Etiket arşivi: zeus

Nemrut Turu 3. Gün

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Tepehan – Yandere – Nemrut dağı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Dertlerimi yaza yaza
Gül tükendi ben tükendim
Yıllar yılı vurdum saza
Tel tükendi ben tükendim
Oyy oyy oyy oyyy
Tel tükendi ben tükendim oyy

Dertli dertli vurdum saza
Tel tükendi ben tükendim
Oyy oyy oyy oyyy
Tel tükendi ben tükendim oyy

Kapıldım bir boş hayale
Sevmekten düştüm bu hale
Bahçanda menekşe lale
Gül tükendi ben tükendim
Gül tükendi ben tükendim
Oyyy oyy oyyy oyyy
Gül tükendi ben tükendim oyy

Geçiyor benimde çağım
Ne evim var ne ocağım
Dünyada tutunacağım
Dal tükendi ben tükendim
Oyyy oyy oyyy oyyy
Dal tükendi ben tükendim

Hersinim arıldım gayri yaşlandım
Yoruldum gayri cihana darıldım gayri
Yol tükendi ben tükendim
Oyyy oyy oyyy oyyy
Yol tükendi ben tükendim

Aşık Dertli – Ali Özütemiz ( Kıvırcık Ali )

 

Öne çıkmış olan görsel, Nemrut dağında Güneş batarken bisiklet ve kollarını açıp zıplamış bir kişi.

mehmetyunussevincek

Sabaha kadar sıcak olan havada dağ başında örtünmeden uyumak her zaman denk gelmez. Burada gün Türkiye saati ile daha erken ağardığından uyanıyorum. Sıcağın etkisi olsa gerek geç uykuya dalanlar hala uyumaktalar. Uyanır uyanmaz çadırımın önünde bir süre oturuyorum. Üzerim çıplak, saçlar salınık.

160820147648

Kamp yaptığımız yeri şöyle bir dolanıyorum, ormancılar buraya katran ağacı dikmişler. Ağaçlar da büyümekteler. İleride daha da güzel bir yer olacağa benzer.

160820147647

Sabah kahvaltısı başladı, acıkanlar en ön sırada yerini alıyor.

160820147649

Kahvaltıdan sonra hareketin saat 13:00 te olduğunu bildirilince, tekrar etrafı dolanıp resim çekmeye başladım. Herkes kendi havasında.

160820147652

Parkı dolaşmaya devam, katran ağaçları altında çadırlar kurulu.

160820147650

Park tam tepede kenarında dik yamaçlar var.

160820147651

Ağaçlar çadır kurduğumuz yeri gölgede bırakmışlar.

160820147653

Türkü dostu Hüsnü de almış sazı eline vurur teline teline. Akşamdan hızını alamamış hala çalıp söylemekte.

Böyle ikrar ile böyle yol ile
Cefalı yar bana lazım değilsen
Deli gönül sevmiş vazgelmek olmaz
Mihnetli yar bana lazım değilsen
Deli gönül sevmiş vazgelmek olmaz
Gönül kalk gidelim sılaya doğru

Bülbülün sevdası hep güller ile
Senin şiirin dilin yadeller ile
Çık salın sevdiğim engeller ile
Görünme gözüme lazım değilsen
Çık salın sevdiğim engeller ile
Gönül kalk gidelim sılaya doğru

Bülbül ah eyleyip kanlar ağladı
Gözüm yaşı sel sel olup çağladı
Ölüm geldi dört yanımı bağladı
Kılma cenazemi lazım değilsen
Ölüm geldi dört yanımı bağladı
Gönül kalk gidelim sılaya doğru

Söz-Müzik: Ali Ekber Çiçek

Çadır önünde saz çalan Hüsnü Yaşar.

160820147654

Havuzun ortasında bir şahin heykeli. Havuzun içi boş.

160820147655

Türkü dostu Hüsnü türküleri bir süre çaldıktan sonra sazını toplayıp çantasına koydu. Bana öğlene kadar beklemeyip yola çıkalım mı diye önerince zaten beklemekten sıkılmış olarak hemen kabul ettim. Torbama uyku tulumu, çadır ve matımı yerleştirip kamyonete verdim. Ardından Hüsnü ile ikimiz yola çıktık. Kamp alanından çıkınca bir süre daha yokuş çıktıktan sonra uzun bir iniş gerçekleştiriyoruz. Bakalım ne karar ineceğiz. Nemrut zirvenin 2150 metre olduğunu biliyorum. İndikçe sürekli manzara değişmekte. Hızlı da iniyoruz. Etrafta çam ağaçları var.

160820147656

Tepeler çam ağaçları, yüksekte olduğumuzdan geniş bir alan görüyorum.

160820147657

Hüsnü önümde gidiyor, ben de onu takip ediyorum.

160820147658

Vadide akan bir çay olmalı ki su var. Burada uzun kavakları görüyorum.

160820147661

İnişe devam, buralarda ağaçlar yok, dağlar çıplak.

160820147662

Yandere köyüne kadar iniyoruz. Köyün tabelasını çekiyorum. Nüfus 302, Rakım 1300 metre olarak yazılmış.

160820147663

Köyün içine girince sanki cennete geldim. Sıcak olan havada bunalmışken yol birden bire ağaçlarla örtülmüş olduğunu görüyorum. Ağaçlar öyle kaplamış ki yolu güneş dahi görmüyor. Ağaçların seyrek olduğu bir coğrafyada böyle bir yer bana büyük sürpriz oldu gerçekten. Yol boyunca her taraftan sular fışkırıyor. Çeşmeden buz gibi sular akmakta. Sularımı tazeliyorum bu arada. Ne olur ne olmaz diye.

160820147664

Kocaman bir ağaç duvarın üstündeki toprağa kökleriyle öyle bir tutunmuş ki kimse yerinden sökemez.

160820147665

Yaklaşık 15 metreyi aşmış ağaçlar yolu neredeyse kapatmış gibi.

160820147666

Köyün aşağısında Hüsnü beni bekliyordu. Yanına gelince Urim baba şuraya girelim bir mola verelim diye çay içebileceğimiz yere götürüyor. Küçük şelaleden buz gibi suyun aktığı, üstüne çardak yapılmış yere oturuyoruz. Çayları hemen ısmarladık. Çay da odun ateşinde pişiyor, bu çay da ne güzel içilir.

160820147667

Hüsnü’nün resmin çekiyorum çardakta oturmuş durumda.

160820147668

Çektiğim resmin videosunu yaptım. Videonun linki aşağıda.

Bir Hüsnü benim resmimi çekiyor çayları içerken.

160820147669

Daha sonra resim çekebilecek birine cep telefonumu verip ikimiz birlikte resim çekiliyoruz. Burada ayrıca alabalık ta varmış, hem de kırmızı benekli alabalık. Eh öğlen de olduğuna göre birer alabalık ısmarlıyoruz. Meğerse Hüsnü dost bana sürpriz yapmış. Burayı biliyor ve erkenden yola çıkıp balık yediriyor böyle cennet gibi bir yerde. Teşekkürler dostum..

160820147670

Balıklar pişe dursun böyle akan bir suyu görünce dayanamam. Hemen şortlarımı giyerek çaya giriyorum. Su gerçekten buz gibi, ama ben alışık olduğum için rahatça üşümeden küçük çağlayanın altına girerek biraz serinlemeye çalışıyorum. Bu sıcak havada mest oluyorum. Daha ne isteyeyim ki. Hüsnü girmiyor, sadece benim resmimi çekmekle yetiniyor. Kayanın üstünde durmuşum, çağlayan akıyor buz gibi, birazdan gireceğim akan çağlayanın altına.

160820147671

Derin olmayan suya giriyorum. Çağlayan iki yerden akıyor.

2014-08-16-0211

Çağlayanın altına girip duşumu alıyorum.

2014-08-16-0208

Bir süre çağlayanda yıkandıktan sonra kurulanıp elbiselerimi giyinerek pişen alabalıkları afiyetle yiyorum. Şimdiye kadar yediğim en lezzetli balıklardan diyebilirim. Vadideki çaydan akan buz gibi suda yetişen alabalıklar lezzetli olmaz mı? Suyun bol olması yeşil bir cennete dönüştürmüş. Adeta hayat vermiş vadiye. Yemeği yedikten sonra diğer arkadaşlar da gelmeye başladı tek tük. Fazla oyalanmadan yola çıkıyoruz Hüsnü ile. Bundan sonra yokuş yukarı tırmanacağız ta Nemrut dağına kadar. Aşağıda köy yeşillikler içinde bir yere kadar, sonra ağaçlar seyreliyor ve dağın zirvesi çıplak.

160820147673

Vadi yemyeşil bir alan oluşturmuş.

160820147674

Büyüköz köyüne geldik.

160820147675

Çıkmaya devam ediyorum, köy aşağıda kaldı. Evlerin çatıları gri olarak kaplı, kiremit değil.

160820147676

Ağır tempoda çıkmaya başladım. Kendimi zorlamadan yavaş pedallarla aheste aheste. Zaten hava da sıcak, bol bol terliyorum. Bununla beraber bolca da su içiyorum. Susuz bırakmamak gerek vücudu. Arabalardan sık sık su takviyesi yapıyorlar, Susuz kalmadık tırmanış boyunca. Yükseklerde arazi yapısı kayalık yapıya dönüştü. Tek tük bodur ağaçlar var.

160820147680

Yol kıvrıla kıvrıla yukarı çıkıyor. Durup çıktığım yerlerin resmini çekiyorum. Hem biraz nefeslenmek gerek.

160820147681

Yola çıkınca kollarım iyice yanmaya başlayınca Ahmet Leblebici uzun kollu T-şort veriyor. Hemen giyiyorum uzun kolluyu. Özer benim resmimi çekiyor bisiklet sürerken.

ozer

Çakır dikenleri sıcağa umursamadan öylece yolun kıyısında yolcuya selam vermekte. Ben de durup selamını alıyorum çakır dikeninin. Selamını almadan geçmek olmazdı. Sıcak hava çakır dikenini kurutmuş olsa da kar yağasıya kadar bekleyecek. Sonra kar yağınca kış uykusunda toprağa karışacak sessizce. Baharda karlar eriyince tohumları yeniden yeşerecek ve güzel çiçekler açacak. Börtü böcek, arılar güzel kokulu çiçeğin çekiciliğine fazla dayanamayıp nektarının tadına bakacaklar. Yine havalar ısınınca yolcuları bekleyecekler yanından geçmesi için. Yolculara selam verecekler, eğer yolcu durup selamını alırsa ertesi yıl daha güzel çiçekler açacak. Bisikletin zinciri arasından çakır dikeninin çekiyorum.

160820147683

Çakır dikenlerini ön tekerleğim ile çekiyorum bir poz.

160820147684

Bu turda tanıştığım Gizem, oflaya puflaya dağların sıcağında çıksa da yokuşları hiç şikayet etmiyor. Bisikleti sevdiğinden yerinde duramıyor. Uzun turlar için bir kaç öğüt veriyorum. İçinde ki istek uzun turlar yapacağa benziyor. Ve yapacak ta. Yol kendisini olgunlaştıracak, tanıştığı insanlar iyi kötü yoğurup iyi bir turcu olacak sonunda. Resmi Sevinç Aksüt çekiyor.

1495296_10152459702194681_2441149654302580935_o

Çıktığım yol kıvrılıyor aşağıya doğru.

160820147686

Nihayet yokuş ve tırmanma bitti. Dağların zirvesindeyiz. Yol düzelince rüzgar biraz serinletiyor. Zirvede hiç ağaç yok, kayalıklar kaplamış ortalığı.

160820147687

Kamp yapacağımız otelin önüne geliyoruz. Asfalt yok otelin orda bitiyor. Güneş henüz batmadı ama fazla zaman yok. Bisikletleri otelin bahçesine bırakıp kamyonetlere doluşuyoruz. Yol toprak ve dik olduğu için güneş batmadan zirveye çıkmamız gerek. Elçek ile kendimi ve arabanın kasasındakileri oturmuş durumda çekiyorum.

160820147688

Mustafa Ekici bisikletle çıkmaya karar vermiş. Onu geçiyoruz.

160820147689

Dağın doğusundayız, güneşi göremiyoruz ama ışıkları karşı tepelere vuruyor.

160820147690

Yolun sonuna geldiğimizde kamyonetten iniyoruz. Zirvede güneş hala yüksekte görünüyor.

160820147691

Bundan sonra yayan olarak Nemrut’a çıkmaya başladık. İlk önce Tümülüs göründü gözüme. Çok heyecanlıyım, şimdiye kadar resimlerde, televizyonlarda gördüğüm yeri kendi gözlerimle görmek başka bir duygu. Tümülüs şimdiden etkisi altına aldı bile…

160820147692

Güneş batıda iyice alçalmaya başladı. Biz Malatya tarafından geldiğimizden dağın doğusundayız. Adıyaman tarafı batıda kalıyor. Nemrut dağında yol bitiyor iki taraftan da. Yol bağlantısı olmadığından ikisi de birbirinden kopuk. Araçla geçemezsin diğer tarafa. Devasa heykel başlarını görünce heyecanım biraz daha artıyor. İlk önce doğu terasındaki heykellerin resimlerini çekiyorum. Heykellerin gövdeleri yukarıda, başları aşağıda. Aslan başı yerde. Güneş piramidin tam yamacında parlıyor.

160820147693

Koruyucu hayvanlar olarak Kartal ve Aslan tanrı heykellerinin başları.

160820147694

Sağdaki Zeus – Oromasdes , soldaki Apollon – Mithras  heykel başı.

160820147695

Herakles (Kudret Tanrısı) – Artagnes. Heykel başı demir kafes içine alınmış.

160820147696

Kommagene tanrıçası Fortuna – Thyce Thea ( Laodike Kommanege kralı ı. Antiochus annesi )

160820147697

Commagene’nin ilk Kralı ı. Antiochus

160820147698

Heykellerin yanında resim çekiliyorum, kollarım ve yüzüm Güneşten iyice yanmış durumda.

160820147701

6 Tane taht heykeli doğu terasında bulunuyor

Apollo (Güneş Tanrısı), Fortuna Thyce (Bereket Tanrıça­sı), ortada Zeus (Baş Tanrı), kuzey uçta ise Herakles (Kudret Tanrısı) ve ikisi arasında Commagene’nin ilk Kralı ı. Antiochus  ait büstler yer almıştır. Yanlarda ise birer aslan ve kartal heykelleri bulunmaktadır.

160820147702

Doğu terası, beş basamaklı yapılmış üstünde insanlar var.

160820147703

Doğu terası üzerinden doğu tarafını çekiyorum, havada biraz bulutlar dolaşıyor. Yarın sabah Güneşin doğuşunu buradan izleyeceğiz. Ufuk yüzlerce kilometre var.

160820147704

Doğu terasındaki tanrı heykellerinin tahtlara oturmuş durumdaki heykelleri, heykellerin başları yok, hepsi de aşağıda. Arkada da yumruk kadar taşlardan meydana gelmiş piramit. Piramit’in yüksekliği yaklaşık 150 metre civarı.

160820147706

 NEMRUT

Doğu ve Batı Medeniyetlerinin, 2150 m. yükseklikte muhteşem bir piramitteki kesişme noktası, Dünyanın sekizinci harikası Nemrut, Yüksekliği on metreyi bulan büyüleyici heykelleri, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle, UNESCO Dünya Kültür Mirasında yer almaktadır.

Nemrut Dağı, üzerinde barındırdığı dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gündoğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer olmasıyla da ilgi çekmektedir. Her yıl binlerce insan gündoğumu ve gün batışını seyretmek için Nemrut Dağına gelmektedir.

UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak ilan edilen Nemrut Dağı, çevresindeki Kommagene Uygarlığı eserleri ile birlikte ülkenin önemli Milli Parklarından biridir. Nemrut Dağındaki dev heykeller ve tümülüs, Arsameia (Eski Kale), Yeni Kale, Karakuş Tepesi ve Cendere Köprüsü Milli Park sınırları içerisinde yer alıyor.

 Tarihçe

İki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2150 m. yükseklikte izleyen dev heykellerin sırrının çözülmesi için Kommagene Uygarlığı’nın keşfine gitmek gerekir.

Nemrut Dağı’nın  Kraliyet Akademisi tarafından araştırma yapmak üzere bölgeye gönderilen genç bilim adamı Otto Punchtein başkanlığındaki ekip, Nemrut Dağı’nın tepesindeki tümülüs ve tümülüsün doğu ve batı yanlarında oluşturulmuş teraslar üzerindeki devasa heykeller ve çeşitli kabartmalardan oluşan eserler üzerinde çalışır. Uzun çalışmalar sonunda Grekçe yazılı kitabeyi çözen Punchstein, bu eserlerin Kommagene Uygarlığı’na ait olduğunu ve Kommagene Kralı I. Antiochos tarafından yaptırıldığını keşfeder. Antiochos’un ağzından yazılan kitabe, Nemrut Dağı’nın sırrını ve Antiochos’un yasalarını içermektedir.

Kommagene Uygarlığının ortaya çıkmasını sağlayan kazılar, Nemrut Dağı’ndan başka Arsameia, Samsat ve Fırat Havzasında gerçekleştirilmiştir. Bölgede yapılan kazılarda ortaya çıkartılan taşınabilir eserler müzelerde, geri kalanları da Milli Park Alanı içerisinde korumaya alınmıştır.

Kommagene Krallığı

Yunanca “Genler Topluluğu” anlamına gelen Kommagene, ismiyle bağdaşırcasına, Grek ve Pers uygarlıklarının inanç, kültür ve geleneklerinin bütünleştiği güçlü bir krallıktır. Toros Dağlarındaki çeşitli yolların birleştiği noktada bulunan antik Kommagene Krallığı, Suriye’nin Kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri’nin çevrelediği verimli topraklarda yer almıştır. Tarıma ve hayvancılığa elverişli ve ekonomik önemi yüksek sedir ağacı ormanlarını barındıran Kommagene topraklarının, ilk çağlardan beri yerleşim alanı olarak kullanıldığı civardaki mağara ve arkeolojik buluntulardan anlaşılmaktadır.

Antik dünyanın küçük ancak güçlü ülkesi Kommagene, baba tarafı Pers Krallarından “Krallar Kralı olarak anılan Darius’a ile, anne tarafı Makedonya Hükümdarı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu Mithradates Kallinikos tarafından, İ.Ö. 109 yılında bağımsız bir krallık olarak kurulmuştur. Farklı topluluklardan meydana gelen ve ayrı inanç ve kültürlere sahip Kommageneliler arasındaki birliği sağlamak konusunda büyük başarı sağlayan Mithradates Kallinikos, tanrılarla olan bağını kuvvetlendireceği ve böylece ulusunu barış içerisinde yaşatacağı inancıyla ülkesinin çeşitli yerlerinde tapınaklar yaptırmıştır.

Batı terasına geçiyorum, bir süre sonra Güneşin batışını seyredeceğim. Güneş daha batmamış, ışıkları dağlara ve aslan heykeline vuruyor.

160820147708

Piramit’in batısında da aynı taht heykeller ve başları yere düşmüş durumda.

160820147709

Güneşin batmasına az kaldı, dağların ardında iyice alçalmış, parlak ışıklarını saçıyor.

160820147710

Bizlerle beraber güneşin batışını izlemek için batı terasında toplananlar yerlerini alıyorlar. Tanrıların heykellerine Güneşin kızıllığı vurmuş.

160820147711

Aslan heykeli Güneşin batışını izliyor.

160820147712

Heykellerin başları yerde, hava şartlarından çatlaklar oluşmuş heykellerin. İki tanesini çekiyorum.

160820147714

Diğer ikisini de bir karede çekiyorum. Aynı heykel başları burada da var.

160820147715

Kartal başı da Güneşin batışını izliyor.

160820147716

Komanege kralı ve Tanrıların kabartmaları görülmeye değer.

160820147717

Başka bir kabartma, yüz kısmı ve bazı yerleri kırılmış.

160820147718

Diğer kabartma.

160820147719

Yerde düz olarak duran kabartmayı üst kısımdan çekiyorum.

160820147720

Malatya dan Mehmet Yunus Sevinçek Güneş batarken güzel poz veriyor bisikleti ile beraber. Tam Güneş batarken bisikletin arkasından Yunus ta havaya sıçrayıp iki kolunu yana açmış durumda. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

mehmetyunussevincek

Nemrut dağı etraftaki en yüksek dağ olduğundan yüzlerce kilometre genişliğinde görüş alanına sahip.

Doğu tarafında Diyarbakır, kuzeyde Elazığ, Malatya. Güneyde Adıyaman, Şanlı Urfa, Gaziantep, batıda Kahraman Maraş.

Boşuna Kommagene Kralı I. Antiochos bu dağı seçmemiş. Geniş ufukları olan bu yer Tanrılara sunulabilecek en iyi bir yer. Ve bizler de güneşin batışını seyretmeye dalıyoruz.

160820147721

Kendime bir yer seçip oturuyorum. Kahve takımım da yanımda, hemen kahve pişirmeye başlıyorum. Bir yandan da güneşi kare kare resim çekerek muhteşem batışını izliyorum. Batışını seyrederken hayallere dalıyor insan. Muazzam bir yıldız olan Güneş bize hayat verdiği için Tanrıya şükür ediyorum. Güneşin gücü eski çağlarda insanları etkilemiş, güneşe Tanrı diye tapmışlar. Güneşe değişik bir biçimde tapınmışlar. Dünyayı aydınlatan güneş batarken ayinler, kurbanlar kesip kanlarını akıtmışlar. Güneş batarken korkmuşlar her akşam, “Ya ertesi gün doğmazsa” diye. Sabah ta ilk ışıklarını görünce sevinip kurbanlar kesmişler yine. Doğumunu kutsal ayinle kutsamışlar.

Güneşi yakınlaştırıp çekiyorum.

160820147722

Güneş dağın tepesine değdi.

160820147723

Ve batmaya başlıyor.

160820147724

Güneşin parlak ışıklarından belli olmuyor ama yarısı batmış durumda.

160820147725

Son çeyreği görünüyor.

160820147726

Güneş hala ışıklarını saçmaya devam ediyor.

160820147727

Güneş ışıklarını saçarken sıra dağların siuleti iyice belirmeye başladı. Ve güneşin son ışıklarını görüyorum. Ertesi gün yine göreceğimden emin olarak.

160820147731

En sonunda dağların ardında kayboldu güneş. Ufku kızıla boyayarak

160820147733

Kızıllık ta kaybolunca ortalığı sessizlik kapladı, sanki zaman durdu. Dünya geceye hazırlanıyor.

160820147734

Güneşin batışı ile kahvemin keyfini de çıkarıyorum bu arada. Elimde fincan, Güneş baymış, dağlar son kez kendini gösteriyor.

160820147736

Kahta tarafından turistleri getiren katırlar da var. Kimisi çıkamıyor, katır kiralayıp zirveye çıkıyorlar.

160820147738

Güneşin batış seyrini bitirdikten sonra kamyonetlere binerek kamp alanına geliyoruz. Hemen çadırı kurup eşyaları yerleştiriyorum. Ardından akşam yemeği yeniyor. Yemekten sonra bahçede oturup Türkü dostu Hüsnü sazı alıyor eline, kırmızı şarabı yudumlarken türküler söylemeye başladık. Egeden geldiğim için Hüsnü Çökertme türküsünü çalıyor benim için. Ben de çıkıp Çökertme oyununu oynayıp eşlik ediyorum. Yere oturmuş halde üstten Enes Çalışkan çekiyor bizleri.

enes1

Sabah erkenden uyanacağımız için erkenden yatıyoruz.

Bu gün yaptığımız yol biraz zorlu olsa da yaklaşık olarak 30 Kilometre civarı yol yapmışız,

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Menderes Deltası Bisiklet Turu 3.Gün

24 Mart 2014 Pazartesi

Doğanbey köyü – Dilek yarımadası – Güzelçamlı – Soğucak

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Dün gece düşümde gördüm o yolu. 
Upuzun, belli belirsiz, kıvrım kıvrımdı, ufukta kaybolan. 
Demir bir atın üzerindeydim.
Göğüs kafesim soluk soluğa inip kalkıyor, tekerler sanki yukarıya doğru akıyordu.
Rengarenk bir kır cümbüşü vardı, mevsim ilkbahar olmalı. 
Kuş ve böceklerin sesine karışıyordu teker sesleri.
Yer gök müydü, gök yer miydi bilinmez. Bir olmuşlar da dansediyorlardı. 
Bir parça bulanık, bir parça duru.
Ağaçlar vardı yanı başında, yol iki yana kaymasın diye dikilmiş olmalılar. 
Kim bilir belki de yolcunun hedefine bir nirengi.
Pedallarım bir yere, bir göğe değiyordu.
Büyülenmiş, kilitlenmiş ufka doğru yol alıyordum.
Düşüm yol, yolum düş olmuştu dün gece…

Hakan EŞME / Boztepe Yolu / Düş Sonrasına Esin

 

Öne çıkmış olan görsel, İrfan ile yere oturmuşuz, arkamız dönük, yanımda kahve takımları, ocakta kahve cezvesi, karşıda Samos adası.

1011045_10152297772644861_302430417_n

Güzel bir uykunun ardından dinlenmiş olarak erken kalkıyoruz. El yüz yıkandıktan sonra ilk önce eşyalarımı toplayıp bisiklete yükleyip hazır hale getiriyorum. Ardından kahvaltılık için bakkaldan alışverişi yaptıktan sonra güzel bir kahvaltı yaparak karnımızı doyuruyoruz. Kahvaltının ardından etrafı temizledik, çöpleri toplayıp odayı bulduğumuzdan daha temiz bıraktık. Son kontrolleri yaparak odayı kilitleyip anahtarı bakkala teslim ederek teşekkürlerimizi iletiyoruz. Muhtarı cep telefonundan arayıp ona da teşekkür ediyoruz bizleri ağırladıkları için. Odanın içinde bisikletim KUZ eşyalar bagaja yüklü hazır bekliyor. Solda sandalye var.

240320145525

Köy odasından ayrılıp köy kahvesine gelerek ikişer duble sıcak çay içerek güne zımba gibi hazırlanıyoruz. Bu gün pek düz yolda gideceğimizi sanmıyorum. Rotayı dengesiz İrfan yaptığına göre içime şüphe düşmüyor. Bakkaldan ekmek alıyoruz bol, ne olur ne olmaz, diğer yiyecekler çantalarda var. Yola çıkmadan önce bisikletler park halinde zeytin ağaçları altında bekliyoruz.

240320145526

Doğanbey köyündeki berberi görünce resmini çekmeden olmaz deyip çekiyor İrfan. Berber beyaz bir minibüs ve seyyar olarak köyleri dolaşıyor.

10003524_10152300082739861_1042588557_n

Fazla oyalanmadan yola çıkıyoruz. Dilek yarımadasının burnuna doğru pedallar sakince dönmeye başladı bile aheste aheste. Ufukta burun görünüyor, İrfan ve Selahattin önde gidiyor.

240320145527

Yolun kıyısında fazla derin olmayan bir mağara karşıma çıkınca durup yakından resmini çekiyorum.

240320145528

Denize sıfıra yakın yolda gidiyoruz, bizler göremeyiz ama ileride Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar buraları doldurup bereketli tarlalara dönüşecek.

240320145530

Selahattin ve İrfan önden önden gidiyorlar, yol da hafif kıvrımlarla dalgalı biçimde yükselip alçalıyor. Baharın kokuları denizin iyot kokusuna karışmış bol oksijenli havayı solumak yetiyor.

240320145531

Dilek yarımadasının burnuna çok yaklaştık, Denizde Büyük Menderes nehrinin getirdiği topraklar zamanla kara parçasına dönüşmeye başlamış.

240320145532

Ve yolun sonuna geldik, buradan öte yol yok. Sadece restoran var, duvarın dibinde iki tane manken. Biri erkek biri dişi, sanki Medusayı görmüşler gibi öylece donup taşlaşmışlar. Buralara fazla insan gelmiyor anlaşılan. Restorandakiler kalabalık görünelim diye iki tane mankeni sanki orada çalışan birileri varmış gibi davranıyorlar tahminimce.

240320145535

Yol bittiğine göre rehberimiz İrfan bizi geri döndürerek yüksek sezgilerinle doğru yola götürüp yarımadanın burnundan yukarıya doğru çıkan yolu buldu. Artık çıkmaya başladık yavaş yavaş. Akdeniz bitki örtüsüne ait olan makilik kendini küçük çalılarla donatmış. Eee bahar ayında da mor çiçeklerini açarak gelinliğini giymişler.

240320145536

Yol toprak ve taşlı, şimdilik bize engel olmadan tırmanmaya devam ediyoruz. Yükseldikçe manzara da o derece artarak bizleri büyülüyor. Rehberimiz İrfan gideceğimiz yolu çıkarmaya çalışıyor etrafı gözlemleyerek. Elbette güvenim tam olarak bizi en güzel yerlerden götüreceğine eminim. Ne de olsa sorumsuz değil mi? İrfan durmuş etrafı gözlemleyip doğru yolda gidip gitmediğimizi kontrol ediyor.

240320145538

Giderek yükselmeye devam ediyoruz, manzara genişlemeye devam ediyor. Granit kayalardan oluşmuş arazide yaşam ile toprak oluşumunu görüyoruz. Her yıl kendini yenileyen bitki örtüsü toprağın çoğalmasına neden oluyor. Yaşam topraksız olmuyor ama su da gerekli. Denizde fazlası ile su var yaşam için. Denizdeki suyun topraktaki bitkilere ulaşması da yavaş oluyor. İlk önce buharlaşma oluyor, ardından toplanıp bulut olan su damlaları bitkiler üzerine yağıp suya olan hasreti bitiyor ve döngü böylece sürüp gidiyor binlerce yıldır. Deniz ile dik kayalıkların savaşı ise daha yavaş ilerliyor. Görünen o ki deniz kayaların altını oymaya devam ediyor. Oydukça, kayalar belli bir zaman sonra denizin üzerine düşüyor. Bu savaş o kadar yavaş sürüyor ki bizler bunu görebilmemiz imkansız. Anca kısa ömrümüzde sadece bir anını görmüş oluyoruz. Buna bakarak kısa ömrümüzde daha ne kadar yaşayacağımız belli değil. Ne kadardır bisiklete biniyorum, daha ne kadar da bineceğim belli değil. Bisiklete binerek zamanın kısa ama bir o kadar da uzun olduğunun farkına varıyorum. İlk önce yol nasıl bitecek diye düşünürken günler geçtikçe arkama bakınca yüzlerce, binlerce kilometre gitmişim. İşte zamanın farkına varmadan yolda olmak, zamanı yaşamayı seviyorum. O anlardan birini yaşıyorum kısa bir dinlenme anında.

Yüksekteyim, aşağıda denize inen dik kayalıklar, dalgalar kayaları oymuş, kimi kaya parçası denizde küçük adacıklar olmuş. Bu kayalar yamaçtan düşenler.

240320145539

Yol tamamen granit kaya, dozer bu yolu nasıl açmış belli değil ama yol düz görünüyor.

240320145542

Kekik henüz çiçek açmış yeşil elbisesini giymeye başlamış. Ortalığı keskin bir kekik kokusu sarıyor. Aldığımız nefese bir de kekik kokusu karışınca kim bilir ne kadar gençleşiyorumdur.

240320145543

Önümde giden İrfan’a yetişmeye niyetim yok, çünkü yolumuz zorlu. Bakalım daha ne kadar çıkacağız.

240320145544

Bazen geride yalnız kalınca düşüncelere dalıyorum, işte be düşünürken çektiğim bir resim. Güneş gözlüklü düşünen adam.

240320145545

Yolu öyle yapmışlar ki bazen iniyoruz yokuş aşağı. Yol çakıl taşlı.

240320145546

Ama bu iniş kısa sürüyor, tekrar tırmanış başlıyor. Kayalık ve çıplak sayılabilecek bir vadiden çıkıyoruz yukarı doğru.

240320145547

Dağdaki su kaynaklarını bir varilin içine toplayıp borularla aşağıdaki restorana içme suyu olarak götürüyorlar. Fazla kirletmeden mataradaki suyumu tazeliyorum. Yanımda yeterince su var ama ne olur ne olmaz yedeklerdeki suları da tazeliyorum hazır su kaynağını bulmuşken.

240320145548

Sarı çiçek diğer çiçeklere göre daha büyük ve rengi daha parlak. Yolun ortasında tek başına öylece güzelliğini sermekten çekinmiyor.

240320145549

Görünen o ki Dilek yarımadasının burnu epey büyük. Burnunun ucu o kadar büyük ki çık çık bitmiyor, nereye kadar çıkacağımız da belli değil. Ama güzel çıkıyoruz doğrusu, eğim yer yer bayağı sert.

240320145550

Yoldaşım KUZ hiç yorulmamışa benziyor, elbette hak ettiği yerde en güzel manzarada resmi çekilmeyi hak ediyor. Ben de KUZ’u onurlandırıyorum. KUZ’un çıktığı yol kıvrıntıları yamaçlarda görünüyor ve engin Ege denizi, uçsuz bucaksız.

240320145551

Samson dağının zirvesi göründü, epey yaklaşmışız. Zirve gerçekten muhteşem görünüyor. Çıkılası zirve bizi davet ediyor tüm azametiyle.

240320145552

Madem zirve bizi davet ediyor bir resmini elçek yapmak gerek. Üç yoldaş, üç dengesiz, üç sorumsuz ne demeli.

240320145553

Zirve keyfini sürerken bulunduğumuz yer de benim manzaramı seyretmeden geçme diyor. Manzaranın da isteğini yerine getiriyoruz. Yolun yanında, uçurumun kıyısında oturup manzaranın keyfini çıkarmaya yanımızda bulunan çerezlerle başladık.

240320145554

Üç dengesizin pistonları dinlendirmek gerek. Denizden gelen hafif rüzgar ile pistonları soğutma çalışmaları. Üç dengesizin kokan çorap ve spor ayakkabıları. Neyse ki sadece biz varız da kokan çoraplar kimseyi rahatsız etmiyor.

240320145555

İlk önce İrfan poz veriyor kamerama, ardından İrfan da beni çekiyor. Nasıl olsa acelemiz yok, sadece bulunduğumuz anı yaşıyoruz. Bu bize yeter. Uçurum kenarı ve deniz.

240320145556

Üzerim çıplak, kollarımı iki yana açmış poz verdim İrfan’a.

240320145557

Doğada bu güzel ortamı bozan tek bir nesne var. Ta dağın tepelerine yakın ıssız, insanların pek gelmediği bu yerde hak etmediği yerlerde gezerken plastik bir şişeyi atmış. Bu güzelim tertemiz, doğal ortama hiç uymuyor, resmi bozmaktan başka bir işe yaramıyor.

240320145560

Elbette görüntü kirliliği yaratan plastik şişeyi orda bırakamazdım. Şişeyi alıp bagajımdaki heybene sıkıştırıp medeniyetin çöp tenekesine kadar götüreceğim.

240320145561

Daha önce dağın zirvesine yaklaştığımı sanmışım ama zirve diye gördüğüm kayalık şimdi aşağıda kaldı. Hala çıkmaya devam ediyoruz.

240320145562

Ağır ağır tırmanırken kulağıma acayip homurtular gelmeye başladı. Acaba su mu kaynatıyorum diye düşünürken homurtular iyice artmaya başladı. Sesin benden gelmediğini anladıktan sonra yılkı atlarını görüyorum birden bire. Yılkı atları bizi görünce çalılıklara doğru gitmeye başladılar. Sürünün lideri çalıların ardından kafasını uzatmış bana doğru homurtular çıkararak sürüyü koruma altına alıyor. Bunun resmini çekmek için hemen telefonu çıkarıp kamerayı açasıya kadar sürü çalıların ardında gözden kayboldu. Sadece sürü lideri olan beygirin resmini çekebiliyorum.

240320145564

Toprak yol asfalt yola kavuştuğunu görüyorum. Bu yol Güzelçamlı tarafından geliyor. Daha önce Güzelçamlı bisiklet festivalinde yolun belli bir yerine kadar gelebilmiştik. Askeri bölge olduğu için geçişimiz yasaktı bu tarafa. Şimdi ters taraftan gelemediğimiz yola kavuşmamız bir garip oluyor benim için. Yol radara doğru gidiyor, buraları askeri bölge olduğunu İrfan bize söylüyor. Haliyle hedefimize doğru yolumuza devam ediyoruz. Bakalım nereye kadar gideceğiz.

240320145565

Aşağıda gördüğümüz zirvenin ardındayız şimdi, bu ikinci zirve. Epey de yükselmişiz deniz kıyısından. Denizde dalgakıran gibi kara parçası oluşmuş Büyük Menderes nehrinin getirdiği topraklar doğal mendirek ortaya çıkarmış. Zamanla burası toprakla dolup bahçeye dönüşecek.

240320145567

Kayalık dağın ardında giden yolda tırmanmaya devam ediyoruz. İleride daha yüksek kayalık zirve görünüyor..

240320145568

Yükseldikçe ufkum genişliyor, uçsuz bucaksız Ege denizini seyretmek bana büyük zevk veriyor. Ayrıca geldiğim yol da kıvrım kıvrım. Buradan yakın görünüyor ama gel de bana anlat nasıl çıktığımı. Zorlu olsa da halimden hiç şikayetçi değilim. Şikayetçi olmaya hiç niyetim yok. Yolumuz daha olmasına rağmen insana huzur veren yerlere kendi gücümle gelmem bana yetiyor. Arabayla 15 yada 20 dakikada gelebilirdim buraya kadar ama bu kadar güzelliği göremezdim ve mutlu olamazdım doğrusu. Halim ve moralim zirve yapmış gibi.

240320145569

Çıktıkça çıkıyoruz ve zirveler bitmiyor. Aşağıdan hiç belli olmuyor bu kadar zirve. Dağ tek başına değil demek ki. Bir çok zirve birleşip koca dağı oluşturuyor. Dağa çıkınca bunu anlıyorum.

240320145570

Tam dağın sırtında yukarıya doğru çıkıyoruz. Bazen etrafta ağaç olmuyor, bazen de çam ormanının içinde neredeyse yol kapanacak çam ağaçları ile.

240320145571

Dağın sırtındayız, nihayet Samos adasını görebildik. Bir tarafımız kuzey, Samos adası.

240320145572

Diğer tarafımız güney, Menderes deltası.

240320145574

Çam ağacı çam kurdunun istilasına dayanamamış kuruyup kurtların gazabından anca kurtulabilmiş. Sıra diğer çam ağaçlarına gelmiş, kimi dalları kurumaya başlamış bile. Çam ağaçları hayvanlar gibi hareket edip kurtların saldırılarından kaçamıyorlar. Dışarıdan hiç bir yardım almadan zararlı kurtlardan kendilerini nasıl savunuyorlar acaba? Elbette kendini koruma mekanizmaları olmalı ağaçların yoksa tüm bitkileri yiyip bitirirlerdi kurtlar ve diğer asalaklar. Çam ağaçları çok olduğuna göre kurtlar o kadar çoğalıp ormanı kurutamıyorlar demek ki.

240320145573

Yukarısı da Samson dağının zirvesi. KUZ sakin sakin zirveye başını çevirmiş dinlenirken. Gerçi hiç bir zaman yorgunluktan şikayetçi olmadı, demir atım benim. Bisikletim KUZ’un kadro demiri arasında Samson dağı, termos metal suluk yerinde.

240320145575

Zirve yavaş yavaş bulutları toplamaya başlıyor. Rüzgarın şiddeti giderek artıyor. Bunu ağaçların, ormanın rüzgar uğultusundan anlıyorum. Bulutlar üzerimizden yalayıp geçiyor. İlk defa bulut üzerimden geçiyor. Müthiş bir duygu, bulut sis gibi üzerimizden geçerken bir kayboluyorum, bir ortaya çıkıyorum.

240320145576

Henüz zirve uzakta, tırmanış bitmek bilmiyor ve İrfan asfalta serilmiş iki seksen beni beklerken buldum. Selahattin bariyerlere dayanmış durumda.

240320145577

Hiç bir şey demeden kendimi yere atıp sere serpe iki seksen uzanıyorum. Ne kadar kilometre tırmandık belli değil. Yorgunluk belirtileri kendini belli etmeye başladı. Biraz dinlenme iyi gelecek kaslarıma. Henüz acıkmadım ama biraz uzanıp dinlenmek iyi geliyor. Ardından çerez ve kuru yemiş atıştırarak ara öğünü geçiştiriyoruz. Yemeği askeri bölgeyi geçtikten sonra yemeye karar verdik. Zaman zaman üzerimizden ince tabakalar halinde bulutlar geçiyor ve rüzgar da kuvvetli esmeye devam ediyor. Dağın sırtından geçen bulutlar küçük olduklarından tutunmadan geçip gidiyorlar. Sadece sis tabakası gibiler. Aşağıdaki resimde üstümüzde duman tabakası görülmekte. İrfan ile ben iki seksen uzanmış haldeyiz asfaltta.

240320145578

Karakola kadar asfalt, ondan sonrası yol demeye bin şahit. Karakolun yanından sorunsuzca geçtik. Bisiklete binmenin imkanı yok. İri taşlarla yapılmış sanki. Yada taşları olduğu yerde kırmışlar. Zirveye yakın olduğumuz için etrafta ağaç yetişmediğinden toprak denen nesne yok. Safi kayalık ve küçük, bodur çalılar var o kadar. Bir de yokuş bitti, iniş başladı ama eğim % 30 civarında olmalı ki bisikletleri elimizle ardıma dayanarak bisiklete, geriye doğru yüklenip yavaş adımlarla inmeye başladık. Ara sıra  ayakkabım kayıyor. Belli bir bölüm böyle iniyoruz dikkatlice. İrfan inmeye çalışıyor taşlı yolda.

240320145579

İki dağın arasından denizi ve Güzelçamlı sahilinin bir kısmını görebiliyorum.

240320145580

Karşımızda en yüksek ikinci zirve. Bisikletler elde hala inmeye devam ediyoruz. Etraf hala kayalık.

240320145581

Karakol ve birinci zirve de radar var. Karakoldaki askerlerle İrfan konuşmuş ben gelmeden ve hiç durmadan aşağıya inmeye başlamıştık. Aslında askeri bölge burası ama bizim gibi bisikletle gelen olmadığı için bize bir şey demeden geçmemize izin verdiler sanırım.

240320145582

Dağın tam sırtında deli rüzgarlara yıllarca meydan okumuş bir çam ağacı karşıma çıkıyor. Her ne kadar rüzgara ve karların ağırlığına karşı direnmiş olsa da çam ağacı garip bir şekilde eğri büğrü, kimi dalı rüzgar ve kar karşısında dayanamayıp kırılmış bir şekilde kocaman bir ağaç olmuş. Sanki kollarını açmış birini kucaklar gibi.

240320145583

Ne işimiz var arkadaş bizim böyle yerlerde demeden kayalı yoldan inmeyi başardık bir şekilde. Hep bisiklet bizi taşıyacak değil ya biraz da biz onu taşıyalım değil mi? İrfan inerken poz veriyor bisikleti ile. Taşlı yolda sarı çiçek demet halinde açmış.

240320145584

Burası da Büyük Menderes deltası, geldiğimiz yer. Dağın tepesinden henüz tam açıklığa gelmeden dar görüş alanından bile çok geniş bir alanı görebiliyorum. Gördüğünüz son üç resimde yamuk yumuk ağacın olduğu yerden çektim. Manzara  sürekli değişmekte nereye baksam.

240320145585

İndiğimiz taşlı dik yol biraz uzaktan gördüğünüz kadarı ile fazla uzun değil ama sürekli ayaklarımızın kaymasından dolayı inmemiz epey zaman aldı.

240320145586

Dağın zirvesine yakın yamaçlarda, güney taraftan inmeye devam ediyoruz. Geldiğimiz yol görünüyor.

240320145587

Kendimi uçakta gibi hissediyorum. Aşağısı küçük ve alabildiğine geniş. Bir on yada yirmi yıl sonra aynı manzarayı göremem. Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar o zamana kadar denizi dolduracak. Ardından yeşil bitki örtüsü kaplayınca yeni tarlalar ekilip biçilecek. Belki şimdi deniz olan yerde ben bisiklet bile sürebileceğim. Nehrin deniz ile buluştuğu yerin epey açığında mendirek gibi toprak parçası dalgakıran görevi görüyor.

240320145588

Samson dağının güneyinde düz yolda gidiyoruz.

240320145590

Dalgakıran gibi olan yerin daha da açığında küçük bir ada görünüyor.

240320145592

Bazen birbirimizden uzaklaşıyoruz. Fazla da ayrı kalmamaya çalışıyoruz. Ne olur ne olmaz. Topraklı yol bazen iri taşlı yola dönüşüyor. Birbirimizi gözden kaybetmeden, kah birlikte gidiyoruz kah iki kişi, kah tek başına. Ama yol arkadaşlarım çok iyi, birbirimizle uyum içinde yolculuğumuz sürüyor. Selahattin bisikleti ile yürüyor.

240320145595

Büyük Menderes nehrinin meydana getirdiği büyük ovayı tamamıyla gözlerimin önünde seriliyor. Dün gezdiğimiz Miletos antik kenti, sol tarafta Bafa gölü, gölün üstünde Beşparmak dağları. Manzara uzayıp gidiyor gözlerimin önünde. Böyle güzellikleri yaşamak, görmek herkese nasip olmaz. Ben kendimi şanslı hissediyorum. İyi ki bisiklete başladım. Bisiklet bana görmediğim güzellikleri görmemi sağladı. Sabırla pedala basa basa ta Samson dağının zirvesine yakın yerlere kadar bisikletim KUZ beni çıkardı. Daha ne isteyeyim ki.

240320145596

Tek rakibimiz abdurrahman çelebiler. Keçi sürüsü bizim gibi bisikletçileri karşılarında görünce korkup kaçıyorlar. Anca bir kaç tanesinin resmini çekebiliyorum. Belki de ilk defa bisikjletçi gördüler bu dağlarda gezen. Dağların hakimi sadece onların olmadığını gösterdik böylece. Sürünün lideri bizleri kontrol ederek geri çekilmeye devam ediyor keçi sürüsü.

240320145597

Henüz Dilek yarımadasının güneyindeyiz. Samson dağının ikinci zirvesinin etrafını dolanıp kuzey tarafından  aşağı ineceğiz. Aşağıda Büyük Menderes deltası görünüyor.

240320145598

Dağın yamacında küçük tepeler gelişi güzel yayılmış.

240320145599

Bazı yerlerde yamaç derinlemesine iniyor. Yolun bir tarafı uçurum, bir tarafı dimdik kayalık, duvar gibi. Dağın son dönemecini dönüyoruz.

240320145601

Tam ineceğimiz son noktada ilginç çakıllı kumlu yere geliyorum. Durup inceliyorum bir süre. Sanırım bulunduğumuz yer bir zamanlar deniz seviyesinde Menderes nehrinin kıyısında olan çakıl ve kumluk alan zamanla depremlerin etkisiyle denizden 1000 kusur metreye kadar yükselmiş. Arabistan yarımadasının Akdeniz’e paralel olan Anadolu’nun altına girmesi ile sıkışan zemin binlerce yılda bu kadar yükselmiş. Kayalaşmış kumlar, aralarında çam ağaçları çıkmış.

240320145602

Dağın etrafını sonunda dolanmayı başardık. Kavşaktayız artık, bundan sonra iniş başlayacak. Buraya kadar çıkamamıştım daha önce. Şimdi ise tersinden çıkıp kanyonun bitiş yerindeyim. İnişimiz sol taraftaki yoldan başlayacak. KUZ beni bekliyor  şahlanmak için.

240320145603

Yoldaşlarım Selahattin usta ve İrfan arkamdan inişe geçtiler.

240320145604

Artık ormanın içindeyiz, ağaçların boyu güneşi kapatacak kadar büyük.

240320145605

Ve toprak yol tamamen çamların gölgesi altında.

240320145606

2. havuza geldik çabucak, halbuki aşağıdan çıkanlar bu havuzdan bahsetmişlerdi geçmiş yıllarda. Daha aşağıda 1. havuz var. Hazır suyun başındayız, güneş te batıya doğru çoktan devrilmişti. Karnımız da acıktı doğrusu, burada yemek molası vermeli.

240320145607

Havuza akan çeşmede elimi, yüzümü yıkayıp arındıktan sonra suları tazeleyip hazır çorba, makarna, içine ton balığı boca ederek bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Farkında olmadan kurt gibi acıkmışız. Zaten dağlarda geziyoruz, bir o kadarda tırmanmışız yokuşları. Yemekten sonra çayı da demledik. Sanki piknik yapıyoruz ormanda. Ormanda fazla güneş görmediğimizden uzun kollu poları giyiyorum. Hem inişteyiz hem de hava serinlemeye başladı. Yol kıyısında park etmiş bisikletler.

240320145608

Yerde sofrayı kurmuşuz, İrfan tencereye sıcak su döküyor. Selahattin de bana bakarken çekiyorum.

240320145609

Bu kez ben oturuyorum, Selahattin bizi çekiyor. Yerde bağdaş kurmuşuz.

240320145610

Kahve içmek için uygun bir yer bakıyoruz. Artık karnımız doymuştu nasıl olsa. Kahve de her yerde içilmez değil mi? İnişe devam ediyoruz, karşıda Samos adası .

240320145612

Rehberimiz İrfan kahve içilebilecek en uygun yeri nihayet buluyor. Kahve takımımı ve ocağı çıkarıp kahveyi pişirmeye başlıyorum. Cezve ocağın üstünde, İrfan yanımda oturuyor. Selahattin bizi çekiyor.

240320145613

İki dengesiz yolun kıyısına oturmuş, karşıda Samos adası, ayaklarımızın altında derin kanyon ve yarılmış kayalıklar. Böylece ufka bakarak eşsiz manzarada kahve içmenin keyfini yaşıyoruz sorumsuzca. Akşam serinliğinin denizden getirdiği hafif esintinin içinde iyot kokusu çam polenleri ile birleşerek bize kadar ulaşıyordu. Kahvenin hatırı burada kaç yıl sürer bilinmez. Çünkü zaman geçmiyor, adeta durdu Dünya ve kahve fincanlarımız da bitmek bilmedi yudumlarımızla. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

1011045_10152297772644861_302430417_n

Bu kez ben de Selahattin ile İrfan’ı çekiyorum.

240320145614

Kahveler pişti, en güzel manzarada kahvelerimizi içiyoruz, üç kahve fincanını ileri doğru uzatıp Samos adası manzaralı çekiyorum.

240320145616

Benim deri montu İrfana verdim, kalın bir şey getirmemişti. Hava da epeyce serinledi. Çamların içindeki yolda İrfan iniyor yokuş aşağı.

240320145617

Benim ise polarım vardı. Yelek ise rüzgarı kesmeye yettiğinden hızlı inişimizde hiç üşümedim. Kendimi elçek resim çekiyorum.

240320145618

Aşağıdan çıkanlar için 1. havuz, yukarıdan inenler için 2. havuz. Hangisinin olduğuna siz karar verin. Bana göre 2. havuz, çünkü ben yukarıdan indiğim için 2. havuz oluyor. Daha önceki yıllarda bu havuza kadar çıkmıştım, daha yukarı çıkamadan geri dönünce içimde bir burukluk kalmıştı. Bu gün bunları, geçmişi düşünerek burukluğu bir kenara ittim. Havuzun başında son defa suları tazeleyip biraz dinlendik. Gerçi pedal çevirmeden iniyorum ama fren sıkmaktan kollarım  ağrımaya başlamıştı. İrfan ile Selahattin’i havuz kenarında otururken çekiyorum elçek ile, solda bisikletler park halinde.240320145620

Kanyonun içine girdik, kayalıklar dik olarak yukarı doğru çıkıyor. Yol toprak ve taşlı olduğundan dikkatli inmek gerektiğinden öyle kendimi bırakmadan fren sıkarak inmeye devam ediyordum.

240320145621

Devamlı akan derenin etrafı çınar ağaçları ile sarılmıştı. Kimisi devasa boyuttaydı. Gördüğünüz çınar ağacının gövdesindeki oyuğa rahatlıkla bir oda yapabilirsiniz. Bu tek odalı evde insan yaşayabilir ormanın içinde.

240320145622

İnişimiz gayet güzel devam ediyor. Böyle güzelliğin içinde bisiklete binmek ömre bedel sanki. Önde olan Selahattin’i çekiyorum, İrfan arkasında.

240320145623

İrfan da yanımdan geçerken çekiyorum.

240320145624

Kanyonun dar yerlerine vardık. Dik kayalıklar bıçakla kesilmiş gibi dümdüz. Sanki Poseidon Zeus ile kavga ettiğinde olmuş gibi.  Poseidon öfkesinden deliye dönmüş, köşeye sıkıştırdığı Zeus’u mahvetmek için yabasını Samson dağına vurunca dağ ikiye ayrılarak bu derin kanyonu ve kayalıkları meydana getirmiş.

240320145625

Çay az ama usulca akıp gidiyor denize kavuşmak için

240320145627

Kanyonun kimi yerleri o kadar derin ki güneş burada çoktan batmıştı.

240320145630

Kanyonun sonuna yani dibine vardık. Zorlu ve zor olduğu kadar keyifli bir yolculuktan mutlu ve huzurlu bitirmenin tadına varıyoruz. Gerçi kalacağımız yere epey var ama asfalt yola çıkmak sanki turu bitirmiş gibi hissetmeme neden oldu. Az ileride asfalt yol görünüyor.

240320145632

Kanyondan çıkıp asfalt yola geldikten sonra hızla milli parkın giriş kapısına varıyoruz. Kapıdaki görevli artık kimseyi beklemediği için kendi havasında olduğundan bizleri fark etmedi bile. Fazla oyalanmadan yolumuza devam ederek Selahattin ustanın evine gelerek sıcak bir duşun ardından yemeğimizi yiyoruz. Kahve ve çay faslından sonra mayışan bedenler uyku ister diyerek misafirhanemize çekilerek tatlı bir uykuya dalıyoruz İrfan ile birlikte.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 53 Kilometre civarı.

Aşağıda yaptığımız yolun haritası görünüyor

Powered by Wikiloc

Menderes Deltası Bisiklet Turu 2. Gün

23 Mart 2014 Pazar

Kuşadası – Söke- Priene – Miletos – Doğanbey

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,

yedi yıllık yoldan kuşkanadıyla gelirsin.

 Gözümüzün dilinden anlar,

 elimizin sırrını bilirsin.

 Namuslu bir kitap gibi güler,

 alnımızın terini silersin.

 O gider, bu gider, şu gider,

 dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

Nazım Hikmet RAN

 

Öne çıkmış olan görsel, Miletos antik kentinin devasa tiyatrosu. En üst yandan tamamen sahne ile birlikte çekilmiş resmi.

230320145455

Uzun zamandır Horoz sesi ile uyanmamıştım. Bahçede kümesin hakimi çilli horoz sabahı müjdeliyor bizlere. Gecenin ardından bütün günü eşeleyip bir şeyler yemek olan tavuklar da her horozun ötüşünden sonra gıdaklayıp horoza cilve yapıyorlar ardı sıra. Önünde kümes teli, küçük bir kümes. İçinde horoz ve tavuklar biran önce dışarı çıkmak için bekliyorlar. Kümesin önü toprak zemin, solda suluk var tavukların su içmesi için.

230320145384

Güzel bir güne dinlenmiş olarak uyanmak harika. Selahattin usta ve eşi bizden önce uyanmış sabah kahvaltısını hazırlamışlar. Fazla oyalanmadan kahvaltıyı yapıp yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Toplanma yerine saatinde ulaşmamız gerek. Akşam hiç resim çekilmemiştik. Hemen bir kaç resim çekiliyoruz birlikte. Üç kafadar sorumsuz, İrfan, ben ve Selahattin. Bir kaç gün birlikte bisiklet süreceğiz. Bakalım neler göreceğiz? Bisikletler önde.

230320145385

Selahattin usta ve güzel eşi, bizleri elinden ne geliyorsa yaparak ağırladı. Ellerine yüreğine sağlık. İyi ki varsınız can dostlar. Üçümüz birlikte resim çekiliyoruz.

230320145387

Ev sahibesine teşekkürlerimizi iletip yola çıkıyoruz üç kişi. Evin bulunduğu yer Söke kavşağına biraz uzak olduğundan Davutlar’a doğru gideceğiz. Davutlar’dan  sola Söke yoluna döneceğiz. Hem ana yol trafiğinden kurtulmuş olacağız bir süre. Bu bizim için daha iyi oldu. Selahattin buraları iyi bildiğinden kılavuzumuz oluyor. İkisi de önümde gidiyorlar.

230320145388

Buralar hep yazlık, hep site. Bina, betonarme dolu. Karşıda Dilek yarımadası, Samson dağı görünüyor.

230320145389

Mart ayındayız, şeftali çiçekleri pembe açmaya başlamış bile.

230320145390

Kısa sürede Davutlar’a vardık, zaman kaybetmek istemediğimizden mola vermeden Söke yoluna  doğru, biraz da yokuşlu yola saparak tırmanmaya başladık. Yol sabahın erken olmasından dolayı biraz daha sakin. Tabelada Davutlar’a vardığımızı belirtiyor.

230320145391

Dengesiz İrfan hep önden gittiğinden bizi beklemek durumunda. Dağları ve rehberliği sevdiğinden ilk defa geçtiği yolları keşfetmek onun için bir zevk. Hep önden giderek yolu tanımaya çalışır. Yol durumu nasıl? Nerede çeşme var? Kamp yapmak için en uygun yeri araştırır ve bunları hafızasına yazar. Geçtiği yolları hiç bir zaman unutmaz, şıp diye hemen hatırlar. Bir de iyi bir yürüyüşçü olduğu için bisikletle gitse dahi patikaları görünce nereye gidebilir diye ön araştırma bile yapar. İnsan sevdiği, hoşlandığı işleri yapmalı değil mi? İrfan bizi tepede beklerken çekiyorum ardındaki tepelerle birlikte.

230320145395

Yüksek yerden manzara, Bahçelerde meyve ağaçları uzanıp gidiyor karşı tepelere.

230320145396

Ruhi bey kendine çiftlik yapmış, yetiştirdiği zeytinlere kendi adını vererek marka yapmış resmen. Para kazanmasını da biliyor doğrusu. Kahvaltı yeri bile yapmış, ilahi Ruhi bey !

230320145397

Dilek yarımadasının başladığı yerin sırtına vardık. Güzelçamlı ve milli park buradan görünüyor. Samos adası ufukta hava puslu olduğu için görünmüyor buradan.

230320145398

Ağaçlı köyüne varıyoruz, burası denizden epey yüksek küçük şirin bir köy.

230320145399

Her ne kadar kendi bahçesinde, tel örgülerinin arkasında olsa da kendisine abi diyerek yolumuza devam ediyoruz iri çoban köpeğine. O da bize havlayarak selam veriyor.

230320145400

Geldiğimiz yol gerçekten bisiklet sürmek için harika bir yol. Baharı karşılayan doğa bize her türlü görselliğini cömertçe önümüze sergiliyor. Çiçek açmaya başlayan ağaçlar, çam ormanları, yeşil çimenler seyredilmeye değer. Söke’ye yakın bir yerden ana yola çıkıyoruz.

230320145401

Söke’ye bir çırpıda varıp şehir merkezine uğramadan sağa doğru toplanma yeri olan Söke’nin dış mahallesi Yenidoğan köyüne vardık.

230320145402

Önümde İrfan ve Selahattin gidiyor, yolda araçlar seyir halinde.

230320145403

Toplanma yerine vardık. Bizden önce gelenler var. Önce gelenler hoş geldiniz diyerek karşılıyorlar bizleri. Epey tanıdık var, yılın ilk turunda diğer şehirlerden katılan dostlarla buluşunca haliyle sıcak kucaklaşmalar ve samimi sohbetler bir başka oluyor. Bisikletim KUZ park halinde.

230320145405

Sabah kahvesi içmemiştik, henüz herkes gelmediğinden kahve takımımı ve ocağı çıkarıp kahve pişiriyorum. Biz üç kişiyiz şanslı olan biri de Kenan Cancan oluyor dördüncü. Herkes imrenerek bakıyor ama kapasitemiz belli. Cezvemiz de fincanlarımız da 4 kişilik. Tura katılanlar günübirlik geldiklerinden kimsenin kamp malzemeleri yok. Biz 4 günlük kamplı olarak devam edeceğimizden yüklüyüz. Dört kişi yere oturmuş kahve içiyoruz keyifle.

230320145406

İzmir’den gelecek olan otobüsü beklerken yeni arkadaşlarla tanışıp sohbet ediyoruz. Hazır yakalamışken yol arkadaşlarımın bir resmini çekeyim dedim. İrfan ve Selahattin bisikletlerin arkasında, tel örgülerin önünde poz veriyorlar.

230320145407

Herkes geldikten sonra hep birlikte yola çıkıyoruz. İlk hedefimiz Priene antik kenti. Elçek resim çekiyorum kendimi ve arkadan gelen bisikletçileri.

230320145408

Bisikletçiler önde gidiyor, bisikletleri boş olunca hızlılar ama biz de yüklü olmamıza rağmen tempoyu yakalıyoruz.

230320145410

Kısa sürede Priene antik kentine geliyoruz. Yolun hemen sağında Dilek yarımadasının tam güney yamaçlarına kurulmuş antik kent. Poseidon’un öfkesinden kaçmak için güvenli olan dağın denize bakmayan tarafına yamaca kurulmuş. Kuzey rüzgarlarını hiç almıyor. Antik kentin tepesinde kayalık var.

230320145411

PRİENE (Güllübahçe – Söke)

Priene: Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır. Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir. Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır. Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi. M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir.

Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir. Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir. Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır. Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.

Bisikletlerimizi girişte araç park yerine park ediyoruz hep birlikte. Ardından antik kenti girişinden itibaren basamaklardan çıkmaya başladık. At arabası yolu yok kentin. Sadece merdivenlerden girebiliyorsun.

230320145412

Kentin girişindeki yolda istinat duvarı düzgün yontulmuş kesme taş bloklarla örülmüş. Tolda yürüyen bisikletçiler.

230320145413

Yolun iki yanı da taşlarla duvar örülmüş, duvarlar 2 metre kadar yüksek.

230320145414

Daha çok temel taşları kalmış antik kentin kalıntılarını çekiyorum.

230320145415

Herkes kendine göre kentin kalıntılarından ayakta kalan yapıları resim çekerek dolaşıyoruz. Bizim gelmemizle birden bire kent canlanıyor. Sanki kent eski hareketli günlerine döndü. Sadece kıyafetler biraz değişik. Taytlı, rengarenk, İngilizce baskılı yazılı mayolar. Biraz da pazar yeri gibi ortalık, kalabalık.

230320145416

Kent ovadan biraz yüksekte, dağın yamacında kurulmuş. Büyük menderes nehri binlerce yılda toprakları taşıyıp bereketli Söke ovasını oluşturmuş. Tarlaların bir kısmı buğday ekilmiş yemyeşil. Bir kısmı da sürülmüş ekilmeyi bekliyor. Buradan tüm Söke ovasını görmek mümkün. Bafa gölü bile görünüyor ufukta.

230320145418

Kentin hemen üstünde kocaman bir kayalık tüm azametiyle kentin üstüne düşecekmiş gibi duruyor. Kayalık tüm azameti ile çıplak, altında çam ormanı var.

230320145420

Priene antik kenti bayağı büyükmüş. Kent geniş bir alana yayılmış, epey dolaşmamız gerekiyor. Sütun blok parçaları üst üste yan olarak konuşup duvar gibi örmüşler. Sütunlar normal yerine gitmeyi bekliyorlar sanki!

230320145421

Duvarda delik açılmış, ötesinde çalılar görünüyor. Güneş ışığı kuvvetli vuruyor duvarın ötesine.

230320145422

Yüksek duvar kalıntıları, iç kısımda incir ağacı çıkmış.

230320145423

tapınak olduğu yerdeki sütun parçalarından belli. Sütunlar gelişi güzel, yıkıldığı gibi kalmış öylece duruyor.

230320145424

Sütun parçaları arasından çam ağaçları çıkmış.

230320145425

Yamaçta kademe kademe şehir kalıntıları yüksek istinat duvarları örülerek binalar, tapınaklar yapılmış. İstinat duvarındaki taşların düzgünlüğü ve örülmesine bakarsak tapınak yeri olmalı.

230320145426

O zamanın taş ustaları işinde epey ustalaşmışlar. Ustalıkların yanında bir de sanatı da ekleyerek ilginç taş oymalarını sütun ve yapılar yapmışlar. Üç taş üzerinde sütunun alt kısmı yuvarlak kabartma olarak oyulmuş. Alttan çekiyorum sütun altını.

230320145427

Ayakta kalan, talan edilmemiş yapılar kentin zenginliğini ortaya koyuyor. İki metre civarında düzgün taş bloklardan örülü tüksek duvar parçası tek olarak ortada ayakta kalmış. Duvarda sekiz kat taş blok var. Daha ilerde beş sütun görülüyor.

230320145428

Tapınaktaki düz yivli sütun blokları yerde dağınık duruyor parça parça.

230320145429

Büyük bir tapınakta sadece beş sütun dik olarak sıralı duruyor. Tapınağın diğer sütun ve kirişleri yerlerde dağınık. Burası Apollon tapınağı.

230320145430

Apollon tapınağında toplanıp hatıra resmi çekiliyoruz. Kimi basamağa oturmuş, kimi ayakta. Sütunlar arkada.

230320145431

Kentin tüm yapılarını gezmek zaman alıyor. Yorgunluğumuzu tiyatronun seyirci oturma yerlerinde oturarak dinleniyoruz. Dinlendikten sonra etrafta gördüklerimi çekiyorum.  Taş basamaklar yukarı gidiyor.

230320145432

Aşağıda binanın temel taşları ve duvarı çam ağaçlarının altında.

230320145433

Tiyatronun en üst ucunda yarım daire oturma yerlerini ve sahneyi çekiyorum. Sahne yeri biraz yüksekte.

230320145434

Tiyatronun en üst yerinde, ağaçların gölgesinde bir süre dinlenmek iyi geliyor. Henüz bahar ayına yeni girmemize rağmen hava iyice ısındı. Gök yüzünde hiç bulut yok, hava tamamen açık. İrfan yanımda, ikimizi elçek ile bir poz çekiyorum.

230320145435

Duvarlarda yapının üstüne yeniden yapı yapıldığı belli oluyor. Alt kısımda düzgün taş duvar, üstünde bira daha özensiz yapılmış taş duvar kendini gösteriyor.

230320145436

Atilla Özakdağ ile burada tanışıyorum. İkimiz de İzmir de oturmamıza rağmen bir türlü karşılaşamamıştık. Facebooktan arkadaşız ama yüz yüze gelmemiştik. Kısmet buradaymış. Benzer yanımız ikimiz de keçi sakallıyız. Elçek resim çekiyorum ikimizi.

230320145438

Priene antik kentini doyasıya gezdik, gördük. İlk kenti böylece bitirmiş olduk. Bisikletlerimizi park ettiğimiz yere gelerek yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Herkes geldikten sonra bisikletlere binip yola çıktık. Yola çıkarken ilk gördüğüm tarihi bir su kemeri. Kemer yola yakın bitiyor, bitimde sular çağlayan gibi aşağıya akıyor şarıl şarıl. Su kemeri Miletos kenti için yapıldığını sanıyorum. Kemerler burada kesilmiş, ovada hiç bir kemer görünmüyor.

230320145439

Hedefimiz Tuzburgazı, daha önce Gökova bisiklet turundan dönerken ters taraftan gelmiştim. Şimdi, de tersine doğru gidiyorum. Bisikletçiler önümde gidiyor.

230320145440

Tuzburgazı yoluna sapıyoruz, program da Doğanbey de öğle yemeği görünüyor. Tuzburgazı yola yakın, 500 metre civarı. Tabelada Tuzburgazı, Doğanbey, altta da kahverengi tabelada Doğanbey 5 olarak yazılmış.

230320145441

Tuzburgazı köy meydanına gelip kahvede oturduk. Iİrfan Selahattin ve ben kahvede konuşup karar aldık. Daha doğrusu programı İrfan bize açıkladı. Öğle yemeğini Tuzburgazı’nda yiyip Milet antik kentini gruptan ayrı olarak gezecek, ardından buraya gelip Doğanbey’e gelip kamp atacağımızı söyleyince biz de kabul ettik. Nasıl olsa akşam tur bitince herkes dağılacaktı. Güzel bir tur yapacaktık bundan sonra. Doğanbey’den Samson dağlarından Güzelçamlı milli parka inmekti niyetimiz. Tuzburgazı’nda bir güzel karnımızı doyurup Milet antik kentine doğru yola çıktık, İrfan ve Selahattin önümde gidiyorlar.

230320145442

Söke ovası düz, yol da dümdüz bir çizgi çizilip ona göre yapılmış. Büyük Menderes nehrine geliyoruz. Binlerce yıldır toprak taşıya taşıya bereketli bir ova meydana getirmiş şimdiye kadar. Bereketli topraklarda tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. İşte biz de bu yaşanmış medeniyetleri gezerek görülmesi gereken, yaşanmış yerleri yerinde öğreniyoruz. Yol düz olunca bir tempo tutturup gidiyoruz. Büyük Menderes nehrindeki köprü başında tabelayı ve korkuluk demirini çekiyorum.

230320145444

Bahar aylarında yağan yağmur nedeni ile nehir toprak renginde akıyor, ayrıca su yüksekliği normalden fazla. Kıyılarda sazlıklar nehir boyunca.

230320145443

Düz yoldan sola Miletos antik kentine sapıyoruz. Antik kent biraz içeride kalıyor. Kahverengi tabelada Miletos ve Müze (Museum) yazıyor.

230320145446

Dar olan yola saptık, kenarlarda tarlalar var, ufukta antik kentin tiyatrosu görünüyor beyaz mermerleri ile.

230320145447

Filozoflar kenti Milet

Milet kalıntıları arasında dolaşırken, bir zamanlar bu kentte yaşayıp, evrenin gizlerini çözmeye çalışmış filozofları hayal etmeyi deneyebilirsiniz. Filozofların sözleri rüzgârla uçup gitmiş; evleri, içindeki eşyaları ve beraberindeki yaşamlar çoktan dağılıp yok olmuş… Ve şehir, mermerden iskeletiyle çırılçıplak kalmış olsa da…

Efsaneye göre, bir gün baş tanrı Zeus ile fakir bir Miletli Thales, Milet agorasında bir konu üzerinde tartışırlar. İkisi de bir türlü geri adım atmayınca, tartışma uzayıp gider.

Sonunda canı sıkılan Zeus, tanrı olmanın ayrıcalığını kullanarak tartışmayı sonlandırır: “Bana bak, beni daha fazla kızdırma, şimdi bir şimşek çakar, seni cayır cayır yakarım!” Miletli köylü Thales, korkmak bir yana, gayet sakin bir şekilde, “Koca Zeus, bu öfkenle haksız olduğunu nasıl da kanıtladın…” der. Hikâyenin sonunda Miletli Thales’in akıbetini bilen yok; fakat kesin olan şu, Miletlilerin tanrıyla özdeş bir düşünce yapısına sahip olduğu… Bundan tam 2 bin 600 yıl önce, akılcı düşüncenin ve felsefenin temellerinin bu şehirde atılmış oluşu da tesadüf değil…

Milet ismi mitolojik açıdan Apollon ile ilgilidir. Apollon ile Girit Krali Minos’un kızı Akakallis; Akakallis’in üç çocuğundan biri olan “Miletos”a, Minos’un kötülük yapmaması için onu dağa bırakır. Çocuğa kurtlar bakar.

Daha sonra çobanların büyüttüğü Miletos, Anadolu’ya gelerek Menderes nehrinin kızı “Kyane” ile evlenerek “Miletos” şehrini kurar.

Milet M.Ö. 7. ve 6. Y.Y. da en parlak dönemini yaşamıştır. Milet’liler özellikle M.Ö. 6. Y.Y. da deniz ticaretini ele geçirmelerinden sonra Akdeniz ve Karadeniz’de kurdukları koloniler sayesinde etkinliklerini çoğaltmış ve zenginleşmişlerdir. Giderek Milet, İyon dünyasının başkenti haline gelmiştir.

Aristoteles’e göre, felsefenin gelişmesi için iki ön koşulu var: Öncelikle, felsefe yapacak kişinin “Tuzu kuru” olmalı. Yani o kişi, maddiyat kaygısına düşmeden kendini sadece düşünmeye verebilmeli. İkincisi; kişi gerçek bir merak duygusuna sahip olmalı ve en doğal görünen gerçekleri bile sorgulayabilmeli. İşte, Milet’te bu iki koşulun bir araya gelmesiyle, Tarihin gerçek anlamdaki ilk filozofu kabul edilen Thales ve onun devamında, Anaksimenes ve Anaksimandros ortaya çıkmış. Babillilerden aldığı astronomi bilgisi ve Mısır’dan getirdiği söylenen geometri bilgisi dışında Thales’in asıl önemi, aklına takılan sorularda; “Neyin var olduğu” ve “Neyin gerçek olduğu” gibi sorular sayesinde Thales, o güne dek doğadaki her olayı ayrı bir tanrının varlığına bağlayan mitolojinin ötesine geçerek; her şeyin nedenini, doganin kendisinde aramaya başliyor. Thales ve öğrencilerinin “Fizikçiler Okulu” diye anılması ve pozitif bilimin temellerini attıklarının söylenmesi de bu yüzden.

Thales’e göre, evrenin asıl maddesi sudur; her şey sudan gelir ve suya döner. Dünya, “Okeanos” denilen dev bir su kütlesi içinde yüzen, düz bir tepsidir onun zihninde. Anaksimandros ise, Dünyanın sıcak ile soğuğun birleşmesinden doğduğunu savunur.

Ona göre, yaşam “Islak” bir ortamda başlamıştır, ilk canlılar ise balığa benzer yaratıklardır. Bu düşünceleriyle, binlerce yıl önce ilk evrim düşüncesini ortaya atan Anaksimandros; Dünyayı, boşlukta asılı duran bir silindir olarak tasvir eder. Anaksimenes’e göre ise, ruhumuzun bizi ayakta tuttuğu gibi, hava da dünyayı ayakta tutmaktadır. Görüldüğü gibi, ilk felsefi denemelere daha çok hayal gücü hâkim. Ancak gözlem yeteneğinin çok sınırlı olduğu bir çağda, bu olağan bir durum. İlkçağda denizciliğiyle parlayan ve zamanla önemli bir ticaret kenti haline gelen Milet; Büyük Menderesin kıyıyı doldurması sonucu, Ege sahillerindeki pek çok şehir gibi, bugün tarlaların içinden seyrediyor sizi. Büyük Tarihçi Herodotun “Çalışan nehir” olarak tanımladığı nehirlerden olan Büyük Menderes; taşıdığı malzemeyle, sahil şeridinin yılda ortalama 6 metre kadar denize doğru ilerlemesine neden olmuş. Böylece, klasik dönemde Latmos Körfezi’nin ağzında bir sahil kenti olan Milet, zamanla denizden 10 km içeride kalmış. Bir zamanlar kentin karşısında bulunan Lade Adası, bugün ovanın ortasında bir tepeye; Latmos Körfezi ise, Bafa Gölü’ne dönüşmüş.
Kazılar süresince bulunan Girit seramiklerine bakılarak, ilk yerleşimin İ.Ö. 1600’lerde, Giritler tarafından, doğuya giden ticaret yolu üzerinde bir ara-liman olarak kurulduğu söyleniyor. Ancak Ionların gelişinden sonra, kent büyük bir denizcilik ve ticaret merkezi haline gelerek; Karadeniz, Marmara ve Çanakkale Boğazı kıyılarında 90’a yakın koloni kuruyor.
Milet’in ticari ve kültürel yönden yaşadığı altın çağ; İ.Ö. 494 yılındaki Lade Savaşı’nın ardından kentin Perslerin eline geçmesi ile son buluyor. Miletlilerin bozgunu, Yunan dünyasında öyle büyük bir trajedi olarak algılanıyor ki; Atinalı bir oyun yazarının Milet’in Düşüşü adlı dramı, sahnelendiği zaman bütün Atina ahalisini derin bir yasa boğuyor. Hatta, halkın ağlamaktan perişan olduğunu gören yönetim, yazarı yüklü bir para cezasına çarptırıyor.

http://www.didimguide.com/tr/milet_miletos_balat_thales.html

İlk olarak 19.000 kişilik devasa tiyatro gözümüze çarpıyor tüm muhteşemliğinle. Yarım daire olan tiyatronun uç kısımlarında kemerli tünel ağzı görünüyor. Her iki tünel seyircilerin oturma yerinin altında kalıyor ve çepeçevre dolaşıyor. Tünelin üstünde daha küçük bir tünel daha var. Tam ortada, arka kısımda kale duvarı gibi yüksek bir duvar görünüyor.

230320145448

İlk önce devasa taşlardan yapılmış tiyatronun üst kısımlarına doğru çıkmaya başlıyorum. Antik kentte epey zaman geçireceğiz belli oldu.

230320145449

Oturma yerlerindeki mermer bloklar ayakların alt kısmı içeriye doğru oyulmuş. Başlardaki yerlerde aslan ayağı şeklinde oyulmuş.

230320145450

Oturma yerinin bir kısmı çökmüş, tünel ortaya çıkmış. Bu tünel üstteki küçük tünel.

230320145451

Bu da büyük tünel, oturma yerlerinin altında boydan boya dolaşıyor. Tünel bir insan boyundan epey yüksek, blok taşlardan kemer biçiminde yavanı tapılmış. Bazı yerlerde iç kısma, sahne tarafına çıkışlar yapılmış. Tünelin ucundayım, dış kısım aydınlık.

230320145452

Üst kısmı yıkılmış bir yapının kapısı, kapının üstünde tek sıra taş blok kemer var. Sağda kanepe gibi taş blokta İrfan oturmuş poz veriyor bana. Önümde basamaklar var.

230320145453

Tiyatronun seyirci bölümünün en üst kısmına çıkınca bayağı yüksekte olduğumu gördüğüm manzara karşısında anlıyorum. Aşağıda blok yaşlar sıralı dizilmiş çimenlerin arasında.

230320145454

Tiyatro o kadar büyük ki kadraja sığdırmak olanaksız. En uçta ve tepeden çekiyorum yarım daire olan tiyatroyu. Karşıda tünele giriş yeri görülüyor. Seyirci oturma yerinin en aşağısında dört sütun görünüyor. Bu sütunların alttaki ikisi uzun, beş basamak yukardakiler kısa. Bu dört sütun üzerine teras biçiminde kullanıldığını sanıyorum. Tabanda yarım daire bir alan ve sağda sahne bölümü. Yerden biraz yüksek yapılmış.

230320145455

Daha önce tünel olan yerin üst kısmındaki kemer taşları yok, gökyüzü görünüyor.

230320145456

Osmanlılardan kalma burçlar etrafı gözlemlemek için tiyatronun en üst kısmına yapılmış. Burç üstünde direkte Türk bayrağı dalgalanıyor. Direğin yanında İrfan bana bakarken çekiyorum. Duvar ve burç yaklaşık 10 metre kadar yükseklikte.

230320145458

Burçların üstüne çıkarak etrafı gözlemliyoruz. Tüm ova ayaklarımızın altında. İrfan ile elçek resim çekiyorum kendimizi, arkamızda dalgalanan Türk bayrağı ile.

230320145459

Sol tarafımızda kazı alanı var, üzeri örtülmüş.

230320145460

Burası da sağ taraf, tiyatronun ucu ve aşağıda dizili taş bloklar yerde.

230320145461

Tiyatrodan aşağı iniyoruz, yeşillikler içinde baharı mavi gelinliği ile karşılayan laleler Güneşe yüzünü dönmüş tüm güzelliğini arıları kendine çekebilmek için sergilemekten çekinmiyor.

230320145462

Yüksek bir duvarın dibinde kemerli bir oda yapılmış.

230320145463

Kent araziye yayılmış, diğer yapılara doğru gidiyoruz.

230320145464

Kış uykusundan yeni uyanmış yeşil kertenkele memeliler gibi sıcakkanlı olmadığından soğukkanlı sınıfına girerler. Vücut ısısını kayaların üstünde güneşlenerek ısıyı depoluyorlar. Kertenkeleyi ürkütmeden anca yakalayabiliyorum, yoksa beni tehlike olarak algıladıklarından hemen bir deliğe kaçıyorlar. Yeşil kertenkele taş blok dibinde, ön ayakları taş blokta, arka ayakları ve kuyruğu çimenlerde.

230320145467

Biraz zoom yaparak kaçmadan yakından çekiyorum bir pozunu sevimli kertenkelenin.

230320145468

Zamanında kentin zengin yaşamın o hareketli günlerinin geçtiği yerleri görmek ne güzel. Düşünce ve sanatta öğrendiklerini hayata yansıtmak onlar için kolay olmuş. Gördüğümüz eserler bunun göstergesi. Her bir kalıntı kendine has bir sanat eseri Görüp incelemek benim içi ayrı bir duygu. Hepsinin resmini çekmek istiyorum. Ve çekmeye doyamıyorum bir türlü. Hamamın giriş yeri, iki kemer. Öndeki daha küçük, arkadaki daha büyük. Girişte Selahattin bana poz veriyor.

230320145465

Yaklaşık 30 X 50 cm boyutlarında taş bloklar dik olarak konulmuş. Üstüne da yatık olarak konmuş taş bloklar dik olan blokların üstüne uçları gelecek şekilde konulmuş. Bunların üstüne de büyük boyutlu taş bloklar duvar gibi konulmuş üst üste. Alt kısımda beş boşluk var. Burası kemerli olarak üstü kapalı.

230320145466

Arazide başka yapılar da göze çarpıyor.

230320145469

Kimi yerler alçak, buralarda su birikintileri var. Sütunları olan tapınak, bir sütun üstünde İrfan duruyor. Sütunların ilk blokları var sadece, diğer kısımları yok.

230320145470

Bu kez sütun üstüne Selahattin duruyor.

230320145471

Papatya benzeri bir çiçek su birikintisi içinde yoğun olarak açmış. Beyaz taç yaprakları, ortasında sarı rengi ile doğaya canlılık vermiş.

230320145472

Su birikintisinde kimi yerlerde yosunlar çıkmış, su yüzeyinin bir kısmını kaplamış. Az ötede taş binalar var.

230320145473

Kemerli kapısı olan bir yapı, çatısı yok. Bir kısım duvarlar da yok. Kemerin üstünde çalılar çıkmış kendine yaşam alanı oluşturmaya başlamış.

230320145474

Bir binanın giriş yeri ama bina ortada yok, sadece iki basamak yerde görünüyor. Basamaklar yarım daire biçiminde mermer bloklardan yapılmış. Üsteki küçük, alttaki büyük olarak üçer parça blok ile yapılmış basamak gibi

230320145475

Bir binanın ön kısmında iki kapı var. Soldaki kapı üstünde tek parça blok taş yatık olarak konmuş. Sağdaki kapı ise kemerli olarak yapılmış. Burada iki farklı yapı tekniği görünüyor. Soldaki kapının duvarı daha büyük taş bloklardan yapılmış. Sağdaki duvar ise aynı boyutta ve küçük taşlarla örülmüş. İki kapı arasında zaman farkı gözle görünüyor.

230320145476

Sütun ayağının dibinde yumurta gibi oyulmuş sırayla. Sanki yumurtanın yarılarını dizelemişler.

230320145477

Yüksek duvar sağda, solda altı sütun. Ortadaki dört sütun duvar boyunda. Sütunların üstünde kiriş süslü oyulmuş. Duvar ile sütun arasında çatı yapılmış. Öndeki sütun yarım ve kimisi yok. Selahattin sütunların dibinde.

230320145479

Zamanında kent deniz kıyısına kurulduğundan öyle yükselti pek yok etrafta. Menderes nehri kentin deniz ile bağlantısını kestikten sonra büyük bir olasılıkla nehrin taşkınlarına önlem alamadıklarından burayı tamamen terk etmişler. Zaten deniz ticareti bitmiş vaziyetteydi. Limanına gemi yanaşmayan yerde ticaret olmadığından tüccarlar çoktan terk etmişti. Günümüzde kış aylarında kentin bazı yerleri su altında kalması bunun göstergesi. Su birikintisinde yatık olan sütun üstüne İrfan çıkıp poz veriyor.

230320145480

Su kemerleri yüksek, iki tane su kemeri ayakta kalmış, diğerleri yıkık durumda.

230320145481

Üzeri kemer olarak taş ile örülmüş dükkan yada depo gibi bir yer. Epey genişliği var, girişi ve çıkışında birer kapı kadar boşluk yıkıntı halinde bulunuyor.

230320145482

Yerde köşe taşı olduğunu tahmin ettiğim mermer blok duruyor. Binanın temelinde kullanıldığı belli. Blok L biçiminde ve kalın tabanı var. İç kısmı daha çok oyulmuş dibe doğru. 15 santim kadar dışında, kıyısı tamamen üçgen çıkıntı olarak oyulmuş. Her üçgen çıkıntı arasında 1 santim kadar boşluk bırakılmış. Bu çıkıntılar L biçiminde oyulmuş. Diğer taraflar düz, sütun buraya konulunca, iç taraftaki oyuklara gelen kısım sayesinde yerinden oynatması olanaksız hale geliyor.

230320145483

Su içinde kalmış yıkıntı blok taşlar arasında küçük boyutta yivli bir sütun yan olarak duruyor.

230320145484

Binanın kiriş blokları yaprak desenli, ince işçilikle oyulup süslenmiş. Bloklar yerde duruyor yan yana. Arkeologlar her parçanın yerini bulmaya çalışıyorlarmış gibi yan yana konulmuş.

230320145485

Düzgün kesilmiş blok taş 1 X 1 X 2.5 metre boyutlarında, üzerine sütun başı süslemesi mermer blok var. Buna da daha çok süs yapılmış. Yaprak ve değişik desenler en ince işçilikle oyulmuş.

230320145486

Daha önce Priene kentinde gördüğüm su kemerlerinin benzeri burada da var ama aralarında bağlantı yok. İki tane kemer sağlam duruyor.

230320145490

Kazı ve yıkıntılarda bulunan blok taşlar henüz yerini bulmamış. Çalışmalar devam ediyor hala. Bunlardan biri uzun, neredeyse 5 metre boyunda kiriş. Kirişin altını üç yerden taş bloklarla beslemişler.

230320145491

Mermer bloklara yapılan süslemeler göz kamaştırıcı. Daldan gelen kabartma içe doğru sarmal biçimde kıvrık. Dal sarmalı hem sağa, hem de sola yapılmış.

230320145492

Burası yarım daire oturma yerleri olan halk meclis yeri. Sekiz basamaklı oturma yeri var. Tiyatro benzeri olan yapı küçük boyutta. İnsanlar birbirine yakın olarak oturuyor ve her konuşulanı rahatça duyabilecek kadar yakın. Ortada küçük bir alan, bu alanda konuşmacı meclise bilgi yada sunum veriyor. İşte tarihte ilk felsefe düşünceleri bu mecliste alınmış. Baş tanrı Zeus ve ilk felsefecilerden Thales burada meşhur tartışmayı yaptıkları yer. Ve ilk felsefi cümle ortaya burada çıkmış “Öfke haksızlığın belirtisidir”

230320145493

Meclis yeri şehrin en hareketli olan yerin tam ortasında. Çevresinde çeşitli yapı temelleri bunun kanıtı.

230320145494

Atı ile harabelerin arasında dolaşan köylü sanki binlerce yıldır buralarda yaşamış gibi. Bizlere aldırış etmeden yanımızdan geçip gidiyor.

230320145495

Kaplumbağa kış uykusundan uyanmış açlığını gidermeye çalışıyor. Ataları gibi bu kentte doğup büyümüş, her bir köşesini karış karış biliyor. Nasıl olsa zamanı çok, daha bahar yeni başlamış eş aramasına gerek yok şimdilik, kafamı dinleyeyim azıcık diye güneşleniyor.

230320145497

Gezintimize devam ediyoruz. Buradaki duvardaki taşlar biraz özensiz yontulmuş, küçük boyutta. Yine de iç kısma geçiş için kemer kapılar, içinde birbirine kemerli geçitler yapılmış.

230320145496

İki basamaklı mermer üstüne bir metre küp boyutlarında tek parça blok konulmuş. Herhalde imparatorun heykelini buraya koymuşlar

230320145498

Bir yapının temel blok taşları, köşede sütun altı beyaz mermerden, sütunun üstü yok Sütunun tabanı kare, 40 santim kadar yukarıda daire şeklinde oyulmuş. Tam da buradan kırılmış.

230320145499

Roma hamamının görkemli yapısı, her ne kadar yıkılıp dökülse de çoğu sağlam olarak ayakta kalmış.

230320145500

Hamamın içi oda oda duvarlarla örülmüş, su kemerleri buraya kadar gelmiş.

230320145501

İç kısımda geniş bir salon, yüksek tavan kemerle yapılmış.

230320145502

Hamamın girişi geniş ve yüksek kemer yapılmış, sonradan ilave edildiği anlaşılan daha küçük boyutta kemer yapılmış. Herhalde içerideki ısı geniş kapıdan dışarıya kaçıyor olmalı ve geniş olan yere küçük bir kapı yapılmış. Açık olan yerler kapatılmış. İki kemeri birden çekiyorum.

230320145504

Devasa roma hamamına geliyoruz. Hamam epey büyük, insan kaybolur içerisinde. Bizler de ufacık kaldık baksanıza. Havuz kenarında Selahattin oturmuş, İrfan da yere çömelip onu çekiyor.

230320145507

Nehir tanrısı Maiandrios havuzun  kenarında kolunun üzerine yaslanıp uzanmış havuza girenlere taze suyundan ikram ediyor. Heykelin aslı müzede sergileniyor. Taklidi burada hamamın havuzunda. Şimdiye kadar heykeli yeterince kırmışlar. Kalanının kopyası da böyle görünümlü. Zamanında büyük uygarlıklar kurmuş, ilk filozofların yetiştiği, sanatçıların mükemmel eserler meydana getirdiği kent uygarlık buradan gidince yerine gelenler acaba niye sanattan, güzelliklerden, medeniyetten anlamıyorlar. İşte ben bunu anlamakta zorlanıyorum

230320145509

Hamamın ateş yanan ocakları, suyu burada ısıtıp hamamın içine veriyorlar. Kemerli tünel gibi ocak yapılmış.

230320145510

Roma döneminden kalma duvar yazısı. Kalan parçaları birleştirip ayağa kaldırmış arkeologlar. Kim bilir daha neleri yurt dışında müzelerde sergiliyorlar. Kendileri çalmışlar, başkaları çalmasın diye bin bir alarmlı koruma altında gözü gibi bakıyorlar. İyimi kötümü bilemiyorum, kalsalardı belki yok olacaklardı şimdiye kadar. Tartışılır bir konu….

230320145512

Sıralı dükkanlar olunca burasının agora çarşısı olduğu anlaşılıyor. İki yanda dükkanlar, ortada geniş bir cadde, cadde düz plaka taşlarla kaplı.

230320145511

Tarih ve kültür turumuz bitiyor. Gelip görülmesi gereken bir kent diye düşünüyorum. Bundan sonra doğa ve bisiklete dönmek gerek. Kışın soğuk ve yağmurlu havalarının ardından güneşli bahar günlerinde bisiklet turu yapmak bir başka oluyor. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz Dilek yarımadasının dağlarına. Grup bir süre sonra öğle yemeğini yemiş Miletos antik kentine doğru geliyorlar. Hepsine el sallayıp selam vererek geçip gidiyoruz kendi yolumuza. Selahattin ve İrfan bisikletleri yüklü olarak önümde gidiyorlar. Göleleri uzamış sanki.

230320145514

Düz olan yolun ucunda Tuzburgaz köyü göründü. Köy dağların dibine kurulmuş.

230320145515

Güneş ufuk çizgisine iyice yaklaşmış, gölgelerimiz uzuyor yol boyunca. Bir bahar akşamını yaşıyoruz, bisikletleri güneşe doğru, sanki güneşe varacakmış gibi sürüyoruz. Selahattin ve İrfan, gölgeleri asfalta vurmuş.

230320145517

Doğanbey’e doğru dönüyoruz. Az kalmış, şunun şurasında 2 kilometre. Gerçi yol biraz eğimli, hafif bir rampa görünüyor. Kahverengi tabelada Milli park tanıtım merk. 2 ve Doğanbey 2 yazılmış sağa doğru.

230320145518

Yolun sonunda, dağın başladığı yerde köy görünüyor.

230320145519

Doğanbey’e iyice yaklaşıyoruz. Sürüsünü otlatan çobanla sohbet ederek gerçeği öğrendik böylece. Karşımızda duran köyde in cin top oynuyor, kimseler yok köyde. Terkedilip başka yere taşınmış köy. Milet antik kentinin başına gelen buranın da başına gelmiş. Yılda 6 metre dolan deniz önceden deniz kıyısında olan köy karada kalınca deniz kıyısına taşınmışlar. Güneş battığından hava kararmadan kamp yeri için köye gitmeliyiz. Akşam için ekmeğimiz yok ve terkedilmiş köyde su bulamayabiliriz. Onun için diğer Doğanbey köyüne gitmeye karar verdik. Köy evleri yakında, sessizlik hakim. Başka bir zaman gelip terkedilmiş köyü gezerim.

230320145520

Eski köy denizden biraz yüksekte olduğundan toprakla dolup uzaklaşan deniz kıyısı buradan görünüyor hala. Kim bilir ileride belki deniz görünmeyebilir.

230320145522

Nihayet insanların şimdilik yaşadığı Doğanbey köyüne varıyoruz. Köyün girişinde tabelası bizi karşılıyor.

230320145522

Köyün içinde kamp yapacağımız bir alan, uygun bir yer aramaya başladık. Köy içinde yer arayan Selahattin ve İrfan etrafa bakarak bisikletle gidiyorlar.

230320145524

Köyün meydanında ilkokul, yanında çocuk parkı, kıyısında da bir bakkal. Bakkaldan ekmek almak için girerek gerekli yiyecek malzemelerini alırken çadır kurabileceğimiz bir yer var mı? diye soruyoruz. Bakkal da bize köy odasında kalabileceğimizi ama muhtara sormamız gerektiğini söyleyince muhtarın cep telefon numarasını alarak arıyorum. Muhtara durumumuzu anlatıyorum; 3 kişi olduğumuzu, köyde gecelemek istediğimizi, mümkünse köy odasında kalmak istediğimizi anlatıyorum. Sağ olsun muhtar isteğimize olumlu cevap vererek kalabileceğimizi, anahtarı bakkaldan almamızı söyleyince rahatlıyorum. Bu gece de çadır kurmayacağız. Bakkaldan anahtarı alarak kapıyı açıyorum, içeride biraz dağınıklık vardı. Etrafı toparlayıp ilk önce akşam yemeğini hazırlayıp bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Menüde hazır domates çorbası, makarneks ve içine ton balığı. Hava çoktan kararmıştı, yemeği yedikten sonra kahveyi pişirip keyfimizi sürdükten sonra köyün kahvesine giderek akşam çaylarımızı duble duble içiyoruz sıcacık. Gazeteleri göz gezdiriyoruz. Uykumuz gelince köy odasına gelerek matları yere serip uyku tulumuna girerek güzel bir uyku çekiyoruz.

Bu gün 2 önemli olay oldu benim için: 1. Olay uzun süre görmediğim arkadaşları gördüm, hasret giderdim, 2. Olay aynı gün içinde 2 medeniyetler yaşamış tarihi kenti doyasıya gezip gördüm. Gördüklerimi sizlerle paylaşmak için bolca resimler çektim. Sizlerin de gidip görmenizi öneririm.

Ayrıca bütün bunları kendi gücümle ve demir atım KUZ ile yapmam benim için müthiş bir duygu. Bu duygu anlatılamaz sadece yaşamalı insan.

Bu gün yaptığımız yol yaklaşık olarak 72 Kilometre civarı.

Yaptığımız yolun haritası aşağıda.

Powered by Wikiloc

 

V. Güzelçamlı Bisiklet Festivali 2. Gün

28 Eylül 2013

Güzelçamlı – Kalamaki koyu – Güzelçamlı

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır.

 

Yiğitliğine yiğittir bilirim onu  (Zeus’u)
Ama beni küçümsemekte ne oluyor  eşitim ben onunla,
Bana zorla baş eğdirecek olan o  mu?
Rhea doğurdu Zeus’u, beni, ölülere  hükmeden Hades’i
Dünya üçe bölündü, üçümüzde aldık  payımızı,
Kura çekildi, köpüklü deniz düştü  bana,
Her zaman orada oturayım diye…
Zeus’a bulutlar arasında engin  gök düştü
Ama topraklarda koca Olympos’tan herkesin payı var, Bu yüzden yaşamak ben Zeus’un  keyfince Gücü varsa, rahat otursun kendi  payında, ülkesinde,
Korkutmasın elleriyle, alçak  elleriyle koymasın beni.

http://www.guzelcamli.com/zeusmagarasi/zeus.htm

Öne çıkmış olan görsel, Güzelçamlı bisiklet festivalinin afişi 28 – 29 Eylül 2013 yazılış. Altta da bisiklete binenler deniz kıyısında.

280920134102

Güzel bir uykunun ardından güneş doğmadan uyanıyorum. Hava sakin, buradaki çamların ürettiği oksijen, deniz seviyesinde olduğumuzdan o kadar bol ki insanı gençleştiriyor. Böyle bir yerde uyanmak her zaman hoşuma gitmiştir. Bir de sakin denizin dip dalgalarının çakıl taşlarını sahilde sürükleyerek çıkardığı ses tatlı bir uyku uyumamı sağlıyor bütün gece. Henüz uyanan yok, güneş daha doğmadı. Sahile gelip etrafı seyrediyorum. Samson dağı kanyon civarında kendi sisini meydana getirmiş öylece güneşin doğmasını bekliyor benim gibi.

280920134092

Sağ tarafım da sakin görünüyor.

280920134093

Çadırdakiler henüz uyanmamış derin uykudalar, güneş doğmak üzere.

280920134094

İşte güneş ilk ışıklarını üzerime vurmaya başlıyor. Ben her çadırda kalışımda güneşin doğuşunu seyretmeye doyamıyorum doğrusu. Sanki her sabah bir başka doğuyor. Her gün bizi ısıtarak yaşam kaynağı vermesi, dünyada ki büyün yaşam kaynağını sıcak ışınlarıyla can katması. Boşuna ilk insanlar güneşi tanrı yapmamış.

280920134095

Güneş iyice yükselip çadırları iyice ısıtınca içindekiler yavaş yavaş uyanmaya başlıyor. Ortalık hareketleniyor bir anda. Herkes birbirine günaydın diyerek gülümsemelerini eksik etmiyor. Çoğumuz gece geldiğimizden birbirimize hoş geldin diyerek muhabbet etmeye başlıyoruz. Türkiye’nin her yerinden gelenler var, çoğu da beni tanıyor.

280920134097

Kimisi yeni gelmiş çadırını kurmaya çalışıyor. İki kişi boş çadırı taşıyor.

280920134098

İzmir den gelen arkadaşlarla buluşup sabah kahvesini içiyoruz. Cem Yatman ve Ertuğrul Arda araba ile gelmişler. Lazoğlu kampingi işletenler bize 2 gün için 5’er liradan 10 lira karşılığında sabah kahvaltısı için para topluyor. Kahvaltı henüz hazır olmadığından kahvemizi sohbet ederek içiyoruz.

280920134099

Sabah kahvaltısı için kuyruk oluşmaya başlamış. Acıkanlar ilk önce sıraya girmişler. Biz de sıraya doğru yürümeye başladık, nasıl olsa başka yapacak işimiz yok. Kahvaltı parasını da vermiştik.

280920134100

Kahvaltı hazırlanıp dağıtılmaya başlandı, bir süre sıranın gelmesini bekledikten sonra kahvaltılıkları alıp masala oturarak karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Sonbaharda olmamıza rağmen hava güzel ve sıcak. Açık havada kahvaltı yapmak mutlulukla bir ilişkisi olmalı mutlaka. Bir de arkadaşlarla beraber olunca katlanıyor mutluluğumuz. Güzel sohbet eşliğinde kahvaltıyı yapıyoruz.

892531_10151955133641842_2049623556_o

Her yıl düzenlenen Güzelçamlı Bisiklet Festivali yine beldenin meydanında toplanmamız ile başlayacak. Bu yıl son kez olması ayrı bir hava katıyor sanki. Türkiye’nin en güzel yerinde en güzel bisiklet festivali artık resimlerde kalacak. Yine de gelsek buralara sadece anılarımızı canlandıracağız. Festivalin tadı, havası, ve Türkiye’nin her tarafından gelen yüzlerce bisikletçi ile bulunmanın rengi olmayacak bir daha. Güzelçamlı belediyesinin festival afişi. Afişte; V. Güzelçamlı Bisiklet Festivali 28 – 29 Eylül 2013 yazılmış. Altta deniz kıyısında bisiklete binenler resmedilmiş. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

280920134102

İstanbul dan sevgili Ergun Oskay, beraber resim çekiliyoruz pankartın önünde. Renkli kişiliği ile festivallere ayrı bir hava katıyor canlı hareketleriyle.

280920134103

Güzelçamlı’ya bir çok arkadaş gelmiş, nereye baksam tanıdık biri karşımda. Bu da Nagehan Topuz, elçek ile birlikte resim çekiyorum pankart önünde. Kendisi güzel resim çeker, makinesi profesyonel ama henüz resimlerini göremedik.

280920134104

Henüz tören başlamadı, ben de etrafı dolaşarak resim çekmeye başlıyorum. Ne de çok tanıdık varmış burada. Herkes bana selam veriyor “Günaydın Urim Baba” diye. Ben de “Günaydın” diye karşılık veriyorum.

280920134105

Kahvede oturanlar kalabalık.

280920134106

Çekmeye devam oturanları.

280920134108

Afyon’dan Aykut Sığındık.

280920134110

Kahvenin masalarında oturanlar kendi aralarında muhabbet ediyor.

280920134111

Ceren edalı bana bakarken çekiyorum.

280920134112

Bunlar da İzmir’den arkadaşlar.

280920134114

Dengesiz İrfan ile beni masada otururken çekiyorlar.

1374949_10151639473896924_2138401687_n

İzmir’den Mukaddes ve Asaf ile elçek çekiyorum.

280920134116

İzmir’den Ceren Edalı gelmiş, resim çekilmeden olmaz.

280920134113

İstiklal Marşı ile tören başlıyor. Ardından Belediye başkanı kürsüye çıkıp bizleri selamlayıp önümüzdeki seçimlere kadar Güzelçamlı belediyesi görevini yapacak. Seçimden sonra Güzelçamlı mahalleye dönüşeceğinden son defa düzenlenen Güzelçamlı Bisiklet Festivaline katıldığımız için teşekkür ediyor tüm bisikletçilere. Bizler de alkışlarla cevap veriyoruz karşılık olarak. Konuşmaların ardından festivale katılan dernek başkanlarına plaket verilerek tören sona eriyor.

DSC_0264

Törenin ardından topluca resim çekiliyoruz hep beraber. Resimleri Güzelçamlı’dan foto Tuncay çekiyor.

DSC_0308

Foto Tuncay benim bir resmimi çekerken ben de pozumu veriyorum. Saçlarım salınık ve keçi sakallıyım.

DSC_0122

Tören ve resim çekilme olayları bittikten sonra Belediye başkanı önde diğerleri arkada sıralanıyor tüm bisikletçiler. Güzelçamlı halkından da aramıza bisikletleriyle katılan oluyor. En başta sabırsızlıkla bekleyen bisikletçi çocuklar. Böyle kalabalıkta bizlerle bisiklet sürmek için can atıyorlar.

280920134117

Ve tur resmen başlıyor, en öndekileri çekiyorum.

280920134118

Ardından gelenler çok.

280920134120

Burcu da önümden geçerken selam veriyor.

280920134125

Bisikletler önümden geçmeye davam ediyorlar.

280920134133

Ergun Oskay geçerken selam veriyor.

280920134137

Deniz kıyısına geldik, Asaf ve İrfan bisiklet sürerken. 2 Dengesiz sohbet ederek Güzelçamlı sahilinin tadını çıkararak bisiklet sürüyorlar. Güzelçamlı’nın küçük balıkçı limanından geçiyoruz. Balıkçı teknelerinin yanında gezinti tekneleri de var. Dilek yarımadasının güzel ve eşsiz  koylarını denizden tekne ile gezdiriyorlar turistleri. Biz koyları karadan bisiklet ile gezeceğiz.

DSC_0452

Sahilden Dilek yarımadası Milli park yoluna girdik. Yolda iki elektrik direği arasına belediye pankart asmış. Güzelçamlı belediyesi 5. bisiklet festivali 28 – 29 Eylül 2013 yazılmış afişe.

280920134142

Kamp yaptığımız yerden hep beraber geçip Dilek yarımadası milli park kapısına doğru gidiyoruz.

280920134143

Burcu yanımdan geçerken şöyle kafasını çevirip, gözünde Güneş gözlükleri ardından bana bakıyor.

280920134144

Milli parkın kapısında bekliyoruz, arkada kalanlar geldikten sonra toplu halde gideceğiz. Beklerken arkadaşlarla sohbet edip resim çekiliyoruz. Yanımda Emre ile çekiyorlar bir poz.

1264231_10151870921013011_523381394_o

Sonra da Emre’nin babası Selahattin ustayı çekiyorum.

280920134145

Giriş kapısında arkadan gelenleri bekliyoruz, ortalık ana baba günü.

280920134146

Ahmet ve Mukaddes’i korkuluğa oturmuş durumda çekiyorum.

280920134147

Giriş kapısı o kadar kalabalık ki arabalar zar zor geçiyor aramızdan. Aslında özel arabaların hiç birini Milli parka sokmayacaksın. Getirdikleri pisliklerin çoğunu bu arabalar bırakıp doğayı kirletiyorlar.

280920134148

İzmir’den bisikletçilerin duayeni Günay abi ve Cem’i çekiyorum.

280920134149

Milli parkın içine girişimiz başlıyor. Parkın güvenliği Jandarma sağlıyor o yüzden bize rehberlik ediyorlar. Yol asfalt ve düzgün, etraf çam ormanı. Tertemiz bir hava içinde bisiklet sürmek, denizin iyot kokusu çam kokusu ile birleşince nefes almaya doyamıyorum. Derin derin, ciğerlerimin en küçük bronşlarına kadar bu karışım havanın gittiğini hissediyorum. 35 Yıldır içtiğim sigaraların dumanlarının kapattığı bronşlar sanki açıldı gibi. Buradaki çam ağaçlarının yanında giderken arıların uğultusunu duyuyorum. Etraftaki arı kovanlarında bulunan bal arıları sonbahar çiçeklerinden toplayabildikleri bal nektarlarını durmadan kovanlara taşıyorlar. Arada arılar ter kokumuza gelip bizi takip ediyor. Bazen de kimimizi şöyle bir küçük iğnesi ile aşı yapıyor. Bal arılarının olduğu çamlık yerden eğer geçecekseniz sakın ola parfüm gibi kokular sürmeyin ha. Arılar parfüm kokusuna bayılırlar. Hazır güzel koku varken bir de iğnelerinin tadına bakıyorsunuz. Arı sokmalarına karşı alerjiniz varsa böyle yerlerde bisiklet sürmeyiniz, tehlikeli olabilir sizin için. Yanımda burcu olduğu halde arkamızdan gelen bisikletçileri çekiyorlar.

1383679_10151894398454233_1528812333_n

Yol çıkış ve inişli, epey yükseğe çıkmışız. Küçük bir koy manzarasında durup güzel manzaranın tadını çıkarıyoruz. Eşsiz manzarada resim çekilmeden olmaz. Karşımızda Samos adası denizin puslu havasında hayalet gibi görünüyor.  Yarımadanın sonunda küçük bir boğaz var. Türkiye ve Yunanistan sınırı da boğazda. Yarımadanın belli bir yerine kadar gidebiliyoruz. Ötesine girmek askeri bölge olduğu için yasak.

280920134152

Öğretmen arkadaşım Mehmet Savaşçıoğlu, İyi bir bisikletçidir kendisi. Yanında bisikletim KUZ duruyor.

280920134151

Burcu ile manzarayı kaçırmıyoruz, yol arkadaşım benim. Birlikte resim çekiliyoruz, arkamızda deniz manzaralı.

1374756_10151639474246924_1816876290_n

Burcu, Melih Aslan, Abdurrahman Yurduseven ve ben.

280920134153

Liseden arkadaşım Metin Sadıç, yıllar sonra bisiklete başladıktan sonra buluştuk. İzmir Çınarlı Meslek lisesinde 12 Eylül’den önce okumuştuk aynı okulda. Fırtınalı günlerimiz olmuştu o gençlik yıllarımızda.

280920134154

Bisikletçilerin çoğu buranın manzarasını kaçırmak istemediğinden durup resim çekilerek manzarayı seyrediyorlar. 7 kişiyi çekiyorum terasta.

280920134157

Dilek yarımadasının kuzeye bakan tarafındayız. Manzara süper, yarımadanın girintili çıkıntılı yeşil koyları alabildiğine uzanıyor.

280920134155

Manzara keyfinden sonra yola devam ediyoruz. Kalamaki koyunda mola verip aynı zamanda denize girdikten sonra öğle yemeği de yiyeceğiz. Önden bir grup giderken çekiyorlar bizi.

DSC_0575

Deniz ve çam ağaçlarının birleştiği yer. Denizin mavisi, çam ağaçlarının yeşili birbirine kavuşmuşlar iki sevgili gibi. Antik çağlarda iki kardeşin kavga ettiği yerden eser kalmamış.

280920134158

Güzelçamlı beldesinin fotoğrafçısı Foto Tuncay, hem resim çekiyor hem de gireceğimiz koya yönlendiriyor. Tuncay resim çekecek değil ya bir de ben onun resmini çekiyorum. Her festivalde binlerce birbirinden güzel resimler çekiyor. Elinde kırmızı bayrakla sağa gireceğimizi belirtiyor.

280920134159

Kavaklıburun, diğer bildiğim adıyla Kalamaki koyu. Dilek yarımadasının en güzel koylarından biri. Tahta tabelada 200 metre kaldığını belirtmiş.

280920134160

Deniz kıyısında, çakılda giden bisikletçiler. Deniz sakin, rüzgar yok.

1230027_678001545563067_1145133472_n

Tuvaletlerin bulunduğu yere giderek deniz şortumu giyiyorum. Dışarı çıkınca sevimli canavarı görüyorum karşımda. Zamanı olmadığı için motoru ile gelmiş. Motorun bagajına katlanır bisikleti yüklemiş öylece gelmiş festivale. Katlanır bisikleti test ediyor burada. Kendi web sitesinde yazısını okuyabilirsiniz. www.canavarkesifte.com Fazla güneş görmediği için bacakları hala süt gibi beyaz. Katlanır bisikleti ile poz veriyor bana. Üstünde yeşil tişört ve kırmızı don var.

280920134161

Öğlen yemeği olarak tavuklu, nohutlu pilav bizlere plastik tabaklarda veriyorlar. Ayranla takviye ederek karnımızı biraz olsun doyuruyoruz. Ne yapalım bununla yetinmeliyiz, fazla bir şey de beklemiyorum. Belediye kendi bütçesinden karşılıyor bütün bunları. Bunu bildiğimden Güzelçamlı da olmak bana yetiyor. Kalamaki koyuna her gün piknikçiler gelip piknik yapıyorlar. Doğal yaşamlarına girdiğimiz yaban yaşamın parçalarından olan domuzlar buraya kadar gelip piknikçilerin bıraktığı yiyecekleri yiyorlar. Domuzlar öyle alışmışlar ki ta dibimize kadar gelip verdikleri yiyecekleri afiyetle midelerine indiriyorlar çekinmeden. İşte onlardan biri aheste aheste geziniyor.

280920134162

Muhteşem denizin keyfini çıkarmaya başlıyoruz hep birlikte. Denize girip sahilde sohbet ederek güneşleniyoruz. Kahvem cezvede, keyfimizin kahyasını bekliyoruz. Resimde ben, Ergun, Asaf ve dengesiz İrfan var.

DSC_0766

Kahve içmek için millet sıraya giriyor, böyle yerde Türk kahvesi nerede görülmüş. Haliyle cezve 4 kişilik olunca sırasını beklediler. Kahveyi birkaç kez pişirip bir güzel afiyetle içtik. Cezve ocağın üstünde pişerken fincanlar kapak üstünde bekliyor kahvenin pişmesini.

DSC_0767

Sıra geldi ünlü atlayışıma. Çevremizde resim çekmekle uğraşan Foto Tuncay’ı görünce benim resmimi çekmesini söylüyorum. O da seve seve kabul ediyor bu teklifimi. Tuncay’a nereden resim çekeceğini, benim nereden denize atlayacağımı kısaca açıkladıktan sonra yerimi alarak hazırlanıyorum. Biraz geriden koşarak denizin başlangıcında zıplayıp hop denizin içine. Foto Tuncay da 5 karede işi hallediyor. Gerçekten sanatkar olduğu çektiği resimlerden belli oluyor. Denklanşöre nerede basacağını çok iyi biliyor, kutlarım kendisini. Denizin tadı Eylül ayında bir başka oluyor doğrusu. Yıllardır denizle haşır neşir olduğumdan denize girilecek en uygun zamanı Haziren ve Eylül aylarının olduğunu öğrendim. Diğer aylarda böyle denizin keyfi olmuyor. Deniz ve hava ne çok sıcak ne de çok soğuk. Hani derler ya iki arada bir derede diye. İşte öyle bir şey. Denizde biraz yüzerek keyfini çıkarıyorum Kalamakinin güzel koyunda.

Henüz koşu halinde, denizin dibindeyim.

DSC_0781

Denizin içinde 1 metre kadar iki ayağımla yaylanıyorum. Kollarımı geriye atarak kuvvet kazanıyorum birazcık.

DSC_0782

İyice yaylandıktan sonra havaya zıplayıp ileriye doğru uçmaya başladım. Kanatsız uçmak diye buna derim. Uçmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum kısa bir an olsa da. Ama bana çok uzun gibi geliyor bu an. Kısacası An’ı yaşıyorum. Henüz ıslanmadım.

DSC_0783

Ve o kısa an bitiyor ve cup denizin içinde tamamen kayboluyorum bir anda. Zıpladığım yerdeki köpük hala duruyor, dağılmamış. Ben 1.5 metre ileride suları sıçratmış halde  deniz içindeyim.

DSC_0784

Denizin içinde bir süre gittikten sonra yüzüm kameraya dönük olarak su üstünde başım görünüyor. Ayaklarımı çırpıp beyaz köpükler çıkarıyorum.

DSC_0790

Bir süre deniz kıyısında Eylül ayının son günlerinde yakmayan güneşin altında tembeller gibi güneşlenip sohbet ederek dinleniyoruz. İyice dinlendikten sonra öylece bisiklete binip dönüşe geçiyoruz kampa doğru. Üstüm çıplak, sadece su donum var. Elimde bisikletim KUZ ile yürüyorum. Ayakkabılarım öndeki çantaların üstünde.

1374306_10201135848773240_570632464_n

Kamp yaptığımız alanın karşısında Zeus mağarası bulunuyor. Deniz keyfinden sonra mağaranın soğuk mavi karanlık suyuna girmeden olmaz. Hep beraber mağaranın olduğu yere gelip bisikletleri park ederek biraz yüksekte olan mağaraya doğru patikadan tırmanıyoruz.

Zeus Mağarası Kuşadası Güzelçamlı da Milli Parka gelmeden hemen girişe yakın soldadır. Dilek Yarımadası Milli Parkı’nın giriş kapısının sol tarafında, 200 m. İçeridedir. Mağaranın girişi, 20 metre kadar kayrak (kaygan) taşlı patikadan sağlanır. Dilek Milli parkının adından dolayı mağaranın sağında ve solunda bulunan ağaçlara gelenler Dilek için bez parçaları bağlamaktadırlar.

Mağaraya girildiğinde, O haşmetli tanrı Zeus’un yüzünü görür gibi olursunuz. 10 – 15 metre derinliğindeki su adeta burayı bir havuz haline dönüştürmüştür. Mağaranın suyu yaz kış yaklaşık 5 derece sıcaklıktadır. Yazın içerisi serin, kışın ise ılıktır. Suyunun bayanların cildinde güzelleştirici bir etkisi olduğuna inanılır. Mavi Yeşil renkli su dağdan gelen tatlı suyun ve denizden gelen tuzlu suyun karışımı ile yavan bir maden suyu haline dönüşmüştür. Kışın yöredeki gençlerin yazında turistlerin yüzme havuzu haline dönüşen mağara muhteşemdir.

Zeus mağarasının içindeki büyük kayanın dibinden çıkarılan çamuru, tarihten buyana bayanlar yüzlerine sürerek güzelliklerine güzellik katarlar. Yüze sürülen çamur kuruyuncaya kadar beklenir kuruduktan sonra tekrar mağaranın serin sularında yıkanır. Fakat çamur çok az çıktığından her yıl sadece yetişen, çamur bulabilen ancak bu çamuru kullanabiliyor. Çamuru çıkarmak için mağaranın serin sularına en az 4 metrelik bir dalış yapmak gerekiyor.

Mitolojide Göktanrısı Zeus, kardesi Poseidon’u kızdırdığında elindeki üçlü yabasını kaldırarak dalgaları kabartıp, denizi altüst eden Poseidon’un gazabından kaçıp sakinleşmesini beklemek için bu mağaraya sığınır. Dinlenir ve yıkanırdı. Güzelçamlı sakinleri ve yabancı turistler, denizin çok dalgalı olduğu günlerde ve havanın denize elvermediği günlerde tıpkı Zeus gibi burada yüzerler, o mitolojik havayı teneffüs ederler.

Zeus mağarası girişindeki tabelayı çekiyorum. Yazılar çok küçük göründüğünden resimde okunmuyor. Mağara içinde bir kaç resim ve Dilek yarımadası haritası yerleştirilmiş.

280920134164

Bisikletleri aşağıda bırakarak patikadan yukarıya çıkmaya hazırlanıyoruz.

280920134163

İşte Zeus mağarasının ağzı, patikadan tırmanarak mağaranın bulunduğu yere geliyorum. Ziyaretçiler eksik olmuyor, devamlı insanları görmek mümkün.

280920134165

Mağaranın girişi biraz aydınlık, iç kısımları loş bir karanlık içinde. Suya girenler var, ben de zaten hazırlıklıyım. Şortum ve havlum hazır öylece gelerek buz gibi suya girmek gerek.

Mağaranın hikayesi büyük bir olasılıkla şöyle ;

Baş tanrı Zeus Tiranlarla olan savaşı kazandıktan sonra babasının yuttuğu kardeşlerini kurtarıp babası da dahil tüm Tiranları yer altı cehennemi olan Tartaros’a sürüyor. Daha sonra zaferin verdiği güç ile tanrıların kralı olarak kendini ilan ediyor Dünyaya. Diğer tanrılara kendisini kral olarak görmelerini ve saygı duymalarını istiyor. Haliyle yer altı ölülerin tanrısı kardeşi Hades ve denizler ve deprem tanrısı Poseidon pek önemsemiyorlarmış Zeus’u ama Tiranları yenmesi dolayısı ile biraz çekiniyorlar. Yine bu konuda Poseidon ile tartışmaya başlamış bir gün. Tartışma kavgaya dönüşmüş. Eeee Tanrıların kavgası da öyle sakin olmaz.

Zeus Poseidon’u buyruklarına boyun eğdirmek için güçlü yıldırımlarını yağdırmaya başlamış. Poseidon da altında kalır mı hiç! O da denizi hallaç pamuğu gibi savurarak Zeus’un yıldırımlarına karşı kendini savunuyormuş. Kavga Midilli adasında başlamış İzmir yarımadasında devam ederken Poseidon iyice kızmaya başlamış. Elindeki güçlü yabası ile denize vurarak dev dalgalarla Zeus’u bir o yana savuruyor. Bir de toprağa değdirdi mi depremler olmaya başlıyor yer yarılıyormuş adeta. Zeus’un yıldırımları Poseidon’un canını yaktıkça öfkesinin daha da büyümesine neden oluyormuş. İzmir yarımadasında kavga iyice kızışınca o zamanlarda Sakız adası ile Çeşme – Karaburun karası bir imiş. Kavga iyice şiddetlenince Poseidon Zeus’u Çeşme tarafında köşeye sıkıştırıp elindeki yabasıyla toprağa şiddetli vurunca toprak yarılıp ikiye ayrılıyor. Bir tarafta Çeşme karası bir tarafta Sakız adası oluşuyor. Bu şiddetli darbenin etkisiyle Zeus ta Dilek yarımadasına düşüyor.

Poseidon bakıyor Zeus ortalarda yok  onu aramaya başlıyor. Öfkesi hala şiddetli. Etrafa şöyle bir göz gezdirince Zeus’u dilek yarımadasında görüyor. Atlı arabası ile o tarafa dört nala gidiyor. Zeus Poseidon’un çılgınca denizi allak bullak ederek üzerine geldiğini görünce Dilek yarımadası ile bir olan Samos’a doğru kaçıyor. Bunu gören Poseidon yabası ile tekrar karaya vurunca bu sefer Dilek yarımadası ile Samos birbirinden ayrılıyor. Böylece Samos adası meydana geliyor. Samos adasında kalan Zeus denize atlayarak deniz altından Güzel çamlıya kadar yüzüp deniz ile bağlantısı olan mağaraya çıkıyor. Poseidon Zeusun kaçtığını görmediğinden her tarafı aramaya başlıyor ama Zeus ortalarda yok. Zeus’u bulamayan Poseidon iyice çılgına dönerek rast gele yabasını etrafa vurmaya başlıyor. Dilek yarımadasını Samson dağına bir vuruyor dağ ikiye ayrılıyor. İki dağın arasında derin bir kanyon oluşuyor.

Zeus mağaradan dışarı çıkmadan günlerce Poseidon’un öfkesinin geçmesini beklemiş. Dağları, toprağı hallaç pamuğu gibi ayıran Poseidon artık iyice yorulunca Zeus’u aramaktan vaz geçerek at arabasını denizin altında olan sarayına doğru sürmüş. Zevki sefasında olan Zeus mağarada buz gibi suda yıkanarak gününü gün ediyormuş Nymphler (su perisi) kızlarla birlikte. Ortalık sakinleşince bir süre daha bekleyen Zeus mağaradan dışarı çıkınca Poseidon’u ortalarda görmemiş. Etrafı şöyle bir gezince Dilek yarımadası çam ormanına dönüşmüş, dağın ikiye ayrıldığını, çok güzel bir kanyonun oluşmuş olduğunu, Samos’un adaya dönüştüğünü görmüş. Sanki cennete dönüşmüş Güzelçamlı ve Dilek yarımadası. Dev dalgaların karada meydana getirdiği birbirinde güzel koylar saklı bir cennet bahçesine dönüşüvermiş. Zeus Olimpos dağındaki sarayına giderek bir daha düşünmüş; Poseidon’u kızdırmamak gerek bundan sonra.

Bundan böyle mağaraya Zeus mağarası denmiş bu güne kadar. Mağaranın içini çekiyorum, kıyıda insanlar suda yüzenleri seyrediyor.

280920134166

Suyun soğuk olmasına aldırmadan kayaların üzerinden balıklama atlıyorum, coooozz. Biraz serinlik geliyor ama suyun 5 oC sıcaklığına hemen alışarak mağaranın havuzunda yüzmeye başlıyorum. Suyun soğuk olması kaslarıma iyi geliyor, sanki masaj yapıyormuşum gibi. Tüm yorgunluğum gidiveriyor birden bire. Loş mağaranın soğuk mavi sularında bir süre yüzerek dışarıya çıkıyorum, yoksa belli bir süre sonunda üşümeye başlıyorum. Erkekliğin gereği yok değil mi? Ferdimen beni su içinde çekiyor yüzerken.

1382239_10201135847173200_1985055380_n

Mağaradan çıkarak havlu ile kurulanıyorum. Daha sonra kamp alanına gelerek giyinip akşam yemeğini beklemeye başlıyoruz Lazoğlu kampingin bahçesinde. Beklerken de birer tane bira iyi geliyor günün yorgunluğuna. Arkadaşlarla sohbet ederek biraları yudumluyoruz. Masada; ben, Asaf, Mehmet ve İrfan var.

1382438_10151639474836924_382723491_n

Akşam yemeğini yedikten sonra güneşin batışını izlemek için deniz kıyısına geliyorum. Güneş burada Samos adasının dağlarının ardında batıyor. Tam dağın ardına gelen Güneş sanki batmak istemez gibi ortalığı kızıla boyuyor birden bire. Battıkça daha da kızıl oluyor. Havanın sakinliğinde deniz Güneşe gitme der gibi dipten getirdiği dalgaları kıyıya boca ediyor. Sadece dalganın kıyıya vurduğunda çıkan ses var. Zaman sanki duruyor öylece. Güneş, dağlar ve deniz kırmızı rengin her tonuyla birbirine karışıyor. İçimde yine sevinç var, bu gün de sağlıkla Güneşin yarın doğacağını bilerek batışını güzel bir tablo gibi seyrediyorum ya en büyük mutluluk benim için.

280920134167

Hava sakin, rüzgar yol ama dip dalgaları ardı sıra geliyor. Dalgaları ve batan Güneşi kızıla boyadığı Samos adasını çekiyorum.

280920134170

Güneş batıp hava karardıktan sonra hep beraber oturup sohbet ediyoruz. Daha sonra yakında olan diskoya giderek bir bakınıyoruz. Müzik sesi öyle abartılı ki yanındakinin ne dediğini anlamıyorsun. Bağırsan da hiç bir şey duyulmuyor korkunç müzik her şeyi bastırıyor. Yaşadığım güzel bir günün sonunda böyle bir yerde mahvetmek istemediğimden hemen uzaklaşıyorum diskodan. Bir süre daha kamp alanında sohbetten sonra çadıra girip yatıyorum.

Resimlerin bir kısmı arkadaşlara ait. Bir kısmı da Güzelçamlı’dan Foto Tuncay’a aittir

Benim resimlerimde urimbaba.com yazıyor.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 16 Kilometre civarı.

Taptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

 

V. Güzelçamlı Bisiklet Festivali 1. Gün

27 Eylül 2013 Cuma

(Kör arkadaşlar için betimleme yapılmıştır)

 

Uğurladık bir sabah seni

Söz vermiştin geri döneceğine

Anladık bakınca aldandığımızı

Gerilerde küçük

Kıyılara doğru büyüyen ayak izlerine

Ötelerde, ama çok ötelerde

Kocaman bir gözyaşıydın ey usta deniz

Konuşuyordun, sözlerini bulamıyordun yalnız.

Edip Cansever

 

Öna çıkan görsel, Güvercin yarımadası ve ardında batan Güneş.

270920134091

Dünyada oksijen bakımından en çok ve en temiz yer olarak Dilek yarım adası ve Güzelçamlı olarak bilinir. Yarım adanın kuzey tarafında kalan Güzelçamlı eski bir Rum köyü. Mübadele sırasında Yunanistan dan gelen yaklaşık 40 aile buraya Rumların yerine oturmaya başlamışlar. Zamanla buranın güzelliğine kapılan, daha çok emeklilerden oluşan bir nüfuz patlaması olmuş ve belde olarak Belediyelik olmuş. Güzelçamlı dilek yarım adasının başında dağın yamacına kurulmuş. İnsanların aç gözlülüğü yazlıkçıların gelmesiyle kalabalık bir kasabaya dönüşmüş. Neyse ki milli parka dönüşmüş olan yerlere yapı izni verilmediğinden doğal güzelliğini koruyor. Birbirinden güzel koyları, koylarda kumsalları ile cam gibi denizin yeşille buluşması harika. Parkın içinde muhteşem kanyonu insanı büyülüyor doğrusu. Ayrıca milli parkın girişinde bulunan Zeus mağarası ayrı bir güzellik katıyor Güzelçamlıya. Çam olunca bal olmaz mı, çam balını ormanın içinde bırakılan arı kovanları durmadan bal yapmak için ormanın içinde devamlı çalışıyor minik arılar.Dağın zirvelerine yakın çam ormanının gizlediği Kurşunlu manastırı var. 1. yüzyılda yapılmış manastır. Gizli gizli Romalıların gözünden ırak yerlere kurulmuş bu klişe Hristiyanlığın Anadolu’nun batısında yayılmasına, buradan Avrupa’ya geçmesine büyük katkı sağlamıştır.

İşte böyle güzel bir yerin Belediye başkanı sayın Özkal YÜKSEL bisiklet sever olarak her yıl Güzelçamlı da bisiklet festivali düzenliyor. Belediyenin kendi olanaklarıyla Türkiye de en kalabalık bisiklet festivali.  Bu yıl 5. si düzenlenecek olan festival aynı zamanda sonuncusu da olacak. Yeni yasayla Aydın ili büyükşehir belediye olunca Güzelçamlı mahalleye dönüşecek. Belediye başkanının da görevi sona erecek. Burasının böyle olmasına üzüntü duydum açıkçası.

Türkiye de düzenlenen bisiklet festivallerinden en kalabalık katılımcı sayısı ile ücretsiz oluşu herkesi buraya çekmiştir. Benim için ayrı bir özelliği var bu festivalin. Bulunmaz doğal güzellikleri, denizi ve havası beni çekiyor buralara. Ayrıca bir çok dostumu da görme fırsatı oluyor böylece. Bir de yeni dostlarla tanışma fırsatı doğuyor. Festival havasında eğlenceli akşamları, ateş başında hoş sohbetlerde bisiklet üzerinde teknik konulardan uzun turlar da konuşuluyor. Gelecek yıl festivalleri ve hangisine gidileceğini burada konuşup karar veriyoruz. Kimisi sonbaharın ılık günlerinde henüz yağmurlar başlamadan festivalden sonra güneye doğru pedal çeviriyor.

Ben 2009 yılında ki 1. bisiklet festivaline katılamamıştım, facebook paylaşım sitesine henüz girmediğimden haberim olmamıştı festivalden. Bisiklet dünyasında olup bitenlerden haberdar olabilmek için mecburen facebooka katıldım. Gerçekten işe yaradı ve bisiklet dünyasında olup bitenden hemen haberdar olup kendim de paylaşınca bisiklet ailesi hızla genişlemeye başladı. Bir çok dostum oldu bu sayede.

2. Güzelçamlı bisiklet festivaline katılarak hem Güzelçamlıyı, hem de Dilek yarımadasının eşsiz koylarını gördüm. O yıl hafta sonunun tamamen yağışlı ve fırtına olacağını gösterdiğinden çadırda kalmayıp otelde gecelemiştim. Ama o kadar bulutlar üzerimizden geçti ki sadece iki damla yağmur yağdı. Tanışmaya fırsatım olmayan büyük tur bisikletçisi Süleyman ŞATIR abimiz festivalden bir kaç gün sonra sessizce yattığı yerden aramızdan ayrılması hepimizi üzmüştü.

Geçmiş yıllarda katıldığım festivallerin videoları aşağıda seyredebilirsiniz.

2. Güzelçamlı Bisiklet Festivali 1. gün videosu. Kurşunlu manastırı tırmanışı.

2. Güzelçamlı Bisiklet Festival 2. gün videosu. Dilek yarımadası koylar turu.

3. Güzelçamlı Bisiklet Festivali videosu

4. Güzelçamlı Bisiklet Festival videosu

Festivalden önce facebookta etkinlik açarak gelmek isteyen arkadaşlarla birlikte Güzelçamlı’ya pedallayacaktık. 30 kusur kişi sayfada katılıyorum diye işaretlemişti. Gelenler beni telefonla arayıp bildirdiler. Cuma günü sabah 08:30 da yola çıkıyorum. Alsancak metro istasyonuna gidip metro ile Cumaovası’na kadar gideceğiz. Daha önce Burcu ile telefonda haberleşmiştim, yolum üzerinde olduğundan Köprü durağında buluştuk. Karaman dan Melih Aslan da aramıza katılıyor. Beraber metro istasyonuna kadar doğru aheste gidiyoruz. Saat 09:30 da bisikletlileri aldıklarından acele etmiyoruz. Sahilden, bisiklet yolundan sohbet ede ede. Burcu ve Melih Keşan festivalinde beraberdik. Ben Keşan festivalinden sonra Edirne, İğneada’ya kadar gitmiştim. Oradan İzmir’e kadar bisikletle geldim. Geleli 10 gün olmuştu ama 10 günlük dinlenme bana yetti. Kendimi dinç, yola hazır hissediyordum. Yandan Melih ile Burcu’yu çekiyorum deniz manzaralı.

270920134011

Bu kez kendimi  Burcu ile yandan elçek çekiyorum.

270920134012

İzmir tarihi Saat kulesinde bir resim çekilip yolumuza devam ediyoruz.

270920134013

Alsancak sahilde Ahmet ve Mukaddes ile buluşunca onlarla da bir resim çekiliyoruz hep birlikte. Hava açık, gök masmavi, güneş pırıl pırıl. Bisiklet sürmemiz için bundan iyisi olamaz. Sabah serinliği geçtiğinden rüzgarlığımı çıkardım. Buraya kadar 12 km geldim ve vücut ısım yükseldi. Henüz son baharın ilk günlerindeyiz, daha yağmurlar düşmedi toprağa. Geceler biraz serin fakat gündüz epey sıcak oluyor.

270920134014

Saat 09:30 da metroya biniyoruz. Burada Afyon dan gelen Aykut Sığındık bize katılıp metroya biniyor. Karabağlar Gaziemir trafiği çekilmez bu saatlerde. Aşırı kalabalık olduğundan metro çok işimize yarıyor. Son durak Cumaovası, oradan gideceğiz Güzelçamlı’ya. Diğer arkadaşlar Karşıyaka dan metroya binecekler. Cumaovası’nda buluşacağız. Burcu ile Melih’i otururken çekiyorum bisikletleri ile.

270920134015

Bu kez beni çekiyorlar otururken. Bisikletim KUZ elimde.

270920134016

Cumaovası metro istasyonunda inip diğer arkadaşları beklemeye başlıyoruz. Biz Alsancak’tan bindiğimizden erken varıyoruz, Karşıyaka dan binenler  daha geç gelir. 2 tane tren bekleyip gelen arkadaşlarla buluşuyoruz. Gelecek olanların bana haber verdiği kadarıyla tamamlandık sayılır. Yola çıkıyoruz ama Cumaovası’na uğramadan tren yolunun yanındaki toprak yoldan gidiyoruz. Burada Mustafa’nın lastiği patlıyor, durup hemen yedekle hallediyoruz. Bir süre sonra yeniden patlayınca dış lastiği kontrol ediyorum. Dış lastikte cam batmış, daha önce kontrol edilmeden takıldığından tekrar patladı. Demek ki dış lastiği mutlaka kontrol etmelisin. Yedek kalmadığından lastiğe yama yapıyoruz. İşimiz bittikten sonra yola çıkıyoruz. Mustafa lastiği tamir ederken.

270920134017

Bir süre toprak yoldan giderek trafikten uzak yol aldıktan sonra ana yola çıkarak Ahmetbeyli’ye doğru yol alıyoruz. Önümde üç kişi var.

270920134018

Elçek ile kendimi ve arkadan gelenleri elçek ile çekiyorum.

270920134019

Tahtalı barajı, İzmir’in su depolarından biri ve en çok su burada var. Daha önce İrfan ile sohbet ederek ilerlerken kavşağı kaçırmıştık. Bu kez gölet sağımızda, doğru yoldayız demek ki.

270920134020

Beraber yol aldığım arkadaşların resmini çekiyorum benzin istasyonunda mola verince. Burada tuvalet ve su molası veriyoruz bir süre. Dengesiz İrfan Özden ile elçek resim çekiyorum.

270920134022

 

270920134023

Gürcan Yılmaz kareye giriyor.

270920134025

İrfan Özden.

270920134021

Nilgün Bilgin.

270920134028

Mukaddes ile Ahmet.

270920134027

Mustafa Karakuş.

270920134029

Melih Aslan.

270920134030

Figen Gülgör.

270920134031

Burcu Kural.

270920134032

Değirmendere Çamlık köy yoluna sapıp ana yoldan ayrılarak Çamlık köyüne devam ediyoruz. Çamlık köyünde mola vereceğiz. Sağa doğru giden yoldaki tabelada Değirmendere, kahverengi zemine Antik Kent (Kolophon) 4 Kilometre mesafede olduğu belirtilmiş.

270920134033

Mukaddes kulaklığını takmış müzik eşliğinde oynaya oynaya gidiyor, şıkıdım şıkıdım. Dünya umurunda değil. Çılgın..

270920134034

Yolların hamfendisi Nilgün kendi temposunu tutturmuş.

270920134036

Çile köyüne varıyoruz, çile bülbülüm çile şarkısı aklıma geliyor.

270920134037

Herkes kendi temposunda ilerliyor. Yol eğimi tatlı bir iniş.

270920134038

2. patlak Melih’in oluyor, Burcu ile durup yadım ediyoruz Melih’e.

270920134039

Ahmetbeyli sahiline varıp Kuşadası yönüne dönüyoruz. Küçük Menderes ovasına kadar yol inişli çıkışlı. Tam 6 tane yokuş çıkıp ineceğiz. İlk yokuş en uzun olanı, diğerleri daha kısa. Deniz ve Dilek yarımadası görünüyor. Hedef orası. Samos adası da puslu görünüyor.

270920134040

Yokuşu ağır çakanlar var, acelemiz yok.

270920134041

Burcu yanımdan geçip gidiyor.

270920134043

Bazen epey yükseliyoruz denizden ama sorunsuz çıkıyoruz. Bu manzara yeter insana. Nedense geniş ufuklara bakmak bana mutluluk veriyor. Hani derler ya göz alabildiğine kadar, işte öyle. Geniş ufuklara bakmak insanın ufkunu genişletiyor. Bisikletimi durdurup şöyle bir ufku tarıyorum; dağlar, kayalıklar, ağaçlar, güzel koyları çirkinleştiren siteler. Ta gideceğimiz dilek yarımadayı komple, Kuşadası’ndan dilek yarımadasının ucu ve yanı başında ki Samos adasını göz gezdiriyorum bulunduğum yüksek yerden. Bir de göz alabildiğine Ege denizi olunca bana büyük bir dinginlik veriyor denizin koyu mavi rengi. Eski Yunan tanrılarının cirit attığı, büyük kavgalara sahne olmuş Ege denizi. Zeus ve kardeşi Poseidon büyük kavgaya tutuştuğu denizi seyretmek. Bu kavgada Poseidon o kadar öfkeleniyor ki denizler kuduruyor. Fırtına, dalgalar deniz ve kara birbirine karışıyor. Zeus ta Poseidon’un öfkesinden ancak gideceğimiz Güzelçamlı da ki mağaraya sığınabiliyor. İşte bunları düşünüyorum ufku seyrederken.

İşte bütün arabaların girdiği bütün koylar gibi burasını da birileri sahiplenmiş. Deli Dumrul gibi girenden 5 girmeyenden 10 alıyorlar. Bir de girilmesin diye tel örgü ile  çevirmişler. Her kıyı paralı…

270920134045

Zamanı gelecek denize girilecek yer kalmayacak bu gidişle. Dedim ya arabanın girdiği her yer parsellenmiş durumda. Bu güzel koyu da siteler yapılarak mahvetmişler.

270920134046

İniş çıkış bitti Küçük Menderes ovasına geldik. Kuşadası’na az kaldı. Tabelada Selçuk 12, Kuşadası 20 Kilometre kaldığını gösteriyor.

270920134047

İnsanlar hala çöplerini arabadan dışarıya atmaya devam ediyorlar. İki tane plastik şişe yol kenarında.

270920134048

Küçük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla denizi doldurarak verimli düz bir ovaya dönüştürmüş. Ova düz olunca yol da dümdüz oluyor.

270920134049

Küçük Menderes nehrine geliyorum. Nehir gerçekten küçük, bunun büyük olanı da var. Dilek yarımadasının öbür tarafında kalıyor. Düz olan bir ovada, deniz seviyesine yakın, nehrin akışı sakin olur. Nehir bu düz ovada kendine düz bir yatakta akmayı sevmez. Akabilmesi için kıvrılmak zorunda kaldığından yılan gibi kıvrıla kıvrıla sakince ovada akar. Böyle kıvrılmasının nedeni kuantum fiziği ile alakalı bir durum ve bunu anlatmak kafanızı karıştırabilir. İşte bu kıvrımların dirsek yapmasına eski Yunanca da Mendes, Dilimize de Menderes olarak geçmiştir. Efes antik kenti bir zamanlar deniz kıyısında imiş. Menderes nehri zamanla getirdiği alüvyonlarla doldurarak kentin 10 km kadar denizden uzak kalmasına neden oluyor. Denizden uzaklaşan zengin Efes kenti zamanla sönmeye başlamış, önemini yitirmiş.

270920134050

Dünyanın en verimli 3 ovasından birisi olan Menderes ovasını meydana getiren nehri ne yazık ki insanların sanayi artıklarını nehre bırakmalarından dolayı suyun rengi kapkara ve çamuru da siyah balçık. Bu halde bile ovaya bereketini sunmaya devam ediyor.

270920134051

Burcu’nun keyfine diyecek yok doğrusu, ortam çok güzel. Keyifle bisiklet sürüyor.

270920134052

Afyondan sevgili arkadaşım Aykut Sığındık. Hemen hemen her bisiklet festivaline katılır, sessiz sakin, kendi halinde iyi bir bisiklet binicisidir. Sabah Afyondan otobüsle gelip Alsancak garında aramıza katıldı. Aykut aynı zamanda bir maratoncudur kendisi. Yaşına göre madalyaları vardır maraton ve bisiklet yarışlarında.

270920134054

Cep telefonumu Aykut’a verip benim bir resmimi çekmesini söylüyorum. Aykut aynı zamanda bisiklet üzerinde çok güzel resim çeken biridir. Kendi fotoğraf makinesiyle bisiklet üzerinde devamlı resim çekerek gider. Beni de çok güzel çekiyor doğrusu.

270920134053

Pamucak Selçuk  Kuşadası kavşağına varıyoruz. Üstteki tabelada; Sola Efes (Ephesus), Selçuk, İzmir. Düz; Kuşadası, Söke. Sağa doğru ise Pamucak yazılmış. Biz düz gideceğiz.

270920134055

Öncümüz İrfan bizim gelmemizi bekliyor. Gideceğimiz yönü gösteriyor.

270920134057

Kavşaktan az ilerde at ve inek olan bir çiftlik var burada, hem piknik yapıyorlar hem de atlara biniliyor. Kağnı çeken öküzlerden belli oluyor. Dört direk üzerindeki platformda kağnı çeken ineklerin heykeliz var.

270920134058

Çiftliğin giriş kapısının üzerine de at heykeli konmuş.

270920134060

Her geçişimde mola verdiğim orman yangın ekibini yerinde mola veriyoruz. Soğuk su ve çay ikram ediyorlar. Ayrıca sularımızı dolduruyoruz mataralarımıza. Orman yangın ekibinin bulunduğu yer yokuşun ortalarında.

270920134061

Arabalardan atılan çöplerin burada daha da çok olduğunu görüyorum. Kuşadası yolu çok kalabalık olunca çöpünü dışarıya atan da çok oluyor. Çok yazık….

270920134062

Kuşadası, Güzelçamlı Aydın il sınırları içinde. Aydın iline giriş yapıyoruz. Burası aynı zamanda Karayolları 28. şube sınırı.

270920134063

Kuşadası’na gelmeden önce deniz ile bağlantısı olan gölet var. Yukarıdan bakınca manzarası çok güzel. Bir de güneş ışınları gölü daha da güzel görünmesini sağlıyor.

270920134064

Akşam olmadan Kuşadası’na giriyoruz. Bakmayın yazdığı rakama, nüfusu çok kalabalık oluyor genelde. Hele yazın 1.000.000’u geçiyor. Denizi, limanı, Efes harabeleri ve Meryem ana kilisesinin oluşu turistleri çekiyor buraya. Otellerle dolu Kuşadası. Bununla beraber yerli turistler de çok. Haliyle gelenler burayı beğenince yazlık alarak her tarafı yazlıklarla doldurdular. Yazlıklar giderek çok katlı apartmana dönüşmüş. 70’li yıllarda sakin bir sahil kasabası görünümündeydi. Yaşamayı bırakın buradan bisikletle geçmek bile sıkıntılı. Ama ileride dilek yarımadası var, buradan geçmek zorundayız. Tabelada; Kuşadası, Nüfus: 70100 olarak yazılmış.

270920134067

Kuşadası ana yolu geçişinde 3 tane uzun yokuşu var. Yokuşlar uzun olunca yüklü olarak yoruyor bizi. Aslında yokuştan çok araç trafiğinin yoğunluğu ve çıkardıkları egzoz gazı bizi yoruyor. Yoksa ne dağları çıktık. Beni buradaki yokuşlar kadar yormuyor. Onun için hem yemek yemek için, hem de yoğun araç trafiğinden biraz uzaklaşmak için şehir merkezine ilk yokuşun ortalarında sağa doğru sapıyoruz. Yolumuz biraz uzun olacak ama buna değer. Şehir merkezi deniz kıyısında ve Kuşadası’na ismini veren güvercin adasının yanından geçeceğiz.

270920134068

Sahil kasabası şehre dönüşmüş, çok katlı binalar bunu gösteriyor. Kuşadası’nda balık ekmek yiyerek karnımızı doyuruyoruz.

270920134069

Kuşlar kadar özgürüz Kuşadası’nda. Mukaddes’i kuş heykelleri ile çekiyorum.

270920134070

Şehrin saat kulesi, solunda tepenin üzerinde bir heykel görünüyor. Kimin, neyin heykeli olduğunu bilmiyorum. Saat kulesinin resmini çekerken fark ediyorum heykeli.

270920134072

Güvercin ada Kalesi bir mendirek ile Kuşadası’na bağlanmıştır. Kuşadası Körfezinin ağzında limanı koruyan bir konumda yapılmıştır. Güvercin ada üzerinde, Barbaros Hayrettin Paşa tarafından yaptırılan bir iç kale ve İlyas Ağa tarafından yaptırılan surlar yer almaktadır. Bu surlar Mora İsyanı sırasında adalardan ve denizden gelebilecek saldırıları önleyebilmek için yaptırılmıştır. Surlar adayı çepeçevre saracak şekilde yaklaşık 3 metre yüksekliğinde inşa edilmiştir. Kalenin yapımında kullanılan taşlar Yılancı burnundan getirilmiştir.  Adaya adını veren kalenin son şeklini alması da bu döneme rastlar. Surların inşa kitabesi, kuzeydeki kule duvarı üzerinde bulunmaktadır. Kitabe 4 satır ve 20 mısradır. Sene 1242 (1826). Adanın en yüksek noktasında bulunan kule, muhafızların çevreyi gözetlenmesi için kullanılmış olup, ayrıca adada bir de su sarnıcı mevcuttur. Deniz ve Güvercin adası.

270920134073

Kuşadası’nın kuş bakışı uydu görüntüsü, Güvercin ada, benzeri bir yarım ada daha solda, sağda liman görünüyor.

Adsız

Güneş ufukta iyice alçalmaya başladı, resim çeke çeke gidiyoruz sahilde. Kıyıda güvercin adasının resmini çekenleri çekiyorum.

270920134075

Güvercin adaya benzer bir kara parçası aynı şekilde denize girinti yapmış. Güneş 5 dakikaya kadar batacak. Burada durup güneşin batmasını seyredeceğiz.

270920134078

Güneşin son ışıklarında Güvercin adası.

270920134079

Henüz Keşan dan geldiği belli olan KUZ yolda olmanın mutluluğunu yaşıyor. KUZ her zaman yolda olmak ister. Zaten kendisi çelik kadro yol bisikletidir. Arada Mustafa’yı da çekmişim.

270920134083

Güneşin batmasını beklerken Güvercin adayla kendimi elçek ile resmimi çekiyorum. Gözümde sarı gözlük var.

270920134086

Sonunda Güneş denize kavuştu. Beklediğimize değdi doğrusu, ufukta güneş muhteşem görünümüyle bana yaşamanın mutluluğunu veriyor. Yarın daha güzel doğacak güneş, buna eminim.

270920134090

Güneş tam denize kavuştuğu an, güvercin adası önde ve Samos adası Güneşin solunda. Bu resmi öne çıkan görsel olarak seçiyorum.

270920134089

Sevgili okuyucularım, sizler için güneşin yaşam kaynağını alıp kalbimde iyice ısıtarak sizlere sunuyorum. Siz okuyucularım buna layıksınız, hepinizi çok seviyorum. Sizin için en güzel yerlerin yazılarını yazmaya devam edeceğim. İyi ki varsınız…

“Göğü gördüm

imkana tutuldum

düşü sevdim”

Gülten Akın

Sağ elimde Güneş, sol elim kalbimde.

270920134087

Güneşin batışını seyretmek bana her zaman büyük haz vermiştir. Yaklaşık 10 dakika kadar güneşin batmasını bekledik. Güzel resimler çektik, güzel anlar yaşadık güneş batarken. Bu anı yaşadıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. Kıyıdan yolun elverdiğince, ana yoldan uzak bir süre gittikten sonra mecburen ana yola çıkıyoruz. Hava kararmaya başladı, ışıkları açıp yola devam ediyoruz karanlıkta. Söke kavşağında üst yol yapım çalışması olduğundan Söke yolunda bir süre tırmanıyoruz. Bakıyoruz ki dönüş için yol yok bisikletler elde iniş yoluna geçerek aşağıya gidiyoruz. Yol yapım çalışmaları arasından yavaşça geçerek Güzelçamlı yoluna varıyoruz. 16 km civarında yolumuz var önümüzde. Kendi aydınlatmalarımızla gecenin karanlığında ilerliyoruz. Davutlarda kahvenin birinde çay molası vererek biraz dinlendikten sonra yola çıkıp Güzelçamlı’ya 21:00 gibi varıyoruz. Her zamanki gibi Lazoğlu kampingin yanında çadır alanında deniz kıyısında çadırlarımızı kurarak günü bitiriyoruz. Bizden önce gelenlerle buluşup kucaklaşıyorum. Birer tane bira alıp arkadaşlarla sohbet ederek hasret gideriyoruz.

Bu gün yaptığım yol yaklaşık olarak 107 Kilometre civarı.

Yaptığım yolun haritası aşağıda

Powered by Wikiloc

Powered by Wikiloc