Etiket arşivi: tito

VI. Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turu 3. Gün

24 Nisan Pazartesi 2017

Bergama – Dikili

( Kör arkadaşlarım için resimlerde betimleme yapılmıştır )

 

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, Güneş, mermer kaidenin içindeki siluet kısmından parıldıyor. Sağ alt köşede benim başım görünüyor. Deniz ve dağ, diğer yerler turuncu renge bürünmüş.

Köseler köyündeki soğuk havadan eser yok, Deniz seviyesine yakın olan yerler daha sıcak. O yüzden bu gece üşümedik desem yeridir. Güzel bir güne başlamanın sevinci ile uyanıyorum güneş doğmadan. Çadırımın yönü doğuya doğru kurulu. Fermuar açık olarak dışarısının resmini çekiyorum. Karşımda dört çadır ve parkın yüksek çam ağaçları. Gün yeni ağarmış, havanın pusu görünümü biraz bulandırmış fon olarak.

Herkes uyandıktan sonra kahvaltı faslına geçiyoruz. Bahçedeki masalar kahvaltı düzeninde. Kahvaltı almak için sırada bekleyenler ayakta duruyor.

Çadırlar toplandı, hep birlikte bize ait olan ve bizden önce bırakılan tüm çöpleri toplayıp bulduğumuzdan daha temiz bıraktık kamp alanını. Grup hareket ettikten sonra en son olarak etrafı dolaşıp unutulan, kalanları yola çıkarıp son kontrolleri yapıyoruz. Yeşil çimenlerin üzerinde artçı grup  bisikletleri park halinde son hazırlıkları yapıp birazdan biz de yola çıkacağız. Solda kafeterya binası, masa ve sandalyeler. Yeşil alanın bitimi tahta çitlerle diğer bölümlerden ayrılmış. Ortasında tahta geçit açık. Parktaki çam ve servi ağaçları.

Son kalanlarla beraber yola çıktık, Hedefimiz önceden belli olduğu için acele etmeden arkalarından gidiyoruz. Bergama biraz yüksekte, o yüzden hafif bir inişle hızlıca Çanakkale – İzmir ana yoluna çıktık. Kavşağa gelmeden yön tabelalarının resmini çekiyorum. Sola ok işareti ile Aliağa İzmir yönünü belirtmiş. Sağa ok işareti ise Ayvalık Çanakkale yönünü. Altlarında da karayolu numaraları yazılı.

Şansımıza lodos rüzgarı esiyor ve gruba Ovacık köyünde mola yerine yetişiyoruz. Burada çay, ayran, gazoz, soda, kahve içerek dinlenip biraz enerji topluyoruz. Solda üç tarafı kapalı otobüs durağı. Tabelada Ovacık yazısı durağın neresi olduğunu belirtmiş. Karşıda köyün iç yolu ve mola verdiğimiz köy kahvesi. Bisikletler yolun kıyısında park etmiş.

Mola bitimi grup  olarak yola çıkıyoruz hep birlikte. O kadar çay, ayran, soda içersen kaçınılmaz son başa gelir. Tuvalete gidenleri beklerken benzinlikte henüz ayını doldurmamış yavru bir köpek tüm sevimliliği ile yanıma geliyor kuyruğunu sallayarak. Üstü tamamen siyah, altı ise beyaz rengi ile kendini bana sevdiriyor. Ben de sevilmesine yardım ederek isteğine karşılık veriyorum. Sevimli yaratık erkek. Sol kolumun altında sessizce poz veriyoruz Ferdimen’in kamerasına. Mavi kot pantolon, beyaz tişört kısa kollu, lacivert yelek ve sarı kaskım güneş altında köpekle beraberim. Solda bisikletlerimiz park halinde tuvalettekilerin işini bitirmesini bekliyoruz kaldırıma oturmuş olarak.

Bu gün ilk olarak Atarneus antik kentini dolaşacağız. Yoldan sağa doğru saparak iç kısımdaki tepenin kıyısına geldik. Bisikletim KUZ önde park edilmiş olarak duruyor. Arkasında Antik kentin olduğu zeytin ağaçları ile kaplı tepe görünüyor.

Bulunduğumuz yerde koyun – keçi ağılı var. Aynı yerde su deposu ve çeşme de var. Hayvanlar içsin diye uzun bir yalak ta yapılmış çeşmenin altına. Çeşmenin arkasında çalılar ve büyük bir dut ağacı taze yaprakları ile yeşile bürünmüş. Ferdimen’in bisikleti park etmiş durumda sol tarafta. Resmi Ferdimen çekiyor kamerası ile.

Ferdimen mataralarını çeşmeden doldururken ben de olduğu gibi çeşme ile birlikte çekiyorum.

Daha önce planladığımız bir olay yapılacaktı. Gönüllülerimizden Mert ARDAR evlenmeye kesin karar vermişti. Bunu bildiğimizden Son akşam dikili kampında kına gecesi yapacağımızı karar vermiştik. Ama beklenmedik bir durumdan gelin adayı Eskişehir’e dönmesi gerektiğinden kına gecesi seremonisini Atarneus antik kentine çıkmadan yapmışlar. Ben gündüz zamanı yapılan kına gecesini kaçırdım. Zaten daha sonra evlenmekten vaz geçince kına gecesinin önemi de kalmadı. Kınayı gelin yerine damada yapıldı. Kırmızı tülbent damadın üzerinde, eli kınalı, ağzında da bir emzik, elinde kına tepsisi ve tepside mumlar. Gelinle beraber resim çekilmişler.

Dağın dibinde bisikletleri bırakıyoruz. Antik kente yürüyerek çıkacağız. Bisikletler park halinde, insanlar yukarıya çıkmak için son hazırlıklarını yapıyor.

Bazen beklenmedik sürprizler de başa geliyor. Katılımcılardan birisinin lastiği patlamış. Arka tekerleği yerinden söküp patlağı tamir etmeye çalışıyor. Bisiklet yerde yatık olarak durmakta.

Atarneus antik kenti savunma açısından yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş. Doğal savunma sistemi olsa da tarih boyunca bir çok saldırı ile karşılaşmış. Yukarıya çıkan yol henüz keşfedilmediğinden yamaçta oluşan patikadan tek sıra çıkıyoruz. Önümde gidenleri tepe ile beraber Ferdimen çekiyor.

Keçiler diyarında olduğumuzdan keçi sürüsü ile karşılaştık. Keçiler genellikle ağaçların filizlerini yemeye bayılırlar. O yüzden bıraksalar ormanı yer bitirirler. Keçilerin olduğu yerde  orman pek yetişmez çünkü yeni yetişen bitkileri, fidanların filizlerini yiyerek büyümelerine olanak sağlamaz. Hatırlarım, eski Yugoslavya Tito döneminde Josef Broz Tito keçilerin ormanı yok ettiğini bildiğinden keçi beslenmesini yasaklamıştı. Haliyle Tito öldü mertlik bozuldu. Keçiler başında çoban ile otluyorlar, bir tane beyaz keçi de arka ayakları üzerine kalkmış küçük bir ağacın bahar ayında taze sürgün vermiş filizini yiyor.

Laleler açmış kırmızı gelinliği ile, böceğin biri de lale çiçeğinden nektarını almaya çalışıyor. Etraf çiğdem çiçekleri açmış bitkilerle dolu.

Keçiier her ağacı yemiyor, sevmedikleri ağaçlar da büyüyüp gelişerek koca bir ağaç olmuş. Bunlardan birisi çitlembik ağacı. Zaten buralarda çitlembik ağaçlarından başka bir ağaç ta göremezsin. Yamaçta kocaman gövdeli asırlık çitlembik ağacı ve keçi sürüsü.

Tepeye yaklaştık, şehrin surlarının duvarları göründü. Yamaçta çitlembik ağacı ve taş bloklarla örülü yer yer yıkılmış duvar.

Yukarıya bizden önce varmış olanlar oturulacak bir alanda yere oturarak rehberimizi dinlemeye hazırlar. Resmin üst kısmında incir ağacının bir dalı boydan boya geçmiş. Yaprakları tam olarak büyümemiş henüz.

Ferdimen hem sağ tarafta oturanları.

Hem sol tarafta oturanların resmini çekmiş. Kimi çimenlere uzanmış boylu boyunca.

Koca çitlembik ağacı da sessizce rehberi dinlemeye hazır.

Amatör tarih meraklısı Taylan Köken elinde notları Atarneus hakkında bizleri bilgilendiriyor. Etrafındakiler de onu pür dikkat dinliyorlar.

Anlattıklarının detayı: http://arkeodenemeler.blogspot.com/2012/01/atarneus-antik-kenti-i-izmir-aiolis.html

Taylan hoca anlatırken onu dinlemeye gelen sinekler de hem güneşleniyor hem de atalarının ataları neler yapmış burada onu öğreniyorlar. Bir zamanlar sinekler o kadar çoğalmışlar ki artık kentte yaşayamaz olmuş insanlar ve şehri terk ederek sineklerin olmadığı bir yere göç etmişler. Zambakgillerden bir bitkinin uzun yapraklarına konmuş bir kaç sinek hiç kımıldamadan güneşleniyorlar.

Yerde dağınık bulunan, belki de kaçak kazı yapanların etrafa saçtığı tarihi eser parçaları iki döneme ait. Kaçakçı mezar hırsızların değer vermediği bu parçalarından birisi altta kırmızı renkte pişmiş tuğla. Bunlar yakın döneme ait. Üstte ise geniş bir çömleğe ait ağız kısmının beşte biri kadar bir parçası gri renkte. Bu gri renkli çömlek daha eski dönemlere ait olmalı.

Bundan iki yıl önce yazdığım yazıda Atarneus hakkında daha detaylı okuyabilirsiniz. http://www.urimbaba.net/?p=7621

Atarneus antik kente ait anlatılanlar bitince aşağıya doğru iniş başladı. İniş geldiğimiz yoldan değil de Güney tarafından olacak.  İlk başlarda dağınık olarak düzensiz yürüyüş kollarında gruplar halinde yürüyoruz.

Yamaçtan aşağıya patikadan tek sıra olarak taşlı arazide dikkatlice inişe başladık. Buradan manzara süper. Tarlalar, bir kaç kapalı sera ve tepeler görünmekte.

Patika derken öyle patika yolu yok, taşların üzerinde sekerek iniyoruz.

Tarlalar, kimi yeşile bürünmüş, kimi yeni sürülüp ekim yapılmış. Bazı yerde seralar var. İzmir – Çanakkale yolu, yol boydan boya gidiyor. Sağ tarafta birisi bir şeyler yakmış, dumanı havaya doğru çıkıyor. Buradan rahatlıkla görebiliyorum.

Dikili buradan görünüyor bir parçası olsa da. İnişte antik kentin kalıntılarının üzerinde yürüyoruz.

Artık Dikili’nin tamamı görünüyor bulunduğum yerden deniz ile beraber.

Kaçak yapılan kazılardan birisi karşıma çıkıyor. Bir odaya benziyor, dört tarafı duvar örülü, yaklaşık 1.5 metre derinliğinde. Toprağın tazeliğine bakarak geceleri sürekli kaçak kazılar yapıldığı belli. Atarneus öyle zengin kentlerden biri değil. Burada sadece Aristoteles’in kurduğu felsefe okulu var ve mezar soyguncularının aradığı değerli şeyleri bulamayacakları kesin. Sadece düşünce, fikir ve teoriler bulabilirler toprak altında. Taşların oyuklarında sözcükler kalmıştır belki geçmişten.

İnişimiz devam ederken düz duvarlar karşımıza çıkıyor. Üstte bir yerden 20 cm civarı çıkıntı olarak yapılmış iki taş. Taş blokların hepsi aynı ölçüde ve düzgünce örülü 9 sıra olarak. Taş duvarı yandan çekiyorum.

Duvarı bir de karşıdan çekiyorum. Duvardaki taşların üzerinde liken denilen yosunlar yer yer yapışık olarak kendilerine yer bulmuş.

Bisikletlerin olduğu yere geldik, güneş havayı ısıtınca ve yürüyüşün etkisi ile iyice ısındık. O yüzden ağaçların gölgesine toplanmış bisikletçiler.

Tüm bisikletçiler bisikletlerini alıp yola çıkasıya kadar bekledim. En son olarak ben de yola çıkarak yakın olan Dikili kasabasına vardım. Kasabanın meydanında Atatürk ata binmiş halindeki heykelin önünde toplandık. At şaha kalkmış durumda, Atatürk subay elbisesi giymiş, sağ elini ileriye uzatarak “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrini verdiği anı betimlemiş.

Herkes hazır olduktan sonra sahilden kamp yapacağımız yere geldik. Çadırlar kuruldu, yerleştik ve Güneşin henüz batmasına epey var. Solda çadırın bir kısmı, kıyıda kayaların üzerine çıkmış birisi denize bakıyor. Bir bisiklet kıyıda park halinde ve güneş sol tarafta parlak ışıklarını saçmaya devam ediyor.

Kamp alanı, çadırım ve diğer çadırla üç sıra halinde kurulmuş. Zemin çimen ekili yemyeşil. Üç kişi arkası bana dönük sohbet ediyorlar. Birisi yere çömelmiş durumda.

Henüz yemek zamanına epey var, hemen su donumu giyerek beni çağıran denize koşarak atlıyorum balıklama. Beni denize atlarken Ferdimen çekiyor yandan. Tam da havada uçarken ve henüz ıslanmadan. Biliyorsunuz deniz yaş, insanı ıslatır sırılsıklam yapar. Mavinin tutkusu aşık eder kendisine. Ben de dayanamam bu aşka ve kendimi henüz ısınmamış denize bırakırım. Sırılsıklam mavi bir aşk bu. Böylece deniz sezonunu açmış oluyorum.

Denizde bir süre yüzüp tuzlu su duşumu alıyorum. Su şahane ve serin su hücrelerimi uyandırıp kılcal damarlarımı harekete geçirip kan dolaşımı hızlanıyor. Hani aşık olduğun birisini görünce kalbin küt küt atar da hücrelerin atağa kalkar ya işte öyle maviye olan aşkım da beni bu duruma getiriyor. Denizden çıkıp üzerimi kuruladıktan sonra giyinerek yemek zamanını beklerken kıyıda dolaşmaya başladım. Geri dönüşte denize hafif burun yapmış olan yerde kocaman mermer bir blok var. Mermer blok içi oyulup kesilerek anlamadığım bir şekil yapılmış. İşte şu an güneşin mermer blokun arkasında kalması gerçeği görmeme neden oldu. Daha dikkatli bakınca kızıl renk arkada, oyuk olan yerde bir siluet görünmeye başladı. Kıyıda buluşmuş iki sevgili hasretle birbirine yaslanmış duruyor. Kadın erkeğe göre kısa boylu, erkeğin başı kadına doğru hafifçe eğilmiş durumda.  Bu durumun farkına vardığımda güneş daha da yukarıdaydı. Bir gözüm Güneşi takip ederek elektrik işlerini hallettikten sonra mermer blok hizasına gelerek resim çekmeye başladım.

Güneşin ışıkları parlak olunca cep telefonumdaki kamera siluetin içinde sanki alev topu varmış gibi çekiyor.

Güneş tepelerin üzerine gelince batmadan son ışıltıları ile daha belirgin bir resim çekiyorum.

Gürel Gürselp’in makinası profesyonel olduğundan daha kaliteli çekimler yaptı. Çekim yaparken ben de heykelin diğer tarafında oturarak iki sevgili silueti içinde altta benim siluetim de görünüyor.

Keşanlı üç kafadar kendi yeşil formaları ile elleri göğsüne kavuşturarak poz veriyor. Üçünde de güneş gözlükleri var. Ferdimen yandan çekmiş.

Yemek geliyor ve gönüllü dağıtıcılar kazanların başına geçip kepçelerle yemek dağıtmaya başladılar. Acıkan sıraya girip yemeğini aldı. Masaların üzerinde yemek kazanları, dağıtıcılar solda, sıradakiler sağda.

Gürel ile Olcay da Ferdimen’e poz vermişler. İkisi de kafalarını birbirlerine doğru hafifçe eğmişler.

Yemek masası olmayınca kimi duvarda, kimi yerde oturup karnını doyurmaya çalışıyor.

Zeynep Nuray Oymak dizinde yemek tepsisi, çalakaşık yemeğini yerken poz veriyor Ferdimen’e.

İlknur ile Gürel de çalakaşık bardakta çorbalarını bitirmeye çalışıyor.

Bu gün 24 Nisan, Olcay’ın doğum günü bu gün. O yüzden küçük bir çikolatalı pasta, üç mum ile yaş gününü kutluyoruz.

Yaş günü çocuğu mumları üfledikten sonra sevinçle ellerini çırparak resmi çeken Ferdimen’e dönerek poz veriyor.

ABAK Ateşini yaktık kazanda. İlk dansı da yaş günü çocuğu Olcay ve eşi Şeyma ile yaparak kutlamalar başladı. Ben de kahve takımlarımı çıkarıp bol bol kahve yaparak içenlere ikram ediyorum.

Henüz Nisan ayında olduğumuzdan akşam havalar serin oluyor. Ateş başında toplaşıp ısınmaya başladık. Delikli kazanda yanan odunların alevi hem etrafı aydınlatıyor hem de sohbetimizi ısıtıyor karanlıkta.

Eskişehir den katılan müzik Öğretmeni Burak Çardak yan flütü ile bizlere şarkılar türküler üflüyor dudaklarından. Ateşin etrafında toplananlar da türkülere eşlik ederek katılıyor.

Gitar ve yan flüt ateşe hükmederek daha çok ısı yaymasını sağlıyor. Çember giderek genişlemeye başladı.

Ferdimen beni ve ateşi bir karede resmediyor. Alevin kızıllığı yüzüme vurmuş. Ayağımın dibinde Urim Baba’nın kahvesi tabelası duruyor.

Bir tarafta gitar ve ateş,

Bir tarafta yan flüt bazen bizleri alıp uzaklara götürüyor dinlerken.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar  şarkılar, türküler eşliğinde güzel zaman geçirdik. Uyku kapının ardına gelmeye niyeti yok. Zaten kapı da yok ortalarda. Olan çadır kapısı ama bezden olunca sesi duyulmuyor uyku geldiğinde.

Bu gün yaptığımız yol 49 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc