Etiket arşivi: yağmur

Uluslararası Kosova Bisiklet Turu 2. Gün

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Prizren – Gjakova

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

SEVGİLERİMDE

Masalların dalında bir menekşe gibi

Acun içinde ipek saçlı Bistriça suyu

Şarap etkisinden bedene sarhoş ola

Ana yoldan çıktık düz yola

 

Geldi sınavın öncesini yendi Prizren’nin Maraş’ında

 

Geleceğin eşiğine bağlandı düğüm düğüm

Göreli oluyor yirmi dört ayda bir

Ortamımızın peşini boy boy

 

Bu kent, ince kumlar üzerinde Bağdat izi

Mesnevi içindekilerinde gibi çizilmiş dizi dizi

Türbelerinde gibi yazılı yazıtlar tarihçe

Aşık Veysel’in mi? bu sevgiler Şems-i yem

Murtaza Buşra

 

Öne çıkmış olan görsel, Drin nehri üzerinde tek kemerli taş köprü. Pembe sardunya çiçekleri önde..

20150817_155642

Gece boyu aralıklı yağan yağmur altında  sabaha kadar dün geceye göre iyi bir uyku oldu. Herhalde gürültüye alıştım. Erken saatlerde kalkıyorum, bazı arkadaşlar uyanmış çadırı toplamaya çalışıyor. Diğer arkadaşları da kaldırıp çadırlarını toplayıp araca yüklemesini söylüyorum. Aracı akşamdan ayarlamıştık. Eşyaları araca yükledik tek tek. Binek araba olduğu için bagaj ve arka koltuğa eşyalarımız tıka basa doldu. Amcaoğlu Muharrem işi olduğundan aracı mecburen Denis kullanacak. Yanında da bisikleti olmayan Mehtap hanım gelecek. Kahvaltıyı Muharremin evinde yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra hep birlikte Şehrin merkezi olan Şadırvan’a giderek tura başlamak için toplandık. Şadırvan henüz boş, Pazartesi  olduğundan çalışanlar işine başlamış, diğerleri de henüz kalkmamış.

Şadırvan çeşmesinden taş köprü yönü. Kafrlrtin ve Dokufest festivalinin güneşlik şemsiyeleri duruyor.

20150817_093149

Burası da Kilise yönü. Bir kaç kişi yürüyor. Dükkanlar henüz kapalı.

20150817_093157_HDR

Şadırvan sakin olunca çeşmenin çevresinde toplanıp bir resim çekiliyoruz hatıra olarak. Adamım Alfonso da bizimle beraber Gjakova’ya kadar gelecek. Tüm katılımcılar toplanıp bir kareye alınınca Kosova turunu haber alan Trt muhabiri bizimle söyleşi yaptı. ( Turumuzun haberi çıkmış ama linkine ulaşamadığımdan burada veremiyorum ) Söyleşi bittikten sonra Şadırvan çeşmesinin etrafında Üç tur atarak Kosova Bisiklet Turunu program saatine göre 09:00 da başladık. Hava parçalı bulutlu, yağabilirdi de yağmayabilirdi de. Tura iyi bir başlangıç yaptık, öncü Yaşar ve Muhlis, artçı da ben. Turda herhangi bir şey olursa telefon etmeleri konusunda sıkı uyardım. Ayrıca birbirimizi görecek karar yakın aralıkta gidecektik.

20150817_093728

Tur başlangıç videosu. Kamera: Muhlis Dilmaç.

Şehrin ana caddelerinden ilerleyip daha sakin olan Drin nehrinin diğer tarafına doğru gitmeye başladık.  Bu yolda araç fazla yok. Belli bir yere kadar ana yoldan uzağız. Yol kıyısında ağaçlar, arkadaşlar durmuş bizi bekliyorlar.

20150817_103709

Arada durup dinlenirken misafirimiz olan Alfonzo neşeli hareketleriyle tura renk katıyor. Zaten renkli bir kişi. Bisikletinin arkasındaki bayrak turuncu renkte. Ortasında bir delik açmış.

20150817_103712

İrfan geride kalıyor, biraz sıkıntılı. Herhalde yemeklere alışamadı. Durup onu bekliyorum.

20150817_103720

Tamam da bizimle beraber, İrfan’ı yalnız bırakmıyor.

20150817_103722

Kosova da hayvancılık eskisi kadar olmasa da hala var. Köyün ineklerini otlatmaya nehir kıyısına götüren çoban yolu tamamen kapatan sürüyü gütmeye çalışıyor. Geçecek yer olmadığından mecburen sürünün peşinden yavaş gidiyoruz.

20150817_104607

Drin nehri üzerindeki köprüden geçiyoruz. Ağustos ayında olmamızdan dolayı nehir biraz azalmış durumda. Buraya kadar iniş, buradan sonra nehir kıyısından akış yönünün tersine doğru gideceğiz. Bir kısmı küçük tepeler olsa da çoğunluğu düz arazideyiz. Bisikletim KUZ köprü üzerinde.

20150817_105412

Şahin Güngör köprüyü ele geçirmiş.

IMG-20150831-WA0072

Hafif bir tırmanma başladı bile.

20150817_112301

İlk köye vardık, görünüşe göre küçük bir köy.

20150817_112304_HDR

Köyün içinde kısa bir mola vermişler bile. 5 odalı, iki katlı bir bina. Alt katta dükkanlar sıralı. Üst kat tuğla örülü ve boş. Çatı kiremitle kaplanmış.

20150817_112649

Köyler birbirine yakın bizde olduğu gibi. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan köylülerin geçim kaynağı ektikleri ürünler ve hayvanların eti ile sütü. Nüfus olarak az olan köyde yaşayanların çoğu yurt dışında çalıştığı için yazın kalabalık oluyor. İzinlerini köylerinde değerlendiren yurt dışında çalışanlar düğünlerini burada yapıyorlar. Aynı zamanda Avrupa da pahalı olan kuru bakliyat, kurutulmuş et, peynir gibi kışlık yiyeceklerini hazırlayıp arabalarına tıka basa doldurduktan sonra çalıştıkları ülkeye giderek kışlık yiyecekleri tüketmeye başlıyor. Böylece yiyeceklere harcadıkları paraları biriktirerek varlıklı yaşıyorlar. Köy dağın yamacına kurulmuş.

20150817_113136

Başka bir köy, bu köy de dağın yamacında.

20150817_113653

Diğer bir köye yaklaşınca davul zurna sesi duyuyoruz. Köyde düğün var, belli oldu. Hem de yolun kıyısında ki evde yapılmakta.

20150817_113733

Evin geniş avlusunda sadece kadınların olduğu halay var. Köyün tüm kadınları en güzel elbiselerini giyip süslendikten sonra kendini göstere göstere halay çekiyor her biri. Haliyle en güzeli de gelin hanım, genç ve güzel olduğu kadar uzun boyu ile farkını gösteriyor diğer kadınlara. Tamam da kadın olarak aralarına karışıyor.

20150817_113918

Avlu epey geniş, yer taş plaka döşeli tertemiz. Tam da düğün yapılacak yer. Geniş bir halay oluşturmuşlar, müziğin ritmine göre hareketlerini yaparak oynuyorlar. Turumuzda bir köy düğününe denk gelmemiz iyi oldu. Bir süre oynayanları seyredip resim ve video çektik.

Kamera: Muhlis Dilmaç, aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz.

50 den fazla kadın halay çeker gibi yöresel oyunlarını oynuyor.

20150817_113930

Aramızda ki tek bayan bisikletçi Tamam kadınların arasına girip oynuyor bir süre.

20150817_114014

Kamera: Muhlis Dilmaç, aşağıdaki ikinci videoyu izleyebilirsiniz

Kadınların arasında yerel kıyafetler giymiş olanlar da var. Desenli önlük, sol kalçasında çıkıntı yük taşımak için. Beyaz mintan ve başlarında renkl, desenli başlıkla dikkat çekici.

IMG-20150831-WA0073

Düğünde fazla oyalanmadan grubu yola çıkarıyorum. Yoksa halay akşama kadar bitmez. Nehrin kıyısından gitmesek te arada kendisini gösteriyor.

20150817_115210

Köyler ardı ardına geliyor. Köylerde durmadan yola devam ediyoruz.

20150817_115635

Yağmur yağmaya başlayınca yağmurlukları giyip yola devam ediyoruz. Bir ara iyice yağmaya başlayınca kapalı bir sundurmanın altında bekledik. Yaz yağmuru çabuk geçiyor üzerimizden. Yağmur dinince tekrar yola devam. Yağmurdan sonra bulutlar parçalanıyor.

20150817_132412

Tarlaların arasından öğle yemeği yiyeceğimiz yer göründü.

20150817_135031

Daha önce anlaşmıştık mekan sahibi ile. Sadece Vejeteryan olan Uğur salata ile karnını doyurdu. Geriye kalanlar nehir balığı ısmarladık. Balıklar ızgarada pişti. Nehir balığı olmasına rağmen tadı güzeldi. Masaları birleştirip hep birlikte sundurmanın altına oturduk. Bira ucuz olduğu için herkes birer tane içiyor.

20150817_152327

Burası nefis bir yer, büyük bir köprü var kara yolunda. Köprünün adı Şivan Köprüsü. Bu köprüden belli zamanlarda atlayış yarışmaları düzenlenir.  Şimdilik yarışma yok ama seyredilmeye değerdi. Bu atlayışlar genellikle balıklama olur. Küçük yaşta atlamayı öğrenenler büyüyünce atlıyorlar buradan. Atlamasını bilmeyenler için tehlike her zaman var ve istenmeyen durumlarla karşılaşabilir. Köprü yüksek ve tek kemerli. Üstünden arabaların geçtiği işlek bir yol var. Nehir sakin görünüyor ama akıntı var. Önde sardunya çiçekleri açmış. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

20150817_155642

Nehir sakin akıyor, az aşağıda doğal bir set var. Set yüzünden uzun bir alanın yüzeyi düz durumda. Kosova’nın her yerinden buraya yüzmeye ve atlayışlara gelirler.

20150817_155648

Yemek molasının ardından yola çıkmaya hazırlanıyoruz.

20150817_155653

Artık ana yoldan gideceğiz Gjakova’ya kadar. Biraz ilerde bir taş köprü daha var var. Drin nehrinin kollarından birinin üzerinde. Uzun, dar ve bol kemerli olan bir köprü. Yeni yol yapılınca taş köprü kullanılmıyor. Köprü kullanılmasa da sağlam görünüyor.

20150817_161904

Gjakova’ya vardık bile. Kosova’nın 7. Şehri. Gjakove yazan tabelayı bisikletim KUZ ile çekiyorum.

20150817_164307

Yol kıyısında tehlikeli, kapağı olmayan mazgallar var. Girersen tekerlek kırılabilir. Bu tehlike sadece bisikletler için değil, motor ve arabalar içinde tehlike oluşturuyor.

20150817_165732

Kısa sürede kamp alanına geliyoruz. Burası spor merkezi tesisleri, daha önce spor müdürü ile anlaşıp bahçede kamp atacağımızı bildirmiştik. Bahçesi oto park olarak kullanıldığı için kapıdaki görevli bizim niye geldiğimizi anlamadı ilk önce. Spor müdüründen izinliyiz deyince sesini çıkarmadı. Zaten hepimiz içeri girmiştik. Kamp atacağımız yeşil alan.  Şimdilik kargalar dolaşıyor.

20150817_173432

İlk önce herkes çadırını kurdu, eşyaları çadıra yerleştirip hazır hale geldi.

20150817_173443

Spor binasının tuvaletleri biraz bakımsız, duşları doğru dürüst çalışmıyor. Hortumla, tasla duş alıyor kimimiz. İrfan’ı çekiyorum uzaktan.

20150817_174728

Kamp yerimiz çadırlar kurulduktan sonraki hali. Yer iyi ama tuvalet biraz sorun oluşturdu. Artık idare edeceğiz. Çadırlarda Denis nöbet tutacak, Yaşar bizimle gelecek şehir turuna. Bisikletleri almıyoruz, yayan dolaşacağız.

20150817_174755

Yürüyerek şehri dolaşmaya başlıyoruz hep beraber.

IMG-20150831-WA0001

Şehrin çarşısında gezinti yapıyoruz, çarşıda kafeler var ama boş masalar. Fazla hareket yok anlaşılan. Belki akşam hareketlenir buralar.

20150817_190138_HDR

Masalar düzgün sıralanmış. Sandalyeler de basanın yanında. Bir kaç kişi oturmuş kahve içiyor.

20150817_190147_HDR

Dükkanların çoğu boş ve kapalı. Fabrikalar kapandıktan sonra insanlar çalışmak içi yurt dışına göç etmiş. Kalanlar da ticareti devam ettirmeye çalışıyor. Açık olan bir dükkanda keçeden yapılan Arnavut fesini deniyoruz. Muhlis’e de yakıştı doğrusu fes.

20150817_190846

Güzele ne yakışmaz, Tamam deniyor ve pozunu veriyor. İrfan o kadar resmini çekiyor meşhur etmek için ama bir türlü meşhur olamadı. İşte bu resim onu meşhur edecek.

20150817_190903

Kosova ve Türkiye yazılı atkılarla poz veriyoruz. 5 kişiyiz.

IMG-20150819-WA0022

Elbise satan bir dükkanın önünde o kadar manken vardı ki sayamadım. Hepsi de elbise giydirilmiş durumda kaldırıma konulmuş. Sanki kaldırımda insan kalabalığı oluşturulmuş. Uzaktan gören birisi dükkanda alışveriş yapıyor zannederler. Zaten çarşı bomboş, mankenler az da olsa kalabalık oluşturmuş.

20150817_191551

Mehtap ile Muhlis Kosova atkısı ile poz veriyor, bizler de yanında duruyoruz.

IMG-20150819-WA0026

Dış cephesi restore edilip  boyanmış müze evine geliyoruz. Dış duvarları onarılıp boyanmasına rağmen kocaman tahta kapısı olduğu gibi korunmuş. Kapının eski ve özgün olması binaya ayrı bir hava katmış durumda. Kapı zamanın tanığı, kim bilir kimler girip çıkmıştır kapıdan. Kapı kapalı olduğu için müzeyi gezemedik.

20150817_192721

Müzenin bahçesi, bahçenin ortasında gösterişli iki katlı bir köşk. Bahçe süs bitkileri ile bezenmiş. Anlaşılan o ki köşk te restore edilerek onarılmış. Köşeleri ağaçtan bezenip kahverengi boyanması, duvarların beyaz badanası ile uyum içinde binanın yapısına ayrı bir zevk katmış. Köşkü gezmek isterdim doğrusu. Şimdiki beton binalarda yaşamaya zorlanmamız böyle yapılara daha çok ilgi göstermemize neden oluyor. Köşkün etrafında öyle büyük binalar olmadığı için havadar ve ufku açık. Bahçede ki güller köşkte yaşanmışların özeti sanki.

20150817_192756_HDR

Şehri şöyle bir dolanıp gezindikten sonra bir restoranda akşam yemeği yiyoruz hep birlikte. Çadırları bekleyen Denis için de ekmek arası bir şeyler yaptırdık. Yemeğin ardından kamp alanına gelerek Denisin paketini veriyoruz. O da tek başına sıkılmış ve acıkmış durumdaydı. Banklarda oturarak kahve pişirip tatlı sohbet ediyoruz bir süre. Geç olmadan çadırlara girip yatıyoruz dinlenmek için.

İlk günlerde biraz az yol yapmak tura başlangıç için yeter. Fazla zorlamaya gerek yok. İlk gün için çok iyi oldu benim için, sorunsuz bisiklet sürdük. Biraz yağmur yağsa da ıslanmak iyi geldi yaz sıcağında.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık 49 km civarında.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda

Haritanın linki : http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=10634517

Powered by Wikiloc

99. Çanakkale Şehitlere Saygı Turu 10. Gün

10 Nisan 2014 Perşembe

Ayazma – Kaz dağının öte yüzü

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

ACIGÖL’de

Dedi ki neredesin sen?

 Dedim ki gitmek gerekti

 Dedi ki sen yokken ….

 Dedim ki ben olmasam da olur

 Dedi ki oldu, güneş doğdu-battı

Dedim ki gitsem de sende doğan pınara, batan güneşe gelirim

 Dedi ki güneşim de pınarında senin gözünde, gönlünde. Nereye gitsen gelir senle.

Esmaeseraçıkgöz

 

Öne çıkan görsel, Dağdan akan dere çağlayıp akarken ben bisikletim KUZ ile geçiyorum. Derede bir kaç kuru dal var.

1601094_10152336428234861_1298975074120669047_n

Güzellik havuzunda buz gibi suda yıkanmam tüm yorgunluğumu aldığından gece misler gibi uyudum. Ormanda temiz havada uyumak şehirde uyumaktan daha kısa oluyor. Şehirde ne kadar uyursan uyu kirli havada soluduğun oksijen miktarı az olduğundan yorgun uyanıyorsun. Ama burada kısa süre de uyusan temiz oksijen vücudunu temizleyip dingin kalkmanı sağlıyor. Bu sabah öyle dingin, uykumu almış olarak kuş cıvıltılarıyla uyanıyorum. Bu gün zorlu olacak, bakalım dengesiz bizi nerelere götürecek? kim bilir!!

100420146499

Çadırları toplayıp bisiklete bagajları yükledik. Güzel bir kahvaltının ardından yola çıkma zamanı. Yolun sağında duvar, çam ağaçları ve çiçek açmış elma ağacı.

100420146500

Dün buraya, güzellik havuzuna girmiştim. Tahta köprüden aşağı dökülen suyu bir süreliğine seyrettim. Kaz dağlarında o kadar su var ki hiç tükenmeden sürekli akıyor dereler. Ta denize kavuşasıya kadar.

100420146501

Ayazma dan Evciler köyüne hızlıca iniyoruz. Zaten yol sadece iniş. Evciler köyünde alış veriş yapıp eksiklerimizi tamamladık. Bolca ekmek almayı ihmal etmedik. Ne olur ne olmaz Kaz dağlarında kaybolabiliriz belli mi olur. Tek çam gövdesi uzun, aşağıda kavak ağaçları ve elma bahçeleri.

100420146502

Çam ormanı içinde giden yol.

100420146503

İşte Kaz dağları, antik çağın İda dağı. Görkemli görünüyor, bereketli ormanları bir çok canlının yaşam kaynağı durumunda. Biz de biraz olsun faydalanıyoruz İda dağlarından. Evciler köyünde Sarıkız yolunu soruyoruz her kes değişik cevap veriyor. İrfan da Çavuşlu köy yolundan gitmeye karar verince peşine takılıyoruz.

100420146504

Çiçek bürümüş elma bahçeleri arasında ilerliyoruz. Bir süre asfalttan gittikten sonra Kaz dağlarına doğru toprak yola girdik. Artık dağlarda asfalt olacak değil ya. Zaten olması da gerekli değil, toprak kalsın. Biz toprakta da süreriz bisikletleri. Çiçek açmış elma ağaçları arasında bisiklet sürüyoruz.

100420146506

Elma bahçeleri arasında giden yol birden bire bitti! Hadi bakalım ne olacak şimdi ? Elma bahçelerinin ortasında kaldık. İlerisi de görünmüyor…

100420146511

Elma da bu yıl bereket var, çiçeklerinden belli oluyor. Tomurcuk halinde pembe olan dış yüzeyi çiçeğin taç yaprakları açınca bembeyaz bir gelinlik gibi görünüme dönüyor. Bu harikulade olayın evrelerini aynı anda görmek olası. Tanrının insanlara bahşettiği en güzel meyve de elma. Hatta din kitaplarında bahseder Adem ve Havva yasak olan elma yüzünden Cennetten yeryüzüne kovulurlar.  Belki de yemeselerdi elmayı bu kadar çok yenmezdi. Dünyada en çok tüketilen meyvelerin başında elma olduğunu biliyor muydunuz.

100420146509

Artık yapacak bir şey yok geri dönüyoruz. En arkadan gelmemden ötürü bu kez en öndeyim. Yine en önde dengesiz İrfan geliyor. Kendimi ve arkamdakileri elçek çekiyorum.

100420146510

Ardından diğerleri geliyor, Mustafa, Hakan ve Özcan.

100420146511

Dengesiz yolu şaşırdı, ama olabilir her ne kadar dengesiz olsa da o da bir insan eninde sonunda. Sevinçle onu takip ederim, her zaman beni en güzel yerlere en güzel yerlerden götürmüştür. Ona güvenim tamdır ve şimdiye kadar çok güzel maceralarımız oldu. Bu da maceranın bir parçası. Yaşamak gerek…

100420146512

Mustafa da sessiz ve sakin başına neler gelecek diye bizlerin peşinde bisiklet sürüyor. Mustafa’nın bu durumdan hiç şikayet etmediğini, hatta hoşuna bile gittiğini tahmin ediyorum. Zaten macerayı seven biri, Bana katılmak için ilk görüşmemizde her türlü yola geleceğini sezmiştim.

100420146513

Papatya gibisin beyaz ve ince,

Deli oluyorum seni böyle görünce.

İsmin dudaklarımı yakıyor neden ?

Papatyam seni özlüyorum..

Hep elma ağaçlarının çiçeklerini çekecek değilim ya biraz da papatya çiçeklerini yakından çekeyim bari.

100420146515

Neyse sonunda doğru yolu bulduk galiba. Orman yolu olduğu belli oluyor. Çam ağaçları bunu gösteriyor. Yola ilk başladığım yerden itibaren her kavşakta nereye gittiğimizi not ediyorum. İlk sapakta sola girdik, bunu defterime not ettim. Geri dönmek zorunda kalırsak gerekebilir.

100420146516

Artık doğa ile baş başayız ormanın içinde. Toprak yol gayet düzgün, yerde araç tekerlek izlerini görüyorum. Araç görmesem de demek ki buradan araç geçiyormuş.

100420146517

Mustafa ağır ağır geliyor peşimizden.

100420146518

Kavşakları defterime not etmeye devam ediyorum. Gerçi araç izleri gideceğimiz yola doğru. Diğer yolda hiç araç izi görünmüyor.

100420146519

Akan sularda durup dinlenmek gerek. Hem suları tazeliyoruz hem de nefesler normale dönüyor.

100420146520

Mustafa da akan dereden suyunu doldururken papatya çiçeği ile birlikte çekiyorum.

100420146522

Ağır tempoda çıkmaya devam. Önümde Hakan gidiyor.

100420146523

Dağa çıkan yol kıvrıla kıvrıla eteklerin yamaçlarında. Yukarıda kıvrılmış yolda ağaçların arasında çıkan bir bisikletçi.

100420146524

Yollar çatallanıyor sürekli, ormancılar her yana olası bir yangına ulaşabilmek için yapmış. Ayrıca orman gençleştirme çalışmalarında yaşlı ağaçları kesip bu yollardan aşağı indiriyorlar.

100420146525

Dört yol ağzına geldik, nereye gideceğimizi tahmin etmeye çalışıyor İrfan. Araç izleri sağa doğru gidiyor ama doğru yol mu? belli değil. Sağa gitmeye karar veriyoruz. Dört yol ağzında arkadaşları çekiyorum.

100420146526

Çam ağaçları kalem gibi uzun ve düz. O kadar sık dikilmiş ki ağaçların gövdeleri göze görünüyor sadece.

100420146527

Çam ağacı dışında ki ağaçlar yapraklarını dökmüş. Şimdi ise baharın coşkusuyla yeni yaprak açmaya başlamış bile.

100420146528

İki dengesiz bazen geride kalıyor, böylece resimlerini çekmeye fırsatım oldu.

100420146529

Yol boyunca çeşmelere denk geldik. Hepsi de şarıl şarıl akıyor. Suyumuz bittikçe takviye yapmaktan da durmuyoruz mataralarımızı. İrfan çeşmenin yanından geçerken.

100420146530

Tırmanış devam ediyor.. Ağaçların arasından bisikleti ile geçen arkadaşı çekiyorum.

100420146533

Bazı dereler de bol su var, durup resmini çekiyorum. Ormancılar künk koymalarına rağmen bir şekilde tıkanmış. Dere dışarıdan, yoldan akmakta.

100420146534

İşte bu dereden geçerken İrfan benim resmimi çekiyor çaktırmadan. Bu resmi sonradan gördüm. Fakat ne kadar dengesiz olsa da sanatçılık var İrfan da. Güzel estantaneler yakalamaya çalışır ve harika resimler de çeker. Bu da onlardan biri, tam kapak resmi. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1601094_10152336428234861_1298975074120669047_n

Kavşak ve sola dönüş, zaten araç izleri o yönde.

100420146535

İşte bisiklet bizi böyle yerlere, böyle güzellikleri görmemize neden oluyor. Ormanda ki yaşam öyle güçlü ki insanlar ne yaparlarsa yapsınlar kendi kanunları geçerli. Yol dozer ile açılıp taşlı topraklı olmuş. İşte orman bitkisi tohumu tam yolun ortasına gelip yeşermiş. Baharın etkisi ile mor çiçeğini de açmış durumda. Sanki yapılan yola meydan okurcasına;

“İşte ben her yerde çiçek açarım, küçük te olsam ben ormanım. Yaşam benim.”

Tek yapraklı mor çiçek ve bisikletim KUZ.

100420146536

Çam ormanı içinde kaybolduk sanki.

100420146537

Yol kıyısında genç çam ağaçlarının yapraklarının yeşil tonu tazeliği belirtmiş.

100420146538

Kalem gibi düz olan çam ağaçlarının boyu o kadar uzun ki gökyüzünü çok az görebiliyorum.

100420146539

Ormanda ki yaşamın içinde çam kurtları yoldan başka bir çam ağacına gitmeye çabalıyorlar. Bu kurtlar çam ağaçlarına büyük zarar veriyor. Eğer mücadele edilmezse ormanı kurutur bu küçük canlılar. Ormancılar çam kurtlarına karşı çeşitli tuzaklar kurarak ormanı bir şekilde koruyorlar. Tabi ki her tarafa yetişmek imkansız. Bazı yerlerde çam kurtları görmemiz mümkün.

100420146540

Yol kıyısında park etmiş KUZ sakince beni bekliyor.

100420146541

Artık bir yerde karnım iyice acıktı. Hep beraber durup karnımızı doyurmak için ekmek, konserve, zeytin, peynir yiyerek açlığı bastırdık. Üstüne bir de neskafe içmek iyi geldi doğrusu. İrfan da bisikletini yolun kıyısına, tam da ucuna park etmişti. Birden bire Mustafa “Eyvah gitti” diye bağırmaya başladı. İlk önce ne olduğunu, niye öyle bağırdığını anlayamadım. Meğerse Mustafa yol kıyısında duran İrfan’ın bisikletinin aşağıya düştüğünü görmüş. O yüzden heyecanla bağırmaya başlamış. Yamaçtayız ve yamaç ta dik. Hep birlikte koşarak bisiklete baktık. İrfan’ın bisikleti 15 – 20 metre aşağı takla ata ata yuvarlanmış bir ağacın gövdesinde durmuş durumda gördük. Hemen bisikletin yanına indik. Bisiklette görünen bir şey yok. El birliği ile yukarı çıkarmaya başladık. Ben aşağı inmeden önce bir resim çekiyorum önce sonra yardıma başladım. Üç kişi bisiklet başında, Mustafa yanımda, yardıma iniyoruz.

100420146542

Bağıra çağıra ite kaka neşe içinde yukarı, yola çıkmaya çabalarken dengesiz birden bisikleti bırakıp yukarıdan resmimizi çekmeye başladı. Eh resim olunca her durumda poz vermek gerek. Bu da bize tatlı bir anı olarak kaldı. Bisikleti kontrol ettik, herhangi bir arıza, kırık yok şükürler olsun. Yoksa onaramayacak bir arıza durumunda bisiklet elde epey yolumuz yayan olarak sürecekti. Dört kişi bisikleti iterken.

10176124_10152336434504861_5846232510678981741_n

Yemekte harcadığımız suları tamamladık çeşmenin birinde. Çeşmenin başında bisikletler, çeşmeden taşan sular yol kıyısında kendine küçük bir yatak yapmış bile.

100420146544

Derme çatma ağaçtan yapılmış eserler gördük. Dibinde de çeşme var. Durup mola veriyoruz çeşmenin başında. Mustafa yanıma gelince  “Urim baba yukarıdan sana doğru bir domuzun geldiğini görünce bağırdım domuza. Domuz da yönünü değiştirerek sana doğru gelmekten vaz geçti” dedi. Ben de “Hiç farkında değilim” dedim. Şimdiye kadar domuz dahil hiç bir hayvan rahatsız etmedi ve saldırmadı ormanın içinde. Yollarda sadece köpeklerin saldırılarına karşılaşıyorum. Eh onları da bir şekilde defediyorum. Çeşmenin başında otururken beni çekiyorlar.

100420146547

Bir ağaç diğerlerine göre epey uzun, başı göğe ermiş. Resmi çekerken gök yüzüne bakınca bulutların çoğaldığını görüyorum. Umarım yolda yakalamaz yağmur.

100420146548

Ormancılar kesilen ağaçların tomruklarını yol kıyısına dizmişler. Burada biriktirip işlenmek üzere sanayiye götürülmeyi bekliyorlar.

100420146549

Yine bir kavşak, ilk önce Mustafa durup bizi bekliyor. Sağa giden araç izlerini takip ediyoruz.

100420146550

Karşımıza başka bir kavşak çıkıyor. Bu kez İrfan tecrübelerine dayanarak durup etrafı incelemeye başladı. Diğer giden yolları kontrol etmek için keşif yapmak için yanımızdan ayrıldı. Biz de onu bekledik bir süre. Geldikten sonra “Bu yöne gideceğiz” dedi. Rehberimiz o olduğuna göre takip ediyoruz İrfan’ı.

100420146551

Henüz bahar aylarında olmamız dolasıyla piknikçileri görmesek te ormancılar uyarı levhası asmışlar ta buralarda. Her yerde olduğu gibi buraya da çöplerini bırakıyorlar demek ki. Yoksa uyarı levhaları ormanda yaşayan hayvanlar için konmamış. Zaten orman hayvanları insanlar gibi çöp üretmiyorlar ki.

100420146552

Birden bire karşımıza ormanın içinde bir gölet beliriyor. Büyük bir olasılıkla orman yangın ekibi için yapılmış. Dağlarda çıkabilecek bir yangını söndürmek için yangın helikopterleri buradaki suyu kullanıyorlar. İyi bir düşünce. Umarım hiç yangın çıkmaz.. Bu gölette hayvanların sulama göleti olur. Buradaki çam ağaçlarının rengi daha koyu. Demek ki çok kar yağıyor. Kaz dağının zirvesi bulut ile kaplandı. Dağ bulutu tuttuğuna göre kolay kolay bırakmaz. Hadi bakalım hayırlısı…

100420146553

Eyvah haydutlar yolumuzu kesmiş. Ne yapacağız şimdi?  Çam ağacını kesilip yolu tamamen kapatmışlar.

100420146554

Neyse haydut maydut yok şimdilik. Kesilmiş ağacın etrafından dolanıp yola giriyoruz. Az ileride 2 tane bina görünce durup incelemeye başladık. Tabelada yazdığına göre Düden alanı dedikleri yerdeyiz Rakım da 1270 metre. Bayağı çıkmışız. Binalarda ve etrafta kimseler yok, terkedilmiş. Yada yangın zamanı değil, henüz yangın ekibi iş başı yapmamış. Yangın ekipleri Mayıs ayının sonlarına doğru, havalar iyice ısınıp otlar kuruduktan sonra iş başı yapıyorlar. Binanın kapısı da yok, içine girip baktık. Bomboş, pislik içinde, yan odada ocak var. Daha önce ateş yakmışlar bu belli.

100420146555

Hakan ve Özcan bizden biraz ileride gidiyorlardı. Burada durup etrafı inceledikten sonra tam hareket edecekken birden bire yağmur başladı. Bisikletlerimizle birlikte fazla ıslanmadan binanın içine girdik. Binanın içinden ormana yağan yağmuru çekiyorum. Hava mis gibi, çam ve ot toprak kokuyor.

100420146556

Bir süre sonra yağmur şiddetini iyice arttırdı. Bizden fazla uzaklaşmamış olan Hakan ve Özcan geri dönerek yanımıza geldiler.

100420146557

Baktık ki yağmur devam ediyor yan tarafta bulunan odunları fazla ıslanmadan içeri alıyoruz. Belli değil ne kadar süreceği yağmurun. Yağmurun şiddetinden sis gibi oldu ortalık. Binanın yanında beton dökülmüş, üzerine demirden çardak yapılmış.

100420146559

Yağmur uzun süreceğe benziyor. Hiç durmadan aralıksız yağdığından öylece binada mahsur kalmış gibi bekliyoruz. Hava serinlemeye başladı, yağmur kendini doluya bıraktı. Resimde dolunun izleri belirgin görünüyor.

100420146561

Ortalık birden bire beyaza bürüdü dolu taneleri ile. Hava birde başka bir ortama dönüştü. Kaz dağının tepesindeyiz, ne olacağını kestirmek güç. Dolunun yağışını izliyoruz sadece.

100420146562

İşte bahar aylarında sarı çiçekler böyle olaylarla karşılaşıyor. Herhalde alışkın olmalılar ki başları dik dolu umurlarında değil sanki. Beyaz dolu taneleri arasında sarı çiçekler.

10155357_10152336444174861_2502089116309977292_n

Saat öğlen biri geçti, hatta ikiye geldi sayılır. Bu yağmurda fazla gidilmez deyip binanın içinde kalmaya karar verdik. Bu gece buradayız, kamp atacağız mecburen. Yarın Allah kerim. İçerisini şöyle bir temizleyip toparladık. Ardından çadırları kurduk, içerisi geniş. Beş kişi için rahatça kalabilecek kadar yer var. Ardından ocağa odunları verip ateş yaktık bir güzel. Serin olan havada fazla üşütmeden ısınmak gerek. Yanan odunları yakından çekiyorum.

100420146563

Yağmur yağmaya devam ediyor.

100420146564

Akşam olmak üzere, hala yağmur yağıyor. Hiç kesmedi. İyi ki yola devam etmedik yoksa çamura saplanacağımız kesin. Yağmurda da kamp atmak kolay değil. Burada kalmakla hiç olmazsa ıslanmadan kapalı bir yerde kampımızı attık. Biraz şanslı mıyız ne?

100420146565

İyi ki odunları ıslanmadan içeri taşıdık. Odunumuz bol, sürekli ateşi besliyoruz. Ateş içimizi ısıtıyor alevleri seyrederken.

100420146566

Ateşin karşısına oturmuş 5 mahzun. Elçek ile kendimizi çekiyorum.

100420146567

Odunlar da bir güzel yanıyor ki seyretmeye doyum olmuyor. Ateşin sanki bir büyüsü varmış gibi.  İnsan bir türlü karşısından kalkmak için çaba sarf etmeden öylece hayallere dalmaktan kendini alamıyor. Boşuna ilk insanlar ateşe tapmamış.

100420146569

Herkes nevalesini çıkarıp ortaya döktü. Ortak yemek makarna ve ton balığı. Bir güzel karnımızı doyurduk afiyetle. Ardından çayı demledik odun ateşinde. Çay da pek güzel oldu hani. Odun lezzeti var sanki. Çaydanlık ateş üzerinde ve yanında odunlar yanıyor.

100420146570

Hava kararmaya yüz tuttu ve yağmur yağmaya devam ediyor. Ne bereketliymiş bulutlar. Bu kış fazla yağış almadı. Dereler, kaynaklar pek coşkulu değildi bu baharda. Daha çok yağması gerek. Dün Ayazma da gördüğümüz suyun gözü akmıyordu. Yağışın az olmasından dolayı çoğu su gözlerinden su çıkmıyor. Kocaman Kaz dağları, tüm heybetiyle kilometrelerce alanı kaplıyor. Yağan bu yağmurlar dağın derin çatlaklarına dolarak muazzam bir su deposu haline geliyor. Çatlaklarda biriken milyonlarca ton su yavaş bir şekilde çatlakların ucunda su gözlerinden fışkırarak dereleri ırmakları oluşturuyor. İşte bu yıl dağın suları azalması dolayısıyla bazı kaynaklar kurumuş durumda. Bizler burada mahsur kalsak da yağmurun yağmasına seviniyorum. Hava kararmadan dışarısını, ormana yağan yağmuru son bir kez çekiyorum.

100420146571

Sıra geldi urimbaba’nın kahvesine. Köz ateşi olur da kahve olmaz mı? Hemen kahve takımını çıkarıp üç kişilik kahveyi cezveyle birlikte közün üstüne sürüyorum. Közün ağır ateşinde kahve pişmeye başlıyor. Zaten kahvenin lezzeti burada, ağır ateşte pişireceksin.

100420146572

Üç fincan da hazır, diziliyor cezvenin karşısında. Fincanlar pek se sabırsız. Bir an önce kahvenin pişmesini istiyorlar. Durun bakalım, urimbaba kahvesi öyle aceleye gelmez. Biraz sabır.

100420146573

Sabırla pişen urimbaba kahvesi herkese nasıp olmaz. Şanslı olan iki kişi içebilir. İlk önce doğal olarak İrfan ve Mustafa içiyor. Kahveler içildikten sonra diğer şanslı iki kişi olan Özcan ve Hakan da kahveden nasibini alıyor. Keyfimizin kahyasına bu akşam diyecek yok. Cezve ve köpüklü kahve dolu üç fincan.

100420146574

Gecenin ilerleyen saatlerinde ateş köze dönüştü. Sadece közden yayılan ışıkla aydınlanıyor bulunduğumuz yeri. Ateşin karşısında başımızdan geçmiş ilginç hikayeleri anlatmakla geçiyor zaman. İnsan gezgin olunca anlatacak hikayeleri de çok oluyor.

100420146575

Hikayelerimizin ardından herkes çadırına girip uyuyor.

Bu gün büyük bir çoğunluğu kaz dağlarına tırmanmakla geçti. Yağmur yağması erken kamp atmamıza neden oldu. Islanmadığımıza şükür ediyoruz.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 30 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 16. Gün

17 Eylül 2013 Salı

Erdek – Gönen – Danışment

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

“Ve o yaşlardaydı…

Geldi ardım sıra şiir.

Bilmiyorum, bilmiyorum nereden geldiğini.

Kıştan mı, bir ırmaktan mı yoksa.

Bilmiyorum nasıl ya da ne zaman,

hayır ses değildi, ne sözcük

ne de sessizlik.

Ama çağrıldım bir sokaktan,

dallarından gecenin,

ansızın ötekilerin arasından,

kuşatılmış şiddetli alevlerle

ya da bir başına dönerken,

oradaydım yüzünden yoksun,

ve dokunuverdi bana…”

Pablo Neruda

 

Öne çıkmış olan görsel, cumbalı evler, dar sokak. Biri sıvalı ve pembe renk badanalı yeni bina, yanındaki binalar kerpiç, tahta cumbalı evler. Tahtalar yıpranmış, eski.

170920133821

Yağmur bütün gece yağdı usul usul. Sundurmanın altında olduğumuz için ıslanmadı çadırım. Yağmurun sesi o kadar güzeldi ki güzel bir uyku uyumama neden oldu. Sabaha kadar deliksiz uyudum. Sabah uykumu almış olarak saat 07:00 de uyanıyorum her sabah olduğu gibi. Şortumu giyerek denizde yüzüp sabah duşumu aldım ve güne başlıyorum. Ardından sıcak bir duş mükemmel oluyor. Duşun ardından eşyalarımı, çadırı topluyorum. Bisiklete tam yükleyeceğim bir baktım arka lastik patlamış. Eh ne yapalım hemen lastiği söküp yama yaparak şişiriyorum. Tekerleği yerine takıp eşyaları bagaja yükleyerek hazır hale geliyorum. Can da bu arada anca toplanıyor, çünkü eşyaları toplaması ve yerine yerleştirmesi biraz uzun oluyor. Lastiğimin patlamasıyla aradaki farkı kapatarak aynı anda hazır oluyoruz. Kamp ücretini ödeyerek kahvaltı yapmak için merkeze doğru yola çıktık. Yerde arka tekerlek, iç lastik dışarıda, yanında plastik levyeler ve küçük pompa.

170920133799

Çay bahçesinde masanın birinde taze börek alarak kahvaltıyı yaptık. Kahvaltıdan sonra cep telefonum çalıyor, telefonda ablam müjdeyi hemen vererek yeğenimin doğum yaptığını bildiriyor. Acalog (büyük amca ) oldum böylece. Duru bebek dünyaya gelmiş beni sevince boğmuştu bu sabah. Hemen yeğenimi arayıp onu kutluyorum Duru bebek için. O kadar heyecanlıyım ki içim içime sığmıyor. İçimden İstanbul’a gidip Ada bebeği görüp koklamak geçti bir an. Neşe içinde yola çıkıyoruz. Gece yağan yağmurun ardından hava masmavi, Güneş yıkanmış, tüm ışıklarını dünyaya saçıyor kimseyi ayırt etmeden. Marmara denizi ve Erdek ardımızda kalıyor giderek. Elçek ile kendimi çekiyorum, başımda kask yok, sarı renkli güneş gözlüğü gözümde, saçlarım omuzlarımdan aşağı salınık.

170920133802

Yarımada ardımızda kalıyor,  gittikçe manzara değişiyor, ilk yerleşim yeri Edincik kasabası. Yeni yerleri görmenin heyecanı var içimde. Zaten Duru bebek yeterince heyecanlandırmıştı. Ağaçlık ve Marmara denizi, denizin ardında dağlar sıralanıyor.

170920133803

Yol pek işlek değil, arada bir araç geçiyor sadece. Karşımızda dağların tepesinde rüzgar türbinlerini görüyorum. Türkiye’de bayağı çoğaldı rüzgar türbinleri, rüzgar olan yerlerde kurulması olanaklı. Hem temiz enerji. Kavak ağaçları göğe doğru uzamış.

170920133806

Rüzgar türbinlerinin sağında değişik yapılar görüyorum. Uzaktan ne olduğunu tam olarak çıkartamadım. Binalara benziyor ama dağın başında böyle bir şey yapacaklarına aklım kesmiyor doğrusu. Ne olursa olsun çirkin bir manzara olduğu kesin, doğaya hiç uygun değil.

170920133807

Bandırma – Edincik yol ayrımına geliyoruz bir süre sonra. Biz Edincik tarafına doğru sapıyoruz tabi ki. Bir süre daha Marmara denizinin kıyısında yol alarak gideceğiz.

170920133808

Deniz kıyısı temiz ve berrak, sabah girmeseydim denize burada girebilirdim kesinlikle. Kumsalı yok sadece, kıyılar büyük taşlarla kaplanmış.

170920133809

Bir süre sonra deniz kıyısından yol sola dönüp tırmanma eğiliminde. Artık Marmara denizine hoşça kal diyorum. Önümüzde iki tane sıradağ var. Şimdi birinci sıradağları tırmanıyoruz. İkincisi Edremit – Balıkesir kara yolundan sonra başlıyor.  Sıradağlar epey uzun ve bol tırmanma gerektiriyor. Bu tur bana  o kadar iyi geldi ki sıradağları aşmak kolay geliyor bana. Zeytin ağaçları arasında gidiyoruz.

170920133811

Yol kıyısında çeşme çıkıyor karşıma. Çeşmenin yanı başında bir havuz yapılmış, gayet güzel. İşte burada önemli bir durum olduğunu görerek resim çekiyorum. Havuzun taşları gayet düzgün yontulmuş, biraz dikkatli bakınca yontulmuş taşların tarihi eserlerden sökülüp buraya getirilerek havuzda kullandıklarını anlıyorum. Üzüldüğüm nokta şu; tarihi eserleri doğru dürüst koruyamıyoruz. Ne devlet ne de halk, tarihi eserlere gereken ilgi ve önemi göstermiyoruz maalesef. Medeniyetler binlerce yıl önce gayet güzel eserler yapmışlar. Zamanımızda hazır varken yeni eserler de ben yapayım demeden antik yapılardan yontulmuş taşları sökerek kendi yapılarında kullanıyorlar. Bir de tarihi eser yağmacıları var, şimdiye kadar ne var ne yok en değerlilerini çalmışlar. Çok ama çok üzücü bir durum. O kadar tarihi eserleri tahrip etmelerine rağmen yine de ayakta duran eserler var. Yakınlarda mutlaka bir antik kent olmalı diye düşünüyorum. Çeşmede borudan su akıyor devamlı, yanında havuz ve bisikletim KUZ park etmiş durumda.

170920133812

Güzel bir yol kenarı dinlenme yeri, Okullar açık olduğu için ortalıkta kimseler yok. Burada biraz dinlenerek kendimize geliyoruz. Devamlı yokuş yukarı gidince insan ister istemez böyle güzel yerleri kaçırmadan mola vererek yolun keyfini çıkara çıkara gitmek gerek. Duvar dibinde Can’ın bisikleti dayalı, duvarın üstünde oturma yerleri ve piknik masaları. Daha yukarıda çınar ağaçları. Alt duvar yeşil, üst duvar beyaz badanalı.

170920133813

Tarihi bir çeşme, kim bilir kim yaptırmış, ama güzel yaptırmış. Böyle çeşmeler olmazsa işimiz zor. Sadece şu yazıları yazmasalar çeşmenin taşlarına iyi olacak. Çok çirkin bir resim çekmek zorunda kalıyorum, yazık, çok yazık. Anıtsal çeşme olarak anılıyor. Roma imparatoru Hadrian dönemine ait ( MS 117 – 139 ) Çeşmenin taşında bu bilgiler yazıyordu.

170920133814

Epey yükselmişiz, Marmara denizi güzelliği ile karşımda masmavi görünüyor. Karşıda Kapıdağı yarımadası.

170920133815

Edincik girişindeki mezarlıktaki servi ağacı gösteriyor ki köy epey eski. Servi ağacı yüzlerce yıllık, kimi yerleri kurumuş ama yeni sürgünlerle yaşama devam ediyor.

170920133816

Yol kıyısındaki düzgün yontulmuş taşlar burada antik dönemlerin yaşandığını gösteriyor. Edincik´in kuruluşu MÖ 4000 2500 yıllarına dayanmaktadır. MÖ 1073 800 dönemlerinde Persler, Makedonlar ve Roma Bizans hâkimiyetinde kalan şehrin adı Adrestia olarak geçmektedir. 1076 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Bey tarafından fethedilerek 30 yıl Türklerin egemenliğine girdikten sonra Sultan Kılıçaslan’ın ölümünden sonra 1106 yılında tekrar Bizanslıların egemenliği altına girmiştir. 1329 yılına kadar Bizans egemenliğinde kalan Edincik bu tarihte Orhan Bey tarafından fethedilerek tekrar Türklerin egemenliğine girmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Edincik´in isminin “Aydıncık Kadılığı” olarak geçtiği ve burada ipek böcekçiliği yapıldığı, tabakhaneleri ve tersanelerinin meşhur olduğu ifade edilmektedir. Edincik´te Osmanlı Devletinin kuruluş dönemine ait Ulu Cami (1368), Kümbet Cami (1470), gibi önemli eserler bulunmaktadır. Edincik’in kısaca tarihi böyle. Yol kıyısındaki taşlar belli ediyor tarihinin eski olduğunu. ( Kaynak Vikipedi )

170920133817

Burası köyden büyük bir yer. Belediyesi var. Burasını çok beğendim, şirin bir görünümü var kasabanın. Öyle yüksek yapıları yok, tek tük fazla kat çıkmış bazı binalar. Kahvede oturup soda ve çay içerek bir süre dinleniyoruz. Kahvede masalarda oturanlarla sohbete başlıyoruz. Nereden gelip nereye gidiyorsunuz gibi olağan soru cevapların ardından sohbet döndü günde kaç km yol yaparsın yapamazsın meselesine. Biz 89 – 100 km civarı, duruma göre yapıyoruz deyince kahvede bulunan iki kişi başladılar tartışmaya. Birisi yapamazlar bu kadar km diyor, diğeri adamlar buraya kadar nasıl geldi diyerek ağız dalaşına girdiler. Büyük olasılıkla bunlar emekli vatandaşlar. Kasabada kendilerine yapacak iş bulamadıklarından bütün gün kahvede  zaman geçiriyorlar. Bütün gün kağıt, tavla yada okey oynuyorlar. Yemek için bile evlerine gitmeyip kahvede köfte ekmek gibi yiyecekler yiyerek karnını doyuruyorlar. Kahveye bizim gibi zor gelen bisikletçileri zor gördüklerinden değişiklik oldu kahvede. Tartışmaya başlayan iki kişi giderek tartışmayı uzatınca, araya girip bizim yüzümüzden tartışmayın diyerek kahveden ayrılıyoruz. Adamların işi yok neredeyse birbirine girecekler bir hiç yüzünden. Kahveden çıkıp kasabanın eski evlerinin resimlerini çekmeye başlıyorum. En güzeli bu bence.

170920133819

Kasaba da su bol, öyle ki tarihi evin duvarında devamlı akan bir çeşme var. Su borudan direk akıyor, bu ayda akması da su kaynağının bereketli olduğunu gösteriyor. Henüz sonbahar yağmurları da başlamadı. Beyaz badanalı evin duvarına girinti yapılarak boru takılmış. Su devamlı akıyor.

1709201338201

Kasabanın ahşap tarihi cumbalı evleri insanı geçmişe götürüyor. Sokağa ayrı bir hava vermiş. Kim bilir ne yaşanmışlıklar olmuştur ve ne aşıklar pencerenin altında, sevdiceği kızı pencerenin önünde görebilme umudunu asla yitirmeyen genç delikanlılar, sürekli dolaşmışlardır cumbanın altında. Biri sıvalı, badanalı yeni ev. Yanındakiler eski, tahtaları yıpranmış kerpiç evler. Sokak dar, evler birbirine neredeyse değecek. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

170920133821

Tarihi Ulu cami, Beyaz minaresi uzun, bahçe duvarından görülmüyor ama servilerden anlaşılacağı gibi bahçede mezarlık olması büyük olasılık. Hem de büyük din adamları yatıyor burada. Kim bilir kazı yapılsa Roma dönemine ait  hatta büyük İskender’in ünlü komutanlarının mezarları bile vardır.

170920133822

Daha önce deniz kıyısından ufukta dağların sırtında ki rüzgar türbinlerinin yakınına geliyoruz. Ne güzel bacasız temiz enerji üretiyor.

170920133823

Rüzgar Türbinlerinin daha da yakınına gelerek dağın zirvesine çıkmış oluyoruz, bundan sonra yükseklerde, dağlarda gideceğiz. Uzaktan gördüğümüz yapılar da burada. Hani manzarayı bozan cinsten yapılar. Buraya büyük, çok katlı apartmanlar yapılmış. Dağın bir kısmını betonarmeye çevirmişler. Bu çirkinliğin resmini çekmiyorum.

170920133824

Yol güzel görünüyor da bulutlar yine toplanmaya başladı. Yağar mı yağar, belli değil yağıp yağmaması. Hava lodos esmeye devam ediyor, lodos eserse yağmur bir ara yağabilir. Can önde aheste aheste gidiyor, ben de ona ayak uyduruyorum.

170920133825

Bir ara Marmara denizini tekrar görünce resmini çekiyorum. Marmara denizi de aynı Karadeniz gibi peşimizi bırakmayıp bizden bir türlü ayrılmak istemiyor. Marmara denizi sevdi bizi, biz de onu sevdik, birbirimizden ayrılamıyoruz. Önümde biçilmiş tarla sarı renkte, sürülmeyi bekliyor.

170920133827

Gittiğimiz yol duble bir yol, ta Çanakkale’ye kadar gidiyor. Bir gün bu yoldan gideceğim elbet. Biz sola Gönen’e doğru pedal çevireceğiz, yolumuz oradan geçecek. Yol üstündeki tabelada; sola doğru Gönen, düz olarak Biga – Çanakkale yazılmış.

170920133828

Yol kıyısında yine plastik şişeler atılmış öyle duruyor. Şehirlerde belediyenin çöp tenekeleri, çöpçüleri devamlı şehirleri süpürüp temizliyorlar. Peki şehir dışında ki çöpleri kim, nasıl temizleyecek? Böyle görünce üzülüyorum. Yeni sürülmüş tarlada toprak rengi ortaya çıkmış.

170920133829

Tarlanın birinde sarnıç görünce durup resmini çekiyorum. Böyle kuyular zamanımızda pek görünmüyor. Bu kuyular sulama amaçlı değil, daha çok hayvanlara su vermek için kullanılıyor. Yolda görmediğim şeyleri görüyorum, bakalım daha neler göreceğim. Yollar süprizlerle dolu. Destek direği köşebent demir ile örülmüş. Destek üzerinde uzun bir boru, alt kısmı kısa, üst kısmı uzun olarak kondurulmuş. Alt kısmında ağırlık olduğu üçün ön tarafı yukarıda. Ucunda ip ve kova bağlı.

170920133830

Bulutlar iyice çoğalmaya başladı.

170920133831

Ana yol bitiyor nihayet, bundan sonra ara yollardan, köy yollarından devam edeceğiz. Gönen’e varıyoruz, marketin birinden alışveriş yapıyoruz. Bazı şeyler almamız gerekti. Marketin içinde ucuz fiyatı olan çelik termos görünce hemen alıyorum. Biraz vuruktu dış kısmı, benim için önemli değildi. Yiyecek bir şeyler aldıktan sonra kahvenin birinde yemeğimizi yiyoruz. Tabelada; Sola Manyas, sağa Biga – Çanakkale, Düz Şehir merkezini belirtiyor.

170920133832

Daha sonra yolumuza devam ederek önümüze çıkan ilk köye varıyoruz; Hacıvelioba. Köy yollarından gitme daha eğlenceli benim için. Yollar genellikle eski patikalardan giden yollar sadece biraz genişletilmiş ve asfalt dökülerek yol yapılmış. Yeni yapılan yollar daha düz olduklarından insana sıkıcı geliyor. Köy yollarında ise 300 yada 500 metre sonra yol döndüğü için yolun nereye gittiğini bilmeden pedal çevirmek daha heyecanlı geliyor. Dönemece gelince yeni manzaralar eşliğinde yol yine kıvrılınca değişiklikler böylece devam edip gidiyor.

170920133833

Ova bitti, şimdi tırmanma zamanı. Vitesleri giderek düşmeye başladı birer birer. Bulutlar giderek çoğalıyor, güneş bulutların arasında kendini göstermekle zorlanıyor. Ara sıra ışık hüzmeleri bulutların arasından kendini şöyle bir gösterip hemen kayboluyor.

170920133834

Yükseldikçe manzara da giderek güzelleşiyor. Güzellikleri seyretmekte bana düşüyor ve ben bundan mutluluk duyuyorum. Yokuşu çıkmak daha da zevkli oluyor böylece.

170920133835

Önümdeki dönemeçli yol biraz dik olsa da önemli değil. Dönemeç bilinmeze götürecek beni.

170920133836

Yol kıyısında dağ çilekleri görüyorum, henüz yeni kızarmaya başlamışlar. Daha olgunlaşmamışlar yalnızca. Pembeleşmeye başlamışlar, yakında olgunlaşacaklar. Kimisi de sararmış halde.

170920133837

Güzel manzarayı yol kıyısında insanlar tarafından arabalardan atılmış çöpler bozuyor.

170920133838

Tırmanış devam ediyor hala.

170920133839

Dağların zirvesine ulaştık sayılır, rakım 470 metrelerde. Bundan sonra iniş zevkli olacak gibi görünüyor.

170920133840

Yükseklerden inmek çok çabuk sürüyor, bir anda aşağıya iniyorum. Ama iniş keyifli oluyor. Dağların zirvesine çıkarken zahmetli oluyor, terliyorum fazla enerji harcarken. Zirveye çıktıktan sonra inişte rüzgarlığımı mutlaka giyiyorum. Yoksa terli olarak rüzgar alırsan vücut rüzgarın etkisi ile hızla soğuyacağından ısı dengesinden dolayı hasta oluruz. Terli olmak önemli değil sadece rüzgar almayacaksın o kadarcık.

170920133842

Düzlüğe indikten sonra Koyuneri köyüne yakın bir yerde arka lastiğim patlıyor. Bu gün ikinci sefer patlıyor aynı lastiğim. Tam da yokuşun başında, Can bayağı önlerde, göremiyorum onu. Arka bagajdaki eşyaları indiriyorum, yoksa tekerleği çıkaramam. Bisikletin ayaklı sehpası olunca yere yatırmama gerek kalmıyor, ayaklık çok işe yaradı. Arka tekerleği söktükten sonra iç lastiği çıkarıp patlağı buluyorum. Bunları yaparken traktörden köylü yardım gerekli mi diye soruyor bana. Ben de kendim hallederim diyerek cevap veriyorum. Dış lastiği kontrol edip dikeni çıkararak bir daha patlamasını önlüyorum. Ardından iç lastiğin delik olan yerini bulup yama yapıyorum. Daha sonra iç lastiği takarak şişirmeye başlıyorum. Tam bu arada Can geliyor, merak edip geri dönmüş. Lastiğimin patlak olduğunu görünce yardım ederek tekerleği yerine beraberce takarak hallediyoruz birlikte.  Büyük künklerin yanında KUZ par edilmiş, arka tekerlek sökülü. Tekerlek künke dayalı, iç lastik künkün üstünde.

170920133843

Eşyaları bagaja yükleyip hareket ediyoruz. Önümüzde yokuş var, aheste aheste çıkıyorum. Can ikinci kez çıkıyor bu yokuşu. Bu günkü hedefimiz Balya idi ama bu gidişle varamayacağız gibi. Güneş batmak üzere, Güneş  ufukta batmadan önce resmini çekiyorum. Gökyüzünde bir tane uzun bulut var.

170920133844

Güneş battıktan sonra hava kararmadan Danışment köyüne vardık. Köyün girişinde bir bakkaldan soda içmek için durduk. Sodayı içerken bir bayan geliyor bebek arabası ile bakkala. Bebek çok sevimli, bu sabah yeğenim doğum yapmıştı. Bayana bebeğin ismini soruyorum ?  ” Duru ” deyince daha da heyecanlanıyorum. Yeğenimin bebeğine de Duru ismini takmışlardı. Daha yeni doğmuş bebeğimizi görmeden aynı isimde başka bir Duru bebeği görmek büyük bir tesadüf olsa gerek. Çok sevinçliyim doğrusu, Duru bebeği seviyorum doyasıya.

Sodayı içtikten sonra köyün kahvesine gidiyoruz. Merhaba diyerek masanın birine oturarak çayları ısmarladık. Köylülerle sohbet etmeye başladık, içlerinde muhtar azası vardı. İkinci çayları ısmarladı Aza İbrahim Ödül. Hava kararmaya başladı, kalacak yer muhabbeti ederken Muhtar Ertuğrul Danışan geliyor kahveye. O da birer çay ısmarlıyor. Kalacak yeri konuşuyoruz muhtarla, çadır kurabileceğimiz bir yer göstermesini istiyoruz. Muhtar Ertuğrul da bize köy odasında kalabilirsiniz diyerek bizi sevindiriyor. Muhtar Ertuğrul ile azaları ile muhtarlığa giderek biraz da orada oturup sohbet ediyoruz bir süre. Muhtar masasına oturmuş, yanında muhtarlık azaları.

170920133845

Muhtarlıkta köyde daha önce muhtarlık yapmış olan bütün kişilerin fotoğrafları bir köşede sergilemiş muhtar Ertuğrul. Muhtarların çoğu akraba, aynı soyadı taşıyor Ertuğrul Danışan ile. Bu arada muhtarlıkta bulunan bilgisayardan internete girip gideceğimiz yolu daha yakından görüp yolumuz üzerindeki köylerin isimlerini yazıp not alıyorum. Elimizde detaylı köy yollarını gösteren harita yok. Not almam iyi oldu, hiç olmazsa Bergama’ya kadar olan yolu öğrenmiş oluyoruz böylece. İlan panosunda bir yazı dikkatimi çekiyor

” Babacığım lütfen hızlı gitme, sensiz bir dünya istemiyorum”

Trafikte her yere yapıştırılması gereken bir uyarı olmalı bence.

170920133846

Daha sonra bisikletleri öylece kahve önünde bıraktığımız yere gelerek eşyalarımızı köy odasına götürüp yerleşiyoruz. Bakkaldan yiyecek bir şeyler alıp kahvede atıştırıp karnımızı doyuruyoruz. Odamıza gelip  telefonu şarja bağlıyorum. Ardından uykum gelince yatıyorum. Hava lodos olduğu için yağmur yağma olasılığı vardı. Köyün odasında kalmamız iyi oldu.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 82 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc

Keşan Trakya Bisiklet Turu 15. Gün

16 Eylül 2013 Pazartesi

Ahmetbey – Tekirdağ Barbaros – Erdek

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

O akşam

Ceviz kırıyorlar, bakıyorum ;

Kabuğunu kırıyorlar cevizin.

Ceviz çıkıyor..

Sonra oyunlarına dalıyor çocuklar.

 

Ben de bir ceviz alıyorum

Cevizlerin içinden.

Deniz çıkıyor benim cevizimden.

Açılıyorum.

Özdemir Asaf

Öne çıkmış olan görsel, arabalı vapurun yanındaki platformun ucunda, demir korkuluklara tutunmuş durumdayım. Arkamda limanın mendireği ve kırmızı boyalı bir gemi bağlı.

160920133796

İnsan güne uyanmadan başlayamıyor. Cep telefonumun alarmı çalmadan uyanıyorum. Demek ki biyolojik saatim iyi çalışıyor. Uyanır uyanmaz kalkıp benzinlik görevlisine günaydın diyerek lavaboya giriyorum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra hazır sıcak su ile bir neskafe içerek Güzel bir güne başlangıç yapıyorum. Can da uyanıyor, onun hazırlanması biraz uzun sürdüğü için acele etmeden toplanmaya başlıyorum. Çadır kurmadığımızdan daha kısa sürede toplanıp bisiklete yükleniyoruz bu sabah. Kahvaltıyı köyün kahvesinde yapacağız. Benzinlikte çalışanlara teşekkür edip köye doğru yola çıkıp bir kahveye oturup kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltıdan sonra yola düzüldük dümdüz bir yolda, hedefimiz Tekirdağ. Can önümde gidiyor, yolda hiç araç yok, bomboş.

160920133759

Yol düz ve tenha olunca rahatça pedal basıyorum. Henüz erken saatlerdeyiz, fazla araç yok yolda. Bir de burası ana yol değil, uzun bir süre yol düz olarak devam ediyor. Can ile kendimi elçek ile .ekiyorum bisiklet sürerken.

160920133760

Köylerden geçiyoruz, herkes işinde gücünde. Hal böyle olunca köylerde durmadan yolumuza devam ederek çarçabuk geçiyoruz. Orman olmayınca tarlalarda pek zevkli olmuyor bisiklet sürmek. Bir de yol düz olunca, insana sıkıcı geliyor. İki minareli cami yolun solunda.

160920133761

Buralarda piknik alanı olmadığı için insanlar piknik yapmıyor. Piknik yapmasa da yol kıyısına arabalardan atılan bu plastik şişeler hem yolu hem de tarlaları kirletiyor. İnsanların arabadan elinde olan her şeyi dışarı atmak zorunda mı? Çok kötü bir alışkanlık, bakalım nasıl düzelecek bu kötü alışkanlık. Sararmış otların arasında bir çok pet şişe.

160920133762

Sonbaharda tarlaların rengi sapsarı. Ekinler biçilmiş, ürünler toplanmış köylüler yağmurların yağmasını bekliyorlar. Daha sonra tarlaları sürecekler ve yeni yıla yeni ürünlerini ekecekler.

160920133763

Küçükkarıştıran köyüne geliyoruz, köyün ismi değişik geldi bana. Burası küçük, bir de büyüğü var karıştıranın; Büyükkarıştıran oradan da geçeceğiz

160920133764

Tarlalar sarı ve alabildiğine uçsuz bucaksız. Trakya’nın buğday ambarı. Kimi tarla yağmurları beklemeden sürülmüş. Dünyanın en pahalı akaryakıtı bizde. Akaryakıt pahalılığı daha çok hükümetin aşırı vergi almasından kaynaklanıyor. Çiftçimiz de bu pahalı akaryakıttan şikayetçi. Çünkü tarlasını sürmek için mazota ihtiyaç duyuyor. Eskiden olsa iki tane beygir bir saban tarlayı rahatça sürüyordu. Şimdi traktörlerle sürülüyor. Traktörde yüzlerce beygir var. Bu beygirler de arpa yemiyor. Mazot ta almış başını gitmiş.  Diğer masraflarla beraber toplanınca elde ettiği ürünün kazancı anca yetiyor. Hal böyle olunca mazot parasını bile ödeyemez hale gelince borçlanıyor çiftçi. Bankalar da hazırda bekleyip kredi ile iyice borçlandırıyor. Bir süre sonra borçlarını ödeyemez hale gelince tarlasını satmak zorunda kalıyor. Zaten tüccarlar da fiyatı belirlediğinden ürünü ucuza kaptırıyorlar. Durumlar pek iç açıcı değil anlayacağınız. Bir de köylüyü sömürenlerde bar pavyon türü işletmelerin kırsalı peydah oluyor köylünün başına. İçki, kadın, eğlence derken biraz kazandığı paraları bunlara kaptırıyor.

0 – 0 =  -1  Bu nasıl matematik işlemi anlaşılır gibi değil?

160920133765

Yüksek gerilim enerji iletişim hatları tüm Türkiye’yi dolaşıyor. Her ne kadar manzarayı bozsa da enerjiye ihtiyacımız var. Ufukta iki yüksek gerilim hat direkleri görünüyor. Tarlalar uçsuz bucaksız.

160920133766

Yol cetvelle çizilmiş, sağdaki tarlanın bir bölümü yola paralel sürülmüş. Siyaha yakın rengi var.

160920133767

Ova uçsuz bucaksız, kimi yerde fabrikalar kurulmuş. Türkiye’nin en büyük şişe cam fabrikası burada. Ufukta yüksek bacaları ile bir fabrika görünüyor.

160920133768

Ne yazık ki akan dereler dere değil kanalizasyon. Öylede pis kokuyor ki resim çekmek için durunca nefes almakla zorlanıyorum. Arıtma tesisi kurulmayınca dereler bu hale geliyor. İnsan bu manzarayı görünce üzülüyor doğrusu. Ergene nehri içler acısı ve ileride intikamı korkunç olacağa benziyor böyle giderse.

160920133769

Yolda bazen durmak gerek diyerek köyün birinde mola veriyoruz. Cami tuvaletini kullanıyoruz bu arada. Cami avlusunda çok güzel renkli kızıl bir horoz var. Nazlı da, resim çektirmek istemiyor. Zar zor kovalamacanın ardından anca bir poz yakalayabiliyorum.

160920133770

Tarihi taş köprüleri buralarda görmek olağan, dereler çok olunca Osmanlı yapmış zamanında. Hala kullanılıyor.

160920133771

Kavşaklarda yol tabelaları yolumuzun nereye gideceğini gösteriyor. Bundan sonra yol biraz daha kalabalıklaşıyor. Muratlı büyük bir ilçe ve ardında Tekirdağ ili. Tabelada düz olarak Çorlu – İstanbul, sağa doğru ise; Muratlı – Tekirdağ yönünü işaret etmiş.

160920133773

Biz Muratlı – Tekirdağ yönüne saptık. Tabelada; Muratlı 14, Tekirdağ 35 Kilometre kaldığını belirtiyor.

160920133774

Ülkemizin en büyük ve tek olan şişe cam fabrikası, çok geniş bir alana yayılmış. Cam ile ilgili eşya ne varsa burada üretiliyor. İki büyük, bir küçük bacası var.

160920133775

Muratlı’ya yaklaşırken araç trafiği artmaya başlıyor, daha çok kamyonlar. Şişe cam fabrikası olunca haliyle cam eşyalar kamyonlarla Türkiye’nin dört bir tarafına taşınıyor.

160920133776

Muratlı ilçesine varıyoruz, burası küçük bir kasaba. Sultan I. Murat buranın ismini Murat eli olarak anılmasını istemiş, zamanla Muratlı olarak değişmiş. Düz ovada kurulu olduğu için tarım ve hayvancılık ile en önemli uğraşları. Bir de Türkiye’nin tek şişe cam fabrikası kurulunca önemi artmış. Kasabanın girişinde tabelasını çekiyorum. Tabelada; Muratlı, Nüfus: 20100 yazılmış.

160920133777

Kasabanın ana caddesinden geçiyoruz, geniş caddenin etrafı apartmanlar, altlarında iş yerleri.

160920133778

Askerde komutan eğitim verirken askerlerine memleketlerini soruyormuş. Sinop, Kastamonu, Erzurum, İzmir diye askerler geldikleri ilin saymaya başlamış. Bir askere sıra gelince asker de Hayrabolu’yu Tekirdağ’a bağlı olduğunu bilmediğinden doğup büyüdüğü kasabayı biliyormuş sadece. Birden de aklına gelmemiş kasabasının ismi.

” Komutanım A ile başlıyor ”

“Ankara mı”

“Değil komutanım”

“Artvin mi ”

“Değil komutanım” demiş. Komutan A ile başlayan bütün illeri saymış tek tek. Değil cevabını alınca biraz sinirli;

” Asker hemen memleketini söyle!” diyerek askere kızmış. Askerde

“Tamam şimdi hatırladım komutanım Ayrabolu beeaaa” diyerek cevabı verince tüm askerler gülmekten yerlere yatmışlar.

İşte o Ayrabolu ilçesini gösteren yol tabelası. Ama yolumuz oradan geçmiyor, başka bir tura diyerek geleceğe bırakıp Tekirdağ’a doğru pedal çevirmeye devam ediyoruz.

160920133779

Bayrağımız nazlı, göklerde dalgalanıyor. Direkte dalgalanan Türk bayrağı.

160920133780

Ayçiçeği tohumu traktörden düşmüş yol kenarına, ne dibini çapalayan var, nede sulayan. Kendiliğinden, yaşama sıkıca sarılmış yol kenarında gelen geçene bakarak var olmaya çalışıyor. Ben varım, tek başıma, özgürce. Boyu kısa olmasına rağmen sapsarı taç yaprakları parıldıyor Güneşe bakarak.

160920133781

Bu da beş kardeş, nasıl bu kadar başlı olabilmiş, hayret verici. Güneşe her yönden aynı zamanda bakıyor Ayçiçeği. İnadına yaşamak derim ben buna ve inadına, kardeşcesine. Gece olunca da Ay doğduğunda ilk gören o gecenin güzeli oluyor. Bunun gibi yol kıyısında düşen Ayçiçeği tohumlarından bir çok görmek mümkün. Yalnız yol kıyısındaki Ayçiçekleri sadece yağmur suyu ve havadaki nem ile sulandıklarından doğal olarak geç çıkıp geç olgunlaşıyorlar. Boyları da kısa oluyor. Tarladakiler gibi bol toprak ve su olmadığı için biraz cılız oluyorlar. Yol kıyısındaki Ayçiçekleri ilaçlanmadıkları için doğal olarak zararlı böceklerle kendileri mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Hepsi ayrı güzeller, sadece resimlerini çekiyorum, hiç birini ellemeden doğal yaşamlarına, yaşam mücadelesine hayranlıkla yoluma devam ediyorum.

160920133782

Yol kıyısında bir çok Ayçiçeği gelen, geçen arabalara bakıyor.

160920133783

Biraz dinlenmek amacıyla duruyorum, durunca da yolun kıvrımı beni cezbedince resmini çekiyorum. Yol hiç te nazlanmadan pozunu veriyor. Yol insana yaşamı öğretiyor, iyi ki yoldayım. Yolda olmak çok güzel ve insan yolda olmalı… Yol güzel insanlarla karşılaşmana neden oluyor. Kayalar köyünde Recep dayı bize kahvesini verdi, Uzunköprü de Güray İşbaşaran benzinlik sizin dedi, Edirne de Emrah Tokdemir, Selim Karagözler, Emre Ata bize evlerini açıp misafir ettiler, Kofçaz da emekli öğretmen Fevzi Ali, köylerdeki köylüler, İğneada da çapulcu Mehmet. Böyle güzel insanlarla karşılaşıyoruz, daha ne olsun ve daha kimlerle karşılaşacağız, kim bilir.

160920133784

Arada kendimi elçek ile çekiyorum. Başımda sarı kaskım, gözümde siyah Güneş gözlüğü.

160920133787

Marmara denizi güzel yüzünü bize gösterdi. Marmara denizini daha çok uçaktan kuş bakışı seyrettim. İlk defa bu kadar yakınına geldim. Mutlaka Marmara denizine gireceğim. Bu turda Ege denizine, Karadeniz’e girip yüzdüm. Marmara denizinin neyi eksik? Girmezsek alınabilir! Can benim bir resmimi çekiyor ufukta Marmara denizi ile birlikte. Elbette resimde Tekirdağ da var, Tekirdağ’a da ilk defa geliyorum. Bakalım nasıl bir yermiş, heyecanlanıyorum, içim kıpır kıpır. Bisikletim KUZ ve Marmara denizi manzaralı. Gerçi çok az bir kısmı görünse de bana yetiyor uzaktan görmek.

160920133788

Tekirdağ’a gelmeden önce yol kıyısında üzüm bağları görünce dayanamayıp biraz üzüm yiyorum. Üzümlerde tam şaraplık üzümler hani. İyice olgunlaşmış, şerbet gibi tadı vardı. Üzüm suyu koyu kırmızı renkte ve insanın ellerini boyuyordu. Bu cins üzümü ilk defa gördüm. Üzüm şekerimin yükselmesine neden oldu, artık beni kimse tutamaz. Acayip enerji doldum. Siyah üzüm salkımlarını dalında, yakından çekiyorum.

160920133790

Bir salkım koparıp yemeğe başladım, Can beni üzüm yerken çekiyor bisikletim KUZ ile.

160920133789

Ve Tekirdağ, nüfusu biraz azmış, tabelada bir resim çektikten sonra şehir merkezine doğru hızla yol alıyoruz. Biraz yüksekten deniz seviyesine iniş olunca hızlı gitmek kaçınılmaz oluyor. Tabelada; Tekirdağ, Nüfus: 150000, Rakım: 10 yazıyor.

160920133791

Şehir merkezinde Can bankasını arıyor, sora sora buluyoruz bankayı. Bankada halletmesi gereken işleri var. Biraz yol yorgunluğu var üzerimde. Can önde ben arkada bankaya gidiyoruz. Ana caddede araçlar park etmiş, bir de motor vardı araçlarına arasında. Can önden araya girip bankaya yöneldi. Ben de arkasından araya gireyim diye motora sadece ufak bir dokunmam yetti. Motor lap diye yana devrildi, kendi ağırlığıyla aynası ve arkada oturanın ayaklığı kırıldı. Hayda olacak iş mi tam duracakken! Motor sahibi de motorun düştüğünü görünce hemen geldi. Motoru kaldırdı, kırılan parçalara baktı. Daha sonra bana dönünce kabahat benim deyip zararını ödeyeceğimi söyledim. Üç aşağı beş yukarı anlaşıp parasını verdim. Adamla helalleştim. Artık yolun sadakası, başka bela olmasın diye içimi ferahlatmaya çalıştım. Adama parayı verince bende nakit azaldı. Can da yanımıza gelip ne olduğunu anlamaya çalışamadan ben de bankaya gidip para çekmem gerek diyerek yanından ayrılıyorum. Bankamatik görmüştüm ama epey uzakta imiş. Neyse bir miktar para çekip Can’ın yanına gelerek feribot iskelesine doğru gitmeye başladık. Can’ın anlattığına göre adam motoru çalıştıramamış iterek götürmüş. Debriyaj elciği de kırılmış. Artık yapacak bir şeyim olmadığını düşündüm. Nasıl olsa helalleşmiştik. Neyse hem akşam yemeğini yemek için hem de feribotların kaçta kalktığını öğrenmek için sahile iniyoruz. Erdek tarafına gidecek feribotu sorup öğreniyoruz. Tekirdağ’dan Erdek’e feribot yokmuş. 7 km ilerde Barbaros tarafından kalkıyormuş feribot. Yemek yemekten vaz geçip Barbaros iskelesine pedal çevirmeye başladık. Belki Barbaros’ta yeriz bir şeyler. Bisikletlerimiz park etmiş, arkada Tekirdağ limanı ve bağlı olan balıkçı trol tekneleri.

160920133792

Feribotun akşam 19:00 da kalktığını bildiğimizden normal yol alıyoruz. Barbaros’a vardık, iskelede bir feribot duruyor. Gişeye ne zaman kalkacağını sormak için yanaşınca kimsenin olmadığını görüyorum. Soracak bir eleman aranırken feribotun önünde birisi bize acele edin, binin gemiye diye bizi çağırıyor. Apar topar gemiye biniyoruz. Gemi tırlar ve kamyonlarla dolmuş kalkmaya hazırlanıyordu. Biner binmez de kalktık, zaten, gemide yer de kalmamıştı. Kamyonların arasından güç bela  güvenli olan kenar tarafına bisikletleri yerleştiriyoruz. Yanımızda yiyecek olarak sadece bisküvi vardı. Suyumu ve bisküvileri alıp yukarıya kapalı oturma yerlerine çıkıyoruz. Üst güverteye çıkınca iskeleden ayrılmış halini çekiyorum.

160920133793

Feribot iskeleden yavaş yavaş ayrılıyor, yaklaşık 4 saat sürüyormuş Erdek’e varmamız. İskeleye bağlı gemileri çekiyorum. Liman önünde mendirek olunca yavaşça manevra yapıyor gemimiz.

160920133794

Liman önündeki mendirek taşlardan yapılmış. Marmara denizinin hırçın dalgalarından koruyor tekneleri ve gemileri.

160920133795

Biz daha yeni yukarı çıkarken gemi acelesi varmış gibi yol almaya başlıyor. Zaten saatinden önce kalktı. Kılı kılına yetiştik, ne olduğunu anlamadan iskeleden açıldık. Yukarı çıkarken birer resmimizi sırasıyla çekiyoruz Can ile birlikte. Geminin yan duvarının üzerindeki platformdayım. Ucunda durarak resim çekiliyorum parmaklıklara tutunarak. Çünkü gemi hareket halinde limandan çıkmaya çalışıyor. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

160920133796

Can yerime geçip onun resmini çekiyorum aynı yerde. Bu anda limandan da çıkmış olduk böylece.

160920133797

Yukarıda oturma yerleri uzun divanlar  ve masaları olan kapalı bir yer. Kapalı bölmenin içinde mutfak şeklinde bankolu yer yapmışlar. Burada elemanın biri sandviç yapıyor, hemen 2 tane ısmarlıyorum. Bir şey yemeden gemiye son dakikada binice. Sandviçler olasıya kadar dışarıya çıkıp hava kararmadan Marmara denizinin bir resmini çekiyorum. Hava bulutlu, deniz sakin.

160920133798

Sandviçler olunca bisküvi ile birlikte yiyip karnımızı biraz doyuruyoruz. Hava karardı, içerisi pek kalabalık değil. Görevli yanımıza gelip bilet ücretlerini istiyor bizden, Adam başı 25 Lira. Ücreti verip fişi kesiyor görevli. Can bataryasını prize takıp şarj ediyor. Karnım doyunca üzerime bir ağırlık çöküveriyor birden bire. Oturaklarda uzanmak için uygun olunca şöyle bir uzanıyorum. Sonrasını hatırlamıyorum, 3 saat kadar uyumuşum. Uyanınca susamışım hemen su içiyorum. Çayı bitirmişler, sadece sıcak su var yedekte. Neyse ki yanımızda poşet çay var. İkişer bardak çay içip anca uyku sersemliğinden kurtuluyorum. Bu uyku iyi geliyor doğrusu. Erdek’e yaklaşmışız, bir süre sonra iskeleye yanaşıyor feribot. Ama biz en son iniyoruz, kamyon ve tırları öyle bir yerleştirmişler ki bisikletle dahi aralarından geçemedik. Feribot boşalınca anca yer bulup iniyoruz. İskeleden ayrılıp karnımızı doyuracağımız bir lokanta arıyorum Can ile. İnsanlar dışarıda akşam gezintisine çıkmış, ortalık kalabalık. Burası sayfiyelik, yazlıkların bol olduğu bir yer. Neyse çarşıda bir tur attıktan sonra lokantanın birine oturuyoruz. kendime şöyle etli kuru fasulye, pilav ve cacık ısmarlıyorum.

“Turlarda her türlü yiyeceği yiyorum. Bisikletçiye daha çok karbonhidrat türü yiyecekler gerekli. En pratik yemek olarak makarna oluyor, içine de bir tane yon balığı atınca hem doyurucu hem de enerji veren karbonhidrat alıyoruz. Aynı zamanda protein ihtiyacını da karşılıyoruz. Bir de içinde balık olunca bir insana yetiyor. En önemlisi kahvaltı, kahvaltıyı sıkı yapacaksın, öyle iki poğaça, bir gevrekle olmaz. Zeytin, peynir, bal, acı biber salçası, yumurta, icabında sucuk ilave olabilir. Bunlar mutlaka olmalı sabah kahvaltısında. Güne başlarken mutlu olmalısın. Zaten Cemal Süreya ne demiş ;

” Yemek yeme üstüne bir şey diyemem ama kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı “

Daha sonra yaklaşık 20 km de bir mola vermeli. Yanımızda kuru yemiş, badem, fındık, kuru üzüm, fıstık, ceviz ve kuru incir olmalı. Ara sıra atıştıracaksın kuru yemişlerden. Çay, soda, ayran gibi içecek, yanında bisküvi atıştırmalık olarak alınabilir. Yolda giderken mutlaka sık sık su içmeliyiz ve her çeşmenin başında hem su içip hem de sulukların suyunu tazelemeliyiz. Öğle yemeğinde hazır çorba, makarna ton balıklı yiyebiliriz. Akşama da hazır çorba, melemen türü yemek pişirip yenebilir. Duruma göre pide yada sulu yemek te yiyebiliriz. Beslenmemize çok dikkat etmeliyiz, yoksa bir yerde enerjiniz bitebilir. Öyle enerji verici içeceklerden kaçınmalıyız. Sadece iyice tükendiğinizi hissederseniz bir kola yada gazoz yeter vücudun toplanmasına. Tabi ki her zaman değil. Köylerden geçerken bakkaldan mutlaka gazoz için derim. Günde bir tane soda içerek kaybettiğimiz mineralleri almamıza yeter. Sodayı akşama doğru içerseniz daha iyi olur. Soda midenizdeki yiyecekleri çabuk parçalar ve hemen acıkırsınız. Meyve olarak daha çok elma, mevsime göre diğer meyveler yenmeli. Arada  potasyum içeren besleyici olarak muz yemek gerek. Yolda giderken meyve ağaçlarından taze meyve yenmeli, aşırıya kaçmadan. Günde bir yada iki tane çikolata yemeliyiz. Bir de yanınızda mutlaka olması gereken iki şeyden bahsedeceğim; birincisi şeker, ikincisi tuz. Yolda giderken birden bire kandaki şeker oranı hızla düşünce bacaklarda derman kalmıyor ve titremeye başlıyoruz, hemen ağzımıza biraz şeker atarak şeker komasına girmeden durumu atlatabiliriz. Diğeri de tansiyon düşüp gözlerimiz kararınca bir miktar tuz almalıyız. Bu ikisi çok önemli ve bisiklet turlarında insanın başına daha çok bu durumlar meydana geliyor. Şeker ve tansiyon düşmesi. Kısaca her türlü, her çeşit besin tüketmeliyiz. Merak etmeyin kilo almazsınız, nasıl olsa bisikletle harcadığınız enerjiyi anca yiyerek geri alabiliriz.”

Yemeğimizi yerken yağmur atıştırmaya başladı, hadi hayırlısı. Daha çadır kuracak yer bulamadık. Karnımızı doyurduktan sonra yağmurluğumu giyip çadır kurabileceğimiz yer bakmaya başladık. 4 km ilerde bir kamp yeri olduğunu söylemişti lokanta sahibi. Oraya doğru gidiyoruz. Az da olsa yağmur yağmaya devam ediyor. Sahilden bakınarak gidiyoruz, kumsalda çardaklar var. Burada kalabiliriz diye kafama not alıyorum. Daha ilerde bir kurumun tesisinde sundurma görünce Can’a burada kalalım diyorum. Can beğenmiyor burayı, aramaya devam. Kamp alanına geliyoruz, sahibi ile pazarlık yapıp adam başı 10 liraya anlaşıyoruz. Sıcak su var, artık daha fazla gitmenin anlamı yok. Çadırları üstü kapalı bir sundurmanın altına kuruyoruz. Yağmur yağmaya devam ediyor. Can ile kamp yerinin restoranında birer bira içerek günün yorgunluğunu aldıktan sonra çadırıma girip yatıyorum.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık karada 71 + denizde 80 toplam 151 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası

Powered by Wikiloc