Etiket arşivi: tren

Eskişehir Buluşmaları

31 Ekim 7 Kasım 2017

Eskişehir de Bisiklet Evi açılışı. Soğuk Eskişehir günlerinde sıcak dostluklar.

Öne çıkmış olan görsel Bisiklet evi tabelası, elips biçimde kesilen tahtanın çerçevesi mavi renge boyanmış. Tabelada “Eskişehir Bisiklet Derneği VELESBİT Bisiklet Evi” yazılmış. Altında da metal çubuklardan bir bisiklet maketi.

20171102_115051_HDR

Güneşte ısınmış üzüm taneleri

Yıldızlardan devşirilen sır

İksir küçük kalplerinde

Zaman döndürürken avuçlarında her şeyi

Kıyıdasın sen, deniz seni salmış

Gözlerin ağaç reçinesi

Kuşların dağarcığında adın var

Çiğdem Baydar

 

Merhaba sevgili dostlar, yeni bir yazı daha sizlerle. Keyifli okumalar. Hazine torbamda topladığım gerçek hikayeleri, anıları sizlere dilimin döndüğünce anlatacağım.

Sene 2017, kış ayına girmeye ramak var. İzmir’de ılık sonbaharı yaşıyoruz. Havalar fazla soğuk değil. Bizim düzenlediğimiz Az Bilinen Antik Kentler Bisiklet Turlarına katılıp tanıdığım Kübra Özen beni telefonla arayıp Eskişehir bisiklet buluşmalarına Bisiklet Evinin açılışında kahve yapmaya davet etti. Davet gelince katılmamak olmaz deyip kabul ettim. Ayrıca Bisiklet Evi açılışını da yapacağız. Kübra Eskişehir Bisiklet derneği VELESBİD başkanı. Sevgili dostum Hakan Sevin de beni arayıp nasıl gideceğimi sordu. Kendisi de katılacak. Ben Hakan’a İzmir’e gel trenle beraber Eskişehir’e gidelim önerisinde bulundum. O da kabul etti önerimi. Tren biletlerini aldım gardan, yerimiz hazır, Mavi Tren ile gideceğiz. Biraz fazla sürse de keyifli bir yolculuk olacak.

Yolculuk hazırlıklarına başladım, gündüz saatlerinde berberde saçlarımı düzelttirdim, sakal tıraşı oldum bir güzel. Berber koltuğuna oturmuş aynadaki görüntümü cep telefonumla çekiyorum. Üzerimde karadelik girdabı resmi olan tişörtüm var. Solda saç kurutma makinası duruyor kaidesinde. Sağ üst köşede Göztepe spor kulübünün amblemi var.

20171031_113403_HDR

Yanıma gerekli eşyaları aldım, daha çok kış şartlarına uygun olanları. Eskişehir’in çok soğuk bir yer olduğunu biliyorum. Hakan geliyor erkenden, Akşam üzeri kalkacak olan tren garına metro ile kolayca ve çabucak geldik. Trenin 1. vagonunda yerimiz. Tren vagonlarını yandan çekiyorum tabelası ile. Tabelada “İzmir mavi tren. İzmir – Manisa – Balıkesir – Kütahya – Eskişehir” yazıyor. Üstünde de 1 rakamı var. Mavi tren normalde beyaz boyalı, altta iki şerit  çekilmiş boydan boya. Üsteki şerit kırmızı, alttaki şerit ise mavi renge boyanmış. İşte bu mavi şeritten dolayı Mavi Tren deniyor.

20171031_185950_HDR

Tren vagonuna binip bavullarımızı üstteki rafa yerleştirdik. Geniş koltuklara oturup hatıra resmi çekiyorum elçek ile. Ben koridor tarafındayım, Hakan pencere tarafında. Kafamda tüylü şapkam var., kırmızı yelek ve saçlarım salınık. Hakan maviyi sever, onun üzerinde mavi tişört ve mavi eşofman giymiş. Dışarısı karanlık olduğu için içerideki lamba ışığı ile camda yansımalarımız var. Bu resmi çeken  cep telefonumun yansıması da cama vurmuş elimde.

20171031_190219

Tren yolculuğumuz başladı, canımız sıkıldıkça dolaşıp durduk tren içinde. Gecenin bir zamanında uyuduk, uyandık, tekrar uyuduk bir baktık ki Eskişehir’e varmışız bile. Toplam yolculuğumuz 12 saat sürdü. Nasıl geçti anlamadık bile. Normalde otobüsle gidip gelinecek biz zaman ama otobüse göre daha konforlu. Hem tren yolculuğunu seviyorum. Eskişehir’e iner inmez  soğuk ayaz kendini hissettirdi. Üzerime deri ceketi giydim soğuktan korunmak için. Trene İzmir’den binerken kontrol etmediler, Eskişehir’e indik kontrolden geçti bavullarımız. Korku her yeri sarmış buralarda.

Ben ilk defa geliyorum Eskişehir’e. Hakan Üniversiteyi burada okumuş, o yüzden her yeri biliyor. Tren garı şehir merkezine yakın bir yerlerde. Yürüyerek merkeze geldik ve Porsuk çayındaki köprülerden birine geldik. Köprü korkulukları dökümden yapılmış aydınlatma direkleri süslü püslü. Bir tane de Panflüt çalan çocuk heykeli kondurulmuş kaideni üzerine.

20171101_080845_HDR

İzmir’de gevrek olarak adlandırdığımız, Eskişehir’de simit denen gevrek alıp bir çay ocağında bol çayla karnımızı doyurduk. Kübra’yı telefon ile arayıp nerede kalacağımızı öğrendik. Belediyeye ait kültür tesisinde otelde yerimiz ayrılmış. Saat 10’a doğru otel odamıza yerleşip kahve takımlarımı çıkardım. Hemen kahve cezvesini ocağa sürdüm. Kahveyi pişirirken Hakan beni çekiyor. Masanın üzerinde kahve takımları, ocağın üzerinde cezve, kafamda tüylü şapka. Televizyon duvarda asılı. Solda boy aynası, yanında ceketim askıda asılı.

20171101_094134_HDR

Dört kişilik kahve pişiriyorum, ikisini Hakan, ikisini de ben içiyorum. Kardeş payı, yolculuğun yorgunluk kahvesi bol olmalı. Yatağa uzanmış olarak kahve fincanları elimizde içerken elçek resim çekiyorum Hakan ile. İki fincan dolu sehpanın üzerinde duruyor.

20171101_095019

Odada biraz dinlenip kestiriyoruz şekerleme yaparak. Eskişehir düz ayak bir yer, bize bisiklet gerek. Nereden bulacağız derken Hakan Eşpedal üyelerinden birisini tandem bisikletini ayarladı. Yürüyerek gidip bisikleti aldık evinden. Hakan pilot, ben copilot olarak Eskişehir’de tur atmaya başladık. Sırtımda kahve takımlarının olduğu mavi sırt çantası var. Porsuk çayının köprülerinin birinin üzerinden geçerken resim çekiliyoruz tandem bisikletini sürerken.

20171101_124353_HDR

Altımızda araç var, Eskişehir’de gidemeyeceğimiz yer yok gibi. Hakan kendine cura yaptıracak tanıdığı bir saz atölyesinde çalışan arkadaşına gidiyoruz. Dükkanı buluyoruz kısa sürede. İki katlı bir evin alt katı demir parmaklıklı camlı pencereleri olan bir yer. Üst katın balkonunda korkuluk demirlerine bağlanmış 7 tane saz var. Hakan dükkanın açılmış kapısında duruyor. Duvarına da siyah sprey boya ile “Sultan çalgı yapım” yazılmış.

20171101_142337_HDR

Hakan’ın Öğretmen arkadaşı Sedat Sümbül ile tanışıyorum. Kendisi emekli olmuş, atölyede kendine göre saz yapıyor. Sedat elinde saz sapı, gözünde gözlük. Arkada marangoz bıçkı makinesi.

IMG-20171101-WA0001

Esas saz ustası daha genç birisi. İsmi Sinan. Eski tip marangoz tezgahında mengeneye bağlı sazda işlem yaparken Hakan çekiyor resmini. Etrafta işlenmekte olan bir çok saz var. Saz ustası İzmir Karşıyaka’da oturmuş bir süre, hemşeri sayılırız.

IMG-20171101-WA0002

Çalışılmayan tezgahta ben de tezgahımı açıyorum. Kahve cezvesini ocağa sürüp kahve pişiriyorum. Duvarda kağıt üzerine saz çizim kağıtları asılmış. Bu arada Hakan saz ustası ile pazarlık yapıp bir tane cura yapımı için anlaşıp siparişini veriyor.

IMG-20171101-WA0003

Atölyeden ayrılıp Eskişehir’in merkezi olan odun pazarına geldik. Şimdilerde eskisi gibi odun pazarı kurulmasa da eskilerden kalmış ilginç bir resim görünce çekiyorum bir poz. Resmi ilginç yapan iki tekerlekli eşek arabasının kasasına odunları o kadar yüklemişler ki Eşeğin kayışlarla bağlı araba okları ile birlikte Eşek ayakları yeren kesilmiş olarak duruyor.

20171101_142601_HDR

Mumya müzesine gittik, Eskişehir’de meşhur bir yer. Ünlü insanların  mumyaları sergileniyor. İçeriye girmek ücretli, ücretleri ödeyip içeriye girdik. Ünlülerin benzerleri balmumu heykelleri yapılmış. Ben o kadar ünlü olmadığım için henüz balmumu heykelim yapılmamış. Her birinin resmini tek tek çekiyorum. Ta ki bu tabelanın olduğu yere kadar. Burada bir görevli “Resim çekmek yasak, ücret karşılığında ben çekiyorum” deyince “Nasıl yani, ne demek ücretli çekmek. İçeri girerken zaten ücret ödedim, niye bir daha ücret ödeyeyim” diyerek olayı protesto etmek icin çektiğim tüm resimleri tek tek cep telefonumdan sildim. Görevliye “Bu tabelayı çekmek ücretli mi?” diye sordum. Görevli “Ondan ücret almıyoruz” deyince müzede tek olarak çektiğim resim aşağıdaki tabela. Fotoğraf makinesi, kamera ve cep telefonu yuvarlak kırmızı daire içinde kırmızı çizgi çizilmiş. Altta da “Bu bölümde fotoğraf çekimi müze görevlisince ücretli olarak yapılmaktadır. Ziyaretçilerin fotoğraf çekmesine izin verilmemektir.” yazılmış. Her ne kadar yardım için para toplamak için olsa da, ben yardım etmek istemiyorumdur. Herkes te yardım etmek zorunda değil. Zaten girerken belli bir ücret ödüyoruz müzeye. Sonrasında müzede fazla kalmayıp dışarı çıktım. İştahım kapandı birden bire, müzeden soğudum.

20171101_155719_HDR

Odun pazarında her ne kadar at arabası ve atlar olmasa da heykeli yapılmış. İki güzel, koşumlu at odun arabası ile duruyor. Atlar kayışlarla  tahta bir kirişe bağlı, sağdaki atın ön ayağı kirişin bu tarafına atmış durumda. Hakan da tandem bisikleti ile atlarla poz veriyor. Solda da çöp kovasının içi çiçeklerle süslenmiş. Bir de “Yeryüzü çöp kovası değildir.” yazılmış.

20171101_162634_HDR

Kübra ile buluştuk ve bisiklet evine doğru pedal çevirmeye başladık. Kübra önde, biz onu takip ediyoruz Hakan ile birlikte tandem bisikletle. Kübra bir süre Porsuk çayının dibindeki bisiklet yolundan eşsiz güzellikte manzarası ile götürüyor. Rüzgarsız bir ortamda Porsuk çayı durgun görünüyor. Ağaçların gölgeleri suya yansımış çok net biçimde.

20171102_092538_HDR

Bir ara Kübra duruyor telefon çalınca. Biz de duruyoruz, ben bisikletten inip Kübra ve Hakan’ın resmini çekiyorum Porsuk çayı ile birlikte.

20171102_092549_HDR

Bir süre sonra Porsuk çayı bitiyor ve ana yolda gidiyoruz, Sazova parkını geçip şehir stadının dibindeki kanalın yanındaki yola girdik. Trafiğin olmadığı yerden gitmek güzel. Tarlaların olduğu yere gelince Kübra önden, biz arkasından giderken bir evin önünde bekleyen bir kaç köpek sürüsü havlamaya başlayıp üzerimize gelmeye başladı. Tam evin köşesini dönünce ben gelen köpekleri kovmak için tandemin arkasından yola atlayıverdim. Gelen köpekler evin köşesinden havlayarak çıkınca ben onlardan daha çok bağırdım. Köpekler ne olduğunu anlayamadan çil yavrusu gibi gerisin geri kaçtılar. Ne yaparsın en arkada ben varım, bir sürü köpekle anca böyle baş edebilirim. Hakan bisikletten atladığımı fark edince durdu. Zaten bu arada köpekler de kaçtığından tekrar bisiklete binip bisiklet evine geldik. İçeri girmeden bisiklet evinin şirinliğini çekiyorum. Bir tarafı tek katlı, üstü teras, yanında iki katlı, üzeri kiremitli bir bina. Duvarları beyaz badana ile, kapılar, korkuluklar ve parmaklıklar mavi renge boyanmış, pırıl pırıl şirin bir köy evine dönüşmüş durumda. Facebooktan takip ediyordum bu evin bu hale gelişini. Dernek elemanları el birliği ile çalışarak bu hale getirmiş. Geniş bir bahçesi var, bahçede saksılarda servi fidanları epey var.

20171102_100013_HDR

Evin içine giriyoruz, içerisi güzel badana ile boyanmış, yerde halılar, koltuk ve televizyon. Burası mutfak, bankosu, dolaplar, solda masa ve tahta katlanır sandalyeler. Duvarda tablolar asılmış.

20171102_100538_HDR

Yanda başka bir odaya açılan kapı, odada iki tane yatak var.

20171102_100549_HDR

Evin duvarında renkli yazılarla “I Feel good today” yazılmış. (Bugün iyi hissediyorum demek Türkçesi) Rengarenk bisiklet amblemleri ile süslenmiş.

20171102_100830_HDR

Evin arka tarafında oda, tuvalet ve üst kata çıkan beton merdivenler var. Üst katta gezgin bisikletçilerin kalacağı bir oda var. Duvara da bir tane lavabo kondurulmuş, üzeri boyalarla süslenmiş çatı gibi.

20171102_100835_HDR

Evde bir duvar saati var, hemen kapağını açıyorum ve kuruyorum. Saatin markası Nacar. Saat bir süre çalışıp durunca, sarkacından ayarlayıp çalıştırıyorum. Az çok anlıyorum saatten.

20171102_101324_HDR

Bisiklet evinin tabelası yapılmış ama henüz yerine asılmayı bekliyor. Elips bir tahta, kenarları maviye boyalı, yakma işi ile “Eskişehir bisiklet derneği VELESBİD Bisiklet Evi” yazılmış. Altına da metal çubuklardan bir bisiklet yapılmış, tekerlekleri sekiz köşeli. Gidonda sepeti bile yapılmış

20171102_115051_HDR

Ertesi gün Porsuk çayının kenarında dolaşıyoruz. Daha önceden bildiğim bir heykeli karşı kıyıdan görüyorum.

20171103_104918_HDR

Karşı kıyıya köprüden geçip heykelin yanına indim. Bu eşek heykeli meşhur, gazetelere, televizyonlara çıktı haber olarak. Eskişehir belediye başkanı insanlar örnek alsın diye bu heykeli Porsuk çayının kıyısına koymuş. Heykel yeşil boyalı bankta oturmuş İzmirlilerin dediği çiğdem (Başka yerlerde çekirdek diyorlar) çitliyor. Bir eli dişlerine götürmüş çiğdemi kocaman dişlerini göstererek çitliyor. Üzerine beyefendiler gibi takım elbise giymiş, uzun kulakları ile bronz heykel nehre doğru çiğdem kabuklarını atıyor. Ayakları taşın üzerinde. İnsanlar için ironi kokan bir heykelden örnek alırlarmı bilinmez ama insanlar pis olunca bu heykel orada durmakla iyi yapıyor.

20171103_105152_HDR

Bu gün belediyenin kültür evinde sunumlar yapılacak. Bisiklet çalıştayına çağrılan ünlü bisikletçiler bisikletle ilgili görüşlerini sunacaklar. Katılımcıların arasında Aydan Çelik var, iyi karikatür çiziyor, bisiklet turlarının yorumcusu aynı zamanda. Benim için bir şey çizmesini istiyorum. O da daha önce kahvemi içtiğinden bisiklet selesine oturttuğu kahve cezvesini çiziyor bir çırpıda. Çizdikten sonra farkına varıyor, “Sapını ters yere koymuşum.” Kendisi solak olduğu için olabilir dedim, önemli değil. Yanına da Urim Baba’ya Aydan diye mavi keçeli kalemle yazıyor. Ne de olsa karikatürü iyi çiziyor ve bu parçayı saklıyorum hatıra olarak.

20171103_110331_HDR

Sunumlar bitti, akşam üzeri Hakan İstanbul’a gideceğinden tandem bisiklet ile garaja bırakıyorum. Yolcu ettikten sonra ben tek başıma geri dönüyorum kültür evine. Murat Vurucu ile birlikte Eskişehir’de dolaşmaya başladık,  Murat iyi bir fotoğrafçı. Porsuk çayındaki köprülerde benim resimlerini çekiyor. Beni gayet net çekiyor, Porsuk çayı ve ağaçtaki yapraklar bulanık.

IMG_9205

Müzisyen heykellerin arasına girdim, solumdaki saksafon başında şapkası var, sağımdaki gitar çalıyor başı kel. Arkada tuğla örülü duvar var.

IMG_9206

Eskişehir’e ilk defa geldim, hava çok soğuk olmasına rağmen Şehir Eski olarak anılsa da bana çok sıcak geldi. İnsanları, şehrin dokusu, Porsuk çayı. Belediye başkanının başarılı çalışmaları ile parklar, bahçeler, hele hele Porsuk çayı temiz ve bakımlı. Porsuk çayının kenarları gezinti alanları, yeşillikler içinde ağaçlar, dinlenme yerleri, kafeler, barlar düzgün, insanları rahatsız etmeyecek düzeyde. Ayrıca sokaklarında pek park etmiş araba göremedim. Çoğu yere katlı otopark yapılmış. Mahalle sakinleri buraya arabalarını park ediyor ve şehir arabasız daha sıcak bir görünüme kavuşmuş. Hal böyle olunca bu güzel şehri dillendirmek zor benim için. Ellerimi yana açıp söz yerine selamlarımı sunuyorum bu güzelliği ortaya çıkaranlara ve yaşatanlara.

IMG_9219

Murat Porsuk çayının sayısız köprülerinden birinin üzerinde  yeşil boyalı korkuluğa dayanmış olarak çekiyor. Korkuluklardaki direklerde sokak aydınlatmaları yanıyor.

IMG_9227

Tam portrelik resmimi çekiyor alacak karanlıkta. Üzerimde deri kahverengi ceket, başımda turuncu buff. Arka fon bulanık, lambaların noktaları büyümüş olarak resrmi oluşturuyor.

IMG_9228

Kocaman bir Türk bayrağı altında bir poz çekiyor Murat.

IMG_9264

Parkın birinde havuzdan bolca fışkıran su fıskiyesini çekiyorum Sular beyaz ışıkta parıldayıp sütun gibi yukarı bir metre kadar çıkıp havuza düşüyor. Arkasında şapkalı bir heykel karanlıkta görünüyor.

20171103_184625_HDR

Resim çekmeye başladığımızda henüz hava kararmamıştı, epey dolaştık, bolca resmimi çekti Murat. Haliyle biraz yorulunca bir kahve pişirilen yere geldik. Murat kahve ısmarlıyor, ilk önce kahve fincanı ile bir poz beni tek başıma çekiyor. Divanda Türk motifli kilim desenli yastıklar var. Minderler de aynı desende.

IMG_9282

Garsona rica ediyoruz ikimizin resmini çekmesi için. O da Murat Vurucu ile birlikte resmimizi çekiyor divanda otururken köşede. Benimle zaman geçirip resimlerimi çeken Murat Vurucu’ya teşekkürlerimi sunarım.

20171103_185348_HDR

Ertesi sabah Belediyenin kültür evinde toplanmaya başlandı. Eskişehirli bisikletçilerle toplanıp bisikletlerle Bisiklet Evinin olduğu yere gideceğiz. Bu gün Bisiklet Evinin açılışını yapacağız. Kültür evinin bahçesinde bir bisiklet direğe kitlenmiş kimse almasın diye. Nedense bisikleti kilitleyen kişi direği kilitlemiş sadece. İsteyen kişi rahatlıkla kilitsiz bisikleti alıp gidebilir.

20171104_140708_HDR

Hareket zamanını beklerken kültür evinin bahçesinde yapılan sanat eserlerinin resimlerini çekiyorum. Bu eserler hurda demirlerden yapılmış. Bu heykel fil kafası, kocaman kulakları ve iki uzun dişi ile betimlenmiş Dibinde kesilmiş odunlar bırakılmış.

20171104_140726_HDR

Başka bir eser de geyik heykeli olarak tasarlanmış. Araba parçaları, borular şekline göre hepsi yerli yerine konulup kaynakla tutturulmuş birbirlerine. Başının üstünde çatal boynuzlar unutulmamış. Bu heykelin dibinde de odunlar konulmuş.

20171104_140741_HDR

Bir tane de kadın insan heykeli ustalıkla yapılmış. Siyah beyaz bir kedi de ayaklarının dibine çömelmiş sanki ilgi bekliyor heykelden. Heykel ağacın dibinde ve burada da odunlar var. Eskişehir’de odun bolluğu var herhalde. Heykeller boyalı değil, paslanmış ve eski boyanmış yerler duruyor parçalarda.

20171104_140750_HDR

Gelenler toplandı ve hareket edildi Bisiklet Evine doğru. Benim bisikletim yok, o yüzden Serpil’in arabası ile bisiklet evine geldik. Artık kültür evinde kalmayacağım, o yüzden eşyalarımı bavula koyup yanıma alıyorum. Gelen bisikletçileri tarlaların arasından gelirken resimlerini çekiyorum. Önde iki kişi, arkada kalabalık grup halinde gelenler var.

20171104_154113_HDR

Serpil de gelenleri videoya çekiyor cep telefonu ile. Yanında da iri bir çoban köpeği sakince durup gelen bisikletçileri gözlüyor dili bir karış dışarıda. Normalde bisikletçilere böyle sakin bakmaz saldırırdı ama kalabalık ve Serpil sayesinde sakin duruyor.

20171104_154121_HDR

Bisikletli grup yanıma gelince bir poz daha çektim. Bayağı katılımcı var.

20171104_154127_HDR

Gelenler Bisiklet Evinin bahçesine girip bisikletleri bırakıyorlar. Bahçenin giriş kapısı renkli kurdelelerle süslenmiş. Bisiklet Evi tabelası da kapının üstündeki demirlere bağlanmış.

20171104_154134_HDR

Eskişehir Tepebaşı belediyesinin hediye ettiği piknik masasının birini terasa çıkardık. Burada açılıştan sonra ikramlar yapılacak. Piknik masası kare, dört tarafında oturma yerleri var.

20171104_154603_HDR

Terastan bahçeyi çekiyorum, Bisikletler park edilmiş, insanlar konuşuyor kendi aralarında. Bahçeyi aydınlatmak için çapraz olarak karpuz lambalar çekilmiş. Terasın kıyısında renkli balonlarla süslenmiş.

20171104_154620_HDR

Bahçede park etmiş bisikletler, üstü kapalı tahta çardak ve banklar duruyor.

20171104_154726_HDR

Renkli kartonlardan kalp yapılıp çubuklara takılmış. Hepsi de toprağa saplanmış onlarca kalp.

20171104_154741_HDR

Bisiklet Evinin olduğu yer bal kabağı ile ünlü. Saman balyaları üzerine bir kaç kabak konulmuş, kimi üst üste, kimisi de içi oyulup canavar gibi kesilmiş. İki tane de kadın korkuluk, kolları açık, gömlek giydirilmiş, saçları kırmızı renkte.

20171104_155214_HDR

Kabağın birine göz çizilip tepesine de kocaman metal bir huni takılmış. Huniye “Hunili bisikletliler” yazılmış Saman balyaları yanında renkli bir şemsiye duvara dayalı.

20171104_155223_HDR

Başka bir kabak ise bisiklete binen bisikletçi olarak oyulmuş.

20171104_155231_HDR

Bir süre sonra beklenen an geldi. Tepebaşı belediye başkanı geldi. Herkes dışarıya çıktı, kapıya da kırmızı kurdele bağlandı. Eskişehir bisiklet derneği VELESBİD başkanı ve üyelerinin büyük çabaları, çalışması ile ortaya çıkardığı Bisiklet Evi açılışa hazır. Belediye başkanı, dernek başkanı Kübra ve fotoğrafçılar hazır bekliyor dışarıda. Çiçek kolyeleri asılıyor boyunlara. Bana da asıyorlar, ne de olsa kahve yapacağım.

20171104_161039_HDR

Belediye başkanı elinde makas beklerken Kübra da gözleriyle birini arıyor sanki.

20171104_161056_HDR

Meğerse beni arıyormuş o gözler. Yanıma gelerek “Urim Baba hadi gel Bisiklet Evinin açılışını yap bakalım” dedi. Şaşırdım, “Nasıl yani Belediye başkanı açmayacak mı?” desem de Belediye başkanı bisikletçilerden ünlü birisinin açması daha uygun olur deyince Başkan makası elime tutuşturdu. İlk defa bir yerin açılışında kurdele keseceğim. Daha çok şaşkınlıkla, henüz heyecan gelmeden makası elime alıp “Bisiklet camiasına ve Eskişehirlilere hayırlı olsun” dileklerimi söyleyerek kurdeleyi kesiyorum.

Aşağıda açılış videosu

Hayırlısıyla açılışı yapıp içeri giriyoruz. Terasa çıktık, Murat Vurucu Eskişehirli Öğretmen Rahime Çelen ile VELESBİD yazısı önünde resim çekiyor.

IMG_9325

Sonra Belediye Başkanı, Kübra, Erhan ve iki kişi ile birlikte resim çekiliyoruz.

IMG_9320

Öğle için ikramlar verilmeye başlandı. İkramları alıp piknik masasında afiyetle yedik. Ve bende kahve takımlarımı çıkarıp piknik masasına yayıyorum. Urim Baba’nın kahvesi tabelasını da öne koyup kahve cezvesini ocağa sürdüm. İlk olarak Belediye başkanına sunacağım kahveyi. Kahve pişerken  Yanıma da 5 Litrelik su şişesi aldım kahve yapmak için. Belediye başkanının eline kahve değirmenini tutuşturuyorum. Öyle beleşe içmek yok, kahveyi hak edeceksin.

22886212_10155939557707878_6909729216936878029_n

Akşama kadar sürekli kahve yaptım içmek isteyenlere. Bisikletçilerin kimi Eskişehir’e döndüler. Kalanlar da  akşam olanda Bisiklet Evinin üst katında büyük salona toplaştık. Eskişehir’in meşhur soğuğu kendini hissettirmeye başladı. Eskişehir’in etrafında pek yüksek dağ olmadığı için bozkırdan kopup gelen rüzgar ve soğuk engele karşılaşmadan direk şehrin üzerine çullanıyor. Biz de tam da bozkırın ortasındayız. Salonda niye toplandık? Burada Masalcı Esma bizlere masal anlatacak. Masala müzikleriyle eşlik edecek olan Öğretmenler Eser gitar, Burak ise yan flüt ile yerini aldı Esma’nın yanında. Salonda, köşedeki şömineye de kalın odunlar attık ısınmak için. Ben de en önde kahve tezgahımı açıp kahve pişirmeye başladım.

20171104_202344_HDR

Esmavi bizlere masalını anlatmaya başlıyor, masalın ismi “Yosma” Masal anlatılmaya başlarken video çekmeye başladım. Videoyu 27 dakika kesintisiz çektim. Sonlarda şarjı bitiyor dese de cep telefonum iyi dayandı ve pil bitmeden masalı çekmiş oldum. Videosu aşağıda, iyi seyirler.

Bizlere masal öncesi, masalın içinde ve sonrası büyük özveri ile şarkılar çalıp söyleyen Eser Öğretmenime ve Burak Öğretmenime teşekkür ederim. Beni ve izleyicileri mest ettiler. Şarkıları hem dinledik hem de hep birlikte söyledik. Her ne kadar şöminede kalın odunlar yansa da birbirimizin sıcaklığı, enerjisi ve coşkusu ortamı zaten ısıttı. Etkinlik boyunca tamı tamına 5 Litrelik su ile yaptığım sayısız kahveyi sade, şeker kullanmadan yaptım. Sadece Eser Öğretmenin kızı Ada şekerli kahve istedi. Bir tek özel olarak şekerli kahveyi Ada’ya yaptım. Bu arada Ada bizlere küçük gitarı ukulele ile kendi bestesi olan şarkısını ve başka şarkılar söyledi. Kendisi henüz 13 yaşında ve çok yetenekli, bir o kadar da güzel sesi var.

Açılışını yaptığım Bisiklet Evinin ilk misafiri olarak turculara ayrılan odada kaldım. Sabaha kadar hava pek soğuk olsa da yorganın altında üşmedim bile. Sabah kalkar kalkmaz ilk işim Bisiklet Evinin anı defterine ilk yazan olmak. Yazdığım şöyle;

“05 Kasım 2017

İzmir den bir karadeliğe girdim. Solucan beni başka bir evrene çıkardı. Havası soğuk olsada insanları sıcaktı. Yürekten emek verilerek yapılan VelESBİD konuk evinin ilk konuğu olarak açılışını yaparak Konukevi’nin içini kahve kokusunun muhabbeti sardı.

Hazinemde yeni dostlarla birlikte olmanın ilk masalını dinleyerek tatlı düşler içinde uyudum.

Teşekkürler VerESBİD

Urim Baba!CAN

Urim Baba’nın Kahvesi

İmzam”

DSCN4280

Burada kalanlar ile birlikte kahvaltıyı yapıyoruz. Bu arada sevgili Masalcımız Esma için yaptırdığım Urim Baba’nın kahvesi yazan logo baskılı tişötrü hediye ediyorum.  Ben de aynı tişörtü giydim. Sohbet ederken aklımıza uzaklarda olan dostumuz Feyyaz Alaçam geldi. Hadi birlikte resim çeklip Feyyaz’a gönderelim deyip resim çekiliyoruz. Serpil Koç, ben, Elena Damiani ve Esma Eser Açıkgöz ile sol yumrukları kaldırıp poz veriyoruz.

20171105_094241_HDR

Hediye verdiğim tişörtü üzerine giyip takım olarak birlikte resim çekiliyoruz Masalcı Esma ile.

23316296_10155758446580688_7191492226952273398_n

Arkadaşlarla ayrılık zamanı geldi, vedalaştık. Öğlen zamanı beni otogara bıraktı Serpil. Kafamda bazı projeler var. Eve dönmeden Kütahya’ya gidip fincan fiyatları, nasıl sipariş veririm, bunun araştırmasını yapacağım. Otobüs ile Eskişehir’den Kütahya’ya vardım. Beni garajdan akrabamız olan Oğuz karşıladı, alıp evine götürdü. Ertesi sabah Dayı ile çarşıya çıktık dolaşmaya. Herkes işte güçte. Dayı yaşlı olunca bir tek o uygun gezdirmeye. Kütahya’nın sembolü olan Vazo önündeyiz. Yaklaşık 6 metre yükseklikte, çini kaplı vazonun dibinde içi su dolu havuz var. Havuz yuvarlak kenarlı ve çini kaplı. Kütahya’nın taşı toprağı çini ve porselen yapmaya elverişli. O yüzden porselen ve çini fabrikaları çok. Aşağıdaki vazoyu da yapan Dayının abisi kendi elleri ile yapmış.

20171106_121948_HDR

Kütahya’nın bir de pınarları çoktur. Türküsü bile yakılmıştır hüzünlü olsa da

Kütahya’nın pınarları akışır
Zaptiyeler kol kol olmuş bakışır
Asalı’ya çuha şalvar yakışır
Aman , aman Vehbi öylede böyle olur mu

Ah sen ölürsen Dünya bana kalır mı
Salım geldi musallaya dayandı
Mor cepkenim al kanlara boyandı
Seni vuran zalim nasıl dayandı

Aman , aman Vehbi öylede böyle olur mu
Ah sen ölürsen Dünya bana kalır mı
Yöre: Kütahya

Şehrin her yerinde tarihi çeşmeler hala gürül gürül buz gibi su akıyor. Akan bir çeşme gördüm mü içmeden geçmem. Bir tas su içiyorum çeşmeden. Çeşme mermerden yapılmış, içi oyulup kenarları süslenmiş el işçiliği ile. Sarı pirinç bir borudan mermer bir yalağın içine akıyor. Yalağın içindeki su o kadar berrak ki insana temizliğin ruhunu anlatıyor. Zincire bağlı bir mavi plastik bir tas yukarılarda bir oyuğa asılmış. Hayırseverler tarafından yapılan bu çeşme hayır bilmeyenler de su içerek hıyanetlik yaptıklarından zincirle bağlanmış su tası.

20171106_122635_HDR

Kütahya her ne kadar Müslüman şehri olsa da geçmişte işgal edilmiş Yunan döneminde kiliseler yapılmış. Onlardan birisinin çan kulesi diğer binalardan yüksek. Kilise harap durumda ve bakımsız. Eskiden girebiliyordum ama şimdi tamamen kapatılmış. Herhangi bir onarım çalışması da yapılmamış hala.

20171106_130144_HDR

Kütahya’da çarşıyı dolaşırken aklıma Kübra’nın isteği geldi. Bana gittiğin yerlerden kart at demişti. Hemen kırtasiyeden Kütahya resimli kartını allıp postaneye geldim. Karta yazdıklarım;

“8 Kasım 2017 Pazartesi Sevgili Eskişehir Sevgili VelESBİD Tarlaların ortasında açan Konukevi. Sizlere yakınlardan Çini diyarından sevgiler Kahve tadında olun Urim Baba’CAN Urim Baba” imza

Bunları yazdıktan sonra Kübra’nın bana verdiği Bisiklet Evi adresini de zarfa yazarak postane görevlisine verdim. O da makineden geçirip pul yerine baskı yaptı zarfın üzerine. Ücretini ödeyip zarfı teslim ettim.

23517588_1963585237229734_7779806877646519520_n

Çarşıda fincan yapan kişilerle görüştüm, fiyat aldım. Kendime ve isteyene fincan bastıracağım Urim Baba’nın Kahvesi logosu ile.  Tanıdık birisi ile aşağı yukarı anlaştım sayılır. Artık eve gidince fincan siparişlerini alıp bastıracağım. Gece saatler on ikiyi vurunca Eskişehir’den kalkan Mavi trene biniyorum. Uzun bir yolculuk beni bekliyor. Yarı uyku, yarı uyanık olarak sabahın ilk Güneş ışıkları ile kalkıp doğruluyorum. Manisa ovasına, düzlüğe inince çamların ardında yükselmeye başlayan Güneşi camdan çekiyorum. Camda kocaman kumlama ile yapılmış Ay – Yıldız var.

20171107_080248_HDR

Güneş yükselmeye başlıyor Akhisar civarında. İstanbul – İzmir karayoluna paralel gidiyoruz. Karşıda dağlar silsilesi ve Güneşin parlak ışıkları ile daha da büyük görünüyor.

20171107_080541_HDR

Güzel bir maceranın daha sonuna geldik, yeni dostlar ile tanıştım,. Yeni yerler gördüm. Hele Eskişehir çok hoşuma gitti. Soğuk günler olsa da insanların sıcaklığı içimi ısıttı. Bir yeri ellerimle açtım ilk defa ve çok mutlu oldum. Bir günde 5 Litre kahve yaptım dostlarıma bıkmadan usanmadan. Kaç fincan kahve pişirdim sayısı belli değil, dostlarla olmak önemliydi benim için.

Teşekkürler Kübra Aşan, teşekkürler VELESBİD, teşekkürler Eskişehir

Sağlıcakla

Antalya Manavgat – Mersin Bisiklet Festivali 8. Gün

8 Ekim 2015 Perşembe

8. Gün

Mersin Bisiklet Festivali 1. Gün

Erdemli Bisiklet Turu

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık

Her yolculuk yangınların başladığı yereydi

Ama vakti olmadı hesabını tutmaya

Aşkların, ayrılıkların ve acıların

Ahmet Telli

 

Öne çıkan görsel, Mersin, Cumhuriyet meydanı, festivale katılan tüm bisikletçiler toplanmış. Meydanın başında Atatürk heykeli ve Türk bayrağı.

Güzel bir uykunun rahatlığı ile güneş doğmadan kalkıyorum. Daha pek uyanan yok, elimi yüzümü yıkayıp kahve takımımı yanıma alarak sahile, deniz kıyısına gidiyorum.

Uyanır uyanmaz çadırımın fermuarını açıp dışarının resmini çekiyorum. Çam ağaçları ve çadırlar görünüyor.

Güneş bu gün kendini geç gösteriyor bana. Uçsuz bucaksız Akdeniz’in doğusunu bulutlar kaplamış. Kahvemi içtikten bir süre sonra Güneş bulutları aşınca parlak ışıkları denize vuruyor. Benim gibi güneşin doğuşunu izleyen başka biri daha var Pelikan kuşu. Denizde sakince güneşin doğuşunu izliyor. Güneş kendini gösterince güneş patikasında kalıyor pelikan kuşu.

Deniz kıyısındayım, uçsuz bucaksız deniz. Bir pelikan ileride yüzüyor sakince. Ufukta bulutlar kaplamış gökyüzünün bir kısmını. Güneş bulutların ucunda kendini gösteriyor.

Kahvaltı yapıldıktan sonra Devrim ile karşılaşıyorum. Gece gelmiş geç saatlerde. Mersin bisiklet festivali hatırası çekiliyoruz birlikte.

Siyah bez örtü üzerine Mersin Bisiklet Derneği, III. Uluslararası Mersin bisiklet festivali hatırası yazılmış. Bez afişin yanında altı basamaklı destekli üçgen bir tahta merdiven açık durumda.

Bu gün Perşembe, Mersin Perşembe akşamı bisiklet turu yapacağız o yüzden serbest zamanımız var. Devrim’in arkadaşı varmış yakınlarda, onun işlettiği dükkana gidiyoruz araba ile. Biz sohbet ederken dolabın içinden bir afacan çıkıyor birden bire ortaya. Bizi korkutmak için dolabın içine girmiş sevimli korkunç kerata.

Dolabın kapakları açılmış, içinde gülen erkek çocuk bize bakıyor.

Kamp alanına dönüp bisikletlere binerek ilk turumuzu Erdemli kasabasına doğru yapacağız.

Kamp alanında bisikletliler toplanmış hareket zamanını bekliyor. Branda gölgelikler, ardında okaliptüs ağaçları. Denizin bir parçası görünüyor.

Kasabanın meydanında toplaşıp topluca resim çekiliyoruz. Cumhuriyet meydanının başında Atatürk heykeli ve Türk bayrağı var. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

Sonrasında kasaba sokaklarını şöyle bir turalıyoruz bütün bisikletçiler ile birlikte. Erdemli ilk defa bu kadar çok bisikletçiyi bir arada görüyor. Tekrar meydana geldik ve Devrim tren sürücüsünü ayartarak bizi davet ediyor. Böyle güzel makinist bulunca fırsatı kaçırmadık. Hemen trene binerek sevdiklerimize kavuştur bakalım dedik.

Kara tren gelmez mola
Düdüğünü çalmaz mola
Gurbet ele yar yolladım
Mektubumu almaz mola

Allı gelin al olaydı
Selvilere dal olaydı
Gelen giden yolculardan
Nazlı yar beni soraydı

Anonim Elazığ yöresi 
Tren lokomotifi, makinist bölümünde Devrim ve bir kişi daha  var. Bizler de üç vagona binip küçük pencerelerinden başımızı çıkarmış durumdayız. Lokomotif siyah renk ağırlıklı, bazı yerleri kırmızı renge boyanmış. İlk vagon kırmızı, ikinci vagon mavi, üçüncü vagon yeşil renge boyanmış.

Hepimiz çocuklar gibi şendik.

Çocukken sorardık birbirimize;

” – Tren de bakayım?

– Tren

– Öpsün seni Zeki Müren”

Yeşil vagonda Nafiz Sağdur ve ismini bilmediğim kadın pencereden dışarı bakıyor.

Güzel makinistimiz bizi nerelere götürüyor acaba. Çocuklar çiçektir onları koparmayın.

Kırmızı vagonda Alman Memo Troter, Çilem  ve ben bizi çeken Devrim’e gülümsüyoruz.

Sevda treni bizi çocukluğumuza götürdü birden bire. Çocukların en sevdiği tren ve trene binmek. Her ne kadar tren küçük olsa da sanki biz küçülmüş gibiyiz. Sığıveriyoruz vagonlara. Vagonlar katar katar neşemize neşe katar.

Tren gelir hoş gelir
Ley ley limi limi ley
Odaları boş gelir
Mini mini güzel gel bize

O yardan mektup geldi
Ley ley limi limi ley
Sevindirdi bizleri
Mini mini güzel gel bize.

İbrahim Tatlıses

Diğer yönde Trenin makinisti bizim neşeli resmimizi çekiyor.

Zamanımız olduğundan çimenlere oturup kahve pişirmeye başladım. Eee kahve söz konusu olunca ortam değişiyor. Etrafım doluyor bir anda. Haliyle şanslı olan üç kişi içebiliyor. Cezvem dört kişilik, fincanlarım da dört tane. Neyse ikinci kez pişirip bir dört kişiye daha kahve ikram ediyorum.

Yeşil çimen kaplı küçük bir alanda 5 kişi oturmuşuz, kahve ocağım, üzerinde cezve, fincanlar ve müritlerim.

Tur bitiminde dönüş yoluna girdik. Ana yoldan Kumkuyu’ya ilerlerken güneş dağların ardında batmak üzere. Durup izlemek gerek binalar ve bulutların arasından.

Gökyüzü parçalı bulutlu, güneş batmış ışıkları alttan bulutları kızıla boyamış.

Kamp alanına gelmeden tesislerde durup mola verdik. Tesisin bahçesinde koca bir küp var. Ayrıca bisiklet dostu olduğu belli tahta panellere konulan bisiklet maketlerinden.

Tahta bir çit 30 cm boyunda sıralanmış. Çitin iç kısmı toprak doldurulup çim döşenmiş. İki kulplu koca bir küp İki duvarda bisiklet resmi. Dipte bir gül fidanı pembe açmış. Ben bir elimi küpün kulpuna dayamış poz veriyorum.

Kamp alanına dönüp akşam yemeğini yedikten sonra kamp yerinde orman masasında oturup sohbet ediyoruz. Kahveler her zaman olduğu gibi benden. Pişirip etrafımdakilere sunuyorum. Kahve olayı giderek olgunlaşıyor kafamda. Bu gün pek yorucu olmasa da uyku kapı arkasına geldi çattı. Fazla geçe kalmadan herkes çadırına çekilip yatıyor.

Bu gün yaptığımız toplam yol 27 Kilometre civarı.

Yaptığımız turun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

100. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu Gelibolu 1. Gün

17 Mart 2015 Salı

Üçkuyular – Alsancak – Aliağa – Akçay – Altınoluk

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

beni koyup koyup gitme

ne olursun

durduğun yerde dur

kendini martılarla bir tutma

senin kanatların yok

düşersin yorulursun

beni koyup koyup gitme

ne olursun

Atilla İlhan

 

Öne çıkmış olan görsel, Zeytin ağaçları arasında giden yolda iki bisikletçi.

20150317_152141

Keşan dağ bisiklet festivalinden sonra kış boyunca uzun bir tura çıkmadım. İzmir yakınlarına günü birlik turlar ve günlük kullandığım bisiklet sürüşü bana yetti. Geçtiğimiz yıl bir çok tur yaptım. 2015 yılı için kafamda oluşturduğum turları kış aylarında belirledim. İlk olarak Çanakkale şehitlere saygı turu var. Ardından kendimin de içinde olduğum Az bilinen antik kentler turu. Mayıs ayında ise Denizli bisiklet festivali, bir hafta sonra da Burdur Salda gölü festivali var. İkisini bir arada çıkarırım. Malatya dan sevgili dostum Mustafa da bu yıl düzenleyeceği Nemrut bisiklet turuna davet etti. Daveti de geri çeviremedim. Yaz ortasında kendimin düzenlemeyi düşündüğüm ve çalışmalarını yaptığım Uluslar arası Kosova bisiklet turu. Son olarak ta bir çok kez gitmeye hazırlanmama rağmen bir türlü gidemediğim Antalya bisiklet festivali. Zaten hep Antalya dan dostlar çağırmakta. Mutlaka bu yıl gidecektim. Mersin de Zerrin Aslantaş bu yıl yine festival yapacak ve Antalya festivalinden 1 hafta sonra yapmaya karar verince aşağı yukarı bu yıl ki turlarım belli oldu.

2015 Yıl içinde yapacağım turlar belli olunca evdekilere şu şu şu tarihlerde ben yokum haberiniz olsun diyerek iznimi aldım. Kosova da 1 yıl önce kurduğum Perşembe akşamı bisikletçileri yıl dönümü olması ve yeğenlerimin beni ziyaretine gelmesi nedeni ile Ocak ayında yeğenlerle birlikte Kosova’ya gittim. Hem PAB Prizren’de 1. yaşını kutladım hem de Kosova bisiklet tur programı yaptım 2 ay boyunca.

İzmir’e döner dönmez daha 3 gün oldu ki Az bilinen antik kentler turu için keşif yapılacaktı hafta sonu. Yıl sonundan önce aldığım Kıytırık ismini verdiğim römorku da test edecektim. Aldığımdan beri de kullanmadım Kıytırığı. Bakalım nasıl olacak deyip bisiklete takınca arka tekerlek römorkun çatalına değiyordu. Bacanağın çalıştığı atölyede değen yeri biraz ezdik. Tekerlek ile çatal arası çok az mesafe vardı. Şimdilik idare ederim diyerek 2 günlük keşif turuna çıktım. Kıytırıkta fazla eşya da yoktu, çadır, uyku tulumu ve mat. İlk başlarda iyi gidiyordu ve kullanışı rahattı römork ile birlikte. Benim sol ayağım sağ ayağımdan daha kuvvetlidir. Topa da daha çok sol ayakla vururum. Çandarlı dikili arası yokuşlar başlayınca sola göre daha zayıf olan sağ dizim ağırmaya başladı. Ertesi gün dizimde ağrı şiddetlendi. Eyvah bakalım ne olacak bu ağrının sonu.

Bu yıl Çanakkale şehitlere saygı turu biraz bisiklet camiasında tartışmalara neden oldu. Valilik bir şirkete vermiş organizasyonu. İşin içine şirket te girince bir gece çadır ve sabah kahvaltısı için 65 TL isteyince tartışmalar büyüdü. Bu tartışmalara girmedim ama Gelibolu dan Hüseyin Şahin ben turu yaparım hem de düşük bir maliyetle diyerek işe soyundu. Bizde tura yardım için görev alacaktık. Hüseyin Şahin ile birlikte Gelibolulu olan Şafak Omaç birlikte gidilecek yolları keşfetti. Bizler de Az bilinen antik kentler tur düzenleyicileri olarak grubu sağ salim şehitlikleri dolaştıracaktık.

Az bilinen antik kentler turu için yaptığımız keşiften dönerken yolda bizim Dengesiz İrfan ve Tamam ile karşılaştık. Onlar erkenden Çanakkale yolunu tutmuşlar. Eh yolcu ettik onları, Gelibolu da buluşuruz dedik. Eve döndük keşif turundan ama dizim ağrımaya devam ediyor. Ertesi gün de yarımada projesi olan Efes Mimas bisiklet yolu için keşif turu yapılacaktı. Dizimin ağrıması nedeniyle katılmaktan vaz geçtim. Salı günü yola çıkmam gerek Gelibolu’ya doğru. Bir gün dinlendim, sıcak su ile dizimi masaj yaptım gün boyu. Bu arada Gelibolu’ya nasıl gideceğim diye karar vermeye çalışıyorum. Bir taraftan da dizde ağrı var.

Akşamdan hazırlığımı yapıyorum, Kıytırığa ve bagaj çantalarıma eşyalarımı yerleştirdim. Kıytırık olunca yerim çok genişledi. Salı sabah yola çıktım, artık kervan yolda düzülür deyip. İlk önce Alsancak metro istasyonuna gideceğim.

İşte bisikletim KUZ ve Kıytırık. Güzel bir ikili oluşturdular. Arkası deniz, hava parçalı bulutlu.

20150317_092717

Metroya biniş saati olan 09:30 da istasyona girerek trenin gelmesini bekliyorum. Güvenlikçi arkadaş beni böyle görünce ilgisini çekti ve başladık muhabbet etmeyen. İlk önce nereden geliyorsun ile başlayan sohbet resim çekilmeye kadar gitti. Kıytırık pratik çıkarılıp takılıyor, tren gelmeden çıkarıyorum. Güvenlikçi beni, KUZ’u ve kıytırığı çekiyor istasyonda.

20150317_094849

Tren geldikten sonra kıytırık ve KUZ’u yerleştiriyorum ilk vagona. Aliağa’ya doğru gitmeye başladık. Giderken İrfan aradı telefonla. Hava çok rüzgarlı, tam da karşıdan esiyormuş. Ayvalık tan çıkmışlar yola yavaş ilerlediklerini söyledi İrfan. Bana otobüsle Akçaya gel orada buluşalım deyince aklıma yattı bu fikir. Hem diz ağrım biraz daha dinlenmiş olur hem de rüzgara karşı zorlanırdım açıkçası. Bu arada 2 gün kazanmış oluyorum. Aliağa da metrodan inip otobüslerin kalktığı durağa geldim. Gerçekten de İrfanın dediği gibi rüzgar şiddetli esmekte. İmkanı yok kıytırıkla gidemem. Otobüse kıytırıkla birlikte KUZ da yerini alıyor. İzmir Akçay otobüsü de boş, birkaç kişi var ve bagajlar bomboş. Otobüs boş olunca dolmuş gibi her elini kaldıranı alıyor. Yolda binenlerin çoğu Ayvalık ta iniyor, otobüs yine boş. Otobüsün boş koltuklarını çekiyorum.

20150317_125447

Otobüs Akçaya vardı bile, 3 saate yakın yolculuk sürdü. Kuz ve kıytırığı bagajdan indirip bisiklete taktıktan sonra İrfan ile buluşacağımız sahile doğru gittim. İrfan ve Tamam da bir tıra binerek Akçay’a doğru geldiklerini telefonla öğrendim. Kıytırık, KUZ ve deniz. Kıytırık’ın arkasında iki çubukta üçgen flama var, biri turuncu, diğeri sarı renkte.

20150317_134150

Beklediğim yerde lokanta var, öğle yemeğini yiyeceğiz İrfan ve Tamam gelince. Kuz park halinde.

20150317_134206

Beklemem uzun sürmedi, İrfan ve Tamam yanıma gelince birisine resmimizi çekmesini rica ediyoruz. O da çekiyor üç dengesizi birden bisikletlerimizle birlikte.

20150317_135754

Yemeği yedikten sonra yola çıkma zamanı deyip çıkıyoruz birlikte. Ana yolda bir süre gittikten sonra 1.5 Kilometre az yukarda olan Tahtakuşlar köyündeki müzeye gidelim diye karar verdik. Tahtakuşlar köyüne doğru tırmanmaya başladık. Tamam ile İrfan önde, zeytinlikler arasında gidiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150317_152141

Tahtakuşlar köy girişinde bulunan müzeye yokuş ta olsa kısa bir sürede vardık. Tabelada; Tahtakuşlar köyüne hoşgeldiniz. Atatürkçü düşünce derneği, Güre şubesi yazılmış.

20150317_153003

Müzeye geldik ama müze kapalı, o yüzden gezemiyoruz. İrfan ve bisikletlerimiz müze önünde.

20150317_153207

Müzenin altında hediyelik eşya satan dükkanı geziyoruz. Madem geldik bir şeyler görmemiz gerek. Takılar, bileklikler, zincirler, incik boncuk dolu raflar. Benim pek merakım olmadığı için bir şey satın almıyorum. Sadece birer soda içmekle yetindik.

20150317_153325

Özel Alibey KUDAR Etnografya müzesini kuran ve işleten Alibey KUDAR emekli bir köy öğretmeni. Köy Enstitü mezunu olan Alibey emekli olduktan sonra ilk özel Etnografya müzesini kuran kişi. Bir çok tarih – kültür araştırmaları kitabı yayınlamış. Müzenin kültür araştırma dizi yayınlarından “Doğadan Seçme Bilgiler” kitabını imzalatıyorum.

20150317_153840

Tahtakuşlar köyünden iniş çıktığımızdan daha kısa bir sürede iniyoruz ana yola. Bir süre ana yolda ilerledikten sonra hava kararmadan kamp atalım diye karar verdik. Her zaman kaldığımız Altınoluk deniz kıyısında bulunan otelin yanındaki kumsala vardık. Zaman geçirmeden çadırları kurup eşyaları içine yerleştiriyoruz.

20150317_171721_HDR

Akşam yemeğini yapıp yedikten sonra mekanı işleten Hüseyin ve ailesi ile yanan kuzinenin başında oturup çayları içiyoruz bir güzel. Hüseyin ve eşi burada kalıyor sürekli olarak. Oğlu, gelini ve torunu akşam oturmaya gelmiş. Eh biz de onlarla birlikte çay, muhabbet iyi zaman geçirdik. Buralarda gece havalar daha soğuk İzmir’e göre. Kuzine de zeytin odunu yanıyor gürül gürül. Üstünde çaydanlık, çay demlenmiş, sıcak sohbet demli çay ile beraber içimiz ısınıyor.

20150317_192311_HDR

Fazla geç olmadan Hüseyin ve ailesine teşekkür edip çadırlara giriyoruz ama dışarısı epey soğuk. İrfan’ın çadırına girip bir süre sohbet ettik. Uzun süredir görüşmedik, birbirimize anlatacaklarımız çok. Hazır muhabbet koyulaşınca birer kahve içelim diyerek kahve pişirip muhabbete kattık. Çadırın içinde üç kişi elçek resim çekiyorum.

20150317_195347_HDR

Muhabbet bitmiyor, ben fazla yol yapmadım, o yüzden yorgun değilim. Sadece sağ dizimde ağrı devam ediyor. İrfan ve Tamam Ayvalık’tan çıktıklarından sonra rüzgar epey yormuş ikisini de. Uykumuz gelince kaçırmadan yatmalı diyerek yatıyoruz kendi çadırımızda.

Bu gün yaptığım yol toplam 34 kilometre civarında.

Yaptığım yolun haritaları aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Uluslararası Kosova Bisiklet Turu 5. Gün

20 Ağustos 2015 Perşembe

Mitrovica – Priştine – Ferizaj

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Kimi kez

kimi kez

insan pamuktan yumuşakmış kimi kez

kimi kez

taştan kavi

kimi kez yaşamak o kadar kolay

kimi kez o kadar zor ki

agim rıfat yeşeren

 

Öne çıkmış olan görsel, Bisikletim KUZ, arkada tren istasyonu. Kosova da Vıçıtırın kentinden geçen tren yolu.

20150820_100421

En önemlisi ne biliyor musunuz? Güvende olmanıza rağmen tedirgin uyumak. Yağmur yağacak diye değil, insanlar tedirgin ediyor. Basketbol sahasının duvarları yüksek olmasına rağmen bir kaç kişi duvarlara çıkarak bizi gözetlemesi. Aydınlatma lambalarını üzerlerine tutunca duvardan aşağı atlayıp kaçtılar. Okul bahçesinde olsaydı kim bilir belki bu kadar rahatsız etmezlerdi. Henüz alarm saati çalmadan uyandım. Dışarı çıkınca yağmurun üzerimize yağmaya hazır olduğunu gördüm. Bir kaç kilometre yakınımızda bulut yere inmiş yağan yağmur damlaları güneşin ilk ışıkları ile gök kuşağını oluşturmuş. Harika bir görüntü olmasına rağmen çadırın içindeki eşyaları ve çadırı kapalı basket sahasına hemen taşıdım yağmur indirmeden. Çadırı ıslatmamak gerek, birazdan toplanacak zaten.

20150820_055804

Çadırı içeri alır almaz yağmur indirdi. Binanın saçak altından bir süre yağmurun yağışını seyrettim. Pek öyle uzun süreli yağacağa benzemiyor. Yaz yağmuru kısa sürer. Zaten sol tarafı açık ve güneş var. İşte gök kuşağı, yağmur damlalarından geçen güneş ışıkları bize görünür ışığın açılımını veriyor yedi renk olarak.

20150820_060154

Henüz erken olmasından istifade etmeli. Çadırı, eşyaları toplamadan kahve takımını çıkarıp kahve pişirmeye başladım. Bakalım şanslı olan 3 kişi kim?

20150820_070437

Kahve pişerken bekleyenler çaktırmadan resmimi çekmiş.

12143342_10153674905903560_4185371274541620943_n

İşte çaktırmadan resmimi çekenler. Henüz çadırından çıkmamış, öylece avını bekleyen avcılar gibi pusuya yatmış. Sözde kahveyle ilgilenmiyorlar görünüyor, kadınlar sohbet ediyormuş gibi yapıyorlar. Ama erkek olan gözlerini avına dikmiş öyle bakıyor. Sadece kahvenin fincana dökülmesini bekliyor. Fazladan üç fincan olunca etrafta avcılar da gözünü kahve cezvesine dikmiş durumda. Bakalım kim kapacak fincanları?

12191524_10153674905353560_7412704064043485013_n

Erkek olan ve kadınlar kapıyor fincanları. Nasıl çıktılar, nasıl yanıma geldiler göremedim. Hem de kahve fincanını dökmeden kapıp tekrar çadırın içinde keyifle höpürdeterek içiyorlar kahvelerini. Erkek olanından korkulur, müthiş avcı. Kaşla göz arasında iki fincan kahveyi diğerlerinden önce kaptı. Kendisini tebrik eder afiyet olsun dilerim.

12193464_10153674905538560_2475920267611064516_n

Kahve keyfinden sonra toparlanmaya başladık. Bir süre yağan yağmur beklediğim gibi dindi. Eşyaları arabaya yerleştirdik tek tek sığacak şekilde. Araba tıka basa dolu ama biraz daha eşya sığdırabileceğimi hissediyorum. Artık iyice öğrendim eşyaları arabaya yerleştirmeye. Eşyalar yüklendi, sıra kahvaltıya geldi. Sabri yanımıza gelerek bize rehberlik edecek, kahvaltı ve şehirden çıkış için. Bisikletlerle merkeze gelip fırından patatesli, peynirli ve kıymalı börekler aldık. Vitrinde poğaçalar sergilenmiş.

IMG-20150819-WA0066

Aynı bizdeki gibi burada da kahveler var. Bildiğimiz gibi demlikte çay demleyip ince belli çay bardaklarınla tepside çay servisi yapıyorlar. Oralarda bulunan kahveye oturup çay söylüyoruz duble olarak. Duble bardakları bana küçük geldiği için kendi cam bardağımı çantadan çıkarıp oradan içiyorum duble çayımı. Alışmışım su bardağında çay içmeye. Bardağım da mavi boncuklu. Az yağlı nefis böreklerle çay iyi gitti doğrusu. Gel gelelim bardağı kahvede unuttum… Belediye meydanını çekiyorum.

20150820_083107

Şehrin bazı yerlerinde kaldırım ve yol düzenleme çalışmaları var. Kazılmış durumda olan yerlerden dikkatlice geçmek gerek. Sabah yağan yağmur su birikintileri oluşturmuş durumda. Çamurlanmamak gerek henüz yola çıkarken. Kosova savaşında şehit düşmüş UÇK askerin heykeli bir kayanın üzerinde.

20150820_083121

Sabri Hüseyin yine bize rehberlik edip şehirden çıkarıyor. Ana  yoldan değil de tren yolunun dibinden giden yolda, araç trafiği neredeyse yok. Ta Vıçıtırın’a kadar yolumuz böyle. Sabri elçek ile  arkadaşları çekiyor, Semra, Serhat, Sabri, Denis, İrfan ve Mehtap hanım.

11924972_920082111401792_1396136366019841918_n

Önde gidenler beni beklerken resim çekiliyorlar, arkada iki katlı bir bahçeli villa var.

11891080_920081871401816_2168646236845397792_n

Yamaç kıyısında giden köy yolu bisiklet sürmek için mükemmel bir yol. Önde bisikletçiler gidiyor.

20150820_093401_HDR

Tren yoluna paralel giden yol, eski ana yol. Sol tarafta nehir yatağı var. Yeni ana yol diğer tarafta ve trafik oradan işliyor.

20150820_093731

Vay o da ne şöferimiz değişmiş bu gün. Muhlis abi bisikletini Denis’le takas etmiş.

20150820_093423

Vıçıtırın tren istasyonuna vardık. Kasaba yerleşim yeri daha yukarıda yeni yolun kıyısına yoğunlaşmış durumda. Tren istasyonu kenar mahallenin ıssız istasyonu olmuş. Etrafta kimseler yok, sanki terkedilmiş. İstasyonun ıssızlığı hüznü çağrıştırıyor. Sanki kavuşulmamayı anlatıyor bana. Oldum olası trenleri, tren istasyonlarını severim. En çok istediğim trenle uzun bir yolculuk yapmak. Trenler arabalara göre daha yavaş gittiğinden olsa gerek varacağın yere daha uzun zamanda varıyorsun. Yolculuk sırasında bir çok şeyi daha rahat görebilme imkanı var. Vagonun içinde geniş mekanı  olması, otobüs yada arabalara göre serbestçe dolaşma olanağı olduğundan yolculuk sırasında sıkılmadan, dizlerin, ayakların su toplayıp uyuşmadan yolculuk yaparsın. Her istasyonda durup inen yolcuları seyredersin. Onları bekleyenlerle karşılaması insanı mutlu eder. Ardından trene yeni yolcular biner. İlk önce süzersin, o da seni süzer. Yerine yerleştikten sonra konuşma faslı başladı mı ineceği yere kadar sürer. Belki de dost olursun. Tren yavaş gider ama seni varacağın yere götürür. İşte bu yüzden trenleri ve trenle gezmeyi seviyorum. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150820_100421

Ova boyunca akan derenin yanından gelmiştik. Şimdi köprüden karşı tarafa geçip  Vıçıtırın’a gireceğiz. Köprü üzerinden dere, kenarları ağaçlar kaplamış.

20150820_101241

Dere az akıyor yaz olması nedeniyle. Köprü bayağı geniş ve uzun, demek ki kışın daha çok akmakta.

20150820_101246

Bizim söylemimizle Vıçıtırın, Arnavutça Vushtrri, Sırpça Arnavut milliyetçileri tarafından karalanmış. Normalde programa göre Vıçıtırın da mola verecektik ama bu gün Denis bisikletle gidiyor ve genç olduğu için öncülük yaptığından gaza gelmesi daha kolay. Önde giden ihtiyar kurtlar Denis’i hadi hadi diye gaza getirmişler habire gidiyorlar. Benim yetişmem imkansız onlara. Durum böyle olunca burası yakın deyip pedala basmışlar durmadan. Bakalım nerede duracaklar ihtiyar kurtlar…

Bisikletim KUZ ve Vushtrri tabelası, burada hız sınırı 40 Km olduğu belirtilmiş.

20150820_101538

Muhlis abi arabası ile bizleri takip ediyor. Ona uygun bir yer bulmasını istiyorum, yoksa Priştine’ye varacağız deyince yol kıyısında otelin birinde ekibi durdurup mola verdiriyor. Otel olmasına rağmen bizdeki gibi yok lüksmüş, yok dükkan kirası pahalıymış durumları yok. Kahve yada bira Prizren de, Jakova da, Peja da ne kadarsa, burada da fiyatlar aynı, değişmiyor. Öyle kazıklama ihtiyaçları da yok yabancıları. Verdikleri fiyatla da para kazanıyorlar. Bahçede masaya oturmuş, gölgede dinleniyorlar.

20150820_113825

İkinci masada bir grup daha oturmuş, dinleniyorlar.

20150820_113842

Otelin geniş bahçesinde kafeteryada yayıldık. Ağaçların gölgesinde sohbet ederek iyice dinleniyoruz. Bu da üçüncü masada dinlenenler.

20150820_113859

Biralar serinletiyor dinlenenleri.

20150820_113914

Bir süre dinlendikten sonra yola devam ediyoruz. Priştine yakınlarında bulunan termik santral tüm Kosova’nın elektrik ihtiyacını karşılamakta.

20150820_122058

Priştine’ye gelmeden önce Sultan I. Murad türbesine geldik. Türbeyi görmemiz gerek. Tabela bizi gelmeden önce uyarıyor türbe az ileride sağda diye.

20150820_122416

Türbe yoluna sapıyoruz. Türbe binası ileride sağda görünüyor.

20150820_122721

Türbe bir kaç binadan oluşmuş geniş bir yer. Bahçenin etrafı duvarla çevrilmiş.

20150820_122803

Kapının ilk girişinde tam karşıda daha geç dönemlerde yapılmış iki katlı bina var, burası müze.

20150820_122924

Avlunun solunda türbenin olduğu yapı ve türbedarın oturduğu ev. Türbe tek kubbeli.

20150820_122931

Türbeyi Türkiye devleti restore edip yenilemiştir. 70 cm taş platform üzerine dört direk, direklerin üstü çardak. Duvarında Kosova ve Türk bayrağı ve türbenin tarihçesi Arnavutça ve  Türkçe plakete yazılmış. Platform taş duvarına Meşhed-i Hüdavendigar, Kosova tarih ve kültür derneği yazılmış.

20150820_123057

Türbenin rehberi Muamer Sivrikoz bizi bahçede karşıladı ve tanıştık. Sıcak ve sempatik karşılaması bizleri memnun etti. Türkiye de okumuş genç, dinamik bir delikanlı Muamer. Muamer’in etrafında toplanıp Osmanlı tarihi, Kosova Savaşı, Sultan I. Murad Cihan-ı Hüdavendigar’ı , Sultan I. Murad’ın şehit düşmesini ve Türbenin yapılışını anlatmaya başlıyor.

20150820_123232

Burada Türbedarların ve Paşaların mezarları var. Şimdiye kadar yaşamış olan Türbedarlar ölünce buraya gömülüyor.

20150820_123355

Dut ağacı Türbenin yapıldığı tarihlerde dikilmiş hala ayakta asırlık dut ağacı.

20150820_123835

Türbe restore edilirken dut ağacının bakımı da yapılmış. Zamanla iyice büyüyen gövdesini taşıyamayıp ortadan ikiye ayrılmış. İçi de çürümeye başlayınca beton ile destek yapılarak ağacın daha çok yaşaması sağlanmış böylece.

20150820_123852

Su içebileceğimiz çeşme de var bahçe duvarının dibinde.

20150820_123854

Türbeye ayakkabılarla girilmediği için hepimiz dışarıda ayakkabıları çıkardık.

20150820_123903

Bu da ayakkabı ile girilmeyeceğini belirtir uyarı levhası hem resim olarak hem de yazı ile.

11221720_10207492962177684_8546596837289061973_n

Türbenin yerdeki kırmızı halısı beyaz benekli.

20150820_123943

Cep telefonu ekranında resim çekmek için bakınırken yerde ki halıya hareket halinde iken böyle güzel bir görüntüyü de çekmiş oldum. Kameranın merceğinden çipe kadar geçen zaman, ekrana yansıyasıya kadar beyaz benekler beyaz çizgiye dönüşüyor.

20150820_123948

Sultan I. Murad Hüdavendigar’ın Türbesi. İlk önce ruhuna bir Fatiha okuyup duamızı ediyoruz.

Sultan I. Murat Kompleksi Pristine – Mitrovica yolunun 6. kilometresinde, Mazgit köyünde bulunmaktadır.

Sultan I. Murat kompleksi: Türbe, Mezarlık ve Müzeden oluşmaktadır. Bu kompleks, kültürel, tarihi, ve dini bir anıttır. Kompleksin ziyaretçileri oldukça çoktur. Ziyaretlerin nedeni, kültürel ve dini amaçlıdır.

Türbe 14 y.y  inşa edilmiştir. Bu türbenin inşaatını Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmıştır, ve bu yer “Meshed-I Hüdavendigar” olarak adlandırılır.

Tarihsel verilere göre Türbede Sultan I. Murat’ın sadece iç organları yer almaktadır. Cenazesi ise Bursa’nın Çekirge semtinde bulunmaktadır. Tarihsel dokümanlara göre ise 1660 yılına kadar Türbenin restorasyonu yapılmamıştır. Restorasyon ancak 1660 yılından sonra bugünkü halini almıştır. Bu restorasyondan sonra Türbedar ailesi getirilmiştir. Daha sonraki restorasyonlar ise 1845 yılında yapılmıştır. 1866 yılında su tesisatı yapılmıştır. 1896 yılında ise Selamlık binası inşa edilmiştir. 2006 yılında ise restorasyondan sonra müze haline dönüştürülmüştür.

2005 yılında Türbe, Diyanet Vakfı tarafından restore edilmiştir.

Birinci Kosova Savaşının Tarihi

15 Haziran 1389, yılında I. Kosova savaşı, Osmanlı ordusu ile Balkan ordusu muharebesinde I. Sultan Murat şehit edilir. Sultan öldürülmesi hakkında değişik yorumlar da vardır. En güçlü verilere göre Sultan I. Murat’ı , Milos Obilic tarafından öldürülmüştür.

Sultan  I. Murat’ın Tarihi

Sultan I. Murat (1326 – 1389) yıları arasında yaşamıştır. Osmanlı devletinin üçüncü Padişahıdır. Sultan I. Murat, Osmanlı devletinin, Avrupa’ya doğru kapılarını açan ilk Padişahtır. Osmanlı İmparatorluğunu 500.000 kilometre kare yaymıştır.

Kompleksin  İçinde Ziyaret edilebilenler:

Sultan I. Murat türbesi

Müze

Dut Ağacı

Rıfat Pasa mezarı, (Silistre kumandanı 1859 y)

Hafız Mehmet Pasa mezarı, (Kosova Valisi 1903 y)

İlk Türbedarın mezarı Hacı Ali Buhara

İsmail Ağa mezarı

Çeşmeler ve Kitabeler

Sultan Abdul Aziz çeşme kitabesi

Ali Hacı Yakova çeşmesi ve kitabesi (1898 y)

Sultan Reşad anısına yaptırılan çeşme (1911 y)

Türbedar Ailesi

Sultan Abdülmecit’in bir berat ile 1854 yılında aslen Buharalı olan (Özbekistan) Hacı Ali Bey, Türbedar olarak atanmıştır. Hacı Ali Bey’in ailesi daha sonar Türbedar soyadını almıştır ve bugüne kadar Türbe’nin Türbedarlığını bu ailenin mensupları yapmaktadır.

Türbedarlık, Yugoslavya döneminde zor koşullarda ve büyük bir özveri ile 2000 yılına kadar merhum Fahri Türbedar yapmıştır. Bugün ise Fahri Türbedarın esi Saniye Türbedar yapmaktadır

Rehberimiz Muamer Sivrikoz’un anlatımı ile..

Sultan Murat’ın mezarı, yeşil örtü ve Arapça yazılı örtü ile örtülmüş. Baş kısmında ise beyaz renkli kavuk var.

20150820_124003

Türbenin tavanı tek kubbeli, iç kısmı şekil ve Arapça yazılarla süslenmiş. Ortadan uzun bir zincir ile avize bağlanmış.

20150820_124020

Türbede işimiz bitti, ayakkabıları giyip dışarı çıkınca iki dengesizi dut ağacının altında resmediyorum. Tamam ve İrfan.

20150820_124250

Bisikletlerin başında Denis nöbet bekliyor. Müze binasına doğru gitmeye başladık.

20150820_124310

Şimdi kullanılmayan orijinal çeşme kitabesi ile bahçenin bir kıyısında unutulmuş. Zamanın izleri var hala üzerinde.

20150820_124340

Müzeye giriş yaparak içinin gezintisine başladık. Burası giriş yeri.

20150820_124420

Müzeye bağış ta yapabilirsiniz. Bağış kutusu altında, camekanın içinde yeşil ve beyaz kavuklar sergilenmiş.

20150820_124430

Sultan Murad’ın resmi duvarda, tahta divan üzerine motifli minder ve yastıkların bulunduğu dinlenme yeri.

20150820_125120

Hem tuvalet, hem de banyo olarak kullanılan halk dilinde “Hamamcık”

20150820_125138

Film  salonu, burada projeksiyon cihazı ile gösterim yapılıyor ziyaretçilere. Duvarda perde ve oturma sıraları, yere de Türk motifli halı serilmiş.

20150820_125212

Kırık, dökük mermer yazıtlar duvar dibinde sergilenmiş.

20150820_125221

Osmanlı ordusunda Askerleri savaşa motive eden davulcu. Davullar gümbürdedi mi askerler cesarete gelip hücuma geçerlermiş. Davulcu heykeli.

20150820_125348

Savaş silahları uzun sopalı iki balta çapraz asılmış. Kılıçlar aşağıda kınları içinde.

20150820_125350

Başında tolga, savaş zırhlısı giymiş Osmanlı savaşçısı.

20150820_125355

İki kılıç, Bir balta, baston ve duvarda kalkan.

20150820_125413

Oklar ve sadak.

20150820_125501

Bu da zurnacı, zurnanın sesi de davulla beraber askerleri galeyana getirip savaşı kazanıyorlarmış.

20150820_125515

Sultan Murad’ın duası.

“Yâ Rabbî! Bu fırtına, şu âciz Murad kulunun günahları sebebiyle çıktıysa, onun yüzünden mâsum askerlerimi cezâlandırma!.. Allâh’ım! Onlar ki buraya kadar sâdece Sen’in adını yüceltmek ve İslâm’ı teblîğ etmek için geldiler!

İlâhî! Bunca kerre beni zaferden mahrûm etmedin. Dâimâ duâmı kabul buyurdun. Yine Sana ilticâ ediyorum, duâmı kabûl eyle! Bir yağmur nasîb eyle! Bu toz bulutu kalksın. Kâfirin askerini âşikâr görüp, yüz yüze cenk edelim!

Yâ İlâhî! Mülk de, bu kul da Sen’indir. Ben âciz bir kulum. Benim niyetimi ve esrârımı en iyi Sen bilirsin. Mal ve mülk maksadım değildir. Yalnız Sen’in rızânı isterim.

Yâ İlâhî! Bu mü’min askerleri küffâr elinde mağlûb edip helâk eyleme! Onlara öyle bir zafer lutfet ki, bütün müslümanlar bayram eylesin! Dilersen o bayram gününün kurbânı da şu Murad kulun olsun!

Yâ İlâhî! Bunca müslüman askerin helâkine beni sebep kılma! Bunlara yardım eyle ve zafer bahşeyle! Bunlar için ben cânımı kurbân ederim; yeter ki Sen beni şehîdler zümresine kabûl eyle!.. İslâm askerleri için rûhumu teslîme râzıyım… Beni gâzî kıldın. Sonunda lutfen ve keremen şehîdlik de nasîb eyle!.. Âmîn!”

Aşağıda Sultan Murad’ın duası resmi.

20150820_125808

Osmanlı ordusunun savaş düzenini anlatan minyatür maket mehter takımı. Ordunun yakınında askerlerin moralini yükselterek savaşta galip gelmeleri için var gücü ile marşlar çalıyorlar durmadan.

20150820_125827

Tarihte ziyaret edenlerin karaladığı ziyaret defterleri. Açık olan ziyaret defterine ben de grup adına bir şeyler karaladıktan sonra hepimizin adını tek tek yazdım.

20150820_125844

Sultan Murad’ın kullandığı kavuk. Altı kahverengi, külahı beyaz.

20150820_125853

Kosova savaşından sonra kullanılan Osmanlı bayrakları. Ay yıldızlı bayrak Kosova savaşında akan şehitlerin kan birikintisine Ayın hilal oluşu ve Jüpiter gezegeninin ayın yanında denk gelmesi ile oluşan gökteki bu anın yansıması sonucu olmuştur. Bu ay ve Jüpiter’in bir araya gelip ay yıldız oluşturması her zaman olmaz. Uzun sürede olan bu durum da tesadüf eseri olamaz.

20150820_125904

Sultan Murat oturmuş ve yeniçerileri etrafında toplanmış.

20150820_130519

Sultan I. Murat’ın yaşadığı dönemde Osmanlı devletinin olduğu sınırları gösterir harita.

20150820_130535

Rehberimiz Muamer Sivrikoz ve bisikletçiler olarak türbenin önünde hatıra resmi çektiriyoruz hep birlikte. Tatlı dili, yalın Türkçesi ile bizleri mest etti. Sanki o dönemi yaşadık tarihin derinliklerinde. Başka bir alemden çıktık sanki. Muamer bizleri büyüleyip Kosova savaş meydanında zaferden sonra yaralı Sırp askerinin Sultan I. Murat’ı şehit ederken o anı yaşattı. Büyüden anca dışarıda Güneşin ışıklarını görünce kurtulduk.

20150820_131142

Resimden sonra cep telefonumu Muhlis abiden aldıktan sonra karşımda bana poz veren Zafer Tanılkan’ı çekiyorum bir poz.

20150820_131156

Sultan I. Murat türbesinden ayrılıp ana yola çıktık tekrar. Yol kıyısında renkli arabaları görünce dikkatimizi çekti. Eski arabaları cafcaflı boyalarla boyayıp sergilemişler. Müşteri çekmenin değişik bir yolu. Renkler insanı çekiyor kendisine. Arabalar da sevimli ve minik olması ayrı bir gözle görmemizi sağlıyor. Arabaya; Lago di Garda yazılmış. Kırmızı, beyaz ve üstü yeşile boyanmış.

20150820_132700

Vos vos ta öyle, zaten vos vosu öne koyup dikkati daha çok çekiyor. Altı sarı, üstü kırmızı boyanmış Murat’ı araba ile birlikte çekiyorum.

20150820_132703

Artık trafik iyice kalabalıklaştı, Priştine’ye geldik sayılır. Denis Priştine’yi bildiği için önde bize kılavuzluk edecek.

20150820_134844

İlkönce Denis’in okuduğu üniversiteye geldik. Yaz tatili olması nedeni ile Okul kapalı.

20150820_135113

Denisin hayalini gerçekleştiriyoruz hep beraber; Bisikletle Prizren den gelip Üniversitede beraber, bisikletlerle resim çekilmek. Denis çok sevinçli, yanında bir çok bisikletli ile birlikte Üniversitenin Kampüsü önünde devamlı öğrencilerin takıldığı kafenin önünde. Okul açılınca resmi arkadaşlarına gösterip hava atacak. Yakışır da hava atması, arkadaşlarının böyle bir şey yapması olası değil ki.

20150820_140652

Üniversiteden sonra yemek yemeğe lokantaya geldik. Herkes kendine göre yemek ısmarlayıp afiyetle yedi.

20150820_151121

Yemekten sonra Denis Priştine’nin merkezine sevgi yoluna getirdi. Burası trafiğe kapalı, sadece yayaların girip gezinti yaptıkları yer. Bisikletle bile dolaşmak yasak. Bisikletleri kıyıda girişte park edip dolaşmak istemeyen Tamam ve İrfan’a emanet ederek yaya olarak dolaşmaya başladık.

20150820_152734

Araçlara kapalı geniş yolda yürüyoruz.

20150820_153651

Şahin ile Denis elçek olarak kendilerini çekiyorlar.

IMG-20150831-WA0113

Muhlis Dilmaç ta bizleri elçek çekiyor.

IMG-20150831-WA0103

Bir grup arkadaş Arnavut komutan İskender beg atlı heykeli önünde çekiliyorlar.

IMG-20150831-WA0099

Yürüyüş yolunda havuzlar yapılmış, havuzda da fıskiyeler suyu belli bir yüksekliğe kadar çıkarıp insanların dikkatini çekiyor.

20150820_153117

Arnavutların lideri Skender beg, burada da at üstünde heykeli dikilmiş. Heykel mermer kaidenin üstünde.

20150820_153952

İnsanlar gezinirken sıkılmasınlar diye su oyunlarından delikli fıskiyelerden konuşmuş. Belli bir ritimle su basınçla delikten çıkıp belli bir yüksekliğe kadar çıkıyor. Bu yükseklik müziğin ritmine göre tansiyonu ayarlanıyor bilgisayarla. Bir terapi gibi insanları oyalayıp seyrettiriyor resmen.

20150820_154151

Bir süre dolaştıktan sonra yola çıkıyoruz. Şehir trafiği kalabalık, ilk önce onunla boğuşuyoruz bir süre şehirden çıkasıya kadar. Gideceğimiz Ferizaj yolu epey kalabalık. Yolda emniyet şeridi yok ve düşük banket. Tek sıra gidiyoruz burada ve hızlı. Ortalama 30 km ve üzerinde. Yoğun trafikten biran önce kurtulmamız gerek. Her ne kadar trafikten sıkılsak ta o yoğun trafiğe rağmen araçlar bizi hiç sıkıştırmadı. Eğer karşıdan gelen araç varsa bizi sollamadılar. Karşıdan araç gelmeyince bizim güvenliğimizi düşünerek öyle solluyor araçlar. 30 km/hız ve üzeri olunca ana yolu çabucak geçtik.

20150820_161132

İşte burada tarlada sürü halinde uçan kuşlar için pratik, bisiklet üstünde resim çekebileceğim bir fotoğraf makinasına ihtiyaç duydum. Kuş sürüsü öyle güzel hareket ediyordu ki. İşte o anları yakalamak zorladı beni. Resimleri cep telefonumdan çektiğim için durmam gerektiğinden durup çekesiye kadar kuş sürüsü hızla hareket ettiğinden havada bulut halinde yakalayamadım. Kuş bulutunun hareketleri insanı büyülüyor adeta. Bir yukarı doğru uçuyor, ardından aşağı, sola. Tekrar yukarı, sağa, aşağı. Sanki koca bir kuş ama kağıttan yapılmış, eğilip bükülüyor, ardından düzelip havada süzülüyor. Bir bakmışsın büzüşüyor. Durup seyretmesi çok hoş. Sürünün ne yapacağını bilmeden takip ediyorum. Her hareketleri değişik kompozisyon oluşturuyor gök yüzünde. Beni fark ettiler herhalde. Tarlaya kondular sürü halinde. Sonra hep birlikte havalanıp danslarına devam ettiler. Sanki akşam seremonisini dans ederek kutluyorlar gün bitimini.

20150820_163802

Kamp yeri Ferizaj şehrinin dışında olduğu için şehre varmadan Prizren yoluna sapıyoruz. Bu yola girince  rahatladık, araç trafiği iyice azaldı.

20150820_174721

Ferizaj dağlardan biraz uzakta kurulduğu için kamp yapabileceğimiz en uygun yer olarak piknik ve doğa yürüyüşçülerin kullandığı çamlık olan bir yere vardık. Kamp yeri biraz yüksek, kısa bir yokuşta bisikletleri elde çıkarmak zorunda kaldık. Yol toprak ve dik. Piknik alanında çeşme ve tuvalet olmadığı için arkadaşlar beğenmedi kamp alanını.

11215767_10207493010578894_3802214529825842689_n

Kamp alanını keşfeden arkadaşlar bankta oturmuş. Etraf çam ağaçları ile kaplı

10443357_10207493013218960_4048645191434832341_n

İrfan çam ormanı içinde bisiklet sürüyor.

11953071_10207493014218985_3883742358002843767_n

Zafer Tanılkan omuzunun üstünde buz torbasını tutarken gördüm. Ne olduğunu sorunca yolda gelirken matarasından su içmeye çalışırken arka tekerleğini bankete düşürünce bisikletten sağ omuzu üzerine düşmüş. Sıcaklığından olsa gerek bir şey anlamadığından kalkıp yola devam etmiş buraya kadar. Yüzündeki acıyı görünce kırık olduğunu tahmin ettim. Denis’e hemen hastaneye götürüp filminin çekilip kontrol edilmesi için araba ile şehre hastaneye yolladım.

Restoranın aşağısında düz bir alanda çadırları hep birlikte kuruyoruz.

20150820_184814

Çadırlar kurulduktan sonra hava karardı. Denis ve Zafer hastaneden geldiler. Hastanede çekilen röntgen filminde gördükleri kadarı ile omuz kemiği kırılmış. Ameliyat edilmesi gerektiğini söylemiş doktorlar. Zafer’in abisi Uğur hemen bir araç bulup Türkiye’ye gidelim deyince bu saatte araç bulmak imkansız Türkiye’ye götürecek. Anca yarın gidebilirsiniz dedim. Denis’e araba ile eşyaları ve bisikletlerini alıp Zafer ve Uğur ile birlikte Prizren’e götürmesini söyledim. Prizren de daha büyük hastane var. Hem Denis’in annesi hastanede hemşire olarak çalışıyor. Bir de orada kontrol etsinler diye Prizren’e yolladım. Hepimizi morali bozuldu ama yapacak bir şey yok bu durumda.

Onlar gittikten sonra akşam yemeği için daha önce anlaştığımız gibi karışık ızgara menüsünü hazırlamaya başladı restoran sahibi. Akşam yemeğinden sonra bir süre daha restoranda oturup sohbet ettik. Fazla geç olmadan çadırlara gelip yatma zamanı deyip yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 80 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc

Menderes Deltası Bisiklet Turu 1.Gün

22 Mart 2014 Cumartesi

Cumaovası – Ahmetbeyli – Kuşadası

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Öne çıkmış olan görsel, altı sıra kemer yapı art arda sıralı, kemerin üst kısmı su üstünde, yansıması suya vurmuş.

220320145331

“Şu kibritin, şu yanmam diyip fısır fısır fısırdayıp da sonradan peki emret yanayım, diyen şu kibritin ışığına bak. Bu olur mu arkadaş. Böyle bir el sürçmesiyle açılıveren hararet, ışık, bayram gördün mü sen? Gül, sevin arkadaş. Şu ağzımızdan çıkan dumanlara bak! Nasıl uçuyorlar.

Yaşıyorsun efendi. Pırıl pırıl, tane tane, ıslak ıslak. Cam cam, billur billur, fanus fanus, çeşmibülbüller gibi yaşıyorsun dostum. Dumanlarımıza, cigaralarımızın dumanlarına bak efendi! Bu mavi şey nedir? Bu insanın içini sevinçten, keyiften parlatan şey nedir? Ne kadınla yatmak, ne şarap içmek, ne arkadaşlarla iskambil oynamak, ne tiyatro, sinema seyretmek…Hepsi bir yana, dünyayı seyret.”

Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık resminin olduğu kitap kapağı. Yere oturmuş, başında siperli şapka, arkasında kurt köpeği görünüyor.

10893916_766231786781968_892890169_n

Kış aylarının ılıman ve yağışsız geçmesi daha çok bisiklete binmeme neden oldu. Arada 2 ay boyunca memleketim Kosova Prizren’de olmam  bisiklete engel olmadı. Prizren’de havalar ılık olması ile beraberinde Perşembe Akşamı Bisikletçileri Prizren ( Biçiklistet e mrembjës së enjte, Prizren ) grubunu kurmama neden oldu. Böylece tüm Türkiye de olduğu gibi yurt dışına taşmış oldu Perşembe akşamı bisikletçileri. Kosova’dan döndükten sonra ılık havaların devam etmesi Aydın bisikletliler derneğinin düzenlediği Menderes Deltası turunu yapmasıyla 2014 yılının ilk turuna katılmaya karar verdim. Dengesiz arkadaşım İrfan Özden’i arayıp gelecek misin diye sorunca tura katılma kararı aldık beraber. Bisiklet sürerek gidecektik, Kuşadası’nda kalıp ertesi gün Söke Yenidoğan mahallesinde buluşma noktasına gidecektik. Arkadaşım Selahattin Tavkaya ile konuşunca nasıl olsa ben de geleceğim bizde kalırsınız deyince kabul ettik teklifini. Hem de Selahattin’in yeni aldığı bisikletini test etmiş olurduk. İrfan yol konusunda uzman olduğu için rota işlerini ona bıraktım. Menderes Delta turu Pazar gününde yapılacaktı. İrfan da turdan sonra gruptan ayrılıp Dilek yarımadasının güneyindeki  en uç noktasından Samson dağının tepesinden kanyonun içinden milli parka inecektik. Çok güzel bir rota çıkarmıştı doğrusu. Selahattin’e evden izin almasını söyledim turdan sonra bize katılması için. O da hazır bekliyormuş yeni bisikletiyle. Teklifimi hemen kabul etti.

Aydın Bisikletliler Derneğinden arkadaşlar bu turu düzenliyorlardı. Daha önceki yıllarda Aydın ilinde bulunan hemen hemen tüm antik kentleri bisikletlerimiz ile Aydınlı bisikletçiler ve diğer illerden gelenlerle beraber yapmıştık. Bu yıl da Pirene ve Miletos antik kentlerini dolaşacaktık.

Bisikletime çantaları ve kamp malzemelerimi yükledim. İlk bahar başlangıcının ilk gününde yola çıkıyorum. Alsancak metro istasyonunda İrfan ile buluşacaktın saat 09:30 da. Sabah 08:30 da evden yola çıkarak Alsancak tarafına pedallamaya başladım. Hava açık bir ilk bahar günü. Konak alt geçidinde girmeden yeşil ve mavinin su zerrecikleriyle buluşmasının KUZ ile resmini çekerek başlıyorum bu tura. Su fıskiyeleri çimenleri suluyor, alt geçit girişi, arkada İzmir büyükşehir belediye binası.

220320145293

Alt tünelden çıkar çıkmaz yol kıyısına park etmiş birini görünce resmimi çekmesini rica edince o da hemen çekiyor beni. Bisikletimin ön çantaları yüklü.

220320145294

Alsancak tren garı ve metro istasyonuna gelince burada da bir resim çekiyorum İrfan’ı beklerken. Alsancak gar binası, üstünde Tcdd yazıyor. Binanın önünde renkli çiçekler dikilmiş, Tcdd Alsancak kaidesi çiçeklerin yanında. Bisikletim KUZ park halinde, ön ve arka bagaj çantaları dolu, arka bagajda sarı fosforlu yelek var dikkat çeksin diye.

220320145295

İrfan gelince metroya giriş saatinde gişeden 2 kez kent kartını basıyoruz. Neden olduğunu bilmediğimiz bir uygulamayı hala sürdürüyor izban metro şirketi. Bisiklete de bilet almaya devam ediyorlar. Dünyada eşi yok bu uygulamanın. Ama mecburen basıyoruz istemeden 2 bilet. Yazık… İstasyonda beklerken birisi bizi çekiyor bisikletlerimizle. Arkada tren vagonları park halinde duruyor.

220320145296

Bir süre bekledikten sonra tren gelince biniyoruz bisikletlerimizle. Elçek ile resim çekiliyorum İrfan ile. Ayaktayız, bir elimizle bisikletleri tutuyoruz.

220320145298

Cumaovası son durakta trenden inerek yola çıkıyoruz birlikte. İrfan ve ben.. Önümde İrfan bisiklet sürüyor. Tabelada Kuşadası 59, Seferihisar  80 Km olarak yazılı.

220320145299

Hava güzel olunca bisiklet sürmenin keyfine diyecek yok doğrusu. Hele bir de yanında dostun olunca muhabbetten kendimizi kaybediyoruz. İrfan’a Kosova da 2 ay boyunca neler yaptığımı anlatıyordum. İrfan da kış boyunca gezdiği yerleri anlattı. Neredeyse 3.5 ay boyunca görüşmemiştik. Anlatacak çok yaşamışlığımız vardı. En önemlisi de aramızdan istemediğimiz bir şekilde ayrılan Alper Güngör hakkında konuştuk.

İrfan birden bire kahkahayı bastı

– Hhaaaaahhhhaaaahhhhhhhaaaaaaaa diye.

Hadi diyelim ilk turumuzda tanışma faslı ile muhabbet derindi. Habire gitmiştik farkında olmadan. Peki şimdi olan ne? Sohbeti kesip önümüze bakınca bir de ne görelim Tahtalı barajı göleti yine solumuzda kalmış. Hemen duruyoruz kahkahalarla gülerek. Farkında olmadan düz gitmişiz, kavşaktan sola Ahmetbeyli tarafına gitmemiz gerekti. Hemen geriye doğru dönüp kavşağa pedallamaya başladık.

220320145301

Kavşağa gelince sağa Kuşadası yönüne döndük. Kavşakta trafik lambaları var, bize kırmızı yanıyor.

220320145302

Selçuk 45, Kuşadası’na 53 Km kalmış tabeladaki yazıya göre.

220320145303

Tahtalı barajını besleyen derelerden biri Bulgurca deresi. Bu yıl pek kurak geçtiğinden az su akıyor dereden. İlk baharda olmamızdan dolayı bu aylarda gürül gürül akması gerekti. Bakalım önümüzdeki aylarda yağış nasıl olacak.

220320145305

Az akan çayı çekiyorum, kıyılarda küçük çalılar var.

220320145304

Tahtalı barajı İzmir’in en büyük göletti olan baraj. İçme suyunun büyük bölümü buradan sağlanıyor. Yaz aylarının sonunda göletteki su miktarı azalınca çeşmelerden çamurlu su akmaya başlıyor. Neyse ki ben Balçova da oturuyorum. Balçova barajı böyle değil, çeşmeden rahatlıkla su içebiliyorum. Bir zamanlar insanları sular arsenikli diye korkutarak damacana suya alıştırdılar. Damacana suya alışan insanlar çeşme suyunun kokusuna alışamadıkları için çeşmeden içemeyince her ay belli bir para karşılığında içme suyuna ayırıyorlar. Bu arsenik olayı başladığı zaman kuraklık vardı. İzmir ve çevresi pek yağış almadığından yer altı kaynak suları azaldı. İzmir’in bazı yerlerinde kuyular var. İçme suyu buradan sağlanıyor. Kuyulardaki su kuraklıktan azalınca  doğal olarak bulunan arsenik oranı artıyor. Öyle olunca da bazı uyanıklar bunu fırsat bilerek suda normal değerinden fazla arsenik var diyerek şebeke suyundan, çeşmelerden içmek tehlikeli diyerek damacana satmaya başladı. İlk gün basın yayın televizyonlarda öyle bir korkuttular ki ben bile damacana almak zorunda kaldım. Ertesi gün düşündüm ki bizim Balçova barajından suyumuz geliyor, kuyu suyu ile ne alakamız var diyerek alışkanlık edinmeden tekrar çeşmeden su içmeye başladım. Damacana su işi epey yaygınlaşıp çoğaldı. Çok para kazandılar ve bu hala devam ediyor maalesef. Belediye içme suyunu arıtmaya başladı arsenikten ama Televizyondan yaratılan korku hala geçmiş değil.

220320145306

İrfan gölettin manzarasında resim çekmek için durunca ben de onun resmini çekiyorum. Resim çekenin resmi çekilir resmen! Bisikletler kenarda park halinde, İrfan direğin tepesinde resim çekiyor.

220320145308

İlk molayı Çamlık köyünde vereceğiz, öğle yemeğini de bu arada yaparız diyerek yoldan Değirmendere yönüne dönerek ana yoldan çıktık. Çamlık köyü de Değirmendere den biraz ileride. Eskiden yol köylerden geçiyordu. Yeni yapılan yol daha kestirme yerden yapıldığı için köyler devre dışı kalmış. Tabelada düz olarak Selçuk, Kuşadası, sağa doğru ise Değirmendere ve kahverengi zeminde Antik kent (Kolophon) yazılmış.

220320145309

Ana yoldan sapınca araç trafiği de yok denecek kadar az. Sadece köylüler ve köyde işi olanlar bu yolu kullanıyorlar. Elçek ile kendimizi çekiyorum bisiklet sürerken.

220320145311

Bahar tüm haşmetiyle giyinmiş, bereketiyle geldiğini hissettiriyor. Ağaçlar beyaz gelinlik giymiş gibi etrafında uçuşan arılara en güzel kokularını salgılıyorlar. Amaç arılara çiçekteki nektarı vermek, en güzel balını yapsın diye. Karşılığında da çiçekleri dölleyip meyveye dönüşmesini sağlamak. Bunlar olurken de bizlere görsel şölen meydana getirerek mutlu bir şekilde bisikletlerimizle doğanın bağrında pedallamak.

220320145312

Çamlı köyü ufukta belirdi, bu yola sapmamız iyi oldu. Arada kısa da olsa trafik gürültüsünden kaçmak gerek. İrfan önümde gidiyor.

220320145313

Çamlı köyünde lokantanın birinde durup bisikletleri park edip bisiklet sürerken hareket etmeyen kaslarımızı çalıştırarak rahatlamaya çalışıyoruz bir süre. İrfan’ı çekiyorum bisikleti ile uğraşırken.

220320145314

Bu kez İrfan beni çekiyor bisikletlerle birlikte.

220320145316

Eğer yolunuz Çamlı köye uğrarsa mutlaka kuru fasulye yemeğini yemenizi öneririm. Hem lezzetli hem de yemekler günlük. Yemekler ertesi güne kalmıyor lokantada. Gelen geçen çok olduğundan öğle zamanında lokanta kalabalık oluyor. Yer bulmak zor oldu bizim için. Kuru fasulye, acı turşu biber, bir baş kuru soğan! Dünyanın en güzel yemeği. Lokantacı bizi masada çekiyor İrfan ile birlikte. Önümüzde kuru fasulye tabak dolu, turşu tabağı, sepette ekmek, su şişesi, bardak, tuzluk ve acı biber. Masaya gazete kağıdı serili.

220320145317

Hiç resim kursuna gitmedim yada sanat çalışmalarına.  Ders te almadım fotoğrafçılık üzerine. İnsanın gözüne ışık geldiği sürece her şeyi görür ve ben de çevremde ki her şeyi görmeye çalışırım. Dünyada öyle güzellikler var ki o güzellikleri seyretmeye doyamam. Böyle güzellikleri seyrederken de yaşamıma güç kattığına inanırım. Fotoğraf sanatına gelince; karanlık ortamdan aydınlık ortamı görünce resim daha güzel görünüyor doğrusu. Bana öyle geliyor ki resimde ki çerçevenin kenarları siyah olması ortadaki ışığın yansıması daha belirgin oluyor. Yani resim tekniği öylece gözümün önüne geldi birdenbire.

Öğle yemeğini yedikten sonra lokantanın tuvaletine gittim. Tuvaletin içinde aydınlatma yok ve bir pencereden içeriye vuran ışık ortalığı loş bir karanlık meydana getiriyor. Pencerenin dışında ilkbaharı karşılamaya hazırlanan incir ağacı yapraklarını giyinmeye başlamış gri gövdesine. Ortamı böyle görünce cep telefonumla resmi çekiyorum hemen.

220320145318

Menderes’ten Ahmetbeyli’ye tatlı bir iniş olduğundan rahat yol alıyoruz rampa aşağı. Çile köyüne geldik, Çile Bülbülüm Çileeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee. (Bu şarkıdaki çile kısmını yaklaşık bir dakika kadar söyleyebilirim. Şimdiye kadar saat tutmadım ama bir dakikayı da geçebileceğimi sanıyorum)

220320145319

Kuşadası’na yolumuz az kaldı. Tabelada Selçuk 22, Kuşadası 30 yazıyor.

220320145320

İlkbahar başladı, doğa elbisesini giymiş. Ortalık yemyeşil, yeniden yaşam başlıyor doğada. Resim çekerken birden telefonum çaldı; arayan ağabeyim bana memlekette halamın vefat haberini bildirdi. Durdum birden bire, halamı düşündüm. Oracıkta ruhuna bir Fatiha okudum hemencecik. Başka yapacak bir şeyim yoktu. Daha Kosova dan geleli 3 hafta olmuştu ve halamı 2 ay boyunca sık sık ziyaret ederek görmüştüm. Gerçi ne konuşabiliyordu ne kalkıp yürüyebiliyordu. Konuşmaya kalktığında dudaklarını okuyup öyle anlaşabiliyordum. Bir deri bir kemik kalmıştı öyle sessiz yatakta yatmaktan. Yıllarca oğlu ve gelini en iyi şekilde bakıyorlardı ve yanında mutlaka birisi kalıyordu her zaman. İyi ki son zamanda gidip görmüştüm halamı. Nur içinde yat canım halam.

Zeytin tarlasındaki yeşillik bana biraz huzur verdi, acımı hafifletti.

220320145321

Ahmetbeyli’ye vardık, kahve içmemiştik. Kahve molasını Claros antik kentinde vereceğiz. Claros antik kentine doğru giriyoruz. Antik kent yolun solunda 500 metre ileride. Tabelada düz olarak Selçuk, Kuşadası, kahverengi zeminde Claros yazılmış.

220320145322

Mandolin bahçeleri arasından antik kente mıcırlı toprak yoldan gidiyoruz Claros’a doğru.

220320145323

Antik kente varınca bisikletleri park yerine bırakıp bir kısmı su altında olan antik kenti dolaşıyoruz İrfan ile. Kapıda üniversite öğrencisi iki kişi vardı. Sezon olmadığı için para almadılar bizden. Sütunlar ve kalıntıların bir kısmı su içinde. İrfan resmini çekiyor kalıntıların aşağıda.

220320145324

Antik kent su içinde gölet gibi, uzun bir sütun tek olarak duruyor kalıntıların içinde.

220320145325

Su olunca sazlar da çıkmış ortaya, su içinde yarım yuvarlak oturma yeri görünüyor.

220320145326

Aslında depremde yıkılmış olan dev sütunlardan iki tanesini dikmişler. Diğer sütunların parçaları yerde.

220320145327

Burada bulunan heykellerden bir kısmının taklitleri sergileniyor. Bulunduğu halde; kafası, kolları ve ayakları yok, kimisinin dizden alt kısmı yok, Öylece sergileniyor.

220320145328

Burası bilicilik ve fal merkezi, Geleceğini öğrenmek için buraya gelenleri etkilemek için devasa heykeller yapılmış. Bu güne kalanlar tahrip edilmiş çoğu. Bulunan parçaların bir kısmı sergileniyor. Dev kadın heykelinin başı omuzlarından yok, kolları ve kalçadan itibaren yok.

220320145329

İrfan çoğu su altında kalmış kalıntıya doğru gidiyor. Önünde kemerli bir yapı var. Kemer suya çok yakın.

220320145330

Kemerin üst kısmı su üstünde, alt kısmı suyun yeşil renginden dolayı görünmüyor. Kemerler art arda sıralı, alt kısımdan kemerlerin suya yansıması ile çekiyorum. Kemerler altı sıra. Sonunda taş blok var ama açık alanda. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

220320145331

Tek sütun ve yerde dizili sütun blok parçaları. Sütunlar düz yiv olarak oyulmuş.

220320145332

Kemerlerin üstüne çıkıyorum, kemerlerin aralığı yarım metre kadar. Taş işçiliği o kadar mükemmel ki şimdiye kadar sağlam kalmış, ayakta duruyor. Kemerlerin altı insanların yaşadığı yer olarak kullanılıyormuş.

220320145333

Üst üste üç blok sütun parçası konulmuş. Bu blok parçaların çapı 2 metreden fazla ve 80 santim yüksekliğinde. Ağırlığı bir ton kadar olabilir. Bunları üst üste koymak için vinç gerekli. Diğer yanda depremde yana devrildiği gibi duruyor blok parçalar.

220320145334

Tapınağın orijinal halinin maketi yapılmış. Sütunları çatısı üçgen alınlı. Maket camekan içinde.

220320145336

İrfan baharı yaşıyor, yeşillikler ve çiçek açmış ağaç altında çekiyorum harabelerle birlikte.

220320145335

Mor gelinliğini giymiş bir ağaç baharı karşılıyor tüm güzelliği ile.

220320145337

Antik kenti şöyle bir dolaşıp kentin su altında kalan kısmı ile su üstünde kala yapıları manzarasında kahve takımımı çıkarıp güzelliğin içinde kahvemi pişiriyorum. Görevli öğrencilerden biri kahve içmiyormuş, buna şaşırdım doğrusu! Diğeri bizimle kahveyi afiyetle içti. İrfan ile beni kahve içerken remimizi çekiyor.

220320145338

Kahve keyfimizden sonra bisikletleri alıp yola çıkıyoruz ama ana yola çıkmadan deniz tarafına doğru bahçeler arasından gitmeye karar verdik. Nasıl olsa ana yola çıkacaktık bir yerden. İrfan toprak yolda gidiyor bahçeler arasından.

220320145340

Yol bitti, çimlerin üzerinde gidiyoruz, dağın dibine yaklaştık neredeyse.

220320145342

Eeee yol bitti, patika bile yok. Tarla başladı, tarlanın kenarından bisikleti ittirerek yürümeye başladık. Bakalım nereye çıkacaz ama ana yola az bir mesafede olduğumu biliyorum. Tarla kenarında İrfan, bisikleti yerde, ona bakıyor.

220320145343

Bazen bilinmeyen yol size süprizler çıkarır önünüze. İşte bilmediğimiz yolda karşımıza kaya mezarları çıkıyor. Tarlaların bitiminde kayalar dik biçimde olduğundan içe doğru oyulup mezar yapılmış zamanında. Kayayı öyle ustalıkla yontmuşlar ki insan hayranlık duymadan edemiyor. Diğer antik kentlerin mezarları kentin hemen dışında. Claroslular biraz uzakta ve dik kayalıklara yapmışlar mezarlığı. Burada bir çok mezar görebiliyorum, göremediklerim de vardır mutlaka. Burada durup mezarları inceleyip bir kaç resim çekiyorum. Kendi kendime iyi ki buradan gelmişiz demekten kendimi alamıyorum. Yıllarca buralardan geçtim bisikletimle böyle mezarlık olduğunu ne gördüm ne de biliyordum. İki mezar kayaya oyulmuş yan yana.

220320145344

Mezar içinde ölünün konduğu yer de oyulmuş tabana.

220320145345

Mezar içine girip oturuyorum, İrfan beni çekiyor.

220320145346

8 -10 metre yüksekliğindeki düz kayalarda bir çok mezar oyulmuş. İrfan birisinin yanında durunca çekiyorum onu cep telefonumla.

220320145347

Mezar içini içeriden çekiyorum. Defineciler buraları talan etmişler ve hala talan etmeye devam ediyorlar. Belki bir şeyler kalmıştır diye.

220320145348

Yine karanlık yerden ışık ortamında bulunan dış mekanın resmini çekmeden edemedim. İrfan bisikleti ile yeşillikler içinde.

220320145349

Kaya mezarlarını geçtikten sonra ana yolu gördük ama yol yüksekte. Nasıl çıkacağımızı İrfan araştırıyor. En uygun olan çıkıştan bisikletleri tek tek elbirliği ile çıkarıyoruz ana yola. Yoksa yüklü bisikletle tek başına  biraz zor olacağa benziyor. Çalılar bir taraftan, toprakta ayakkabıların kaymasından iki kişi olmamıza rağmen zar zor  çıktık. İlk önce İrfan’ın bisikletini çıkardık, sonra benimkini çıkaracağız. İrfan benim bisikleti itirirken.

220320145350

Nihayet yola çıktık ve ilerlemeye başladık ama dağın başlangıcında ki dik kayalarda mezarları görmeye devam ediyorum. Daha önceki geçişlerimde yolun sağından gittiğimden kaya mezarlarını hiç görmemiştim. Gerçi dönüşte görmem gerekti. Çünkü yoldan gayet iyi görünüyor. Demek ki dikkatli bakmak gerek.

220320145351

Burada böyle kaya mezarlığının olması define ve hazine arayıcıların dağın her tarafını talan etmesine neden olmuş. Kimi yerlerde kazı izlerini görmek mümkün.

220320145352

İlk yokuş biraz uzun olduğu için yokuş bitiminde durup dinleniyorum. Manzarası da güzel olunca hem manzarayı hem de beni taşıyan KUZ’u çekiyorum. Karşıda Dilek yarımadası görünüyor.

220320145353

Deniz harika görünüyor, henüz denize girmedim. Eğer bu koya iniş olsaydı mutlaka girerdim. Yokuşta epey terleyip ısındım. Yamaç dik ve kıyı yalçın kayalık.

220320145354

Yokuşları bitirip Küçük Menderes deltasına varıyoruz. Yarın Büyük menderes deltasında pedal çevireceğiz. Deniz seviyesinden az yüksekteyiz. Tabelada; Selçuk 12, Kuşadası 20 Km olarak yazılmış.

220320145355

Ovaya inince yol cetvelle çizilmiş gibi düz. Biz de bu yolda sakince gidiyoruz. Eskiden buraları denizdi.

220320145356

Küçük menderes nehri sürekli denize toprak taşıdığından kıyı epey uzakta kalmış. Dolan yerlerde tarlalar, nar bahçeleri oluşturulmuş. Bazı yerlerde henüz toprak işlenmemiş, çünkü bataklık ve sulak. Buralarda ılgın ağaçları bitişmiş. Bahar ayına girmeye başladığımız şu günlerde ılgın ağaçları çiçek açmaya başlamış

220320145357

Küçük Menderes nehrinin köprüsüne gelerek resim çekiyorum.

220320145359

Nehir sakin kendi halinde akıp duruyor. Akıntı neredeyse görünmüyor, sanki durgun. Nehrin kenarları tarla ve bahçelik, ağaçlar dikili.

220320145360

Küçük Menderes nehri geçen yıl olduğu gibi hala simsiyah, katran renginde akmaya devam ediyor. Kimsenin de temiz akması için uğraşı vermediği kesin. Bir kaç çevreci ara sıra nehirdeki kirliliği gündeme getirse de pek sesini duyuramıyorlar. Geleceğimizi zehirleyen nehrin durumu kimsenin umurunda değil.

220320145362

Selçuk – Pamucak kavşağına geliyoruz. Bu kez Pamucak tarafından gideceğiz, sağa dönerek sahile doğru pedal çeviriyoruz.

220320145364

Deniz nefis görünüyor ama giresim yok, daha önceki isteğim şimdi bu istek yok oldu nedense! Güneş ufukta alçalmaya başlamış, ışıklarını denize vurmuş parlak bir yüzey olmuş denizde.

220320145368

Selahattin Tavkaya telefonla beni arıyor neredesiniz diye. Pamucak tarafından Kuşadası’na doğru geldiğimizi söylüyorum. O da bize doğru geldiğini söylüyor. Nihayet Selahattin ile buluşuyoruz yolda. İrfan ile daha önceden tanışıyorlar yürüyüşlerden. Karşılaşınca hemen bir resmimizi elçek durumunda çekiyorum Üçümüzü. Arkamızda deniz var.

220320145370

Selahattin ile buluştuktan sonra hep beraber Kuşadası şehir merkezine doğru yol alıyoruz. Sahile inip Poseidon heykelinin önünde durup bakıyorum. Poseidon sakin görünüyor, o zaman tura devam. Poseidon heykeli en üstte, elinde çatal mızrak tutuyor. Altındaki kaidede çocuk heykelleri, en altta ise dört heykel oturmuş durumda.

220320145371

Limanı geçtikten sonra Güvercin adasına vardık. Güvercin adası karşıda, karaya bağlantılı yol var.

220320145372

Güvercin adasına vuran güneşin ışıkları her şeyi ile muhteşem görünüyor. Hava durgun, kaleyi en ince ayrıntısına kadar görebiliyorum. Seyretmeye doyamadım her geçişimde. Burada bir kaç resim çekmeden edemiyorum. Ada çevresi surlarla çevrili bir kale.

220320145373

Az ilerde güvercin adasının biraz küçük olan yeri çekiyorum, Güneş parlak ışıkları ile solda parlıyor. Saz çiçeği de ışıklar içinde.

220320145375

İrfan ile ben güvercin adası manzarası ile çekiliyoruz. Bizi Selahattin çekiyor. İrfan demir korkuluklara oturmuş durumda.

220320145376

Bir süre şehrin içinden gittikten sonra mecburen ana yola çıkmak zorunda kalıyoruz. Trafik kalabalık buralarda.

220320145377

Akşam olmak üzere, bütün gün pedal çevirmekten enerji tükenmeye başladı. Yol kıyısında durup biraz depoyu doldurmak gerek. Yakıtım da kuru yemiş, bir miktar yemek iyi oluyor. Kan şekeri yükseldi. Kuru yemişler naylon torba içinde.

220320145378

Söke – Davutlar kavşağına geliyoruz. Bu gece Selahattinlerin evinde kalacağımızdan Davutlar yönüne gitmemiz gerek. Kavşak henüz tamamıyla bitmemiş, inşaat devam ediyor.

220320145379

Güneş batmak üzere, batmadan önce durup bir resmini çekiyorum. Resimde gördüğünüz  tepeye çıkacağız. Arkadaş ne işin var tepelerde yazlık mı olur? Yazlık dediğin deniz kıyısında  düz yerde olur değil mi? Neyse manzarası güzel olur diye katlanıyoruz mecburen. Aslında yüksekte olması hem havadar hem de geniş ufukları seyredebilirsin. Tepelerde hava pek kirli olmaz. Ayrıca rutubet te olmaz duvarlarda ve evde. Sarı çiçekler önümde, Güneş tepeden son ışıklarını vururken kameranın merceğindeki yansıma nedeni ile sarı çiçeklerin ortasında büyük bir çiçek oluşmuş. Çiçek pembe renkli, ortası sarı.

220320145380

Bir süre Davutlara doğru yol alıyoruz, neredeyse Davutlara yaklaştık, biraz gittikten sonra sola, yokuşa doğru döneceğiz. Tabelada; Davutlar 9, Güzelçamlı 16, kahverengi zemine Milli park 17 Km olarak yazılmış.

220320145381

Akşam kararmaya başladığında iyi bir tırmanıştan sonra Selahattin’in yazlığına vardık. Eşi güler yüzle karşıladı ve buyur etti içeri. Balkonda bulunan salıncakta bir süre pistonları soğutmaya çalışıyoruz İrfan ile. Yokuşta pistonlar iyice ısındı. Salıncakta sallanırken İrfan uyuklamaya başladı, bıraksan orada sabaha kadar uyuyacak. Selahattin ikimizin resmini salıncakta çekiyor. İrfan gözleri kapalı, uyuyor.

220320145383

Bisikletleri balkonun arka tarafına alarak duş için temiz eşya ve havlumu alıyorum. Selahattin bahçenin giriş kısmını derin kazarak alt kısma iki yatak, duş ve tuvaleti olan bir misafir odası yapmış. Gelen misafirlerini burada ağırlıyor Selahattin. İrfan ile eve girmeden misafirhaneye eşyalarımızı yerleştirip sıcak duş alarak paklanıyoruz. Ardından evin hanımının güzel yemekleri ile karnımızı tıka basa doyurduk. Selahattin üşümeyelim diye kuzineye bir kaç odun atarak yaktı. Sıcak duşun ardından karnımız da doyunca bir de kuzinenin ısıtması ile iyice mayıştık. İyice mayışmadan çaylarımızı en üstte bulunan odada güzel manzarayı seyrederek içtik. Bu arada Çanakkale Şehitlere saygı bisiklet turu için yaptığımız plan hakkında konuştuk. Çanakkale’ye bizimle gelecek Selahattin. Nerede buluşup nerelerden gideceğimizi konuştuk çayları içerken. Çay da nefis olmuş gerçekten. Bu kış böyle uzun tur ve yüklü olarak yapmamıştım. Kışın bitmesiyle başladığım ilk turun ilk gününde biraz yorgunluk oldu. Uykumuz ağır basmaya başladığında ev sahiplerinden izin isteyerek misafirhaneye yatmaya gidiyoruz. Başımı yastığa koyar koymaz dalmışım renkli rüyalara.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 100  Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc