Etiket arşivi: tanrı

Bahar Turu 3. Gün

25 Mart 2022 Cuma

Akbük – Kazıklı – Gürçamlar – Kızılağaç – Avşar

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan.

Küçük mutluluklar, küçük, küçücük derelerdir

Büyük nehri ararken üzerinden atladığın,

Arkana dönüp de bakmadığın.

….

Dudağında ıslık yürüdüğün yol

Birden çıktığın yolculuk

Sana açılan kapılar

Sana kapıyı açanlar

Hoş gelenler

Hoş buldukların,

Yalnız kalabilmek – dilediğinde

Kavuşabilmek – özlediğinde

Düş Hekimi Dr. Yalçın Ergir

 

Öne çıkmış olan görsel, çam ormanı içinde dönemeçte park halindeki KUZ. Yol sol aşağıdan gelip kıvrılarak U biçiminde yukarı çıkıyor.

IMG_20220325_174256

Dün akşam uyuyup kaldığım düşte gördüğüm güzel şeylerin huzuru içinde daha derin bir gece uykusunu sabahın ilk ışıkları ve Güneşin doğuşu ile uyandım. Düz yerde, ince mat üzerinde uyumak bana iyi geldi. 75 Kilometrelik yol beni biraz yorsa da dinlenmiş halde uyandım. Bir süre dün gördüğüm düşü düşünerek yattığım yerden kalkmadan öylece yattım. Güneşin doğmasına daha var, alarmım da çalmadı. Uzanmış halde tembellik hakkımı kullanıyorum. Güneş doğmaya başlayınca doğruluyorum, çadırımın fermuarını açıp Güneşin doğuşunu izliyorum. Güneş yükseldikçe sanki ısısı artıyor ve içim ısınmaya başladı. Güneşin parlak ışıklarını çadırımın içinden çekiyorum.

IMG_20220325_074310

Sabahın serinliği beni hasta etmesin diye çadırın içinde sabah kahvemi pişirmeye karar verdim. Hasta olmamak için kendimi korumalıyım. Tek kişilik cezvem ocağın üstünde pişerken çekiyorum. Yanında da fincan duruyor.

IMG_20220325_072652

Kahvem piştikten sonra afiyetle içiyorum. Kahveyi içmeden önce bir bardak su içtim. Kahveden sonra da bir bardak su içerek güne başlamış oldum. Fazla zaman geçirmeden ocağa çaydanlığı koyup ısıtmaya başladım. İçindeki su kaynayınca çay katıp demledim. Çayı kattıktan sonra çok az bir süre daha kaynatıp ocaktan alıyorum çaydanlığı. Yanıma yumurta almamışım, o yüzden bu sabah yumurta yok. Kahvaltılık olarak acı biber salçası ekmeğe sürülüyor. Yanında kendi yaptığım zeytin, Burcu’nun verdiği İzmir tulum peyniri. Bir bardak çay. Yarım ekmeğin yarım dilimini tuzlu yiyeceklerle yedim. Bu arada bir bardak daha su içiyorum tatlı yemeye başlamadan önce. Ben her zaman öyle yaparım. İlk önce tuzlu yiyecekler, araya bir bardak su ve ardından bal, reçel gibi tatlı yiyecekler. Böylece midemde tuzlu ve tatlılar karışmıyor. Arada bir katman su tabakası var. Yere serdiğim poşu üzerinde; çaydanlık, içi çay dolu bardak, sürülmemiş yarım dilim ekmek, konserve kutusunda zeytin taneleri, salça kabı üstünde tulum peyniri, yarım dilim salça sürülmüş ekmek, katlanır çatal, bıçak ve kaşık. Yanda da Urim Baba’nın Kahvesi yazılı küçük havlu serilmiş durumda.

IMG_20220325_082204

Kahvaltımı bir güzel yapıp karnımı doyurdum. Sabah kahvaltısı önemli, çok iyi ve sağlam olmalı. Zaten şairimiz Cemal Süreya ne demiş;

“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı”

Boşuna dememiş kahvaltı ile ilgili sözleri. Kahvaltı bitince eşyalarımı ve çöplerimi topluyorum. Yola çıkmaya hazır olunca yürüyerek yola vardım. Akbük köyü yakın, çabuk vardım. Çöplerimi çöp kutusuna atıyorum. Buradaki büyük bakkaldan iki şişe su alıyorum yanıma. Ne olur ne olmaz, susuz kalmayalım. Bir tane de ekmek. Çantama yerleştirip köy içinde asfalt kaplama çalışmaları arasında geçip gidiyorum. Böylece orman yolunda ilerliyorum. Etraf çam ağaçları ile kaplı. Mis gibi çam kokusunu içime çeke çeke önümdeki uzayan yokuşa sardım. Önümde gideceğim yolda üç tane yokuş var.

IMG_20220325_114300

Yol yokuş olunca ağır tempoda çıkıyorum. Haliyle yoldaki her şeyi görüyorum. Gözüme yol kıyısında küçük bir balık ilişti. Durup yakından bakıyorum ölmüş balığa. Kim bilir nerden geldi, yola nasıl düştü bilemiyorum. Küçük balığın resmini çektim ilk önce. Sonra balığı alıp çalıların içine atıyorum. Doğadan geldi doğaya bırakıyorum. Doğa gerekeni yapar, buna eminim.

IMG_20220325_114848

Geçen yıl, yaz aylarında, aşırı sıcak Ağustos günlerinde bir çok yerde orman yangınları oldu. Ciğerlerimiz yandı televizyonda izlerken. İçim acıdı doğrusu. Yakanlardan ve söndürmek istemeyen basiretsiz politikacılara lanet olsun. Umarım cehennem ateşinde yanarlar. Milyonlarca ağaç ve hayvan yanıp yok oldu. Bunun yanında da bir çok köy tamamen yandı, hayvanları telef oldu. Gerçekten içim çok acıdı. Umarım bir daha böyle bir felaket yaşanmaz. Oman içinde, yol kıyısındaki bu uyarıcı levhada; ateş, ağaç ve Yangın Tehlikesi. Telefon ahizesi ve 177 olarak yazılmış. Geçen yıl ki acı olaydan sonra 177 telefonunu arayıp haber versen ne olacak. Gelip te yangını mı söndürecekler. Bunlara hiç güvenim kalmadı. Uyarı tabelası gece geçen sarhoşların hedef tahtası olmuş durumda. Tabelada bir çok mermi izi duruyor. Belki de yangını söndürmeyenlere kızgınlıklarını belirtmek için hedef tahtasına dönüşmüştür, kim bilir?

IMG_20220325_115817

Bu yol köy yolu, sakin ve pek araç geçmiyor. O yüzden kendini bilmez arsızlar kolay yoldan ve çekinmeden yol kıyısından aşağı molozları dökmüşler. Çevreye pek duyarlı olmayan hilkat garibesi insanlar ormana her türlü zarar vermekten geri durmuyorlar.

IMG_20220325_115829

Çöpler ve molozlar yamaçtan aşağı dökülmüş, yazık.

IMG_20220325_115838

Yokuşun sert olan kısımlarında bisikletten inip yürüdüm. Hamlığım henüz üzerimden gitmedi hala. Hem sonra dizleri de zorlamamak gerek değil mi? Öyle, böyle ilk yokuşu çıktım. Bisikletim KUZ çekilmeyi hak ediyor. Ben de park etmiş olarak çekip ödüllendiriyorum. KUZ üzerinde turuncu, siyah renkli çantalar yüklü. Zirvede olduğumuzdan kayalar çıkmış toprak üzerine.

IMG_20220325_121029

Çıktığım zirveden şöyle aşağıya doğru bakınca, sıra sıra tepeleri ve denizin karaya girinti yaptığı körfezi görüyorum. Burası Kazıklı koyu olmalı. Haritada öyle yazmışlar.

IMG_20220325_122509

Koca kayaları getirerek üst üste yığıp çeşme yapmışlar. Bisikletim KUZ ve çeşmeyi çekiyorum. Yanında bir işletme var, mermer plakada yazdığına göre bu çeşmeyi yaptırmış. Çeşmeden sularımı doldurup içiyorum yeteri kadar. Hem çeşmeyi yaptırana hem de bizim dengesiz İrfan’a teşekkür ediyorum. Dengesiz İrfan der ki; “Her gördüğün çeşmeden su içip tadına bakacaksın” Ben de onun dediğini yapıyorum her gördüğüm çeşmede.

IMG_20220325_125448

Kazıklı köyünde durmayıp yola devam ettim. Gürçamlar köyünde durup yorgunluk çayı içmem gerek diye düşündüm. Köy içindeki bakkala soruyorum;

“Kahve nerede? Nerede çay içebilirim?” Bakkalı işleten arkadaş ta bana;

“Burada çay var, hem yeni demledim. Burada içebilirsin” deyince sandalyeye oturdum ve bir duble çay söyledim. Çayı içerken yanımda oturan arkadaş

“Sigara içer misin?”

“Teşekkür ederim, sigara kullanmıyorum yıllardır” diye cevap verdi. Çay içerken beni bisikletim ile beraber çekiyor bakkal. Yanımda da sigara ikram eden arkadaş var.

IMG_20220325_132756

Çay molasından sonra yola devam. Yol kıyısında, çam ağaçlarının yanında ilginç bir şey gördüm. Tahta bir direğe asılmış bir kutu.

IMG_20220325_135026

İlginç olan alete yakından bakıp inceliyorum. Böylesini ilk defa görüyorum. Üzerindeki etikette İngilizce bir şeyler yazılmış ama ne demek istediğini anlamıyorum. İngilizcem çok zayıf ve Türkiye’deki ormanlara konulan bu alete neden İngilizce yazılmış anlamıyorum. Zaten benim gibi İngilizce bilmeyen çok. Nasıl anlayalım ki yazdıklarını. Aşağıda İngilizce yazan ve altında da Türkçe anlamı. (Türkçeye arkadaşım İngilizce Öğretmeni Bahar çevirdi sağ olsun)

Biyo – trap for barkbeetle Biotechnological plant protection without poisont Please do not touch

Böcek için biyolojik tuzak Zehirsiz biyoteknolojik tuzak Lütfen dokunmayın

IMG_20220325_135124

Bu turu bir türlü gelmeyen bahar için yapıyorum. Baharı geçtiğim yerlere serpe serpe getirip doğayı uyandırıyorum. Tıpkı bu açan papatya çiçekleri gibi. Yol kıyısında açan papatya çiçekleri.

IMG_20220325_135556

Sarı çiğdem çiçeğini de çekiyorum. Tek olarak kenarda durmasın.

IMG_20220325_135605

Küçük ahlat ağacı henüz tomurcuklanmış, yapraklarını açmak üzere.

IMG_20220325_135612

Kimisi açamaya başlamış bile sabırsızca. Bahar gelmeli bir şekilde. Ama erken ama geç.

IMG_20220325_135649

Kırmızı laleler de öyle, dibinde küçük mavi minnak çiçekler baharı müjdeliyor.

IMG_20220325_135704

Yol kıyısında, yamaç olan yerde saz kümesi görüyorum. Dağın başında ne işi var demeyin. Bu sazlar burada sıcak su kaynağının olduğunun belirtisi.

IMG_20220325_143315

Bahar gelmiş, iyi hoş ta arabalardan atılan plastik şişelere ne demeli bilmem!

IMG_20220325_143843

Yol kıyısında üç tane kurumuş çam ağacı. Bu ağaçları kurutan orman zararlısı tırtıllar. Daha önce resmini çektiğim böcek yakalama kutusu bu böcekleri yakalamak için ama her tarafta yok anlaşılan. Bu tırtıllar koloni halinde bir ağaca yerleşip kurutuncaya kadar yapraklarını yedikten sonra başka ağaca taşınıyorlar. Tırtılların bu yavaş hareketi ormanın yetişip büyümesinden daha yavaş olduğu için tüm ormanı kaplayıp kurutamıyorlar. Ormancılar da yeterince mücadele verdiklerine eminim. Tırtıl yumakları dalların bazılarında görünüyor ama içi boş olmalı. Çünkü yiyecekleri yeşil yaprak kalmamış, kupkuru ağaç.

IMG_20220325_143852

Geçtiğim her yere baharı serpiştiriyorum papatyalarla birlikte.

IMG_20220325_144009

Burada da üç tane çam ağacı kurumuş. Dibinde de biyolojik tuzak olmasına rağmen. Önceden mi konulmuş, yoksa sonradan mı belli değil. Önceden konulmuşsa pek işe yaramamış anlaşılan.

IMG_20220325_144517

Yine bir zirve ve KUZ. Bu ikinci zirve. Haritada üç tane zirve görmüştüm. Kaldı bir tane zirve. Her zirvede KUZ çekilmeyi hak ediyor. Burada mola veriyorum, elma ve portakal menüm.

IMG_20220325_144728

Üzerimdeki  hamlıktan dolayı biraz yoruldum. Bu normal benim için. O zaman ne yapmalı? İki seksen uzanıp biraz dinlenmeli. Ben de uzanıp dinleniyorum bir süre. Yalnız olunca beni çekecek kimse yok. Ama cep telefonumu bisikletteki tripoda takıp zaman ayarlı kendimi çimenlere uzanmış olarak çekiyorum.

IMG_20220325_150241

Köyler eski olmalı, bunu mezar taşlarından anlıyorum. Mezar taşları çok eski. Bir mezar taşı ise kemerli bir şekilde yapılmış. Uzaktan çekiyorum. Bir duvar içinde kemerli pencere görülüyor.

IMG_20220325_152002

Başka bir mezar yapısı da duvarları parçalanıp yıkılmış. Mezarın sahibi anıt biçiminde yapmış olmalı. Bunu anlamayıp çekemeyenler yıkmış olmalı. Bana öyle geldi nedense. Ortada bir savaş olmuş gibi.

IMG_20220325_152027

Köyde iki çeşme yan yana, biri tarih kokan eski çeşme, diğeri yeni yapılmış beton ve tuğladan. Yenisinde sanat yok, ruhsuz ama eskisini yapan veya yaptıran sanattan anlıyor olmalı ki kenarları süslü taş örülüp niş şeklindeki içeri girintili aynası yapılmış. Aynı tarihi çeşme gibi ilkokul binası da bu kaderi paylaşmış çeşme gibi. Köyün ilk okulunda eğitim verilmediği uzun zaman geçmiş gibi görünüyor. Pencereleri ve kapısı boş. Terkedilmiş okul binası insana hüzün veriyor baktıkça. Onlarca yıldır eğitime verilen zarar giderek arttıkça gelecek nesiller dini sömürenlerin buyruğunda yaşayacaklar. Bisikletim KUZ, iki çeşme ve terk edilmiş ilkokul binası.

IMG_20220325_152335

Baharın zenginliği çok, mor laleler bunun belirtisi. Yol kıyısında iki mor lale.

IMG_20220325_153238

Utangaç bir mor lale bitkinin yeşil yaprakları arasına saklanmış.

IMG_20220325_153248

Eski ama çok eski kilometre taşı. Roma döneminden sonra, Cumhuriyet döneminde yapılıp yol kıyısına konmuş Kilometre taşı en son sarı renge boyanıp 193 rakamı yazılmış. boyalar zamana direnemeyip dökülmeye başlamış bile.

IMG_20220325_153305

Evet karşımda son yokuş göründü. Yokuş olsa da çıkmak gerek diyerek yüklü kamyonlar gibi sarıyorum yokuşa 1. vitesle.

IMG_20220325_154028

Bir çam ağacı dikkatimi çekti. Sanki başı kesilmiş gibi, artık mücadele etmekten yorulmuş, hayattan bıkmış bir nefer gibi dallarını aşağı sarkıtmış. Yaşamaktan bıkmış ama yaşama iç güdüsü hala canlı tutuyor. Çam ağacının tepesi kesilmiş.

IMG_20220325_155217

Ve iniş başlıyor, üçgen tabelada belirtildiğine göre %5 eğimli ineceğim demek ki!

IMG_20220325_160343

Karşıma sarnıç çıkıyor. Sarnıç eski olmasına rağmen hala iş görüyor. Yağmur sularının biriktiği su deposu. Üzerinde kubbesi olan yuvarlak duvarlı sarnıç görevini hala sürdürüyor. İçi ağzına kadar su dolu. Duvarın bittiği, kubbenin başladığı yerde 1.5 metre aralıklı küçük delikler bırakılmış.

IMG_20220325_160523

Benim gibi sırtında evini taşıyan kaplumbağa yolun karşısına geçmeye çalışırken KUZ ile çekiyorum bir poz. Sarı boyalı yol çizgilerinin sağ şeridin tam ortasındaki kaplumbağa karşıya geçme şansı yüksek. Bu köy yolunda pek araç geçmiyor. Bir araç tarafından ezilme olasılığı düşük.

IMG_20220325_160852

Herhalde bu iniş beni Milas havaalanın olduğu düzlüğe indirecek. Ben öyle tahmin ediyorum. İleride, sağda deniz girintisini görüyorum.

IMG_20220325_161407

Kuşluk vakti geçmek üzere. Karnımın acıktığını hissetmeye başlayınca küçük çimenlik alanda durup mola veriyorum. Karnımı bir güzel doyurdum, üstüne kahvemi de içince keyfim süper. Yemeği yediğim yerde beyaz çiğdem çiçekleri açmış. Etrafa güzel kokular yayıyor olmalı ki bal arıları bu kokuya dayanamayıp gelmiş baharı karşılamak için. Arı havada uçarken çekiyorum. Çiğden çiçeğinin hafif solunda.

IMG_20220325_165056

Son yokuşu çıkıyorum demiştim daha önce ama yanılmışım, yokuşu indikten sonra karşıma başka bir yokuş daha çıktı. Ama umudumu yitirmiyorum ve bu son yokuş olmalı. Yokuş dikine değil de kıvrımlı bir şekilde olunca U biçimindeki kıvrımda bisikletim KUZ park halinde çekiyorum. Sol aşağıdan gelen yol, burada U biçiminde kıvrılıp sağdan yukarı devam ediyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

IMG_20220325_174256

Yol kıyısında beton bir parçaya AYNUR ve kalp işareti sprey beyaz boya ile yapılmış. Bir anlamı olmalı ki sevdiğinin ismini dağlara taşlara yazmış. Bisikletim KUZ ile çekiyorum yazıyı.

IMG_20220325_180321

Yokuşu hala çıkıyorum ama bisikletten inip. Öyle kendimi zorlamaya hiç niyetim yok. Yürüsem de, bisiklet sürsem de aynı hızla gideceğim.

IMG_20220325_181000

Sabrın sonu selamettir deyip yokuşun tepesine vardım. KUZ ödülü hak ediyor ve çekiyorum yokuşun tepesinde. Üçgen tabelada yazdığına göre eğim %10 Böyle inişlerde bir süre dinleniyorum pedal çevirmeden.

IMG_20220325_182501

Kısa sürede düzlüğe indim, Çam ormanları bitiyor ve bitki örtüsü değişti. Daha çok zeytin ağaçları, çalılar ve devasa büyümüş arapsaçı bitkisi. Dibinde papatyalar minicik kalmış.

IMG_20220325_183730

Burası Sarıçay ovası ve akan çay da Sarıçay. Sarıçay’ın yanından bir süre gidiyorum.

IMG_20220325_185210

Sarıçayın diğer tarafına köprüden geçtim. Akşam olmadan bakkaldan su ve bir ekmek alıyorum. Hem akşam için hem de sabah kahvaltısı için. Bakkalda su 3 Lira. Akbükteki büyük bakkaldan aldığım su 4.5 Lira idi. Demek ki büyük yerden büyük kazık yemişim. Güneş ufukta alçalmaya başladığını görünce kamp atacağım yeri bakmaya başladım. Düzlükte yoldan biraz içeride bir bina görünce yanaştım. Burası su ürünleri kooperatif binası. Ortalıkta kimseler yok. Bina 1 metre su basmanı üzerinde. Kendime binanın yanında bir yer ayarladım. Ayakyolu ve çeşmesi da var. Bu çok iyi, Hava kararmadan çadırı kurmayacağım. Bagaj üstündeki çantayı yere indirip kamerayı çıkardım. Tam da kaz sürüsü geçerken. Sarıçayın beslediği ova sulak bir alan olunca su kuşlarının uğrak yeri. Kaz sürüsünü mavi görk yüzünde topluca çekiyorum.

DSCN3994

Optik zoom ile yakınlaştırıp uzaklaşan kazları havada çekiyorum. Pek net çekemesem de bu bana yeter.

DSCN3995

Güneş tam batmak üzere iken tepelerin üstünde çekiyorum. Parlak beyaz ışık merkezde, etraf sarı ışıklarla Güneşe selam verip batırıyorum.

IMG_20220325_191144

Güneş battıktan sonra tam çadırı kuracakken traktörle geçen birisine selam verinde duruyor. Başlıyoruz muhabbete. İlk önce burada çadır kurabilir miyim diye sorunca, bir sakıncasının olmadığını söyledi. Zaten yola çıkıp başka bir yer de arayacak değilim bu saatte. Muhabbet başlayınca traktörü istop ettirdi. Neler yaptığını sordum. Adam yandaki damda inek besliyor ve süt ürettiğini söyleyince durumlar nasıl dedim. O da anlatmaya başladı;

“Ortam çok sakat, artan yem fiyatları belimizi bükmeye başladı. Geçen yıldan yetiştirdiğim ürünlerle şimdilik idare ediyorum. Bakalım bu yıl ne olacak?”

“Peki kazancınız ne durumda?”

“Onu hiç sorma, tüccarlar iliğimizi, kemiğimizi kuruttu. Biz bir kazanırken onlar yüz kazanıyorlar. Doyuramıyoruz bir türlü. Politikacılar da onların her dediğini yapıyor. Zaten onlar politikacı oluyor, kendilerine her türlü kanunu kolayca çıkarıyorlar. Arsızlığın, hainliğin sınırı yok. Geçenlerde süt birim ücretini belirlemek için toplandık. Ondan önce de yem ücretini tarişte iyice aşağı indirdiler. Tüccarlar da yem ücretlerini üç katına çıkardılar bu arada. Toplantıda yem ücretleri tarişteki rakamlar baz alınınca haliyle süt ücreti düşük oldu. Yani 4 Lira. Süt ücreti belirlendikten sonra tariş yem fiyatlarına zam üstüne zam yaparak arttırınca süt ücreti iyice düştü. Aslı astarından düşük oldu. Dediğim gibi kendi ektiğim yemler olmazsa bu yıl süt ineklerini satmak zorunda kalırdım. Seneye Tanrı bilir.”

Süt üreticisi ile epey dertleştik. Hava da kararmaya başlayınca traktörü çalıştırıp vedalaştık. Sandıkta bu haramileri koltuğundan edeceğimizi söyleyip yolcu ettim.

Süt üreticisi gittikten sonra çadırı kurup yerleştim. Gerekli eşyaları çadırın içine koyup bisikleti kilitledim ağacın gövdesine. Ne olur ne olmaz. Öğle yemeğini geç yediğimden acıkmadım bile. İlk olarak bir kahve, ardından çay demledim, hava da serinledi iyice. Üzerime polar, deri ceket giydim. Altımda ise içlik var, hala çıkarmadım buraya gelesiye kadar. Artık yarın çıkarırım. Benim için çok uygun bir kamp alanı. Çeşme ve ayakyolu var, daha ne olsun ki!

Fazla geç olmadan çadırıma girip yatıyorum. Yol biraz yakın olunca yakındaki taş ocağından sürekli kamyonlar geçiyor. Motor gürültüsüne alışıyorum ve yorgunluğun etkisi ile tatlı bir uykuya daldım.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 39 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

7. Az Bilinen Antik Kentler Turu 2. Gün

22 Nisan 2018 Pazar

2 . Gün (Resimlerin çoğu Ferdimen’e aittir)

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler

Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum
Bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum

Ahmet Telli

 

Öne çıkmış olan görsel, alçak taş kemerleri sıralı, su seviyesi yüksek, kemerlerin gölgesi suya vurmuş.

20180422_121831_HDR

Okaliptüs ağaçları altında, büyümüş otların sabah gün ışırken fotosenteze başlaması ile ötmeye başlayan kuşların cıvıltısı başladı. Uzaktan gelen dip dalgasının kumlara vurdu gece boyu. Erkenden uyanmak güzel, doğada olmak ayrıcalık. Kuşlarla beraber uyanıyorum ve ilk işim çadırın fermuarını açık bir süre dışarısını gözlemlemek. Bu her sabah yaptığım doğayı dinleme anı minik bir yoga sayılır. Yoga yapanlar nasıl yapıyor bilmiyorum ama kendiliğinden oluşan bu an bir daha gelmiyor. Güneş doğmadan canlılar üzerindeki etkisini hissettiriyor.

20180422_070344_HDR

Çadırımdan dışarı çıktım, Güneş ilk ışıklarını vurmaya başlamış kampın üzerine. Az kişi uyanmış, diğerleri uyuyor.

20180422_074725_HDR

Sabah elimi yüzümü yıkadıktan sonra ilk işim kahve yapmak. Hemen cezveyi ocağa sürüyorum. Kahve ocağın üstünde pişiyor, rüzgarlık etrafında ocağı koruyor. Yerde kutu, kapağı ayrı yerde, üzerinde 4 fincan var. Henüz kahve taşmadı, şanslı olan üç kişi daha kahve içecek.

20180422_074745_HDR

Az bilinen antik kentler turu hatırası pankartında sevgili Bacanağım ile hatıra resmi çekiliyorum. İlk insanlar taştan yapılmış bisiklete biniyor, biri kadın biri erkek. Sadece kafa yerleri delik. Bacanak erkek yerinde, ben kadın yerindeyim. Arka fonda antik bina sütunlu.

20180422_082706_HDR

Sonra yanımıza akrabam Mesut geliyor. Üç akraba resim çekildik hatıra pankartının önünde. Solda Mesut, ortada Bacanağım Selahattin ve ben.

20180422_082751_HDR

Kahvaltıyı yapıp toparlanıyoruz, çadırlar, eşyalar bisikletlere yüklendi. Harekete geçmeden önce kumsala, deniz kıyısına gidiyoruz. Burada toplu bir resim çekileceğiz. Burası belediyenin kumsalı, cankurtaran çardağı kumsalın ortasına kurulmuş.

IMG_2195

Denizin kıyısına tek sıra gidiyor arkadaşlar.

20180422_095634_HDR

Sevgili anne adayı Şeyma hamileliğin son günlerinde. Karnı burnunda araçla bizi takip ediyor. Şu turu atlatalım öyle doğum yapsın diye Olcay Ormankıran terapi yapıyor arkadaşların önünde. Sanki doğacak Güneş’i biraz daha doğmaması için tören yapar gibi ellerini Şeyma’nın karnına doğru uzatmış. (Neyse ki turda doğum yapmadı. Güneş 1 Mayısta dünyaya geldi)

20180422_095830_HDR

Herkes toplandıktan sonra birlikte pankartımız ile resim çekiliyoruz kumsalda. Arkamızdaki fon deniz ve gökyüzünün maviye boyanmış hali.

20180422_095908_HDR

Hatıra resmi çekildi, sıra geldi harekete. Hedefimiz Klaros antik kenti. Herkes yola çıktı, artçı olarak kamp alanını kontrol edip unutulan herhangi bir şey var mı diye gözden geçirdik. Kalan çöpleri de toplayıp tertemiz bırakıyoruz kamp alanını. Son kalanları da yola çıkardıktan sonra biz de yola çıktık. Cem Tabanlı, Doktorumuz Mete Güney, Ferdimen, Bacanağım ile birlikteyiz. Ferdimen çekiyor bizi arkadan. KUZ turuncu çantalarım ile beni götürüyor pedal çevirdikçe.

IMG_2196

Küçük Menderes nehri deltasında ilerliyoruz. Dünyanın en bereketli ovalarının olduğu yerde nehrin üzerinden geçerken pis olarak akan suyu görmek üzücü.

IMG_2197

Küçük Menderes deltasını geçip denize girintili, çıkıntılı ve yükselip, alçalan yoldayız. Solumuz deniz manzaralı. Sol tarafta olan Kuşadası ve Dilek yarımadasının resmini çekiyorum.

20180422_114120_HDR

Doktorumuz Mete’yi Ferdimen çekiyor deniz manzaralı.

IMG_2199

İn – çık 6 tane yokuş ve iniş bitince kısa bir düzlük alana indik. Burası Ahmetbeyli sahili. Buradan içeriye doğru biraz gidince Klaros antik kentine varmış olduk. Antik kentin kapısındayız, giriş binası tek katlı taş bir kulübe, çatısı kiremit. Sürgülü demir kapı ardına kadar açık.

IMG_2201

Antik kenti dolaşmaya başladık. Kazı devam ediyor bazı yerlerde. Etrafı çit iplerle çevrelenmiş. Kazı yapılan yer toprakla örtülmüş. Yapılar 1.5 – 2 metre derinlikte.

IMG_2207

Zamanında buradan akan çay kendi yatağından akıp gidiyormuş denize doğru. Zamanla deniz kıyısı toprakla dolunca antik kentin büyük bir bölümü toprak altında kalmış. Yapılan kazılarda otaya çıkan eserler, yapılar şimdi su altında kalmış durumda.

20180422_121419_HDR

Bazı yerler kuru olsa da su içinde olan yerlerde yıkılmış sütunlar ve iki tane sütun yerine oturtulmuş.

20180422_121522_HDR

Burada bulunan eserlerin, heykellerin polyesterden yapılmış kopyaları sergileniyor. Heykellerin çoğu tam değil. Kimi sadece baş kısmı, kiminin kolları yok, bacaklar kırık.

20180422_121637_HDR

Sütunlar tek parça yapılmamış. Yaklaşık 70 santim boyunda bir çok mermer işlenmiş olarak üst üste konularak yüksek sütunlar yapılmış. Depremlerde yıkılmış sütün parçaları yerde sergileniyor. Böyle bir çok sütun parçası yerde yan yana duruyor.

20180422_121645_HDR

Başka bir sütun devrildiği gibi parça parça yere uzanmış durumda.

20180422_121707_HDR

Klaros antik kenti bilicilik merkezi olarak ün yapmış. İnsanları etkilemek için dev Tanrı heykelleri yapmışlar. İnsanlar bu dev heykellere bakıp falcılara saygı duyuyorlarmış. Dev heykellerinin parça parça bulunmuş kısımları demir iskele ile ayağa kaldırılmış. Heykelin başı ve ayağının yarısı yok. İki parça var sadece.

20180422_121717_HDR

Binanın üzeri kemerli yapı ile kapatılmış. Geriye sadece sıra sıra kemerler kalmış. Burası su içinde, bir metre kadarı su yüzeyindeki kemerleri altından kemerlerin resmini çekiyorum. Su bulanık yeşile yakın renkte. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum

20180422_121831_HDR

Rehberimiz ilk defa katılanlara  Klaros antik kenti hakkında bilgi veriyor. Etrafına dinleyiciler toplanmış.

20180422_121945_HDR

Antik dönemde kullanılan Güneş saati kaidesi  su altında kalmış. Güneş saati yarım çanak biçiminde su üstünde duruyor. Çanağın iç kısmı çizilmiş. Üst kısmına konulan bir çubuğun gölgesi çanağa vurunca günün saatini belirliyor.

20180422_124359_HDR

Buluntular arasında yılan kuyruğu gibi kabuklu kabartma yapılmış. Mermer blok üzerine yapılmış yılan gövdesi kıvrımlı. Üst tarafta bir parça kırık. Başı sonu yok. Bulunan bu kadar demek ki.

20180422_124609_HDR

Restorasyonu yapılmış bir sütun, boyu 10 metre kadar. Sütunun üst kısmı, tam yarısı eski hali, alt kısmı kaidesi ile birlikte yeni mermerden yapılmış. Yeni mermerin rengi beyaz, üst kısmı kirli bej renginde. Bu sütun yeni konulmuş buraya. Daha önceleri görmemiştim.

20180422_125137_HDR

Klaros antik kenti ziyaretini bitirip yola koyulduk. Klaros antik kenti ana yoldan içeride. Bahçeler arasında dar bir yoldan girilip çıkılıyor. Meyve bahçeleri arasından giden bisikletçiler.

IMG_2208

Öğle yemeği için Ahmetbeyli sahiline indik. Burada kumanyalar dağıtıldı. Kumanya soğuk sandviç, meyve suyu, yarım litre su, bir elmadan oluşuyor. Herkes kumanyasını alıp gölgelik bir yerde çimenlerin üzerine oturup karnını doyuruyor.

IMG_2209

Öğle molası bitti, tekrar yoldayız ve yine iniş – çıkışlar başladı. Yol böyle arazi yüzünden. Önümüzdeki yokuşu tırmanan bisikletliler tepelere tırmanmakta.

IMG_2211

İn – çık bitiyor ve Özdere Çukuraltı kumsalına geldik. Burada deniz molası vereceğiz. Akşama daha çok var, zaten kamp alanına yakınız. Deniz kıyısından karşıda görünen yazlıklar ve yüksekçe bir dağ.

IMG_2213

Bu sahilde, bu gün deniz sezonunu açacağım. Henüz karpuz kabuğu denize düşmese de. Su donumu giyip klasik denize aylayışımı Ferdimen seri biçimde çekiyor. Onların arasından üç kare seçip buraya koydum. İlki kumların üzerinde koşarken. Denize daha ulaşmadan.

20180422_141444_Burst03

İkinci karede denizin içinde 1.5 metrede iki ayağımı yere basmışken zıplamaya hazırım. İki elim de arkaya doğru gererek, belimden hafifçe bükülmüş olarak kuvvet alıyorum yerden.

20180422_141444_Burst10

Üçüncü karede zıplayıp ileriye doğru balıklama uçmaya başladım. Uzun saçlarım dalgalanıyor uçarken. Henüz havada olduğumdan ıslanmadım daha. Deniz ıslak olunca mecburen ıslanıyorsun, kaçarı yok. Henüz kuru olarak denize giren görülmemiş şimdiye kadar.

20180422_141444_Burst11

Deniz maceramızı bitirip yola koyulduk. Solumuz deniz manzaralı olarak.

20180422_160028_HDR

Az gidip uz gitmeden kamp alanına vardık. Zaten yakındı, kamp alanımız Özdere de bulunan mesire yeri Kalemlikteyiz. Buranın işletmecisi sezon açılmadığından bizim kamp yapmamıza izin veriyor. Ücret te almıyor, sadece içeceğe para veriyoruz, o da pahalı değil, fiyatları uygun tutuyor. Herkes çadırını kurmuş yerleşme telaşında. Çamların altı teras olarak kazılmış zemin eğimli bir arazi. Benim görevim elektrik panosuna bağlantıyı yapmak. Onu halledip çadırımı kuruyorum gözüme kestirdiğim yerde.

IMG_2214

Akşam yemeğini ketring Hatice getirip dağıtıyor. Gönüllü yemek dağıtıcıları onlara yardım ediyor. Akşam olanda müzik başlıyor. Müzisyenlerimiz yine iş başında. Onlarla beraber türküler söylüyoruz gecenin karanlığında. Piknik masasının etrafında oturmuşuz.

20180422_224617_HDR

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar şarkılar söyledik. Uyku bastırınca çadırıma girip yatıyorum.

Bu gün yaklaşık 36 Kilometre yol yapmışız. Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

 

 

 

 

Suyun Kaynağına Yolculuk Bakırçay 4. Gün

6 Mayıs 2017 Cumartesi

Soma – Kırkağaç – Gelembe – Çobanlar Köyü

(Görme engelli arkadaşlarım için betimleme yapılmıştır)

(Resimlerin bir kısı Ferdi Kızıl’a aittir)

 

Tüyden hafif olurum böyle sabahlar

Karşı damda bir güneş parçası,

İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;

Bağıra çağıra düşerim yollara;

Döner döner durur başım havalarda

 

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;

Her sabah böyle bahar;

Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum

Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”

Şairliğimle yetinir,

Avunurum

Orhan Veli Kanık

Öne çıkan görsel, Bakırçay nehri, az akıyor. Kenarlarda bitkiler ve ağaçlar var.

Orhan Veli’nin şiiri ile başlıyorum sabah;

Her sabah böyle bahar;

Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum

Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”

Şairliğimle yetinir,

Avunurum

Diyerek kuş cıvıltılarıyla uyanıyorum. Henüz saat 07:00 olmadı daha. Cep telefonumun alarmı çalmasına epey var. Ana yol uzakta olsa da bazı çok bağıran motor gürültüler ara sıra rüyama girdi. Yine de uykumu almış olarak uyandım. Henüz çadırım dan çıkmadan önce kapıyı açıp dışarısını cep telefonu ile çekiyorum. Karşımda çam ağaçları, az oranda çalılar var. Başka bir canlı görünmüyor.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra ilk işim kahve yapmak. Sabah kahvesinin keyfini çıkarmalıyım. Sürüyorum cezveyi ocağa. Neredeyse 100 yıllık çam ağaçlarının kalın gövdeleri ve kahverengi kabukları sanki orman kokusu üzerimde. Çadırımın içine bağdaş kurarak oturup kahvemi pişirirken bisikletim KUZ ince gövdeli bir ağaca kilitli olarak öylece duruyor.

Kahvemi içerken güneş doğdu, güneşin doğuşunu parlak ışıklar saçasıya kadar izliyorum. Tam bisikletimin gidonu hizasına gelince resmini çekiyorum. Güneş tüm ışıkları ile dört bir yana saçarak bizlere hayat veriyor. Bisikletin gölgesi bana doğru yere vurmuş durumda.

Sıra geldi kahvaltı zamanına, yine hep birlikte kahvaltı hazırlıklarına başladık. Yer sofrasında oturmuşum, pankart solda ağaca iplerle bağlı çayın demlenmesini bekliyorum.

Son olarak aramıza katılan Nursal Beşün pankartın yanında resim çekiyorum. Nursal ile yeni tanıştım, beyazlaşmış uzun sakalı ve saçları ile çok şeyler görmüş, yaşamış olduğu belli. Kısa pantolonu ve bej tişörtü sade.

Nursal ile beraber aramıza katılan Figen Gülgör pankartın yanında poz vererek resmini çekiyorum. Böylece tüm katılımcılar pankartın önünde resim çekilmiş oldu. Figen’i uzun yıllardır tanıyorum, bir çok festivalde, günü birlik turlarda beraber bisiklet sürdük. Üzerinde siyah tayt şort, mavi renkte, kolları beyaz tişörtü Nursal’ın aksine her tarafında yazı var.

Çadırı toplayıp eşyaları çantalara yerleştirdik. Bizden ayrı yere çadır kuran grubun yanına gidiyoruz. “Günaydın” diyerek selam verip çadırlarını toplamaya yardım ediyoruz. Onlar da hazır olunca pankartı açarak hep birlikte, toplam 15 kişi resim çekildik. 10 kişi ayakta pankartı tutuyor. 5 Kişi de yere oturmuş durumda.

Herkes yola çıkmaya hazır, o halde yola çıkmalı diyerek bisikletlere biniyoruz. Çam mesiresi yerinin girişine gelince devasa giriş kapısının resmini çekiyorum. Kapı dediğim 8 metre yüksekliğinde 3 kale burcu, iki geçiş kapısı. Buradan arabalar geçiyor. Yayalar için iki yandaki kulelerim altında geçit yapmışlar. Ortadaki kulenin altında ise gişe var. Giren araçlardan park ücreti kesiyor görevliler. Yayalardan ve bisikletlerden para alınmıyor. Zemin ve yol beton parke taş döşeli. Sağda büyük bir direğin üzerine kırmızı boyalı tabelada beyaz harflerle Şehzadeler Kırkağaç Gençlik ve İzcilik Kampı yazılmış. Neden Şehzadeler ismi konulmuş anlamış değilim.

Ana yola çıktık, Çam mesiresi yerinin döner kavşağında bir heykel var. Heykel Zeybek oyununu oynarken betimlenmiş. Bir ayağı önde, az kaldırmış. Kolları yukarıya doğru uzanarak Zeybek oynuyor. Sağda dağ silsilesi, önde bisikletliler. Hava parçalı bulutlu. Rüzgar lodos esiyor, yani arkamızdan.

Soma’ya göre daha yakında olan Kırkağaç yaklaşık 4.5 Kilometre. O yüzden çabuk geldik sayılır. Kırkağaç kasabasında pek araç trafiği yok, sakin bir şehir. Kavunu ile ünlü Kırkağaç Yunt dağlarının eteklerine kurulmuş küçük bir kasabadır. Meydandaki saat kulesinin önünde bisikletim KUZ ile resmini çekiyorum. Saat ona çeyrek var. Kule 2013 yılında Manisa belediyesi tarafından yapılmış. Yüksekliği 36 metre, dört katlı, katlar yükseldikçe daralıyor. Yunt dağlarının tepesinde rüzgar türbinleri 4 tane görünüyor.

Günlük yiyecek içecek ihtiyacımızı alışveriş dükkanından alıp çantalara yerleştiriyoruz. Şafak yine grubu beklemeden yola çıktı. En son kalan Çağdaş gecikince gelmesini bekledim bir süre. Çağdaş gelince yola çıktık ikimiz. Pek tecrübesi olmayan Çağdaş yolu kaybedebilirdi. Zaten kasaba içinde kaybetmiş yolu. Neyse ki öndekiler yavaş gidiyordu da yetişebildik gruba. Aslında rahat hareket edilirse yolda yorulmadan gidebilirdik. Ama geç kalan birini bekleyip öndekilere yetişme çabaları sonucu epey yoruluyor insan. Ne gereği var acele etmenin, grubu beklemeden yola çıkmanın. Madem tur düzenleniyor hep beraber, kimseyi arkada bırakmadan yola çıkmalı. Yoksa herkes kendi kafasına göre giderse turun anlamı olmaz.

Dördüncü kez Bakırçay nehrinin aktığı yerden geçiyoruz. Nehrin kıyıları sazlıklar, küçük söğüt ağaçları ile kaplı. Su akışı pek yok, durgun görünüyor. Nehir yatağını çekiyorum. Telefon ve elektrik telleri manzaraya giriyor. Nehrin kıyıları set olarak yükseltilmiş taşkınlara karşı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Kırkağaç’tan çıktıktan sonra ovayı dikine geçiyoruz. Ovanın karşısındaki dağlara geldik. Hafif bir tırmanış olacak, durum onu gösteriyor. Az eğimle karşıdaki tepeye doğru giden bisikletliler.

Arkadaşlardan birisinin sol bacağında zincir yağı bulaşıp dövme yaptırmış gibi. İki iz var, üstteki silik, alttaki belirgin zincir izi. Benim anlamadığım ve ilgimi çeken zincirin sağ tarafta olması. Nasıl değmiş sol bacağı belli değil. Sol bacağı zincir işaretli kısmı yakından çekiyorum bisikletin üzerinde.

Tarla yonca ekili, yemyeşil bir halı gibi. Yeşil halıya düzensiz serpiştirilmiş kırmızı renkli deseniyle Gelincikler ayrı bir renk katmış. Tarla 10 metre genişliğinde, 100 metre uzunluğunda. Sol tarafta incir ağaçları, sağda zeytin ağaçları ekili.

Yol kıyısında çeşmenin başında Ferdimen bisikletini bırakmış öylece duruyor. Kendisi ortalarda yok. Ben de yamacın dibindeki çeşmeyi çekiyorum. Sonrasında boşalan şişelerimi doldurup tazeliyorum çeşmeden.

Az biraz çıkınca Bakırçay havzasının düz olan ova manzarasını çekiyorum. Karşıda dağlar ve gökte artan bulutlar lodosun etkisiyle çoğalmaya başladı.

Önümde ise hafif rampa devam ediyor. Yolu ve bisikletimin gidonuna taktığım üç martı tüyü ile resmini çekiyorum.

Yol kıvrılarak yukarıya doğru çıkıyor. Yokuşun sonu göründü. İleride çam ağaçları ve sağda, yol kıyısında iki uzun kavak manzarayı tamamlamış.

Artan bulutlar lodosun sıcak rüzgarları ile yağmur çiselemeye başladı. Üzerimize yağmurlukları giyerek yola devam ediyoruz. Yağmur o kadar şiddetli değil. Gelip geçici bahar yağmuruna benziyor. Önümde Cem yağmurluğunu giymiş bisikletiyle gidiyor.

Yolun solunda çeşme başında bekleyen arkadaşları görüyorum. Sularını tazeleyip doldururken biraz da dinlenmiş oluyorlar böylece.

Önümüzde Gelenbe kasabası var, tabelası öyle yazılmış. Kasabanın evleri de göründü. Yol kıyısında enerji hattı kasabanın elektrik ihtiyacını karşılıyor.

Gelembe kasabası İzmir – İstanbul karayolunun yanında. Gelip geçen araçlar burada mola veriyor. Biz de burada mola verdik. Zaten öğle zamanı, karnımız da acıktı. Kasabanın lokantalarının birinde oturduk Ferdimen ile birlikte. Masa kaldırıma konulmuş, içeride oturmanın anlamı yok. Yemek yerken gelip geçeni seyrederiz böylece. Lokantanın garsonuna cep telefonumu vererek bizi ve aşçı ustayı çekmesini söyledim. Dünyada en çok resim çeken garson bu isteği yerine getirip resmimizi çekiyor.

Kaldırımda masanın yanında sandalyeye oturmuş Ferdimen ve ben. Aşçı ayakta yanımızda. Masada tabaklar var, silip süpürülmüş durumda. Aşçıya lezzetli kuru fasulye yemeği için teşekkür etsek te parasını ödüyoruz. Lokantanın tabelasında Uylaş Lokantası yazısı var. Camda da aynı yazı yazılmış ve içi dolu yemek tabakları resmi konulmuş.

Karnımızı doyurduktan sonra kasabanın kahvesini bahçesinde toplandık. Bahçenin ortasında havuz var. Havuzun ortasından bir boru çıkarılmış, su çok az akıyor borudan. Havuzun dibi karo plaka döşeli ve su o kadar berrak ki beyaz karo taşları pırıl pırıl görünüyor. Borunun dibinde havuza düşen su hafif dalga yapmış, yansımalar ile durgun taraf arası ayırt ediliyor. Havuzu görünce aklıma Rumeli türküsü geliyor.

Manastırın, ortasında var bir havuz

Aman havuz, canım havuz

Dimetoka kızları hepsi de yavuz

Biz çalar oynarız

(Rumeli Türküsü)

Kahvenin önü kasabanın meydanı, yer beton kilitli taş döşeli. Atatürk büstü bir kaidenin üzerine konularak yanına bayrak direği ve Türk bayrağı göndere çekili durumda. Rüzgar olmadığı için bayrak dalgalanmıyor. Yola çıkmaya hazır tüm bisikletçiler kahvenin önünde beklerken. Kahvenin ortasında kocaman bir çınar ağacı bahçeyi tamamen kaplamış gölge yapıyor. Kaldırımda küçük bir fıstık çam ağacı var.

Herkes hazır olunca yola çıktık. Artık bir süre ana yolda gideceğiz. Emniyet şeridi biz bisikletçilere yetiyor rahat gitmek için. Sadece yoğun geçen araçların gürültüsü rahatsız ediyor. Gelenbe den sonra rampa başladı ve yol kıyısında gördüğümüz çubuklar buraya çokça kar yağdığını belirtiyor. Demir boru kırmızı, beyaz ve siyah renk ile boyanmış Bu borular çok kar yağan yerlerde yol kıyısında yolu belirtmek için kullanılan kar çubukları.

Arkamdan bir bisikletçi sesleniyor bana, yanıma gelince sohbete başladık. Arkadaş beni tanıyor facebook’tan ama ben onu tanımıyorum ve kendini bana tanıttı. İsmi; Mustafa Kemal Çevik. Yolda karşılaşıp tanışmak gibisi yok. Yol kıyısında durup birlikte resim çekildik. Akhisar’dan Balıkesir’e gidiyor. Bisikleti boş, sırt çantası sırtında takılı. Kırmızı beyaz dikine şeritli forması, içinde uzun kollu termal içlik giymiş. İkimizin başında kask ve gözümüzde güneş gözlükleri. Benim gözlüğüm sarı renkli cam takılı. İkimiz de birer kolumuz omuzlarımızda poz verdik Ferdimen’e. Arkamızdaki dağlarda, uzakta rüzgar türbinleri dönüyor kocaman kanatları ile.

Mustafa’nın yükü az olduğundan hızlı gidince bizden ayrılıp yoluna devam etti. Yaklaşık 8 Kilometrelik bir tırmanıştan sonra Çobanlar köy kavşağına geldik. Köy biraz yukarılarda, dağın eteklerinde görünüyor. Köy yoluna giriyoruz. Solda kapalı otobüs durağı var.

Köyün dik ve toprak olan yolundan çıkmaya çalışıyoruz. Buraların bitki örtüsü genellikle meşe ağaçları. Yolun kıyısını tamamen kaplamış meşe ağacı.

Sıkı bir tırmanıştan sonra Çobanlar köy girişine geldik. En son olarak gelen beni bekliyordu arkadaşlar. 2 Yüksek direk üzerine tabela konulmuş köyün girişine. Tabelada Çobanlar Mahallesine Hoşgeldiniz yazısında her ne kadar mahalle dense de benim için her zaman Köy’dür ve Köy olarak kalacaktır. Mahalle denmesinin hiç bir anlamı yok. Mahalle şehirlerde olur.

Toplam 15 kişi 4 günlük zorlu ve dolambaçlı yollardan insan eliyle yapılan erozyon ve kirliliğe dikkat çekmek için, nehirlerin temiz akması için suyun kaynağına yaklaştık. Bisikletim KUZ üzerine koyduğum cep telefonumdan uzaktan kumanda ile kendimizin resmini köyün girişinde, köy manzaralı çekiyorum bir poz. Sağda önde iki bisiklet var, arkada köyün evleri ve caminin minaresi görünmekte.

Köye girer girmez telaşlı bir kalabalık gördük. Bu gün köyde düğün var. Köylüler köyün kahvesine bizleri davet etti çay içmek için. Bizler de köye çıkarken zorlu yokuşta biraz yorulduk. Dinlenmek ve enerji toplamak için iyi bir fırsatı değerlendirdik bu sayede. Kahvenin yanında, binanın gölgesinde masalara oturduk. Gelen çayları köylülerle sohbet ederek içtik. Köylülere amacımızı, nehirlerin kirliliğini, neden bu turu yaptığımızı ve bu köyde son bulan yolculuğumuz nedeni ile gece çadır kuracağımızı anlattık. Karşılıklı geçen sohbette onların da çevreye verilen zararın çok olduğunu, biraz da bizim bisikletlerle yüklü olarak yaptığımız yolculuğu nasıl başardığımızı merak eden soru – cevap şeklinde oldu. Düğün sahibi bizlere hoş geldiniz diyerek karşılayıp akşama düğün yemeğine davet etti. Bizler de teşekkür edip düğününün hayırlı olmasını dileyerek yemeğe geleceğimizi bildirdik. Yaptığımız yolculuğu taktirle karşıladılar. Köylülerle masaların yanında sandalyelerde oturup çay içerken Ferdimen bizi çekiyor benim cep telefonumla.

Karede olmayan Ferdimen yerine oturunca ben de onun resmini çekiyorum. Başında şapka ve üzerinde güneş gözlüğü ile. Güneş gözlüğü şapkanın üzerinde. Masanın üzerinde kağıt bardak ve bir tane kesme şeker duruyor.

Çay molasını bitirip köylülerden izin isteyerek yolculuğumuzun son kısmına doğru gitmeye başladık. Biraz daha yolumuz var ve yokuş tırmanıyoruz. Hava parçalı bulutlu, lodos rüzgarın etkisi ile gittiğimiz yöne doğru gidiyorlar. Arazi küçük makilik ağaçlarla kaplı, öyle büyük ağaç yok.

Kamp yapacağımız yere, çeşmesi olan araziye geldik. Hemen çadırları kurup eşyaları yerleştirip suyun kaynağını bulmaya gidiyoruz. Daha önce keşif yapmadığımızdan, harita üzerinden suyun kaynağını arıyoruz ama hem yerini, hem de yolu bulamadık. Yorgun olan bedenlerimiz daha fazla gitmeye hevesli değil. Şafak’a biraz kızıyorum son dakikada bulamadığımız suyun kaynağı için. Ve keşif yapmadan turu düzenlediğimiz için. Şafak ayrı bir yöne gidip keşif yaptı ve sonuçsuz geri döndü. Antalya’dan gelen Nafiz, Vedat ve Mehmetali ayrı bir yöne keşfe çıktılar. Bisikletlerin yükünü boşaltmıştık kamp yerinde.

Ben yere oturmuşum yorgunluktan, diğer arkadaşlar bisikletten inmiş durumda. Şafak ayakta, durum değerlendirmesi yapıyoruz.

Yüksüz olarak gitmek kolay olsa da suyun kaynağını bulamamanın yılgınlığı ve iştahımın kaçması nedeni ile turu burada sonlandırıp kamp alanına geri dönüşe başladık.

Makilik çalıların olduğu arazideki toprak yolda bir bisikletli gidiyor.

Kamp alanına geri dönüp çeşmeden akan suyun meydana getirdiği küçük su birikintisine bir az toprak döküyorum sembolik olarak. Buradaki suyun da denize doğru gittiğini biliyorum. Gölete elimde toprak dökerken su yüzeyine yansıyan bulutlar ve ağaç resim tablosu gibi olmuş.

Nafiz Sağdur, Vedat Karakaya ve Mehmetali Akyüz suyun kaynağını bularak görevi tamamlamışlar. Nehrin döküldüğü yerden aldıkları toprağı suyun kaynağına dökerek denize ulaşasıya kadar temiz akması dileğinde bulundular. Moralimin sıfıra düşmesi nedeni ile bulamadığımız suyun kaynağını bulup video çekerek belgeleyen Antalyalı dostlarıma çok teşekkür ederim. Nafiz’e, Mehmetali’ye ve Vedat’a.

Aşağıda çektikleri videoyu izleyebilirsiniz.

Çeşmenin altında, düzlük bir yere matı serip üzerine oturuyorum. Kahve takımlarımı yanıma alıp kahve yaparken köyün üç güzel kızı yanımıza gelip sohbet etmeye başladık. Sevimli kızlar üniversitelerde okuyorlar ve bizim köye gelip kamp yaptığımızı görünce çekinmeden yanımıza geldiler. Süslenip püslenmişler, akşama düğüne gidecekler. Herhalde köyde sohbet edecek kendi kafalarına göre insan bulamadıklarından yeni insanlarla tanışıp kaynaşmak istemiş canları. Bu güzel kızları taktir ediyorum. Köyden yetişen aydın insanları görmek güzel. Kendilerini tarikatların yobaz hocalarına kaptırmamışlar. Yoksa türban takıp buraya kendi başlarına gelmeye cesaret edemezlerdi. Özgürce istediği kişilerle konuşup sohbet ederek yeni şeyler öğrenmeleri kadar doğal bir şey yok. Güzel kızlara kahve pişirip ikram ediyorum.

Pankartımızı yere serip etrafında oturmuşuz kahve içerek sohbet ediyoruz. Üç güzel kız sağda, Figen ve 7 erkek toplam 12 kişiyiz.

Kamp yerine gelince bir süre bizden ayrılan Antalyalı grubu bekledik. Antalyalı grup gelip görevi tamamladıklarını müjdeledi. Suyun kaynağını bulmuşlardı ve toprağı akan suya bıraktıklarını söyleyince biraz moralim yerine geldi. Biz başaramazsak ta başaran oldu. Daha sonra akşam olması üzerine köydeki düğün yemeği davetine katılmak için köye indik. Sadece aramızdan dört kişi bizimle gelmedi. Kendi bilecekleri iş dedik, yorgun argın yemek yapmanın anlamı yok. Köyde evin yanında bir kayanın üzerine çıkmış çocuklar bizi karşıladı. Meraklı bakışlarla köylerine ilk defa gelen bisikletçileri süzüyorlar.

Kapalı bir yerde, köyün ortak olarak kullanılan caminin altında masalar kurulmuş. Düğün sahipleri bizi içeri davet ederek masalara oturttular. Köyün genç delikanlıları bir çırpıda masaları donattı. Zengin çeşitlerle hazırlanmış düğün yemeğini iştahla yiyerek bereketli olmasını ve evlenen çiftin ömür boyu mutlu olmasını diledik düğün sahibine. Düğün sahibi kızını evlendiriyor, yani bizler kız tarafındayız.

Masada 11 kişi oturmuş, önümüzde demir tabaklarda yemekler olduğu halde resim çekiliyoruz.

Yemek için köylülere ve düğün sahibine teşekkür ediyoruz. Köy düğünleri çok güzel, özellikle yemekleri harika. Düğüne kalmıyoruz, çünkü başka bir köye gidecekler düğün yapmaya. Bisikletlere binip kamp yerine köyün içinden geçiş yapıyoruz. Köyün içinde düzgün yontulmuş taşlardan yapılmış sadece bir duvar olarak ayakta duran bir yıkıntıyı görünce duvarın resmini çekiyorum. Duvarın üst kısmında taş blok yontulmuş bir şeyler yazıyor ama ne yazdığını anlayamadım. Belki de tarihi bir eser olabilir. Duvarın ilginç olan kısmı tek olarak duvar düzgünce örülüp son bulması. Sağa yada sola devam etmemiş. Burada sonlanmış. Resmi alından çekiyorum duvarı.

Kamp yerine geldiğimizde hava kararmaya başlamıştı. Orada kalanlar ateşi çoktan yakmışlar etrafında otururken bulduk. Yemeklerini yemişler biz gelesiye kadar. Köz olan ateşin yanında ısınan tek kadın katılımcı Figen yere oturmuş ısınıyor elindeki telefona bakarken.

Hava iyice karardı, üzerimize kalın bir şeyler giydik gecenin serinliğinden korunmak için. Şafak her zaman olduğu gibi Dimitri şarabını açmış sessizce sohbet ederek dertleşiyor. Yanında da Cem, Mehmetali ve Ceyhun var.

Ateş kampın vazgeçilmezlerinden birisi. Ortam uygun olunca bir ateş yakmak gerek, çevreye zarar vermeden, ormanı koruyup gözeterek. Arazi makilik çalılardan oluştuğu için ve etrafta kuru otların olmaması güvenle ateş yakılabilecek bir yer. Ateşin verdiği sıcaklık hem içimizi ısıtıyor hem de sohbetimizi. Bazen alevlerin yalımına dalıp hayaller kurarsın kısa bir süreliğine. İnsanlar ateşi bulduklarında ateşe taparlarmış Tanrı diye. Belki o zamanlardan kalma genlerden bir kaçı ateşin başında saatlerce oturup yalımlara bakmamıza neden oluyor. Kim bilir!

Yanan odun parçaları kızıl ve sarı yalımlarla etrafı aydınlatırken bizleri de ısıtıyor.

Antalyalı arkadaşların yanında taşıdığı basık semaverde nefis çayları içiyoruz ateşin başında. Semaver sol altta, ortada ateş ve ateşin etrafında bizlerin resmini çekiyor Ferdimen.

Suyun kaynağına yolculukta çektiğim videoların birleştiriliş görüntülerini izleyebilirsiniz.

Bu videoyu da Ferdi Kızıl Nam-ı diğer kahramanımız Ferdimen çekmiştir, iyi seyirler

Bir süre ateşin başında sohbet ettik, gecenin ilerleyen saatlerinde çadırlara çekilip yattık.

Şafak ile beraberce düşünüp hayata geçirdiğimiz SUYUN KAYNAĞINA YOLCULUK bisiklet turu istediğim gibi olmadı. Önceden keşif yapmadan yola çıkıp sonunda suyun kaynağını bulamadan bitirmemiz hiç iyi olmadı. Bu iş Şafak ile olmayacağı kesinleşti. Tur hep birlikte yapılır, öyle kendi başına yola çıkmak ne turculuğa ne de birlikteliğe uyar. Zaten Şafak bunu anladı ve gruptaki görevinden kendi isteği ile çekilip kendi başına turlar düzenlemeye başladı. Bu benim için daha iyi oldu, birlikte huzurlu tur yapmanın olanağı yok. Şafak Omaç her zaman arkadaşım olarak kalacaktır, öyle kırgınlığım, küslüğüm yok. Ama birlikte bisiklet sürmenin anlamı kalmadı sadece.

Böylece bir turun sonuna gelmiş olduk değerli okuyucularım. Gezdiklerim, gördüklerim ve ilginç olan şeylerin resimlerini çekerek sizlerin göremediği yerleri göstererek anlatmaya çalıştım dilimin döndüğü kadarı ile. Hata ettimse af ola, sizler iyi şeylere layıksınız, ben de iyi şeyleri sunup anlatmaya çalıştım. Yeni kişilerle tanıştım, yeni dostluklar kuruldu. Hazine çantam yeni hikayelerle dolmak bilmedi. Bir sonraki tur yazılarında görüşmek dileği ile.

Bu gün yaptığımız yol biraz kısa olsa da yokuşlar vardı. Toplam 35 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc