeye başladı. Polarımı, deri ceketimi giyiyorum. Havanın serinliğinden olsa gerek burnum sürekli akmaya başladı. Sık sık peçete ile silsem de akıntı bitmiyor. Sıcak çay içerek burnumu rahatlattım bir süre. Özlemişim çadırda kamp yapmayı. En son geçtiğimiz yıl Ağustos ayının sonlarında Simav’da çadırda kalmıştım. Neredeyse 7 ay olmuş çadır kurmayalı. Artık çadırda kalmanın, yalnız ve tek başıma kalmanın huzurunu yaşıyorum. Yanımda konuşabileceğim kimse olmayınca sessizliğin tadına varıyorum.

“Sessizliğin sesi”

Nedense!

“Kalabalıktaki yalnızlıktan kurtulup yalnızlıktaki kalabalık” duygusu içindeyim.

Sıcak çayımı içtikten sonra matı yere serip uzanıyorum sırt üstü, gökyüzüne bakıyorum. Ne kadar çok yıldız var. Türkülerdeki gibi;

“Gökteki yıldızları sayalım elli elli” diye saysam bile sayılacak gibi değil. Yıldızlara bakarak sonsuz uzayda dolaşıyorum bir süre. Dünyada bisikletle, kendi gücümle denizler hariç karada her yere gidebilirim bisikletimle. Ama uzayı, yıldızlar arası mesafeyi düşününce bisiklet ile nasıl, ne kadar zamanda gidebilirim ki? Hem ömrüm yeter mi pedal çevirmeye? Uzay gemisi ile yıldızlar arası gezinmek bile olanaksız şimdiki zamanda. İnsan ömrü ne kadar? 70 yıl, bilemedin 90 yıl, o da ne kadar sağlıklı olacaksın. Ama hayal kurmak bedava ve yaşamanın sınırı yok. Sonsuz zaman var.

Hayal kuruyorum;

Bisikletim ile pedal çevirip yıldızları dolaşmaya başladım. Hem de ışık hızından daha hızlı. İnsan düşündü mü hızı çok oluyor. Evrende en hızlı şey düşüncedir. Pedala bir kere bastım mı diğer yıldıza ulaşıyorum. Geceleyin gök yüzünde göze çarpan takım yıldızı Büyük Ayı takım yıldızı. Bunu kolayca buldum. Kepçenin dış yanındaki iki yıldız ölçüsünde beş birim düz gidince Kutup yıldızı olan Polaris yıldızını buluyorum. İlk pedalı Polaris yıldızına bastım. Gökyüzündeki tüm yıldızlar bu yıldızın etrafında dolaşıyor. Halk arasında bu yıldıza “Demirkazık” yıldızı da dendiğini biliyorum. Amacım Polaris yıldızından evrene şöyle bir bakıp diğer takım yıldızlarını gözlemleyip ardından dolaşmak. İlk önce küçük ayı takım yıldızını dolaşmaya başladım.  Topu topu 7 pedalda. Zaten gök yüzünde en küçük takım yıldızı olarak görünüyor. Polaris yıldızından üç birim yukarı gidince Kral takım yıldızına çabucak ulaştım. Burası yakın, Kralın yanı Kraliçeye yakışır. Kraliçe takım yıldızı iki tane V yan yana gelmiş W olmuş. (Her ne kadar gökyüzünde  W olarak bir düzlemde görsek te aslında beş tane yıldız gerçekte birbirinden uzakta ve kimi önde, kimi epey arkalarda. Yani aynı düzlemde değiller. Biz aynı düzlemdeymiş gibi görüyoruz.) Kral takım yıldızındaki en parlak yıldızda kralın sarayı var. Kral benim bisikletle geldiğimi görünce şaşırdı. Şaşkınlığı gidince bana;

“Hoş geldin Urim Baba” diye karşıladı. Beni nerden tanıyor? İsmimi nerden biliyor anlamış değilim. Bozuntuya vermeden;

“Hoş bulduk Kralım, şöyle bir hayal dünyasında bisikletle dolaşmaya çıktım. Sizi tanıdığıma sevindim.”

Biraz sert ve otoriter görünüşüne karşı beni iyi karşıladı.

“Ben Ertuç Kral. Sen bizi tanımazsın ama biz seni tanıyoruz. Hayallerini takip ediyoruz buradan. Herkesin hayallerini görürüz, hayal kurmayanlar zaten buraya gelmeye cesaret edemezler. Yola çıkmaktan korkarlar. Seni bu evrende tanımayan yok ki Urim Baba!”

Ben hayretler içinde Ertunç Kralı dinliyorum. Beni saraya davet etti, ikramlarda bulundu ama hiç te aç değilim, o yüzen hiç bir şey yemedim, içmedim. İnsan hayalinde gezerken acıkmaz ki! Ertunç Kral ile geniş ve yüksek salonda muhabbet ediyoruz. Nedense gözüme öyle şatafatlı, altın kaplamalı, zenginliği gösteren hiç bir eşya yok. Bir tek Ertunç Kralın tacı altından. Ertunç Kral bana dönerek;

“Urim Baba senden bir ricam var. Şu benim haylaz oğlum Küçük prens Poyrazali hiç büyümek istemiyor, hep çocuk kalmak istiyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Hani diyorum ki Küçük prens Poyrazali’yi yanına alsan da biraz dolaştırsan yıldızları, biraz yer görsün, gezegenleri tanısın. Hem tecrübesi artar hem de belki büyür. Ne dersin? Benden sonra tacı oğluma bırakmak istiyorum. Bir çocuğa bırakamam ya koskoca Krallığı?”

“Ne diyeyim Ertunç Kralım, bisikletimde yerim var, yalnız dolaşmaktan kurtulurum. Poyrazali benden iyi bilir yıldızları, beni de gezdirmiş olur. Belki de ondan bir şeyler öğrenebilirim.”

“Bir çocuktan ne öğrenebilirsin ki?”

“Ne mi öğrenebilirim? Her şeyi. Ben yolda şunu öğrendim; Ne biliyorsam bir şey bilmediğimi öğrendim. Hem Öğrenmenin yaşı yoktur, Öğretmenin de. Yol bana sürekli yeni şeyler öğretiyor. Poyrazali benden küçük olsa da bana pekala bir şeyler öğreteceğine eminim.”

“Tamam o zaman anlaştık, Poyrazali şu anda annesinin yanında. Bana komşu olan Kraliçe takım yıldızında. Oraya uğrarsan sevinirim. Poyrazali’yi al ve yıldızları gezdir bakalım!” diye sözünü tamamladı.

Ertunç Kraldan izin isteyip oradan ayrıldım bir pedalla. Kraliçe takım yıldızına çabuk vardım. Yani bir anda. Kraliçenin sarayı uzaktan tüm ihtişamı ile göründü. Sarayın kapısında bisikletimden inip park ediyorum. Kapıdaki iki dev nöbetçi karşılıyor ilk önce. Kalın ve tok iki ses;

“Hoş geldin Urim Baba” diye gürlediler.

“Hoş bulduk gençler” diye karşılık veriyorum. Beni burada da tanıdıklarına şaşırdım! Demek beni her yerde tanıyorlar, Hayret!

“Poyrazali’yi görmeye geldim, kendisi nerede acaba?” diye sorunca;

“İçeride, yola çıkmak için hazırlanmakta. Senin gelmeni dört gözle bekliyor.” Birden kapıda kraliçe belirdi. Uzun boyu, gülümsemesi eksik olmayan güzelliği ile;

“Hoş geldin Urim Baba, ben Kraliçe Ece. Biz de seni bekliyorduk. Küçük prensim Poyrazali yola çıkmak için hazırlığını bitirmek üzere.” Diyerek elini uzatınca Kraliçenin elini öpüp;

“Hoş bulduk Ece Kraliçem, çok güzelsiniz ve Ertunç Krala yakışıyorsunuz.” diye karşılık verdim. Bir anda Poyrazali kapıda belirdi. Beni görünce koşarak üzerime atlayıp sarıldı.

“Hoş geldin Urim Baba, ben de seni bekliyordum uzun zamandır. Hep seni hayal ediyordum, buraya ne zaman geleceksin diye. Sonunda geldin öyle sevinçliyim ki! anlatamam. Yola çıkmaya hazırım, hemen çıkabiliriz. Görmem gereken yerler var. Halledeceğim sorunlar beni bekliyor.” Biryandan konuşuyor, bir yandan da sıkıca sarılıp yanaklarımdan öpüyor.

“O zaman eşyalarını çantaya koyup yola çıkalım” Poyrazali yanına bir değnek ve ucuna takılı küçük bir çıkın var sadece.

“Poyrazali bu sana yetecek mi?” diye sordum

“Yeter de artar Urim Baba, hem kervan yolda düzülür. Gideceğimiz yerlerde her şey var, ihtiyaçlarımızı oralardan karşılarız. Senin yanında da öyle ahım şahım bir şey yok. Sadece kahve takımın ve cezven var.”

“Öyle deme, kahve içmeyi sevdiğimden yanımda sürekli taşıyorum. Sonra yanımda hazine torbam var, neye ihtiyacım olursa hop çıkarıyorum torbamdan.”

“Ece Kraliçem madem Poyrazali yola çıkmaya hazır bize izin verir misiniz? Bir an önce yola çıkalım, gezeceğimiz çok yıldız takımı var” diyerek Poyrazali’yi kucağımdan indiriyorum. Poyrazali yola çıkacağı için sabırsız olarak yerinde duramıyor. Kraliçe Ece;

“Yolunuz açık olsun, güle güle gidin, güle güle gelin. Yeni yerler görün, yeni insanlarla tanışın. Yalnız Avcı takım yıldızından geçerken köpeklere dikkat edin” diye tembih etti.

“Merak etme köpekleri, bir şekilde kendimizi koruruz” diyerek bisikletimi aldım. Artık yola çıkmaya hazırız. Bisikletime biniyorum ilk önce, Poyrazali’ye “Hadi bin bakalım” deyince Poyrazali bir sıçrayışta bisikletin bagajına atladı.

“Hazır mısın Poyrazali?”

“Hazırım Urim Baba”

“Sıkı tutun!” diye seslenip pedala bastım.

“Poyrazali nereye gidelim? “ diye sordum.

“Polaris yıldızına gidelim, Demir amcam oranın kralı. Hem onu görürüm hem de tüm yıldızları oradan rahatça gözlemlerim.”

Pedala kuvvetlice basıp bir anda daha önce gittiğim Küçük ayı takım yıldızındaki Polaris yıldızına vardık. Daha önce geldiğimde bir şey görememiştim ama şimdi görkemli bir saray görüyorum. Sarayın dışında kocaman bir çark var. Başında da devasa bir adam, çarkı elleri iye sürekli çeviriyor ama öyle hızlı değil. Çok yavaşça çeviriyor. Bisiklet durunca Poyrazali yere atlayıp saraya doğru koşuyor. Çarkı çeviren adama sesleniyor;

“Kolay gelsin adamım Aykun, nasıl gidiyor? Birazdan yanına geleceğim.”

“Sağ olasın Poyrazali, idare ediyorum. Tüm yıldızları dengede döndürmek zor olsa da çarkı çevirmek hoşuma gidiyor. Her gün sürekli yeni yıldızları gözlemliyorum.”

Poyrazali koşarak saraya girdi. Kapıda nöbetçi yok. Ben de çarkı çeviren Aykun’un yanına vardım. Selam verince Aykun geldiğimin farkına vardı.

“Hoş geldin Urim Baba, nasılsın? Pedalın çarkları nasıl dönüyor? Farkında mısın ben de senin gibi çark döndürüyorum. Bütün takım yıldızları ve diğer yıldızlar sayemde etrafımızda dönüyor. Eğer çarkı döndürmezsem tüm yıldızlar birbirine girer. Ortalık karışır. Çark döndükçe evren dengede dönüyor etrafımızda. Sen de bisiklette pedal çevirmezsen üstünde duramazsın, dengeni kaybeder düşersin değil mi?”

“Haklısın Aykun, bisiklet sürmek denge işidir. Pedal çevirdikçe dengeni sağlarsın. Durunca ayağını yere basmazsan düşersin.”

Poyrazali amcası Demir’in omuzuna oturmuş halde kapıdan çıktılar. Amca Demir Kral;

“Hoş geldin Urim Baba”

“Hoş bulduk Demir Kralım”

Kral Poyrazali’yi omuzundan indirerek çarkı çeviren Aykun’nun yanına gittik. Buradan bütün takım yıldızları rahatça görünüyor. Demir Kral;

“Bak görüyor musun Poyrazali, Büyük ayı takım yıldızındaki Megez yıldızda ışık yok, parlamıyor. Bir sorun var her halde. Dubhe yıldızındaki yedi ayının Kralı olan Güray’ın yanına gidin, o size yardımcı olur”

“Tamam Demir amca, Urim Baba beni anında oraya götürür.”

Demir Kraldan izin isteyip yola çıktık. Dubhe yıldızına varmamız an meselesi. Zaten vardık bile bir anda. Büyük bir mağaranın kapısında aslında ayı olan ama ayıya benzeyen Güray Kral bizi sarayı olan mağaranın kapısında karşıladı. Kral iri bir ayıya benziyordu. Aslında ayıydı. İhtişamlı ve büyük mağara sarayı olmalı diye düşündüm. Kral telaşlı bir biçimde bizi karşıladı.

“Hoş geldin Poyrazali, hoş geldin Urim Baba, ben de sizi bekliyordum. Sorma başıma gelenleri, 7 tane olan yıldızdan Mergez yıldızı görünmüyor. Bir yıldız olmazsa Dünyadan bizi göremiyorlar. O yüzden diğer takım yıldızlarını bulmakta güçlük çekiyorlar. Ortanca oğlum Boyga uyumuş olmalı. Baksana Hiç ışık yok, ne olur gidip bakın benim yaramaz, başına buyruk Boyga ne hallerde.”

Poyrazali şöyle bir diğer yıldızlara baktı.

“Biz Dubhe deyiz, Merak görünüyor, Phecda da öyle. Mergez yıldızındaki Boyga sanki yerinde yok gibi. Çift yıldız Alioth ve Mizar yerinde. Alcor ve Alkait te yerli yerinde. Hmmm demek ki Boyga ortalıktan kaybolmuş. Tamam Kralım sen merak etme gidip buluruz Boyga’yı. Zaten en yaramazları da Boyga. Urim Baba hemen gidelim Mergez yıldızına, bakalım neler olmuş, Boyga nerelere gitmiş.”

Küçük prens bisikletetin arkasına atladı. Güray Kral ayı pençesine benzeyen elini kaldırıp bize;

“Güle güle gidin, aman Boyga’yı bulun gözünüzü seveyim” diye uğurladı.

Hemencecik Mergez yıldızına vardık. Ortalık zifiri karanlık. Hiç bir yer görünmüyor. Bisikletimin lambasını yakınca ortalığı görmeye başladık. Boyga’ın mağarasını aramaya başladık. Poyrazali birden bire;

“Urim Baba dur biraz, horultu sesleri duyuyorum, şu tarafa gidelim, kulağıma horultu gibi sesler geliyor.” Diye beni yönlendiriyor. Halbuki ben hiç ses duymuyorum. Poyrazali’nin kulakları benden daha iyi duyuyor. Gerçi şu aralar kulaklarım daha az duymaya başladı. Dünyaya dönünce kulaklarımı yıkatmalıyım. Poyrazali’nin işaret ettiği yere doğru pedal çevirmeye başladım. Nedense garibime gitti. Uzayda çok hızlı hareket etmeme rağmen yerde daha yavaş gittiğime şaşıyorum. Kısa sürede küçük bir mağaranın önüne vardık. Bisikletin feneri olmasa mağarayı göremezdik bile. Mağaranın önüne gelince içeriden horlama sesini duymaya başladım.

Bisikletten indik. Ben feneri alıyorum bisikletin üzerinden. Fenerin ışığı yardımı ile sesin geldiği mağarayı bulduk. Mağaranın içinde horul horul uyuyan Boyga’yı gördük. Poyraz ali kahkaha ile gülmeye başladı. Bana dönerek;

“Urim Baba Boyga’nın suratı çok komik baksana, beni güldürüyor bu surat.” Poyrazali uyuyan Boyga’yı uyandırdı. Uyanan Boyga ilk önce kollarını yana açıp iyice gerindi.

“Amma uyumuşum ha. Eyvah eyvah siz beni uyandırdığınıza göre ateş sönmüş olmalı.” diyerek  yerinden fırladı. Doğruca odunluğa giderek bir kucak dolusu odun alıp ocağa gitti. Odunları ocağa bir güzel dizdikten sonra üzerini aramaya başladı. Telaşla;

“Kibritiniz var mı, benimkini bulamıyorum?”

Ben hemen kibritimi Boyga’ya uzatıyorum.

“Al bakalım kibriti.”

“Sağ ol Urim Baba.” diyerek kibriti aldı. (Artık beni tanımalarına şaşırmıyorum) Kibrit kutusunu açtı, içinden bir kibrit çöpü çıkarıp yaktı. Yanan kibrit çöpünü odunların içine koyup çırayı tutuşturdu. Odunlar yanmaya başladı ve ortalık aydınlandı birden bire. Odunlar iyice tutuşunca birkaç odun daha ateşe attı. Alevler büyüdükçe büyüdü. Boyga sürekli odun atarak ateşi iyice büyütünce yıldız parlamaya başladı sonunda.

“Dün akşam masalcı Esmavi buradaydı. Bana masal anlatmaya başladı, sesi o kadar tatlıydı. Bir de çok güzel masal anlatıyordu ki gözlerim kapanıp uykuya dalmışım. Anlattığı masal benim derin uyumama neden olmuş. O yüzden odunlar bitince ateş sönmüş. Babam Güral Kralım kızmıştır herhalde.”

“Hayır, kızgın değildi ama endişeliydi. Neyse bir daha uyuma da gök yüzü karışmasın.” dedi Poyrazali.

Poyrazali;

“Hadi gidelim Urim Baba, biraz salıncakta sallanalım. Büyük ayı takım yıldızının sap kısmındaki iki yıldız yan yana duruyor. Alioth ve Mizar, burada lunapark kuruluyor her bahar ayı başlangıcında. Gidip biraz sallanalım. Hoşuna gidecek.”

Poyrazali bisiklete binince bir pedal boyu uzaklıktaki Alioth ve Mizar çift yıldızına vardık. Mizar yıldızınca büyük bir lunapark kurulmuş. Ortalık rengarenk lambaların ışıkları ile parıldıyor panayır alanı gibi. Bisikleti bir kenara park ediyorum. Doğru salıncaklara, birine Poyrazali, diğerine ben biniyorum. Başlıyoruz sallanmaya, salıncağın ipi o kadar uzun ki sallandıkça diğer yıldız olan Alioth yıldızına kadar ulaşıyoruz. Alioth yıldızında da lunapark kurulmuş buradaki gibi. Ortalık renkli ışıklarla parıldıyor. Burada da salıncaklarda sallananlar Mizar yıldızına kadar ulaşıyor. İki taraftan da sallanalar birbirine çarpmadan gidip geliyorlar. Sallandıkça çığlıklar atılıyor. Biz de çığlıklar atarak sallanıyoruz çocuklar gibi. Hiç büyümeyen Poyrazali zaten çocuk. Ben de ona ayak uydurup çocuklar gibi eğleniyorum. Salıncaktan inip kaydıraklara gittik. Kaydırakların ucu bucağı görünmüyor. Kaydırağın en tepesine çıkıp kendimizi bırakıyoruz çığlık çığlığa. Sanki kayan yıldızlara benziyoruz. Kayarken arkamızdan beyaz bir ışık çıkıyor. Herhalde Dünyadakiler bizi kayan yıldız olarak görüyorlardır.

“Şimdi de dans edelim Urim Baba” diyen Poyrazali beni elimden tutup dans salonuna götürdü. Dans salonunda çocuklar çılgınca dans ediyorlardı müziğin ritmine göre. Poyrazali müziğin ritmine bıraktı dans ederek. Müzikte öyle bir ritim vardı ki insanı büyülüyor adeta. Ben de ritme ayak uydurup dans etmeye başladım. Herkes çocuk olunca aralarında en uzun boylusu benim. Böyle olunca çocuklar etrafımı sarıp birlikte dans ediyoruz. İçimizdeki bütün kurtları döktük dans ederek. Diğer yıldızlardakiler bizim dansımızı izliyorlar. İnsan arada sırada, hatta sık sık dans etmeli. Etmeli ki hem hareket oluyor tüm vücutta hem de biriken kurtlar dökülüyor.

“Dans etmesini bilmeyenler yaşamı anlayamamışlardır”

Alioth ve Mizar çift yıldızının Kraliçesi Alkım yanımıza gelerek;

“İyi eğleniyor musunuz Poyrazali? Senin de eğlendiğini fark ediyorum Urim Baba. Masalcı Esmavi’yi aradığınızı duydum. O şu anda Çoban takım yıldızında ki Arcturus yıldızında. Orada çoban Dumrul var. Onlara selamımı iletirsiniz.”

“Masalcı Esmavi oradan ayrılmadan gidelim Urim Baba” diyerek bisiklete atladı Poyrazali. Pedala bastım, hemen solumuzda fazla uzak olmayan Çoban takım yıldızına vardık. Uzak olsa da fark etmez, aynı zamanda varmamız olası. Dumrul koyunlarını otlatıyordu çayırda. Yanına vardık. Dumrul;

“Hoş geldin Poyrazali, hoş geldin Urim Baba. Masalcı Esmavi içerde süt kaynatıyor. Hadi gidin biraz süt için. İçeri girdik, Masalcı Esmavi süt dolu kazanı büyük tahta kaşıkla sürekli karıştırıyordu dibi tutup taşmasın diye. Bir yandan da türkü mırıldanıyordu.

“Manastırın ortasında

Var bir çeşme,

Aman çeşme

Canım çeşme

Dimetoka kızları

Hepsi de seçme

Biz çalar oynarız”

Sesi de süt gibi tatlıydı. İçeriye girdiğimizi fark eden Masalcı Esmavi Poyrazali ve beni görünce tencereyi karıştırdığı tahta kaşığı bıraktı. Yanımıza gelerek ilk önce Poyrazali’yi kucağına alıp yanaklarından öptü. Sonra bana sarılarak;

“Hoş geldiniz, Urim Baba sen de hoş geldin, seni hangi rüzgar buralara attı?”

“Hoş bulduk Esmavi, rüzgar değil de hayal ediyorum sadece. Senin de buralarda olduğunu öğrenince yanına gelelim dedik. Hem seni de arıyordu Poyrazali.”

“Ne oldu? Poyrazali beni neden arasın ki?” Poyrazali cevap verdi;

“Mergez yıldızındaki Boyga uyuyup kalmış ve ocak sönmüş. Ocak sönünce yıldızın ışığı kaybolmuş. Böyle olunca insanlar Dünyada yönünü bulamaz olmuşlar. Senin Boyga’ya masal anlattığını söyledi. Masal sonunda uyuyup kalmış. Bu yüzden ocak sönmüş. Seni uyarmaya geldik. Bir daha masalı anlattıktan sonra bir süre orda kal ki masalı anlattığın kişi uyuyup kalmasın.”

“Öyle mi!, üzüldüm buna. Söz bir daha olmaz, masalı anlattıktan sonra kalırım bir süre daha. merak etmeyin. Bu gece Dumrul’a da masal anlatacağım. Kalın bu gece, masalı da dinlersiniz.” Poyrazali;

“Olur kalalım Urim Baba, masal dinleyelim bu akşam. Zamanın var mı?”

“Hayal ettiğinde zamanın önemi kalmaz. Bende zaman çok. Hem Masalcı Esmavi’yi de dinlemeyeli epey olmuş. Yıllar önce kahve yaptığım yer olan İnciraltı kent ormanında, Çakalburnunda bize masal anlatmıştı. Anlattığı masal da benim için yazdığı Kahve Tanrıçası Elena masalıydı.”

Biz Masalcı Esmavi ile konuşurken Dumrul elinde bir tabak dolusu üzüm ile girdi. üzümlerin üzerindeki su damlaları hala duruyordu. Tabağı masanın üzerine bırakıp;

“Hadi gelin taze üzümleri yiyelim.” diye davet etti. Hep birlikte masadaki taburelere oturduk. Kütür kütür olan üzümleri tane tane yemeye başladık. Bir tabak üzüm bir çırpıda bitti. Tadı o kadar lezzetliydi ki!

Akşam olunca Dumrul yedi kucak dolusu odunu getirip ocağın başına istifledi.

“Bu bize sabaha kadar yeter.”

Ben yerdeki mindere oturdum, Poyrazali yanıma uzanıp başını dizime koydu. Dumrul taburesini alıp duvar dibinde oturdu. Masalcı Esmavi masal örtüsünü yere serip üstüne de çeşitli eşyaları yerleştirip baş ucuna bağdaş kurup oturdu.

Başladı masal anlatmaya, sesi o kadar tatlıydı ki anlatırken masalın içinde yaşıyormuş gibi hissediyorum. Masalın sonlarına doğru dizimdeki sarı saçlı Poyrazali’nin başını okşarken uyuyup kaldığını gördüm. Kucaklayıp hemen yanıma yatırdım. Üzerine de çarşaf ile örtünce masal da bitti. Yediğimiz üzümlerin etkisi olacak hiç uykumuz yok. Zaten hayalde uyumak diye bir şey olmadığını biliyorum. Sabaha kadar sohbet ettik. Poyrazali henüz çocuk ve büyümeye hiç niyeti yok. Onun uyumaya ihtiyacı var.

Sabah olunca uykusunu alan Poyrazali uyandı.

“Günaydın Urim Baba, günaydın Masalcı Esmavi, günaydın Dumrul” Biz de hep birlikte;

“Günaydın Poyrazali, kendin uyandığın için uykunu almış olmalısın!”

“Evet Urim Baba, bu gece de büyümedim, ne güzel. Büyümek te istemiyorum, büyürsem hayallerimi yitiririm. Bak sen büyüdüğün halde hayal görüyorsun. Demek ki hala çocuksun benim gibi. Çocuk olmazsan hayallerinin peşine gitmeye cesaret edemezsin. Bu gün seni gezdireyim. Pegasus’a binip tüm takım yıldızlarını gezelim olur mu?”

Neden olmasın ki! hayalimde Pegasus kanatlı ata binmek vardı. Sayende onu da gerçekleştireceğim için sevinçliyim. Hadi Dumrul ile vedalaşıp yola çıkalım. Sen bana yolu gösterirsin.”

Tam Dumrul ile vedalaşacakken Dumrul elinde iki bardak dolusu sütü uzatıp;

“İlk önce şu bardakları bitirin bakalım. Ondan sonra yola çıkabilirsiniz.” Bize uzatılan bu ikramı geri çevirmek olmazdı. Bardakları alıp içiyoruz. Tadı nefis, ayrıca biraz soğuktu. Zaten sütü soğuk içmek daha faydalı bence. Sütü içip bitirdikten sonra Poyrazali’nin dudaklarında süt izi kaldığını görünce;

“Haahhha haa Poyrazali beyaz bıyıkların olmuş” diyerek güldüm.

“Sanki sende beyaz bıyık olmamış gibi ne gülüyorsun ki, aynaya baksana.” diye cevap verince bisikletimdeki aynaya bakıyorum, benim de sütten beyaz bıyıklarım olduğunu gördüm. Süt bıyıklarımızı silmiyoruz, öyle kalsın deyip Dumrul ve Masalcı Esmavi ile vedalaşıyoruz;

“Hoşça kal Dumrul, süt için teşekkürler, hoşça kal Masalcı Esmavi, anlattığın masal için teşekkürler” diyerek el salladık. Bisiklete binince onlar da;

“Güle güle, yolunuz ve hayalleriniz açık olsun” diye uğurladılar. Böylece yola çıktık. Poyrazali bana yolu gösterdi, Pegasus takım yıldızına bir anda ulaştık. Bisikleti kenara park edip Pegasus’a bindik. Poyrazali Pegasus’a;

“Hadi bizi gezdir bakalım. Bütün takım yıldızları görmek istiyoruz”

Pegasus hiç bir şey demeden dev gibi kanatlarını açıp uçmaya başladı. Hemen yakın olan Balık burcu olan Pisces takım yıldızına vardık.

“Urim Baba bak Pisces takım yıldızı”

“Hadi ya ben de Balık burcunda doğmuşum. İlk olarak Balık burcunu görmem şansıma” diye cevap verdim. Sonra gelen burçları tek tek önünden geçiyoruz. Balık burcun olan Pisces’ten sonra Kova burcu; Aquarius, ardından Oğlak; Capricorn, Yay; Sagittarius, Akrep; Scorpio, Terazi; Libra, Başak; Virgo, Aslan; Leo, Yengeç; Cancer, İkizler; Gemin, Boğa; Taurus, Ve son burç Koç; Aries. Hepsi de birbirinden güzel, tam 12 tane Burcu bir çırpıda dolaştık.

Burçlar sınıfına girmeyen diğer takım yıldızların yanından da geçiyoruz. Kahraman takım yıldızı; Perseus, Herakles, Çalgı, Kartal takım yıldızlarını yanından geçerken izledik.

“Urim Baba bak yanımızda Kuğu takım yıldızı; Cygnus geçiyor kanatlarını açmış. Önünde de Kartal takım yıldızı; Aquila avını arıyor. Şu köpeklere baksana koşuyorlar ama bir türlü avını yakalamıyorlar nedense. Olduğu yerde sayıyorlar. Bu köpeklerin sahibi Avcı takım yıldızını görüyor musun Hani belinde yıldızlardan oluşmuş kemeri olan”

“Evet görüyorum” diye cevap verdim.

“İşte bu avcı ve iki köpeği bir türlü av yakalayamıyorlar. Baksana önlerinde tavşan korkmadan gezebiliyor. Tanrılar bu avcıya böyle bir ceza vermişler. Hiç bir av vurup yakalamasın diye”

Bu arada Samanyolunu da gördük. Sanki birisi elinde süpürge Samanyolunu süpürüyor sanki. Poyrazali’ye;

“Poyrazali sanki birisi süpürgesi ile samanyolunu süpürüyor.”

“Ha o mu, o her gece, sabaha kadar Samanyolunu süpüren Seren. Sabah olunca da kulübesine çekilir. Gündüz yine ortalık samanla dolar ve geceleri Seren eline süpürgeyi alır başlar süpürmeye. Çok temiz ve titiz bir adamdır. Ortalığı dağınık ve pis olarak görmek istemez.”

Tüm takım yıldızlarını gezdikten sonra Pegasus bisikletin olduğu yere geldi. Poyrazali ve ben inip teşekkür ediyoruz Pegasus’a bizi gezdirdiği için. Bisiklete binip doğru Kral takım yıldızına vardık. Demir Kral bizi karşıladı;

“Hoş geldiniz Urim Baba, sorunları hallettiğiniz için teşekkür ederim. Hoş geldin oğlum” diyerek Poyrazali’yi kucağına alıp öptü yanaklarından. Baba, oğul kucaklaşmasını izliyorum. Demir Kral;

“Nasıl Poyrazali büyümeye karar verdi mi?” diye sorunca, ben cevap veriyorum Demir Krala.

“Hayır, bence büyümesin Poyrazali. Eğer büyürse hayalleri gerçekleşemez. Bırak hayallerinde çocuk olarak kalsın. Baksana ben bile hayallerim sayesinde buralara kadar gelip dolaştım. Demek ki ben de hala bir çocuğum. Eğer çocuk olmasaydım cesaret edip yola çıkamazdım. Hem Poyrazali bana bütün Takım yıldızları öğretti, bana rehberlik etti. Ne tesadüftür ki Masalcı Esmavi ile karşılaştık. Bize güzel bir masal da anlattı.”

Dedikten sonra sanki hava soğudu gibi, beyaz kar taneleri yağmaya başladı. Kral takım yıldızı biraz kuzeyde kalıyor. Bahar ayında olsak ta henüz kış etkisini gösteriyor kuzey bölgelerde. Birden bire üşümeye başladım. Hava ne kadar da soğudu. Kar yağışı iyice arttı ve lapa lapa yağmaya başladı. Ne kadar soğuk bir yıldızmış burası diye düşünüyorum.

Birden uyanıyorum, üzerimi örtmeden öylece yıldızlara bakarken uyuya kalmışım. Gecenin serinliği iyice artınca üşümüşüm, böylece gördüğüm güzel düşten uyanmış oldum. Soğuktan kaskatı olmuş olan vücudumu kımıldatamıyorum bile. Uyanınca kan akışı damarlarımda hızlanmaya başladı. İlk önce ellerimle vücudumun her yerini iyice ovalayıp biraz ısınınca yavaşça doğruldum yattığım yerden. Hava karanlık olmasına rağmen etrafımı görebiliyorum. Tüm gök yüzü yıldızlarla kaplıydı. Gözlerim karanlığa iyice alıştı. Az ileri giderek ufak su döktüm. Çadırıma gelip yere serdiğim matı alıp çadırın içine seriyorum. Uyku tulumunu da açıp içine girerek uyumaya başladım tatlı düşlere ve gördüğüm rüyayı düşünerek.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 75 Kilometre civarı

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc