Etiket arşivi: truva atı

3. Keşan Dağ Bisiklet Festivali 10. Gün Dönüş

9 Eylül 2014 Salı

Gelibolu – Lapseki – Pınarbaşı köyü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Gözbebeğinin içine yerleşmiş hüzün

Görüyorum

Yaş akmasa da; ağlıyorsun !!!

 

Nilgün Ünveren

 

Öne çıkmış olan görsel, Çanakkale’deki Tuva atı.

090920148306

Gece geç yatmama rağmen çamura batmanın verdiği yorgunlukla mışıl mışıl güzel bir uyku uyumuşum. Güneş doğarken uyanıyorum ve çadırımdan muhteşem doğuşunu seyrediyorum güneşin. Uykunun almanın verdiği dinginlik güneşin doğuşunu seyretmek bana inanılmaz bir huzur veriyor. Havada bulut olmaması günün açık ve güneşli olmasına uygun. Her zaman çadırımı güneşin doğduğu yöne kurarım. İkinci defadır aynı yerde çadır kurdum ve sabah güneşin doğudan doğup yavaşça yükselmesini seyrettim. Gerçi evrendeki tüm cisimler hareket halinde ve sayılara vurduk mu iş değişiyor. En iyisi bunları bildiğin halde her şeyin zamanda uyum içinde hareket ettiğini düşünmek ve zamana ayak uydurmak. Ben bunu düşünür ve yaşarım. Hayat yaşamaya değer. Dün akşam dolunay doğudan çıkmıştı, sabah ise aynı yerden Güneş çıkıyor. Çadırımın içinden deniz ve doğan Güneş.

090920148289

Güneşin doğuşunu seyretmenin tembelliğini çadırımda yaşadıktan sonra deniz şortumu giyip sabah yüzme gibisi yok diyerek denize dalıyorum. Denizde yüzerken gözüme bir kolye ilişiyor. Denizin içinde kumların üstünde öylece duran kolyeyi çıkarıp alıyorum. Siyah boncuklardan dizilmiş, ucunda beyaz akik taşı olan bir kolye. Kim bilir kim düşürmüş farkında olmadan. Kolyeyi boynuma takıyorum. Gelibolu hatırası olarak saklayacağım. Sabah deniz duşu iyi geliyor. Son kalan yorgunluk ta üzerimden gitti. Gayet diri ve canlıyım, kendimi harika hissediyorum.  İlkay beni kolye ile çekiyor, vücudum Güneşten yanmış.

090920148290

Yaşar ve İlkay kalkmış onlarla beraber çadırları ve eşyaları toplamaya başladık. Elbette ikisi de biraz tecrübesiz ve deneyimsiz olduklarından toplanmaları biraz uzun oluyor. Ben çar çabuk toparlanıp eşyaları bagaja bağladıktan sonra beklemeye başladım. Bisikletim KUZ yüklü durumda. Bu arada köpeklerini gezdiren Hüseyin ile tekrar karşılaşıyorum. Arkadaşlar hazır olasıya kadar sohbet ediyoruz Hüseyin ile.

090920148291

Arkadaşlar hazır olduktan sonra Hamzakoy dan ayrılıyoruz. Sahilden, falezlerin önünden gidiyoruz. Dumlupınar batığı geliyor ilk önce.

090920148292

Falezlerin yapısı ilginç gerçekten. Zamanla deli poyraz rüzgarları ile bu hale gelmiş oyarak.

090920148293

Falezlerin üstüne çıkarak ilk önce Bayraklı Baba türbesini ziyaret ediyoruz. Nedense  salyangozları görüyorum türbenin bahçesinde, mermerlerin üstünde. Bu salyangozun kabuğuna da bir yaprak sapı ile birlikte takılmış, nerde takıldıysa yaprakla beraber gidiyor. Salyangoz da bunun farkında değil, olsa da yaprağı atacak eli ayağı yok ki!

090920148294

Bayraklı Baba’nın bayraklardan görünmeyen kabrinin içine girerek ruhuna bir Fatiha okuduk.

090920148295

Gelibolu yarımadasındaki şehitlikleri ve tarihi yerleri gösteren kabataslak bir harita.

090920148296

Gelibolu fenerini de görmeden gitmiyoruz. Yanındayken boyu kısa ama falezlerin üstünde. Çanakkale boğazına hakim bir yerde olduğu için Marmara denizinin her yerinden görülebiliyor.

090920148297

Gelibolu gezimizi kısa bir turla bitirip Lapseki’ye geçmek için arabalı vapura biniyoruz. Bisikletlerimiz kenarda park halinde geminin içinde.

090920148298

Lapseki’ye gemi yanaştıktan sonra iskelede bulunan Pegasus heykeli bizi karşılıyor.

090920148299

Lapseki küçük bir kasaba ve iskeleden çıktıktan sonra Lapseki bitiyor.

090920148300

Çanakkale boğazına paralel kıyı boyunca gideceğiz. Bazen boğazın manzarasını seyrediyorum durup.

090920148301

Keşan’a gelirken Umurbey den gelmiştik. Yine aynı yerdeyim ve aynı yoldan gitmeyeceğim. Hep değişik, daha önce gitmediğim yollar bana daha uygun.

090920148302

Çamların olduğu bir gölgelik yerde mola verdik. Burada yaşlı bir kaplumbağa kabuğu bulduk. Evi sırtında gezen evini terk etmiş sadece evi kalmış. Benim evim de bagajımın üstünde taşıyorum yol boyu. Yanında da sarı kaskım duruyor.

090920148303

Fırsattan istifade Yaşar bulduğu bir çek yatın yatak kısmında şekerleme yapıyor. Yaşar da günlerdir yolda ve son iki gün çamurda boğuşmaktan epey yoruldu.

090920148304

Molanın ardından yola devam etmeli diyerek yoldayız. İlkay yol kıyısında duruyor.

090920148305

Yol kaymak gibi olunca hızlı bir tempoda ilerleyip Çanakkale’ye varıyoruz öğle vakti. Çanakkale’nin sembollerinden biri Truva atının önünde gelerek duruyoruz. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

090920148306

Üç yoldaş birlikte poz veriyoruz Truva atının önünde.

090920148309

Yolda gelirken karşılaştığımız yabancı bisikletçiler de Truva atının önüne geliyorlar. Burada Fatih Musluoğlu ile karşılaşıyoruz. Fatih te yabancı bisikletçileri karşılamaya gelmiş. Hal böyle olunca bir resim çekildikten sonra kıyıda kahve pişirip hep birlikte içiyoruz. Resimde Truva atı önünde 6 kişi var.

090920148310

Çanakkale de öğle yemek işini hallettikten sonra yola devam ediyoruz. Çanakkale içinden ana yola çıkmadan Dardanos tarafına kadar ara yoldan gittikten sonra ana yola çıktık. Yol da inişli çıkışlı. Epey yüksek bir yerden manzara güzel olunca karşıda Gelibolu yarımadasının uç kısımlarında olan Şehitlik abidesinin resmini çekiyorum.

090920148312

İki çam gövdesinin arasında Şehitlik abidesi.

090920148313

Daha önce bu yollardan defalarca geçtiğim için artık resim çekmeden gidiyoruz. Akşam kamp için artık benim düşünmem gerek. Çünkü Yaşar ve İlkay buraların yabancısı ve kamp konusunda tecrübesiz. Aklıma ilk gelen Çanakkale ana yolundan Geyikli yönüne giderken ilk girişteki Taştepe köyünde kamp atmak. Köyün girişinde çeşme ve tuvaleti olan ve yemek yenilen çay bahçesi var. Oraya varınca işletme sahibine burada kamp atabilir miyiz diye sorunca işletme sahibi olmaz dedi. Biz de yolumuza devam ettik. 4 Kilometre ileride Pınarbaşı köyüne vardık. Köyün kahvesinde bulunanlara nerede çadır kurabiliriz diye sorunca caminin arkasında pazar yerine rahatça çadırınızı kurabilirsiniz deyince rahatladık. O gün de pazar kurulmuş, pazarcılar kalan sebze, meyve kasalarını traktörlere yüklemeye başlamışlardı bile. Temiz bir yere çadırları betonun üzerine kurduk. Eşyaları da içine yerleştirdikten sonra kahvenin bahçesinde makarna pişirip içine ton balığı takviye ederek akşam yemeğini yiyoruz. Üstüne de kahvemi keyifle içtikten sonra bir kaç çay içerek akşamı yaptık. Fazla geç olmadan gidip uyumak gerek diyerek caminin tuvaletlerinden yararlanıp rahatladıktan sonra çadırlara girip yatıyoruz. Bir süre pazarcıların toplanma gürültüleri devam etti. Sonra dalmışım derin bir uykuya.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 80 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığım yolun haritası

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 5. Gün

5 Nisan 2014 Cumartesi

Dardanos – Çanakkale – Eceabat – Anafartalar – Arıburnu – Eceabat – Çanakkale – Dardanos

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

MARİFET

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada

Ama biçimine getirip ezerlerse

Güzel kokmak

Kekik misali

Lavanta çiçeği misali

Fesleğen misali

Itır misali

İsâ misali

Yunus misali

Tonguç misali

Nâzım misali

Bedri Rahmi Eyuboğlu

 

Öne çıkmış olan görsel

 

Geçmiş yıllardaki gibi soğuk ve yağışlı olmayan bir sabah dinlenmiş olarak uyanıyorum. Ön bagajdaki çantalarımı ve diğer eşyamı çadırın içine alıyorum. Nasıl olsa çadır yeri sabit kalacak. Güzel bir kahvaltıyı kendi hak ettik. Yanımızda kahvaltılık malzeme var, çayı demleyip afiyetle yiyoruz. Kahvaltı faslından sonra bisikletlere binip Çanakkale merkez feribot iskelesine doğru yola çıktık arkadaşlarla. 12 Km kadar gittikten sonra Feribot iskelesinin yanında filimde kullanıldıktan sonra Çanakkale’ye getirilen fantastik Tuva atının önünde toplanıyoruz. Kaydımızı yaptırarak çay ikramlarını tadıyoruz hareket saatini beklerken. Elçek resim çekiyorum İrfan ile, arkamızda Truva atı var.

050420146086

İşte Truva filminde kullanılan polyesterden yapılmış Truva atı. At biraz fantastik biçimde yapılmış. Sanki Truva savaşından daha da eski zamanlardan, karanlık dönemden gelmiş gibi. At’a benziyor ama binilecek cinsten değil.

050420146087

Kayıt işlemleri bittikten sonra gemilere biniyoruz tüm katılımcı bisikletçiler. Epey kalabalığız, akın akın gemiye doluşuyor bisikletçiler.

050420146088

Ben de gemiye binip bisikletimi bırakıyorum bir yere. Merdivenlerden gemiye binenleri çekiyorum.

050420146089

Üst güverteye çıkarak pistonları dinlendiriyorum birazcık. 4 Günün yorgunluğu hala üzerimde. Gemi tamamen bisikletçilerle doldu. Her tarafta bisikletçi görmek olası. Ayaklarım korkuluklara dayalı, aşağıdaki bisikletçilerle çekiyorum.

050420146090

Gemi tamamen bisikletçilerle doldu, zemin, balkonlar, yukarıları insan ve bisiklet dolu. Bisikletler bindikten sonra gemi karşıdaki Eceabat iskelesine doğru yola çıktı.

050420146091

DUR YOLCU

Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,

Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,

Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda

İstiklal uğrunda, namus yolunda,

Can veren Mehmed’in yattığı yerdir!Bu tümsek, koparken büyük zelzele,

Son vatan parçası geçerken ele,

Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,

Mübarek kanını kattığı yerdir!…Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin

Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,

Bir harbin sonunda bütün milletin,

Hürriyet zevkini tattığı yerdir!…

NECMETTİN HALİL ONAN

Karşı kıyıdaki yamaca Dur Yolcu yazılmış, solunda elinde tüfeği ile Türk askeri var.

050420146092

Eceabat’a geçince yine toplanma ve bekleme zamanı. Buradan katılan arkadaşlarla buluşup hasret gideriyorum. Çanakkale’nin herkes için aynı özelliği var ; “Çanakkale savaşında şehitlerimiz”. Gelenlerin hepsi bu duygu ile geliyorlar buraya. Tanıdık bir çok dostumu burada görmek benim için ayrı bir sevinç. Bir süre bekledikten sonra Şehitlere saygı turu başlıyor. Bu gün Gelibolu yarımadasının sağ tarafındaki şehitliklere ve Anzak koyunu ziyaret edeceğiz. Kalabalık olunca bisikletçiler güzel görüntü oluşturuyorlar. Yol sağa kıvrılıyor ve bisikletçilerin tamamı kadrajda.

050420146093

Tarla sarı çiçeğe bürünmüş.

050420146094

Komple yolu kapladık, zaten bu gün yollar bizlere ait. Yol tabelasında hız sınırı 70 Kilometre yazıyor. Tabela yuvarlak, kenarları kırmızı renkte.

050420146095

İlk önce 57. Alay şehitliğini ziyaret edeceğiz. Tabelada düz olarak 57. Alay şehitliği, sola doğru Kabatepe limanı ve Abide yazılmış.

050420146096

Güzel görüntüler ve manzara eşliğinde yol alıyoruz. Solda uzun bayrak direği, direkte Türk bayrağı var ama rüzgar olmadığı için dalgalanmıyor. Yolda bisikletçiler tepeye doğru gidiyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

050420146097

57. Alay şehitliği

57. Alay, Çanakkale Savaşı’nın başlangıcı olan Anzak Çıkarmasını durdurmak için 15 Nisan 1915 sabahı harekete geçen efsaneleşmiş Türk alayıdır.

19. Fırkaya bağlı üç alaydan biri olan 57. Alay, 1 Şubat 1915’de Tekirdağ’ın Yarkışla mevkiinde kurulmuştur. 57. Alayın komutanı Hüseyin Avni Bey’dir.

22 Şubat 1915’te 19. Fırka komutanı olan Yarbay Mustafa Kemal tarafından 57. Alaya törenle sancağı verilmiştir. 57. Alay, bir gün sonra, 23 Şubat 1915’te Çanakkale’ye doğru yola çıkmış ve 25 Şubat 1915’te Eceabat’a gelmiştir. 19. Fırka’nın bağlı olduğu 5. Ordu Komutanlığı’nın Enver Paşa tarafından kurulmasının ardından 57. Alay, yedek kuvvet olarak 26 Mart 1915’te Bigali Köyü’ne geçti. Bu tarihten 24 Nisan 1915 tarihine kadar 57. Alay, Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni Bey tarafından sürekli eğitime tabi tutuldu ve Bigalı Köyü ve Turşun bölgesinde askeri eğitim ve askeri tatbikatlar yaptı.

57. Alay Bigali Köyü’ndeki eğitim ve tatbikatlarını sürdürdüğü sırada 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istendi fakat düşman kuvvetlere çıkartmaların yapılacağı noktaya en yakın yerlerden biri olmasından dolayı Mustafa Kemal, 57. Alayın Bigali Köyü’nde kalmasında ısrarcı oldu ve bunda da başarı sağladı. Böylece 57. Alay, Bigali Köyü’nde kalmıştır.

25 Nisan 1915 sabahı, Mustafa Kemal, kendisine herhangi bir emir gelmiş olmamasına rağmen düşman çıkartmasını haber alır almaz kişisel inisiyatifiyle Conkbayırı’na doğru hareket etmiştir. Conkbayırı’na hareket eden 3 taburu ve bir dağ bataryasını oluşturan yaklaşık 3000 subay ve askeriyle 57. Alay, bizzat Mustafa Kemal’in yönetiminde kendisinden çok daha büyük bir düşman gücüne karşı saldırıya geçmiştir.

57. Alay, çatışmalarda mevcudunun üçte ikisini kaybetmiş, savaşın ortasında takviye edilmiştir. 13 Ağustos 1915’te 57. Alay komutanı olan Hüseyin Avni Bey, karargâha düşen bir top mermisiyle şehitlik mertebesine ulaşmıştır. Hüseyin Avni Bey’in yerine atanan Binbaşı Hayri Bey, alayı Keşan bölgesinde konuşlandırmış ve alay, eksikleri giderildikten sonra 19. Tümenle birlikte 15. Kolordu bünyesinde Galiçya Cephesi’ne gönderilmiştir.

57. Alay, Galiçya Cephesi’nde büyük yararlılıklar göstermiş, alayın mevcudunun çok büyük bir kısmı buradaki çatışmalarda kaybedilmiştir. Mevcudu çok azalan ve sadece 1100 kişi kalan 57. Alay, cephe gerisine alınarak eksikleri giderildikten sonra yeniden cepheye alınmıştır fakat Rusya’da patlak veren Bolşevik Devrimi’nin ardından Galiçya Cephesi’ndeki savaş sona ermiştir. 15. Kolordu ise bu sefer Sina ve Filistin Cephesi’ne yollanmıştır.

57.  Alay burada da çok faydalı olmasına rağmen İngilizler tarafından çembere alındığı için mevcudu iki gün içerisinde sadece 260’a düşmüştür. Megiddo Muharebesi sırasında ise 57. Alayın kalan mevcut esir edilmiştir.

Bu kahramanların anısına o günden beri Türk ordusunda 57. Alay bulunmamaktadır. 57. Alay, dünya üzerinde en çok madalya sahibi olan alay olduğu için dünyanın en kahraman alayı olarak nitelendirilmektedir.

57. Alay şehitliğini ziyaret ediyoruz.

050420146098

57. Alay şehitliğinden Çanakkale boğazının kıyısı yay biçiminde.

050420146099

Siperler günümüzde yenilenmiş haliyle sergilenmekte. Düşman siperleri ile arası 10 metreye kadar olan siperlerde günlerce süren çatışmalarda her iki taraftan büyük kayıplar verilmiştir. Siperler yuvarlak ağaçlardan yapılmış kanal biçiminde.

050420146100

Conk bayırı, burada İngiliz sömürgecileri sömürgelerinden getirdiği askerlerle çıkarma yapmış. Bunu önceden haber alan Mustafa Kemal karşı hücuma geçerek çıkarma yapamadan geriye püskürtmüştür düşman kuvvetlerini. Mustafa Kemal burada göğsüne gelen bir şarapnel parçası saatine isabet etmesi sonucu yaralanmadan kurtulmuştur. Yüksek bir abide, kaide üzerinde üniformalı Mustafa Kemal heykeli, yanında bayrak direği, Türk bayrağı dalgalanıyor.

050420146102

Conk bayırı yüksekte ve çevreye hakim bir tepe. Çanakkale boğazının bir kısmı görünüyor.

050420146103

Üç tane yerde, dördüncüsü üçünün üzerinde taş gülleler. Gülleler epey büyük.

050420146104

Kaide üstünde askeri üniformalı Mustafa Kemal ve direkte dalgalanan Türk bayrağı.

050420146105

Öğlen dağıtılan kumanyaları Anzak koyunda yiyoruz. Bir süre dinlendikten sonra dönüşe geçtik.

050420146107

Eceabat vapur iskelesine gelerek vapura biniyoruz. Çanakkale tarafına geçince henüz zamanımız var diyerek Deniz müzesini dolaşalım diyoruz. Daha önce fark etmemiştim deniz müzesini. Gezmemiz iyi oldu açıkçası. Müzede savaş gemileri ve denizaltı da bulunan toplar makinalı tüfekler, torpidolar, mayınlar sergilenmekte. Hepsi de korkunç savaş silahları, sadece insanları öldürmek için böyle korkunç silahlar üretilmiş, şimdiki zamanda daha da korkunç silahlar üretilmekte. Deniz müzesi binası, üstte yazılmış, altında digital saat 18:05:24 yazıyor kırmızı olarak.

050420146109

Savaş gemisi kıyıda bağlı, ona doğru gidiyoruz.

050420146110

Kıyı beton duvar ile kaplı, kalın zincirler bağlı, ileride kale surları görünüyor.

050420146111

Çanakkale savaşını anlatan resimler sergilenmiş yamaca. Mustafa Kemal heykeli ve önde iki büst.

050420146112

Denizaltı torpidosu, baş kısmı kırmızıya boyanmış. Torpido siyah renkte.

050420146113

Gemi çapa demirinde küre Dünya konmuş. Çimen üzerinde büyük bir yeşil küre duruyor.

050420146114

Yolun yanında, çimenlerde bir çok top yerde sergilenmiş çam ağaçlarının altında. Üç tane de küp yerde duruyor.

050420146115

Uzun bir top üç kaide üzerinde. Topun namlu kısmı kırık.

050420146116

Siyah renkli çapa ve beyaz renkli torpido.

050420146117

Denizaltıda kullanılan torpido yuvaları açık havada sergilenmiş üç tane, birisinin kapağı açık. Diğerleri kapalı.

050420146118

İki tane kırmızı başlıklı torpido ve torpido yuvası

050420146119

Torpido yuvası.

050420146120

Yeşil çimenler üstünde toplar sıralanmış. Topun ağzında Türk bayrağı olarak kapatılmış.

050420146121

Tekerlekli küçük bir top, solda yeşil küre.

050420146123

Bu da büyük ve uzun namlulu top.

050420146124

Tekerlekli top arabası, arabanın dört tekerleği de demirden. Bu arabada top alınmış.

050420146127

Daha kısa top arabası.

050420146128

Çanakkale kalesi surları ve yuvarlak kısa kulesi. Duvarlarda onarım olduğundan iskeleler kurulmuş.

050420146129

İki tane devasa gemi çapası.

050420146130

Siperli, döner hareketli top.

050420146131

Büyük deniz mayınları. Bu mayınların benzerleri İngiliz gemilerini Çanakkale’nin soğuk sularına gömmüştür.

050420146132

Bir kaç çemberi kalmış sacları olmayan denizaltı.

050420146133

Denizaltıyı yandan  çekiyorum, torpidolar, ve torpido yuvaları.

050420146134

Uzun bir periskop demir kaide ile ortadan tutturulmuş. Altında gözleme kabini.

050420146135

Denizaltında kullanılan periskop ile dürbün gibi Gelibolu tarafını gözlemleyebiliyorum. Aklıma telefon ile resim çekmek gelince hemen resim çekiyorum. Öyle fazla yakınlaştırmasa da görüş alanını gayet iyi görüyorum. Karşı kıyıda Dur Yolcu ve askeri çekiyorum.

050420146136

Müzeden çıkıp Aynalı çarşıya geldik. Aynalı çarşının girişindeki kemerli giriş kapısı cam ile kaplanmış.

“Çanakkale içinde Aynalı çarşı

Ana ben gidiyom düşmana karşı ooo of

Gençliğim eyvah!”

050420146138

Tarihi Aynalı çarşı cıvıl cıvıl insan kaynıyor. Hazır gelmişken bir kaç hediyelik eşya alıyorum. Cep aynası da almak gerek, aynaya kime hediye vereceksen onun ismini de yazdırabiliyorsun. İçerideki dükkanlar ve tavan lambalarla aydınlatılmış. Duvara Türk bayrakları takılmış sıralı.

050420146139

Burası da çarşının diğer kapısı. Kapıda Aynalı Çarşı yazılı.

050420146140

Aynalı çarşıdan alacağımızı aldıktan sonra kamp alanına giderken akşam yemeği için marketten alışveriş yapıyoruz. Aycan süper marketini görünce önünde bana poz veriyor. Ben de resmini çekiyorum. Güzel tesadüf Aycan süper marketi ve Aycan.

050420146142

Kamp alanına dönerek akşam yemeği için aldıklarımızı bir güzel yiyoruz. Çadırların yanına piknik masasını daha önceden taşımıştık. Daha sonra arkadaşlar da aramıza katılınca sohbet iyice derinleşiyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde dinlenmek için çadırlarımıza çekilerek tatlı uykuya dalıyoruz.

Bu gün dostlarla buluşmak, hasret gidermek, onları karşımda görmek ve sohbet etmek çok güzeldi. Yeni dostlarla da tanışmak ayrı bir duygu, dostlar giderek çoğalıyor.

İyi ki varsınız ve iyi ki sizleri tanıdım dostlarım.

Bu gün yaptığımız yol 58 km civarında.

Dardanos kamp alanı – Çanakkale feribot iskelesi gidiş – geliş yol haritası.

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 3. Gün

4 Eylül 2013 Çarşamba

Kayalar köyü – Ayvacık – Ezine – Çanakkale

(Görme engelli arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“gitmekle gidilmiyor ki.
gitmekle gitmiş olamazsın;
gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır.”

Cemal Süreya

Öne çıkmış olan görsel, Bisikletinin ön tekerleğini kaldırmış bir genç bize hava atıyor.

3-34

İyi bir uyku, güvenli bir yer. Sabahın 5’inde ekmekçi kahvenin kapısından içeri girip ekmekleri ekmek dolabına dizerken uyanıyorum. “Günaydın” diyerek kalkıyorum yattığım masanın üzerinden. Ekmekçi de “günaydın” diyerek ekmekleri dizmeye devam ediyor. Hava henüz karanlık, aşağıdaki tuvalete giderek gece içtiğim çay ve biraları boşaltıyorum. Ortalık sessiz, ekmekçi işini bitirmiş, kamyonetine binip diğer köylere ekmeklerini dağıtmak için gidiyor. Kayalar köyünde ekmeği Recep dayı kahvede satıyor, bakkalda bulamazsın. Saat henüz 5 olduğundan diğer arkadaşlar uyuyorlar. Ben de uyku tulumuna girip biraz daha kestiriyorum. Hava ışımaya başlayınca kalkıyorum, daha fazla uyumanın anlamı yok. Gün güzel olacağa benziyor. Elimi yüzümü yıkamaya giderken köydeki taş evin resmini çekiyorum. Eve giriş düz olarak duvar çekilip yapılmış. Bahçe duvarı da yüksek taşla örülerek giriş kapısı kondurulmuş. Yol aşağı eğimli, eve giriş yukarıya eğimli. Evin üç penceresi var.

3-3

Kahvenin dışında köyün ihtiyarları camiden çıkmış dolanıp duruyorlar. Kahvede bizleri görünce kahve açık zannedip içeri girmeye hazırlanırken onlara; “Daha kahve hazır değil biraz bekleyin, arkadaşlar toparlansın, çayı demledikten sonra sizi çağırırım” deyip kahveye girmelerine engel oluyorum. Normalde Recep dayı kahveyi 9 civarında açıyor. Arkadaşları uyandırıp toplanmalarını söylüyorum. Eşyaları masanın üzerinden toplarken. Ben iki masayı birleştirip üzerinde yattım.

3-1

Can 8 tane sandalyeyi yan yana karşılıklı olarak dizip tahta divan gibi yapmış. Gece matı serip sandalyelerin üzerinde yatmış.

3-2

Çay ocağının termostatını 100 dereceye getirip suyun kaynamasını sağlıyorum. Ardından çayı demleyip oturmasını beklerken masaları ve sandalyeleri yerlerine yerleştirip bir de içerisini süpürdükten sonra kahveyi açıyoruz. Köyün ihtiyarlarına çay doldurup veriyorum, ardından çaylarımızı terasın köşesinde masaya oturup Kayalar köyünden güzel manzara ile içmeye başlıyoruz. Manzara harika, deniz mavisiyle yeşil ağaçların arasından, ufukta Midilli adasının puslu, bulanık dağları, tavşan kanı çaylar.  Burcu manzarayı görünce nasıl ve nereye geldiğimizi anlıyor, manzaraya bayılıyor. Sabah güneşi yüzüne vurmuş öylece bir resmini teras manzarasında çekiyorum.  Burcu duş olmadan geçen bir gecenin ardından yoldaki birinci sınavı geçmiş oluyor.

3-9-1

Karşımızda ege denizi masmavi sularıyla günün ilk ışıklarıyla muhteşem görünüyor. Kayalar köyü 324 metre yükseklikte. Gece bayağı zorladı bizleri. Bu güzel manzarada çaylarımızı içiyoruz, ve sabah keyfini yaşıyoruz resmen. Nasıl olsa kahve bizim, kahveye gelenlere çay ısmarlıyoruz. Neyse ki Recep dayının oğlu gelince kahvecilik işini ona devrederek sabah kahvaltısını hazırlamaya başlıyoruz. Çayları ocakta Can dolduruyor. Adnan da divana oturmuş durumda.

3-13

Kahvede domates var, bir kaç domates doğruyoruz tabağa. Ardından doğal köy zeytinyağını bolca domateslerin üzerine döküyoruz. Midemize kolayca  girsin diye. Bakkaldan biraz peynir alıp çantamdaki kahvaltılıkları çıkarıp terasta  sofrayı hazırlıyoruz. Kocaman nefis taze köy ekmeğini dolaptan alıp dilimliyorum. İsteyene iki yumurta isteyene bir yumurta haşlayıp soframızı zenginleştirdikten sonra kahvaltımızı terasın köşesinde güzel manzara eşliğinde yapmaya başladık. Cemal Süreya herhalde ünlü şiirini burada yazmış diye düşünmeden kendimi alamadım.

“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı”

Cemal Süreya

Masada manzara eşliğinde Adnan, Burcu, ben ve Cem oturmuşuz. Bizi Çağrı çekiyor.

3-11

Kahvaltıdan sonra Recep dayı geliyor, beraber birer sabah kahvesi içiyoruz. Bizlere köyü anlatıyor, köyde hırsızlar barınamadığından hırsızlık olmuyor. Bisikletlerimizi kilitlememiştik bile gece. Köydeki evlerin hepsi taş ev, kendim her şeyiyle bir taş ev yapmak istiyorum ama ilk önce taş ev yapan birisinin yanında çalışmalıyım. Burada zeytincilik, bal ve hayvancılık yapıp geçimini sağlıyor köylüler. Taylar başı boş dolaşıyor köyün içinde. Biri siyah, biri kahverengi donlu. (Don atların rengine deniyor)

3-5

Güzel bir tay görüyorum incir ağacının altında, hemen resmini çekiyorum çaktırmadan.

SAN

Kırmızı bir kuştur soluğum kumral

Göklerinde saçlarının

Seni kucağıma alıyorum

Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor

Soluğum

Yüzümün yanmasından anlıyorum

Yoksuluz gecelerimiz çok kısa

Dörtnala sevişmek lazım

Cemal Süreya

Duvarın dibinde, incir ağacının altında kahverengi donu olan at. Alın kısmında dar bir yer, kulakları hizasından burnuna kadar beyaz renkli.

3-5-1

Bu da benim tayım; KUZ.  Uzaklara, denizler ötesinde ki  Midilli adasına bir gün mutlaka gideceğini bilerek gidonu dik, hadi desen pedalına basıp buradan karşıdaki Midilli adasına atlayacakmış gibi duruyor. Bir gün mutlaka… KUZ balkonda park etmiş durumda. Aşağılarda deniz ve Midilli adası.

3-6

Recep dayı ile birlikte resim çekiliyorum. Kahvesini bizlere açan ve kahve sizindir deyip evinde rahat yatan, teklifsiz buzdolabındaki yiyecekleri bizlerle paylaşan, sınırsız çay içtiğimiz, zeytin domates ve ekmeğini yediğimiz Recep dayı sana sonsuz teşekkürler. Bizleri kahvesinde ağırlayan büyük insan.

3-8

Köyde herkes işinle uğraşıyor, Amcam baltasını, nacağını yüklemiş atın sırtına kışlık odun kesmeye ormana gidiyor. Kahvenin terasında Burcunun kelebek gidonlu bisikleti, açık olan pencereden köylü atı ile birlikte yürüyor. Parmaklıklar yanında küçük sehpa ve iki sandalye.

3-4

Sıra geldi burcunun patlamış lastiğine. Lastiği hemen onarıp şişiriyoruz. Aramızda para toplayıp Recep dayıya her şey için teşekkür ederek parayı veriyorum. Almak istemese de zorla vererek yediğimiz içtiğimiz şeylerin karşılığını veriyorum. O da bizden çok memnun olduğunu belirterek her zaman bizleri misafir edeceğini söyleyerek vedalaşıyoruz. Akamızda sağlam bir kapı bırakarak yola çıkıyoruz. Köy yamaçta kurulu olduğundan pistonlar ısınmadan rampaya sarıyoruz yavaş yavaş. İlk metreler zorluyor.

3-151

Köy yollarından giderek ne kadar güzel yollardan geçtiğimizin farkına varıyoruz. Kavşaktaki tabela köy yollarını belirtmiş. Can tabelanın yanında çekiyorum. Sola, Kayalar 2, Hüseyinfakı 4. Sola Sazlı 2, Koclu 4, By. Hüsün 5 yazılmış.( By. Hüsün yazan yer Büyükhüsün köyü.)

3-18

Hiç bir araç geçmiyor, ormanın içi, çam ağaçlarının verdiği bol oksijen bizleri gayet memnun ediyor. Burcu panoramik resim çekiyor ormanı ve yolu. Sağda Can duruyor.

3-19

Ormanın içinden bir kısımda deniz manzarasında KUZ ‘un resmini çekiyorum.

3-21

Yolda sık sık çeşmelere rastlıyoruz, aklıma İrfan Özden geliyor. O der ki ” Her çeşmeden su içeceksin” ben de onun sözünü her zaman yerine getiriyorum her çeşmede. Demek ki bir bildiği var öyle söylüyor, ne de olsa 40 yıllık dağcı. Çam ormanı içinde giden yolda iki bisikletçi.

3-22

Köyden çıkarak orman içinde dik yokuşta Burcu vites düşüreyim derken arka dişlide zinciri atıyor. Uğraşıp kurtarmaya çalışıyor ama yapamayınca bisikletimden inip yardım ediyorum. Zincir arka büyük dişliden çıkmış jant telleri arasına girerek sıkışmış, bir türlü çıkmıyor. Baktım olacak gibi değil pense ve tornavida gerekli. Hemen ileride park ettiğim bisikletimden takımları alıp geliyorum. İleri geri pense ve tornavida yardımıyla epey uğraşarak zinciri aradan çıkarıp dişliye takıyorum. Zincir yağı ile yağlanan ellerimizi ıslak mendil ile siliyoruz. Bu ıslak mendiller her yerde çok işimize yarıyor. Arka aktarıcı vites sonlandırıcı vidaları ayarlayıp işimi bitiriyorum. Öndekiler epey arayı açıyor, Burcu’yla yola devam ederek ilerliyoruz. Bir yol sapağına gelince ne tarafa gideceğimizi kestiremeyince Burcu telefondaki haritaya bakarak hangi yola sapacağımızı görerek soldaki yola sapıyoruz. Diğer bir sapağa gelince arkadaşlar bizi beklerken görüyoruz. Neden geç kaldığımızı anlatıyorum, onlar da merak etmişler bizleri.

3-23

Buluştuğumuz yer dağın zirvesi, bundan sonra iniş başlıyor. İnişler de ne çabuk bitiyor anlamıyorum. Hemen  düzlük araziye varıyoruz. Karşımıza Ayvacık çayı çıkıyor. Köprü başı ve akan çay yeşillikler içinde.

3-25

Yine benim üçayak ile beşimiz de resim çekiliyoruz zaman ayarlı. Ayvacık çayının üzerindeki köprüdeyiz.

3-25-1

Öğlen yemeğini Ezine’de yemeyi planladıktan sonra Ayvacık’a pedallamaya başlıyoruz. Düzlüğe inince yol genişliyor ve turistlik Asos kentine bağlantısı olduğu için trafik artmaya başlıyor. Yol kıyısında bir çiftlikte deve ve at yan yana görünce burada durup bir resim çekiliyorum. Deve çömelmiş geviş getirmekle meşgul. Bisikletim KUZ’un yanında ayaktayım.

3-26

Çanakkale’yi gösterir yol tabelası kavşakta. Biz sola, yani Çanakkale’ye doğru gideceğiz.

3-27

Ayvacık şehir meydanında kahvede oturarak soda ve çaylarımızı içiyoruz afiyetle. Meydan dediğim, bir metrelik daire duvar içine çiçekler dikilmiş. Ortasında uzun demir direk konulmuş.

3-27-4

Kahvede çayları içerken Adnan Serkan Taşdelen’i telefonla arıyor, konuştuktan sonra telefonu bana verdi. Serkan’la hal hatır muhabbetten sonra neler yaptığını sorunca Kaunos bisiklet festivalinin hazırlıklarını yaptığını söylüyor. Kolay gelsin diyerek telefonu Adnan’a geri veriyorum. Ayvacık ta bir süre dinlendikten sonra yola çıktık. Ana yolda araç trafiğinde ilerlemeye başladık, yol tek şerit gidiş geliş olunca dikkatli ilerliyoruz. Benim düşüncem Çanakkale ye vardıktan sonra karşıya Gelibolu tarafına geçip nereye kadar gidebilirsek orada kamp atmak, belki Gelibolu ya kadar gitmek. Şöyle bir şık ta vardı Çanakkale’den Lapseki yapmak, oradan karşıya Gelibolu’ya geçmek. Bakalım Çanakkale’ye bir varalım da duruma göre hareket ederiz. Adnan ve Çağrı önden gidiyorlar, Çağrı Ezine’ye  gelmeden Bozcaada’ya gidecek, onunla yolumuz buraya kadar.  Bir tepede su molası verirken Çağrı beni arıyor telefonla. Vapura yetişmesi gerekli olduğundan bizi beklemeden yola devam edeceğini söylüyor. Ben de olur tabi ki diyerek iyi yolculuklar diyerek vedalaşıyorum telefonda. Su molası verdiğimiz yer ile Bozcaada kavşağı hemen aşağımızdaymış, bunu tepeden aşağı inince anlıyoruz ama Çağrı gitmiş Adnan’ı bizi beklerken buluyoruz tabelaların yanında. Tabelada Bozcaada 18, kahverengi tabelada Gülpınar (Apollon Smintheus) 50 yazıyor.

3-56

Adnan bize katıldıktan sonra Ezine’ye çabuk varıyoruz. Ezine Tabelası önünde Burcu bisikletinin üzerinden dönüp arkaya, bana bakıyor. Tabelada Ezine Nüfus 13.600 yazıyor.

3-28

Az daha yol aldıktan sonra önümüze kavşak tabelası çıkıyor. Düz olarak Çanakkale, Sağa Bayramiç, sola şehir merkezine gidileceğini belirtmiş.

3-30

Ezine’de yemek yiyeceğimizden şehir merkezine sapıyoruz, burası küçük şirin bir kasaba. Daha öce Çanakkale ye giderken buradan geçmemiştim. Buraya uğramamız iyi oldu. Şehrin sokaklarında ilerlerken genç bir bisikletçi  bizleri görünce ön tekerleğini kaldırarak bizlere hava atmaya çalışıyor. Ben de cep telefonumu hazır ederek bir daha ön tekerleğini kaldırmasını söyleyerek hazır beklerken o da ön tekerleğini kaldırınca anında resmini çekiyorum. İlerde iyi bisikletçi olacağa benziyor delikanlı. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

3-34

Derken şehir merkezine varıyoruz. Kaide üstünde bronz üç heykel, ellerinde bayrakla. Yanlarda iki direkte Türk bayrağı dalgalanıyor. Sağda iki minare, ikişer şerefeli cami.

3-35

Karnımız da iyice acıktı yani, sulu yemek yiyeceğimiz bir lokanta arıyoruz. Uygun bir yer bulunca hemen kuru, pilav ve yoğurt siparişlerini vererek yemeğimizi yiyoruz. Yerken daha çok acıktığımı hissediyorum nedense. Bisiklet üzerinde olunca harcadığımız enerji normal günlerimden fazla olunca hücrelerim bile acıkıyor demek ki. Yemeğimizi yedikten sonra üstüne birer kahve ısmarlayıp içerken içeriye iyi giyimli biri girerek bize selam veriyor. Biz de selam vererek yanımıza oturuyor ve kendini tanıtıyor. İsmi Levent Çakıcı, kendisinin bizim gibi bisikletçi olduğunu, bizleri kasabada görünce arabasıyla takip ederek nereye girdiğimizi gördükten sonra arabasını park edip yanımıza gelip bizlerle tanışmak istemiş. Bunları konuşurken öyle heyecanlı, gözleri ışıl ışıl parıltılarla anlattı ki. 7 aydır bisikletçi olduğunu, Çanakkale 18 Mart bisikletçi grubu ile birlikte pedal çevirdiğini anlattı. Biz de bu ara kahvelerimizi içtik. Çalıştığı bankaya bizleri davet ederek birer kahve ısmarlamak istediğini söyleyince onun heyecanına kapılarak davetini kabul ediyoruz. Lokantaya hesabı ödeyip Levent beyi takip ederek bankaya varıyoruz. Bizi üst kata kendi odasına çıkarıp kahveleri ısmarlıyor. Levent bey bankanın müdürü. Sohbetimizde nereye gittiğimizi öğrenince kendisinin de Keşan dağ bisiklet festivaline katılacağını söylüyor. Kahveleri içip hoş sohbetten sonra izin isteyerek aşağıya iniyoruz. Bisikletlerimizi bankanın güvenlik görevlisi bakıyor bu arada, aşağı inince topluca bir resim çekiliyoruz Levent beyle birlikte. Resmi de güvenlik görevlisi çekiyor. Solda Can, Levent Çakıcı, ben, Adnan ve Burcu.

3-36-1

Bisikletçi olmasak üst üste iki kahve ağır gelebilirdi ama nasıl olsa yolda kahve mahve kalmaz hepsini eritiriz. Levent beyle vedalaşıp Keşan’da görüşme dileği ile ayrılıyoruz. Yine Çanakkale yoluna çıkarak gürültülü trafikte yol almaya başladık. Bundan her ne kadar hoşlanmasak ta gideceğimiz başka yol olmadığından kıyıdan ilerliyoruz. Bir süre gittikten sonra Sarımsakçı nehrine vardık.

3-37

Köprü üstünde durup arkadan gelen Burcu ve Cem’i çekiyorum.

3-38

Köprünün altına bent yapmışlar, nehrin geldiği taraf göl gibi. Köprüden sonra su akıntısı çok az. Herhalde sulama amaçlı yapılmış, tarım bölgesindeyiz. Etrafımızda tarlalar ekili biçili.

3-39

Yine ormanlık alanda kazı çalışmaları yapıyorlar çamların arasında çirkin bir görüntü oluşturmuş. Umarım doğayı katletme sevdasına girip bütün ormanı işgal etmezler. Böyle ortam görünce üzülüyorum. Yeşil orman içinde krem rengi taş ocağı.

3-41

Yol kıyısında bir çeşme görünce her çeşmeden su içme sevdasıyla çeşmeye yanaşıyorum. Fakat çeşmenin yazısında belirttiği gibi çeşmenin haline sadece baka kalıyorum.

3-43

Çeşmede mermerde yazan yazı :

Şu çeşmenin

haline bak

su içecek

tası yok

kırma kimsenin

kalbini

yapacak

ustası yok

Çeşmenin yerine kör tapa ve biz su içemiyoruz iyi mi. Usta güzel bir çeşme yapmış ama usta olmayanlar çeşmenin suyunu kesmiş. Kare gövdeli çeşme, 2 santimlik kare seramik ile kaplanmış.

3-44

Hayal kırıklığı ile çeşmenin başından ayrılıyorum. Yanımda yeterli su var ama ya olmasa idi ne yapardım bilmem. Bu yüzden ana yollarda fazla çeşme yok ve böyle su olmayan çeşmelerden karşımıza çıkabileceğini düşünerek he zaman çantamda 1.5 litrelik bir şişe su taşırım. Biraz ağırlık artıyor ama yolda susuz kalmaktan iyidir değil mi ? Bunları düşünerek ilerlerken yolun kıyısında hendeğin içinde karpuzu görünce hemen duruyorum. Bakıyorum karpuz tarla tel örgüsü ile yolun arasında kendiliğinden çıkmış. Karpuzu anca yayan yada benim gibi bisikletçi görebilir. En büyüğünü koparıp alarak yolun kıyısında kesip afiyetle yiyoruz. Karpuzu yediğimiz yerin yanında üzüm bağını görünce bir salkım kopararak karpuzun üstüne cila niyetine yiyoruz. Üzümü yıkamadan hem de. Ben ve Can elimde üzüm yerken Burcu bizi çekiyor.

3-48

Bu dinlenmenin ardından yola devam ediyoruz, yolumuz inişli çıkışlı. Çıkarken yavaş çıksak ta inerken hızla indiğimizden ortalamamız gayet iyi. Yol kıyısında fazla benzin istasyonlarına rastlamadığımızdan ilk gördüğümüz istasyona girerek birer soda içiyoruz. Hazır durmuşken hepimiz zincirleri yağlıyoruz, Can da bisikletini yağlarken bir poz yakalıyorum.

3-49

Bazı yerlerde yol yapım çalışmaları devam ediyor, buralardan geçerken dikkatli geçiyoruz. Araçların çoğu bizi geçerken yavaş, açıktan ve dikkatli geçtiklerini gözlemliyorum. Duble yol olsa da emniyet şeridinden giderken tırlar orta yada sol şeritten geçiyorlar. Aralarında tek tük te olsa dibimizden geçenler de olmuyor değil ama çok az böyle durumda karşılaşıyoruz. Cem bisikletin üzerinde.

3-51

Adnan yine kopup gidiyor ve gözden kaybediyorum. Biz resim çekerek, sık sık küçük molalar vererek gittiğimizden bize ayak uyduramıyor. Yavaş gitmeyi sevmiyor anlaşılan, ama böyle gidince beraber yolda paylaştığımız şeylerden nasibini alamıyor. Yine de aramızda olmasından mutluluk duydum. Adnan’la pedallemek güzeldi, her zaman pedalleriz birlikte. Adnan’ı Çanakkal’ye kadar bir daha göremiyorum. Burcu ayağını yere sağlam basanlardan. Kendi bacağını çekiyor, ayağında spor ayakkabısı.

3-54

Böyle durunca hadi kendi gölgemi de çekeyim diyerek bir kaç resim çekiyor Burcu. Ön tekerleğinin gölgesi.

Adnan yine kopup gidiyor ve gözden kaybediyorum. Biz resim çekerek, sık sık küçük molalar vererek gittiğimizden bize ayak uyduramıyor. Yavaş gitmeyi sevmiyor anlaşılan, ama böyle gidince beraber yolda paylaştığımız şeylerden nasibini alamıyor. Yine de aramızda olmasından mutluluk duydum. Adnan’la pedallemek güzeldi, her zaman pedalleriz birlikte. Adnan’ı Çanakkal’ye kadar bir daha göremiyorum. Burcu ayağını yere sağlam basanlardan. Kendi bacağını çekiyor, ayağında spor ayakkabısı.3-53

Kendini ve bisikletinin gölgesini çekiyor.

3-58

Yolda bir su birikintisinin yanından geçiyoruz.

3-57

Tarihi Troya antik kentine giden kavşağa gelince sadece tabelasının resmini çekiyorum. Troya antik kentine girmeye zamanımız yok, akşam olmak üzere ve yolumuz epey var. Başka bir zamanda gelip görmem gerekli diye düşünerek burayı ileri bir tarihe erteliyorum. Tabela sola Troia (Troya) 5 Kilometre gidileceğini belirtmiş. Üstünde kare tabelada Troia Dünya kültür mirasıdır yazılmış.

3-59

Nihayet Çanakkale boğazını uzaktan gördük, yüksekteyiz, demek ki  epey iniş bizi bekliyor. Ortada kavşağın yuvarlak kısmı, arkada deniz.

3-60

Güneş batıya iyice yaklaşmaya başladı, gölgelerimiz de bunu doğruluyor. Burcu ve benim gölgemi taş duvara vurmuş şekilde çekiyorum.

3-61

Biraz daha iyi manzaralı yere gelince yol kenarından resim çekiyorum Çanakkale boğazını Gelibolu yarımadası ile birlikte. Ege denizi de tüm muhteşemliği ile göz alabildiğine önümüzde. Güneş parıldıyor. Ortada demir bariyerler var.

3-62

Gelibolu yarımadasında yarımadanın ucuna doğru ufukta Çanakkale Şehitleri Abidesini görünce daha güzel resim çekmek için yolun karşı tarafına geçiyorum. Yarımada ve şehitlik abidesi siulet olarak görünüyor.

3-64-1

Bazı yerde yol deniz kıyısına yakınlaşmış. Kıyıda yazlık sitelerle dolmaya başlamış bile.

3-63

Resimleri çektikten sonra bisikletimin olduğu tarafa dönünce bisikletimin yerinde olmadığını görüyorum. Ardından Can bisikletimi aşağıdan yola çıkarmaya çalışırken görünce yoldaki araçları kontrol ederek karşıya Can’a yardım etmeye koşuyorum. Çünkü bisikletim yüklü ve ağır. Bisikleti yukarı yola çıkarınca ne olduğunu Can anlatıyor. Ben karşıya geçince yoldan geçen kamyonun rüzgarıyla bisikletim üç takla atarak hendeğe yuvarlanıyor. Bisikletimi kontrol ediyorum, herhangi bir şey görünmüyor. Ön ve arka bagaj çantalarım bisiklete zarar vermesini önlemiş, şanslıyım! Boş bırakmaya gelmiyor KUZ ‘u. Yola devam ediyoruz hep birlikte. Ana yolda az rastladığımız çeşmelerden bir tane görünce boşalan su şişelerimi doldurmak amacı ile duruyorum.

3-65

Çeşmenin yanına gelince çeşmenin açık olduğunu ve aktığını görüyorum. Çeşmenin ağzında onlarca bal arısını toplanmış. Etraf çam ormanı olunca demek ki yakınlarda kovan var ve akşam olmadan işçi bal arıları su taşıma görevini yerine getirmek için suyu akan çeşmenin temiz suyundan alıyorlar. Arıları rahatsız etmeden çeşmeyi biraz daha açarak sularımı dolduruyorum. Doldururken de arıları inceliyorum bir yandan. Çeşmenin ağzına gelip ters dönerek akan sudan suyunu dolduruyor. Suyunu dolduran arı gidiyor, yerine diğer arı gelip aynı şekilde su alıyor. Müthiş bir çalışma içinde işlerini yapıyorlar, bıkmadan usanmadan. Balda su oranı çok olunca kovana sürekli su taşımak zorunda arılar.

Çocukluğum aklıma geliyor,” Balçova da ilk yıllarımızda baraj yokken kuyulardan gelen su yetmediğinden bütün yaz boyunca çeşmelerimizden hiç akmazdı. Biz de suyumuzu belediyenin mahallemize getirdiği su tankerinden kullanma suyunu bidonlarla, kap kaçakları doldurarak temin ediyorduk. Bazı zaman su bittiğinde Annem aşağı sokakta komşunun evinde bulunan tulumbadan su almamı isterdi. Bazen su almak istemezdim, Annem yalvar yakar yada zorla su almaya yollardı”. O zaman zoruma giderdi su taşımak ama arıları görünce… Nur içinde uyu Anam.

3-66

Onlarca arının arasında suyumu doldurduktan sonra çeşmeyi açık bırakarak yola iniyorum. Ben arıları rahatsız etmedim, arılar beni rahatsız etmedi. Durup dururken dalaşmanın anlamı yok. Yolumuz bundan sonra iniş olduğundan Çanakkale ye çabucak varıyoruz. Çanakkale tabelasında Burcu beni çekiyor. Tabelada; Çanakkale, Nüfus: 104.000, Rakım: 2. Altında da Kepez’den çıktığımızı belirtir tabela var. Üzeri çapraz kırmızı şerit çekilmiş.

3-67

Şehir merkezine yaklaştıkça trafik iyicene artıyor. Belediye yol kenarına sözde yayalar için kaldırım yapmış ama nedense karayollarının yaptığı gibi emniyet şeridi bırakmamış. Böylece bizim gibi bisikletçiler için yolda herhangi bir boşluk bırakmamış. Trafiğin içinde ilerlemek zorunda kalıyoruz. Bir de mazgallar var evlere şenlik, zeminden 5 cm yukarıda. Yağmur yağdığında yağmur suları mazgaldan içeriye dökülebilmesi için yolun göl olması gerekiyor. Yağmurda buradan geçmek istemem doğrusu. Yolun en sağından giderken mazgal yüksek olduğundan bisikletle mecburen solundan geçmemiz gerektiğinden tehlike artıyor.

3-68

Nihayet Çanakkale iskelesine sora sora varıyoruz. Adnan’ı arıyorum telefonla ;

” Neredesin Adnan?”

“Aynalı çarşıdayım urimbaba”

“Ne yapıyorsun Aynalı çarşıda?”

“Sizleri bekliyorum”

“Neden Aynalı çarşıda bekliyorsun?”

“Sen demedin mi Aynalı çarşıda diye”

“Hemen iskeleye gel seni bekliyoruz”

diyerek Adnan’ı beklemeye başladık iskeleye yakın. Bisikletler park edilmiş, ileride vapur iskelesinde vapur var. Arabalar sırayla vapura biniyorlar.

3-69

Tarihi Truva filminde kullanılan modern Truva atı. Bizim öğrendiğimiz tahta at tipinde değil, biraz fantastik bir at yapmış filmin yapımcısı. Ne demeli.

3-68-1

Vapur saatlerini soruyoruz gişeden, saat 21:00 de olduğunu öğrendik. Adnan’ı beklerken bisikletli biri yaklaşıyor yanımıza. Adını hatırlayamıyorum, biraz sohbet ettikten sonra nerede yemek yiyebiliriz diye soruyoruz, o da karşıda pizzacı var diyor. Pizza yeme fikri hoşumuza gitmediğinden başka yerleri sorunca arkadaş bize çarşıda çorbacılar, lokantalar var diyerek tarif ediyor. Adnan geldikten sonra yemek için çarşıya gidiyoruz. Lokantaların olduğu yere giderken Çanakkale’nin saat kulesini görünce resmini çekiyorum. Kule dört katlı ve üzerinde pencereli kubbe var. İçi lambalarla aydınlatılmış.

3-72

Saat kulesini bu kez Burcu çekiyor. Onun cep telefonu daha iyi çekiyor benim telefonuma kıyasla.

3-73

Bir lokantaya oturup siparişlerimizi veriyoruz. Siparişleri beklerken Burcu etrafı dolaşıyor ve çektiği resimler. Çarşıdan estantaneler. Dükkanlar yan yana iki yanda, vitrinler lambalarla aydınlatılmış ışıl ışıl. Çarşının üstü kapalı.

3-71

Burcu tiyatro simgesi olan maskeleri çekiyor. Soldaki maske ağlayan, sağdaki gülen yüz. İkisini gözleri kapalı, yüzleri beyaza boyalı. Dudakları kırmızıya boyanmış. Ağlaya yüzde kaşlar yok, göz kapakları mavi boyalı.

3-75

Yemeğimizi yedikten sonra iskelede  biletleri alıp vapura biniyoruz,. Bisikletleri uygun bir yere bırakarak yukarı kata kapalı bölümde oturuyoruz. Vapur Eceabat iskelesine yaklaşırken bisikletlerin yanına inip karaya çıkmak için hazırlanıyoruz.

3-76

Eceabat’a vapur yanaşınca bisikletlerin alıp vapuru terk ediyoruz. Karaya çıkınca hemen yola çıkarak zaman kaybetmiyoruz. Hava karardı, ön arka ışıklarımızı takıyoruz. Burcu’nun ön lambası kötü, kendini bile aydınlatmıyor.  Ona benim önümde git lambamın ışığında gidelim diyerek önüme katıyorum. Burcu’nun telefonunda benzin istasyonlarını da gösteriyor, nede olsa akıllı telefon. En yakın istasyon 10 km ileride, istasyonda  gecelemeyi karar verip yolumuza devam ediyoruz. İstasyona varınca görevlilerden burada çadır kurup burada kalabilir miyiz diye izin istiyorum. Aldığımız cevap “Burada kalmak yasak!” oldu. Oped benzin istasyonları ağız birliği yapmışçasına bisikletçilere hiç yardımcı olmuyorlar nedense. Hele “YASAK” kelimesi akşam saatinde canımızı sıkıyor. Opedin ikinci ayıbı.  Biz de yolumuza devam ederek önümüzde başka bir istasyona varıyoruz. Burası da kalınacak uygun bir yer olmadığından yolumuza durmadan devam ediyoruz. Gece sürüşü çok hoş oluyor, Avrupa kıtasına geçtiğimizden Akdeniz iklimi değişip serin Balkan ikliminde pedallıyoruz. Haliyle hava serin, rüzgarlığımı giyiyorum. Yarım saat arayla bir grup araba yanımızdan geçiyor eşek arısı sürüsü gibi. Bunlar Eceabat’a arabalı vapurla geçenler. Çoğu da gurbetçi arabaları, yıllık izinleri bitmiş çalıştıkları ülkelere geri dönüş yapıyorlar. Bunları sığırcık kuşlarına benzetiyorum. Yazın sıcak ülkelere göç ediyorlar, kışında soğuk ülkelere. Her yıl bu tekrarlanıyor. Araba grubu gittikten sonra yol sessizleşiyor.

Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur

Anadolu şiiri

Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi

Şu son dönemecini de aşınca gecenin

Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil

Bu ağartı ancak yürekle karşılanabilir

Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil

Tutsaksan ellerini sıyırır gibi zincirlerinden

Ve balyozla vursalar mısralarına

Soylu bir demir sesi yükselir

Soylu büyük ve mavi bir demir sesi

Ellerim gece yatısına çağrılmış

Ve

Telaşsız görünmeye çalışan bir

Kafka gibi

Yüzüm giyotine abone

 

Cemal Süreya

Burcu önümde giderken, çantalarındaki fosforlar parlıyor. Arka stop lambası kırmızı. Gece zifiri karanlık.

3-77

Hava iyice karardı ve hala kalacak bir yer bulamamıştık. Ama uygun bir yer bulacağımdan eminim. Ve yolun sağında büyük çınar ağaçlarının olduğu bir alandan geçerken duruyorum. Fenerlerin ışığında inceleyince burasının  piknik alanı olduğunu görüyoruz. Bir de tulumba var, burada kamp yapılabilir. Burası Bigalı kalesi olduğunu fenerlerimizin ışığıyla tabelayı okuyunca anlıyoruz. Çınarların altına çadırlarımızı kurduk. Burcu yine huzursuz, böyle bir ortamda ilk defa kalıyor. Onu rahatlatmaya  çalışıyorum, kolay değil tabi ki. Duş haricinde tuvalet de yok, ama böyle doğanın içinde alışması gerek. Bu saatten sonra yapacak bir şeyi  olmadığından mecburen katlanıyor,  Burcunun ikinci sınavı. Çadırları kurup yerleştikten sonra kahve yapıp içiyoruz. Deniz kıyısındayız ama  etraf karanlık olduğundan nasıl bir yerdeyiz tam olarak anlamıyorum. Sadece yağmurun yağmayacağını  biliyorum ve tulumbada suyumuz var,  bunu kullanma suyu olarak kullanabiliriz. Yanımızda bol miktarda içme suyu var. Bundan iyisi can sağlığı diyerek güzel bir geceye yavaş yavaş giriyoruz. Yorgunluk uykumuzu getirince iyi geceler diyerek herkes çadırına girip yatıyor yeni bir güne uyanmak üzere.

Fotoğrafların Bir kısmı Burcu, Adnan ve Çağrı’ya aittir.

Kayalar köyünden Bigalı kalesine kadar toplam 92 km yapmışız Kilometre saatime göre.

Süre : sabah 09:00 , akşam 22:00  yolda 13 saat olmuş

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 93 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc